Köşe Yazıları

Hafızamızın kaybı (Köşe yazısı)

TARİHE NOT DÜŞMEK

HAFIZAMIZIN  KAYBI

TARİH VE İDEOLOJİ İLE   KİMLİK KAZANMANIN  BİTİŞİ

Süleyman KOCABAŞ

Tarihçi  Yazar

kocabassuleyman@gmail. com

Kuşaklararası Kopuşun  Kısa Tarihi

Bu “kısa tarih” ten olarak yazımıza, günümüzün hatırı sayılır ve düşünürlüğünün büyüklüğü görülen Süleyman Seyfi Öğün’ den bir alıntı ile başlamak istiyoruz. “Yaşadıklarımız, geleneksel moderne doğru derin bir hafıza  boşalımından ibaret. Bu boşalımın,  bir nesilden (kuşaktan)  diğerine en az  20 senelik  bir boşalım olduğu düşünülürdü.  Ama 1990’lardan sonra  bu zamansal mesafe hızla 10, derken 5 seneye düştü.  Eskiden anlaşmazlık ‘baba- genç evlat’ arasındayken bugün ‘kardeşler’ arasında  tezahür ediyor. 78’liler (1978) , 68’li (1968)   ablalarını gayet iyi anlıyorlardı; muhtemelen 88’liler (1988)  de 78’lileri. Tarihçi nesillerdi bunlar.  Kendi neslinin şuuruna   tarihle ermek  ve kendisini kronolojik olarak  kodlamak bunun  en büyük ispatı olsa gerek. Ama 98’lilerden (1998)  başlayarak  bu bağların hızla aşındığı görüldü. Milenyum asrında (21 yüzyıl)  08’liler (2008)  ve 18’liler (2018) için  ise hafızasızlık  artık bir avantaj ve hatta bir ‘özgürleşim’ meselesi. Matematiğe başvurulması da  bunun göstergesi. Artık 68’li, 78’li  olmak gibi bir  tarihsel bir kodlama yok  ; x,y, z gibi  ‘tarih dışı’ kodlar kullanılıyor.  Edward Luttwak’ın  kullandığı tabirle ‘turbo kapitalizm’  en büyük darbeyi hafızaya vurdu.  Tarih artık bir bilinç konusu değil.  Daha çok nesnelleşmiş  ansiklopedik bir oyun. Siyaset de  bundan nasibini alıyor. Kadim siyasetin  tecrübi dünyası uçuculaşıyor. Siyaset de tarih dışı bir çerçeveye  oturuyor. Akıldan çok rahatsızlıklara dayalı duygulanımlar yönetiyor bu evreni.  Siyasal akla hitabeden  ‘başarılar’, mesela GSMH’yi  yükseltmiş olmak, alt yapı yatırımcılığında  sağlanan başarılar, başarmadıklarını başarmak; hasılı  eski –yeni farkını  kuran siyasal propagandalar çok bir şey ifade etmiyor zihinlerde…” (Süleyman Seyfi Öğün, Siyasetin Hafızası, Yeni Şafak, 25 Ocak 2021)

Adı Geçen Kısa Tarihin Pratikleriyle  Kısa Açıklanması

71 yaşında bir tarihçi yazar olarak yaşadıklarımdan  hareketle maddeler halinde açıklamalar yapılacak olunursa şunlardan bahsedilebilir:

1-1900’lü yılları kapsayan 20’ inci  yüzyıl  dünyamızda, adına “Yeni Dünya Düzeni” denilen başlıca üç düzen yaşanmıştır. “Birinci  Yeni Dünya Düzeni”, I. Dünya Harbi’nden sonra dünyanın süper gücü İngiltere, “İkici Yeni  Dünya Düzeni”, II. Dünya Harbinden sonra dünyanın süper gücü haline gelen Amerika Birleşik Devletleri (Amerika), “III. Yeni  Dünya Düzeni”, 1990’lı yılların başında Komünist Rusya dağılıp dünyada Komünizm çökünce, tek  süper güç olarak kalan Amerika tarafından kuruldu. Bu düzen,  Amerika’nın  liderliğinde halen ağır -aksak devam ediyor. İşte bütün dünya yanında, ülkemiz de birçok şeyi tayin edici bu üç yapılanma olmuş,  milletimiz artık “tarihin dışı” na itilerek, “tarih yapan özne” olmaktan  çıkarılarak, adı geçen dünyalara adapte –dizayn  ile onların “nesneleri” olmuştur.

2-Türikye,  27 Mayıs 1960 Darbesi  – Rejimi günlerine kadar “ kapalı bir  kutu” idi. Adı  geçen darbenin 1961 Anayasası’nın getirdiği “hürriyetler havası” nda  millet   başını yorganından çıkarmaya başladı. Aynı zamanda, 1960 – 1970 dönemi, dünyada II. Yeni Dünya Düzeni ile gelen Kapitalist ve Komünist Bloklar arasında “Soğuk Savaş” ın iyice hızlandığı bir zaman dilimi oldu.   İşte, adlarına 68, 78 kuşakları dediğimiz ve bunların  değişik şekillerde  devam eden 88, 98 ve 2000’li yıllarda 08, 18 kuşakları bu iki olgunun  etkisi altında kendisini gösterdi.

Hürriyetler havası içinde gençlik kendisini, iki ana unsurdan    “Tarihsellik” (Bu, felsefi anlamda  evrimci  tarih anlayışı ile  değil, yakın tarihin kronolojik tarih bilgilerine dayalı olarak kendisini tanımlamadır) ve “İdeolojik” olarak tanımlama ihtiyacı duydu.  Öncelikle, “kendi neslinin şuuruna tarihle ermek” isteyen nesle “Tarihçi nesil” denildi. Bunun esasını, geçmiş tarihimizle hesaplaşmak teşkil ediyordu. “Batılılaşma sürecinde yaşanan”  denilen Tanzimat, II. Abdülhamid, II. Meşrutiyet  ve Tek Partili  Cumhuriyet dönemlerinde pek çok “karanlık noktalar” ın bulunduğu, milletimize “gerçek tarihinin  öğretilmediği” nde hareketle, olup bitenlerin “perde arkaları” nı  öğrenerek, “geçmişle hesaplaşmak”,  “gerçek kimliğine kavuşmak” için  “Tarihçi nesil ” ön plana çıktı. Türk İstiklal  Harbinin  gerçek hedeflerine ulaşamadığından olarak, buna reaksiyon için  “Yeni İstiklal”, “Yeniden Milli Mücadele” isimli mecmualar ve çevreleri ortaya çıktı. 68, 78 kuşağının yer aldığı  1965 – 1980 zaman diliminde tarih kitaplarının en çok okunanlar arasına girmesi bu “Tarihçi Nesil” olmaktan kaynaklandı.  Ben, 68 kuşağının bir üyesi olarak, “milli tarihimiz” i öğrenmek için daha o yıllarda  lise ve üniversitede iken Cevat Rıfat Atilhan, Osman Turan, Nurettin Topçu, Necip Fazıl Kısakürek, Yılmaz Öztuna, Kadir Mısıroğlu, Mustafa Müftüoğlu’nun bütün kitaplarını okumuştum. Lise son sınıfta 500 tarih kitabım vardı . Ortaokul üçüncü sınıfta 7’si tarih, 3’ü İslami,  3’ü sanat ve edebiyat dergisi  toplam  13   dergi ve 2 ulusal gazeteye abone idim.

Bizim gibi “sağ gençlik” yanında “sol gençlik” de kendisini tarihle tanımlamaktan geri kalmazdı. O da tarihi bunun için okurdu. Yalnız, onun okuyuşu bambaşka idi.  “Tanzimat reformları” ndan “Kemalist devrimcilik” e kadar bütün olup bitenleri, bir çırpıda “Burjuva devrimciliği” olarak inkar ve öteleştirmeyle, kendilerinin “Proletarya devrimciliği” ile “ülkeyi kurtacakları” nın propagandasını yaparlardı.  Komünizmin peygamberi Karl Marks ’ın tarihsellik felsefesinden gelen insanlık tarihini beş döneme ayıran ilkel, komünal, feodal, kapitalist ve komünist toplum evrimlerine  “imanları” olarak inanırlardı.

Tarih, nihai tahlilde “İdeolojik kimlik tanımlanması” nın  önemli bir unsuru idi. 68, 78 kuşağının ideolojik tercihine,   “tarihimizle hesaplaşmak” yanında, “Soğuk Savaş” döneminin getirdiği    dünyadaki Kapitalizm veya diğer bir ifadesiyle “Demokrasi” ile Komünizm arasındaki “ideolojik hesaplaşma”  damgasını vurdu. “Muhafazakar ve Milliyetçi gençler” olarak biz gençler, , kendisine karşı olduğumuz “Allahsız komünizmi” in ülkemize hâkim olacağından sürekli korkuyor, gece –gündüz bununla yatıp kalkıyorduk.  Amerika- Batı  ve içimizdeki her çevreden   taraftarı da bizi sürekli “Komünizm öcüsü” ile korkutarak  kendilerine dizayn ediyorlar, , siyasi mevta Celal Bayar, ikide bir “Bu gece komünizm gelecek” diyordu. Düşmanımız  Komünizm’ i öğrenmek için de anti –Komünizm’ i anlatan kitapları okumaya başladık.  Bu arada  “Milliyetçi kimlik” yanında “İslami kimlik” de Komünizm’ e karşı çatışmanın  “kontrollü alternatif kimliği” olarak ortaya çıkarıldı.  “İslami kimlik” kazanmak için de  Mısır ulemasından   Seyit Kutup ve kardeşlerinin  yanında, Pakistan ulemasından   Mevdudi’ nin Türkçeye çevrilen bütün kitaplarını okuduk.  Bizim gibilere “sağcılar”, Komünizm ve türevleri olan “Ortanın Solu, Demokratik Sol,  Sosyal Demokrat, Özyönetim” taraftarlarına  ise  “solcular” deniliyordu. Solcular da Batı dillerinden  çevrilen  Komünizmin önderleri  Karl Mark, Friedrich  Engels, Lenin, Stalin, Mao, Fidel Kastro,  Che Guavera’nın vb. kitaplarını okuyarak “sol ideolojik kimlik” kazanmışlardı. Zaten, 68 ,78 kuşağı demek,  genelde “sağ ve sol gençlik taraftarlarının kültürel ve silahlı çatışması” demek olmuştu.  Özellikle, olup bitenlere, üniversitelerde ve  sokaklarda  “silahlı gençlik çatışmaları” damgasını vurdu. Bu çatışmaları, 1971 ve 1980 darbelerini yapan cuntalar,  darbelerine “yaratıcı kaos” dan olarak  “şiddet olayları” ile zemin hazırlamak için tahrik ettiler.  Emellerine ulaştılar. Her iki darbe  kuşaklar harcandı,  özellikle de 12 Eylül 1980 Darbesi ve Rejimi, sağ-sol 68 , 78 kuşağının üzerinden bir silindir gibi geçti.  Türkiye’yi kalkındıracak beyinler istismar edilip kötüye kullanılarak iç ve dış güçler (dışta Amerika –Batı ekseni) tarafından  yok edildiler, nesiller harcandı.

Özellikle, 88 , 98  kuşağını FETÖ’nün harcaması üzerinde de  önemle durmak gerekir. Tarihimiz, Tanzimat’tan bu yana hep “kuşakların harcanması” ile geçmiştir. İki Osmanlı kuşağının harcanmasına damgasını  vuran 1866 – 1883 zaman diliminde “Yeni Osmanlılar Kuşağı”, 1896 – 1918 zaman diliminde “Jön Türkler Kuşağı” çeşitli algı operasyonlarından olarak harcanmış,  bu tasfiyeler Osmanlının yıkılmasında çok etkili olmuş, Türkiye Cumhuriyeti kuşaklarının harcanması  ise, onu  Cumhuriyet’ in ilanının   98’inci yıl dönümünde bile “güdük” bırakmış, bölgesinde ve dünyada süper güç olmaktan alıkoymuştur.

3-12 Eylül Rejimi  ile gençliği, tarihinden ve sahip olduğu ideolojilerinden koparmak için planlar yapılmaya başlandı.  Bunlar, 1983 – 1992 zaman dilimini kapsayan Özal döneminde atak yaptı. Bu dönemde gençlik, “3 F Formülü” ile uyutularak iyice etkisiz hale getirilmeye çalışıldı.   “3 F” nin açılımı, fenimizm – futbol – festivaldir. İspanya diktatörü  anti – Komünist Franko da toplumunu 40 yıl süreyle bu 3F formülü ile uyutmuştu. Türkiye’de  88 , 98  kuşakları, özellikle cinsel tahrik, porno ile hız, haz,   ayartı ve eğlenceye  dayalı olarak uyutuldu. 28 Şubat 1999 Postmodern Darbesi  de onları  İslami kimlikten iyice koparmaya çalıştı. Dini kitaplar artık okunmaz oldu.

4-Siyasetin de günümüzde “tarihten kopuşu” nu ben eski başbakanlardan Mesut Yılmaz’ın şahsında yaşadım. İstanbul’da kitap imzalarken standımın önünden geçiyordu. Yazdığım, 3500 sayfalık ve  üç ciltlik  28 Şubat Postmodern darbesini  anlatan  kitaplarımı kendisine göstererek, “Başbakanım bu kitaplarımın yarısı sizden bahsediyor, sizin adınıza da imzalayalım okur musunuz? ” dediğimde, yüzüme bile bakmadan ve almadan çekip etti. Ben olsam, benden bahseden kitaplarımı ne yapar yapar mutlaka  alırdım. Yılmaz gibi standımın önünden daha nice başbakanlar ve siyasiler geçti, almadılar. Kendilerine “İngiliz Başbakanı  Churchill’e  sormuşlar ‘Nasıl başarılı devlet adamı oldunuz’ sorusuna ‘Önce tarih öğrendim, sonra devlet adamı oldum’ cevabını vermiş.  Sizlerin de başarılı olmanız için tarih öğrenmenize ihtiyacınız vardır” dediğimde dudak büküp, burun kıvırarak almadan  çekip gittiler.

Günümüzün iktidarları artık, matematiksel veya kantite ile övünür hale geldiler. Sayısallık ve rakamların büyüklüğü ön plana çıktı. Kaç bin kilometre “bölünmüş yol”, kaç adet “köprü, alt –üst geçit” yaptıkları vb.  ile övünürler ama, ülkeyi kalkındıracak  kaliteli ve kalifiye insan ve personel yetiştiremediklerinden   hiç bahsetmezler. “İnsana yatırım” onların programlarında yoktur. Yeri geldi mi de “Eğitimde, kültürde başarılı olamadık, fikri hâkimiyetimizi kuramadık” diye itiraf ederek  dövünürler. Bunu söylemeleri,   onların bir “erdem” i olasına rağmen, içini dolduramadıkları  için bu  kısır döngü hep sürüp gider.

5- 2000’li yılların 08, 18 kuşakları ve günümüz itibariyle yaşanılan “Z kuşağı” söylemleri ise, tamamen Amerika’nın 1990’dan sonra yaptığı  “Üçüncü Yeni Dünya Düzeni” nin eseridir. Gençlik ve toplumlar, “Turbo Kapitalizmi” nin  sömürünün devamına göre adapte ve  dizayn edilmiştir. “Dünyalılaşmak”, “Popülizm” ve  “Konformizm” in hâkim zihniyet haline getirildiği  günümüzde, toplumların giderek “üretim  ve tüketim ekonomisi” ne göre dizayn edildiği, üretenlerin, dünyanın birçok devletinden zengin iki elin parmak sayısı kadar Kapitalist lordu olduğu halde, tüketenlerin ise,  onların “tasmalı çekirgeleri” milyarlarca yığınların varlığıyla  dünyamız büyük bir kıyamete doğru sürüklenmektedir.    Özelikle  “Z Kuşağı” için “tarih dışı” veya “tarihin sonu” denmesinin anlamı ise  korkunçtur. Artık giderek, her şeye boş vermeye başlamış,  geçmişini, dinini, tarihini bilme ihtiyacı duymayan, ananesi  –babası , kardeşlerini bile takmayan, hayatını gününü gün etmeye kilitlemiş vb. bu kuşak herhalde Korona Virüs kadar ”tehlikeli” olsa gerektir.  Adı geçen virüs için “aşı” arandığı gibi  “Uluslararası Turbo Kapitalist Sömürücü Virüsü” nden kurtulmak için de “aşı” aramak gerekecektir.   30 Ocak 2021.

Davut Güleç

Gazeteci, televizyoncu, Uzman polis-adliye muhabiri, Spor yazarı, TEMA’cı, Kızılay’cı, Dağcı, Trekkingci, Alp disiplini kayak milli hakemi, Herkes İçin Spor Federasyonu Kayseri il temsilcisi, Erciyes Kar Kaplanları Spor Kulübü Basın sözcüsü, Kayseri Spor Adamları Derneği yönetim kurulu üyesi, Kent Güvenlik konseyi üyesi, Halkla İlişkiler Tanıtım, Adalet, Kamu Yönetimi mezunu ----- Davut Güleç Kimdir ? -----

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Davut Güleç Panel İletişim Sağ Menü
Davut Güleç Logo Ana Sayfa Davut Güleç Kimdir? Galeri Köşe Yazıları Site Haritası