Sağlık

Basit Bir Enfeksiyon Gibi Başlayan Grip, Dünya Çocuk Felci Günü, Akciğer ve Meme kanseri, Solunum Yolu Enfeksiyonları,

Basit Bir Enfeksiyon Gibi Başlayan Grip Ciddi Sonuçlara Yol Açabiliyor

Halk arasında çoğu zaman birkaç gün içinde atlatılan basit bir hastalık gibi görülen grip, özellikle risk gruplarında ciddi sonuçlara yol açabiliyor. Atabay İlaç Medikal Direktörü Uzman Dr. Murat Yaycı, “Grip tedavi edilmediğinde ortaya çıkan zatürre; kalp ve damar sorunlarına neden olabiliyor. Ayrıca grip, beyin iltihabı, solunum yetmezliği gibi ciddi sağlık problemlerine de yol açabiliyor” dedi.

Atabay İlaç Medikal Direktörü Uzman Dr. Murat Yaycı, gribin yalnızca kısa süreli bir rahatsızlık olmadığını, bazı durumlarda ağır tablolara neden olabileceğini söyledi. Dr. Yaycı, “Grip çoğu zaman birkaç gün içinde atlatılan basit bir hastalık gibi görülse de tedavi edilmediğinde ciddi sağlık sorunlarına ve hatta ölüme kadar ilerleyebilen sonuçlara yol açabiliyor” dedi. Grip virüsüne karşı etkili antiviral ilaçların bulunduğunu ve bu tedavilere hastalığın ilk günlerinde başlanmasının, iyileşme sürecini belirgin şekilde kısalttığını belirten Dr. Yaycı, tedavinin gecikmesi durumunda hastalığın seyrinin ağırlaşabileceğini vurguladı.

Zatürre, grip tedavi edilmemesi durumunda ortaya çıkabilen en önemli sorunlardan biri

Grip tedavi edilmediğinde en sık görülen problemlerin başında sinüzit ve orta kulak iltihabının geldiğine işaret eden Murat Yaycı şöyle konuştu: “Özellikle bir yaş altındaki bebeklerde grip sonrası orta kulak iltihabı gelişme riski oldukça yüksek; bu yaş grubundaki vakaların yaklaşık yarısında bu tablo görülebiliyor. Grip sonrası ortaya çıkabilen en ciddi sorunlardan biri de zatürre (pnömoni). Zatürre kimi zaman doğrudan grip virüsünün etkisiyle, kimi zaman da bağışıklık sisteminin zayıflaması sonucu gelişen bakteriyel enfeksiyonların tabloya eklenmesiyle ortaya çıkabiliyor. Bu durumda hastaların çoğunun hastanede takip edilmesi gerekiyor.”

Erken tedavi hayati önem taşıyor

Murat Yaycı, grip sonrasında zatürre gelişen hastaların yaklaşık dörtte birinde kalp ve damar sistemine ait sorunların ortaya çıktığına işaret etti. Yaycı, gelişen kalp damar problemleri arasında kalp krizi, kalp kası iltihabı ve damar tıkanıklıklarının yer aldığını belirterek, “Ayrıca grip; beyin iltihabı (ensefalit), solunum yetmezliği gibi ciddi sağlık problemlerine de yol açabiliyor. Bu ağır komplikasyonlar özellikle bebekler, yaşlılar, hamileler, obez bireyler ve astım veya kalp hastalığı gibi kronik rahatsızlıkları bulunan kişilerde daha sık görülüyor. Bu nedenle erken tedavi hayati önem taşıyor. Grip belirtileri ortaya çıkar çıkmaz antiviral tedaviye başlanması hastalığın ilerlemesini engeller ve ölümcül sonuçların önüne geçilmesini sağlar” diye konuştu.

24 Ekim “Dünya Çocuk Felci (Polio) Günü”

TÜRKİYE’DE ÇOCUK FELCİYLE MÜCADELE BAŞARIYLA YÜRÜTÜLÜYOR

İstanbul Aile Hekimliği Derneği (İSTAHED) Bilim Komisyonu Üyesi Uzm. Dr. Selda Handan Karahan, 24 Ekim Dünya Çocuk Felci (Polio) Günü kapsamında yaptığı açıklamada, “Çocuk felcine karşı aşı geliştiren ilk ekibi yöneten Jonas Salk’ın doğum gününü hatırlamak, bu hastalığa ve toplumda aşı ile korunulan hastalıklara karşı bilinci oluşturmak için 24 Ekim günü Dünya Çocuk Felci (Polio) Günü olarak anılmaktadır.” dedi.

Küresel Eradikasyon Hedefine Ulaşılıyor

Karahan, 1988 yılında başlatılan küresel çocuk felci eradikasyon girişiminin önemine değinerek, “Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) öncülüğünde başlatılan bu girişim sayesinde vahşi poliovirüs vakaları 1988’den bu yana %99’dan fazla azalmış, 125’ten fazla endemik ülkedeki tahmini 350.000 vakadan 2021’de yalnızca 6 vakaya düşmüştür. 3 vahşi poliovirüs suşundan tip 2 ve tip 3 ortadan kaldırılmış, 2022 itibarıyla yalnızca Pakistan ve Afganistan’da tip 1 poliovirüs görülmeye devam etmektedir.” diye belirtti.

Çocuk Felci: Küçük Yaşlarda Büyük Tehdit

“Poliomiyelit (çocuk felci), çoğunlukla 5 yaşın altındaki çocukları etkileyen bulaşıcı bir viral hastalıktır.” diyen Karahan, hastalığın insanlarda görüldüğünü ve virüsün fekal-oral yolla bulaştığını belirterek, “Enfekte olan kişiler belirti göstermeseler bile hastalığı haftalarca yayabilir. Hastalanan çocukların bir kısmında kalıcı felçler gelişir ve bazılarında solunum kaslarının felç olmasıyla ölüm meydana gelir.” diye ekledi.

İlk Belirtiler ve Aşıyla Korunmanın Önemi

Karahan, hastalığın ilk belirtilerinin ateş, yorgunluk, baş ağrısı, kusma, boyun tutulması ve uzuv ağrısı olduğunu belirterek, “200 enfeksiyondan biri kalıcı felce yol açar. Felç geçirenlerin %5-10’u solunum kaslarının etkilenmesiyle yaşamını kaybeder. Çocuk felcinin kesin bir tedavisi yoktur, ancak aşıyla tamamen önlenebilir bir hastalıktır.” vurgusunu yaptı.

Aşıların Gelişimi: Salk ve Sabin’in Katkıları

Uzm. Dr. Karahan, çocuk felciyle mücadelede geliştirilen aşıların tarihçesine değinerek şunları söyledi:

“İlk aday aşı, virolog Hilary Koprowski tarafından geliştirilmiş ve 1950’de ilk kez uygulanmıştır. Daha sonra Jonas Salk, 1952’de inaktive poliovirüs aşısını (IPV) geliştirmiştir. Bu aşı iki doz sonrası bireylerin yüzde 90’ından fazlasında bağışıklık sağlamaktadır. Albert Sabin’in geliştirdiği oral polio aşısı (OPV) ise 1962 yılında ruhsatlandırılmış ve dünya çapında yaygın kullanıma girmiştir.”

Sürü Bağışıklığına Katkı Sağlıyor

“OPV, vahşi poliovirüsün yayılımını etkili biçimde durdurarak hem bireysel hem toplumsal koruma sağlar.” diyen Karahan, IPV’nin de güçlü bir bağışıklık sağladığını ancak fekal-oral bulaşın önlenmesinde OPV kadar etkili olmadığını belirtti.

Erken Aşılamanın Önemi

Karahan, “1950’lerden itibaren aşıların yaygınlaşmasıyla çocuk felci hızla azalmıştır. Her iki aşı da güvenli ve etkilidir. Birden fazla doz uygulandığında çocukları ömür boyu koruyabilir.  Çocuk felcini eradike etme stratejileri doğru uygulandığında başarı kesindir.” diye vurguladı. “Türkiye’de çocuk felci aşısı ilk kez 1963 yılında Muş ilinde uygulanmıştır.” diyen Karahan, 2008’de inaktif polio aşısının (İPA) beşli karma aşıyla birlikte takvime eklendiğini belirtti.
“1989’da başlatılan Polio Eradikasyon Programı sayesinde Türkiye, 2002 yılında DSÖ Avrupa Bölgesi tarafından ‘Poliodan Arındırılmış Bölge’ olarak belgelendirilmiştir.” ifadelerini kullandı.

Aşılama ile Birlikte A Vitamini Desteği de Hayat Kurtardı

Karahan, “Aşılama kampanyaları sırasında verilen A vitamini desteği sayesinde tahminen 1,5 milyon çocuğun yaşamı kurtarılmıştır.” diyen Uzm. Dr. Karahan, açıklamasını şu sözlerle tamamladı:

“Çocuk felcini ortadan kaldırmak, yalnızca bir sağlık başarısı değil; insanlık için ortak bir sorumluluktur. Başarının sürdürülebilmesi için aşılama programlarının eksiksiz uygulanması ve tüm çocukların korunması hayati önem taşımaktadır.”

Meme kanserinde kişiselleştirilmiş tedavi yaklaşımı ile kadınların yaşam kalitesi artarken, sağlık sistemi üzerinde 10 yılda 25,4 milyar TL tasarruf mümkün
Ekim Meme Kanseri Farkındalık Ayı kapsamında Roche İlaç Türkiye’nin katkılarıyla hazırlanan “Erken Evre HER2+ Meme Kanserinde Kişiselleştirilmiş Tedavi Yaklaşımlarının Klinik, Ekonomik ve Toplumsal Değeri”[1] çalışmasının sonuçları açıklandı. Çalışma, erken evre meme kanserinde tedavi yaklaşımının kadınların yaşam kalitesini, iş gücüne katılımını ve toplumsal üretkenliği destekleyerek sağlık sistemine uzun vadeli değer yarattığını ortaya koyuyor.
Meme kanseri, dünyada olduğu gibi Türkiye’de de kadınlarda en sık görülen kanser türü. Sağlık Bakanlığı verilerine göre Türkiye’de her 100 bin kadından 43’ü meme kanseri tanısı alıyor.[2] Erken tanı ve doğru tedavi sayesinde artık çok daha fazla hasta sağlığına kavuşurken bu başarı yalnızca klinik düzeyde değil, hastalığın toplumsal ve ekonomik yükü açısından da belirgin bir fark yaratıyor. Kadınların iş ve sosyal yaşamlarına daha hızlı dönebilmesi, ekonomik ve sosyal hayatta yer almaya devam edebilmeleri ve her şeyden önce daha uzun ve daha sağlıklı bir yaşam sürebilmeleri, kişiselleştirilmiş tedavi yaklaşımlarının toplumsal etkisini açıkça gösteriyor.
Ekim Meme Kanseri Farkındalık Ayı kapsamında, Roche İlaç Türkiye’nin katkılarıyla Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Simten Malhan ve Ankara Şehir Hastanesi Tıbbi Onkoloji Kliniği Eğitim Görevlisi Prof. Dr. Mehmet Ali Nahit Şendur tarafından hazırlanan “Erken Evre HER2+ Meme Kanserinde Kişiselleştirilmiş Tedavi Yaklaşımlarının Klinik, Ekonomik ve Toplumsal Değeri” araştırmasının¹ sonuçları paylaşıldı.
Araştırma, erken evre meme kanserinde kişiselleştirilmiş tedavi yaklaşımlarının yalnızca hastalar için değil, sağlık sistemi ve toplum için de yarattığı değeri bilimsel verilerle ortaya koyuyor. Çalışmada, 2019–2030 dönemi için Türkiye’de geliştirilen HER2+ Erken Evre Meme Kanseri Etki Modeli sonuçları sunularak; klinik, ekonomik ve toplumsal faydaları bütüncül biçimde değerlendirildi.
Meme kanserinde geri kazanılan 102 binden fazla yaşam yılı
Çalışmaya göre, kişiselleştirilmiş tedavi stratejileri sayesinde 10 yıl içinde 3.859 kadında metastaz gelişiminin önlenebileceği öngörülüyor.¹ Bu sonuç, yalnızca yaşam süresinin uzaması değil; kadınların daha sağlıklı, aktif ve üretken yıllar kazanması anlamına geliyor. Çalışma kapsamında hazırlanan model, 102 bin 183 yaşam yılı, 79 bin 877 kaliteye ayarlanmış yaşam yılı ve 63 bin 294 üretken yaşam yılı kazancını ortaya koyuyor.¹ Bu tablo, erken tanı ve kişiselleştirilmiş tedavilerin hem birey hem toplum düzeyinde yarattığı “geri kazanılmış yaşam ve toplumsal katkı” etkisini açıkça gösteriyor.
10 yılda 25,4 milyar TL maliyet tasarrufu
Çalışmanın ekonomik yük odağı kapsamında, meme kanseriyle ilişkili toplam maliyetin yaklaşık yüzde 75’i dolaylı maliyetlerden (iş gücü kaybı, üretkenlik azalması, bakım masrafları vb.) oluşuyor.¹ Bu durum, erken evrede doğru tedaviye erişimin yalnızca klinik değil, ekonomik açıdan da stratejik bir önem taşıdığını gösteriyor. Araştırmada, erken evrede uygulanan tedavilerin sağlık sistemi genelinde 10 yıllık dönemde 25,4 milyar TL düzeyinde doğrudan maliyet tasarrufu ve ulaşım ile bakım gibi tıbbi olmayan kalemlerde yaklaşık 7,1 milyar TL tutarında dolaylı tasarruf sağladığı belirtiliyor.¹
Raporun makroekonomik bulguları ise, erken evre tedavilerin yalnızca sağlık bütçesi üzerindeki etkileriyle sınırlı kalmadığını gösteriyor.¹ Çalışmada, erken evre tedavi gören bireylerin iş gücüne kazanım oranlarının arttığı ve üretkenlik kaybının azaldığı görülüyor.¹ Bu sonuç hem vergi gelirleri hem de sosyal güvenlik primleri açısından sağlık yatırımlarının uzun vadeli sürdürülebilirliğe katkı sunduğunu ortaya koyuyor.
Erken evre tedaviler, kadınların ekonomik ve sosyal yaşama katılımını güçlendirirken sağlık sistemlerinin sürdürülebilirliğine katkı sağlıyor
Konuyla ilgili değerlendirmede bulunan Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Simten Malhan, “Çalışmanın bulguları, erken evre meme kanserinde kişiselleştirilmiş tedavilere yapılan yatırımların uzun vadede sağlık sisteminin geleceğine yapılan stratejik bir yatırım olduğunu gösteriyor. Bu tedaviler, ilerleyen dönemde ortaya çıkabilecek metastatik hastalık yükünü azaltarak hem doğrudan sağlık harcamalarını düşürüyor hem de dolaylı maliyetlerde belirgin iyileşme sağlıyor. Kadınların iş ve sosyal yaşamlarına daha hızlı dönebilmesi, yaşamlarındaki aktif rollerini sürdürebilmeleri ve bakım ihtiyacının azalması, bu yaklaşımın toplumsal değerini somut biçimde ortaya koyuyor. Sağlık ekonomisi perspektifinden bakıldığında, erken evre tedaviler sağlık sistemlerinin sürdürülebilirliğini güçlendiren ve uzun vadeli refah artışına katkı sağlayan en önemli unsurlar arasında yer alıyor. Bu çalışmanın ortaya koyduğu 25 milyar TL’lik ekonomik katkı ile uzun dönemde sağlık ekosisteminin desteklenmesine yönelik ar-ge, inovasyon çalışmaları ve klinik araştırmalar ile farklı tedavi alanlarında hastaların yaşamlarını dönüştürücü çok değerli katkılar sağlanmaya devam edilebilir” dedi.
Kişiselleştirilmiş tedavi yaklaşımıyla hastalar daha uzun ve kaliteli bir yaşam sürebiliyor
Araştırmanın klinik boyutunu değerlendiren Ankara Şehir Hastanesi Tıbbi Onkoloji Kliniği Eğitim Görevlisi Prof. Dr. Mehmet Ali Nahit Şendur ise erken tanı ve kişiselleştirilmiş tedavilerin hastalık yönetiminde yarattığı farkın altını çizdi: “Erken tanı, meme kanserinde tedavi başarısının en kritik adımı. Ancak asıl fark, her hastanın tıbbi ve kişisel ihtiyaçlarına göre planlanan kişiselleştirilmiş tedavi yaklaşımlarıyla ortaya çıkıyor. Bu sayede hastalığın metastatik evreye ilerlemesi önlenebiliyor,  kadınlar hem daha uzun hem de daha kaliteli bir yaşam sürüyor. Erken evre tedaviler, yalnızca klinik sonuçları iyileştirmekle kalmıyor; aynı zamanda hastaların günlük yaşamları, sosyal rolleri ve üretkenliklerini sürdürebilmelerini de mümkün kılıyor. Bu yaklaşım, bireyin yaşam kalitesini artırırken toplumun genel refahını da güçlendiriyor. Erken tanı ve doğru tedaviye erişim, bugün olduğu kadar gelecekte de hem birey hem toplum sağlığı açısından en güçlü unsurlardan biri olacak.”

Meme kanserinde erken tanının önemi Şanlıurfa’da düzenlenen halk farkındalığı etkinliğinde vurgulandı
Meme kanserinde erken tanı ve düzenli tarama programlarının önemine dikkat çekmek amacıyla Şanlıurfa İl Sağlık Müdürlüğü, Karaköprü Belediyesi ve Türk Cerrahi Derneği iş birliğiyle Roche İlaç Türkiye’nin katkılarıyla ilki düzenlenen “Meme Kanseri Farkındalık ve Tarama Oranlarını Artırma Eğitim Programı” kapsamında Şanlıurfa’da halk farkındalığı etkinliği gerçekleşti.
Türkiye’de kadınlarda en sık görülen kanser türü olan meme kanseri her yıl binlerce kadının yaşamını etkiliyor. Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre, tanı konulan her dört kadın kanserinden biri meme kanseri olurken, vakaların yalnızca yüzde 45,5’i hastalık henüz yayılmadan yani erken evrede tanı alabiliyor.¹ Erken tanı, tedavi başarısında belirleyici bir rol oynuyor; bu evrede yakalanan hastalarda beş yıllık sağkalım oranı yüzde 99’a kadar çıkabiliyor. Bu tablo, toplumda tarama ve erken tanı bilincinin güçlendirilmesinin ne kadar hayati olduğunu bir kez daha gösteriyor.
Bu doğrultuda Türk Cerrahi Derneği, Roche İlaç Türkiye’nin katkılarıyla ilki düzenlenen “Meme Kanseri Farkındalık ve Tarama Oranlarını Artırma Eğitim Programı” kapsamında halk farkındalığı etkinliğini 7 Kasım’da Şanlıurfa’da gerçekleştirdi. Necmettin Cevheri Kültür ve Gösteri Merkezi’nde düzenlenen etkinlikte, kadınlarda erken tanı bilincini güçlendirmek, kendi kendine muayene alışkanlığını yaygınlaştırmak ve tarama oranlarını artırmak hedeflendi.
Etkinliğe Şanlıurfa İl Sağlık Müdürlüğü Halk Sağlığı Sorumlusu Dr. İbrahim Halil Seysenbek, Türk Cerrahi Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Güldeniz Karadeniz Çakmak ile Türk Cerrahi Derneği 2. Başkanı, Harran Üniversitesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ali Uzunköy katıldı. Katılımcılar, erken tanının meme kanseriyle mücadeledeki belirleyici rolüne dikkat çekerek toplumda farkındalık oluşturmanın önemini vurguladı.
“Meme kanseri artık erken tanı sayesinde kontrol altına alınabilir ve tedavi edilebilir bir hastalık”
Etkinliğin açılışında konuşan Türk Cerrahi Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Güldeniz Karadeniz Çakmak, erken tanının yaşam kurtardığını vurgulayarak Türkiye’deki mevcut tabloya dikkat çekti: “Meme kanseri, kadınlarda en sık görülen kanser türü ve ne yazık ki birçok kadın tanısını geç evrede alıyor.¹ Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre, 40 yaş ve üzeri kadınların yaklaşık %71’inin hiç mamografi çektirmediği belirtiliyor. Bu oranın artması, erken tanı sayesinde binlerce hayatın kurtarılması anlamına geliyor. Meme kanseri artık erken tanı sayesinde kontrol altına alınabilir ve tedavi edilebilir bir hastalık. Kendi kendine muayene, mamografi taramaları ve düzenli doktor kontrolleri ihmal edilmemeli. Biz sağlık profesyonelleri olarak farkındalığı artırmaya çalışıyoruz; ancak toplumun her kesiminin bu sürece dahil olması gerekiyor.”
“Düzenli kontroller hastalığın seyrini değiştiriyor”
Türk Cerrahi Derneği 2. Başkanı, Harran Üniversitesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ali Uzunköy, meme kanserinin görülme sıklığı ve tedavideki gelişmeler hakkında genel bilgiler paylaştı: “Meme kanseri, kadınlarda en sık görülen kanser türü olmasının yanı sıra, erken tanı ve doğru tedaviyle en yüksek iyileşme oranına sahip hastalıklardan biri.² Tanı yöntemlerindeki ve tedavi yaklaşımlarındaki ilerlemeler sayesinde artık hastalar çok daha kısa sürede ve daha az travmatik süreçlerle tedavi edilebiliyor. Meme kanserinde risk faktörleri arasında aile öyküsü, yaş, hormonal faktörler ve yaşam tarzı önemli rol oynuyor. Ancak en önemli adım, bu risklerin farkında olmak ve düzenli kontrolleri aksatmamak. Kadınların bedenlerini tanıması, değişiklikleri fark ettiğinde zaman kaybetmeden bir uzmana başvurması, hastalığın seyrini tamamen değiştirebiliyor.”
“Erken tanı için tarama programlarını yaygınlaştırmayı hedefliyoruz”
Etkinliğin kapanışında konuşan Şanlıurfa İl Sağlık Müdürlüğü Halk Sağlığı Sorumlusu Dr. İbrahim Halil Seysenbek, bölgedeki mevcut duruma ve hedeflere ilişkin bilgi verdi: “Şanlıurfa’da son yıllarda meme kanseri taramalarında önemli bir ilerleme kaydettik. Ancak hâlâ ulaşmamız gereken çok sayıda kadın var. Meme kanseriyle mücadelede en büyük gücümüz erken tanı. Kent genelinde yürüttüğümüz ücretsiz tarama programlarını daha fazla kadına ulaştırmak için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. 40 yaşından itibaren her kadının periyodik olarak mamografi yaptırması, erken tanı ve tedavi başarısı açısından hayati önem taşıyor. Bu tür farkındalık etkinlikleriyle kadınlarımızın sağlık bilincini artırmak ve erken tanıya yönlendirmek istiyoruz.”

Sonbaharla Birlikte Solunum Yolu Enfeksiyonlarına Dikkat!

Okulların açılması, havaların soğuması ve yağışların başlamasıyla birlikte kapalı ortamlarda geçirilen süre artıyor. Bu da özellikle üst solunum yolu enfeksiyonlarının daha sık görülmesine yol açıyor. Bayındır İçerenköy Hastanesi Kulak, Burun, Boğaz, Baş ve Boyun Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Onur Ergün, viral ve bakteriyel enfeksiyonları ayırt etmenin önemine dikkat çekerek, hangi durumlarda mutlaka doktora başvurulması gerektiğini anlattı.

Virüs mü, bakteri mi?

Üst solunum yolu enfeksiyonlarının yaklaşık %90’ının virüs kaynaklı olduğunu belirten Doç. Dr. Onur Ergün, bu durumda tedavinin semptomları hafifletmeye yönelik olduğunu vurguladı. “Viral enfeksiyonlar erken tedaviye başlansa da kendi sürecini takip eder ve genellikle bir haftada iyileşir” diyen Ergün, bakteriyel enfeksiyonlarda ise durumun farklı olduğuna dikkat çekti.

En sık rastlanan bakteriyel enfeksiyonun A grubu Beta hemolitik streptokok (kısaca “beta”) olduğunu belirten Ergün şöyle konuştu:

“Beta mikrobunun ürettiği bazı proteinler, vücuttaki eklem kıkırdağı, kalp kapakçığı ve yumuşak dokularla benzerlik gösterdiği için bağışıklık sistemi bu yapılara da saldırabiliyor. Bu tabloya ‘akut romatizmal ateş’ deniyor. Antibiyotik tedavisinin asıl amacı bu ciddi komplikasyonu önlemektir.”

Antibiyotik ne zaman gerekir?

Doç. Dr. Onur Ergün, antibiyotik tedavisinin yalnızca bakteriyel enfeksiyonlarda gerekli olduğunu belirterek şu uyarılarda bulundu:

“Eğer 38 derecenin üzerinde inatçı ateş, boyunda ağrılı şişlikler, bademciklerde beyaz noktalanmalar varsa ve öksürük-burun akıntısı gibi belirtiler yoksa bakteriyel enfeksiyon olasılığı artar. Ancak bu bulgulara rağmen vakaların yaklaşık %50’si viral olabildiğinden, antibiyotik kararı mutlaka hızlı tanı testi veya boğaz kültürü sonucuna göre verilmelidir.”

Ergün, antibiyotik tedavisinin, hastalığın ilk 10 gününde başlanmasının akut romatizmal ateşten korunmada yeterli olduğunu da ekledi.

Bademcik ameliyatı ne zaman gerekir?

Yılda yedi veya daha fazla, son iki yılda her yıl beşten fazla ya da son üç yılda her yıl üçten fazla bakteriyel bademcik iltihabı geçirenlerde, ayrıca ateşli havale öyküsü veya antibiyotik alerjisi bulunanlarda bademcik ameliyatının gündeme gelebileceğini belirten Ergün, “Burada önemli olan bakteriyel bademcik iltihaplarını viral enfeksiyonlardan ayırmak” dedi.

Soğuk algınlığından korunmanın yolları

Doç. Dr. Ergün, soğuk algınlığının tamamen önlenemeyeceğini ancak bazı önlemlerle riskin azaltılabileceğini söyledi:

Ellerin sık yıkanması, yüze ve buruna dokunmaktan kaçınmak

Enfekte kişilerle temastan uzak durmak, gerekirse maske kullanmak

Kapalı ortamları havalandırmak

Bağışıklığı güçlü tutmak için dengeli beslenmek, yeterli uyku ve egzersiz yapmak

D vitamini desteği almak

Grip aşısı olmak

Sigara içmemek

Ne zaman doktora başvurmalı?

Soğuk algınlığı belirtilerinin 8-10 gün geçmesine rağmen burun tıkanıklığının devam etmesi, renkli burun/geniz akıntısı, geçmeyen öksürük veya balgam, işitme azlığı ve kulak ağrısı gibi durumlarda mutlaka bir KBB uzmanına başvurulması gerektiğini belirten Doç. Dr. Ergün, “Bu belirtiler bakteriyel sinüzit veya orta kulak iltihabı geliştiğini gösterebilir” dedi.

İyilik için Biriz: Meme Kanserinde Farkındalıktan Sağlıklı Bir Yaşama
Meme kanseri farkındalık ayı olan ekim ayında “İyilik için Biriz” söylemiyle bir araya gelen Novartis Türkiye, Türk Tıbbi Onkoloji Derneği ve Europa Donna Türkiye 22 Ekim’de bir basın toplantısı düzenleyerek hastalık ve hastalık yönetimi konusunda bilinci artırmak adına bilgilendirmeler yaptı. 

Etkinlikte meme kanserine ilişkin farkındalık, tarama yöntemleri, tedaviye uyum, hasta-hekim iletişimi, hastalık sürecinde yaşam kalitesi, beslenme ve fiziksel egzersizin önemi ele alındı.

Kadınlarda en sık görülen kanser olan meme kanserinde erken teşhisin yanı sıra tedavi uyumu, hasta ve hekim iletişimi, hastalık yönetiminde yaşam kalitesini artırmak için beslenme ve fiziksel egzersiz de büyük önem taşıyor. 

22 Ekim’de İstanbul’da Novartis Türkiye, Türk Tıbbi Onkoloji Derneği ve Europa Donna Türkiye Derneği iş birliğiyle bir meme kanseri farkındalığı etkinliği düzenlendi. Etkinlikte, meme kanseri belirtileri ve tarama yöntemleri hakkında bilgilendirme yapıldı, tedaviye uyum, hasta-hekim iletişimi ve hastalık yönetiminde beslenme ve egzersizin önemi üzerine konuşmalar gerçekleştirildi. Katılımcıların fiziksel aktivitenin önemini deneyimlemeleri amacıyla yoga egzersizi yapıldı. Program, bu deneyimin ardından düzenlenen bir basın toplantısıyla sona erdi.

Etkinlikte söz alan Türk Tıbbı Onkoloji Derneği Başkanı (TTOD) Prof. Dr. Nuri Karadurmuş şu bilgileri verdi: “Meme kanseri, ülkemizde kadınlarda en sık görülen kanser türü ve 2022 yılında ülkemizde yaklaşık 25 bin kadına yeni meme kanseri tanısı konuldu.2 Hayat boyu her 8 kadından birinin kansere yakalanma riski bulunuyor.  Meme kanseri birçok gelişmiş ülkede yaygın tarama yöntemleri ve toplumsal bilinç sayesinde erken evrelerde yakalanan bir kanser türü olarak yer alıyor, Türkiye’de de yıllar içerisinde metastatik evrede tanı konulan hasta oranının giderek azaldığı gözlemleniyor.3 Meme kanseri belirtileri arasında memede veya koltuk altında kitle, meme şeklinde değişiklik, meme ucundan akıntı, meme cildinde kızarıklık veya çökme gibi değişiklikler bulunuyor. Meme kanserine erken evrede tanı konması, tedavinin başarıya ulaşma şansını arttırır o yüzden bu belirtileri beklemeden rutin meme muayenesi için bir hekime başvurmak  çok önemlidir. Erken tanı için uygulanan yöntemler arsında evde kendi kendine yapılan meme kontrolleri yer alır ancak bu tek başına yeterli değildir. Kadınların 20 yaşından sonraki dönemde, her ay memelerini kendi kendilerine muayene etmeleri gerekir ve yılda bir kez doktorda meme muayenesi yaptırması önerilir. Meme dokusu içerisinde herhangi bir şüpheli kitle ele veya farklı bir belirti fark ettiğinde vakit geçirmeden doktora başvurmalısınız. Ayrıca 40-69 yaş arası kadınların 2 yılda bir mamografi tetkiklerini yaptırmaları gerekiyor.4
Meme kanseri erkeklerde görülse de kadınlarda görülme sıklığı erkeklerden 100 kat fazla ve yaş ilerledikçe (40 yaş ve üzerinde) meme kanseri görülme riski ve sıklığı artıyor.6

30 yıl önce Milano’da Prof. Dr. Veronesi tarafından kurulan, Avrupa Parlamentosu’nun da desteğiyle meme sağlığı konusundaki düzenlemelere katkı sağlamayı, erken tanı olanaklarını yaygınlaştırmayı ve kadınların doğru bilgiye erişimini kolaylaştırmayı hedefleyen Europa Donna kurumu adına etkinlikte konuşan Europa Donna Türkiye Yönetim Kurulu Üyesi ve Avrupa Meme Kanseri Koalisyonu Yönetim Kurulu Üyesi Violet Aroyo şöyle dedi:
“Hastalığı yalnızca doktorların değil, doktorlarla beraber kadınların yenebileceğine inanıyoruz. Europa Donna Türkiye, meme kanserinde farkındalığı artırmak, toplumda bilinç yaratmak, erken teşhisin önemini vurgulamak, tarama programlarına katılımı teşvik etmek ve daha kaliteli bir sağlık hizmetinin sağlanabilmesi için sağlık sistemiyle entegre çalışmak amacıyla 2001’de kuruldu.

Bu kapsamda, hastalarla birebir temasta olan da, tedavi uyumunun sağlanmasında ilk kontak noktası olan hemşirelerin eğitimi derneğimizin odak noktalarından biridir. Tanıdan tedaviye uzanan yolculukta, hastalara eşlik eden; onların kaygılarını dinleyen, bilgiye ulaşmalarını sağlayan ve tedaviye uyumlarını destekleyen kişiler hemşirelerdir. Bu nedenle, hemşirelerin bilgi ve donanım açısından güçlendirilmesi, yalnızca bireysel hasta deneyimini değil, genel sağlık hizmetlerinin kalitesini de doğrudan etkileyen bir unsurdur. Kadınların teşhis ve tedavi sürecinde yanlarında bulunmak ve onları doğru kaynaklara yönlendirmek, dernek olarak en temel önceliklerimiz arasında yer almaktadır.

Ayrıca tedavi yolculuğunda hastalara fiziksel ve ruhsal olarak destek vermek için pek çok faaliyet gerçekleştiriyoruz. Meme kanseri de yaygın bir kadın hastalığı ve kadın hastalandığında, aile içi rollerden iş hayatına kadar bütün dinamikler değişebiliyor. Kadın toplumda anne, eş, çalışan gibi çeşitli rollerde bulunuyor. Dolayısıyla kadın hastalandığında bu durumdan kendisi kadar çevresindekiler de birinci derecede etkileniyor.

Meme kanserinin 50 yaş üzeri kadınlarda daha  sık görünüldüğü düşünülse de, daha erken dönemlerde ve daha genç kadınlarda da tespit edilmektedir. Bu nedenle, genç hastalar için tedaviden beklentiler de farklılaşıyor. Yenilikçi tedavi yöntemleri sayesinde evreden bağımsız olarak hastaların uzun yıllar sevdikleriyle kaliteli bir yaşam sürmesi mümkün hale gelebiliyor. Tüm bunların yanı sıra tedaviyi tamamlayıcı beslenme ve egzersiz programlarının hastanın kendini fiziksel ve ruhsal olarak daha iyi hissetmesine önemli katkı sağladığını gözlemliyoruz.
‘İyilik için biriz’ sloganıyla ve çok değerli paydaşlarımızla gerçekleştirdiğimiz etkinliğimizin bu bütünsel yaklaşımla tam uyumlu ve verimli bir organizasyon olduğuna inanıyor, herkese değerli katkıları için teşekkür ediyorum.”

Meme kanserinde en önemli faktör kişinin bu konuda bilinçlenmesi

Her yıl Ekim ayında, tüm dünyada “Meme Kanseri Farkındalık Ayı” kapsamında yürütülen çalışmalarla milyonlarca kadının yaşamına dokunmak amaçlandığına değinen Novartis Türkiye Ülke Başkanı Serkan Barış görüşlerini şöyle belirtti: “Bu çalışmalar, her yıl dünya genelinde 2,3 milyon kadını etkileyen meme kanserinin erken tanısını ve önlenmesini hedefliyor. Meme kanseri, kadınlarda en sık görülen kanser türü. Dünyada kanser tanısı alan her dört kadından biri meme kanseri ve 100’den fazla ülkede kadınlarda kansere bağlı ölümlerin en yaygın nedeni. Biz de ülkemizde bu önemli farkındalığa katkı sunmak için paydaşlarımızla birlikte ‘iyilik için biriz’ diyoruz. Konuya bir bütün olarak baktığımızda istatistikler, oranlar, yüzdeler ancak kağıt üstünde anlamlı. Ama siz ya da bir yakınınız teşhis aldığında, o sayı artık hayatınızın yüzde 100’ü oluyor. Hayat, rakamların çok ötesinde. Ülkemiz için her yıl yaklaşık 25.000 kadın yeni tanı alıyor dediğimizde bu kişilerin içinde sevdiklerimiz, arkadaşlarımız, yakınlarımız olduğunu unutmamalıyız. Bugün burada, Novartis Türkiye adına bulunmak; bir kişinin bile yaşamına dokunabilme ihtimalinin verdiği anlamı bize hatırlatıyor.”

Serkan Barış şöyle devam etti: “Novartis olarak, bilime dayalı yenilikçi yöntemlerle toplumun en zorlu sağlık sorunlarını çözmek için çalışıyoruz. Meme kanseri de bunlardan başlıcası. Ancak biliyoruz ki tedavinin ötesinde, yaşamın içinde de bugün burada gördüğümüz bu dayanışma ağı çok kıymetli. Özellikle meme kanseri tanısı alan hastalar ve onların yakınları, sevdikleri, aileleri için bütüncül yaklaşım ve destek en az tedavi kadar öncelikli. Toplumumuzda bu teşhis hala rahatlıkla konuşulabilen bir konu değil. Dolayısıyla kanser tanısında; tedavilerin yanı sıra toplumda kanser farkındalığın artırılması konusunda da Novartis Türkiye olarak ilgili dernek ve sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte projeler geliştiriyor ve toplumun kanser hakkında bilinçlendirilmesine katkıda bulunuyoruz. Kanser farkındalık projelerimiz ile milyonlara ulaşıyoruz. ‘Kansere Karşı 1’iz’ farkındalık projesiyle bugüne kadar Türkiye genelinde 70 milyondan fazla erişim sağladık. Kanser tedavisi gören hastalar ve hasta yakınlarına, hastalık sürecinde verilecek doğru psikolojik desteğin önemine vurgu yaparak, hayata geçirilen projelerle bu alana önemli katkıda bulunduk.9 Bu ekim ayında, kadınların yolculuklarını özgürce paylaşabildikleri, kendilerini ifade edebildikleri ve hatta birlikte egzersiz yaparak “iyilik için biriz” diyebildikleri bir platformda buluştuk. Çoğu zaman farkındalık dediğimizde akıllara teşhise kadarki süreç gelebiliyor. Oysa ötesinde kocaman bir hayat var ve biz bu noktada nasıl katkı sağlayabiliriz bunu düşünüyoruz. Amacımız, bugün de pekiştirdiğimiz bu birlikteliğin ilerleyen dönemde daha fazla kadına ulaşması ve daha çok kişinin yaşam kalitesine, iyiliğine katkı sağlamasıdır. İyilik için biriz ve iyi ki birlikteyiz.”

HER 5 KANSER ÖLÜMÜNDEN 1’İNE AKCİĞER KANSERİ NEDEN OLUYOR!

Akciğer kanseri, dünya genelinde hem erkeklerde hem de kadınlarda kansere bağlı ölümlerin en sık nedeni olarak gösteriliyor. Kanser nedenli ölümlerin yaklaşık 5’te 1’inin akciğer kanseri kaynaklı olduğu belirtiliyor. Bayındır Söğütözü Hastanesi Göğüs Hastalıkları Bölüm Başkanı Doç. Dr. Cem Gündoğdu, Akciğer kanserinin erken dönemde belirti vermediğini, bu nedenle hastaların doktora başvurmakta geç kaldığını aktarıyor. Doç. Dr. Cem Gündoğdu, geçmeyen öksürük, göğüs veya sırt ağrısı, kanlı balgam, nefes darlığı, ses kısıklığı gibi semptomların ise dikkat edilmesi gereken belirtiler olduğu uyarısında bulunuyor.

Bayındır Söğütözü Hastanesi Göğüs Hastalıkları Bölüm Başkanı Doç. Dr. Cem Gündoğdu, 1-30 Kasım Akciğer Kanseri Farkındalık Ayı dolayısıyla akciğer kanserinin risk faktörleri, belirtileri ve erken tanının önemine ilişkin konuştu.

Sadece sigara içenlerde değil, dumanına maruz kalanlarda da risk artıyor!

Akciğer kanserinin en büyük nedeninin sigara kullanımı olduğunu belirten Doç. Dr. Cem Gündoğdu, “Akciğer kanseri vakalarının yaklaşık yüzde 85–90’ı sigara kullanımıyla ilişkilidir. Sigaraya başlama yaşı, günlük içilen sigara sayısı ve kullanım süresi arttıkça risk de artıyor. Üstelik yalnızca sigara içmek değil sigara dumanına maruz kalmak da riski yüzde 20–30 oranında artırır” dedi.

Sigarayı bırakmanın riski zamanla azalttığını vurgulayan Doç. Dr. Cem Gündoğdu, “Sigara bırakıldıktan 10–20 yıl sonra risk, hiç içmeyenlerle benzer seviyelere düşüyor.” ifadelerini kullandı.

Elektronik sigara da sanıldığı kadar masum değil

Sigara dumanında 4 binden fazla kimyasal madde ve 70’ten fazla kanserojen bileşen bulunduğunu belirten Doç. Dr. Cem Gündoğdu, son zamanlarda zararsız olduğu düşünülen elektronik sigaraların da uzun dönem etkilerinin henüz tam bilinmediği, ancak mevcut verilerin zarar potansiyeline işaret ettiğinin altını çizdi. Doç. Dr. Cem Gündoğdu, “Elektronik sigaralarda da ağır metaller, kurşun ve kanserojen organik kimyasallar bulunuyor. Dolayısıyla bunlar da akciğer sağlığını ciddi şekilde tehdit ediyor.” diye konuştu.

Bu etkenler de akciğer kanserine neden olabiliyor!

Sigara dışında da çeşitli çevresel ve genetik etkenlerin akciğer kanserine yol açabildiğini belirten Doç. Dr. Cem Gündoğdu, “Ailede akciğer kanseri öyküsünün olması, asbest ve radon gazı maruziyeti, kömür ve petrol ürünleri, hardal gazı, akciğerlere yönelik radyasyon tedavisi, arsenik içeren içme suyu, tüberküloz gibi hastalıklar sonrası kalan skar dokuları, yüksek hava kirliliği akciğer kanseri riskini yükselten diğer nedenlerdir.”

Geçmeyen öksürüğü hafife almayın!

Akciğer kanserinin erken dönemde belirti vermediğini, bu nedenle hastaların doktora başvurmakta geç kaldığını belirten Doç. Dr. Cem Gündoğdu, dikkat edilmesi gereken bazı belirtileri şöyle açıkladı:

“Geçmeyen öksürük, göğüs veya sırt ağrısı, kanlı balgam, nefes darlığı, ses kısıklığı gibi bulgular önemlidir. İleri evrede baş ağrısı, kemik ağrısı, iştahsızlık, kilo kaybı ve yorgunluk da tabloya eklenebilir. Bu tür şikayetleri olan kişilerin zaman kaybetmeden göğüs hastalıkları uzmanına başvurması gerekir.”

Erken tanıda tedavi şansı çok yüksek

Tanı sürecinde öncelikle akciğer grafisi ve ardından bilgisayarlı tomografi ile detaylı inceleme yapıldığını aktaran  Doç. Dr. Cem Gündoğdu, “Şüpheli lezyon görüldüğünde bronkoskopi veya biyopsi ile kesin tanı konur. Hastalığın evresi PET taramasıyla belirlenir. Erken tanı konulan hastalarda tedavi şansı çok daha yüksektir.” dedi.

Doç. Dr. Cem Gündoğdu, sözlerini şu uyarıyla tamamladı:

“Akciğer kanseri önlenebilir bir hastalıktır. Sigara içmemek, pasif içicilikten kaçınmak ve risk faktörlerinden uzak durmak en etkili korunma yöntemleridir.”

Davut Güleç

Gazeteci, televizyoncu, Uzman polis-adliye muhabiri, Spor yazarı, Kayseri ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ile Küresel Gazeteciler Konseyi, TSYD, TİMEF, AVKON, ADD üyesi, TEMA’cı, Kızılay’cı, Dağcı, Trekkingci, Alp disiplini kayak milli hakemi, Herkes İçin Spor Federasyonu Kayseri il temsilcisi, Erciyes Kar Kaplanları Spor Kulübü Basın sözcüsü, Kayseri Spor Adamları Derneği, Tüm Mücadele Sporları Derneği, Kayseri Spor Adamları Derneği, Kent Güvenlik konseyi üyesi, Halkla İlişkiler Tanıtım, Adalet, Kamu Yönetimi mezunu ----- Davut Güleç Kimdir ? -----

İlgili Haberler

Android Uygulama Popup
Logo

📲 Davut Güleç Haberler

Android cihazınızdan kolayca haberleri takip edin!

📥 Uygulamayı İndir
Android Uygulama Popup
Logo

📲 Davut Güleç Haberler

Android cihazınızdan kolayca haberleri takip edin!

📥 Uygulamayı İndir
Davut Güleç Panel İletişim Davut Güleç – Sağ Menü
Yukarı Çık Butonu - Siyah Halka
Modern GDPR Çerez Popup