Gerçek duayenin unutturmadığı anılar (Köşe yazısı)

DAVUT GÜLEÇ

Gazeteci

davutgulec@hotmail.com

Her meslek bir yana bizim meslekte branş muhabiri ve başarılı olmak ayrı bir karınsızlık, çekememezlik, yıpratma konusudur.

Arkandan her türlü konuşurlar.

Kuyunu kazarlar.

Olmadık iftiralar atarlar.

Düştünmü bir tekmede onlar atar.

Yan yana gelince  hiç onlar değilmiş gibi  iyi film çevirirler.

Ama onları hiç mi hiç unutmadım.

Sadece bende film çevirip duymadım, görmedim, bilmiyorum diyerek ‘üç maymunu’ oynadım.

Neden mi, bizim gerçek duayenlerimiz bunu öğretti.

***

İşte genç-tıfıl-çömez gazeteciliğim döneminde bunları çok yaşadım, gördüm, unutmadım.

Allaha çok şükür bugüne kadar utanacağım bir konuda olmadı.

Belki çaresiz kaldığım, güçsüz düştüğüm, çözüm aradığım günleri çok yaşadım.

‘O bitti’ dediler ama o günlerden bugünlere  dimdik ayakta kaldım.

O arkamdan film çevirenler her türlü işe girdi-çıktı, sahte duayen oldu.

Ama ben sadece gazetecilik yaparak bugünlere geldim.

Tıp ki bizim unutmadığımız duayenlerimiz gibi..

***

İşte benim o duayen kahramanlarımdan gazeteci olarak biri  rahmetli Atıf-Mehmet Uluyağmur kardeşler.

1974 ile1978 arası meslekte çıraklık dönemimde.

Düvenönü’nde Kozaklı otelinin köşesinde bugün eczane olan yerde ilk adım attığım Erciyes-Milli Ülkü Gazetesi’ndeki  yer.

Habere gider, polis-jandarma bültenini alır, saman kağıtta haber yapar, hemen alt kattaki bodrumdaki matbaaya iner  kumpasa haberi dizer, gazete basıldıktan sonra fildişi tarak ile gazete kırımını yapar, sonrada koltuğumuzun altına alarak ‘yazıyor’ diyerek o sokak, bu cadde, o mahalle satardık.

Gazetede önemli bir yere geldiğimde, halen Kayseri Akşam lisesinde okuyordum. Patron kardeşler  yılbaşı ve bayram gibi günlerde çalışanların yemeğini yapar, fazla mesai verir, fazladan sayfalar hazırlanır, birlikte sinemeya gidilir, bazende piknik ve diğer eğlencelerde birlikte olurduk.

Birgün Mehmet Uluyağmur bana ‘oğlum senin kuyunu iyiden iyiye kazıyorlar. Bir kaç hafta tatile git, paranı ben vereyim. Gençliğine yazık olacak’ dedi, ben kabul etmedim.

Sonra zor günler geçirdik ama bizim elimizden tutan gerçek duayenler sayesinde bugünlere geldik.

Yukarıda film çevirenler mi, neler yapmadı ki. Halende pek değişmediler, çeşitlendiler.

***

Sonra Ülker Gazetesinde bizim gerçek duayenlerden rahmetli  Mustafa Gümüşkaynak’ı tanıma onur ve gururunu yaşadım.

Tabi rahmetli Mehmet-Ahmet Mülayim’i burada anmadan olmaz.

Onlarında ekmeklerini hem orada hemde  Tercüman’ın çıkardığı  Kayseri gazetesinde yedim.

Çalışanlara hep öğütler veren o zor geçmişin zor  günlerin-yılların ustası  Mustafa Gümüşkaynak bizlere hep altın öğütler verirdi.

Sık sık ‘Aman hızlı gitmeyin, hızlı yaşamayın, hızlı konuşmayın, haberi hızlı yazmayın. Hepsini tekrar tekrar düşünün, okuyun, sonra uygulayın. Son pişmanlık fayda vermez.  Pişman olacağınız, özür dileyeceğiniz işler yapmayın. Elbette hata yanlış yaparız ama yinede bizlerin mesleği bunları yapmamamızı  gerektiriyor’ dedi.

Gerçek duayen ustanın bu sözlerini bugün daha iyi anlıyoruz.

***

Çıraklıktan bugünlere gelene kadar Mahmut Sabah, Şemşettin Çetinsöz, Mehmet Aydoğan, Osman Duygulu, Necati Şaşmaz, Eflatun Aksoy, Murat Taşkın, Üstün Tuncer, Ali Yosunlukaya, Yavuz Okayben, Doğan Ümit Aksel, Hüsamettin Urfalıer, Abdulkadir Budak, Ahmet Çınar, Hasan Sarıçiçek, Salih Balcı, Oktay Ensari, Mehmet Kiracıoğlu, Mehmet Kocakahyaoğlu, Alim Gerçek, Hasan Sami Bolak, Kemal Nakipoğlu, Ahmet Zorlu, Zafer Işık, Ahmet Çulfacı, Süleyman Keskin gibi birçok duayen ve bizim kuşakla tanışma, çalışma, konuşma, habere gitme imkanı bulduk. (Adını bu  köşeyi yazarken hatırlayamadığm için yazmadıklarımdan şimdiden özür diliyorum. Zaten bizden sonraki çoğu sözde duayen kuşağa burada sıra gelmez, bende yazmam.)

1980 öncesinde olduğu gibi 1980 sonrası askerlik  dönüşümde ilk elimden tutanlardan biri yine  rahmetli duayenimiz Şemşettin Çetinsöz oldu.

İstanbul’dan nişan için Kayseri’ye geldikten sonra 1984’de  Milliyet haberler ajansı Kayseri Bölge Şefi olan  Şemsettin Çetinsöz ‘evlat artık burada çalışacaksın’ diyerek polis-adliye muhabirliği için bugün İstasyon caddesinde olan tapınç-Ünlü han’ın 4. katındaki büroda işe başlattı.

01 Ocak 2003’e kadar burada Kayseri-Nevşehir-Niğde-Yozgat-Sivas-Aksaray, kısmen Adana-Kahramanmaraş-Malatya-Çorum Ortaanadolu Bölge Müdür yardımcısı ve son 6 yıldada  Kayseri Temsilcisi olarak görev yaparak emekli oldum.

1980 öncesi Kayseri Haber’de telex, 1980 sonrası  Mil-Ha’da  faks, tele fotoyu, slayt(dia) filmi, büyük daktiloyu, sonrasında bilgisayarı ve teknolojik fotoğraf makinesi-kamerayı gördük.

Kayseri’de slayt fotoğraf çeken  iki gazeteciden, banyo yapanlardan biri idim.

Rahmetli gerçek duayen ustam Şemşettin Çetinsöz’den saman kağıda daktilo ile yazdığımız haber nedeniyle çok fırça yedim, defalarca yırtıldığı için aynı haberi değiştirerek yazdım. İyi ki kızmış, iyi ki yazdırmış. O kızmalar, yazdırmalar aslında iyi bir eğitimmiş.

Benim elimden tutmak, kaybetmemek  içinmiş.

İşte bugünün sözde olan, bizim kuşağın gerçek duayen ustaları böyleymiş.

***

Ustamız bize kızarken, onunda yukarıdaki ustası odasında bizim ustaya kızıyormuş.

Ama bizler bununla yıllar sonra yüzleştik.

O gerçek ustalarımızdan biri geçen gün kaybettiğimiz Milliyet haberler Ajansı  Genel Müdürü, Kayseri’nin Develi ilçesinden, Erciyes ve Türkiye sevdalısı Taner Atilla idi.

Birlikte çalıştığımız dönem çok fırçasını yedim ama bir gün sonra haberimin manşette çıkması, teşekkürü, ay sonunda zamlı maaş ile yüzümüzü hep güldürdü.

Zaman zaman ‘Oğlum sen bu değilsin’, ‘Sen iyi bir gazetecisin’, ‘Haberini gazetede çıkana kadar sakla, kimseye söyleme’, ‘Haber yayınlandığı ana kadar namusunuz’, ‘Büro gazeteciliğini unutun, sırtınızda büronuzla haber yapmayı öğrenin’ diyerek bize altın kelimeler kullanırdı.

7×24 saat çalışırken, çalıştırırken, gazetecinin gecesinin-gündüzünün olmadığını, iyi bir gazeteci olmak için çok çalışmak, bedel ödemek gerektiğini öğretti.

İşte bizim gerçek usta duayenimiz buydu.

***

Birgün kendi arabamla  habere giderken kaza yaptım. Aracımda ciddi hasar oluştu.

Üstelik yeni evliydim ve bunu yaptıracak gücümde yoktu.

Büroya geldim  Şemsettin ustaya söyledim. ‘Bir çaresine bakarız evlat’ dedi.

Kısa bir süre sonra rahmetli usta Taner Atilla  sabit telefondan büroyu aradı. Beni istedi. ‘Oğlum sende bir şey var mı?’ diye sordu. Bende arabada ciddi hasar olduğunu söyledim. ‘Onu düşünme, git sanayiye yaptır. Faturayıda bize gönder’ dedi.

Arabayı yaptırdım, faturayı gönderdim, cebimden para çıkmadan bu işi çözen, çalışanlarını koruyan rahmetli ustam Taner Atilla’ydı.

***

Gaziantep’ten  Kemal Bağcı Mil-Ha adına  bakan takibi yaparken, yer üstü tabelasına  kafasını çarparak yaşamını kaybetti.

Kemal Bağcı yeni evli, yeni baba olmuştu.

Ama haber takibi yaparken kazada ölmüştü.

Taner Atilla adına tüm muhabirlere bir yazı geçildi. O yazıda maaşlardan kesinti yapılacağı, rahmetli olan Kemal Bağcı’nın  Mil-Ha ailesine emanet  eşi ve çocuğuna ev alınacağı, eğitimi için kaynak oluşturulacağı yazıyordu.

Ve o ay Mil-ha çalışanlarının maaşlarından kesinti ve Taner Atilla’nın kararlılığı ile Kemal Bağcı’ya ev alındı, eşi ve çocuğuna sahip çıkıldı.

Eh bizim gerçek usta duayenlerimiz bizlere böyle örnek oldu.

***

Şimdinin sözde sanal ve yalan, her işi yapan, hangi işi yaptığı belli olmayan sözde duayenleri ile bizim kuşağın duayenlerini varın siz kıyaslayın.

Rahmetli ustalarımın hemen çoğundan ‘Mevkiler, makamlar ve ömür bittikten sonra ne ile konuşulmak istersin. Anılarınla mı, ananlamı’ diye çok duydum. Ve hepsi ‘bu söz kulağında küpe olsun, eserlerinle, yaptığın haberlerle yaşa’ dediler.

Şükürler olsun, 1974’den bugünlere gelene kadar Kayseri yerel gazetelerinde, Milliyet haberler Ajansında, Doğan Haber Ajansında, Kanal D, Show Tv, Akşam, Anka Haber Ajansı, İl haber Ajansı ve yurtdışı haber ajanslarında birçok gerçek usta ve bizim kuşağın temsilcileri ile tanıştık, haber takibinde bulunarak, tarihe not düşen o başarılı haberleri yaptım ve yaptık.

Halen bizim kuşağın çoğu ile bir aile gibiyiz, anılarımızı konuşuyoruz.

Biz kışlası göstermelik olan bedelli askerlik yapar gibi  masa başında gazetecilik yapmadık.

O nedenle, benim bugünlere gelmemde öncülük eden patronları, tüm ustaları unutmam, unutturmam mümkün değil.

İşte onlardan gazeteci olarak ikisi. Rahmetli Şemsettin Çetinsöz ve Taner Atilla

Ebediyete uğurladıklarımızı rahmet ve minnet, yaşayanları da  anılarımız ve dualarımızla yaşatıyor ve  yaşatacağız.

Bu yazıyı böyle yoğun duygularla yazmayı kendime bir görev bildim.

Umarım bugüne kadar arkamdan her türlü fırıldağı çeviren, elinden tuttuğum, tutmaya çalıştığım, destek olduklarımda belki utanır, benimle anılarını böyle kaleme alır.

Benim gerçek duayen gazeteci ustalarla anılarım kaç kitap olur bilmem. Ama böyle arada yazmaya devam edeceğim.

Beni izlemeye ve takip etmeye devam edin.

Yazar - Davut Güleç

Gazeteci, televizyoncu, Uzman polis-adliye muhabiri, Spor yazarı, TEMA’cı, Kızılay’cı, Dağcı, Trekkingci, Alp disiplini kayak milli hakemi, Herkes İçin Spor Federasyonu Kayseri il temsilcisi, Erciyes Kar Kaplanları Spor Kulübü Basın sözcüsü, Kayseri Spor Adamları Derneği yönetim kurulu üyesi, Kent Güvenlik konseyi üyesi, Halkla İlişkiler Tanıtım, Adalet, Kamu Yönetimi mezunu -----Davut Güleç Kimdir ? -----

İlginizi Çekebilir

HOLLANDALILAR’IN, ŞÜKRAN BORCU OLARAK ÜRETTİKLERİ ATATÜRK VE İSTANBUL TÜRÜ LALE, BAHARIN ZARİF MÜJDECİSİ, AŞKIN VE ROMANTİZMİN SEMBOLÜDÜR.

https://www.ilhankaracay.com/dunyamizdan-ahirete-goc-eden-unlu-dostlar-ile-anilarim-2/ İlhan KARAÇAY yazdı: Lahey Büyükelçiliğimizin bahçesine, soyu tükenmekte olduğu sanılan İstanbul Lalesi’nden 100 soğan …