
İLHAN KARAÇAY 2025 TÜRKİYE’SİNİ ARAŞTIRDI VE HOLLANDA İLE KIYASLADI
*Türkiye’de kira yardımı yokken, Hollanda’da asgari ücretliye ve sosyal ödenekliye 400 euro kira yardımı yapılıyor.
*Türkiye’de emeklilik için 7200 gün çalışmanız gerekirken, Hollanda’da bir gün dahi çalışma şartı yok.
*Türkiye’de sağlık sigortası için maaşın % 5’i kesilirken, Hollanda’da devlet 270 euro aylık destek veriyor.
*Türkiye’de öğrencilere faizli eğitim kredisi verilirken, Hollanda’da başarıya bağlı geri ödemesiz kredi, ücretsiz ulaşım hakları var.
*Türkiye’de, özel davalar için avukat desteği yok iken, Hollanda’da orta gelirliye dahi ücretsiz avukat tahsis ediliyor.
*Türkiye’de kısıtlı bir çocuk ödeneği , ve yine kısıtlı bir kreş ödeneği varken, Hollanda’da çocuk başına yıllık 2000 euroya kadar ödenek veriliyor ve kreş masrafları da devlet tarafından ödeniyor.
*Türkiye’de, borçlulara derhal haciz uygulanırken, Hollanda’da daha çabuk çözüm imkânları uygulanıyor.
*Türkiye’ye gelen gurbetçilere ‘Şımarık zenginler’ gözüyle bakılıyor ve horlanıyorlardı. Şimdi ise aynı gurbetçi, bluz, pantolon fiyatlarını görünce, vitr,inden uzaklaşıyorlar.
*Türkiye’de siyaset, üçüncü ülkeler sınıfındayken, Hollanda’da çok seviyeli bir siyasi anlayış hakim.
Tatil için gittiğim Türkiye’de iki ay boyunca edindiğim izlenimler, bende yalnızca nostalji değil; aynı zamanda derin bir analiz ihtiyacı da doğurdu. Her karşılaştığım detay, her sohbet ve her fiyat etiketi beni bir gerçeği yazmaya mecbur etti. Türkiye’yi, bir Hollanda mukimi olarak dışarıdan ama kalpten bakarak değerlendirmek istedim.
Bu yazı, ne bir övgüdür ne de toptan bir eleştiri. Bu yazı, Türkiye ile Hollanda gibi sosyal devlet anlayışını benimsemiş bir ülke arasında yapılacak açık ve dürüst bir kıyaslamadır.
EKONOMİ: CEPTEKİ YANGIN, RAFLARDAKİ ATEŞ
TÜİK’in açıkladığı enflasyon oranları ile halkın mutfakta yaşadığı enflasyon arasında derin bir uçurum var. Gıda ürünleri, ulaşım, enerji ve kira gibi kalemler, sabit gelirli bireylerin bütçesini aşındırmakta. Türkiye’de resmi enflasyon %70’lere dayansa da, gerçek enflasyonun %100’ün üzerinde olduğu hissediliyor.
Merkez Bankası’nın faiz politikaları ve kur korumalı mevduat gibi geçici çözümler, günü kurtarsa da yapısal sorunları çözmüyor. Türkiye üretimden uzaklaşıp tüketime dayalı bir ekonomiye saplandıkça, döviz ihtiyacı artıyor ve bu da enflasyonu körüklüyor.
Ayrıca, orta sınıfın giderek yok olması, ekonomik kutuplaşmayı derinleştiriyor. Bugünün Türkiye’sinde artık ya çok zengin ya da çok yoksul olmak mümkün. Arada kalanlar hızla aşağıya doğru çekiliyor.
Türkiye’de ekonomi deyince artık yalnızca uzmanların konuşacağı teknik bir alan değil, halkın günlük hayatının her saniyesini etkileyen bir yaşam koşulu tarifinden söz ediyoruz. Döviz kurları, enflasyon, alım gücü, vergi baskısı ve sürekli değişen fiyatlar… Bunlar artık sıradan bir vatandaşın bile günlük konuşma konuları.
Örnek mi? Büyük şehirlerde orta sınıf bir alışveriş merkezinde sıradan bir kadın bluzu 5.200 TL. Bu rakam, 5 yıl önce Hollanda’dan gelen bir gurbetçi için 25 euroya denk gelen bir meblağ iken, bugün neredeyse 110-120 euroya tekabül ediyor. Yani Avrupa’da yaşayan gurbetçiler artık Türkiye’ye gelip ‘zengin’ sayılmıyor. Eskiden tatillerde alışveriş çılgınlığı yapanlar, şimdi fiyat etiketlerine sadece bakıp geçiyor.
SOSYAL HAKLAR VE YARDIMLAR: SADAKADAN HAKKA GEÇİLEMEDİ
Türkiye’de sosyal yardım anlayışı, Avrupa’daki gibi evrensel bir hak olarak değil, siyasi sadakatle dağıtılan bir lütuf gibi görülüyor. Yardımlar çoğu zaman yerel belediyelerin veya merkezi hükümetin kontrolünde dağıtılıyor ve sosyal adaleti sağlamaktan uzak.
Yoksulluk sınırı 60.000 TL’nin üzerine çıkmışken, asgari ücret 17.000 TL civarında. Ailelerin temel ihtiyaçlarını karşılaması neredeyse imkânsız. Hollanda’da kira, sağlık ve çocuk yardımı gibi desteklerin yapısal ve şeffaf biçimde dağıtıldığı bir düzene karşılık, Türkiye’de çoğu kişi bu yardımlara ya ulaşamıyor ya da sürdürülebilir değil.
Türkiye’de sosyal devlet anlayışı hâlâ ‘niyet’ düzeyinde. Uygulamalar ise büyük ölçüde sınırlı, geçici ve siyasi. Hollanda’da örneğin, 15 yaşından itibaren ülkede yaşayan herkes için garanti altına alınmış bir emeklilik sistemi var. Türkiye’de ise emekli aylıkları açlık sınırının bile altında kalabiliyor.
Hollanda’da çocuk ödenekleri, kira yardımları, eğitim destekleri, ücretsiz ulaşım ve devletin bireye olan somut desteği hayatın her alanında hissedilirken, Türkiye’de sosyal yardımlar çoğu zaman sadaka gibi sunuluyor. Kimin hak ettiği, kimin alamadığı, neden verilmediği çoğu zaman muğlak.
KİRA YARDIMI: HOLLANDA’DA EVSİZLİKLE MÜCADELE, TÜRKİYE’DE KİRA KÂBUSU
Hollanda’da asgari ücretli, sosyal yardım alan ya da orta gelirli bir birey dahi devletten aylık ortalama 300-400 Euro kira yardımı alabiliyor. Yardımlar düzenli, şeffaf ve başvuru sistemi dijital.
Türkiye’de ise böylesi bir kira yardımı mekanizması yok. Büyük şehirlerde 2+1 bir evin kirası 20.000 TL’ye yaklaşmış durumda. 17.000 TL asgari ücret alan biri için bu, barınmanın lükse dönüştüğü anlamına geliyor. Sosyal konut projeleri ise sınırlı ve siyasal bağlantılarla erişilen yapılar haline geldi.
EMEKLİLİK: HOLLANDA’DA HAK, TÜRKİYE’DE HAYAL
Hollanda’da emeklilik, ülkede yaşamış olmaya dayanır. Her yıl için %2’lik bir emeklilik hakkı kazanılır; yani 50 yıl yaşayan biri %100 emekli maaşı alır. Üstelik bir gün bile çalışma şartı yoktur.
Türkiye’de ise 7200 prim günü çalışmadan emekli olmak mümkün değil. Bu kadar süreyi tamamlayabilmek için sigortalı ve kayıtlı bir işte uzun yıllar çalışmak şart. Emekli maaşları ise açlık sınırının altına düşmüş durumda.
SAĞLIK SİSTEMİ: BİRİNE DEVLET DESTEKLİ HAK, DİĞERİNE SABAH 04.00 RANDEVUSU
Evde sağlık hizmeti nedir, neleri kapsar, avantajları ve dezavantajları? | Prof. Dr. Mustafa ÖZDOĞAN
Hollanda’da düşük gelirli bireylerin sağlık sigortasına ödediği aylık 140-150 euro bedelin yaklaşık tamamını devlet geri ödüyor. Çocuklardan hiç prim alınmıyor.
Türkiye’de ise maaşlardan sağlık sigortası için kesinti yapılmasına rağmen, kamu hastanelerinde randevu almak artık bir yarış. MHRS sisteminden uzman doktor randevusu almak çoğu zaman haftalar sürüyor. Özel hastaneler de giderek daha erişilemez hâle geldi. Devletin sunduğu hizmet, ihtiyacı olanın değil, bağlantısı olanın eriştiği bir sistem hâlini aldı.
Özel hastaneler ise ciddi maliyetler getiriyor. Bir MR çekimi için 2.000 TL’den fazla istenebiliyor. Hollanda’da ise sağlık sistemi merkezi ve hesap verebilir: çocuklardan prim alınmaz, dar gelirliye devlet desteği sunulur. Türkiye’de SGK sistemi ise hem hizmet kalitesinde hem de sürdürülebilirlikte ciddi darbe almış durumda.
EĞİTİM: TÜRKİYE’DE BORÇ, HOLLANDA’DA DESTEK
Türkiye’de eğitimin en büyük sorunu; içerikten çok sistemin kendisi. Eğitim sistemi her 3-4 yılda bir değişiyor. Öğrenciler sınav sistemlerinin, veliler ise ideolojik tartışmaların arasında sıkışmış durumda.
Devlet okulları ile özel okullar arasındaki uçurum, sosyal sınıfların eğitimle belirlenmesine yol açıyor. Kırsalda bir çocuk ile büyükşehirdeki özel okulda okuyan bir çocuğun eğitime erişimi arasında uçurum var.
Oysa Hollanda’da öğrencilere eşit destek sunuluyor: başarıya bağlı geri ödemesiz kredi, ücretsiz ulaşım, ücretsiz yemek. Bu, eğitimde fırsat eşitliğinin temelidir.
Eğitimde de benzer bir tablo var. Hollanda’da üniversite öğrencilerine verilen geri ödemesiz burslar, ücretsiz ulaşım, ücretsiz okul yemekleri gibi destekler, öğrencilerin sosyal eşitliğe daha yakın büyümesini sağlıyor. Türkiye’de ise eğitim hâlâ hem ekonomik hem de politik eşitsizliklerin sürdüğü bir alan. Okulun değil, semtin, ailenin, hatta öğretmenin siyasi görüşünün bile eğitim kalitesini belirlediği bir ortamdan söz ediyoruz.
Hollanda’da üniversite öğrencilerine başarıya bağlı geri ödemesiz burs, ücretsiz ulaşım hakkı, ücretsiz okul yemekleri ve barınma desteği sağlanıyor.
Türkiye’de ise öğrencilere faizli öğrenim kredisi sunuluyor. Bu borçlar mezuniyetten sonra uzun süreli bir yük haline geliyor. Eğitimde fırsat eşitliği, devlet okuluyla özel okul arasında büyüyen fark nedeniyle neredeyse imkânsız hale geldi.
ÇALIŞMA KOŞULLARI: TÜKENMİŞLİĞİN İŞ HAYATI
Çalışma Saatleri | Hesaplama ve Ücretleri
Türkiye’de çalışanlar artık ‘çalışarak fakirleşmek’ deyimini birebir yaşıyor. Asgari ücretin açlık sınırına denk geldiği, çalışanların büyük bölümünün ek iş yaptığı bir ortamda, ‘çalışmak’ bir güvence değil, adeta zorunlu bir mücadele.
Oysa Hollanda’da, en düşük gelirli bireyin bile temel yaşam standartları garanti altına alınmış durumda. Asgari ücretliler dahi kira yardımından, sağlık sigortası ödeneğinden, hatta tatil parasından yararlanabiliyor. Türkiye’de bu tip haklar ya yok, ya da sadece kağıt üzerinde var.
Türkiye’de bir beyaz yakalı, 10 saatlik mesaiden sonra evine dönüp ikinci işine başlıyor. Emeklilik, gelecek değil; uzak bir hayal. Taşeron sistemler, geçici sözleşmeler, düşük ücretli işler; çalışma hayatını istikrarsızlaştırdı.
Buna karşın Hollanda’da her birey için minimum yaşam standardı güvence altında. Sendikalar güçlü, haklar korunuyor. Türkiye’de sendikalaşma oranı %14’ün altında. İş güvencesi, hukuk güvencesine bağlı; ama o da çok zayıflamış durumda.
ADALET GÜVENİ KAYBOLURSA, DEVLET GÜVEN VERMEZ. HOLLANDA’DA ÜCRETSİZ AVUKAT, TÜRKİYE’DE ‘AVUKATLIK LÜKS’
Pro Deo Advocaten: Recht op Pro deo aanvragen ⋆ Prodeo
Son yıllarda Türkiye’de yargıya olan güven ciddi biçimde zedelendi. Yargıtay, Danıştay gibi yüksek yargı organlarının bile siyasi çekişmelere dahil olduğu görülüyor. Mahkemelerin kararları sık sık kamuoyunda tartışılır hale geliyor.
Hollanda’da bir vatandaş, mahkemeye başvurduğunda yargının tarafsızlığına güvenebilir. Türkiye’de ise çoğu insan, “hakkını aramaktan” değil, başına iş gelmesinden korkuyor. Bu da hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmaz.
Türkiye’de siyasi tartışmalar, günlük hayatın temel belirleyicilerinden biri. Seçimden seçime değil, neredeyse haftadan haftaya değişen gündemler, halkın dikkatini gerçek meselelerden uzaklaştırıyor. Hukuk sistemi üzerindeki tartışmalar, yargının bağımsızlığına olan güveni büyük ölçüde zedeliyor.
Hollanda’da ise siyaset daha kurumsal, hukuk daha öngörülebilir ve hesap verebilir. Devletin vatandaşa değil, vatandaşın devlete karşı sorumluluğu daha fazla hissediliyor.
Hollanda’da orta gelirli bireyler bile adli yardım sistemi sayesinde kendi seçtiğiniz avukatlardan yararlanabiliyorsunuz. Dava açmak ya da savunma yapmak herkesin hakkı olarak görülüyor.
Türkiye’de ise yalnızca yoksulluk belgesi sunabilen kişiler sınırlı bir adli yardımdan yararlanabiliyor. Hâliyle hukuk, zenginlerin erişebildiği bir ayrıcalığa dönüşüyor. Adalet, hem maddi hem de siyasi bariyerlerle çevrili.
ÇOCUK YARDIMLARI VE KREŞ DESTEĞİ: BİR YANDA GELECEĞE YATIRIM, DİĞER YANDA LÜTUF
Kinderopvang – studerendemoeders
Hollanda’da her çocuk için yılda yaklaşık 2.000 euroya kadar çocuk yardımı yapılır. Kreş ücretleri ise hane gelirine göre devlet tarafından büyük ölçüde karşılanır.
Türkiye’de ise çocuk yardımı sınırlıdır; çoğu aile bu yardımları almak için özel başvurular yapmak zorunda kalır ve yardımlar çoğu zaman sembolik düzeyde kalır. Kreş desteği yok denecek kadar azdır. Bu durum, özellikle çalışan kadınların istihdamdan uzaklaşmasına yol açıyor.
BORÇLUYA YAKLAŞIM: TÜRKİYE’DE HACİZ, HOLLANDA’DA ÇÖZÜM
Türkiye’de e-haciz 6.3 milyon evi yuttu – Giynik Gazetesi
Hollanda’da borçlular için borç yapılandırma ofisleri, rehberlik sistemleri ve uzun vadeli ödeme planları sunulur. Hedef, bireyin yeniden ekonomiye kazandırılmasıdır.
Türkiye’de ise borçlu, doğrudan icra ve haciz tehdidi altındadır. Koruyucu mekanizmalar yetersiz, çözüm süreçleri ise gecikmelidir. Ekonomik krizle boğuşan bireyler için ikinci bir şans çoğu zaman yoktur.
GURBETÇİLERE BAKIŞ: ‘ZENGİN GURBETÇİ’ EFSANESİ SONA ERDİ
Gurbetçi Almanya’da Milyoner oldu nasıl başardı.Sıla Yolu’ndan geldi zengin oldu.Fabrika sahibi.
Eskiden döviz taşıyan, altın takan, alışveriş torbaları ile vitrinleri boşaltan gurbetçi portresi bugün artık tarihe karıştı. Türkiye’deki hayat pahalılığı, Avrupa’daki hayat standartlarını geçmiş durumda.
Gurbetçiler artık Türkiye’de tatil yaparken bile hesap kitap yapmak zorunda. Zira 100 euro, Avrupa’da bir haftalık market alışverişiyken, Türkiye’de tek bir ceket fiyatına denk gelebiliyor.
Bu nedenle, “gurbetçi zengin” algısı hem ekonomik hem sosyal olarak güncelliğini yitirmiştir. Türkiye’de yaşayanların bu değişimi fark etmesi, karşılıklı empatiyi artıracaktır.
Türkiye’deki gurbetçi algısı da değişti. Eskiden Avrupa’dan gelen Türkler, lüks arabaları, dövizleri ve alışverişleri ile ‘zengin’ sayılırdı. Ancak artık o günler geride kaldı. Avrupa’da artan yaşam maliyetleri, Türkiye’deki enflasyon ve pahalılık, gurbetçiyi ‘zengin’ sınıfından çıkardı.
Üstelik gurbetçilere yönelik önyargılar da sürüyor. “Paraya para demezler, Türkiye’ye gelince hava atarlar” söylemleri artık gerçek dışı. Bugünün gurbetçisi, hem iki kültür arasında sıkışmış hem de ekonomik olarak kendisini ait hissedeceği bir yer arayan bireyler haline geldi.
Eskiden 100 Euro ile Türkiye’de büyük bir alışveriş yapılırken, bugün bu tutar bir bluz fiyatına denk geliyor. Gurbetçi artık alışveriş çılgınlığı değil; vitrinlere temkinli bakan bir konumda.
Ancak Türkiye’de hâlâ “şımarık gurbetçi” algısı sürüyor. Gerçek şu ki, Avrupa’da da maliyetler arttı. Türkiye’nin pahalılığı ile birleşince, gurbetçi artık ‘zengin misafir’ değil; sıkışmış bir ziyaretçi.
DIŞ POLİTİKA: HOLLANDA PRAGMATİK, TÜRKİYE TEPKİSEL
Hollanda Danışma ve tavsiye komisyonu (Adviesraad): TÜRKİYE İLE İLİŞKİLERİ ÖNEMSEYİN – Turkinfo
Hollanda’nın dış politikası, ekonomik çıkarlar ve çok taraflı diplomasiyi esas alır.
Türkiye ise son yıllarda daha çok iç kamuoyuna yönelik hamlelerle hareket ediyor. Suriye, Irak, Doğu Akdeniz ve mülteci sorunlarında çözüm yerine gerginlik üreten bir dil öne çıkıyor. Bu da Türkiye’yi hem AB’den hem de komşularından uzaklaştırıyor.
İÇ POLİTİKA: KUTUPLAŞMA, SOSYAL DOKUYU ÇÜRÜTÜYOR
Yeni (!) Türkiye: Yurtta kavga, cihanda kavga – MİSAK- Millî Strateji Araştırma Kurulu
Türkiye’de siyaset, yalnızca parlamento ve seçimlerden ibaret değil. Mahallede, okulda, hatta aile içinde bile siyasal görüşler yüzünden insanlar birbirinden uzaklaşıyor. Medya kutuplaşmanın baş aktörü haline geldi. Her kesim, yalnızca kendi sesini duymak istiyor.
Ülkede iktidar ve muhalefet arasında yapıcı bir diyalog neredeyse kalmamış durumda. Seçimler artık sistem tartışmalarına değil, “kimin nefreti daha çok örgütleyebileceğine” dönüşüyor. Bu da toplumsal barışı tehdit ediyor.
Türkiye’de siyasetin dili, günlük yaşamı belirleyen temel unsur haline geldi. Aileler, komşular, arkadaş grupları siyasi görüşler nedeniyle ayrışıyor.
Oysa Hollanda’da siyaset; kurumsal, sade ve çözüm odaklı. Türkiye’de medya ve siyaset sürekli bir gerilim üretirken, Hollanda’da gündem ekonomi, çevre, eğitim gibi sürdürülebilir başlıklarla şekilleniyor.
ÇALIŞMA KOŞULLARI: TÜKENEN EMEK, TÜKETİLEN UMUT
TÜRK-İŞ ŞUBAT 2025 AÇLIK VE YOKSULLUK SINIRI – TÜRK-İŞ – Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu
Türkiye’de çalışanlar, çalışarak yoksullaşmanın somut örneğini yaşıyor. Asgari ücret açlık sınırının kıyısında. Ek iş yapanlar, ikinci mesaiye kalanlar sıradanlaştı.
Hollanda’da ise çalışan herkesin barınma, sağlık ve sosyal güvenlik hakları garanti altında. Tatil parası, işsizlik sigortası, sendikal haklar sayesinde çalışma hayatı daha dengeli.
UMUT VAR AMA ŞARTLAR AĞIR
Türkiye’nin potansiyeli tartışılmaz: genç nüfus, zengin tarih, stratejik konum. Ama bu potansiyelin gerçeğe dönüşmesi için sosyal devlet anlayışının yeniden inşa edilmesi gerekiyor.
Hollanda’da vatandaş olmak, yalnızca kimlik taşımak değil; haklara sahip olmak anlamına geliyor. Türkiye’de ise vatandaşlık hâlâ bir mücadeleye, bazen de lütfa dönüşmüş durumda.
Bu yazı; yalnızca bir tatil izlenimi değil, aynı zamanda bir karşılaştırmalı yaşam raporudur.
Dilerim ki bu karşılaştırmalar, daha adil, daha sosyal ve daha umutlu bir Türkiye hayaline katkı sunar.