MÜZİK, ZENGİNLEŞİYOR MU, DEJENERE Mİ OLUYOR?

İLHAN KARAÇAY’IN HABERİ

Hollanda’da, Theo Loevendie, Ersoy Demir ve Duygu Alkan gibi isimlerin icra ettikleri müziklerin, artıları ve eksileri nedir?
Onyıllardır, ‘Arabesk’ olarak anılan çalıntı müzik ile Türk-Yunan müzik çalıntıları, müziği dejenere etmiyor mu?
Hollandaca şarkıları Türkçe, Türkçe şarkıları da Hollandaca okuyan Ersoy Demir’i nasıl yorumlayacağız?
Türkiye’de aldığı müzik eğitimini, Hollanda’da geliştiren ve farklı müzikleri sentezleyen Duygu Alkan bir yaratıcı mı?
Araştırma ve yorum: Afbeelding met tekst, Menselijk gezicht, person, kleding Automatisch gegenereerde beschrijving
Gençlik yıllarımda müzik ile yakından ilgilenmiş, Mersin Türk Musiki Cemiyeti’nde çalışmalar yapmış, İstanbul’da çadır tiyatrolarında sahne almış, eski bir müzik sempatizanı olarak kaleme almakta olduğum, aşağıdaki müzik araştırması, pek çok soruya tam cevap veremeyecek ama, insanları bu konuda düşünmeye sevk edecektir.
Üstteki kimlik kartında görülebileceği gibi, şöhreti müzik dalında ararken, medya dalında bulan bir yazar olarak kaleme alacağım bu müzik araştırması, tabii ki tartışmaya açık bir yazı olacaktır.
Müzik denince, bizim aklımıza gelecek olan ilk çeşitler Türk Halk Müziği ve Türk Klasik Müziği’dir. Avrupalılar’ın aklına gelecek olan ilk müzik çeşidi ise Opera. ABD’nin Güney Doğu’sundaki Amerikalılar’ın aklına Country, diğer bölgelerdekilerin aklına Rock, Güney Amerika’dakilerin aklına Samba ve Tango gelir.
Afrikalılar’ın aklına gelecek olan müzik türü, Batı tarafından kendilerinden çalınmış olan Caz ve Blues türüdür.
Asyalılar’ın aklına ilk gelecek olan müzik türü ise, Hint, Çin ve Japon müziği olabileceği gibi, Batı hegamonyasının etkisiyle yerleşen müzik gelir.
Türk ve Arap müziğindeki makam, diğer müzik çeşitlerinde bulunmaz.
Bilirkişiler, makamı şöyle izah ediyorlar:
“Türk musikisinde, kullanılan ses dizilerinin (gam) belli kurallar çerçevesinde kullanılmasıdır. Makamların dizileri, aralıkları eşit toplamı 53 koma olan sekiz sesten oluşur. Dizileri aynı olan makamlar birbirlerinden seyirlerine göre ayrılır. Bu yüzden makamda seyir çok önemlidir. Türk musikisinde diziler perdelerden oluşur ve 43 adet perde mevcuttur Türk müziğinde. Makamların karar sesleri, güçlüsü, yedeni, asma kararları ve bazen de ikinci güçlüleri olur.”
Makam konusundaki zenginlikleri anlatmaya sayfalar yetmez.
Hollanda’da ünlü bir müzik virtüözü olan Theo Loevendie, Türk müziği ile Hollanda müziği kıyaslaması yapılamayacağını, Türk müziğinin makam ve ses (gam) olarak Hollanda müziğinden çok daha zengin olduğunu söylüyor. Repertuarında onlarca Türk eseri olan Loevendie’nin yaşam öyküsünü kısa da olsa az sonra yazacağım.
TÜRK MÜZİĞİ KAYBOLUYOR
Klasik Türk müziği parçalarını icra eden o kadar tanınmış enstrüman üstadları ve solistleri vardı ki, konserlerde, radyo ve televizyonlarda isimlerini duya duya ezberlemişizdir.
Daha sonra, Arap müziğinden çalıntılar ile ‘Arabesk’ türünü müziğimize sokanlar, müziğe ilk darbeciler olmuştur. Batılıların aksine, neşelendirme yerine hüzünlendirme yaratan bu müzik türü, insanlarımızı umutsuzluğa sevketmiştir.
Ne yalan söyleyeyim, şahsımı da arada bir etkisi altına alan bu müzik türü, insanları iş hayatında da etkilediği için başarısızlıkların kaynağı olmuştur.
Tarihe karışan Zeki Müren ve Müzeyyen Senar gibi sanatçıların yok oluşundan sonra ortaya çıkan
‘lay lay lom’ müziği, ne makam ve ne de gam olarak hiç de doyurucu olmamıştır.
Sadece ticari kazancı hedefleyen radyo ve televizyon şirketleri de, Klasik Türk Müziği’nin o ünlü icracıları yerine, günümüzün ‘lay lay lom’cularını sergilemeyi tercih etmişlerdir.
Batı’da da, Türkiye’deki müzik kaybına benzer durumlar yaşanmaktadır. Batıda artık Frank Sinatralar, Tom Jonesler, Frida Boccara’ların yerini, Türkiye’deki gibi ‘lay lay lom’cular aldı.
Beethoven, Mozart, Vivaldi, Haydn, Chopin, Bach, Schubert, Verdi ve Rossini gibi müzik yaratıcıları da özlenir oldu.
Dejenere olmakta olan müzik hakkında daha pek çok eleştiri yapabilirim.
Ama ben sizlere günümüzdeki gelişmelerden üç örnek ile bir şeyler anlatmaya çalışayım.
Haber, Ersoy Demir ile ilgili. Değerli meslektaşım Abdullah Aşıran’ın aşağıdaki haberini takip ettikten sonra, Ersoy Demir’i nasıl yorumlayacağınızı çok merak ediyorum doğrusu…
Haber şöyle:
Ersoy Demir’in Hollandaca “Hatasız Kul Olmaz” şarkısı 1 milyondan fazla izlendi
Küçük yaşlarda müziğe ilgi duyan Hollanda doğumlu Ersoy Demir, Orhan Gencebay, İbrahim Tatlıses, Müslüm Gürses ve Ferdi Tayfur gibi sanatçıların şarkılarını Hollandacaya çevirip seslendiriyor.
Hollanda’nın 2004’te vefat eden halk sanatçısı Andre Hazes’in şarkılarını da Türkçeye çevirip seslendiren ve “Türk Hazes” lakabıyla tanınan Demir, 17 yaşından bu yana düğünlerde sahne alıyor.
Demir yaptığı açıklamada, amacının, Türk müziğini Hollandalılara tanıtarak iki ülke arasında köprü kurmak olduğunu belirterek, şu ifadeleri kullandı:
“Hollanda şarkıları ile büyüdüm ama Türk müziğini çok seviyorum. Bizim müziğimiz kadar güzel bir müzik yok. Çok zengin ve duygu dolu bir müziğimiz var. Orhan Babamızın, Müslüm Babamızın, Ferdi Babamızın ve İbrahim Tatlıses’in şarkılarını Hollanda’ya tanıtmak istiyorum. ‘Hatasız Kul Olmaz’ şarkısı, sosyal medyada 1 milyondan fazla izlendi ve binlerce kez paylaşıldı. İnşallah Orhan Baba ile bir gün düet yaparız.”
Demir, uzun yıllar bu işi yaptığını ve son zamanlarda büyük ilgi gördüğünü vurgulayarak, şöyle devam etti:
“Orhan Baba’nın, Müslüm Baba’nın, Ferdi Baba’nın, İbrahim Tatlıses abimizin müziklerini Hollandacaya çevirip söylüyorum. Hollandaca sözleri bulmakta baya bir zorlandım ama sonunda başardım. Bazı parçalarla 3 ay uğraştım, çünkü tonlar ve melodilerin uyum sağlaması lâzım. Hollandaca ve Türkçe arasında çok fark olduğu için, kelimeleri şarkıyı bozmadan yerleştirmek lazım. Çok zorlandım ama başarılı olunca çok güzel oluyor. Sosyal medyadan çok mesaj geliyor, başka şarkıları da Hollandacaya çevirmemi istiyorlar.”
Repertuarında çok sayıda şarkı bulunduğunu ve bu işi yapmaya devam edeceğini dile getiren Demir, hem Hollandalı hem Türk sanatçı arkadaşlarına besteler yaptığını, müzik çalışmalarını da uzun yıllar birlikte çalıştığı Hollandalı bir arkadaşının stüdyosunda yaptıklarını anlattı.
Demir, Türklerin yanı sıra Hollandalılardan da güzel geri dönüşler aldığına işaret ederek, “Türk düğünlerinin yanı sıra Hollanda düğünlerinde veya doğum günü partilerinde de sahne alıyorum. Türk şarkılarını, Hollandaca söylediğimde Hollanda müziği duygusunu, Hollandaca şarkıları da Türkçe söylediğimde Türk müziği duygusunu veriyorum.” ifadesini kullandı.
Türkiye’de de sahne aldığına değinen Demir, İstanbul’da Hollanda Başkonsolosluğunda aldığı sahnede, iki ülkenin bayrağı altında şarkı söylemenin gurur verici olduğunun altını çizdi.
“Hazes’in eşi, beni Hollanda’da TV programına çağırdı”
Hollandalı sanatçı Hazes’in şarkılarını da Türkçeye çevirip seslendirdiğini söyleyen Demir, şunları kaydetti:
“Andre Hazes, ‘Hollanda’nın Müslüm Babası’ olarak biliniyor. Onun müziklerini de çok seviyorum ve söylüyorum. Onun eserlerini Türkçeye çevirip söylediğimde çok hoş geri dönüşler aldım. Hazes’in eşi, beni Hollanda’da bir televizyon kanalında yayınlanan programa çağırdı. ‘Sen, ilk defa bir Türk olarak Hazes’in şarkılarını Türkçe okuyorsun, bu çok hoşumuza gitti, böyle devam et.’ dedi. Ben de ona damar şarkılarını açıklamaya çalıştım çünkü Hazes’in şarkıları da damar, direkt kana giriyor.”
Ersoy Demir ile ilgili habere ve icra ettiği kliplere bakıp dinlediğimiz zaman, bu girişimin müziğe ne kattığı sorusuna verilecek cevabı merak ediyorum doğrusu. Ersoy’un tercüme şarkıları, dinleyenleri duygulandırıyor mu, yoksa sadece eğlendiriyor mu sorusu da muallakta kalıyor bence. Her şeye rağmen, Ersoy’un gayretlerini takdir etmek de bir borç olmalı bence.
Altta sizlere Ersoy Demir’in Türkçe ve Hollandaca bir klibini sunuyorum.
********************

Türkiye’de aldığı müzik eğitimini, Hollanda’da geliştiren ve farklı müzikleri sentezleyen Duygu Alkan bir yaratıcı mı?
Değerli meslektaşım Merve Yılmaz Oruç’un yaptığı bir röportajı sizlere sunarak, bu sorumun yanıtını hep beraber arayalım.
DUYGU ALKAN’IN HOLLANDA’DAKİ ÇALIŞMALARI
Sesinde Anadolu müziğinin tınılarını barındıran ve Hollanda’da müzik yolculuğuna devam ederek Türk müziğini birçok farklı coğrafyada temsil eden sanatçı Duygu Alkan, yeni albümü Serenad’ı dinleyicilerle buluşturdu. Klasik ve geleneksel Türk müziği ile popüler müzik icracısı olan Alkan aynı zamanda araştırmacı ve eğitmen. Hollanda’da doktora hazırlıklarına devam ederken farklı kültürlerden sanatçılarla müzik projelerinde yer alan Alkan kendi bestelerini de yapıyor. Müzikle dolu bir hayat süren Alkan’dan yolculuğunu ve yeni çalışmalarını dinledik.
Afbeelding met persoon, kleding, Talentenjacht, muziekinstrument Automatisch gegenereerde beschrijving

-Müzik ile yolunuz nasıl kesişti?
-“Aslında hep içindeydim, çocukluğumdan beri tek hayalimdi ve gerçekleştirmek için elimden geleni yaptım, hâlâ da devam ediyorum. 2017’de Ege Üniversitesi Türk Müziği Ses Eğitimi Bölümü’nden mezun oldum. Master eğitimim için Hollanda’ya geldim. Codarts University’de dünya müzikleri altında Türk Müziği Bölümü’nde Osmanlı Müziği üzerine master eğitimimi tamamladım.”
-Şu an Hollanda’da neler yapıyorsunuz?
-“Avrupa’da farklı müzik gruplarıyla konserler veriyorum. Genel olarak Hollanda ve Belçika ağırlıklı. Klasik Türk Müziği ve Anadolu müziğini farklı müzik türleri ile sentezleyen projeler düzenliyorum ve onları hayata geçiriyorum. Bugünlerde Osmanlı – Barok müziğinden oluşan bir projem var. String Quartet ve Türk müziği enstrümanlarıyla, Klasik Türk Müziği ve barok dönemi Klasik Batı Müziği repertuvarından oluşan bir proje. Geçtiğimiz hafta kültürel diplomasinin de bulunduğu Yunus Emre Enstitüsü işbirliği ile bir konser düzenledik. Amsterdam’da bir tiyatro salonunda ve çok güzel geri dönüşümler aldık. Bu proje ile ilgili daha fazla konser düzenlemeye devam edeceğiz. Ayrıca Türk müziği koroları yönetiyorum, makam-vokal dersleri ile workshoplar veriyorum. Bir yandan da doktora eğitimime hazırlanıyorum.”
-Bize yaptığınız müziği nasıl tanımlarsınız?
-“Dünya müziği terimini her ne kadar yeterli görmesem de öyle diyebiliriz. Bulunduğum projeye göre de değişebilir. Ama Duygu Alkan ses icrasında hem klasik hem geleneksel hem de popüler öğeler barındırıyor diyebilirsiniz.”
-Geçen yıl ninnilerden oluşan My Garden’s Perennials albümünü yayınlamıştınız. Bu albümden de bahsetmeden geçmek istemedim. Ninni fikri nasıl çıkmıştı?
-“İlk tiyatro deneyimimde ninniler söylemiştim. İnsanların sözlerini anlamadıkları halde ne kadar etkilendiğini gördüm. Bu da bana insanları çocukluklarına götürme fikrini yarattı. Greek Lullaby, Laye Laye, Lori Lori, Tamzara ve Durme Durme eserleri yer aldı albümde. Farklı dillerden sevdiğim ninnilerdi kendim yorumlamak istedim.”

-Yurt dışında yaşıyor olmanıza rağmen Anadolu müziği sizin hep bir parçanız ve müziğinizin içerisinde kendine yer buluyor…
-“Kendi alanımın bir parçası olduğu için mekân ve zaman çok fark etmiyor.”
-Şarkı sözü yazar mısınız? Bu eserlerden bir albüm gelir mi?
-“Evet, beste de yaparım. Bazen bestelerin üzerine şarkı sözü de yazarım. Konservatuvar yıllarımdan beri. Hem enstrümantal hem de sözlü bir çok bestem var. Dinlediğim müzikler, bulunduğum ortamlar ilham oluyor tabi. İlerde planlarım arasında yer alıyor sadece kendi bestelerimden oluşan bir albüm…”
-Son albümünüz Serenad’ı konuşalım. 5 parçalık bir EP…
İsmi nereden geliyor albümün? Albümde kimlerle çalıştınız?
-“İsmi benim 2018 yılında kurduğum Türk-Yunan müziği projemden geliyor. Bu albümde aşk temalı eserler seçtiğim için bu adın uygun olabileceğini düşündüm. Albümde dört tane Türk Halk Müziği bir de kendi bestem ‘Pervasız Kalp’ var. Diğer eserler; ‘Derya Kenarında Bir Ev Yapmışım’, ‘Evlerinin Önü Handır’, ‘Şu Karşıki Dağda Kar Var Duman Yok’ ve ‘Tutam Yar Elinden’. Albümün aranjelerini ve bağlamalarını Coşkun Karademir, gitarları ve yaylı tanburu Cenk Erdoğan, klasik kemençeyi Elif Canfeza Gündüz ve birbirinden değerli isimler çaldı.”
-Pervasız Kalp parçasının bir hikâyesi var mı?
-“Pandemi döneminde kendimi yalnız hissettiğim bir zamanda yazmıştım. Hollanda’nın yağmurları ve parkları bana ilham olmuştu. Yalnız ve uzun yürüyüşlerimde…”
-Ninni albümünde de Coşkun Karademir ile çalışmıştınız. Bu albümde de… Karademir ile bir müzik birlikteliği var. Neler söylemek istersiniz?
-“Müzik zevkine güvendiğim bir isim Coşkun Karademir. Hem insan olarak hem de müzisyen olarak çok iyi olduğu için severek çalışıyoruz.”
-Farklı dillerde şarkı söylüyorsunuz. Türkçe ya da farklı dilde şarkı söylerken duygu anlamında bir farklılık oluyor mu?
-“Çok teşekkür ederim. Türkçe anadilim olduğu için daha rahat hissediyorum tabi ki. Ama duygu olarak fark etmiyor benim için, Anadolu’da duygular o kadar ortak ki, kapılıp gitmemek elde değil…”
-Türkiye’de müzik çalışmalarınız olacak mı?
-“İki albümümü ve birkaç Klasik Türk Müziği kayıtlarımı Türkiye’de Türk müzisyenler eşliğinde yaptım. Sürekli gidip geldiğim için orada da yaşıyor gibiyim aslında. Umuyorum yakın zamanda ülkemde de konserlerim olur. Şu an da burada hemen hemen her hafta farklı müzik toplulukları ile konserler veriyorum. Konserler de olmayı isterim.”
-Enstrüman çalar mısınız?
-“Bağlama, piyano, lavta çalabiliyorum.”
-Yurt dışında yaşayan Türk bir müzisyen olarak orada yaşadıklarınızı merak ediyorum. Size ve müziğinize nasıl bakıyorlar?
-“Sadece Türkler tarafından değil Hollandalılar tarafından da seviliyor. Çalışmalarımı usta müzisyenlerle birlikte incelikle hazırlayıp sunduğum için bir hayli ilgi görüyor aslında. Çalıştığım müzisyenlerin çoğunluğu yabancı kültürden geliyor. Onlar da keyif alarak icra ediyorlar. Albümlerim farklı ülkelerde radyo listelerinde yer alıyor. Şaşırtıcı bir şekilde çok güzel dönüşler alıyorum.”
-Yurt dışındaki eğitiminiz ve katıldığınız uluslararası programlar sizin müziğinizi nasıl etkiledi?
-“Başka pencerelerden bakmama, müzikte daha cesaretli ve özgür hissetmeme vesile oldu diyebiliriz. Farklı kültürler bir nevi ufkumu açtı, büyük zenginlik ekledi yaptığım müziğe ve de hayatıma. Birçok başarı getirdi, en önemlisi müziğimi farklı kültürden gelen dinleyicilere ulaştırmamı sağladı.”
-Yabancı dilde bir albüm gelir mi?
-“Neden olmasın…”
-Tiyatro ile ilgili de çalışmalarınız olmuş. Bu anlamda yeni projeler var mı?
-“Evet Amsterdam Theater Rast ile birlikte bir deneyimim olmuştu, 2020’de. Geçtiğimiz ay ise Belçika’nın prestijli tiyatrolarından Ulusal Brüksel Tiyatrosu’nda çok özel bir deneyim yaşadım. Bu oyunlarda hem şarkı söyleyip hem aktörlük yaptım. Çok keyifliydi. Sahnede çekingen olmadığım için doğal olarak ilerledi aslında. Müzikten çok da uzak bir dünya değil tiyatro… Yeni bir proje daha var beni çok heyecanlandıran…”
-Nedir bu proje?
-“Hollanda’da bilindik bir orkestra ile Türk müziğini hikâye anlatıcıları ile sergileyeceğiz.”
-Müzik mesleki anlamı dışında size ne ifade ediyor?
-“Müzik de sanatın diğer dalları da zihin, beden ve ruha zaman zaman iyi gelebilecek, hayatımızda olmazsa olmazlarımızdan biri bence. Hiç mırıldanmadığınız bir gününüz oldu mu?”
-Mikrofonu elinize aldığınız anda nasıl hissediyorsunuz?
-“İnsanları kısa süre de olsa gitmek istedikleri yere, anılarına götürebilmek yani kısacası zaman yolculuğuna çıkarmak gibi. Bazen fırtınalı bazen durağan zamanlara…”
-Kimleri dinlemeyi seversiniz? Hangi müzik tarzını seversiniz?
-“Klasik Türk müziğini severim ama Jazz, blues, indie pop tarzını daha çok takip ederim. Türk sanatçılardan Erkan Oğur’u, yabancılardan ise Ella Fitzgerald, Billie Holiday’i çok severek dinlerim.”
-Çalışmalarınızda bu tarzlara yer veriyor musunuz?
-“Tam olarak söyleyemem bunu her ne kadar modern tınılara yer versek de… Ama ileriki projelerimde mutlaka bulunduracağım.”
-Müzik ile ilgili gerçekleştirmek istediğiniz bir hayaliniz var mı?
-“Performans alanında birçok hayalim var. Ama bir gün kendi okulumu açmayı çok isterim.”
-Eğitimci bir tarafınız da var. İleriki dönemde müziğe sadece bir eğitimci olarak mı devam etmek istersiniz, yoksa sahne sizin hayatınızda hep olacak mı?
-“Aslında hem eğitimci hem de performans sanatı olarak çok çok ilerlemek isterim, 10 yıl sonra da görmek istediğim nokta bu olur. Müzikte her zaman önceliğim performans oldu öyle de kalır zannediyorum çünkü çok seviyorum.”
CEVABI ARANAN SORU
Yukarıdaki hikâye de Duygu Alkan’ın Hollanda macerasını okudunuz. ‘Alkan’ın bu çalışmalar ile müziği zenginleştirme konusunda bir katkısı oluyor mu’ sorusunun cevabı da merak ediliyor. Duygu Alkan’ın da bir klibini altta sunuyorum. Bence başarılı bir çalışma ama karar sizin.

THEO LOEVENDİE
Componist Theo Loevendie: ‘Dat gevoel van achterliggen zorgde voor een open blik’ | Preludium – magazine voor liefhebbers van klassieke muziek
Johan Theodorus Loevendie 17 Eylül 1930’da Amsterdam’da doğdu.
Amsterdam müzik akademisinde (Conservatorium) kompozisyon ve klarnet eğitimi aldı. Başlangıçta caz müziği üzerinde yoğunlaştı. 1968’den itibaren opera, konçerto ve oda müziğinin de aralarında bulunduğu konser müziği de yazdı. Bestelerinden bazıları ödüller kazandı. 1970’den itibaren Loevendie, birkaç Hollanda konservatuarında kompozisyon dersleri verdi.
Loevendie’nin Türk müziğinden etkilendiğini bilenlerimiz azdır.
Loevendie, 1952’de Boğaziçi’nde dört ay klarnetçi olarak çalıştı. Türk müziğini ilk kez orada duydu ve bu onda derin ve kalıcı bir etki bıraktı. 30 yıldır bir Türk kadını ile evli olan Loevendie’nin iki kızı bulunuyor.
Afbeelding met muziek, muziekinstrument, persoon, klassieke muziek Automatisch gegenereerde beschrijving
Loevendie kendisine “besteci olarak geç kalan biri” diyor. 1970’lere kadar sadece caz saksafoncusu olarak biliniyordu. Dörtlüsü ( Hans Dulfer , Arjen Gorter ve Martin van Duynhoven’ın ortak oluşturduğu ) ile Boy Edgar’s Big Band’in bir üyesi ve Theo Loevendie, Consort ile uluslararası üne kavuştu. Ancak o zaman çağdaş müziğe geçiş yapar. Bestelerinin karakteristik özelliği, doğaçlama alanı ve özellikle Orta Doğu müziği olmak üzere Batılı olmayan unsurlardır.
1930 – 1950
Theo Loevendie küçük yaşlardan itibaren müziğe karşı bir yetenek ve ilgiye sahiptir. İlkokulda çeşitli enstrümanlarla tanışma fırsatı yakalar. Loevendie’nin yeteneğini fark eden bir öğretmen, dokuz yaşındaki öğrenciyi, Bach’ın bir müzik konserine götürür. Loevendie, Postharmonie’de klarnet çalacak. Kısa bir süre sonra, 1949’da Amsterdam ve çevresinde aktif olan The Typhoons altılısında çalmaya başladığında caz devreye giriyor.
1951 – 1955
1952 civarında Theo Loevendie, diğerlerinin yanı sıra trompetçi Nedly Elstak ile Gökkuşağı Beşlisi’ni oluşturur. Elstak ve Berlin merkezli multi-enstrümantalist William McAllen ile birlikte gece kulüplerinde çalmak için Türkiye’ye gider. Müzisyen, bu ziyareti sırasında daha sonraki bestelerinde de etkisi görülen Doğu müziği ile tanışacaktır. Dönüş yolculuğunda daha sonra eşi olacak bir Türk kızıyla tanışır. 1955’te onu Lahey’deki kulüplerde Chuck Ross’un kombosunda alto saksafon çalarken görmeliydiniz.
1956 – 1959
Theo Loevendie, Amsterdam Konservatuarı’nda Ru Otto’dan klarnet, Ernest Mulder’dan teori ve Leon Orthel’den kompozisyon dersleri alıyor. Üç yıl sonra klarnet diplomasını alır. İki yıl sonra kompozisyon bölümünden mezun oldu. Öğretmenleri tarafından pek beğenilmeyen caz çalmaya bu dönemde devam ediyor. 1958’den 1960’a kadar, VARA iki haftada bir müzik programı yayınlar: Romance In Jazz. Loevendie, caz ve klasik müziği bir araya getirmeyi amaçlayan projenin lideri ve aranjörü. Trompetçi Ado Broodboom’un yanı sıra katılımcılar şunları içerir: Sem Nijveen (keman), Rita Reys (vokal), Pim Jacobs (piyano), Ruud Jacobs (bas), Cees Verschoor (klarnet, alto saksafon ve bas klarnet) ve Cees See ( davul).
1960 – 1968
Ado Broodboom’un girişimiyletek seferlik bir performans için büyük bir grup oluşturulur. Loevendie, bir saksafoncu ve aranjör olarak bunun bir parçası olacak. 27 Aralık 1960’ta Amsterdam Concertgebouw’da Boy Edgar’ın yönettiği konser o kadar başarılı ki, Antibes Festivali de dahil olmak üzere yurtiçi ve yurtdışındaki performanslarıyla Boy’s Big Band olarak devam ediyor. 1965 ve 1966’daki kayıtlar, Finch Eye da dahil olmak üzere Loevendie’nin bestelerini de içeriyordu. Boy Edgar, 1966 sonbaharında Amerika Birleşik Devletleri’ne gittiğinde, Loevendie yönetimi devralır. Taburu bestesi 1967 Hollanda Festivali’nde seslendirildi. 1968 baharında, kısmen mali ve sanatsal sorunlardan dolayı grup için perde düşer. Theo Loevendie ve üçlüsü, 1967’de kendi adı altında, daha sonra Edison ödülü alacak olan LP Stairs’i kaydetti. 1968 sonbaharında Loevendie, formasyon Eşini öyle bir kadroyla sunar ki, artık fikirlerinin uygulanmasının önünde herhangi bir sanatsal engel kalmaz. Grupta ve daha küçük oluşumlarda yıllarca aktif kalır.
1969 – 1979
Theo Loevendie, Johan Wagenaar Vakfı tarafından orkestra için ilk bestesini yazması için görevlendirilir. Scaramuccia’nın prömiyeri 1969’da yapıldı. Rotterdam Konservatuarı’nda kompozisyon alanında kıdemli öğretim görevlisi olacak. Müzisyen, beste ve doğaçlama arasında köprü kuran Stamp konserleriyle büyük başarı elde ediyor. Scaramuccia ve Flexio (1979) adlı bestelerinin yanı sıra, bu dönemde çeşitli orkestraların repertuarlarında birçok eseri bulunmaktadır. 1979’da kendisine Wessel Ilcken Ödülü verildi. Jüri raporundan bir alıntı: “Theo Loevendie, son 15 yılda, rüzgar nerede eserse, soğukkanlılıkla kendi yoluna giden son derece çok yönlü bir müzisyen olarak kendini gösterdi.”
1980 – 1984
Bestesi ‘Venus & Adonis’in performansıyla Nieuw Ensemble yaratıldı. Anlatıcı ve topluluk için ‘Bülbül’ masallı gramofon plağı (1979) Edison Classic 1982 aldı ve TV yapımı İtalyan RAI’den ödül aldı. Theo Loevendie, Amerikan Koussevitzky Ödülü’nü (1984) orkestra çalışması ‘Flexio’ (1979) için kendisine verilen Pierre Boulez ile paylaşır.
1985 – 1986
‘Naima’ operasının prömiyeri Hollanda Festivali sırasında yapılacak. Loevendie, bu çalışma için 1986 Matthijs Vermeulen Ödülü’nü aldı.
1988 – 1991
Theo Loevendie, Lahey’deki Kraliyet Konservatuarı’nda ders veriyor. Eserleri ve birçok başarısı nedeniyle 1988’de prestijli 3M Ödülü’nü alan ilk bestecidir. Librettosunu kendisinin yazdığı ‘Gassir, The Hero’ (1990) oda operasının prömiyeri Mayıs 1991’de Boston’da yapıldı.
1995 – 1997
Loevendie ayrıca Conservatorium van Amsterdam’da öğretmen olacak. ‘Esmée’ (1994) adlı operasının prömiyeri Hollanda Festivali’nde yapılacak. Opera Berlin’de de sahnelenir ve 1997’de Bielefeld’de (Almanya) yeni bir prodüksiyon sahnelenir.
2001 – 2002
Oda operası ‘Johnny & Jones’, Hollanda Festivali’nde prömiyer yapacak. 25 Batılı ve Batılı olmayan enstrüman için ‘Seyir’ (2001) prömiyerini Berliner Festspiele 2002’de yapacak. ‘En güzel notası’ sorulduğunda, bu parçadan birini seçiyor, ancak: “Güzel olmak için müziğin hiçbir özelliği yok. Yazılı notalar sadece yardımcıdır. Besteci ancak beyan sahibidir.”
2003 – 2006
‘Johnny & Jones’ oda operası Dresden’de tekrarlanıyor. Loevendie, çok kültürlü topluluk Ziggurat’ı kurdu. Bu topluluk, Türk-Ermeni duduk ve Çin erhu gibi batılı ve batılı olmayan enstrümanların bir kombinasyonundan oluşur. Daha önce Loevendie, dünya müziğinin çalışmaları üzerindeki etkisi hakkında şunları söyledi: “Artık Batılı olmayan enstrümanlar için beste yapmaya devam etmek istiyorum. Çok fazla fedakarlık yapıyorsunuz çünkü bu zaman alıyor ve performans seçenekleri sınırlı ama bence gelecek bu. … Her kültürden müziğin birbirine karışması kaçınılmazdır.”
2007
Theo Loevendie “operina”yı icat eder; fazla dekor veya kostüm içermeyen kısa bir müzikal tiyatro çalışması. ‘Babylon’ adlı parça, eleştirmen Frits van der Waa’dan şu tepkiyi alıyor: “Loevendie, genizden gelen ancak kadifemsi bir sesi ve kışkırtıcı bir dinamik aralığı olan, obua benzeri bir Ermenistan duduk’un ifade olanaklarını test ediyor (deniyor). Çin erhu kemanı ve pan flüt. Tüm bunlar, doğaçlama ve bestenin sorunsuz bir şekilde birleştiği bir programa dahil edildi.”
2008
Amerikalı kölelik karşıtı savaşçı William L. Garrison’ın hayatını konu alan mini opera ‘Kurtarıcı’, 4 Ekim’de Boston’da prömiyer yapacak. Kees van Kooten, De Nachtegaal için yeni bir metin yazıyor, bu versiyonun prömiyeri Noord Nederlands Orkest ile yapılacak ve DVD ve CD olarak yayınlanacak.
Afbeelding met auditorium, overdekt, persoon, concertzaal Automatisch gegenereerde beschrijving
2009
Solistler, koro ve üflemeli çalgılar için ‘Fatum’ adlı eserin prömiyeri, Mozart’ın ‘Requiem’inin karşılığı olarak Nederlands Blazers Ensemble tarafından Mart ayında yapılacak bir turda yapılacak. Eylül ayında Theo Loevendie Quartet’in Martin van Duynhoven , Hans Dulfer ve Arjen Gorter ile yeniden bir araya gelmesi bekleniyor .
2010
Eylül ayında, 80. doğum günü vesilesiyle, Bimhuis, Concertgebouw (Ralph van Raat tarafından hazırlanan piyano için konçerto prömiyeri ile) ve Muziekgebouw aan ‘t IJ’de konserler düzenlenecek. Filozof Spinoza hakkında bir opera oratoryosu üzerinde çalışan Theo Loeven.
2013
Mart ayında, Muziekcentrum van de Omroep koleksiyonunda yapılan bir araştırma sırasında, Theo Loevendie’nin 1958 ile 1960 yılları arasında VARA radyo programı A Romance In Jazz için yazdığı caz standartlarında düzenlemelerle birlikte el yazısıyla yazılmış bir dizi nota tesadüfen bulundu. Repertuardan bazıları All Of You, Billie’s Bounce, Caravan, Stella By Starlight, Love For Sale ve The Nearness Of You’dur.
2014
Saksofoncunun 2014’teki ilk performansı, oluşumu The Wellingtonians ile 11 Ocak’ta Bimhuis’te. Grup, gitarist Maarten van der Grinten, basçı Mark Haanstra, davulcu Joost Lijbaart ve tenor saksafoncu Yuri Honing , tromboncu Wolter Wierbos ve viyolacı Oene van Geel’den oluşuyor.. Grubun adı, Theo Loevendie’nin 2012’den bu yana yılda birkaç kez Theo Loevendie 4 dörtlüsü de dahil olmak üzere caz konserleri verdiği Amsterdam’daki müzik kafesi Café Welling’den geliyor. 11 Ekim 2014’te The Rise Of Spinoza operası prömiyer yapacak Amsterdam’daki Concertgebouw’un Grote Zaal’ında. Hem besteler hem de libretto Loevendie’ye ait. Opera, Markus Stenz yönetimindeki Radyo Filarmoni Orkestrası tarafından icra edilecek. Hikaye, Yahudi filozof Baruch Spinoza’nın (1632-1677) Sefarad topluluğundan kovulduğu 1656 yılında geçiyor. Konserin kaydı 6 Haziran 2015’te Radyo 4’te yayınlanacak ve 2018’de CD olarak yayınlanacak.
2015 – 2016
Loevendie’nin çeşitli besteleri dünya çapında orkestralar ve daha küçük topluluklar tarafından icra edilmektedir. Claro parçası, 26 Temmuz’da Madrid’deki Uluslararası Klarnet Festivali’nde Laura Carmichael (klarnet) ve Fie Schouten (bas klarnet) tarafından ilk kez seslendirilecek. Besteci ayrıca plakçı Erik Bosgraaf ve Holland Baroque Society için besteler yazıyor. Besteci ve müzisyenin 85. doğum günü, 27 Eylül 2015’te Amsterdam Bimhuis’te Loevendie’nin düzenli caz grubu The Wellingtonians ile kutlanacak. O akşamın konukları Oene van Geel ve Yuri Honing’dir., şarkıcı Nora Fischer ve Erik Bosgraaf. Festival akşamında, Loevendie’nin bazı eserleri, The Wellingtonians üyeleri tarafından desteklenen Conservatorium van Amsterdam’dan öğrenciler tarafından da seslendirilecek. Aralık 2015’te, Podium Witteman müzik programının televizyon yayınında, Belediye Başkan Yardımcısı Kajsa Ollongren, Theo Loevendie’ye tüm faaliyetleri için bir takdir göstergesi olarak Amsterdam Şehri Andreas Madalyası takdim etti.
2017
Piyano için iki yeni Bagatelle ilk kez 26 Eylül’de Ralph van Raat tarafından Tilburg’daki Het Cenakel’deki bir konserde seslendirilecek. Konserin kayıtları Kasım ayında Concertzender tarafından yayınlanacak. Van Raat ayrıca tamamen Theo Loevendie’nin piyano eserlerinden oluşan Strides albümünü de çıkarıyor. Jazz in Welling’in ilk şafağı, 12 Kasım’da tenor saksofoncu Yuri Honing’in konuk olacağı özel bir edisyonla kutlanacak .
2018
Kaydedici Erik Bosgraaf, Brilliant Classics etiketinden bir CD’de Nachklang ve Loevendie’nin diğer eserlerini seslendiriyor. Besteci üç doğaçlamaya katılır. 4 Mart’ta, Loevendie’nin Happy Ted ve iki Bagatelles üzerine yazdığı varyasyonların dünya prömiyeri. Rotterdam, De Doelen’de Ralph van Raat tarafından icra ediliyorlar. Amsterdam’daki Çello Bienali 2018 sırasında, seçilen on beş çellist, festival adına Theo Loevendie’nin solo çello için yazdığı eseri seslendirmek zorunda oldukları bir yarışmaya katılıyor. Besteci/müzisyen, hayat hikayesini Prometheus tarafından yayınlanan Theo Loevendie: Bir bestecinin anıları adlı kitapta anlatıyor.
2019 – 2021
20 Nisan 2019’da Concertgebouw Amsterdam’da ‘Theo Loevendie ve Türk Müziğinin Etkisi’ başlıklı bir akşam gerçekleşti. Besteci, bestelerinden kendisi bir seçim yapıyor ve kemancılar Emma Breedveld ve Oene van Geel , ud sanatçısı Mehmet Polat, tromboncu Wolter Wierbos , gitarist Maarten van der Grinten ve basçı Mark Haanstra ve diğerleri ile birlikte çalıyor
Loevendie, korona krizinin patlak verdiği yılda, doksanıncı doğum gününü kutluyor.
17 Eylül 2020’de özel bir Jazz in Welling baskısının ardından, iki gün sonra sizi düzenli dörtlüsü The Wellingtonians ve Swinging Strings (Emma Breedveld, Oene van Geel, Maarten van der) ile birlikte Bimhuis’te bir caz partisine davet edecek. Grinten ve Tijs Klaassen). Besteci, Dudok Quartet Amsterdam’a ithafen yeni bir yaylı sazlar dörtlüsü yazıyor. Parça ilk kez 13 Nisan 2022’de Concertgebouw Amsterdam’da bir konser sırasında duyulabilir.
SONUÇ
Yukarıda yaşam öyküsünü okuduğunuz Loevendie’nin repertuarından onlarca Türk eseri var.
Kendisinin Türk müziğine olumlu bir katkı sağlayıp sağlamadığı sorusuna, müzik uzmanları karar verebilirler.
Ama her şeye rağmen, müzik için gösterilen gayretleri de takdir etmek, bize yakışan bir tutum olacaktır.

Yazar - Davut Güleç

Gazeteci, televizyoncu, Uzman polis-adliye muhabiri, Spor yazarı, TEMA’cı, Kızılay’cı, Dağcı, Trekkingci, Alp disiplini kayak milli hakemi, Herkes İçin Spor Federasyonu Kayseri il temsilcisi, Erciyes Kar Kaplanları Spor Kulübü Basın sözcüsü, Kayseri Spor Adamları Derneği yönetim kurulu üyesi, Kent Güvenlik konseyi üyesi, Halkla İlişkiler Tanıtım, Adalet, Kamu Yönetimi mezunu -----Davut Güleç Kimdir ? -----

İlginizi Çekebilir

ADANA BUGÜNDEN İTİBAREN PORTAKAL ÇİÇEĞİ KOKUSUNU DÜNYAYA YAYACAK…

İlhan KARAÇAY Yazdı: 2013 yılında halkın inisiyatifi ile başlatılan, ‘Nisan’da Adana Portakal Çiçeği Festivali’ne, yurt …