
Sağlık, eğitim, mağazin-yaşam, kültür-sanat haberleri
Kadınların Siyasete Katılımında İlerleme Hala Sınırlı
Her yıl Birleşmiş Milletler Kadın Birimi (UN Women) ve Parlamentolar Arası Birlik (IPU) tarafından hazırlanan “Siyasette Kadın” haritasının 2025 yılı nüshası[1] yayımlandı.
Birleşmiş Milletler Kadın Birimi (UN Women) ve Parlamentolar Arası Birlik (IPU) tarafından hazırlanan “Siyasette Kadın 2025” haritası yayımlandı. Dünya genelinde kadınların siyasi liderlik pozisyonlarında temsili artmaya devam etse de, eşitliğe giden yolda ilerlemenin yavaşlığı ve yaşanan gerilemeler somut önlemler alınması gerekliliğini ortaya koyuyor.
Verilere göre küresel eşitsizlikler hâlâ derin
Harita, siyaset alanındaki eşitsizlikleri çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor. Haritaya göre, 1 Ocak 2025 itibarıyla dünya genelinde;
- Parlamentolardaki kadın milletvekili oranı çok küçük bir artış göstererek yüzde 27.2’ye çıktı. Geçen yıl bu oran yüzde 27’ydi.
- Buna karşın bakanlık pozisyonlarında görev alan kadınların oranı geçtiğimiz yıla oranla yüzde 0.4 düşüş göstererek yüzde 22.9’a geriledi.
- Bakanlık pozisyonlarında cinsiyet eşitliğini sağlayan yalnızca 9 ülke bulunuyor (Nikaragua, Finlandiya, İzlanda, Lihtenştayn, Estonya, Andorra, Şili, İspanya ve Birleşik Krallık). Bu rakam geçtiğimi yıl 15’ti.
- Devlet başkanı kadın olan ülkelerin oranı yüzde 11.9.
- Hükümet başkanı kadın olan ülkelerin oranı yüzde 8.3.
Mevcut hızda ilerlendiği takdirde, karar alma mekanizmalarında toplumsal cinsiyet eşitliğine ulaşmak 130 yılımızı alacak.
Avrupa ve Kuzey Amerika’da kadın bakanların oranı %31.4, Latin Amerika ve Karayipler’de %30.4 düzeyindeyken, Orta ve Güney Asya (%9) ile Pasifik Adaları (%10.2) kadınların en az temsil edildiği bölgeler olarak dikkat çekiyor.
Bakanlık görevlerinin dağılımı da toplumsal cinsiyet normlarının devam ettiğine işaret ediyor. Kadınlar hâlâ ağırlıklı olarak toplumsal cinsiyet eşitliği, insan hakları ve sosyal işler gibi alanlarda görevlendiriliyor. Dışişleri, maliye ve vergi işleri, içişleri ve savunma gibi en kritik politika belirleyici alanlarda ise hala erkekler söz sahibi konumda.
Kadınlar, Latin Amerika ve Karayipler’deki parlamento koltuklarının %36’sını, Avrupa ve Kuzey Amerika’da ise %33’ünü elinde bulunduruyor. Sahra Altı Afrika’da bu oran %27 iken; bunu Doğu ve Güneydoğu Asya %23,5, Okyanusya %20, Kuzey Afrika ve Batı Asya %19 ve Orta ve Güney Asya ise %17 ile takip ediyor.
UN Women İcra Direktörü Sima Bahous, “Pekin Deklarasyonu ve Eylem Platformu’nun kabulünün üzerinden 30 yıl geçmesine rağmen, siyasi liderlikte toplumsal cinsiyet eşitliği taahhüdü hâlâ gerçekleşmiş değil. Üstelik yalnızca ilerleme yavaş değil, aynı zamanda geriye gidiş de söz konusu. Nüfusun yarısının karar alma süreçlerinden sistematik olarak dışlandığı bir dünyayı kabul edemeyiz. Çözümleri biliyoruz: kotalar, seçim reformları ve sistematik engelleri kaldırmak için siyasi irade. Kadınların karar alma mekanizmalarında eşit yer alabilmesi için artık yarım kalan önlemlerle yetinme zamanı geçti. Hükümetlerin şimdi harekete geçmesi gerekiyor,” dedi.
IPU Başkanı Tulia Ackson, “Kadınların parlamentodaki temsiline ilişkin ilerlemenin, önemli seçimlerin yaşandığı bir yılın ardından dahi yavaş olması son derece endişe verici. Küresel düzeydeki eşitsizlik, dünyanın bazı bölgelerinde siyasette toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamada sistematik bir başarısızlığa işaret ediyor. Bu engelleri ortadan kaldırmak ve kadınların siyasette eşit biçimde temsil edilmesini sağlamak için artık kararlı adımlar atmanın zamanı geldi. Sağlıklı bir demokrasi ancak bu şekilde mümkün,” ifadelerini kullandı.
IPU Genel Sekreteri Martin Chungong ise, “Siyasi liderlikte toplumsal cinsiyet eşitliğine ulaşmada yaşanan duraksama, hepimiz için uyarıcı bir eylem çağrısıdır. Bu süreci hızlandırmak, erkeklerin aktif katılımını ve desteğini gerektiriyor. Engelleri birlikte aşmak ve kadınların liderlik rollerinde eşit biçimde temsil edilmesini sağlamak, daha kapsayıcı ve güçlü bir demokrasinin inşası için hepimizin ortak sorumluluğudur,” şeklinde konuştu.
“Siyasette Kadın 2025” haritasına göre Türkiye’deki durum
2025 yılı verilerine göre, Türkiye’de kadınların siyasete katılımı konusunda ilerlemeler yaşansa da, oranlar hâlâ olması gereken düzeyin oldukça gerisinde. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) kadın milletvekillerinin oranı %19.9. Bu oran, dünya ortalaması olan %27.2’nin belirgin şekilde altında kalıyor. Ocak 2025 itibarıyla 593 milletvekilinden 118’i kadın iken, Türkiye bu oranla, kadın milletvekili temsili açısından 192 ülke arasında 126. sırada yer alıyor.
Türkiye’de kabinedeki 17 bakandan yalnızca biri kadın. Bu oran, dünya genelindeki %22.9’luk ortalamanın % 74 altında kalıyor.
Eşit ve tam katılım için geçici özel önlemler şart
UN Women Türkiye’nin 2021 tarihli “Kadınların Siyasete Katılımında Geçici Özel Önlemler” belgesinde de vurgulandığı üzere, yasal cinsiyet kotaları, fermuar (alternatif sıralama) sistemleri, adaylık ve kampanya süreçlerinde kadınlara sağlanacak finansal destekler ve kadınlara yönelik kapasite geliştirme programları gibi belirli hedefi olan önlemler ile kadınların siyasal yaşama eşit katılımının önündeki yapısal engellerin aşılması mümkün.
Bu önlemler kadınların listelerde yalnızca yer almasını değil seçilebilir sıralaraa yerleştirilmesini da garanti altına alıyor ve hayati önem taşıyor. Ayrıca, kadın adayların seçim kampanyalarında karşılaştığı ekonomik engellerin aşılması için finansal destek mekanizmaları kurulması, kadınların siyasete tam ve eşit katılımını teşvik eden farkındalık kampanyaları ve liderlik eğitimleri de eşitliğe giden yolda atılabilecek diğer somut adımlardan bazıları.
Kadınların siyasete tam ve eşit katılımı sadece bir hak değil, her alanda eşitliğin anahtarı
Mart 2025 tarihinde New York’ta gerçekleştirilen Kadının Statüsü Komisyonu 69. Oturumu’nda sunulan “Siyasette Kadın 2025” haritası, Pekin Deklarasyonu ve Eylem Platformu’nun 30. yılında, sadece söylemlerin değil, somut eylemlerin zamanının geldiğini bir kez daha gözler önüne seriyor. Kadınların siyasete tam ve eşit katılımı, tüm kadınlar ve kız çocukları için daha güçlü demokrasi, daha adil politikalar ve daha sürdürülebilir çözümler anlamına geliyor.
yayımlanması planlanıyor. Grup aynı zamanda sahne performanslarıyla dinleyiciyle birebir temas kurmayı sürdürüyor.
Popülerlik kaygısından uzak bir çizgide ilerleyen REST, hem kendilerinin hem de dinleyicilerinin tutkuyla bağ kurabileceği üretimler yapmayı amaçlıyor. Grup, Türkçe rock’ın uluslararası potansiyelini yeniden göstermek konusunda da kararlı.
Tiyatro Kooperatifi’nde mevcut yönetimle yola devam
Tiyatro Kooperatifi’nin 6. Olağan Genel Kurul Toplantısı, 15 Nisan Salı günü TiyatrOPS’ta gerçekleşti. Kooperatifin gelecek dönem yol haritasının değerlendirildiği toplantıda, mevcut yönetim kurulu ile devam edilmesi kararı alındı.
Tiyatro Kooperatifi ortaklarının katılımıyla gerçekleşen toplantıda; son dönemde hayata geçirilen projeler, özel tiyatroların yaşadığı güncel sorunlar ve çözüm önerileri ele alındı. Toplantı sonunda gerçekleştirilen oylamada, mevcut Yönetim Kurulu’nun görevine devam etmesi kararlaştırıldı. Buna göre, Yönetim Kurulu Başkanı Mert Fırat, Yönetim Kurulu Başkan Yardımcıları Gülhan Kadim ve Muharrem Uğurlu ile Yönetim Kurulu Üyeleri Burak Satıbol, Hakan Silahsızoğlu, Eyüp Emre Uçaray ve Vildan Güleç’ten oluşan ekip, yeni dönemde de kooperatifin liderliğini üstlenecek.
“Özel tiyatroların haklarını savunmaya ve sürdürülebilirliği artırmaya devam edeceğiz”
Toplantıda konuşan Yönetim Kurulu Başkanı Mert Fırat, “Geçtiğimiz yıl ortaklarımızla birlikte önemli adımlar attık ve özel tiyatroların sesini daha geniş kitlelere duyurduk. Mevcut yönetim kurulumuzla uyum içinde çalışarak, kooperatifimizin hedeflerine ulaşma yolunda kararlılıkla ilerledik. Yeni dönemde de özel tiyatroların yasal statüsünün güçlendirilmesi, devlet desteklerinin artırılması ve kurumsal iş birliklerinin geliştirilmesi için çalışmalarımıza hız kesmeden devam edeceğiz. Bununla birlikte kooperatifimize dahil 70’in üzerinde tiyatroyla, yaz boyunca aktif şekilde oyun oynama ve sezonu kapatmama kararı aldık. Seyirciyle daha yoğun bir irtibat halinde olacağız. Çünkü tiyatro sadece sahnede değil, hayatın tam ortasında yer alır. Sahnelerimiz ise, birlikte üretmenin, seyirciyle buluşmanın, gençlere ulaşmanın ve sahne sanatlarının sürdürülebilirliğini savunmanın alanıdır.” dedi.
Tiyatro Kooperatifi, 70’in üzerinde ortağıyla özel tiyatroların ekonomik, sosyal ve hukuki açıdan güçlenmesi için kamu kurumları, yerel yönetimler, özel sektör ve sivil toplumla iş birliğini sürdürüyor.
Büyümenin Ritmi Sahneden Taşıyor: DOLAP 26 Nisan’da İstanbul’da!
Gençliğin sancılarına, kimlik arayışına ve özgünlük mücadelesine sahneden bir bakış…
Biraderler Yapım’ın sahnelediği ve sosyal girişimi Çocuk Genç Sanat Tiyatro (ÇGST) çocuklarının rol aldığı DOLAP, seyirciyle buluşmaya devam ediyor. Gençlerin büyüme sancılarına ayna tutan oyun, 26 Nisan Cumartesi saat 20.00’de Maltepe Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde sahnelenecek.
Yonca İnal’ın yazıp yönettiği, Biraderler Yapım imzasını taşıyan ve 40 kişilik dev prodüksiyonla sahnelenen “DOLAP: Bir Gençlik Müzikali”, sınav baskısından sosyal medya etkilerine, akran zorbalığından özgüven problemlerine kadar pek çok güncel meseleye sahneden güçlü bir yanıt veriyor. Müziğin, dansın ve genç enerjisinin bir araya geldiği bu dinamik anlatım, sadece gençlere değil onları anlamakta zorlanan yetişkinlere de sesleniyor.
Sınav kaygısı, sosyal medya baskısı, akran zorbalığı ve kendini yetersiz hissetme… DOLAP, tüm bu temaları gençlerin diliyle samimi ve vurucu bir biçimde sahneye taşıyor. Ece Irmak Albayrak’ın koreografisiyle ritmi hiç düşmeyen müzikal, seyirciyi dansın ve müziğin büyüsüyle içine çekiyor. Nurus’un yenilikçi ‘Matilda’ koltuklarıyla şekillenen sahne düzeni ise alışılmışın dışına çıkarak izleyicilere görsel bir şölen sunuyor.
49. İsmet Küntay Tiyatro Ödüllerinde “Yılın En Başarılı Çocuk – Gençlik Oyunu” ödülünü kazanan DOLAP, 26 Nisan Cumartesi saat 20.00’de Maltepe Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde tiyatroseverlerle buluşacak.
“SEVGİLİ PİNOKYO” SERGİSİ, 2025 DÜNYADA İTALYAN YARATICILIK BAŞKENTLERİ FESTİVALİ KAPSAMINDA RAMİ KÜTÜPHANESİ’NDE AÇILDI!
İtalyan Kültür Merkezi’nin 2025 Dünyada İtalyan Yaratıcılık Başkentleri Festivali kapsamında İstanbul’a getirdiği “Sevgili Pinokyo” sergisi, Rami Kütüphanesi’nde açıldı! İtalya’nın en ikonik karakterlerinden Pinokyo’nun, endüstriyel ürün tasarımlarına ilham verdiği ve tüm dünyada çok ilgi gören sergi, Carlo Collodi’nin ölümsüz karakterine dair yenilikçi bir bakış sunuyor. Pinokyo temalı tasarım objeleri ve grafik tasarımlardan oluşan “Sevgili Pinokyo” sergisi, 28 Mayıs’a kadar İstanbul’da Rami Kütüphanesi’nde ücretsiz olarak ziyaret edilebilir.
2023 yılında İtalya Dışişleri ve Uluslararası İşbirliği Bakanlığı tarafından hayata geçirilen Dünyada İtalyan Yaratıcılık Başkentleri Festivali, çağdaş İtalya’nın yaratıcı ve yenilikçi yüzünü dünyaya tanıtmayı hedefliyor. Sahne sanatlarından tasarıma, sinemadan gastronomiye, modadan dijital sanata kadar geniş bir yelpazede düzenlenen etkinliklerin yer aldığı festival, İtalyan kültürünün uluslararası ölçekteki zenginliğini ve çeşitliliğini gözler önüne seriyor. İtalya’nın yaratıcı kimliğini küresel metropollerle diyalog içinde kutlamayı amaçlayan Dünyada İtalyan Yaratıcılık Başkentleri Festivali bu yıl İstanbul, San Francisco, Buenos Aires, Yeni Delhi ve Pretoria’da gerçekleşiyor.
Novartis Türkiye’den Acil İhtiyaç Projesi Vakfı iş birliğiyle Hatay’a anlamlı destek
Novartis Türkiye, Acil İhtiyaç Projesi Vakfı iş birliğiyle gerçekleştirilen proje kapsamında deprem bölgesi Hatay’da bulunan ilköğretim okulunda eğitim alan çocukların giyim ve okul malzemesi ihtiyaçlarını karşıladı.
Belirlenen ihtiyaç listesi kapsamında, Novartis Türkiye çalışanlarının projeye gönüllü katılımıyla tedarik edilen malzemeler 18 Mart 2025 Salı günü okula gerçekleştirilen ziyaretle öğrencilere teslim edildi.
Novartis Türkiye Ülke Başkanı Natacha Theytaz ve Acil İhtiyaç Projesi Vakfı Genel Müdürü Ebru Gültekin’in de aralarında bulunduğu Novartis Türkiye ekibi, Antakya’ya giderek çocuklarla buluştu.
Novartis Türkiye sosyal sorumluluk ve gönüllülük esasına dayalı çalışmaları çerçevesinde ve 2023 yılına yaşanan büyük deprem felaketinin ikinci yıl dönümünde, AİP (Acil İhtiyaç Projesi Vakfı) ile anlamlı bir iş birliğine imza attı.
İş birliği çerçevesinde 35 yıllık bir sivil toplum kuruluşu deneyimine sahip olan AİP Vakfı, Hatay’da bulunan bir ilköğretim okulunda eğitim alan 178 öğrencinin çeşitli ihtiyaçlarının tespit edilmesine aracı oldu. Belirlenen ihtiyaçlar Novartis Türkiye ve gönüllü olan Novartis Türkiye çalışanları tarafından tedarik edildi. Novartis Türkiye ve AİP temsilcileri, 18 Mart 2025 Salı günü Hatay Antakya’da bulunan okula gerçekleştirdiği ziyaretle tüm malzemeleri öğrencilere dağıttı.
Natacha Theytaz: “Eğitim, Sürdürülebilir Geleceğin Temelidir”
Novartis Türkiye Ülke Başkanı Natacha Theytaz, ziyarette şu görüşleri dile getirdi: “İnsanların yaşamlarını iyileştirmek için çalışırken, topluma fayda sağlamayı da önceliklerimiz arasında görüyoruz. 6 Şubat 2023’te meydana gelen ve 11 ilimizi etkileyen Kahramanmaraş merkezli depremlerin yaralarını sarmak için ilk günden bu yana desteğimizi sürdürüyoruz. Depremin hemen ardından bölgedeki yardım çalışmalarına yönelik nakdi destek sağlayıp ilaç bağışında bulunduktan sonra, dünya çapındaki tüm çalışanlarımızın katılımıyla iş birliği içinde olduğumuz kâr amacı gütmeyen kuruluşlar aracılığıyla bir yardım kampanyası düzenledik ve toplanan bağışa eş değer bir katkı sağlayarak desteğimizi artırdık; şimdi ise Novartis Türkiye olarak bölgedeki eğitim ihtiyaçlarına odaklanıyoruz. Eğitim bizim için sürdürülebilir bir geleceğin temel taşı ve bu alanda destek sağlamaya büyük önem veriyoruz. Yıkıcı depremlerin ardından eğitimlerine devam etmeye çalışan çocuklara destek olabilmek bizim için büyük bir mutluluk kaynağı. Bu projenin bir parçası olmak, sosyal sorumluluk anlayışımızın ve topluma değer katma tutkumuzun bir yansımasıdır. Gönüllü katkılarıyla projeye hayat veren tüm Novartis çalışanlarına ve değerli iş ortağımız Acil İhtiyaç Projesi Vakfı’na teşekkür ederim.”
Acil İhtiyaç Projesi Vakfı (AİP) Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Ebru Nurluoğlu, ise konuyla ilgili şunları söyledi: “AİP Vakfı olarak, 6 Şubat 2023 de gerçekleşen yıkıcı depremlerin ardından, hiç vakit kaybetmeden tüm kaynaklarımızı seferber ettik ve depremden zarar gören insanlarımızın temel ihtiyaçlarını karşılamaya odaklandık. O ilk günden bugüne de desteğimizi sürdürmeye devam ediyoruz. İnsanlarımızın acılarını hafifletebilmek, ihtiyaçlarına çözüm bulabilmek, yüzlerini güldürebilmek için canla başla çalışıyoruz. Deprem bölgelerine yönelik sürdürülebilir çalışmalarımız çerçevesinde, geleceğimizin teminatı çocuklarımızın eğitimlerine devam edebilmeleri için ihtiyaçlarını karşılamak da bizim için çok önemli. Bunun için deprem bölgelerini sıklıkla ziyaret ediyor, çocukların ihtiyaçlarını tespit ediyor, sonra da onlara ihtiyaç duydukları, hayal ettikleri malzemeleri teslim ediyoruz. Bütün bu çalışmaları gerçekleştirirken, bizimle aynı bakış açısında olan kurumsal şirketlerin desteği ile ilerlemek bizi daha etkin ve güçlü kılıyor. Bu anlamda, Novartis Türkiye ile çok anlamlı bir iş birliği gerçekleştirdik. Hatay’da bulunan bir ilköğretim okulunda eğitim alan 178 öğrencinin çeşitli ihtiyaçlarının tespit ettik ve Novartis’in desteğiyle çocuklara hediyelerini teslim ettik. Novartis Türkiye Ülke Başkanı Natacha Theytaz ve Novartis Türkiye Kurumsal İletişim ve Hasta İlişkileri Direktörü Merve Tekin başta olmak üzere, destekleri ve yakın ilgileri için tüm Novartis çalışanlarına bir kez daha teşekkür ederim. Bu tarz iş birlikleri ile deprem bölgelerinde bundan sonra da daha fazla insana dokunabilmeyi, insanlarımızın hayallerini gerçekleştirebilmeyi diliyorum.”
YOK EBESİNİN ÖREKESİ: DÜŞBAZ KİTAPLAR’DAN KÜFRÜN EĞLENCELİ ve DÜŞÜNDÜREN KISA TARİHİ!
Rebecca Roache’un, küfrün gücünü ve toplumsal etkilerini derinlemesine inceleyen eğlenceli ve düşündürücü kitabı Yok Ebesinin Örekesi: Küfrün Kısa Tarihi, Düşbaz Kitaplar’dan çıktı! Kraliçe II. Elizabeth’in bir konuşma esnasında ağzından kaçırdığı küfürle konuya giriş yapan Roache, küfreden kişiye göre verilen tepkinin değişmesinden yola çıkıyor ve şahıslar arasındaki hiyerarşiden kaynaklanan ayrımcılığı, küfrün insanlık tarihindeki etkin rolünü, üzerine atfedilen olumsuzlukları incelikle gösteriyor. Küfür etmenin şok edici, saygısız ve aynı zamanda eğlenceli olmasının nedenlerini masaya yatıran Yok Ebesinin Örekesi, küfrü her yönüyle ele alıyor. Küfrün yeri geldiğinde gerekli ve faydalı olabildiğine de değinen Yok Ebesinin Örekesi, küfür etmenin diller, insanlar, ilişkiler, cinsiyetler, kültürler, hukuklar arası ve ötesi farkını, benzerliklerini hem akademik hem de kültürel referanslar ve eğlenceli örneklerle anlatıyor.
Dil felsefesi ve etik alanında çalışmalar yapan akademisyen Rebecca Roache’un Yok Ebesinin Örekesi: Küfrün Kısa Tarihi adlı çalışması, Ayrıntı Yayınları’nın renkli markası Düşbaz Kitaplar’dan çıktı. Ceren Han’ın İngilizce aslından dilimize çevirirken son derece başarılı bir işe imza attığı kitap, küfür meselesini her yönüyle ele alıyor. Bu eğlenceli ve düşündürücü kitabında Roache, küfürlerin cinsel içerikli ya da cinsiyetçi olmasını, hayvanlar üzerinden aşağılama amaçlı kullanılmasını, gücendirme amacını, tarihsel ve kökensel geçmişini, hukuki durumunu tartışıyor. Küfrün rahatsız ediciliğinin bağlama göre değiştiğine; konuşmacının niyetinin, konumunun ya da cinsiyetinin, küfrün karşılanmasındaki etkisine; bir tartışmayı bitirme ya da fiziksel şiddete yöneltmedeki gücüne değinen yazar, tabuları da toplumlara göre inceliyor. Roache, aynı zamanda küfrün kişisel gelişimde ve iletişimde önemli bir yeri olduğunu da savunuyor.
Konuştuğumuz dilin eğlenceli, anarşist; bir o kadar da sakıncalı, tehlikeli ve sağı solu belli olmayan ifade biçimi küfür, aslında bize verilmiş bir lütuf olabilir mi? Yok Ebesinin Örekesi kalıpları yıkan, düşündüren ve aynı zamanda eğlendiren bir anlatıyla küfrü tüm ayıplı detaylarıyla inceliyor.
Küfür neden kötüdür? Küfrettiğimizde aslında ne söylüyoruz? Bazı küfürler neden diğerlerinden daha rahatsız edici ve kırıcı? Küfrün içinde yaşadığımız toplumla, tabularımızla ve önyargılarımızla ilişkisini irdeleyen kitap bu ve bunun gibi pek çok soruya cevap arıyor. Rebecca Roache küfür üzerinden yola çıktığı anlatısında görgü kurallarına ve toplumsal normlara yakından bakıyor, televizyon ve film dünyasından örneklerle pekiştirdiği argümanında aslında meselenin küfürden çok daha fazlası olduğuna dikkat çekiyor. Tarihi, insanlık kadar eskiye dayanan küfrü tüm yönleriyle anlamaya çalışan Roache, küfrün insanlar için gerekli ve hatta bazen yararlı olduğunu iddia ediyor. Bu küfürlü yolculukta, küfre uygulanan sansürlerin keyfi ve absürd dünyasını görmek, küfrü hakaretten farklı kılan şeyin ne olduğunu anlamak, küfrü ağırlaştıran ve hafifleten faktörleri öğrenerek daha etkili bir küfürbaz olmak mümkün.
WORLD ART DAY & MASTERPIECESUSTALAR VE MİNİK SANATÇILARLA YAZA MERHABA 4
Resim & Heykel Sanatçısı Funda CAMELMAS MEPA’nın küratörlüğündeki 364 +1
WORLD ART DAY & MASTERPIECES USTALAR VE MİNİK SANATÇILARLA YAZA MERHABA 4 sergisinin açılışı, T.C. Edirne Belediyesi Atatürk Kültür Merkezi ve Belediye Konservatuar Binası’nın konferans salonunda yapıldı
Funda CAMELMAS MEPA Serginin amacını anlattıktan sonra Dünya Sanat Günü’nün isim babası Bedri Baykam ile Hocaların Hocası Devrim Erbil, Usta ve Minik Sanatçılar ile sanatseverlere günün anlamını ifade eden videolu sanat söyleşisi yaptılar.
Serginin işbirliğini yapan T.C. Edirne Belediye Başkan Yardımcısı Cenk ERGÜDEN ile Türkiye Emekli Astsubaylar Derneği (TEMAD) Edirne İl Başkanı Aydın BİLİŞ söz aldılar.
Cenk ERGÜDEN ve Aydın BİLİŞ, Ustaların eserlerini yorumlayan Minik Sanatçıların katılım belgelerini vererek, sergi salonunda Ustalarla heyecanla tanışmayı bekleyen Minik Sanatçıların yorumladıklarıyla devam edildi.
Edirne’li Minik Sanatçıların, Usta Sanatçıların eserlerini “ ben olsaydım nasıl yapardım “ yorumlamaları 13 Nisan 2025 tarihine kadar açık kalarak gezilebilecek.
Pfizer, Hacettepe Üniversitesi ve Türkiye Romatoloji Derneği iş birliğiyle “Klinik Araştırmalar Eğitim Programı” gerçekleştirildi
Türkiye’nin ilaç Ar-Ge’sinde küresel anlamda gücünün artırılması için Pfizer’den Hacettepe Üniversitesi ve Türkiye Romatoloji Derneği ile “Klinik Araştırma Eğitim Programı”
Pfizer’den Sağlık Bakanlığı onaylı 39. “Klinik Araştırma Eğitim Programı”
Pfizer 39. “Klinik Araştırma Eğitim Programı” ile Türkiye’de Yüksek Kalite Standardında Araştırmaların Yapılabilmesine Katkıda Bulunmaya Devam Ediyor
Pfizer Türkiye, T.C. Sağlık Bakanlığı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu’nun (TİTCK) onayı, Hacettepe Üniversitesi ve Türkiye Romatoloji Derneği iş birliği ile sağlık mesleği mensuplarına yönelik 39. Klinik Araştırmalar Eğitim Programı’nı 15 Mart Cumartesi günü gerçekleştirdi. Program sonunda yapılan sınavla katılımcılara Klinik Araştırmalar Eğitimi Başarı Belgesi verildi.
Pfizer Türkiye, 2000 yılından bu yana Türkiye’nin birçok farklı ilinde üniversiteler ve akademisyenlerin iş birliğiyle ve Sağlık Bakanlığı onayıyla 39 klinik araştırma eğitim programı gerçekleştirdi. Bugüne kadar 3500’ün üzerinde araştırmacıya klinik araştırmalar eğitimi veren Pfizer Türkiye, Klinik Araştırma Eğitim Programları ve Ar-Ge iş birliği projeleriyle, ülkemizin ilaç Ar-Ge’sinde küresel anlamda gücünü artırıyor. Aynı zamanda Türkiye’de yüksek kalite standartlarında araştırmaların yapılabilmesi, ülkemizde bilim ortamının gelişmesi ve bilim insanlarımızın uluslararası alanda en üst seviyelerde yer bulabilmesi için fırsatlar oluşturmaya devam etmeyi hedefliyor.
Atölyeler, anket ve soru-cevap seansları ile interaktif bir şekilde gerçekleştirilen etkinlikte; Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Romatoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi ve Türkiye Romatoloji Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Sedat Kiraz ile Pfizer Klinik Araştırmalar Türkiye, Rusya, Kuzey Afrika ve Orta Doğu Klinik Araştırmalar Bölge Kıdemli Direktörü Dr. Gökhan Duman açılış konuşmalarını yaptı. Etkinlikte alanında uzman isimler tarafından şu başlıklarda sunumlar gerçekleştirildi: İlaç Ar-Ge’si, Türkiye’de ve Dünya’da Klinik Araştırmalara Bakış’, ‘Klinik Araştırmalarda Etik, Helsinki Bildirgesi ve IKU’, ‘Klinik Araştırmalara Hukuki Yaklaşım ve KVKK’, ‘Klinik Araştırmalarda Yöntemler’, ‘Klinik Araştırmalarda Tasarım’, ‘Bilgilendirilmiş Gönüllü Olur Formu (BGOF)’, ‘Klinik Araştırmalarda Güvenlilik’, ‘Gerçek Yaşam Verileri’, ‘Klinik Araştırmalar ve Yapay Zeka’, ‘Neden Araştırmacı Olmalıyım?’ ve ‘Klinik Araştırmalarda Kalite ve Kontrol Yöntemleri’.
Etkinlik, ‘Hasta Dahil Etme ve Dışlama Kriterleri’ atölyesi, ‘Klinik Araştırmalarda Taraflar ve Sorumlulukları’ paneli ve ardından gerçekleştirilen sınav ve geri bildirim anketi ile sona erdi.
Etkinlikte açılış konuşmasını yapan Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Romatoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi ve Türkiye Romatoloji Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Sedat Kiraz: “Akademik kariyerin en önemli gerekliliklerinden biri bilimsel yayın yapmaktır ve bu süreçte klinik araştırmalar büyük rol oynar. Araştırmaların yüksek kaliteli ve standartlara uygun olması, yayınların niteliği ve akademik kariyer açısından büyük önem taşır. Klinik araştırmalar modern tıbbın ilerlemesi için gerekli, hatta hayati öneme haiz olan çalışmalardır. Klinik araştırmalar aynı zamanda daha sağlıklı bir yaşamın temel taşlarından biridir. Klinik araştırmalarda güvenilirliğin sağlanması, hasta haklarının korunması ve etik kurallara uyumlu olunması büyük önem taşıyor ve bunun için de süreçlerin standartlaştırılması gerekiyor. Bugün burada romatoloji, dermatoloji, enfeksiyon, hematoloji, onkoloji ve kardiyoloji gibi birçok farklı branştan katılımcılarla gerçekleştirdiğimiz “Klinik Araştırmalar Eğitim Programı”, bu standardizasyonun sağlanmasına önemli bir katkı sunuyor. Pfizer Türkiye tarafından gerçekleştirilen bu program bundan sonra yapacağımız klinik araştırmalara katılım açısından önemli. Çevrim içi olarak düzenlenen, son eğitim programımıza koşulsuz destek vererek gerçekleşmesini sağlayan Pfizer Türkiye’ye teşekkür ederiz” dedi.
Etkinlikte açılış konuşması yapan Pfizer Klinik Araştırmalar Türkiye, Rusya, Kuzey Afrika ve Orta Doğu Klinik Araştırmalar Bölge Kıdemli Direktörü Dr. Gökhan Duman: “Pfizer olarak, 176 yıldır hastaların hayatını değiştiren çığır açan yenilikler misyonuyla, Pfizer Türkiye olarak ise, 1957’den bu yana, küresel bilim ve bilgi ağı ile Türkiye’nin bilimsel birikimi arasında bir köprü olarak çalışıyoruz. Klinik araştırmalar; hastalarımızın yenilikçi ilaç ve tedavilere erişimini sağlarken, Türkiye’deki bilim ortamının gelişmesine ve bilim insanlarımızın küresel ilaç Ar-Ge süreçlerinde daha etkin roller üstlenmesine katkıda bulunuyor. 300 milyar ABD doları seviyelerinde olan yıllık küresel ilaç Ar-Ge yatırımının ve klinik araştırmaların yaklaşık %65’i ABD ve Avrupa ülkelerinde gerçekleşiyor. Türkiye ise bugün endüstri sponsorlu aktif klinik araştırma sayısı açısından dünya genelinde 20. sırada yer alıyor. Bu tablo, ülkemizin potansiyelini henüz tam anlamıyla ortaya koyamadığını gösterse de son yıllarda bu sıralamada hızla yükseliyor olmamız umut verici bir gelişme.
Pfizer Türkiye olarak, ülkemizde ilaç Ar-Ge’sinin gelişmesine katkı sağlamak amacıyla birçok destek ve iş birliği projesi hayata geçiriyoruz. Klinik Araştırmalar Eğitim Programı”nı 25 yıldır Türkiye’nin dört bir yanında bilim insanlarına yönelik olarak düzenledik ve bugün bu eğitimlerimizin 39.sunu gerçekleştirmenin gururunu yaşıyoruz. Şimdiye kadar 3.500’den fazla araştırmacının eğitimine katkıda bulunduk. Önümüzdeki yıllarda da bu eğitim programıyla Türkiye’de ilaç Ar-Ge’sinin, bilim ortamının gelişmesine ve yüksek kalite standartlarında araştırmaların yapılabilmesine katkıda bulunmaya devam edeceğiz.”
Pfizer Klinik Araştırmalar Merkez Operasyonları Direktörü Meral Duru konuyla ilgili şunları söyledi: “Klinik araştırmalar, yenilikçi tedavilerin hastalara erken ulaşmasını sağlarken, bilimsel altyapının güçlenmesine ve araştırmacı hekimlerin mesleki gelişimine de önemli katkılar sunar. Bugün, Hacettepe Üniversitesi ve Türkiye Romatoloji Derneği iş birliği ve T.C. Sağlık Bakanlığı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu’nun onayı ile gerçekleştirdiğimiz “Klinik Araştırmalar Eğitim Programı” sayesinde ülkemizde araştırma kültürünün gelişmesini, araştırmacı sayısının yükselmesini ve bu doğrultuda araştırmaların artmasını hedefliyoruz” dedi.
SGM’de Nisan Ayı Çok Renkli
Sabancı Üniversitesi Gösteri Merkezi (SGM) baharı, ödüllü tiyatro oyunlarının yanı sıra usta müzisyenlerin caz performanslarıyla karşılıyor. Nisan programı kapsamında “Mercaniye Çok Yaşa!” ve ödüllü “Yaşamak mı Yoksa Ölmek mi?” oyunları SGM’ye geliyor. “Ne Olacağım Ben?” müzikali ile çocuklar ilham verici bir yolculuğa çıkarken, “Nardis Caz Gecesi”nde sanatseverleri, cazın öncü isimleri ile büyülü bir gece bekliyor. Nisan’da ayrıca dünyaca ünlü piyanist ve besteci Fazıl Say da unutulmaz performansıyla SGM’ye konuk oluyor.
Tarihin derinliklerinde yolculuğa çıkaran tiyatro oyunları ve cazın en seçkin temsilcileri Nisan’da Sabancı Üniversitesi Gösteri Merkezi (SGM), sahnesine geliyor. SGM, 9 Nisan’da “Mercaniye Çok Yaşa!” ile tiyatro tutkunlarını mizah ve tarih dolu bir zaman tüneline götürüyor. Mercaniye, Osmanlı İmparatorluğu’nun yirmi yıldır uykuda olan görkemli donanmasının bir parçası. Aslında frenkten satın alınmış bir yolcu gemisi olan Mercaniye, top teçhizatı takviyesiyle savaş gemisi kılığına sokulup donanmaya katılmış. İstanbullular’ın, “Mercaniye Çok Yaşa” tezahüratlarıyla bilinmez bir sefere uğurlayacakları Mercaniye gerçekten yüzebilecek mi? Osmanlı’nın son dönemlerine ışık tutan Mercaniye Çok Yaşa!-İbretlik Fıkra’teyn- şarkıları, dansları ve güçlü anlatımıyla izleyicilere keyifli bir tiyatro deneyimi sunuyor. Ahmet Sami Özbudak’ın kaleminden çıkan, Emrah Eren’in yönettiği oyun, ibretlik karakterleriyle sahnede hayat buluyor.
Fazıl Say, 12 Nisan’da SGM sahnesinde
Sabancı Üniversitesi Gösteri Merkezi, Nisan’da ayrıca özel bir konuğu da ağırlayacak. Klasik müziğin sınırlarını aşan yorumları ve besteleriyle her performansında sanatseverleri derin bir yolculuğa çıkaran Fazıl Say, 12 Nisan’da müzik tutkunlarına büyülü anlar yaşatacak.
Kocaeli Şehir Tiyatroları’ndan ödüllü bir oyun
SGM’de tiyatro şöleni 20 Nisan’daki “Ne Olacağım Ben?” çocuk müzikali ile devam edecek. Çocuklara hayal kurmayı ve kendi yollarını çizmeyi öğreten bu eğlenceli müzikalde sürekli ders çalışmak zorunda hisseden Leyla, ilham perisi Thalia ile tanıştıktan sonra hayata farklı bir pencereden bakmayı öğreniyor. Onur Demircan’ın yazdığı, Mehmet Ergen’in yönettiği, Tuluğ Tırpan’ın müzikleriyle hayat bulan bu keyifli oyun, minik sanatseverleri bekliyor. 30 Nisan’da ise Kocaeli Şehir Tiyatroları’nın ödüllü oyunu “Yaşamak mı Yoksa Ölmek mi?” SGM sahnesine geliyor. 26. Yapı Kredi Afife Tiyatro Ödülleri’nde “Yılın En Başarılı Oyunu” da dahil olmak üzere üç ödül kazanan oyun, 1939 yılında Nazi işgali altındaki Polonya’da bir tiyatro ekibinin gerçek bir direnişe dönüşen hikâyesini anlatıyor. Kahkaha ile gerilimin iç içe geçtiği, tarihin en karanlık anlarında umudu ve cesareti anlatan bu oyun hem güldürecek hem de düşündürecek.
Cazın usta isimleri “Nardis Caz Gecesi”nde buluşuyor
Nisan ayında sanatseverler ayrıca usta müzisyenlerin üstün performanslarına tanık olacak. 15 Nisan’da perde Nardis Caz Gecesi için açılacak. Caz sahnesinin önde gelen isimleri; “Önder Focan Trio feat. Ceren Temel” ile “Bıyıkoğlu-Tuncer-Musluoğlu Trio – Tribute to the Oscar Peterson Trio” cazseverlere unutulmaz bir gece yaşatacak. Türkiye’de cazın öncü isimlerinden Önder Focan’a, genç neslin en beğenilen caz müzisyenleri arasında yer alan Yarkın Tuncer ve Burak Durman ile genç neslin öne çıkan caz vokalistlerinden Ceren Temel eşlik ediyor. Arjantin Buenos Aires Jazz Festivali, Bulgaristan Bansko Jazz Festivali ve Budapeşte Jazz Festivali gibi uluslararası sahnelerde büyük başarılar elde eden grubun repertuarı; caz standartlarının ve farklı müzik türlerinden seçkilerin dinamik yorumlarının yanı sıra Önder Focan ve Ceren Temel’in bestelerinden oluşuyor. Gecenin ikinci yarısında sahne alacak olan Bıyıkoğlu-Tuncer-Musluoğlu Trio ise caz tarihinin en önemli piyanistlerinden Oscar Peterson’ın piyano/gitar/kontrbas üçlüsü formatında geliştirdiği geleneksel caz anlayışına çağdaş bir yorum katıyor. Usta müzisyenler, swing döneminin sıcak ve canlı atmosferini günümüze taşıyan enerjik performanslarıyla dinleyicilere sıradışı bir gece vadediyor.
yayımlanması planlanıyor. Grup aynı zamanda sahne performanslarıyla dinleyiciyle birebir temas kurmayı sürdürüyor.
Popülerlik kaygısından uzak bir çizgide ilerleyen REST, hem kendilerinin hem de dinleyicilerinin tutkuyla bağ kurabileceği üretimler yapmayı amaçlıyor. Grup, Türkçe rock’ın uluslararası potansiyelini yeniden göstermek konusunda da kararlı.
BAŞTAN SONA EĞLENCELİ, SÜRPRİZLİ ve ABSÜRT: TOLGA KARAÇELİK’İN NEW YORK’TA ÇEKİLEN YENİ FİLMİ “SAYKOTERAPİ”, 18 NİSAN’DA SİNEMALARDA!
Başrollerini, dünyaca ünlü ABD’li yıldızlar Steve Buscemi, Britt Lower ve John Magaro’nun paylaştığı Tolga Karaçelik imzalı kara komedi “Saykoterapi: Bir Seri Katil Hakkında Yazmaya Karar Veren Yazarın Sığ Hikâyesi”, 18 Nisan’da vizyona giriyor! Karaçelik’in yazıp yönettiği dördüncü ve İngilizce çekilen ilk filmi “Saykoterapi” bir boşanmanın ortasında bocalayan bir yazar ile ona gündüzleri evliliği; geceleri ise yeni kitabında kaleme aldığı seri cinayetlerdeki öldürme yöntemleri için danışmanlık yapan emekli bir seri katilin tesadüfi ve tuhaf arkadaşlığını anlatıyor.
Orijinal adı “Psycho Therapy: The Shallow Tale of a Writer Who Decided To Write About A Serial Killer” olan “Saykoterapi: Bir Seri Katil Hakkında Yazmaya Karar Veren Yazarın Sığ Hikâyesi”, dünya prömiyerini geçtiğimiz yaz New York’ta düzenlenen 2024 Tribeca Film Festivali’nde yaptı ve festivalde Seyirci Ödülü’nü kazandı. Geçtiğimiz günlerde yine New York’ta vizyona giren film, Türkiye prömiyerini yaptığı 44. İstanbul Film Festivali’nde Altın Lale için yerli ve yabancı yapımlarla yarışıyor. Hem izleyicilerden hem de eleştirmenlerden önemli övgüler alan “Saykoterapi”, 18 Nisan 2025 Cuma günü Chantier Films dağıtımcılığında vizyona giriyor.
Yeni kitabını yazarken zorlanan Keane, biryandan da sarsılan evliliğinin derdine düşmüştür. Bolca içtiği bir gece, onunen büyük hayranı ve emekli bir seri katil olduğunu iddia eden Kollmick adında tuhaf bir adamla tanışır. Kollmick çok sarhoş olan Keane’i kendisi hakkında yazmaya ikna etmeye çalışır ve tesadüfen Keane’in karısı Suzie ile tanıştığında da işleri bozmamaya çalışır. Kollmick sabahları evde evlilik danışmanlığı, akşamları yeni kitap için seri katil danışmanlığı yapmaya başlar.
Hem yurt içinde hem de yurt dışında festivallere damga vuran ve çok sayıda ödül kazanan “Gişe Memuru”, “Sarmaşık” ve “Kelebekler” filmleriyle uzun süre gündemden düşmeyen Tolga Karaçelik, Sundance Film Festivali 2018’de Dünya Sineması Büyük Ödülü’nü kazanan ilk yerli yapım olan “Kelebekler” aynı zamanda tarihibir başarıya da imza atmıştı. Karaçelik, İngilizce kaleme aldığı ve dünya çapındaki ödüllü oyuncularla, tamamı yurtdışında çekilen yeni filmi “Saykoterapi: Bir Seri Katil Hakkında Yazmaya Karar Veren Yazarın Sığ Hikâyesi”yle de genç sinemacılar için umut ve örnek teşkil etmeye devam ediyor.
Başrollerini ABD’li yıldızlar Steve Buscemi, Britt Lower ve John Magaro’nun paylaştığı “Saykoterapi”nin 22 gün süren çekimleri New York’un farklı noktalarında; post prodüksiyon çalışmaları ise New York, Los Angeles ve İstanbul’da gerçekleşti. Filmin yapımcılığını Sinan Eczacıbaşı, Alihan Yalçındağ ve Scott Aharoni tarafından kurulan Curious Gremlin ve Wren Arthur ile Steve Buscemi’nin Olive Productions şirketleriyle birlikte Tolga Karaçelik ve Alex Peace Power üstleniyor. Filmin uygulayıcı yapımcıları ise Britt Lower, John Magaro, Kanat Doğramacı (Asteros Film), Ali Yürüer, Aret Taşçıyan ve Irmak Pakdemir (Pakpictures).Görüntü yönetmenliğini, Black Bird ile Emmy ödülü alan ilk kadın görüntü yönetmeni Natalia Kingston’ın; prodüksiyon tasarımını American Honey, Hanna gibi yapımlara imza atan Lance Mitchell’in üstlendiği “Saykoterapi: Bir Seri Katil Hakkında Yazmaya Karar Veren Yazarın Sığ Hikâyesi”nin müzik süpervizörlüğünü Emmy ödüllü Ciara Elwis yapıyor. Dünya çapındaki haklarını ABD’nin en önemli şirketlerinden ikisinin, CAA Media Finance ve UTA’in yönettiği filmin kurgusu ise Evren Luş’un imzasını taşıyor.