
CHP Kayseri Milletvekili Aşkın Genç, 2026 bütçesinde faiz giderlerinin 2 trilyon 742 milyar TL’ye ulaşarak yatırım harcamalarının iki katına çıktığını belirterek, “Bu tablo, üretim ekonomisinden kopuşun belgesidir” dedi. Genç, iç borç çevirme oranının yüzde 143’e ulaştığını, hükümetin “faiz dışı fazla” söylemiyle borç-faiz sarmalını gizlemeye çalıştığını söyledi.
CHP Kayseri Milletvekili Aşkın Genç, 2026 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi’ne ilişkin yaptığı yazılı açıklamada, bütçe rakamlarının iktidarın ekonomi anlayışını açık biçimde ortaya koyduğunu belirterek, “Faiz gideri yatırım harcamalarının iki katı; iç borç çevirme oranı yüzde 143. Bu bütçe, üretimi değil borcu finanse ediyor,” dedi.
Genç, bütçede faiz giderlerinin 2 trilyon 742 milyar TL’ye ulaştığını ve bunun GSYH’nin yüzde 3,5’ine denk geldiğini vurguladı. 2025’te bu rakamın 2 trilyon 152 milyar TL olduğunu hatırlatan Genç, “Sadece bir yılda 700 milyar liralık ek faiz yükü yaratıldı” dedi.
“İktidar faiz ödemek için borçlanıyor, borçlandıkça daha çok faiz ödüyor. Bu kısır döngünün faturası halkın vergileriyle ödeniyor” diyen Genç, Hazine’nin 2025’in ilk sekiz ayında 2 trilyon 976 milyar TL borçlandığını hatırlattı.
“Her 100 liralık borç ödemesi için 143 lira yeni borç alınıyor”
Kamu net borç stokunun 8,9 trilyon TL’ye, iç borç çevirme oranının ise yüzde 143’e çıktığını belirten Genç, “Her 100 liralık borç ödemesi için 143 lira yeni borç alınıyor. Bu, sürdürülebilir borç yönetimi değil, borcu borçla kapatma siyasetidir” ifadelerini kullandı.
Genç, ayrıca hükümetin “faiz dışı fazla” söyleminin gerçeği yansıtmadığını belirterek, “Faiz dışı fazla 443 milyar TL, faiz gideri 2 trilyon 856 milyar TL. Yani fazla dediğiniz şey, faiz ödemesinin altıda biri bile değil” dedi.
“Bütçe açığı kadar gelir, imtiyazlı kesimlerden feragat edildi”
Vergi gelirlerinde adaletin bozulduğunu da vurgulayan Genç, dolaylı vergilerin toplam vergi gelirlerinin yarısına yaklaştığını hatırlatarak, “Bu bütçeyi emekçi değil, tüketici finanse ediyor. Hazine raporlarına göre vazgeçilen vergi tutarı GSYH’nin yüzde 3’ü. Yani bütçe açığı kadar gelir, imtiyazlı kesimlerden feragat edilmiş durumda” ifadelerini kullandı.
Yatırım harcamalarının 1 trilyon 312 milyar TL’de kaldığına dikkat çeken Genç, “Yatırımın payı faiz ödemesinin yarısı bile değil. Bu bütçe geleceği değil, geçmişin borcunu finanse ediyor. Bu bütçe ekonomik büyümeyi değil faiz ödemelerini büyütüyor. Üretimi değil rantı destekliyor. Faize giden her kuruş, halktan eksilen ekmektir. Adil bir vergi sistemi kurulmadan bütçe gerçekten halkın bütçesi olamaz. Bu nedenle bu bütçeye ‘istikrar’ değil, borç istikrarı bütçesi diyoruz” dedi.
CHP’li Aşkın Genç: Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, sanayinin omurgası olan küçük işletmeleri değil, zaten güçlü olan kesimleri destekliyor
CHP Kayseri Milletvekili Aşkın Genç, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının 2026 yılı bütçe teklifi görüşmelerinde, “2024 Kesin Hesabı’na göre cari transferlerin yüzde 97’si Hazine yardımı ve büyük sermaye transferlerinden oluşuyor; KOBİ’lere, kooperatiflere ve OSB’lere ayrılan pay ise yüzde 3’ün altında. Yani Bakanlık, sanayinin omurgası olan küçük işletmeleri değil, zaten güçlü olan kesimleri destekliyor. İmalat sanayinde kapasite kullanım oranı yüzde 74,2’ye kadar düşmüş, 100 tezgâhtan 26’sı atıl durumdadır. Yani sanayici üretim yapamıyor, çünkü finansmana erişemiyor, çünkü Bakanlık bütçesinden reel sektöre akan kaynak yetersiz” dedi.
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda, 2026 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifinin görüşmeleri devam ediyor.
CHP Kayseri Milletvekili Aşkın Genç, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ve bağlı kuruluşların bütçe teklifi görüşmelerinde yaptığı konuşmada; Bakanlığın, 2024 Kesin Hesabı’na göre KOBİ’lere, kooperatiflere ve OSB’lere ayrılan payın yüzde 3’ün altında olduğunu kaydetti.
İmalat sanayinde kapasite kullanım oranının yüzde 74,2’ye düştüğünü ifade eden CHP’li Genç, 100 tezgâhtan 26’sının atıl durumda olduğunu vurguladı.
“Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın 2026 bütçesi, üretim ve istihdamı güçlendirmekten uzak bir bütçedir” diyen Genç, konuşmasında şunları ifade etti:
“Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının 2024 kesin hesabına göre toplam harcaması 89 milyar TL, ödenek üstü harcama olmamasına rağmen yaklaşık 3 milyar TL kullanılmamış kaynak bulunmaktadır. Ancak bu kaynağın reel ekonomiye dönüşüm oranı, yani ‘her bir harcanan liranın üretime ve istihdama etkisi’ açıklanmamıştır. 2024 Faaliyet Raporu’na göre Bakanlık 310 milyar TL’nin üzerinde yatırım teşvik belgesi düzenlemiştir, fakat bu belgelerin ne kadarının yatırıma dönüştüğü bilinmemektedir. Yani sorun, sadece bütçenin büyüklüğü değil; harcamanın da etkinliğidir. Bu bütçe, üretime mi gidiyor, yoksa kağıt üzerinde ‘teşvik edilmiş ama başlamamış projelere’ mi, bunu bilmiyoruz.
Bütçe teklifine dair bir diğer dikkat çekici konu da kurumlar arası dengelerdeki değişimdir. 2025 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bütçesi 130 milyar 119 milyon TL, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bütçesi ise 124 milyar 498 milyon TL idi. Yani üretimi, yatırımı, sanayiciyi ilgilendiren bir bakanlığın bütçesi, Diyanetin gerisindeydi. Ancak bu yıl tablo değişmiş. Çok şükür Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın bütçesi az da olsa geçmiş Diyaneti.
“2025’te 7 bin 300 olan teşvik belgesi sayısı 2026’da 5 bin 900’e düşüyor”
Bakanlığın 2026 bütçesinde yatırım teşvik sistemi için ayrılan kaynaklar ciddi oranda artırılıyor; fakat 2026 performans göstergelerinde dahi düzenlenen teşvik belgesi sayısının azalacağı öngörülüyor. 2025’te 7 bin 300 olan sayı 2026’da 5 bin 900’e düşüyor. Yani ‘daha az belgeyle daha çok yatırım’ hedefi ortaya konuluyor ama bunun gerekçesi açıklanmıyor. Bu çelişki, teşvik sisteminin sürdürülebilirliğini sorgulatıyor. Üstelik, 2026 hedeflerinde yüksek teknoloji yatırımlarının imalat sektörü içindeki payı yüzde 44’te sabitlenmiş durumda; yeni bir sıçrama hedefi de yok.
“Performans göstergelerinde karbon azaltımı veya enerji verimliliği hedefi yer almıyor”
Bakanlık 2024 Faaliyet Raporu’nda ‘yeşil dönüşüm’ ve ‘dijitalleşme’yi temel öncelik ilan etmiş. Ancak 2026 bütçesinde bu alanlara yönelik özel bir mali program bulunmuyor. Avrupa Yeşil Mutabakatı’na uyum için Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bünyesinde kurulan ‘Yeşil Sanayi Programı’nın bütçesi sınırlı; performans göstergelerinde karbon azaltımı veya enerji verimliliği hedefi yer almıyor. Küresel rekabetin ‘karbon nötr üretim’ ekseninde döndüğü bir çağda, Türkiye hâlâ ‘verimlilik’ yerine ‘teşvik belgesi sayısı’yla başarıyı ölçüyor.
“KOBİ’lere, kooperatiflere ve OSB’lere ayrılan pay yüzde 3’ün altında”
2024 Kesin Hesabı’na göre cari transferlerin yüzde 97’si Hazine yardımı ve büyük sermaye transferlerinden oluşuyor; KOBİ’lere, kooperatiflere ve OSB’lere ayrılan pay ise yüzde 3’ün altında. Yani Bakanlık, sanayinin omurgası olan küçük işletmeleri değil, zaten güçlü olan kesimleri destekliyor. Oysa ülkemizin ihtiyacı, ihracatçı ve üretici KOBİ’lerin Ar-Ge’ye erişimini kolaylaştırmak, OSB’lerde enerji maliyetlerini düşürmek ve yerli üretimi teknolojiye dönüştürmektir.
2026 Performans Programı’na göre, proje bazlı teşvik kapsamındaki desteklerin toplam yatırım teşvikleri içindeki payı yüzde 80’den yüzde 82’ye çıkacak ama desteklenen proje sayısı 15 civarında kalacak. Yani daha az proje, daha fazla kaynak. Bu tablo verimlilik değil, kaynak yoğunluğu demektir. Bu nedenle, Plan ve Bütçe Komisyonu olarak bu programların bağımsız etki analizleri yapılmadan yeni kaynak aktarılmasına karşı çıkmamız gerekiyor.
“2026 bütçesinde faiz giderleri yine büyüyor ama üretim teşvikleri artmıyor”
İmalat sanayinde kapasite kullanım oranı yüzde 74,2’ye kadar düşmüş, 100 tezgâhtan 26’sı atıl durumdadır. Yani sanayici üretim yapamıyor, çünkü finansmana erişemiyor, çünkü Bakanlık bütçesinden reel sektöre akan kaynak yetersiz. 2026 bütçesinde faiz giderleri yine büyüyor ama üretim teşvikleri artmıyor.
Bu tablo bize gösteriyor ki Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın 2026 bütçesi, ‘yüksek teknoloji, yeşil dönüşüm ve bölgesel kalkınma’ gibi süslü başlıklar taşımakla birlikte, gerçekte üretim ve istihdamı güçlendirmekten uzak bir bütçedir.”
CHP’li Aşkın Genç’ten vakıflar kanunu tepkisi: Sosyal demokrat belediyecilik örnekleri iktidarı rahatsız etmektedir
CHP Kayseri Milletvekili Aşkın Genç, belediyelerin mülkiyetinde veya yönetiminde bulunan kültürel alanların, Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne devredilmesine olanak sağlayan kanun teklifinin görüşmelerinde, “İstanbul Büyükşehir Belediyesi gibi, yıllarca ihmal edilmiş tarihi mekanları kamucu bir anlayışla yeniden topluma kazandıran sosyal demokrat belediyecilik örnekleri iktidarı rahatsız etmektedir. Bu yasa, bir anlamda yerel başarının cezalandırılması yasasıdır. İktidar, halkın sandıkta CHP’ye verdiği yetkiyi, yasal manevralarla geri almaya kalkmaktadır” dedi.
TBMM Genel Kurulu’nda, vakıf taşınmazları, kültür varlıkları, tarihi alan yönetimi ve kültür-turizm faaliyetlerinde dijital denetimi güçlendirmesine yönelik düzenlemeleri içeren Vakıflar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin görüşmeleri devam ediyor.
CHP Kayseri Milletvekili Aşkın Genç, teklifin; CHP’li belediyeleri ekonomik, idari ve kültürel olarak kuşatmayı amaçladığını ifade ederek, “İktidar bu kanun teklifiyle, belediyelerin mülkiyetinde veya yönetiminde bulunan kültürel alanlara el koymanın yasal altyapısını hazırlıyor” dedi.
CHP’li Genç, konuşmasında şunları kaydetti:
“Sayıştay’ın 2024 yılı denetim raporunda Kültür ve Turizm Bakanlığı Döner Sermaye İşletmeleri’yle ilgili çok açık bir bulgu vardır. Rapora göre, Bakanlığa bağlı birimlerce yapılan tahsislerde; tahsise ilişkin sözleşmelerin kontrol edilmediği, tahsis ücretlerinin hangi tahsise ait olduğunun tespit edilmeden gelir kaydedildiği, tahsis işlemlerinin Yönerge’ye uygun yapılıp yapılmadığının denetlenmediği ve en önemlisi, gelirlerin takibine yönelik bir sistem dahi kurulmadığı belirtilmiştir. Yani, ortada şeffaflığı kaybolmuş, hesap verilebilirliği zayıf bir gelir yönetimi vardır. Bu tabloya rağmen, şimdi ‘isim hakkı’ ve ‘sponsorluk’ gibi kalemleri ekleyerek, gelir çeşitliliğini artırıyoruz deniliyor. Oysa bu düzenleme, Sayıştay’ın uyardığı yapısal sorunlara çözüm üretmek yerine, yeni kaynakları aynı denetimsiz mekanizmaya dahil etmektedir.
Sayıştay aynı raporda, Döner Sermaye İşletmesi’nin 2024 yılı net zararının 2 milyar 784 milyon TL olduğunu açıklamıştır. Bu tablo, bakanlığın döner sermaye sisteminin ekonomik sürdürülebilirliğini yitirdiğini, yapılan tahsislerin ise kamusal fayda yerine kontrolsüz gelir aktarımına dönüştüğünü göstermektedir. Hal böyleyken, ‘isim hakkı’nı, ‘sponsorluk gelirini’ döner sermaye kapsamına almak; bu denetimsiz yapıya reklam ve pazarlama ekonomisini eklemektir. Buradan soruyorum: Kültürel mirasımız, müzelerimiz, ören yerlerimiz sponsor panosuna mı dönüşecek? Toplumun ortak değerleri, Bakanlığın zararını kapatmak için pazarlanabilir bir meta haline mi getirilecektir?
“Devletin görevi kültürel alanları ‘gelir kaynağı’na çevirmek değil, ‘kamusal hizmet’ olarak sürdürmektir”
Kültürel alanlardan gelir elde etmek, onları ticarileştirmek değildir. Kültür ve sanat alanı, reklam değil, kamusal bilinç alanıdır. Devletin görevi bu alanları ‘gelir kaynağı’na çevirmek değil, ‘kamusal hizmet’ olarak sürdürmektir.
“Bu teklifin bütünü, teknik düzenlemelerin ötesinde açık bir siyasal niyeti taşımaktadır”
Bu teklifin bütünü, teknik düzenlemelerin ötesinde açık bir siyasal niyeti taşımaktadır. Yerel yönetimleri, özellikle de Cumhuriyet Halk Partili belediyeleri ekonomik, idari ve kültürel olarak kuşatma altına almak. Yerel seçimlerde milletin iradesiyle, belediyelerin yüzde 65’ini kazanarak birinci parti çıkmamızı sindiremeyen iktidar, önce ‘tasarruf tedbirleri’ adı altında belediyelerimizin hareket alanını daralttı. Şimdi de bu kanun teklifiyle, belediyelerin mülkiyetinde veya yönetiminde bulunan kültürel alanlara el koymanın yasal altyapısını hazırlıyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi gibi, yıllarca ihmal edilmiş tarihi mekanları kamucu bir anlayışla yeniden topluma kazandıran sosyal demokrat belediyecilik örnekleri iktidarı rahatsız etmektedir. Cumhurbaşkanı adayımız Sayın Ekrem İmamoğlu’nun, Mahir Polat gibi liyakatli bürokratların emeğiyle, atıl durumdaki yapılar halkın kültür merkezi, gençlerin etkinlik alanı, bilimin ve sanatın mekanı haline getirilmiştir. İktidar şimdi bu alanlara ‘mazbut vakıf’ etiketi yapıştırıp, tabiri caizse o kamusal kazanımlara çökmek istemektedir. Yani mesele yalnızca bir mülkiyet düzenlemesi değildir.
“İktidar, halkın sandıkta CHP’ye verdiği yetkiyi, yasal manevralarla geri almaya kalkmaktadır”
Kültürel alanları da belediyeleri de ‘tek merkezli’ bir anlayışa teslim etmek isteyen bir iktidar ile; o alanları halkın hizmetine sunan kamucu belediyecilik anlayışı karşı karşıyadır. Bu yasa, bir anlamda yerel başarının cezalandırılması yasasıdır. Seçimle alınamayan belediyeler, bürokratik yolla etkisizleştirilmeye çalışılmaktadır. İktidar, halkın sandıkta CHP’ye verdiği yetkiyi, yasal manevralarla geri almaya kalkmaktadır. Bu düzenlemeyle belediyelerin elinden yalnızca taşınmazlar değil, iradeleri de alınmaktadır. Kültürel mirasın idaresi, belediyelerin değil, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün bünyesine devredilmekte; yerel halkın söz hakkı fiilen sıfırlanmaktadır.
“Bu teklif, yalnızca belediyelerimizi değil, yerel demokrasiyi de hedef almaktadır”
Cumhuriyet’in kültür politikası, merkezden değil, yerelden filizlenmiştir. Halk evleri, köy enstitüleri, belediye tiyatroları, yerel müzeler bu anlayışın ürünüdür. Bugün bu yasa teklifiyle o miras tersine çevrilmek isteniyor. Kamunun değil, merkezi idarenin menfaati gözetiliyor. Bu teklif, yalnızca belediyelerimizi değil, yerel demokrasiyi de hedef almaktadır. Bu yasa teklifinin amacı kamusal fayda değil, siyasi tahakkümdür. Bu düzenleme kültürü korumaz, tekelleştirir.”
CHP’li Aşkın Genç’ten enflasyon tepkisi: Borç-faiz sarmalında büyüyen bir ekonomiyle enflasyonu ‘düşürdüğünü’ iddia etmek, istatistikle halkı aldatmaktır
CHP Kayseri Milletvekili Aşkın Genç, TÜİK’in açıkladığı enflasyon verileri ile ilgili, “TÜİK’in enflasyon hesabı artık iktidarın ‘propaganda enstrümanı’ haline gelmiştir. Gerçek veriler sansürlenmekte, kamuoyuna güven vermeyen rakamlarla ücret artışları baskılanmaktadır. Üretim çarkı dururken, borç-faiz sarmalında büyüyen bir ekonomiyle enflasyonu ‘düşürdüğünü’ iddia etmek, istatistikle halkı aldatmaktır” açıklamasını yaptı.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), ekim ayına ilişkin enflasyon verilerini açıkladı. Enflasyon ekim ayında bir önceki aya göre yüzde 2,55 artış gösterdi. Bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 32,87 artış gösterdi.
Konuyla ilgili açıklama yapan CHP Kayseri Milletvekili Aşkın Genç, TÜİK’in açıkladığı enflasyon rakamlarını eleştirdi.
Genç, açıklamasında şunları kaydetti:
“ENAG verilerine göre ekim ayında tüketici fiyatları %3,74 artarken, yıllık enflasyon %60’a ulaştı. Buna karşın TÜİK, aynı dönemde enflasyonu aylık %2,55, yıllık %32,87 olarak açıkladı.
“Aradaki fark, gerçek ile iktidarın yarattığı “istatistik masalı” arasındaki uçurumdur”
Aradaki fark, yalnızca teknik bir farklılık değil, vatandaşın mutfağında, markette, pazarda yaşadığı gerçek ile iktidarın yarattığı “istatistik masalı” arasındaki uçurumdur. Açlık sınırı Ekim ayında 30 bin lirayı, yoksulluk sınırı ise 92 bin lirayı aştı. Vatandaşların bireysel kredi ve kart borçları 5,5 trilyon lirayı geçti; yalnızca ilk dokuz ayda ödenen faiz 880 milyar lirayı buldu. Bankalar 700 milyar liraya yakın kâr açıklarken, milyonlarca emekçi açlık sınırının altında yaşam mücadelesi veriyor. Bu tabloya rağmen TÜİK, fiyat artışlarını yüzde 32’ye indirgemeye çalışarak milyonların yaşadığı gerçekliği perdelemektedir.
“Döviz kuru her 1 TL arttığında reel sektör 185 milyar TL zarar yazıyor”
Ekonomideki tablo yalnızca fiyat artışıyla sınırlı değildir. İmalat sanayiinde her 100 tezgahtan 26’sı üretim yapmıyor; kapasite kullanım oranı yüzde 74’e geriledi. Reel sektörün döviz borcu 355 milyar dolara çıktı, döviz kuru her 1 TL arttığında reel sektör 185 milyar TL zarar yazıyor. Tarımsal üretimde buğdaydan elmadan mercimeğe kadar neredeyse tüm ürünlerde çöküş yaşanıyor; meyve üretimi yüzde 30 azalmış durumda. Üretim çarkı dururken, borç-faiz sarmalında büyüyen bir ekonomiyle enflasyonu ‘düşürdüğünü’ iddia etmek, istatistikle halkı aldatmaktır.
“Kamu borcu 13 trilyon lirayı aşarken faiz yükü 10 trilyona yaklaştı”
TÜİK’in enflasyon hesabı artık iktidarın ‘propaganda enstrümanı’ haline gelmiştir. Gerçek veriler sansürlenmekte, kamuoyuna güven vermeyen rakamlarla ücret artışları baskılanmaktadır. Bu politikaların sonucunda; emekli, memur ve işçi maaşları TÜİK’in düşük gösterdiği oranlar üzerinden artmakta, yoksullaşma derinleşmekte, kamu borcu 13 trilyon lirayı aşarken faiz yükü 10 trilyona yaklaşmaktadır.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, istatistik kurumlarının bağımsızlığını yeniden tesis edecek, veri manipülasyonuna son verecek, üretime dayalı, adil ve gelir dağılımını gözeten bir ekonomik düzeni kurmakta kararlıyız.”
CHP’li Aşkın Genç: Yakut Mahallesi’nin eski doğumevi arazisini yeniden sağlık yatırımıyla buluşturun
CHP Kayseri Milletvekili Aşkın Genç, Kocasinan Yakut mahallesindeki eski Doğumevi Hastanesini Meclis gündemine taşıdı. Genç, yıkılan alanın yeniden sağlık hizmeti için kullanılması çağrısında bulunarak, “Büyükşehir Belediye Meclisi’nde bu alanın ‘diş hastanesi, poliklinik veya Yakut Mahallesi sağlık ocağı’ olarak değerlendirilmesi yönünde karar alınmış olmasına rağmen, bugüne kadar hiçbir çalışma başlatılmamış. Sağlık Bakanlığı’na, Kayseri Büyükşehir ve Kocasinan Belediyelerine çağrıda bulunuyorum; Yakut Mahallesi’nin eski doğumevi arazisini yeniden sağlık yatırımıyla buluşturun” dedi.
CHP Kayseri Milletvekili Aşkın Genç, TBMM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada, Kayseri’nin Kocasinan ilçesine bağlı Yakut mahallesinde yıkılan Doğumevi Hastanesini gündeme getirdi. Mahalle sakinlerinin, yıkılan hastanenin bulunduğu alanın yine sağlık hizmetinde kullanılmasını istediğini aktaran Genç, Kayseri Büyükşehir Belediyesi’ne ve Sağlık Bakanlığı’na çağrıda bulundu.
Kayseri Büyükşehir Belediye Meclisi’nde, yıkılan Doğumevinin yerine hastane yapılması kararının çıkmasına rağmen, hiçbir işlemin yapılmadığını ifade eden Genç, şunları kaydetti:
“Seçim bölgem Kayseri’nin Kocasinan ilçesi Yakut Mahallesi Muhtarı Sayın İsmail Kılıç ve mahalle sakinleri ile görüşüyoruz. Vatandaşlarımız, mahalledeki eski doğumevi hastanesinin yaklaşık yedi yıl önce yıkıldığını ve o günden bu yana arazinin boş kaldığını ifade ediyor. Büyükşehir Belediye Meclisi’nde bu alanın ‘diş hastanesi, poliklinik veya Yakut Mahallesi sağlık ocağı’ olarak değerlendirilmesi yönünde karar alınmış olmasına rağmen, bugüne kadar hiçbir çalışma başlatılmamış.
“Mahalle halkı, yıllardır verilen sözlerin tutulmasını bekliyor”
Mahalle sakinlerinin talebi, yıllardır boş duran eski doğumevi hastanesi alanının yeniden sağlık hizmetine kazandırılması yönünde. Buradan Sağlık Bakanlığı’na, Kayseri Büyükşehir ve Kocasinan Belediyelerine çağrıda bulunuyorum; Yakut Mahallesi’nin eski doğumevi arazisini yeniden sağlık yatırımıyla buluşturun. Mahalle halkı, yıllardır verilen sözlerin tutulmasını bekliyor.”

