CHP, İYİ Parti, Gelecek, YRP, TDP’den haberler (25.01.2022)

“Bu Konuya Gelecek Partisi Olarak Mecliste Çözüm Bulacağız!”

Daha önce ‘Türk pilotlarının istihdamı ve önünün açılması noktasında milli bir duruşun sergilenmesi gerekliliği’ üzerine kamuoyunu yaptığı basın açıklaması ile bilgilendiren Gelecek Partisi Sivil Toplum ve Halkla İlişkiler Başkanlığı, bu kez de 4857 sayılı iş kanunu kapsamında havacılık çalışanlarının haklarına dikkat çekti.

Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı, Sivil Toplum ve Halka İlişkiler Başkanı Doç. Dr. Selçuk Özdağ, beraberinde Gelecek Partisi Genel Başkan Danışmanı Cemal Eğin, Sivil Toplum ve Halkla İlişkiler Başkan Yardımcısı Mehmet Erman ve İstanbul İl Başkan Yardımcısı Uğur Avni Başarır ile Hava Yolu Çalışanları Sendikası (HAVA-SEN) Genel Başkanı Kaptan Pilot Seçim Seçkin Koçak ve yönetimini ziyaret etti. Gelecek Partisi Heyeti ayrıca Türkiye Havayolu Pilotları Derneği (TALPA) Başkanı Hüseyin Murat Ersoy’u ziyaret etti. Ersoy buradaki ziyaretten havacılık sektörünün bir kanunun olmadığını kaydederek sektördeki sorunları dile getirdi.

4857 sayılı iş kanunu kapsamında havacılık çalışanlarının ciddi sorunlarla boğuştuğunu kaydeden Sendika Başkanı Kaptan Pilot Koçak, “Söz konusu kanunun 4. Maddesine göre havacılığın uçuş operasyonlarında çalışan görevliler kapsam dışına çıkarılmıştır. Sayı tam tespit edilmemekle beraber yaklaşık 40 bin civarında olduğu tahmin edilen ve aldıkları eğitimler sonucu lisanslandırılarak uçuş personeli olarak adlandırılan pilot ve kabin memurlarının yarıya yakını Türk Hava Yolları Anonim Ortaklığında görev yapmakta ve Toplu İş Sözleşmesi hükümlerine istinaden yapılan düzenleme ile 4857 sayılı İş Kanunu hükümlerinden yararlanmaktadır. THY A.O dışındaki havacılık işletmelerinde anılan unvanlarda çalışan uçuş personeli ise bu kanun kapsamı dışında kalarak 4857 sayılı kanunun tanıdığı birçok haktan mahrum kalmaktadır. Anayasamızın da açıkça yazıldığı şekliyle her Türk vatandaşının her türlü haktan eşit şekilde yararlanma ilkesi uyarınca fiili olarak bir kısım havacılık çalışanlarının aleyhine oluşmuş hak kaybının giderilmesi amacıyla 4857 sayılı İş Kanunu hükümlerinde yapılacak düzenleme, aynı işi yapan ve fakat farklı şirketlerde çalışmaları nedeniyle ayrı kanunlara tabi olan çalışanların eşit haklara sahip olmasını sağlayacaktır. Söz konusu düzenleme ile uçuş personelinin mesai başlangıç/bitiş uçuş çalışma sürelerinin düzenlenmesi ile ilgili çalışma koşullarına ilişkin hususlar da giderilmiş olacak, aynı işi yapan ve aynı unvana sahip söz konusu çalışanların çalışma koşulları da bir standarda bağlanmış olacaktır” dedi ve düzenledikleri 3 maddelik teklifi heyet ile paylaştı.

Burada bir açıklama yapan Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Selçuk Özdağ ise “Biz buradan diyoruz ki; Türkiye Büyük Millet Meclisi derhal havacılık alanında faaliyet yürüten Sivil Toplum Kurum/Kuruluşları ile pilotlar ile çalışanları ile ki 45 bine yakın bir çalışanı olan sektörden söz ediyoruz, derhal görüş alışverişlerinde bulunarak, havacılık kanununun çıkartılması yönünde adımlar atın. Yaklaşık 45 bin insanın çalıştığı bir alanda kanun olmaz mı? Dünyadaki uluslararası sözleşmelere, kanunlara ve standartlara tabi olup da bu alanda kanun çıkartmamak büyük bir eksiklik. Türkiye Büyük Millet Meclisi derhal bu konuyla ilgilenmelidir aksi takdirde bir erken seçim ve değişim sürecinde de biz bu konuya Gelecek Partisi olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde çözüm bulacağız! Bu kanunun çıkması için bütün paydaşlarımızla görüşerek sonuca varacağız. Yine daha önce de açıklamış olduğumuz gibi covid sürecinde başka ülkeler kendi vatandaşı dışında hiçbir pilotu çalıştıramazken, Çin Halk Cumhuriyeti bir Türk’ü bile pilot olarak çalıştırmazken, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde bugün 2 bine yakın pilot işsiz. Bir kısmı henüz görev almadı, bir kısmı görevden çıkartılmış kişiler. Bu kadar kişi işsiz iken yabancı pilot çalıştırma hastalığına kapılmayı da kabul etmiyoruz.

Ankara kulislerini hareketlendiren sürpriz buluşma!

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, akşam yemeğinde bir araya geldi.

Üç liderin Ankara’da gerçekleşen sürpriz buluşması gündeme son dakika olarak düşerken, Ankara kulislerini de hareketlendirdi.

Ahmet Davutoğlu geçtiğimiz hafta da Kemal Kılıçdaroğlu ile akşam yemeğinde bir araya gelmiş, ardından da İYİ Parti Genel Merkezi’nde Meral Akşener’e sürpriz bir ziyaret gerçekleştirmişti.

Çevrim Saha Çalışmalarımıza Devam Ediyoruz

Türkiye’nin en genç siyasi parti ilçe başkanı ünvanınıda taşıyan BBP Kayseri Hacılar ilçe başkanı Musa Çevrim Cuma namazı öncesi Hacılarda meydan esnafını ve halk pazarı esnaflarını ziyaret ederek sorunları dinledi.

BBP hacılar ilçe başkanı ve alperen ocakları ekv il sekreteri musa çevrim esnafa ve vatandaşa yönelik çalışmalarına devam ediyor

Açıklamalarda bulunan çevrim:

Göreve geldiğimiz günden belli vatandaşımızla iç içe olmaya gayret gösteriyoruz çalışmalarımızda vatandaşımızın taleplerini problemlerini yetkililerimize ulaştırarak çözülmesi için aracı vazifesi görüyoruz.

Ahmet Davutoğlu, Gültekin Uysal ile bir araya geldi

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, liderlerle görüşmelerine hız kesmeden devam ediyor. Davutoğlu, bugün Ankara’daki konutunda Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal’ı ağırladı. İki lider, gündemdeki konulara ilişkin görüş alış verişinde bulundu.

Dün CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener ile akşam yemeğinde bir araya gelen Davutoğlu, geçtiğimiz hafta iki liderle de ikili görüşmelerde de bulunmuştu.

SİYASİ PARTİ LİDERLERİNE ÇAĞRI: HERKES HERKESLE KONUŞSUN

Davutoğlu, bu sabah Elmadağ’da Sivil Toplum Kuruluşları, Kanaat Önderleri ve Basın Mensupları ile yaptığı görüşmede tüm siyasi parti liderlerine çağrıda bulunmuş, “Herkes herkesle konuşsun, milletimiz bu kadar dertliyken, bu kara günler ne zaman bitecek, ne zaman sabah uyandığımızda güne ümitle başlayacağız diye kara kara düşünürken bize şahsi hesap yapmak yakışmaz. Bize kendimizi, makamlarımızı, ikbalimizi düşünmek yakışmaz” açıklamasında bulunmuştu.

Asıl cahillik Peygambere ve eşine dil uzatılmasına ifade özgürlüğü demektir!

Yeniden Refah Partisi lideri Erbakan, yaptığı açıklamada, “Milletimizin inancını, dini değerlerimizi hiçe sayarak Hz. Adem (AS) ve Hz. Havva annemize şarkı sözleriyle saldırılması asla kabul edilemez. Gerçek cahiller ve gafiller Hz. Adem’e (AS) yani bir peygambere dil uzatanlar ile bu dil uzatmayı düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirmeye kalkışanlardır.” dedi.

Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Dr. Fatih Erbakan, partisinin genel merkezinde düzenlediği haftalık olağan basın toplantısında önemli açıklamalarda bulundu.

 Taşıma suyuyla değirmen dönmez, taşıma dolarla ekonomi yöneltilmez

 Son bir senede enflasyon, hayat pahalılığı ve döviz kurlarının artmasıyla vatandaşın bir numaralı gündem maddesinin  ekonomi  olduğunu söyleyen Erbakan, buna karşın iktidarın çözüm olarak sunduğu Kur Korumalı Döviz mevduatı ve Swap gibi formüllerin günü kurtarmaya yönelik hamleler olduğunu belirtti. ‘Taşıma suyuyla değirmen dönmez, taşıma dolarla da ekonomi yönetilmez’ uyarısında bulunan Erbakan, ‘ekonomide Kronik yapısal sorunların çözülmesi gereklidir. İsraf halen devam, bütçe açıkları borçlanma, dışa bağımlı ekonomi yapısı devam ediyor, bu şekilde gittiği müddetçe döviz artacak bu da enflasyonu artıracak.’ ifadelerini kullandı.

İktidarın görevi sadaka dağıtmak değildir

Erbakan açıklamasında  şunları kaydetti:

 “İktidar yıllardır olduğu gibi sadaka ekonomisi ve sadaka siyasetine devam ediyorlar. Önce borç-faiz-zam-vergi ekonomisiyle, adaletsiz paylaşımla fakirleştirip, sonra da fakir kalan halka erzak yardımı yapan AK Parti iktidarı bu kez de “4 milyon” ihtiyaç sahibine doğalgaz yardımı yapacak. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı “Hane başına yıllık 450 lira ile 1150 lira arasında destek sağlanacak.” dedi. Bir defa bu 20 milyondan fazla insanın ısınma problemi yaşadığını gösterir! İkinci olarak bu yardım aylık 70 TL gibi bir yardıma denk geliyor ki bu yeni doğalgaz fiyatlarıyla zamlardan sonra 4 kişilik bir hanenin dişin kovuğuna bile yetmeyecektir. Diğer bir husus taksimatta adaletsizlik hususu. Bu desteğin toplam bedelinin 3 milyar TL olduğunu bir de övünerek belirtiyorlar. Oysa ki imtiyazlı holdinglere 2022 yılında yapılacak garanti ödemeleri  42 milyar TL ödenecek. Tabi bu garanti ödemesi dolar 9 TL olarak hesaplandığı için 42 milyar doların 13 TL’yi geçti bu garanti ödemesi şimdiden 60 milyarı geçti. Diğer bir kıyaslama da  2022 yılında faize ödenecek para da 240 milyar TL. Döviz kurundaki artış hesaba katıldığında, bu rakamın da 300 milyar TL civarında olacağı rahatlıkla söylenebilir.  Yani 4 milyon haneye verilecek 3 milyar TL devede kulak bile değil. Hep söylediğimiz gibi iktidarların görevi sadaka dağıtmak, hayır işleri yapmak değil, iktidarların asıl görevi fakir halkın alım gücünü arttırmak refah seviyesini arttırmaktır. Siz önce Kış ortasında elektriğe yüzde 52-127 arası, doğalgaza yüzde 25, kömüre yüzde 72, oduna yüzde 32,6 zam yapıp önce fakirleştirip sonra da çıkıp 4 milyon haneye ‘ısınma desteği’ verileceğini açıklıyorsunuz. Yani kaşık ile verip kepçe ile geri alıyorsunuz. “

 ‘Malum çevreler dinimize, cemaatlere topyekun saldırıya geçti’

 Cemaat evinde kalan üniversite öğrencisi Enes Kara’nın intihar olayına da değinen Erbakan, Türkiye’yi üzüntüye boğan vahim olayın malum çevreler tarafından farklı bir tarafa çekildiğini belirterek şöyle konuştu:

 “Cemaat evinde gerçekleşen intihar olayı sebebiyle malum çevreler dine, dini değerlere, cemaatlere topyekun saldırıya geçtiler. ‘Bu ölümün sebebi, sorumlusu cemaatlerdir’ noktasına getirdiler. Hatta ağızlarındaki baklayı bir çıkarabilseler yüce dinimiz İslam’ı suçlayacaklar. Bu çarpık mantığı anlamakta zorlanıyoruz.  Bir üniversite öğrencisi intihar ettiği zaman o üniversiteyi sorumlu kabul edip, bütün üniversiteleri kapatalım, engelleyelim mi diyeceğiz? Veya bir üniversite yurdunda intihar oldu Allah muhafaza o zaman da üniversite yurdunu mu kapacatacağız. Böyle bir mantıksızlığı nasıl izah edebiliriz? Böyle bir mantık olabilir mi? Tamamen maksatlı gerçekleri çarpıtıp bütün dindar kesime aklı başında cemaatlere ehli sünnet itikadına uygun hizmet yapmak isteyen cemaatlere bu işi sirayet ettirip bunların faaliyetlerini ortadan kaldırıp asıl kafalarındaki o materyalist nesiller yetiştirmek için adım atmak bu art niyetli karalama kampanyalarından bunu görüyoruz. Allah rahmet eylesin vefat eden gencimize elbetteki üzülüyoruz ancak olayı aslından saptırıp da böyle bir noktaya getirilmesini de doğru bulmuyoruz.”

‘Asıl cahiller Peygambere ve eşine dil uzatılmasını ifade özgürlüğü olarak değerlendirenlerdir.’

Aynı çevrelerin Cenabı Allah’ın bir peygamberine ve o peygamberin eşine saldırma cüretini de göstermekten çekinmediğini de hatırlatan Erbakan, bu hakaretin düşünce ve ifade özgürlüğü olarak değerlendirilemeyeceğini vurguladı. Erbakan, “Her ne kadar malum şarkı 5 yıl önce yapılmış olsa da gündem yeni düşmüştür. Milletimizin inancını, dini değerlerimizi hiçe sayarak, Hz. Adem (AS) ve Hz. Havva annemize şarkı sözleriyle saldırılması asla kabul edilemez. Gerçek cahiller ve gafiller Hz. Adem’e (AS) yani bir peygambere dil uzatanlar ile bu dil uzatmayı düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirmeye kalkışanlardır.” dedi.

İçişleri Bakanlığına çağrı: Uçaklardan zorunlu PCR testi kaldırılmalıdır

İçişleri Bakanlığımızın zorunlu PCR kararından geç de olsa kaldırması hatasından dönmesi önemli olduğunu belirten Erbakan ertesi gün uçaklara zorunluluk getirilmesine anlam veremediklerini kaydederek, “Ancak hemen 1 gün sonra uçak yolculuklarına PCR zorunluluğu uygulaması aklı alır gibi değil. getirmesi Bu virüs 10 saatlik otobüs yolculuğunda, 15 saatlik tren yolculuğunda, sinemada tiyatroda bulaşmayacak, 1 saatlik uçak yolculuğunda bulaşacak. Aynen daha önce metrobüste, otobüste dolmuşta bulaşmayıp sadece camilerde bulaştığı gibi. O dönemde demek ki bu dindar bir virüs,o nedenle hep camide oluyor demiştik, şimdi ne diyelim “uçmayı seven ya da maddi durumu iyi olan bir virüs” herhalde diyeceğiz. Bununla bir diğer çarpıklık da, 18 yaşından küçüklerden PCR testi istenmemesi. Bu nasıl bir mantıktır ? 15-16-17 yaşlarında olan yolcular virüs taşımıyor mu ?  Bulaştırmıyor mu?  Belki biraz sert bir ifade olacak ama bütün bu saçmalıkların bir an önce ortadan kaldırılması gereklidir. İçişleri Bakanlığımızdan bir an önce uçaklardan da bu zorunluluğu kaldırılması çağrısında bulunuyoruz. ” şeklinde konuştu.

“Seçimler zamanında yapılmalı, erken seçim birçok sorunu beraberinde getirir”

Erken seçim tartışmalarıyla ilgili açıklamalarda bulununa Türkiye Değişim Partisi’nin Gölge Hazine ve Maliye Bakanı DR. Aziz Murat Hatipağaoğlu, “Cumhurbaşkanlığı seçimleri daha önce de belirtildiği gibi 2023’te yapılmalı. Ekonomik anlamda zaten sıkışmış durumdaki esnafın ve vatandaşın sırtına bir de seçim ekonomisini yüklemek doğru değildir. Ayrıca parlementer sistemin bir geleneği olan erken seçimin Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde bir karşılığı yoktur.” dedi.

Bunun seçimden kaçmak olmadığını belirten Hatipağaoğlu, “Türkiye Değişim Partisi olarak her türlü seçime hazırlıklıyız. Türkiye’nin sorunlarla boğuştuğu doğrudur ancak ekonomik anlamda vatandaşın sırtına yüklenecek bir erken seçimi de istemiyoruz. Dış güçlere suç atmanın, temelsiz bir şekilde erken seçim istemenin, iç siyasette kavga havası oluşturmanın ve hamasetin hiçbir ekonomik ve siyasal sorunu çözüme kavuşturacağını düşünmüyoruz.” ifadelerini kullandı.

“Engellilere doğal gaz, su ve elektrik faturası yansıtılmamalı”

Türkiye Değişim Partisi’nin Gölge Hazine ve Maliye Bakanı DR. Aziz Murat Hatipağaoğlu son dönemde faturalarda yaşanan artışları değerlendirdi. Hatipağaoğlu, “Son birkaç haftadır vatandaşların evine gelen elektrik ve doğal gaz faturaları ciddi şekilde artmış durumda. Emekliler, memurlar, işçiler ve engelliler gibi dar gelir grubuna dahil vatandaşlarımız ciddi şekilde faturalarını ödemekte zorlanıyor.” dedi.

Engellilerin ve engelli ailelerinin temel geçimlerini sağlayabilmesi için elektrik, su ve doğal gaz kullanımları muhakkak ücretsiz olması gerektiğini belirten Hatipağaoğlu, “Bu devletin sosyal devlet olma gereğinin gerçekleşmesi olacaktır. Böylece devletimiz sosyal devlet olduğunu da hatırlayacaktır.” ifadelerini kullandı.

Emekçilerin reel geliri artırılmalı

2021’de elektrik, doğal gaz ve suya 200 TL ödeyen bir vatandaş 2022’de ortalama 500 TL ödeme yapmak zorunda kalacağını söyleyen Hatipağaoğlu, “Buna acilen önlem alınması gerekir. Özellikle dar gelirlilerin ödediği faturalarda kademeli ödeme sisteminin doğru şekilde hesaplanması ve gelir düzeyine göre bir tarifelendirme yapılmasına büyük ihtiyaç var. Bu kesin bir çözüm olmamakla birlikte refahı sağlamak için emeklilerin, işçilerin, memurların ve diğer tüm emekçilerin reel gelirlerini artıracak önlemler almalıyız.” dedi.

Bekin’den Ukrayna-Rusya krizi açıklaması: Türkiye’ye büyük görev düşüyor!

Yeniden Refah Genel Başkan Yardımcısı Doğan Bekin,  Rusya- Ukrayna gerginliğine ilişkin, ” Özellikle, Batı medyasının Ukrayna konusundaki gerginliği tırmandırmaya yönelik savaş çığırtkanlığının hiç kimseye fayda getirmeyeceği gerçeğinden hareketle Karadeniz’in yeni kriz bölgesine dönüşmemesi amacıyla Türkiye gibi ülkelere büyük iş düşmektedir.”

Yeniden Refah Partisi Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Doğan Bekin, dünyanın gözünü çevirdiği Ukrayna-Rusya gerilimine ilişkin yazılı açıklamada bulundu.

ABD’nin açıklamaları ikiyüzlülüğünü ortaya koyuyor

Bekin, Karadeniz’de  ABD ve NATO’nun kışkırtmaları ve Rusya’nın pervasız adımları ile her geçen gün savaşa evrilen gerginliğe yönelik şu ifadeleri kullandı:

“Rusya, merkeze bağlı ‘perifer ülke’ olarak tanımladığı Ukrayna, Kazakistan ve Beyaz Rusya gibi ekonomik ve yeraltı zenginlikleri bakımından önemli potansiyele sahip ülkeleri ‘Avrasya Bütünleşmesi’ kapsamında en öncelikli ülkeler olarak görmektedir. Bu arada Rusya’nın bu planını bozmaya çalışan ABD ise; 2014 yılından bugüne kadar güvenlik ve güvenlik dışı konularda Ukrayna’ya toplam 5.4 milyar dolarlık yardım yanında 3 milyar dolarlık devlet garantisi de sağlama yoluna gitmiştir.  ABD Dışişleri Bakanı Blinken’in yayınladığı bildiride; ‘Bir ülkenin sınırları ve toprak bütünlüğünün hiçbir şekilde zorla değiştirilemeyeceğini, krizin çözümünde diplomasinin tek sorumluluk yolu olduğunu’ ifade ederek Rusya’ya göndermede bulunurken, benzer şekilde ABD’nin Irak ve Suriye ve Filistin gibi ülkelerin toprak bütünlüğünü hiçe sayan uygulamalarını ise görmezden gelmesi tam bir çelişki ortaya koymaktadır.”

Rusya’nın bölgedeki adımları kaygı verici

‘Özellikle  Putin’in; ‘Avrasya Bütünleşmesi’ kapsamında 2014 yılında Kırım’ı  Rusya’ya ilhak ettikten sonra Ukrayna’ya yönelik benzer politikası ister istemez Karadeniz’de suların yeniden ısınmasına neden olabilir.” diyen Bekin,  Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelensky yönetiminin ‘Ukraynalaştırma’ hamlesi çerçevesinde aynen Kazakistan’da olduğu gibi Rus dilinin birçok alanda kullanımını kısıtlaması ve Ukraynaca dilinin ön plana çıkarılması çalışmalarına ağırlık verilmesi hiç şüphesiz Rusya Devlet Başkanı Putin’in Ukrayna üzerindeki projesinin akamete uğramasına neden olabilecek bir gelişmedir. Bu nedenle Rusya’nın etkisinden uzaklaşabilecek bir Ukrayna’nın, hızlı bir ivme ile ABD ve AB’nin kontrolü altına girmesinin jeopolitik ve jeostratejik açısından Rusya’ya büyük maliyet oluşturacağı bir gerçektir.  1954 yılında Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti’nden alınarak Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne bağlanan Kırım’ı 2014 yılında ilhak eden Putin, Dombas’ta Rusya yanlısı ayrılıkçılara destek verirken, Moldovya’nın toprağı sayılan Transdinyester’de tek taraflı bağımsızlık ilan eden ayrılıkçı güçlerin kurduğu “Prinistrovya Cumhuriyeti”ni desteklemesi ister istemez Ukrayna’daki vahim gidişat konusundaki kaygıların artmasına neden olmaktadır.” ifadelerini kullandı.

Gerginliğin azaltılmasında Türkiye’ye büyük görev düşüyor

Karadeniz’deki gerginliğin azaltılmasına yönelik Türkiye’ye büyük görev düştüğünü vurgulayan Bekin, “Özellikle, Batı medyasının Ukrayna konusundaki gerginliği tırmandırmaya yönelik savaş çığırtkanlığının hiç kimseye fayda getirmeyeceği gerçeğinden hareketle Karadeniz’in yeni kriz bölgesine dönüşmemesi amacıyla Türkiye gibi ülkelere büyük iş düşmektedir. ABD’nin olası bir çatışmada, Bush doktrini çerçevesinde NATO üyesi olan Türkiye’nin; “Ya bizdensiniz ya da onlardan” yaklaşımıyla bu sorunun bir parçası haline getirilmeye çalışılması büyük açmazlara neden olabileceği bir gerçektir.  Bu konuda çözümsüzlüğe ve belirsizliğe doğru gelişme gösteren Ukrayna konusunda ‘Milli Politika’nın takip edilmesi ve iki ülke arasındaki muhtemel çatışmayı önleyici adımların atılması kaçınılmazdır.” dedi.

Prof. Dr. Doğan Aydal: Karadeniz Doğalgazı konusunda halk yanıltılıyor!

Yeniden Refah Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Aydal, 2023’te hizmete alınacağı açıklanan Karadeniz doğalgazına ilişkin halkın yanıltıldığı belirterek “Tek sondaj bile tamamlanmadan rezerv bildirilmiştir. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir uygulama yok. Anlaşılan o ki hükümetimiz kaça mal olursa olsun, Filyos limanına bir miktar gaz iletip halkı etkilemek istemekte ve seçime hazırlanmaktadır.” ifadelerini kullandı.

Yeniden Refah Partisi Genel Başkan Yardımcısı Maden Jeoloji Yüksek Mühendisi Prof. Dr. Doğan Aydal, Karadeniz’de bulunan ve 2023’de kullanıma açılacağı söylenen doğalgaz keşfine ilişkin çarpıcı açıklamalarda bulundu.

‘Türkali 1’ kuyusunda sondaj 77 gün, rezerv değerlendirmesi 53 gün sürdü

Karadeniz doğalgazına ilişkin bir çok bilinmezin olduğunu, en önemlisi de ekonomik olup olmadığının tespit edilemediğini, ‘attığımız taşın vuracağımız kuşa değip değmeyeceğinin belli olmadığını’ kaydeden Aydal, şu ifadeleri kullandı:

“Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan, 21 Ağustos 2020 tarihinde Sakarya sahasının Tuna-1 kuyusunda 320 milyar metreküp doğal gaz bulunduğunu kamuoyu ile paylaşmıştı. Fatih gemisinin ilk sondaja başladığı günün tarihi de 20 Temmuz 2020 idi. Sondaja başladıktan bir ay sonra bu rezerv değerinin nasıl ve kimler tarafından hesaplandığını kimse merak etmedi. Rezervi önceden bildirilen “Tuna 1” sondajı 18 Ekimde sonlandırılmıştı. Sonuçta bir gaz bulunmuştu ve hepimiz sevinmeliydik. Peki ama gerçek neydi? Bilindiği gibi, Sayın Cumhurbaşkanımız, 18 Ekim 2020 tarihinde “Tuna 1” kuyusunda 4445. Metrede sondajın sonlandırıldığını ve 85 milyar metreküp yeni bir rezervin bulunmasıyla toplam rezervin 405 milyar metreküp değerine ulaştığını beyan ettiler.  Nitekim İkinci derin deniz tespit kuyusu Türkali-1’de ise yine 3 bin 950 metre sondaj derinliğine ulaşılmasının ardından rezerv tespit çalışmaları 53 günde tamamlanmıştı. “Tuna 1” kuyusunda ilk sondaj bile tam tamamlanmadan 320 milyar metreküp gaz bulunduğu ilan edilmiştir.  “Türkali 1” kuyusunda, kuyu açma süresinin 77 gün ve rezervin belirlenmesinin 53 gün gibi bir süre aldığı da basın haberleri arasındadır. Eğer bir kuyu ile rezerv tespiti, kuyunun üçte biri bile delinmeden, “Tuna 1” kuyusunda tespit edilebiliyorsa(!), Türkali 1 kuyusunda sondajın bitmesi neden beklenmiştir? “Türkali 1” kuyusunda rezervin belirlenmesi, 77 günlük sondaj süresinin ardından,  neden 53 gün sürmüştür?”

Fizibilite hesabı yapılmadan basına açıklamalar yapılmıştır

Karadeniz gazının fizibilite hesabı yapılmadan basına açıklandığını ileri süren Aydal, “Sondaj kuyusu açmak ile rezerv hesabı yapmanın çok farklı süreçler aldığı ve bir havzada bütün sondajlar yapılmadan ve bu havzada gazın akış yönü ve üretim kuyusunun nerede olacağı, üretilecek gazın karaya nasıl ulaştırılacağı, karada gaz temizleme ünitesinin nereye kurulacağı, boru hatlarını kimin döşeyeceği ve bütün bu masrafların bu gaz havzasını işletmeye ekonomik olarak değip, değmeyeceği gibi konuların cevabını bilmeden bu tür açıklamaların çok da inandırıcı olmadığı bilinmektedir.” ifadelerini kullandı.

Diğer kuyulardan olumlu sonuç alınamamıştır

‘Son ilan edilen rezerv miktarı 405 milyar metreküp iken, Sayın Cumhurbaşkanımızın gaz miktarını 540 Milyar metreküp olan ifade etmesinin sebebi ise hiç anlaşılamamıştır.’ diyen Aydal, “2021 yılının ilk aylarında açılan ‘Türkali 2’ sondaj alanında bir miktar gaz akışlarının olduğu ifade edilmiş ancak resmi olarak bir rezerv telaffuz edilmemiştir. 28 Mayıs’ta yapılan “Türkali 3” sondajı, 4 Haziran’da açılan “Amasra 1” kuyusundan, 30 Temmuz’da açılan “Türkali 4” sondaj kuyusundan, 12 Eylül’de açılan “Türkali 5” Kuyusundan, 6 Ekimde açılan “Türkali 6”kuyusundan ve nihayet 24 Aralık tarihinde açılan Türkali 7 kuyusundan da olumlu bir haber maalesef resmi olarak duyurulmamıştır. Bir başka deyişle, Sakarya Havzası mevcut sonuçlara göre, söylendiği kadar çok verimli bir alan değildir.” şeklinde konuştu.

Bu ekonomik krizde Dördüncü Sondaj Gemisine gerçekten ihtiyaç var mı?

Aydal bir başka dikkat çekici hususun, Hükümetin bu olumsuz sonuçlara rağmen, ekonominin de çok sıkıntıda olduğu bir dönemde, dördüncü Sondaj gemisi alma isteği olduğunu belirtti:  “Her üç sondaj gemimiz çok yoğun çalışıyorsa ve Hükümet Sakarya havzasında çok çabuk sonuç almak istiyorsa, bu satın alma makul görülebilir. Ancak Yavuz adlı sondaj gemimiz 20 Eylül 2021’den beri, yaklaşık dört aydır Filyos Limanında demirlemiş bir durumda beklemektedir. Acil Sonuç alınması gerekiyorsa Sismik araştırma gemileri Sakarya Havzasının yakınlarında olmalıydı. Ayrıca Sondaj çalışmalarından önce mutlaka ihtiyaç duyacakları sismik gemilerimizden Barbaros Hayrettin Paşa gemisi Trabzon açıklarındadır. Benzer şekilde, Oruç Reis sismik Gemisi de Antalya limanında demirlidir. Bu durumun gerekçelerini inanıyorum ki TPAO’daki birçok kişi dâhil kimse bilmemektedir.”

Rezerv tespiti dâhil her şeyi Milli ve Yerli yapabiliyorsak 4 yabancı Firmaya neden ihtiyaç duyuldu?

Bu olumsuz görüntüye rağmen Hükümetin, bulunduğu iddia edilen 540 milyar metreküp gazı kıyıya ulaştırmak için çeşitli anlaşmalar yaptığını belirten Aydal yetkililere ‘Eğer biz Türkiye olarak tek sondaj ile rezerv belirleyebiliyorsak, TPAO’nun üç yabancı firma ile anlaşma yapmasına neden gerek duyulmuştur? ‘ sorusunu yöneltti: “Bu konuda, TPAO, 15 Ekim 2021’de bir basın açıklaması yayınlamıştır. Eğer biz Türkiye olarak tek sondaj ile rezerv belirleyebiliyorsak, TPAO’nun üç yabancı firma ile anlaşma yapmasına neden gerek duyulmuştur? Bu açıklamada” Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO), deniz tabanında yer alan enerji projelerine mühendislik hizmeti veren Schlumberger ve Subsea 7 konsorsiyumu ile Sakarya Doğal Gaz Sahası Geliştirme Projesi’nin ilk fazı için anlaşma yaptı. Bu süreçte Wood firması da projenin yönetim ortağı olarak yer alacak. İlgili firmalar kendi yetkinlik alanlarında yüksek tecrübeye sahip. Anlaşma; kuyu tamamlama hizmetleri, deniz tabanı üretim sistemleri (SPS), deniz tabanı iletimi ile MEG boru hatları, kordon hattı, akış hatları (SURF)ve ilk fazda 10 milyon m3/gün üretim kapasitesine sahip olacak bir kara üretim tesisine ilişkin gerekli faaliyetleri içeriyor.” denilmektedir.”

Yabancı Firmalara ödenecek para miktarı neden açıklanmıyor?

Yabancı firmalara yapılacak ödemelerin de beyan edilmediğini savunan Aydal, “TPAO tarafından yapılan bir başka anlaşma da, İtalyan SAİPEM şirketi ile yapılan boru döşeme anlaşmasıdır. SAİPEM şirketinin Castorone gemisi ile Mayıs 2022’den itibaren boru döşeme işlemleri yapılacaktır. SAİPEM ile yapılan anlaşmada 600 milyon dolarlık bir sözleşmeden söz edilmektedir. Bu anlaşmaların bir diğer anlamı, gazı ararken de, bulunan gazın rezervini hesaplarken de, gazı karaya taşırken de ve hatta Karada gazı saflaştırmak için de yabancı firmalara muhtaç olduğumuz ve henüz tam açıklanmayan miktarda önemli bir miktarda dolar ödeyecek olmamız gerçeğidir. Bilindiği gibi, gaz çıktığı şekli ile kullanılamadığından saflaştırmak gerekmektedir. Bununla ilgili bir kuruluş hazırlığı başlayıp başlamadığı da bilinmemektedir.” dedi.

‘SESSİZ ÇIĞLIĞIMIZI DUYUN’ Terörle Mücadelede Gazi Sayılmayanlar Gelecek Partisi’ne Anlattı…

Terörle Mücadele Sırasında Yaralanıp Gazi Sayılmayanlar Derneği Genel Başkanı ve yönetimi Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Selçuk Özdağ’ı makamında ziyaret ederek, ‘sessiz çığlığımızı duyun’ dedi.

Terörle Mücadele Sırasında Yaralanıp Gazi Sayılmayanlar Derneği Genel Başkanı Atilla Polat, Ankara Şube Başkanı Ertuğrul Gazi Demir ve yönetim kurulu üyeleri, Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı, Sivil Toplum ve Halkla İlişkiler Başkanı Doç. Dr. Selçuk Özdağ’ı makamında ziyaret etti. Mecburi askerlik görevleri sırasında, bölücü terör örgütü ile girdikleri çatışmalarda yaralanan ancak gazi sayılmayanlarla ilgili hak arayışlarını anlatan Dernek Başkanı Atilla Polat, “Bizler mecburi askerlik görevimizi yaparken güneydoğuda terörle mücadele sırasında bölücü terör örgü ile girdiğimiz silahlı çatışmalarda yaralandık. Bir gözünü kaybeden gazi sayılmıyor, kalbinde kurşunla yaşayan gazi sayılmıyor, çatışmada 2 parmağını kaybeden gazi sayılmıyor, vücudunda 50 şarapnel parçasıyla yaşayan gazi sayılmıyor ayrıca bu parçalar riski alınamıyor çünkü alınsa sakat kama riski çok yüksek, bir de bunun psikolojik boyutu var onu hiç saymıyoruz.

PKK’ya karşı mücadelede vücutlarında mermi ve şarapnel parçalarıyla yaşan bu vatan evlatlarına maalesef Türk Silahlı Kuvvetleri Sağlık Yeteneği Yönetmeliğini dayatarak % 40 altı yaralanmayı, devletimiz gazi saymadığından bizler gazi sayılamıyoruz.

Ülkemiz 40 yıldır terörle mücadele ediyor bu 40 yıllık sürede terörle mücadelede yaralanan 20 bin asker ve polis gazi sayılmıyor: Neden Devle-ti Aileye bu vatan evlatlarına sahip çıkmıyor bizler bu ülkenin vatandaşı değil miyiz? Bizler kim için vurulduk? 5 Milyon Suriyeliye bakan devletimiz 20 bin gazi sayılmayan Asker ve Polise sahip çıkamıyorsa söylenecek söz bulamıyoruz.

Yıllarca mücadele verdik gerek bireysel olarak, gerekse dernek olarak ve Türkiye’nin birçok İllerinde basın açıklaması yapıp halka ve devlete gazi olduğumuzu ispat etmek için şehir şehir kapı kapı dolaştık, kamuoyu oluşturduk ayrıca mecliste bizden haberdar olmayan Milletteki, Siyasetçi, Bürokrat kalmadı hepsi de haklısınız diyorlar sizler gönlümüzün gazilerisiniz, artık bizler gönüllerin gazisi olmak istemiyoruz Devletimizin resmi gazisi sayılmak istiyoruz” dedi.

15 Temmuz Gazilerine verilen hakların kendilerine neden verilmediğini de soran Polat, “15 Temmuz’da yaralananlara, yaralanma oranına bakılmaksızın hepsi gazi sayıldılar ve gazilere verilen hakların hepsini alıyorlar. FETÖ terör örgütü de PKK terör örgütü değil mi? 15 Temmuz’da kolu çizilen gazi sayılıyorsa, terörle mücadelede yaralanan Melikşah Aktaş neden gazi sayılmıyor. 15 Temmuz’da Tokat yiyen imam gazi sayılıyorsa Beşiktaş Arana stadyumunda bombalı eylemde yaralanan benim polislerim neden gazi sayılmıyor. Nedir bu ayrımcılık.

Neden 15 Temmuz öncesindeki PKK ya karşı güneydoğuda vatani görevini yaparken Terörle Mücadelede yaralanan gazi sayılmayan halen daha sağlık sorunları yaşayan bu vatan evlatlarına aynı haklar verilmiyor” şeklinde ifade etti.

Özdağ ise Güneydoğu ve Türkiye’nin her köşesinde terörle mücadelenin devam ettiğini ifade ederek, “Türkiye’nin en büyük problemlerinden bir tanesi terör faaliyetleridir. Zaman zaman egemen güçler terör örgütlerini kullanıyor, zaman zaman da Türkiye’deki sosyal, siyasi ve ekonomik buhranlardan da terör örgütleri neşet edebiliyorlar. Burada bir çifte standarttan söz ediyor derneğimiz: Güneydoğu Anadolu’da Gazi sayılabilmeniz için uzvunuzun yüzde 40’ını kaybetmiş olmanız gerekir diyorlar. Ama 15 Temmuz Hain Darbe Girişimi esnasında sokağa çıkarak mücadele veren 2 bine yakın Gazimizle ilgili de böyle bir kriterin aranmadığını söylüyorlar. Buradan hükümeti yönetenlere sesleniyoruz: Söz konusu çifte standardı ortadan kaldırın. 15 Temmuz akşamı mücadele eden herkese bir darbeyi önledikleri için Gazilik ünvanı verildiyse o gün, bu insanlar da Türkiye’de yine terör darbesini önlediler. Gaziliğin terörle ilgili, darbe ile ilgili kısmı olmaz. Burada çifte standarda gerek yoktur eşit muamele edilmelidir. Bu arkadaşlarla ilgili de kriterlerin yeniden yapılandırılması hem Türk Silahlı Kuvvetlerinin, hem Milli Savunma Bakanlığının hem hükümetin hem Cumhurbaşkanlığının bu konuyla ilgili yeniden bir değerlendirme yaparak bu insanlara girdikleri mücadelenin karşılığını maddi manevi karşılığını vermek devleti yönetenlerin görevidir. Bu haklı talebe sessiz kalmaları bir eksikliktir. Gelecek Partisi olarak bu konunun takipçisi olmaya devam edeceğiz” dedi.

Yazar - Davut Güleç

Gazeteci, televizyoncu, Uzman polis-adliye muhabiri, Spor yazarı, TEMA’cı, Kızılay’cı, Dağcı, Trekkingci, Alp disiplini kayak milli hakemi, Herkes İçin Spor Federasyonu Kayseri il temsilcisi, Erciyes Kar Kaplanları Spor Kulübü Basın sözcüsü, Kayseri Spor Adamları Derneği yönetim kurulu üyesi, Kent Güvenlik konseyi üyesi, Halkla İlişkiler Tanıtım, Adalet, Kamu Yönetimi mezunu -----Davut Güleç Kimdir ? -----

İlginizi Çekebilir

Tuzcuoğlu, deprem bölgesinde incelemelerde bulundu

ÇEVRE, ŞEHİRCİLİK VE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ BAKAN YARDIMCISI REFİK TUZCUOĞLU, TOKAT’IN SULUSARAY İLÇESİNDE YAŞANAN DEPREMİN ARDINDAN …