Köşe Yazıları

BAŞKAN ERDOĞAN VE DEVLETLER BAŞKANLARINA AÇIK ÇAĞRIM İŞGALCİ İSRAİL VEYA NEDEN İKİ DEVLETLİ  ÇÖZÜM OLMAZ?

Süleyman KOCABAŞ

İsrail Neden İşgalci Devlettir?

Amacı, “Yahudisiz Filistin’de bir bağımsız Yahudi Devleti kurmak” demek olan Siyonizm’in kurucusu Theodor Herzl, yazdığı hatırlarında, buna bir başlangıç olarak, Avrupa sömürgecilik ve yayılmacılığının “Koloniyalizm yerleşimciliği” ni taklitle, Yahudileri Filistin’e göçle getirip, bunlar, Arapların artık “anavatanı” haline gelmiş Filistin’de Araplarla eşit veya onlardan fazla duruma geldikten sonra, silahlı mücadeleye başlayıp bağımsız devletlerini 50 yıl içinde (Milat başı 1898’de İsviçre’nin Bazel şehrinde toplanan I. Dünya  Siyonist Kongresinde alınan karardır) kuracağından bahsetmiştir ki, bu onun başlı başına “projeksiyon senaryosu veya planı” bugünkü İsrail Devleti’nin 14 Mayıs 1950’de bağımsızlık ilanıyla Filistin’e “işgalci” olarak yerleştiğinin en başta gelen önemli  belgesi ve kanıtıdır. (Theodor Herzl, The Complete Diaries of Theodor Herzl, C. 2, The Herzl Press Thomas Yoselof, New York- London, 1960, s. 581)

Theodor Herzl, İsrail Devletinin kurulmasını planlarken, “Avrupa Nasyonalizmi (Milliyetçilik) ” ni de taklit etmiştir. Avrupa Koloniyalizmi, 1500’lü yılların başında “Coğrafi Keşifler” le başlamıştı. Koloniyalizm demek, bir çeşit Emperyalizm’in eş anlamlı kavram olup, bir memleketin başka bir memleketin devletinin orduları tarafından “zorla” işgal edilip, oraya asker ve nüfus ihraçlarıyla yerleşimler sonucu, esir alınan  ülke halkını ya hakimiyetine sokup onu köleleştirerek kullanmak ya da yerli halkını soykırıma tabi tutup işgal edilen memleketi tam anlamıyla emperyalist memleketin vatanı halini getirmektir. Bu ikinci hal, 1492’de keşfedilen Amerika kıtasında uygulanmış, kıtanın yerli halkları Kızılderililer, Mayalar ve Aztekler tam anlamıyla soykırıma tabi tutularak, Avrupa’nın yamyam ve haydut devletlerinin vatanları haline getirilmişlerdir. İşte, Siyonizm Emperyalizminin Filistin’e yerleşmesi de, Avrupa Koloniyalizminin “Amerikanvari” bu ikinci şeklini taklitçilikle böyle bir süreci takip ederek olmuştur.

Avrupa’da 19’uncu yüzyılı “Milliyetçilik Asrı “ yapan 1789 Fransız İhtilalinin fikirleri ve siyasi emelleri olmuştur. Toplumları yeniden tanzimde Laisizm, Liberalizm ve Nasyonalizm (Milliyetçilik) reaksiyonları gösteren bu ihtilal sonucu, Avrupa’da “ümmet” esasına dayanan geleneksel imparatorluk devlet düzenleri ve rejimleri yıkılarak yerine, “ırklar, ırkçılık ” esasına dayalı olarak küçük küçük “Ulus Devletler” kurulmaya başlanmıştır. Bu devletlerin bir özelliği de kurulduktan sonra ülkelerinde “safi ırkları” ndan ibaret bir nüfus meydana getirmek olduğundan, birçok Avrupa ülkesinde kendi ırklarından olmayan Yahudi yerleşimci azınlıkları da  yok etmeye yönelik baskı ve soykırım başlayınca (buna Avrupa’da Anti –Semitizm – Yahudi Aleyhtarlığı denilmiştir)  bu sefer Yahudiler de  “kendilerini kurtarmak için” denilerek, “Yahudi Milliyetçiliği” ni ihdasla,  kendilerine “milli bir yurt arayışı ” içine düşerek, “Tarihimizin arşivinde kayıtlı Anavatanımız” dedikleri Filistin’de Hz. Davut – Hz. Süleyman’ın krallığından sonra yeni bir devlet kurmak sevdasına kapılmışlardır. Bu haliyle, Filistin’e M.S. 132 (Bu tarihte “Roma Sürgünü” ile Yahudiler Filistin’den tümüyle çıkarılmışlardı ) yıl sonra geri dönüşü ifade eden geleneksel “Mesihçi dönüş”, 1850’li yılların ortalarından itibaren terk edilerek , “Siyasal dönüşten” olarak bunun yerini “Siyonizm dönüşü” ” almaya başlamış ve “Siyonizm” kavramını ilk defa kullanan 1886’da Yahudi yazar Nathan Birnbaum olmuştur. (Joseph Dunner, The Republic of Israel ıts Hıstory an ıts Promise, Mcgrant Hall B Co. İnç., New York 1950, s. 22)

Görülüyor ki Siyasal Siyonizm, Avrupa Koloniyalizmi ve Nasyonalizminin bir taklitçiliği olarak, Ortadoğu’da tam da Arap Dünyası ve İslam Dünyasının göbeğinde hem “Siyonist Yahudi Emperyalizmi” hem de “Avrupa ve sonraları Amerikan Emperyalizmi” ne hizmet eden, koloniyal  emperyalist  “büyümeye istidatlı” bir “küçük devletçik” ve “çıban başı” olarak 14 Mayıs 1950’de İsrail’in bağımsızlığını ilanıyla birlikte kendisini gösterecektir.

Filistin’i Kurtarmak İçin Arapların “Kuvayı Milliye Teşkilatları” nın Doğuşu

Filistinli Araplar, anavatanları Filistin’in Yahudi göçleriyle işgal edilip 1950’de  bağımsız İsrail Devleti kurulduktan sonra, “İşgalci Yahudiler ve İsrail’i topraklarından söküp atmak için” denilerek “milli kurtuluş mücadelesi amaçlı” teşkilatlarını kurmaya başlamışlardır ki, bunlar bizim, 16 Mayıs 1919’da Yunanistan’ın anavatanımız Anadolu’yu işgallere başlamasıyla birlikte, işgal topraklarından bu işgali defetmek için kurulmaya başlanan “Kuvayı Milliye Teşkilatlarımız” (halk direnişleri teşkilatlanmaları) ve nihai tahlilde, bunların birleşmesiyle 1919 – 1922 zaman diliminde “Milli Mücadele” verip Yunan İşgalini sonlandırmaya benzer. Günümüz itibariyle de, Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın Filistin Araplarının bugünkü kurtuluş örgütü Hamas’ı, bu sebeplerden “Türk Kuvayı Milliyesi” ve “Türk Milletinin Milli Mücadelesi”ne benzetmesi de takdire şayan bir benzetme ve teşhistir.

İsrail’in Sömürgecilik – Yayılmacılık Emelleri ve Aktiviteleri

İsrail Devleti kurulduktan sonra, mevcut ilk topraklarını yeterli görmeyerek, kendi akıllarınca “Kitab-ı Mukaddes Toprakları” denilen ve Muharref Tevrat’ta, sınırları, “O günde Rab (Tanrı) Abraham’la anlaşıp dedi: Mısır Irmağından (Nil Nehri) Büyük Irmağa (Fırat Nehri) kadar olan diyarı senin zürriyetine verdim. “ (Tevrat, Tekvin Kitabı,bap : 13 – 14) denilmesi, İsrail sömürgeciliği ve yayılmacılığının “mukaddes belgesi ve emeli” olmuştur. Üstelik de yine Muharref Tevrat’ta,  Yahudilerin ilk krallıklarını kurdukları  zamandan başlayarak, günümüze dek Yahudilerin “Vaat Edilmiş Topraklar” yalanıyla, burada yaşayan yerlileri Filistiler (bugünkü Filistin ismi bu yerlilerden ileri geliyor. Batılılar buna “Palestine” derler), Kenanilerin (bunlar da Filistin’in ikinci büyük yerlileridir. İslam dünyasında, Batılılar 19. Yüzyılda  Palestine adını kullanmaya başlayana burası “Kenan Diyarı” olarak anılırdı) vb. “Yahudi İşgali” ne karşı direnmeleri karşısında, bunların bütün erkek, kadın, çocuk ve hatta develeri, koyunları ve öküzlerine kadar bütün canlı varlıklarının öldürülmesi de adı geçen kitapta yer almaktadır. Buna, Yahudilik tarihinde Tevrat’a atıfla, bunun “Yeşaya Kitabı” ndan  “Yeşaya Kehaneti” denilmektedir ki, işin daha da ilginci, günümüzün İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’nun 7 Ekim 2023’de Gazze’de Araplara yönelik “katliam, soykırım ve göçe zorlamalar” başlayınca, “Biz bununla Yeşaya Kehanetini gerçekleştiriyoruz” açıklaması yapmasıyla kendisini günümüzde de göstermesi olmuştur.

Bir kere, Muharref Tevrat’ta geçen Allah’ın Yahudilere “Vaat Edilmiş Topraklar” vaadi ve “Burada size muhalif yaşayan her canlıyı öldürünüz” ifadeleri Hz. Musa’ya indirilen ve bizim de ona inandığımız “Hakiki Tevrat” ta yoktur. Bunlar, sonradan yazlan Tevrat’a Yahudi din adamları hahamlar tarafından “Onu Yahudi ırkçılığına evirmek ve  mukaddes söylemleri” olarak sonradan sokulmuştur. Hz. Musa’nın, içinde hakiki Tevrat’ın yer aldığı “Ahit Sandığı” bulunur ve bu Tevrat okunursa, hamamların bütün yalanları ortaya çıkacaktır. Bu sandığın, M.S. 132’de Roma ordusu komutanı  Titus’un,  Kudüs’te Süleyman Mabedini yakıp- yıkması ve Yahudileri bütünüyle Filistin’den çıkarması sırasında ya yandığı veya kaçırılıp bir yere saklandığı gerçeği de biliniyor. Bu sandık halen bulunamamış, “bulundu” denilenlerin “sahte” olduğu görülmüştür.

Sonra, bizim de Allah’ımız olan ve Allah’ın yukarıdaki vaatleri Yahudilere vaat etmesi mümkün değildir. Onun sıfatlarına aykırıdır ki, Müslümanlar tarafından buna “Allah’ın 99 ismi Esmaül Hüsna” denilir. Bu sıfatlarda birisi de “adalet” sıfatıdır. Allah bütün yarattığı insanlar ve ırklara karşı adaletli olduğu için, bunlar içinde bir kısmını kayırıp bir kısmını dışlaması mümkün değildir.

Osmanlı’dan günümüze, Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi toprakları da “Vaat Edilmiş Topraklar” a dahildir. Zaten bunun için de, 1897 – 1902 zaman diliminde “Siyonizm’in kurucusu ve aktivisti” denilen  Theodor Herzl, İstanbul’da Sultan Abdülhamit’le “Filistin Pazarlığı” yaparken, ilk merhalede kurulması düşünülen “Osmanlı’ya bağlı özerk veya muhtar Yahudi yerleşim bölgesi” nin sınırları teklifini  hatıralarında yer aldığı üzere şöyle yapmıştı: “Sınırlar, Kuzey’de Kapadokya Dağları (Orta Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Toros Dağları silsilesi) Güney’de Süveyş Kanalı’na kadar olan alanı kapsamalı. Devamlı tekrarlanacak slogan; ‘Davut ve Süleyman’ın Filistini olmalıdır.” (T. Herzel, C. I, s. 342)

Günümüzde kendisi için, “İsrail kurulduktan sonra onu büyütmek için İkinci Theodor Herzl” denilen ve şu anda Gazze ve Batı Şeria’da Filistinlileri soykırım ve göçe zorlamalarına devam eden Başbakan Benjamin Netanyahu da, herkesin televizyon kanallarında şahidi olduğu halde, İsrail Milli Televizyonuna çıkarak elinde gösterdiği “Büyük İsrail” haritasında, yukarıdaki sınırlarda yer alan şehirlere  ek olarak, Adana, Bağdat, Medine, Mekke de bu sınırların içinde gösterilmektedir.

Bütün bu gerçekler ışığında Sayın Erdoğan ve Sayın Bahçeli’nin “Gazze’yi, Kudüs’ü savunmak, Adana, Urfa, Diyarbakır, Bağdat, Medine ve Mekke’yi, hatta Ankara ve İstanbul’u savunmak demektir” teşhisleri de gerçekten isabetli teşhisler olmuştur.

Zaten günümüz itibariyle de Netanyahu, “Amerika – Batı’nın desteğiyle” denilerek, “Üçüncü bir Dünya Harbi çıkarıp, bununla da “Vaat Edilmiş Topraklar” ı işgal ile buralara yerleşmek istemektedir” değerlendirilmesinde bulunulmuştur. Bunun hedefi, “Amerikan –İsrail – İngiliz yapımı” denilen, Büyük Ortadoğu Projesi” (BOP) ‘la belirlenmiş, bu cümleden olarak, adı geçen projenin mucidi Amerikan Başkanı George Walter Bush’un Dışişleri Bakanı Condolezza Rice, 7 Ağustos 2003’de yaptığı açıklamada, Ortadoğu ağılıklı olarak 22 ülkenin sınırlarını değiştireceklerine dair şunları söylemişti: “Fas’tan Çin’e kadar 22 ülkenin siyasi ve ekonomik coğrafyası değişecektir.” (Süleyman Kocabaş, Amerika –Batı – İsrail “Şer Ekseni” nde Hedef Ülke Türkiye, Vatan Yayınları, İstanbul, 2018, s. 220)  Şimdi bu projenin ayaklarından birisi olarak, Irak (2.5 milyon Kürt, Sünni ve Şia diye üçe bölündü. Türkiye sınırına paralel  Kerkük – Musul – Telafer hattında 2.5 milyon Türk göz ardı edildiği halde) ve Libya (Tomruk ve Bingazi diye ikiye bölündü) bölündükten sonra, “Suriye’nin 4’e ( 2.5 milyon Kürt, 300 bin Dürzi’ye ayrı ayrı devletçikler kurdurulmak istenilip, Türkiye sınırına paralel 7 milyon Bayırbucak-İdlip-Afrin Türkmenleri  görmemezlikten gelindiği halde ve de Sünni ve Nasturi parçalanmalarına” oynanılıyor.

Bu süreçte “İsrail’in bir ara büyümesi” denilen büyüme, 5 Haziran 1967’de başlayan ve 6 gün süren  Arap –İsrail Savaşı’nda yaşanmış, İsrail ordusunun savaştıkları Ürdün’den Doğu Kudüs ve Batı Şeria, Mısır’dan Sina Yarımadası, Suriye’den Golan Tepeleri ve Lübnan’dan “Güney Çiftlikleri” denilen toprakları işgal eden İsrail buralara yerleşmiş, Sina yarımadası hariç (buna Yahudiler, “Amerika’nın baskısıyla Mısır’a geri verildi’ dinilerek, ‘geçici’ terk ettiklerini söylemişlerdir) bunların hiçbirini terk etmiştir. Bu harbin ve işgallerin değerlendirmesini yapan İsrail Genelkurmay Başkanı Moşe Dayan şunları söylemişti: “Bu savaşla, ‘Vaat Edilmiş Topraklar’ ın bir parçasına daha sahip olduk”. (Kocabaş, Hedef Ülke Türkiye, s. 206))

Aslında, İsrail’in kuruluşu ve büyümesinden olarak zaten de Siyonist Yahudiler, “I. ve II Dünya Savaşları bize, İsrail’in kurulmasına hizmet etti; III. Dünya Harbi de ‘Büyük İsrail’ i kurmamıza yardım edecektir” dediklerine bütün dünya kamuoyu vakıftır. I. ve II. Dünya Harplerinde Siyonist Yahudiler, Büyük Devletlerden İngiltere ve Amerika’yı kullanmışlardı. İsrail, öncelikle I. Dünya Harbi yıllarında  İngiltere’nin 2 Kasım 1917’de yayınladığı Balfour Deklarasyonu’yla e kurulmaya başlanmış, II. Dünya Harbi yıllarında kurulması için ise, bu sefer de Amerika başrollerde  oynamaya başlamış, İsrail, 14 Mayıs 1950’da bağımsızlığını ilan edince onun ilk tanıyan, bu ilandan 11 dakika sonra Amerikan Başkanı Truman olmuş,  ardından ikinci tanıyan Komünist Rusya, üçüncüsü Yunanistan ve dördüncüsü Türkiye olmuştu. Bu son iki tanımayı Truman, kendilerine “Marshall Yardımları” nın verilebilmesi, Kore’ye asker göndermeleri ve NATO’ya alınmaları için  pazarlık unsuru olarak kullanmak suretiyle gerçekleştirmiştir.

Günümüz itibariyle ise, III. Dünya Harbi çıkması için Amerika ve İsrail başrollerde oynamakta, buna Batı Hıristiyan Dünyası’nın Büyük Devletleri de az veya çok destek vermektedirler.

Siyonizm Soykırımı ve Yayılmacılığına veya Filistin Sorunu’na  Çözüm Bulmanın Alternatif Yolları

Günümüz itibariyle, büyük ölçüde Netanyahu’nun başbakanlığına inhisar eden Ekim 2023’den beri başta Gazze ve ardından Batı Şeria’da devam eden Filistinli Araplara yönelik devasa soykırım ve göçe zorlamalar karşısında, Filistin Sorunu’na bir çözüm bulmak olayı bütün dünyanın gündemine girmiş olup, özellikle de buna yönelik, “Filistinli Arapların kurtuluşu için” denilerek, burada “İki devletli çözüm” sürekli gündeme getirilmektedir ki, sırf İsrail’in Muharref  Tevrat Şeriatı uygulamaları ve soykırımcı Siyonizm Irkçılığı sebepleriyle  bu doğru değildir ve gerçekleşmesi imkansızdır. Bunun, İsrail içi ve dışı sebeplerinden daha büyük boyutları vardır ki, bunlar özetle şunlardır:

İsrail Devleti hiçbir zaman “Başkenti Doğu Kudüs” olan denilen bağımsız bir Filistin Arap Devletine izin vermeyecektir. Hatta, çeşitli nedenlerle Amerika’nın baskılarıyla “zorla” denilen 1990’lı yıllarda Gazze ve Batı Şeria’ya “özerklik” verildiği, yönetim başkanları bile atandığı halde, bunları bile tanımamakta ve yıkmaya çalışmaktadır.

Siyonizm Irkçılığı ile idare edilen İsrail’de, bunun bir sonucu olarak,   Filistin, “Safi Yahudi ırkının vatanı” yapılmaya çalışılmaktadır. İsrail’i “yeniden büyümek” ten olarak Arap ülkelerine ikinci defa saldırısı 1974 Arap –İsrail savaşından sonra, Kasım 1975’de toplanan Birleşmiş Milletler Genel Kurulundan alınan 10 Kasım 1975 tarih ve 3379 sayılı kararda, “Siyonizm’in bir çeşit ırkçılık ve ırk ayrımı olduğunu karar verildi” ifadesi yer almıştır. (Siyonizm ve Irkçılık, Haz. Prof. Dr. Türkkaya Ataöv, Ank. Ü. SBF. Yayınları, Ankara, 1982, s. 282

Ayrıca, 24 – 28 Temmuz 1976’da Trablus’ta toplanan “Siyonizm ve Irkçılık İlişkileri Uluslararası Sempozyumu” sonuç bildirisinde Siyonizm’in ırkçı ve emperyalist bir ideoloji olduğuna dair şunlar yer almıştır: “Siyonizm, bir yandan, Yahudi olmayanların topraklarından kovulmasına yönelik bir ideoloji, öte yandan, Yahudiler için ve Yahudiler tarafından sömürgeci bir yerleşme felsefesidir. Siyonizm, aynı zamanda, Yahudileri kendi ülkelerinden ayırma (halihazırda yaşadıkları çeşitli ülkelerden) onları bir ülkede toplama ve bu ülkelerin Yahudi olmayan yerli sakinlerini tahliye etme ideolojisidir.” (Siyonizm ve Irkçılık, s. 276)

Günümüzde, uluslararası hukuk ve antlaşmalarda, insan hakları sözleşmelerinde vb  dinler esasına dayalı “Şeriat devletleri” ve “Irkçı devletler” kurmak genelde yasaklandığı halde, bu yasak İsrail için geçerli değildir. İsrail’e, “kendi güvenliğini koruyor ve korumaya hakkı vardır” yalan gerekçesiyle, ABD-Batı İsrail’in bütün vahşetlerine aktif destek verdiği için bunlar, yıllardan beri savunduğu “insan hak ve hürriyetlerinin korunmasına saygılı olmak” şampiyonluğunda sınıfta kalmışlardır. Daha büyük bir değerlendirme olarak, işin esasına bakılırsa, “Günümüz ABD-Batı medeniyeti Gazze’de çökmüştür” denilebilir.

Sonra,”Siyasal Siyonizm süreci” nin başladığı yaklaşık 175 yıldan (1850 – 2025)  yılından beri, Siyonist Yahudi liderleri Moses Hess, Theodor Herzl, Chaim Weizman vb. Büyük Devletlerin kendilerine destek vermeleri halinde, Ortadoğu’da kurulacak bağımsız İsrail Devleti’nin , burada bunların çıkarlarını korumak için “Jandarma ve Polis Devletleri” olacağını vaat etmişler ve zaten de İngiltere, Fransa, Amerika’da sırf bu sebepten de İsrail’in kuruluşuna “ Araplara ve diğer Müslümanlara nazaran en güvenilir bir siyasi ve askeri ortak” olarak destek vererek bu devletin kurulmasında baş rolü oynamışlardır. Bu konuda ve yukarıdaki diğer başka konular da belgelere dayalı olarak daha geniş ilgi için benim şu kitabıma bakınız: Süleyman Kocabaş, “Vaat Edilmiş Toprak” Filistin İçin Mücadele Türkiye ve Siyonizm, Vatan Yayınları, İstanbul, dördüncü baskı 2014, s. 5 – 240. Bu sebepten de bu devletler, haklı da olsa haksız da olsa devamlı İsrail’in yanında yer alırlar ve günümüz itibariyle yaşanan İsrail ‘in Gazze vahşetleri sebebiyle “İki devletli çözüm istiyoruz” söylemleri de bir sahtekarlık ve yalandan başka bir şey değildir ki,  zaten de en başta Amerika, iki devletli çözümü tanımayacağı ve hatta tanıyanları cezalandıracağı ve onlara ambargo uygulayacağı açıklamalarını yapmıştır. Ayrıca, Filistin Özerk Devleti Başkanı Mahmut Abbas, her yıl Eylül ayında Birlemiş Milletler Genel Kurulu’na katılıp konuşma yapanken, 2025 yılı itibariyle Amerika ona ülkesine gelme izni ve vizesi vermemiştir.

Bütün bu durumlar karşısında Filistin Sorunu’na hakki ve kalıcı, bütün Ortadoğu ve Dünyanın huzur ve barışı için alternatif çözümlerden şu üç konu üzerinde durulabilir:

1- Filistin’den bütün Araplar buradan tamı tamına uzaklaştırılıp, yalnızca “Safi Yahudi ırkı nüfusu” olarak İsrail Devleti’nin varlığını devam ettirmesi. Bence bu, İsrail Filistin’de işgalci bir devlet olarak bulunduğu ve yapılanması, akıl, mantık ve uluslararası hukuk ve antlaşmalara aykırı olduğu için uygun görülmeyebilir.

2-Siyonist Yahudiler, Arapların anavatanı Filistin’e dışarıdan gelerek “Koloniyalist Sömürgecilik ve Yayılmacılık emelleri ve politikaları”yla  göçlerle yerleştikleri için, bunların buradaki “işgal” ine son verilerek yalnızca Filistin Devleti kurulmalı ve var olmalı mıdır? Eğer bu statüde (İsrail’in nüfusu 14 milyondur. 7 milyonu Filistinli Araplar ve diğerlerinden ibarettir) 7 milyon Yahudi Filistin’de bu devlet bünyesinde kalacak olursa, bunlar Arap devletine demokratik vatandaşlık olarak bağlı kalarak yaşamaya devam edebilirler. Bir çeşit, tarihte olduğu gibi “Osmanlı modeli” getirilerek, Araplar, Yahudiler ve diğerlerinin burada barış ve huzur içinde bir arada yaşamaları sağlanabilir.

3-Özellikle Siyonist İsrail’den kaynaklanmaya devam edecek olan Filistin Krizi, üstelik de günümüz itibariyle İsrail’in bütün komşularına saldırarak “Büyük İsrail” i kurma girişimleri karşısında Filistin Meselesi yıllardır Ortadoğu’da ve Dünya’da kanayan bir yara, genel sulh, huzur ve barışı tehdide devam edeceğinden, İsrail’in kendisini en çok kayırıp, kollayan Amerika’nın boş-yarı boş bir alanına veya yanı başındaki bomboş Grönlant adası, dünyanın bir başka boş yerine taşınması sağlanmalı mıdır? “Kalıcı ve ebedi çözüm” için bu alternatif üzerinde dünya kamuoyunda ciddi olarak durulmalı mıdır?

Zaten de “Gazze Büyük Krizi” kendisin göstermeye başlayınca, İsrail’den 83 bin Yahudi, burasını terk ile başka ülkelere göç etmiş, “geri dönüş” olarak bu ailelerin sayısı her gün artmaya başlamıştır.

Yine zaten de 1500’lü yılların başında beri bütün dünyayı “koloniyal yerleşimleri” yle sömürgeleştiren Batı Hıristiyan Dünyasının bütün Büyük Devletleri, bu koloniyal işgalciliği II. Dünya Harbi’den sonra yoğun olarak terk ile sömürgelerinden ve işgal ettikleri ülkelerde günümüz itibariyle neredeyse tamamen çekilmişlerdir. Buna uymayan, bir bakıma “Batılı Devlet” olarak yalnızca İsrail kalmıştır.

Şu yıllarda İsrail’de yaşayan 7 milyonluk Yahudi’nin tamamının zihniyeti İsrail yöneticilerinin zihniyetiyle aynı değildir. İsrail’in Gazze’deki soykırımları, yakıp- yıkmaları, göçe zorlamaları aleyhine bir “küresel kriz”e dönüşüp, İsrail’i protesto için dünyanın bütün şehirlerinde aleyhine büyük mitingler yapılırken, İsrail’ de bile bunlar yapılmakta ve hatta birçok haham, Netanyahu’ya “Biz Siyonist Yahudi değiliz. Osmanlılar zamanında daha hür, barış ve huzur içinde yaşıyorduk” mesajlarını vermişler, tepkilerini göstermişlerdir.

İsrail’de yaşayan Yahudilerini çoğu Türkiye’den gitme dönme ve asıl Yahudi Türk vatandaşlarıdır. Ayrıca, Doğu Avrupa ve Rusya’dan “Panslavizm milliyetçiliği zulmü” nden buraya 1880’li yıllardan itibaren göç etmeye başlayan Hazar ve Karay Yahudi Türkleridir  ki, bunlar da nüfusun çoğunluğunu teşkil ederler. Özellikle bunlar, “Türkiye’ye sadakat yemini” ettirilerek ülkemize göç ettirilebilirler, getirilebilirler mi? Bunun üzerinde de ciddi olarak durulmalıdır.

Sayın Cumhurbaşkanımız ve Diğer Ülkeler Başkanlarına Açık  Çağrım

Eylül 2025 ayı sonunda New York’ta Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun yeni dönem açılış konuşmalarına birçok devletler başkanları gelip birçoğu konuşma yapacaktır. Sayın Erdoğan da  konuşma yapacaklar arasındadır. Özellikle benim en halisane isteğim, Sayın Erdoğan’ın yapacağı konuşmada, yukarıda sıraladığımız üç alternatif çözümü yüksek sesle ve tam metin veya benzeri olarak dile getirmesi olacaktır. Öncelikle bunu ondan bekliyoruz ve birçok devlet başkanının da ona katılacağına inanıyoruz.

Dile getirdiğimiz bu çözüm önerileri dışındaki bütün görüşler, ‘boş ve batıl görüşler” olsa gerektir.

87 tarih kitap yazmış ve yayınlamış bir tarihçi yazar olarak, okuduğunuz bu yazım ve çözüm alternatiflerim, alıştırılan ve kurgulanan günümüz ortamında, buna ilaveten, akıllarını Amerika ve İsrail’in cebine koymuş bir kısım kişiler ve çevreler tarafından “gülünç” veya “eksantrik” olarak karşılanabilir; ama, tarih ilminin “soğuk aklı” ve “acımasız muhakemesi” bana hak verecektir vesselam.

Davut Güleç

Gazeteci, televizyoncu, Uzman polis-adliye muhabiri, Spor yazarı, Kayseri ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ile Küresel Gazeteciler Konseyi, TSYD, TİMEF, AVKON, ADD üyesi, TEMA’cı, Kızılay’cı, Dağcı, Trekkingci, Alp disiplini kayak milli hakemi, Herkes İçin Spor Federasyonu Kayseri il temsilcisi, Erciyes Kar Kaplanları Spor Kulübü Basın sözcüsü, Kayseri Spor Adamları Derneği, Tüm Mücadele Sporları Derneği, Kayseri Spor Adamları Derneği, Kent Güvenlik konseyi üyesi, Halkla İlişkiler Tanıtım, Adalet, Kamu Yönetimi mezunu ----- Davut Güleç Kimdir ? -----

İlgili Makaleler

Android Uygulama Popup
Logo

📲 Davut Güleç Haberler

Android cihazınızdan kolayca haberleri takip edin!

📥 Uygulamayı İndir
Android Uygulama Popup
Logo

📲 Davut Güleç Haberler

Android cihazınızdan kolayca haberleri takip edin!

📥 Uygulamayı İndir
Davut Güleç Panel İletişim // Dişli ikonunu döndürme animasyonu her 6 saniyede bir setInterval(() => { const gear = document.getElementById("gearIcon"); gear.classList.add("rotating"); setTimeout(() => gear.classList.remove("rotating"), 3000); }, 6000); Davut Güleç – Sağ Menü
Yukarı Çık Butonu - Siyah Halka
Modern GDPR Çerez Popup