Dil emperyalizmi (Köşe yazısı)

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

“DİL EMPERYALİZMİ” İŞYERLERİMİZE İNGİLİZCE İSİMLER VERMEK İSTİKLALİMİZE VE İSTİKBALİMİZE  AYKIRIDIR

Süleyman KOCABAŞ

kocabassuleymanı@gmail.com

Giriş

Mustafa Kemal Atatürk (T.C. Devletinin kurucusu): “SAPAN KILIÇTAN DAİMA KESKİNDİR”… Askeri zaferler, ekonomik zaferlerle taçlandırılmadıkça  daim ve milletler  de tam bağımsız olamazlar.”

Albert Camus (Fransız edibi): “İnsanın iki yurdu vardır: Biri üzerinde doğduğu topraklar, diğeri de o topraklarda konuşulan dil. Benim anadilim Fransızcadır ve bir yazar olarak ilk görevim, “ONUN (DİLİMİN) HUDUDUNDA   NÖBET TUTMAK” tır.”

         Fazıl Hüsnü Dağlarca (Ünlü şair):  “ Türkçem benim SES BAYRAĞI” mdır.”

        Arif Nihat Asya: (Ünlü “Bayrak”  şiirinin yazarı ünlü şair) “Semalarında dalgalanan bayrağı, (BEZ BAYRAK), bir milletin bağımsızlığının sembolüdür.”

        Bir Ekonomist (Dünyaca ünlü bir iktisatçı):  “PARASI, BİR MİLLETİN KİMLİĞİ VE NAMUSUDUR ”. Milli paralarını  kaybeden milletler, milli kimlikleri ve namuslarını da  kaybederler.”

Bir Milletin İstiklalinin  Sembolleri ve Göstergeleri Nelerdir?

         Bir milletin  veya toplumun, istiklalini elde etmiş veya kazanmış olması neresinden belli olur.  Şu üç sembolünden olur:

     1-Semalarında (göz yüzünde)  rahat rahat, hür olarak ucan kuşları  gibi, kimsenin kendisine bir sıkıntı vermeden rahat rahat ve hür olarak direklere  veya gönderlere  çekilmiş  dalgalanan bir bezden üzeri desenli  bir “BEZ BAYRAĞI”,

     2-Ekonomide “değişim aracı” olarak, “bu benim milli paramdır, benim de milli param vardır” diyerek göğsünü kabarta kabarta kullanabileceği   millik ve bağımsızlığının  diğer bir sembolü – göstergesi  “MİLLİ PARA BİRİMİ – MİLLİ PARASI”  basılması ve tedavülde olması,

     3- “Direğine çekilmiş bir milli bayrağım var”, derken, bağımsızlığının sembolü onun kadar kutsal ve vazgeçilmez, semalarında  biz bez gibi,  ses olarak da dalgalanan ve caddelerine işyeri isimleri olarak yazılan “SES BAYRAĞIM” dediği  milli  dilinin sürekli olarak  konuşulması ve yazılması elzemdir.

     Anlattıklarımızın bu üçü,   aynı zamanda,  Atatürk’ ün görüşü  dışında adı geçen dört görüşün de bir çeşit kısa açıklaması  olmuştur. Tarihten yaşanmış örnekleriyle de hep bilinir. Anavatanında yaşayan bir milletin var olan istiklali, düşmanı bir milletin orduları tarafından zorla işgal edilip i elinden alınınca, esir düşmüş bu milletin, ünlü edip ve düşünürlerimizden dizi  yazımızın üçüncü bölümünde  görüşlerinden olarak bahsettiğimiz Nihal Atsız’ın  ifadesiyle, eğer milli dili yaşıyorsa, tekrar toparlanarak ve kendine gelerek istiklalini yeniden kazanması mümkündür. İstiklalini  ilan eden veya yeniden kazanan bir milletin, komşuları ve dünyaya bunun bir göstergesi veya ilanı olarak yaptığı üç iş, kendisini sembolize eden bir bez bayrak yapıp-bastırıp  anavatanının  semalarına çekmek ve milli parasını  bastırarak kullanmak olur. Bunlardan hareketle,  “BEZ BAYRAKSIZ, SES BAYRAKSIZ VE MİLLİ PARASIZ İSTİKLAL –BAĞIMSIZLIK OLMAZ” denilmiştir.

     4-Mustafa Kemal Atatürk’ün  görüşünün açıklanmasına gelince: Bir milletin, kılıçla veya ateşli silahlarla zafer kazanıp istiklalini kazanması, bunun devamı için  tek başına yeterli değildir. Bir de ve asıl olan  “MİLLETİN MADDİ BÜNYESİNİN GÜCLENDİRİLMESİ VE KUVVETLENDİRİLMESİ”  olmadıkça, kazanmış olduğu istiklalini devam ettirmesi mülkün değildir. Tarih, istiklalini kazanıp da kısa bir müddet sonra bunu kaybeden milletlerin  varlıklarıyla   doludur.

    Bir insan vücudu düşününüz, iyi beslenmemiş, bakılmamış,  zayıf  ve güçsüz kalmışsa, bu durumunu fırsat için bekleyen ne kadar mikrop, virüs ve haşarat vb.  varsa ona musallat olarak  yer bitirir, öldürür.  Milletler de maddi vücutları, yapılanmaları  olarak böyledirler. Ekonomik kalkınmasından  olarak, sanayi ve zirai vb. kalkınmasını  gerçekleştiremeyen  milletlerin bünyeleri de zayıf ve güçsüz kalacaklarından,  o milleti yutmak için bunu fırsat olarak gözetmeyen ve bilen “düşman milletler” o millete musallat olarak, istiklaline ve  giderek milli varlığına da son vererek vatanlarını, zenginliklerini yağmalarlar. Yine tarihte bunun çok sayıda örnekleri vardır.

       İşte Atatürk, “Sapan kılıçtan keskindir” demekle, bir milletin kazanmış olduğu istiklalini korumak, yaşatmak ve millet, vatan olarak da var olabilmesi için mutlaka ekonomik kalkınmasına da başlaması ve bunu en azından kendisine yetecek ve kendisini savunacak kadar güçlü bir ekonomik yapıya sahip olmasını vurgulamak t istemiştir. Kendisi de “askeri zafer” ni z kazandıktan sonra,  10 Kısım 1938’de hayata gözlerini yumana kadar,  zaten  bütün hayatını “ekonomik kalkınma” ya hasretmişti

  Anavatan Anadolu Toprakları Üzerinde Tutunabilmek ve Süper Güç Olmak İçin Neler Yapmalıyız?

         Bunun cevabını,  yazıp 5’inci baskısını yaptığım bir kitabımın “Sonuç” bölümünü buraya  aynen aktararak vereceğim.

       “Millet olarak, Boğazlar ve Anadolu yarımadasında ilelebet yaşamak istiyorsak gelişmiş, güçlü ve zengin olmak zorundayız. Onun ,bunun nüfuzu ve himâyesine girmekle, itilip kakılmakla  bu topraklarda uzun sürü yaşamak mümkün değildir. Coğrafyanın kaderimiz oluşundan olarak,  bu riskli ve muhataralı toprakları  elimizde tutmanın tek çaresi zengin olmak, her alanda kendi kendine yeterli hale gelmektir.

       Ne yapmalıyız?: Millet olarak, “Vatan, millet, bayrak, bağımsızlık, Sakarya…” nutukları atmaya çok alışkınız. Şu dört şeyi yerine getiremediğimiz sürece  bunlar havada kalmaya mahkumdur:

       1-Bütçemiz dolu değilse, dışarıdan borç almak yerine dışarıya borç vermiyorsak,

       2- Çağın en modern silahlarını kendi imkanlarımızla yapmıyor, dışarıdan silah almak yerine, dışarıya silah satmıyorsak,

       3-Sanayileşme, tarımsal kalkınma ve istihdam (hiçbir işsiz adam bırakılmaması) problemlerimizi çözememişsek.

       4- Yalnızca ekonomik yönden güçlü olmak yetmez, “ekonomik kalkınma” yanında “MANEVİ CİHAZLANMA”  da gereklidir. Milletimize,  dini, dili ve tarihini iyi öğretmeli, sarsılmaz ve yüksek “vatan ve  millet  şuuru” vermeliyiz. Böyle bir şuur karşısında, 1915’de Çanakkale’de “Dünyanın en zengin ve güçlü devleti” denilen İngiltere’yi “ekonomisi geri ve gücü zayıf” denilen Osmanlının nasıl dize getirdiğini gördük.

       Bütün bunları yerine getirmek için milletimizin tam anlamıyla “EKONOMİK KALKINMA VE MANEVİ CİHAZLANMA  SEFERBERLİĞİ” ne girmesi lazımdır.

       Evlere varıncaya kadar her yeri atölye yapmalı,  günde 18 saat çalışmalı, içte  dargınlık ve küskünlükleri bir kenara atarak kalkınma seferberliğini 7’den 70’e herkese yaymalı ve hiçbir zaman emeklilik düşünmeden gücümüzün yettiği yere kadar çalışmalıyız:” (Süleyman KOCABAŞ, Mustafa Reşit Paşa’dan Mustafa İsmet Paşa’ya Tarihin Tekerrürü ve TÜRKİYE’NİN KADERİ,  1850 – 1950, Vatan Yayanları, Kayseri, 2016, s. 137 -138)

Bir Milletin Hudutları Nelerdir  ve Hudutlarda Nöbet Tutmak ne Demektir?

            İstiklalini   kaybetmiş bir millet,  milli dili –milli kültürü yaşadığı sürece, yeniden istiklalini kazanmak emelini hiçbir zaman kaybetmeyip, sürekli koruduğu için yeniden toparlanarak bilek gücü (gerilla şeklinde de olsa askeri direnişi, mücadelesi) ile, müstevlileri  ülkesinden atarak bağımsızlığına yeniden  kavuşur.   Biz Türk Milleti  olarak I. Dünya Harbi sonunda yenik düşmemiz sonucu kaybetmiş olduğumuz  istiklalimizi, yeniden, 1919 – 1922 zaman diliminde “TÜRK İSTİKLAL HARBİ”   yaparak  böyle kazanmadık mı? Kazandık!…

      Kazanılan istiklali devam ettirmek ancak, istiklal nasıl ki yeni bir ordu kurarak kazanılmış ise, kazanılmış istiklal de ancak ve ancak “VATAN SINIRLARINDA NÖBET TUTUCAK GÜÇLÜ BİR ORDU” kurulması ve varlığı ile mümkündür. Bu da yine ancak ve ancak  “GÜÇLÜ BİR EKONOMİ”” sayesinde mümkün olur.

       Bir milletin anavatanı, onun evi ve yatağıdır. Evsiz, yataksız ve topraksız  nasıl ki bir aile olmaz ise, vatansız da bir millet olmaz. Nasıl ki milli dilsiz  bir millet olmazsa. Demek ki bir milletin maddi olarak en büyük varlığı ve dayanağı “ANAVATAN” ı ise, manevi olarak da en büyük dayanağı  “MİLLİ DİLİ” dir. Bu haliyle  demek ki,   “BİR MİLLETİN İKİ HUDUDU VARDIR:  BİRİSİ VATAN SINIRLARI DİĞERİ ÜLKESİ İÇİNDE MİLLİ  DİLLİ ” dir. Bunların anlamı  şudur: Bir millet istiklali ve vatanın korumak, bayrağını semalarından indirtmemek için ordusuna, düşmanlarının içeri girmesini önlemek uğruda hudutlarında  nöbet tutturacaktır. Bu yetmez; ikinci olarak da ülke içinde milli varlığı ve istiklaline sebep olan “İÇ HUDUT OLARAK MİLLİ DİLİNİN DE NÖBETİNİ TUTMAK”  zorundadır. Neden? Kalelerin ve vatanın  “İÇTEN FETHEDİLMESİNİ ÖNLEMEK” için. Bunu yönelik olarak  Fransız edibi, Albert Camus, “Birinci vatanımın hudutlarında  nöbet tutmak nasıl ki benim görevimse, ikinci vatanım olan dilimin hudutlarında da nöbet  tutmak benim görevimdir” sözünü boşu boşunu sarf etmemiştir. 1 Şubat 2022

                            TÜRKCE KALESİ VE TÜRK  VATANI İÇTEN NASIL FETHEDİLİYOR?

                                     Bunun izahı dizi yazımızın beşinci bölümünde

Yazar - Davut Güleç

Gazeteci, televizyoncu, Uzman polis-adliye muhabiri, Spor yazarı, TEMA’cı, Kızılay’cı, Dağcı, Trekkingci, Alp disiplini kayak milli hakemi, Herkes İçin Spor Federasyonu Kayseri il temsilcisi, Erciyes Kar Kaplanları Spor Kulübü Basın sözcüsü, Kayseri Spor Adamları Derneği yönetim kurulu üyesi, Kent Güvenlik konseyi üyesi, Halkla İlişkiler Tanıtım, Adalet, Kamu Yönetimi mezunu -----Davut Güleç Kimdir ? -----

İlginizi Çekebilir

ABD ve İsrail’in Çöküş Süreci mi Başlıyor

Prof. Dr. Ata Atun (İnş. Müh.), Doç. Dr. (UA. İliş.) KKTC Cumhurbaşkanı Danışma Kurulu Üyesi …