Tarihi gerçekler (Köşe yazısı)

SULTAN II. ABDÜLHAMİT’İN 31 MART 1909 OLAYINDA ROLÜ MESELESİ VE TARİHİ GERÇEKLER

Süleyman KOCABAŞ

kocabassuleyman@gmail.com

Çarpıtılan Tarihimizin En Çok  ve Sürekli  Tartışılan Konusu

İçinde yaşadığımız ayın 31 Mart 2022  günü, tarihimize adı “31 Mart Olayı-İsyanı –İhtilali” olarak geçen olayın 114’üncü yıl dönümüdür.  Olayın izah edilirken tarihimize yansıtılan   ana özelliği, Sultan II. Abdülhamid’in bu olayın çıkmasından sorumlu gösterilerek onun  hal’i (tahtından indirilmesi) olmasıdır. Bu olayı kimin çıkardığı ve bunula hangi amaçların taşıdığına dair başlıca şu üç  “tarih tezi” sürekli tartışma konusu olmuştur. Bunlar şunlardır:

       1-Olay, 1908 Jön Türk İhtilali sonucu ilan edilen Meşrutiyet’i yıkarak yerine yeniden “İstibdat” ı getirmek için (bu sebepten  “geriye dönüş” anlamında  ‘irtica olayı”  da denilmiştir) Sultan II. Abdülhamid  ve taraftarları  tarafından  çıkarılmıştır.

      2-Almanya’nın  olayda parmağı olduğu, bu devletin emelleri doğrultusunda da  “Alman taraftarları” denilen İttihat ve Terakki Partisinin (kısaca İttihatçılar) muhalefetsiz iktidar olmak yanında, ikinci bir hedef olarak Sultan II. Abdülhamid’in hal’i için Almanlar ve İttihatçılar tarafından  Avcı Taburları ve Hareket Ordusu kullanılarak “YARATICI BİR KAOS” olarak planlanıp, bu haliyle kazananların bunlar olduğu tarih tezi.

      3-Dünyanının birinci süper gücün  İngiltere’nin de olayda parmağı olduğu halde, bu devletin emelleri doğrultusunda da  “İngiliz taraftarları” denilen Hürriyet ve İtilaf Partisinin (kısaca İtilafçılar) muhalefetsiz iktidarını kurmak yanında, ikinci bir hedef olarak da Sultan II. Abdülhamid’i hal’ ile ondan kurtulmak için ihtilal yapılmıştır tarih tezi.

       31 Mart Olayı ile ilgili olarak şimdiye kadar yapılan tarih araştırmalarından,  bu üç tarih tezinden olarak,  ikincisi ve üçüncüsünün doğru olduğu, bu olayı planlayıp uygulayanlardan  mücadeleyi en sonunda Almanlar ve İttihatçıların  kazandıkları  “tarih gerçeği” kendisini  göstermiştir. “Olayı  Sultan II. Abdülhamid ve taraftarları çıkarmış olup, bu bir irtica olayıdır” tarih tezinin yalan olduğu ve bu tezi  özellikle de  31 Mart’ın ortaya çıkmasında asıl rolü  kendileri oynadıkları  halde, bu çirkinliklerini maskelemek için “II. Abdülhamid çıkardı, irtica olayıdır” yalanının, kendilerini kurtarmak için İttihatçılar tarafından uydurulmuş bir yalan olduğu gününüz itibariyle gerek İttihatçılar ve gerekse İtilafçıların hatıralarında itiraf edildiği halde gerçekler apaçık ortaya çıkmıştır. Özellikle de  her iki taraf  31 Mart’ı hem  birbirlerini ve hem de Sultan II. Abdülhamid’i tasfiye için   kendilerinin çıkardıklarına dair itiraflarda  da bulunmuşlardır.  Şimdi bunlardan bahsedeceğiz ve rolünün bulunmadığına dair Sultan II. Abdülhamid’in kendi görüşlerine de  yanında kızlarının görüşlerine de yer vereceğiz.

                           Sultan II. Abdülhamid’in Olayda Rolü Yok İtirafları

          Rıza Nur (İtilafçı): “İttihatçılar sonra bu vakayı ‘Abdülhamid tertip etti’ dediler. Yalandır. Zavallının bunda hiç bir dahli yoktur. Hatta  mevsuken (inanılır, vesikalara dayalı olarak) biliyorum. Hamdi Çavuş’u  reddetmiştir… Bu hareket, yani 31 Mart sırf İttihatçılar aleyhine binnefsihi (nefis müdafaası) bir kıyam (isyan) idi. Abdülhamid’den tehlike yoktu. Şeriat meselesi sadece bir laftı.” ( Rıza Nur, Hayat ve Hatıratım, C. II, Altındağ Yayınları, İstanbul, 1968,  s. 296 )

       Ali Fuat Cebesoy (İttihatçı):  “Allah şahit ya hâlâ bugün bile II. Abdülhamid’in 31 Mart 1325 Rumi Vakasında parmağı olduğuna ihtimal vermiyorum.” (Ali Fuat Cebesoy, Sınıf Arkadaşım Atatürk, İnkılap ve Aka Kitabevleri, İstanbul, 1967, s. 149)

       Ragıp Akyavaş (Sadrazam Ali Rıza Paşa’nın yaveri): “Yaverliğinde bulunduğum Sadrazam  Ali Rıza Paşa 31 Mart Vakasında Harbiye Nazırı idi. Rahmetli bir gün bana söz sırasında ‘Sultan Hamid’in  bu faciadan bir günahı yoktur, öyle göstermek istediler’ demişti. halefi Sadrazam Salih Paşa da kanaatte bulunduğunu söylerdi.” (Ragıp Akyavaş,  27 Nisan 1909, Son Havadis Gazetesi, 24.4.1961)

            Süleyman Şefik Paşa (İtilafçı): “O tarihte İstanbul benim ile Nazım Paşa’nın elinde idi. İstanbul’da ise çeşitli sınıflardan otuz bin civarında asker vardı. Eğer bizim kötü niyetimiz olsa idi Harekat Ordusu’nu perişan eder, İttihat hükümetini lağveder, memlekete hakim olurduk. Aynı zamanda Sultan Hamid merhum da arzu etse idi, bütün asker padişah namına ayaklanmış, İttihat hükümetini alt üst etmeye hazırlanmış idi. O da yapmadı ve 31 Mart Vakasında merhum Sultan Hamid’in katiyen dahli (tesiri, niyeti) olmadığına eminim. Binaenaleyh İttihatçıların onun hal’i ile kuzu gibi zayıf ve aciz  Sultan Reşad’ı makam-ı saltanata getirmekten maksatları, istedikleri gibi devlete oynamak, merhumun paralarını yağma etmek için idi. Nitekim öyle yaptılar. Sarayı soydular. Paralarını aldılar.” (Süleyman Şefik Paşa, Hatıralarım, Başımıza Gelenler ve Gördüklerim, Haz.H. Zerdal,  Arma Yayınları, İstanbul,  2004, s. 181)

          Mustafa Turan ve Mizancı Mehmet Murat’ın yazdıkları: Avcı Taburları içinde  mızıkacı Turan’ın “31 Mart Faciası” ve Mizan gazetesi sahibi Mehmet Murat’ın “Tatlı Emeller ve Acı Hakikatler” isimli hatıra kitaplarında görgü tanıkları olarak yazdıklarına  göre, adı geçen taburları, “paşa kıyafeti giymiş” İttihatçılardan Ömer Naci, Bahaeddin Şakir’in vb. askeri “şapka giymek sahte Padişah fermanı” ile tahrik edip sokağa   “Şeriat isteriz, padişahım çok yaşa” sloganı söyleterek döktükleri ve bunları sokakta ise, Ayasofya meydanına kadar “er kıyafeti giymiş” İttihatçı subaylar tarafından getirildikleri ve ardından da yine bunlar tarafından  Selanik’e  telgraflar çekmek suretiyle  “Meşrutiyet mahvoldu, gelin kurtarın” denilerek adı geçen şehirde yine  önceden planlandığı üzere  “Hareket Ordusu” nun İstanbul’a gelmesine sebep olunduğu üzerinde durulur ki, bu anlatılanlar bile askerin isyanında II. Abdülhamid’in rolünün olmadığını apaçık ortaya koyar.  (Mustafa Turan, 31 Mart Faciası, Üçdal Neşriyatı, İstanbul, 1966, s. 51 51 ve  Mehmet Murat, Tatlı Emeller Acı Hakikatler, Matbaa-i Amadi, İstanbul, 1328, s. 161 – 166) Bütün bu olup biterler, kendi emellerini gerçekleştirmek  için İttihatçıların Almanlarla birlikte  tezgahladıkları günümüz dünyasının  siyasi söylemiyle   “derin devlet” geleneğinden kurgulanmış birer  “YARATICI KAOS”  örnekleri idi.

       Süleyman Nazif (İttihatçı): “31 Mart Vakasını Abdülhamid ihdas (meydana getirme) etmemiştir. Hatta ayağına gelmiş olan bu fırsattan istifade etmeye kalkışmadı…

       31 Mart İsyanını Kâmilpaşazade Sait Paşa çıkarmıştır. Başlıca yardımcısı, Avlonyalı İsmail Kemal ile diğer birkaç şahıstır. Bunlar birkaç Arnavut piyade askeri (Hamdi Çavuş gibi)  izlal (alçaltma) ederek o badireyi (ansızın ortaya çıkan olay) kopardılar. Şu maksat uğrunda da sarf olunan 300 lira kadar parayı  da Galata bankerlerinden gayri müslim bir na-hoşnut (hoşnut olmayan)  vermişti…

       31 Mart Hadisesinden Padişah istifade etmek isteseydi ve isyanın başına aklı başında bir adam geçirip de inkılaptan gayri memnunlardan faydalanılsa idi, Hareket Ordusu kendi karşısında pek kuvvetli ve uğraştırıcı bir düşman kitle bulurdu. ” (Süleyman Nazif, Yıkılan Müessese, Elhami Feyzi Matbaası, İstanbul, 1327, s. 8-9)

       Cemalettin Efendi (Şeyhülislâm): “31 Mart Hadisesini, İttihatçılar iktidarlarını kuvvetlendirmek için yaptılar”. (Şeyhülislam Cemalettin Efendi, Siyasi  Hatıralarım, Haz. E. Düzdağ, Tercüman 1001 Temel  Eser, ,İstanbul, 1977,  s. 49-50)

            Tahsin Uzer (İttihatçı): “II. Abdülhamid, basiretli davrandı. Kendisi ister asker arasında kan dökülmemesi için bu yolda hareket etmiş olsun, ister şefkat (merhamet) eseri göstermiş bulunsun, her halde bu davranışıyla  büyüklük gösterdi. Akıllıca kan dökülmesine engel oldu.” (Tahsin Uzer, Makedonya Eşkiyalık Tarihi ve Son Osmanlı Yönetimi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1979, s. 245)

          Mevlanzade Rıfat (İtilafçı): Sultan II. Abdülhamid’in 31 Mart Olayında hiçbir rolünün bulunmadığına  ve özellikle de  bu olayı, kendisi ve  yandaşlarının  çıkardıklarına dair, Mevlanzade Rıfat’ın hatıralarından  yer alan  şu itirafları  büyük önem arz eder:  “31 Mart 1321 Kıyamı (isyanı), bir irtica hadisesi değildir. Tahtından indirilmiş Abdülhamid kesinlikle vakanın tahrikçisi değildir. Belki engel olunmasına en çok çalışanlardan birisidir. Olay’ın emellerinin  etkisiz bırakılmasına başlıca sebep de odur.

       Tahtından indirilmiş Abdülhamid, vakanın sebebi olsa idi, iş tehlikeli bir şekilde başka bir renge girebilirdi…

       Bu kıyam büyük bir dram idi. Zararsızca geçiştirildi. Bu büyük kıyam büyük bir emel takip eden ve bu emeli damağına tat veren  ‘Prens’ lakabıyla anılan, Damat Mahmut Paşa oğlu  Sabahattin Bey tarafından tertip ve izhar (meydana çıkarma) edilmiştir. Hedefi, önce Sultan Abdülhamid’i hal’ idi. Bundan dolayı hadiseye taraftarlar çok idi.

       Kıyamı düzenleyenler ve bundan emellere düşenler ve dolayısıyla başlıca tertipçileri Sabahattin Bey, Kâmil Paşa ve oğlu Sait Paşa, Cemalettin Efendi oğlu Muhtar Bey (Ahmet Muhtar), Stockholm  eski büyükelçisi Şerif Paşa, İsmail Kemal Bey, Ali Kemal Bey, Fazlı Bey, Dr. Nihat Reşat Bey, Abdullah Cevdet Bey, Rıza Nur Bey, Vahdeti Efendi (Derviş Vahdeti),  Kasidecizade Ziya Menlal ve Ben.” (M. Rifat, İnkılabı Osmani’den Bir Yaprak Yahut 31 Mart  19325 Kıyamı, Matbaatül Ahbar, Kahire, 1328, s.18)

Rıfat’ın isimlerini saydığı Jön Türklerin hepsi de İtilafçı ve İngiliz taraftarı kişiler olup, Sultan II. Abdülhamid’in etkisiz hale getirilmesi hususunda  adı geçen devlet lehine çalışıyorlardı. Zaten de  İstanbul’daki  İngiliz  ajanları,  Prof. Arminius Vambery ve G. H.  Fitzmaurice, 1908 Jön Türk İhtilalinden önce, İngiliz hükümetine gönderdikleri raporlarında, Sultan II. Abdülhamid’in İngiltere’ye karşı büyük düşmanlık besleyip, her alanda Almanları kayırdığından bahisle, onun devrilerek İngiliz yanlısı bir yönetimin kurulması için, Sultan’ın muhalifi Jön Türklerle  işbirliği yapılması  tavsiyelerinde  bulunmuşlardı. (Raporların asılları için bakınız: (Kemal Öke, İngiliz Casusu Prof.  Arminius Vambery’in  Gizli Raporlarında  Abdülhamid ve Dönemi,  Üçdal Neşriyatı, İstanbul, 1983,  s. 103 ve Erol Ulubelen, İngiliz Gizli Belgelerinde Türkiye, Yaylacık Matbaası, İstanbul, 1968, s.  55

Hüseyin Kâzım Kadri (İttihatçı): “31 Mart faciasını, Meşrutiyet’in, inkılabın taraftarı olmayan kimselerin hazırlamış olduklarını söylemek tekmil-i  hakikatin (bütün gerçeklerin) ifadesi değildir… Sultan  Hamid’in  bu işte bir mesuliyeti olmadığı muhakkaktır…31 Mart Hadisesinin  Padişah’a isnadı (dayandırılması)  büyük bir haksızlıktır. Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa’nın, kendi gafletini ve idaresizliğini örtmek için bu ihtilali Padişah’ın tertip etmiş olduğu hakkındaki beyanatı iftiradır.” (Hüseyin  Kâzım Kadri, Meşrutiyetten Cumhuriyete Hatıralarım, Haz. İ. Kara, İletişim Yayınları, İstanbul, 1994,  s. 244-246)

            Burhan Felek (İttihatçı, gazeteci): “32 sene devleti idare etmiş olan II. Sultan Abdülhamid, 31 Mart’ta hiçbir sucu olmadığı halde tahtından indirilmişti.” (Burhan Felek, Yaşadığımız Günler, Milliyet Yayınları, İstanbul, 1974,  s. 48

       Ali Fuat Türkgeldi (Sultan Reşat’ın Başmabeyni ) : “Zaten Talat Paşa da Abdülhamid’in  31 Mart Vakasında  medhali (karışması)  olmadığını bana birkaç defa söylemişti.” ( Ali Fuat Türkgeldi, Görüp İşittiklerim, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1951,  s. 43)

       Cemal Paşa (İttihatçı): “31 Mart’ı muhalifler (İttihatçıların muhalifleri İtilafçılar) çıkardılar. Prens Sabahattin de bu işe dahildir.” (Cemal Paşa, Hatıralar, Haz. B. Cemal, Çağdaş Yayınları, İstanbul, 1977, s. 27 )

       Yusuf   Kemal Tengirşek (İttihatçı):  “Bu vakalar ben de 31 Mart İsyanının Abdülhamid’in  eseri olmadığını, bunun İttihatçılardan iktidarı almak için yapılmış bir tertip olduğu kanaatini hasıl etmiştir.” ( Yusuf Kemal Tengirşek, Vatan Hizmetinde, Baha Matbaası, İstanbul, 1967, s. 27)

       İsmail Kemal (İtilafçı):  “Sultan’ın son olaylardan (31 Mart Olayı) kesinlikle sorumlu olmadığı ve yaptığı beyanatlarda samimi olduğu kanaatini edindim. Bende de bu kanaatin oluşmasını sağlayan  şey ettiği yeminler değil, herkesi memnun eden yeni rejime karşı  önceki  korkularından belli ölçüde uzaklaştığını ve güven duyduğunu  fark etmemdi.” (İsmail Kemal Bey’in Hatıratı,  Editör: Sommevılle Story,  Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 2007, s. 243)

       Ali Fethi Okyar (İttihatçı): “Diyebilirim ki, bizler ne kadar şaşkınsak, bütün tecrübelerine rağmen, Sultan Hamid de aynı ölçüde şaşırmıştı. Bunun en büyük ispatı, olayın daha kanlı ve kinli durum almaması için şahsen hiçbir müdahalede bulunmamasıyla görüldü.” (Fethi Okyar, Üç Devirde Bir Adam, Tercüman Gazetesi Yayınları, İstanbul, 1980, s. 32)

        “Bunların başında 31 Mart İhtilali geliyordu. Yanında bulunduğum müddet içinde (Abdülhamid Selanik’te sürgün hayatı yaşarken Ali Fethi onun başmuhafızı  idi) , her vesile ile dinlediğim şuydu: Kendisinin isyan ile hiçbir alâkası yoktu; Meşrutiyet’e sadık kalacağına dair ilk günlerde Şeyhülislâm Cemalettin Efendi’ye yaptığı yemine  harfi harfine sadık kalmıştı. Niçin kendisini muhakeme (yargılama) etmiyorlardı? Hakim önüne çıkmalı ve berat etmeliydi. Cürümü (suçu)  varsa cezasını görmeli idi.” (A.g.e., s. 72)

       Süleyman Tevfik (gazeteci): “Ben de Sultan Hamid’in 31 Mart’ı şahsen tertip ettiğine, hatta maddi ve manevi yardımda bulunduğuna inanmıyorum. Bu yoldaki suçlamalar daha çok duygusaldır. Suçlama, Sultan Hamid’in mizacını bilmeyenlerden gelmişse hoş karşılanabilir. Fakat Padişah’ın özelliklerini yakından tanıyanlar için böyle bir suçlama  haksızlıktır. Çünkü, Sultan Hamid’in  bütün hayatı boyunca, önceden aldığı bir kararı, olayların gelişmesini dikkate almadan ve beklemeden ısrarla takip ettiği ve sonuçlandırdığı görülmüş değildir. II. Meşrutiyet’in ilanını dahi şu sözlerle kabul etmişti: ‘Yoruldum. Yaşlandım… Gerçekleri kabul ettiremez oldum. Ne isterlerse yapsınlar.’ ” (Cemal Kutay, 31 Mart  İhtilalinde Sultan Abdülhamid, Cemal Kutay Kitaplığı, İstanbul, 1977,  s. 148)

       Avlonyalı Cemalettin Paşa (görgü tanığı): “Tarihte 31 Mart diye adlandırılan olayda Sultan Abdülhamid’in parmağı yoktur. İstese idi, Hassa Askeri, Hareket Ordusu’nu dağıtırdı… Bendegânının, Saray erkânının, bazı kumandanların, devlet adamlarının Padişah’ı teşviklerine, Abdülhamid’i iknaya çalışmalarına rağmen Padişah kat’i (kesin) surette bağırmıştı: ‘Hayır! Ben İslâm’ın halifesi olarak Müslüman’ı Müslüman’a, Osmanlı’yı Osmanlı’ya harp için sevk etmem. Bu yolda kan dökmem. Bırakınız Hareket Ordusu şehre girsin ve ne tedbir  alacaksa alsın görelim…’ demişti”. (Semih Nafiz Tansu, Madalyonun Tersi (Avlonyalı  Cemalettin Paşa’nın Anıları), Gür Kitabevi , İstanbul, 1970,  s. 48)

       Mehmet Kadri Nasuh (devrin aydınlarından): Nasuh, 31 Mart’ın “düzmece, sahte inkılap” olduğu üzerinde durarak, olaya katılanların % 99’unun “şahsi menfaatleri” için katıldıklarını, olayın bir “irtica olayı olmayıp”, bunu savunanların ,  “kendi hayalleri için iddia edip, herkese tasdik ettirmek isteyen canavarlar” olduklarından  bahseder. (Mehmet Kadri Nasuh, Sarayih, Libraire Geuthir, Paris, 1911, s. 214)

Abdülhamid’in Kendisinin Söyledikleri ve Kızlarının Yazdıkları

         Sultan II. Abdülhamid’in Galip Bey’e (sonra paşa) söyledikleri:  II. Abdülhamid, rolünün olmadığına dair Hal’i Tebliğ Heyeti huzurunda, görgü tanıklarından Galip Paşa’nın (bu sırada Sultan’ın Başyaveri  idi ve adı geçen heyeti onun huzuruna  kendisi götürmüşü) yazdıklarına göre şunları söylemişti: “İnkılaptan bu ana kadar, kanundan kıl kadar inhiraf (sapma) etmedim. Bu işleri yapanları Allah kahretsin, (‘kahretsin’ kelimesini biz de tekrar ettik). Benim zerre kadar methalim (olayın başlangıcında rol almak) yoktur, hiçbir şeyden de haberim yoktu. Hatta bu vukuat günü söyledim: ‘Ben atıma bineyim, askerin ortasına çıkayım, ne olursa olsun, isterlerse beni öldürsünler’ dedim. Ben bunca senedir, devletimin, milletimin saadeti için çalıştım. Fakat düşmanlarım daima bana böyle fenalıklar hazırladılar. Dört, beş çapkın bu fesatları karıştırdı. Dolap çevirdi. Fakat kıyamet benim başıma koptu. Zaten bunun böyle olacağını son günlerde hissetmiştim. Mahaza  (böyle olmakla beraber) pek çok çalıştım. Kanunu bozmamaya (Kanun-u Esasiyi yürürlükte tutmaya) gayret ettim.” (alanı kalmadığını hayale kapılmaksızın  görüyordum.” (Galip Paşa’nın Hatıraları, Hayat Tarih Dergisi, Sayı 8, Eylül 1966, s. 80)

Abdülhamid’in Başmabeyni Ali Cevat’a söyledikleri: “Bu işi ben yapmadım. Sebep olanları millet arasın bulsun. Ben milletimin iyiliği için çok çalıştım. Hepsi mahvoldu. Hepsinin üstüne sünger çekildi.  Müsebbiplerini  (sebep olanlarını)varsın millet bulsun.” (Ali Cevat, Meşrutiyetin İlanı ve 31 Mart Hadisesi, Haz. F. R. Unat, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara,  1969,  s.82)

Abdülhamid’in Michel de Grece’ye söyledikleri: “Anayasa’yı kabul ettiğimde (24 Temmuz 1908’de Meşrutiyet’in ilanı), isyancıların istemeden hesaplarını bozmuştum. Geri çevirmemi, benden tahttan indirmek için bahane olarak almayı hesaplıyorlardı aslında. Planlarını bozduğumu görmekten doğan öfkeyle, beni kesin olarak karalayacak ve Anayasa’dan ebediyen koparacak olan bu karşı devrimi (31 Mart Olayı) icat etmişlerdi.

       Böylesine oynak bir plan askerlerin işi olamazdı. Onu kavramak için, entrikalarda kaşarlaşmış üstün zekalar gerekliydi. Tuzak mükemmel işlemiştir ve bana artık en küçük bir manevra alanı kalmadığını hayale kapılmaksızın  görüyordum.” (Michel  de  Grece, II. Abdülhamid Yıldız Sürgünü, Çev. D. Bayaldı, Milliyet Yayınları, İstanbul, 1995,   s. 291)

Abdülhamid’in, Selanik’te sürgünde iken, muhafızı subaylardan Debreli Zinnun’a, 31 Mart Olayı ile kendisinin devrilmesinde Siyonist Yahudilerin de parmağının bulunduğuna dair söyledikleri:

       “Ben Osmanlı tahtında iken, Siyonistlik davası için bir gün huzuruma beynelmilel Yahudi teşkilatının kurucusu Theodor Herz ile hahambaşı gelmişlerdi. Bunları Yıldız Sarayı’nda kabul etmiş ve maksatlarını dinlemiştim. Her ikisi Yahudiler için bir yurt dileğinde idiler. Bunun için de Kudüs’ü gösteriyorlardı. Hatta utanmadan  o Theodor Herzl: ‘Zat-ı Haşmetpenahileri’ne arz ederim ki, Kudüs için her kaç milyon altın tensip  buyurursanız derhal takdime amadeyiz’demez mi?  Kan beynime sıçramıştı. Düşündüm ki yüzbaşım, Makam-ı Saltanatımız’a bu iki Yahudi rüşvet teklifi cesaretinde bulunmuşlardı… İşte bundan sonra Yahudiler bana düşman oldular. Şimdi burada Selanik’te çektiklerim, Yahudilere yurt göstermeyişimin cezasıdır.” (Hüsamettin Ertürk, İki Devrin Perde Arkası, Pınar Kitabevi, İstanbul, 1964, s. 44- 45)

       Dünya Siyonist Teşkilatı Başkanı Theodor Herzl de zaten, Temmuz 1902’de Sultan II. Abdülhamid’den kesin ret cevabı alınca, Filistin’e sahip olmaları uğrunda, onun devrilmesi için Siyonistlere “Sultan’ın muhalifi Jön Türklerle işbirliği yapınız” emrini vermişti. (Herzl Theodor, Complete Diaries of the Theodor Herzl, Ed.: Raphael Patai, Volume 3, The Herzel Press, New York and London, 1960, s. 1080)

Abdülhamid’in kızı Ayşe’ye söyledikleri: “Milletimin başında tecrübeli bir baba gibi bulunmak, böylelikle vatanımın selameti uğrunda çalışmak azmi kararında idim. Düşmanlarım bana bu fırsatı vermediler. Türlü güçlükler ve iftiralar icat ettiler.

     Nihayet 31 Mart Vakası meydana çıkarıldı. Ben, meşruti bir hükümdarın yapacağını bir hatve (adım) aşmadım. Ne ileri ne de geri gittim. Lakin beni başlarından bir türlü defedemezlerdi. Ben takdire inanırım. Bu bize Allah’tandır. Eğer 31 Mart Vakasını ben ihdas (meydana getirme) etmiş olsaydım bu şekilde yüzüme gözüme bulaştırmazdım. Nasıl yapacağımı pekâla bilirdim. Tarih bu hakikati bir gün meydana çıkaracaktır. Bundan dolayı kalbim müsterihtir (rahat eden). Kızım!  Şahsım için iki Türk’ün, asker evlatlarımın birbirini kırmasını, kan dökülmesini Allah aşkı için istemedim. Bana bu iftirayı yükleyenleri Allah’ıma  havale ediyorum.” (Ayşe Osmanoğlu,  Babam Abdülhamid, Güven Basımevi, İstanbul, 1960 s. 145)

Kızı Ayşe Osmanoğlu’nun yazdıkları:  “Babam, Harem’e döndüğü zaman ter içinde kalmış, kederle omuzları çökmüş bir haldeydi. Başını tutarak, ‘Bizim için artık kurtuluş yolu yok, askere itaatsizlik gelmiş. Yeniçeriliğe dönmüş yazık’ diyordu. Padişahın yanında bulunan kızı sıfatıyla benim bildiğim budur…

     İşte o günden itibaren babamın eski neşesinden zerre kalmadı. ‘Düşmanlarımın muradı oldu’ diyordu. Hareket Ordusu İstanbul’a yaklaşmıştı. Hal’ine kadar günlerini beklemekle geçirdi. Biz de meyus ve perişan, kapının önünde dolaşıyorduk. Tevekkülle kaderimize razı olmuştuk. Kendisine sadık paşalar geliyorlar, silahla mukabele etmesini teklif ediyorlardı. Babam cevaben, ‘Bir kişi için bin kişi yanmaz. İki kardeş birbirini vuramaz. Tüfekçilerin silahları toplansın. Kimsenin burnunun kanamasını istemem. Ne yapacaklarsa yapsınlar’ diyordu…

     Hareket Ordusu sarayı kuşatarak etrafla alakasını kesince, babam ‘Saray’a, Hareket Ordusu’na karşı teslim bayrağı çekilsin’ emrini verdi. Artık son günlerimiz gelmiş, Hareket Ordusu etrafımızı sarmıştı.” ( Şadiye  Osmanoğlu, Hayıtımın Acı ve Tatlı Günleri, Bedir Yayınevi, İstanbul, 1966,   s. 173)

   Kızı    Şadiye Osmanoğlu’nun   yazdıkları:   “Babama isnat  olunan 31 Mart Vakası zuhur ettiği vakit ben 17 yaşında idim. Babamın hadiseden hiçbir haberi yoktu. Duyduğu vakit çok müteessir (üzülme) olmuştu. Mesele, bir garazkâr (düşmanlık güden) grubun tarikiyle (yolu, vasıtası) ve Meşrutiyet muhafızı kıtaları (Avcı Taburları) ‘şeriat isteriz’ diye Parlamento aleyhine isyan ettirmek, babamın padişahlıktan hal’ edilmesi için icat edilmiş çok feci bir tertip idi.” (Şadiye Osmanoğlu,  s. 32)

        Şadiye’nin babasının 31 Mart  Olayı ile devrilmesinde Almanların da parmağının bulunduğuna yönelik diğer bir kısım yazdıkları: “Ne çare ki, İngiltere ve Rusya ile işbirliği yapması ihtimal dahilinde görünen babamı,  Almanların dediklerine kayıtsız şartsız itaat gösteren İttihat ve Terakki Komitesi vasıtasıyla tahtını  terke mecbur etmişler ve onu  Selanik’te İttihat ve Terakki’nin kampında tam bir esaret rejimine tabi  tutmuşlardı.” (Şadiye Osmanoğlu,   s. 104)

31 Mart 1909 Olayı, daha geniş boyutlarıyla ele alınabilir ve tartışılabilir. Biz burada yalnızca “Sultan II. Abdülhamid’in Rolü Yok”  görüşü ve tarih tezini ele aldık. Olay ile ilgili olarak daha geniş bilgi için şu kitabımızdan faydalanılabilir: Süleyman Kocabaş, 31Mart 1909 Olayının İçyüzü Sultan II. Abdülhamid Nasıl Devrildi? Vatan Yayınları, Kayseri, 2005, s. 9 – 156.

Yazar - Davut Güleç

Gazeteci, televizyoncu, Uzman polis-adliye muhabiri, Spor yazarı, TEMA’cı, Kızılay’cı, Dağcı, Trekkingci, Alp disiplini kayak milli hakemi, Herkes İçin Spor Federasyonu Kayseri il temsilcisi, Erciyes Kar Kaplanları Spor Kulübü Basın sözcüsü, Kayseri Spor Adamları Derneği yönetim kurulu üyesi, Kent Güvenlik konseyi üyesi, Halkla İlişkiler Tanıtım, Adalet, Kamu Yönetimi mezunu -----Davut Güleç Kimdir ? -----

İlginizi Çekebilir

ABD ve İsrail’in Çöküş Süreci mi Başlıyor

Prof. Dr. Ata Atun (İnş. Müh.), Doç. Dr. (UA. İliş.) KKTC Cumhurbaşkanı Danışma Kurulu Üyesi …