Irkçılığı örtbas etmek (Köşe yazısı)

HOLLANDA HÜKÜMETİ KELİME OYUNU İLE IRKÇILIK SUÇLAMASINI ÖRTBAS ETMEK İSTİYOR…

İlhan Karaçay

Bundan önceki hükümeti düşüren skandal olay, şimdi bir kelime oyunu ile yeni hükümeti de zora soktu.
Vergi dairelerinde, özellikle yabancılara yapılan ırkçılığı ilk kez kabul eden Kabine, hem kendilerine ve hem de çalışanlara dava açılamaması için, ‘Kurumsal ırkçılık’ saptaması yaptı.
Başbakan Rutte, 10 yıldır devam eden ‘Vergi Daireleri’nde yabancı kökenlilere ırkçı uygulama’ iddiasını kabul ederken, kurmayları ile düşündü ve yargılanma tehlikesini bertaraf etmeye çalıştı.
Hukukçular bu konuda ikiye bölündü, kimi ‘yargı yolu açık’ dedi, kimi de ‘yargılanamazlar.’
Ülkede sadece vergi daireleri değil, pek çok kurumda yapılan ırkçılıklar hakkında her yıl 7 bin dolayınca şikâyet var.
Hollanda hükümeti, devlet dairelerinde meydana gelen ırkçılık konusunda, gerek kendilerinin ve gerekse memurların yargılanamaması için, büyük bir kurnazlık düşündü ve ‘ırkçılık’ suçlamasının önüne ‘kurumsal’ (institutioneel) lafını ekleyerek kurtuluş yolunu aradı.
Hollanda devlet dairelerinde yapılan ırkçılığın, 10 yıldan bu yana analizini yapan Araştırma Kurulu’nun raporunda, 2021 yılında devlet dairelerinde ırkçılığa karşı yapılan şikâyetlerin sayısının 6.912 olduğu ve bu sayının bir yıl öncekinden yüzde 25 daha fazla olduğuğu belirtiliyor.
En çok mağdur yaratan ırkçılık olayı, vergi dairelerinde meydana geldi. Çocuk bakımı yardımı alan, daha çok yabancı kökenli ailelerin, sahtecilik yaptığını öne sürerek, verilen yardım paralarını haciz yoluyla geri alan vergi idaresi, binlerce ailenin haksız bir şekilde mağdur olmalarına yol açmıştı. (Bu konudaki haberimi yazının sonunda bulabileceksiniz.)
İşte, hükümet düşüren bu utandırıcı olay, nihayet Kabine tarafından resmen kabul edildi. Ama, ‘ırkçılık’ kelimesinin önüne ek bir kelime konularak sorumluluktan kaçar bir şekilde…
Irkçılık kelimesinin önüne ‘kurumsal’ (institutioneel) kelimesini koyarak, hukuki bir kurnazlık yapan kabine, ‘Devlet kurumlarında çalışanlar ırkçılık yapmıyor, kurumun yapısı ırkçı’ demeye getiriyor ama, Avukat Nazmi Türkkol buna itiraz ediyor ve “Bu ifade, aksine, ‘ırkçılığı devlet yapıyor’ demektir” diyor.
Ne var ki, Hollanda medyasına konuşan siyasiler ve hukukçular, ortada şikâyet edilecek birilerinin olmadığını belirterek, hükümetin ve kurumlarda çalışanların mahkemeye verilemeyeceğini savunuyorlar.
Buna karşın Avukat Ejder Köse ise şunları söylüyor:
“Evet, bu tür terimler/kwalificaties özellikle hukuki sorumluluk çerçevesinde kullanılır. Kurnazlık şurada yatıyor: Kurumsal ırkçılık olduğunda, herhangi bir şahıs ( memurlar veya siyasi açıdan sorumluluk taşıyan kişiler – Bakan veya Müsteşarlar) hukuken safdışı bırakılmış oluyor, yani bir nevi koruma altına alınıyor ve hukuken sorumlu tutulamıyor.
Bu durumu şöyle izah edebilirim: Irkçılığın önüne ‘kurumsal’ kelimesini eklediğin zaman, bu tür ırkçılığı başlatan ve tetikleyen memurlara karşı suç duyurusunda bulunamıyorsun. (Bulunulmuş olsa da, savcılığın takipsizlik kararı vermesi gerekir). Çünkü, şahsın kendisi değil, kurum ırkçılık yapmış oluyor. Bildiginiz üzere, aırkçılık yapmak, Hollanda Ceza Kanunu gereği bir suçtur ve Ceza Mahkemeleri tarafından yargılama yapılır. Lâkin belirttiğim gibi, kurumsal terimi konularak, şahısların yargı önünde hesap vermeleri engellenmiş oluyor.”
Hollanda’da hem ana akım gazetelerin tamamında ve hem de sosyal medyada geniş yer alan bu tartışma devam ederken, ırkçılığın kabul edildiğini açıklayan Vergi İdaresi’nden Sorumlu Devlet Bakanı Marnix van Rij, ikinci bir açıklama yapmak zorunda kaldı.
Van Rij, “Hollanda kanunlarında ırkçılık veya kurumsal ırkçılık deyimleri arasında bir fark yoktur” demek mecburiyetinde kalarak, yeni bir krizi önlemeye çalıştı. Van Rij’in bu açıklaması, ‘Kelime oyunları ile karambol yaratma’ olarak nitelendi.
Diğer ırkçı saptamalar
Irkçılık şikâyetlerini araştıran ADV Bürosu’nun raporunda, son bir yıl içinde dein temelli 253 ırkçı olay yaşandığı ve bunların yüzde 63’ünün müslümanları kapsadığı belirtildi.
Hollanda’da ırkçılık, en fazla iş pazarında yaşanmaktadır. Kamusal ve ticari hizmetlerde ırkçılık, iş pazarından sonra ikinci sırada yer alıyor. Üçüncü sırada ise, eğitim alanındaki ırkçılık var. Bu veriler, ırkçılığın her sektörde yaşandığını ortaya koymaktadır.
Şimdi isterseniz, hükümet düşüren ve şimdi de hükümeti zor durumda bırakan ırkçılık olayının bir kez daha okuyalım:
İşte, hükümet düşüren skandal olayın ardındaki gerçekler.
Hollanda’da hükümet düşüren skandal olayın kurbanları arasında Türkler çoğunlukta.
Türk aileler arasında 130 bin euro cezaya çarptırılanlar var.
Evlerini, otomobillerini satmak mecburiyetinde kalan ve bunalım geçiren annelerden biri intihar etmişti.
Çifte uyruklu aileleri ‘sahteci’ olarak suçlayan vergi memurları belge bulamayınca, kendileri sahte belge düzenleyerek dosyalara koydular.
Hollanda’da ‘Hükümet düşüren skandal olay’ hakkında yapılan haberleri yakından takip edenler, yaşanan olayların Hollanda gibi medeni bir ülkede cereyan etmiş olmasına inanmakta güçlük çekiyorlar. Naçizane şahsımın da yakından takip ettiğim bu olayı benim kalemimden de okuyanlarınız oldu.
Hollanda’da yaşanan olaylar o kadar inanılmaz ve şaşırtıcı ki, Meclis Araştırma Komisyonu’nun Başkanı bile, ‘Tespitlerimize bakarsak iftirada ve sahtecilikte dünya şampiyonu oluruz’ diyecek kadar ileri gitmişti.
SKANDALIN BAŞLANGICI
Şimdi gelelim, hükümet düşüren gelişmelerin başladığı 2012 yılına…
Çocuk Bakımı Ödeneği, vergi dairelerinde birilerini kıskandırmış olacak ki, vergi dairesi çalışanları işgüzarlık yaparak dosyaları sıkı bir şekilde incelemeye başladılar. Ama incelenen dosyalar, sadece yabancı uyruklu veya çifte tabiyetli ailelere aitti.
2012 yılında ilk operasyonlar başlatıldı. Çocukları için ödenek alan yabancı uyruklu aileler, posta ile gelen mavi renkli zarflardan çıkan mektuplarda, yapılan kontrollar sorasında evrak ve belgelerin eksik olduğu veya sahtecilik yapıldığı gerekçesiyle suçlu duruma düştüklerini okudular.
Vergi Dairesi’nden uyarı mektubu alan aileler ne yapacaklarını bilemediler. Mağduriyete uğrayan bu insaların yardım isteyecekleri tek yer, çocuklarını emanet ettikleri Bakım Evleri’ydi (Kreş).
İLK İTİRAZLAR
Siz bakmayın ‘2012’de başladı’ sözlerine. Aslında bu haksızlıklar daha önceki yıllarda da pek çok ailenin başına gelmiş ve ödenekleri kesilmişti.
Ama asıl iftira furyası 2012 yılında başladı.
Almere’de Jacqueline İmminga ve Eindhoven’de Ahmet Gökçe, çalıştırdıkları bakımevleri adına vergi dairesine başvurdular. İmminga, bu konuda yaptığı açıklamada şunları söylüyordu: ‘Benim müşterilerim has Hollandalılar’dan ve yabancı kökenli ailelerden oluşuyor. Vergi dairesinden çıkan mektupların tamamı, yabancı kökenli ailelere gitmiş ve ödenekleri kesilmişti. Has Hollandalı olan hiç bir aileye mektup gitmemişti.’
İmminga’ya göre, o sırada kendi bölgesinde 300 aileye bu mektuplar gönderilmişti.
Eindhoven’de Bakımevi olan Ahmet Gökçe isimli Türk de, aynı durumun kendi müşterilerince de yaşandığını anlatıyordu. Eşi avukat olan Ahmet Gökçe, tam 235 ailenin ödeneklerinin kesildiğini öğrenince vergi dairesine koştu. Memurlar ile konuşurken, açık olan bilgisayarlarda, isimlerin karşısında Türk veya Faslı oldukları yazılıydı. ‘Bu nedir’ diye sorduğu vergi memurları bocalayarak ne diyeceklerini bilemediler.
Eindhoven’de Çocuk Bakım Yurdu (Kreş) işleten Ahmet Gökçe
Bakımevi sahiplerinin müşterilerine sahip çıkmasından hiç hoşlanmayan vergi daireleri, bu kez bakımevlerini de sıkı denetlemeye başladılar. Bakımevleri birkaç kez müfettişler tarafından incelenen Ahmet Gökçe’ye Eindhoven Belediye’sinden ‘başarı’ ödülü verilmişti. Gökçe’nin avukat olan eşi, vergi dairesi hakkında suç duyurusunda bulundu. Ama ne yazık ki yıllarca bu konuda bir gelişme olmadı.
2012 yılında 3.403 ailenin 2013 yılında da 7.466 ailenin ödenekleri kesildiği gibi, ailelerden bugüne kadar ödenmiş olan ödeneklerin geri ödenmesi isteniyordu. Bu parayı ödeyemeyecek durumda olan ailelerin mal varlıklarına el konuluyor, haciz işlemlerinden sonra malları satışa çıkarılıyordu.
Mağdur durumu düşen yabancı kökenli aileler büyük bir sıkıntı içinde yaşıyorlardı. Maddi kayıpların yanında manevi kayıplar da can yakıyordu.
Yaşadığı ortama dayanamayan bir annenin intihar ettiği haberleri, nihayet siyasetçileri ayağa kaldırdı. Yukarıdaki haberin başlığı, ‘Vergi Dairesi’nin cadı avından sonra bir ebeveyn intihar etti’ şeklindeydi.
Birer birer mahkemelere başvuran aileler hakkında verilen haklılık kararları, vergi daireleri tarafından görmezden gelinmişti. Daha sonra mahkemeler, Yargıtay ve Danıştay kararlarını da hiçe sayan vergi daireleri, siyasetçilerin harekete geçmesi ile yelkenleri suya indirdiler.
Vergi Daireleri’nde yapılan bir iç soruşturma sonucunda, bazı üst düzey memurların, yabancı kökenlilere karşı kasıtlı davrandıkları ortaya çıktı. Bizzat Vergi Daireleri Başkanı’nın yaptığı açıklamada, sahtecilikle suçlanan aileleri, suçlu göstermek için, sahte belgeler düzenlendiği ve dosyalara konduğu belirtildi.
Bu gerçeklerin ortaya çıkmasından sonra, bu konudan sorumlu Devlet Sekreteri (Bakanı) Menno Snel istifa etmişti.
HAYATI KARARDI
Mağdur aileler arasında yer alan Türk kökenlilerden biri, Hengelo’da yaşayan Esra isimli 51 yaşında bir kadındı. Vergi Dairesi, Esra’nın ödeneğini durdurduğu gibi, 130 bin euro da geri ödenmesini istiyordu. Evini, otomobilini ve kendi işyerini satmak mecburiyetinde kalan Esra’nın borcu, masraf ve faizlerle birlikte 200 bin euro olmuştu. Sattığı mal varlığı ile vergi dairesine borcunu ödeyen Esra, şimdilerde ‘Keşke ödemeseydim’ diyor ama, çok geç…
30 AİLEYE ÖNDERLİK YAPTI
Mağdur olan bir başka Türk kökenli, 36 yaşındaki Fatma Şimşek’ti. 3 çocuklu Fatma Şimşek, kendisi gibi mağdur olan 30 aile ile birlikte, Vergi Dairesi Müdüresi Agaath Cleyndert ile bir toplantı düzenledi. Müdüre hanım, Arnhem’deki Haarhuis Oteli’nde yapılan bu toplantıda, yaşananlar için özür diledi ama çözüm üretemedi. Ailelerin, gruplar halinde vergi memurları ile görüşmeleri de bir sonuç getirmedi. Yaşananlar nedeniyle, evde çocuklarına bakmak mecburiyetinde kalan Fatma Şimşek ikinci işinden de ayrılmak mecburiyetinde kaldı. Diğer aileler gibi, daha önce almış oldukları ödenek meblağını, hâlâ taksitle geri ödemek mecburiyetinde kaldıklarını anlatan Fatma Şimşek, ‘Bu yaşananlardan, geleceğimiz için ders almış olduk’ diyor.
ÇÖZÜM BEKLERKEN HACİZ GELDİ
Rotterdam’da yaşayan Selim Acar ve eşi İlkay, 2014 yılında durdurulan ödenekleri için, vergi dairesinin kapısını aşındırdıklarını belirtirken, gönderdikleri e-mail mesajlarına da hiç yanıt alamadıklarını belirtiyorlar. Bugüne kadar aldıkları ödenek meblağının tamamını geri ödemek mecburiyetinde kalan Selim Acar, şimdi kendileri için verilecek olan son uygulamanın ne olacağını merak ediyor.
13 AİLE İLE ORTAK HAREKET
Mağduriyete uğrayan Türk asıllı annelerden biri de Özlem Kermen idi. 13 aile ile birlikte hareket eden Özlem, tam 8 yıldır sürdürdükleri mücadeleden bir sonuç elde edemedi. Çantasında belgeler ile kapı kapı dolaştığını anlatan Özlem, vergi memurlarının vurdumduymaz tavırlarının da kahredici olduğunu anlatıyor.
NİHAYET
Hollanda tarihinde bir kara sayfa olarak yer alacak olan, utanç verici bu ırkçı gelişmeler, acılı bir annenin intiharından sonra parlamentoda konuşulmaya başlandı.
Daha önce meclisteki bir soruya, ‘Vergi Daireleri’nde yabancı uyruklulara karşı özel bir kontrol yok’ diyen Vergi Daireleri’nden sorumlu Devlet Sekreterleri Alexandra van Huffelen ve Hans Vijlbrief, bizzat Vergi Dairesi’nden yapılan ‘Memurlarımız peşin hükümlü ve kasıtlı işlemler yapmışlardır’ şeklindeki açıklama karşısında şaşkına dönmüşler ve ‘Bu aşamadan sonra durumu ciddi bir şekilde ele alacağız ve araştırma yaptıracağız’ demişlerdi.
Bakanlığın yapmış olduğu araştırma sürerken, siyasi partilerin, ‘Sorumluları derhal uzaklaştırın’ baskısı karşısında, başta Genel Müdür olmak üzere 4 yüksek görevlinin işine son verildi.
MECLİS ARAŞTIRMASI
Mahkemeleri, Danıştay ve Yargıtay’ı dinlemeyen Vergi Daireleri hakkında bir
Araştırması yapılması kararı alındı.
Geçtiğimiz Kasım ayında yapılan Meclis Araştırması’nın raporu, 17 aralık günü Millet Meclisi Başkanı Arib’e verildi.
Raporda, başta Başbakan Rutte olmak üzere, Bakanlar ve yüksek devlet memurlarının suçlu oldukları yazıyordu.
Komisyon Başkanı Chris van Dam’ın, duydukları karşısında, ‘Böylesi bir kirli ve yetersiz yönetim ile dünya şampiyonu oluruz’ dediği soruşturma sonucunda, Başbakan Rutte, o zamanın Sosyal İşler Bakanı Lodewijk Asscher, Maliye Bakanı Wopke Hoekstra, Ekonomi’den sorumlu Devlet Bakanı Eric Wiebes ve Sosyal İşler’den sorumlu Devlet Bakanı Loes Mulder suçlu bulundular.
Haksız yere ödenekleri kesildiği gibi, önceden ödenmiş olan ödeneklerin borçlandırıldığı binlerce ailenin, insanlık dışı zorluklar yaşadığı belirtilen rapor sonrasında istifalar beklenmeye başlandı.
Başbakan Mark Rutte, yaşananlardan üzüntü duduğunu, istifa için hazır olduklarını, ancak ülkenin içinde bulunduğu kaos ortamı nedeniyle bu istifayı yapamayacaklarını bildirdi.
Bunun üzerine, Yeşil Sol Partisi Siyasi Lideri Jesse Klaver, hükümeti istifaya davet etti.
Canlı yayınlanan bir TV programında, ‘Hükümet istifa etmezse, güvensizlik oylaması isteyeceğiz’ tehdidini savurdu.
Gelişmelerde sorumluluğu olan eski kabinede, Sosyal İşler Bakanı olarak görev yapmış olan İşçi Partisi’nin siyasi lideri Lodewijk Asscher ile, muhtemel bir koalisyon ortaklığı görüşmeleri yapan Klaver, moderatörün ‘Bu olayda sorumlu olan Asscher de istifa etmemeli mi?’ şeklindeki soruya, ‘Bu, Asscher’in bileceği bir konudur’ yanıtı verdi.
Bu açıklamadan hemen sonra da Asscher’den istifa açıklaması geldi. Sosyal İşler Bakanlığı yaparken, Vergi daireleri’nde yaşananları dikkate almadığı için üzüntülü olduğunu ve utanç duyduğunu belirten Asscher, böylece, önümüzdeki mart ayında yapılacak olan seçimde aday olmayacağını da açıklamış oldu.
Asscher’in bu açıklaması, hükümetin de istifa etmesini zaruri bir hale getirdi.
Böylece Başbakan Mark Rutte, hükümetin istifasını açıkladı. Hükümetin, seçimlere kadar demisyoner (düşük) olarak göreve devam edeceğini belirten Rutte’ye karşı,
hükümette yer alan Ekonomi Bakanı Eric Wiebes, Asscher gibi ilkeli davranarak tamamen istifa ettiğini açıkladı. Wiebes’in yerine çok acele bir şekilde Cora van Nieuwenhuizen atandı.
Başbakan Rutte istifa ederken, mağdur olan ailelere verilmesi kararlaştırılan 30’ar bin euroluk meblağın, 1 Mayısta ödenmiş olacağını belirtti. Aileleri mağduriyetten kurtarmak için, ciddi çalışmaların devam edeceğini ve meblağın duruma göre mutlaka yükseltileceğini belirten Rutte, başvuru yapmamış olan mağdur ailelerin 15 şubata kadar başvurmalarını istedi.
2022’de gelişme yok
Geçen yıl hükümet düşüren olay için verilen sözler hâlâ tutulmadı. Mağdur ailelere verilmesi söz verilen meblağlar da ödenmedi. Zira, vergi dairelerindeki işgüzar yöneticiler, haklı olduklarını ispatlayabilmek için, düzmece belgeler bile yapıyorlar.
Bakalım bundan sonra ne olacak?

Yazar - Davut Güleç

Gazeteci, televizyoncu, Uzman polis-adliye muhabiri, Spor yazarı, TEMA’cı, Kızılay’cı, Dağcı, Trekkingci, Alp disiplini kayak milli hakemi, Herkes İçin Spor Federasyonu Kayseri il temsilcisi, Erciyes Kar Kaplanları Spor Kulübü Basın sözcüsü, Kayseri Spor Adamları Derneği yönetim kurulu üyesi, Kent Güvenlik konseyi üyesi, Halkla İlişkiler Tanıtım, Adalet, Kamu Yönetimi mezunu ----- Davut Güleç Kimdir ? -----

İlginizi Çekebilir

MİLLET DAVASI NEDİR?(4)

Mustafa Temizer Dava: Ülkü; amaç edinilen, ulaşılmak istenen şey; idealdir. Dava adamı: Bir ülkü uğruna …