Politika

ZAFER PARTİSİ: CUMHURİYETİMİZİ SAVUNMAYA” DEVAM EDECEĞİZ VE BU YIKICI SÜRECİ BALTALAYACAĞIZ!

Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ, rehin tutulduğu Silivri Cezaevinden basın açıklaması yaptı.

Prof. Dr. Ümit Özdağ: Boğaziçi Rektörlüğü, öğrenci kulüplerinin yönetimlerini görevden almış, öğrenci eylemlerini yasaklamış. Ülkenin her yerinde nefes almayacak şekilde bir baskı gerçekleşiyor. Adeta düdüklü tencerenin düdük kısmı bile lehimlenerek kapatılıyor. Bu baskılar sanki bir toplumsal patlamanın birileri tarafından arzu edildiğini gösteriyor. Birileri köşe yazılarında “muhalefetin kalıcı olarak tasviyesini” öneriyorlar. Birileri “Her gün birinizi, bir gün hepinizi alacağız” çığlıkları atıyor.

Bu kışkırtmalara karşı muhalefet sağduyulu ve soğukkanlı davranmalı, sokağa çekerek kriminalize etme girişimlerine direnmeli. Çözüm, demokratik direniş, hukuk içinde muhalefettir. Bir baskı rejiminin en güçlü olduğu an baskıları arttırdığı dönem değildir. Baskılar artıyor ise rejim zayıflıyordur.

Bunu bir siyaset bilimi hocası olarak söylüyorum. Bunu tek başına Kayseri Emniyet Müdürlüğü’nün ürettiği bir belge/sahte/yalan belge ile tutuklanan bir siyasi parti genel başkanı olarak söylüyorum.

Cumhur İttifakı rejiminin bize, muhalefete 2. sınıf insan olarak düşman savaş hukuku uygulamasına direniyorum. Ancak AKP’ye oy veren, MHP’ye oy veren seçmen benim kardeşim olmaya devam ediyor. Onlara zaman zaman kırılıyorum. Onlara zaman zaman birlikte askerlik yaptıkları, sınırda birlikte nöbet tuttukları bize 2. sınıf insan muamelesi yapılması karşısında neden daha güçlü tepki vermedikleri için güceniyorum. Ama onlar benim kardeşim. Onların da bizim durumumuza sevinmediğini, böyle olmamalıydı dediğini biliyorum.

Özetle, muhalefet bütün baskılara hatta tahriklere rağmen kararlılıkla, barışçıl direnişini sürdürmektedir.

Boğaziçi Üniversitesi’ne gelince: Sevgili Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri, Her gün üniversitenize girerken üniversitenizin rektöründen daha zeki olduğunuzu düşünerek girin. Rektörü sadece yüzünüzdeki gülümseme ile protesto edin. Bilin ki, o tarihin mağlup olanlarının tarafında.

ŞEHİRLİOĞLU SORDU “ÜMİT ÖZDAĞ NEDEN REHİN ALINDI?”

Zafer Partisi Genel Başkan Vekili Prof. Dr. Ali Şehirlioğlu, Genel Başkanımız Prof. Dr. Ümit Özdağ’a uygulanan hukuksuzluğa ilişkin basın açıklaması düzenledi.

Prof. Dr. Ali Şehirlioğlu: “Genel Başkanımız Prof. Dr. Ümit Özdağ en azılı teröristlerin, çete reislerinin yatırıldığı Silivri’de, her ziyaretçinin ardından defalarca aranmaktan bıkmış durumda. Geceleri rehin tutulduğu hücrenin kapısının altından gelen soğuk nedeniyle de sıkıntılı zamanlar geçirebiliyor ama tüm bunlara rağmen dimdik ayakta. Silivri’de rehin olarak kaldığı her günü şehitlerimiz ve gazilerimiz için bir saygı duruşu olarak görüyor zira. Biz de Zafer Partisi olarak her bir üyesiyle, gönül vermiş seçmeniyle dimdik ayaktayız.

Şimdi, bu sürecin işleyişine bakalım ve yaşanan hukuksuz, usulsüz, teamüllere aykırı bir biçimde gerçekleştirilen tutuklama sürecini kısaca bir kez daha gözden geçirelim. Recep Tayyip Erdoğan’ın, AKP Genel Başkanı sıfatıyla yaptığı bir konuşmayı, Genel Başkanımız Prof. Dr. Ümit Özdağ, Antalya’da kamusal tartışma kapsamında eleştirmiştir. Bu eleştiride hiçbir hakaret olmamasına ve üstelik AKP Genel Başkanı sıfatına verilmiş bir cevap olmasına rağmen Başkanımız hakkında Cumhurbaşkanına hakaret suçlamasıyla soruşturma başlatılmıştır.

Böyle bir suç unsuru olmadığı halde bir soruşturma açılacaksa bile bu soruşturmanın suçun işlendiği iddia edilen yer olan Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından açılması gerekirken, her nedense bu soruşturma konuşmanın üzerinde 24 saat bile geçmeden İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından açılmıştır. En sonunda mahkeme, yetkisizlik kararı alarak dosyayı Antalya Savcılığına göndermiştir.

Resmi polislerle korunan Genel Başkanımız, Ankara’da bir restoranda yemek yerken, sorumluluk sınırlarını aşan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından, “Cumhurbaşkanı’na hakaret” ettiği iddiası ile adeta bir terör zanlısı gibi, haksız ve hukuka aykırı bir şekilde gözaltına alınmış, evinden ilaçlarını dahi almasına izin verilmeden, İstanbul’a 190 km hızla giden bir arabanın içinde sevk edilmiştir.

Yürütülen “Cumhurbaşkanına hakaret” suçlamasına dair yetkisiz soruşturma, başka bir soruşturma numarası alınıp birleştirme kararı alınmadan, yine yetkisiz ve usule aykırı şekilde “halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama” suçlaması ile genişletilmiştir.

Bu kapsamda Genel Başkanımızın geçmişe dönük X paylaşımları incelenmiş, toplam 11 paylaşımında suç unsuru olduğu ve hatta soruşturması sona eren “Kayseri olaylarına” neden olduğu, yine imzasız “kağıt parçası” niteliğinde sözde bir rapor ile partimizin eski il başkanı, iki eski üyesi ile bir müzahir kişinin Kayseri olayları nedeniyle soruşturma geçirdiği iddia edilmiştir.

Kayseri’deki olaylarda binden fazla kişi soruşturma geçirmiş, tutuklanan ya da adli kontrolle serbest bırakılan kişiler içinde bir tane Zafer Partili olmamıştır. Eski il başkanı ve üyeler ise Kayseri olayları nedeniyle değil, sosyal medya paylaşımları nedeniyle soruşturma geçirmiş, hepsi takipsizlikle sonuçlanmıştır.

Genel Başkanımız hakkında gerek suç unsuru bulunmayan Antalya konuşması ve gerekse Kayseri olayları ile hiçbir bağı olmayan X paylaşımları nedeniyle İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından; yetkisiz şekilde soruşturma başlatılması, ölçüsüz şekilde gözaltı kararı alınması, usule aykırı olarak soruşturmanın genişletilmesi, geçmişte detaylı şekilde soruşturulmuş “Kayseri olayları” ile hiçbir somut delil ve illiyet bağı olmadığı halde, bağlantı varmış gibi hareket edilerek gerekçesiz şekilde, kaçma ve delilleri karartma şüphesi bulunmadığı halde tutuklanması hukuka ve temel insan hakları ilkelerine aykırıdır.

Bu durumun altını çizdikten sonra şimdi tüm bu hukuksuzluklar neden yapıldı ona bakalım biraz da… Aslında iktidarın bu tutuklamadan iki ana hedefi vardı bence…

İlk ve en bekledikleri hedef, Başkanımızı tutukladıklarında dağılacağımızı ummalarıydı. Korkacağımızı, yılacağımızı umdular ama yanıldıklarını daha ilk gece Divan Kurulumuzun kararlı duruşundan, Vatan Emniyet’in önündeki kalabalıktan anladılar. Genel İdare Kurulu üyelerimizin mücadelesinden, il ve ilçe teşkilatlarımızın tüm hukuksuz uygulamalara rağmen korkusuzca sahada olmasından anladılar.

Başkanımızın aramızda olmamasına rağmen gerçekleştirdiğimiz 4 coşkulu mitingden anladılar. Genel Merkez personelinin Başkanlarını sahiplenişine şaşırdıklarına, sosyal medya ekibimizin çabasından dudaklarının uçukladığına hiç şüphem yok. Hele ki Silivri kapılarında, kışın bu soğuğunda çadırları sökülmüş partililerimizin varlığından paniğe kapıldılar.

Olmadı, Zafer Partisi dağılmadı aksine bu krizden daha da güçlenerek çıktı. Ben bu vesile ile partimizin her bir üyesine, parti üyemiz olmadığı halde destek veren tüm herkese teşekkürü bir borç biliyorum. Ancak iktidarın tek hesabı partimizin dağılması değildi. Onlar partimizin dağılması amacı dışında ikinci bir şey daha umuyorlardı. İkinci açılım sürecinin ve Türkiye’nin felaket gündeminin üzerine örtmek.

Bebek katili rahatça dışarı çıksın, 15 Şubat’ta rahatça istediği açıklamayı yapsın, kolayca Anayasa değiştirilsin, ülkemiz federasyonlara ayrılsın diye Başkanımız şu anda Silivri’de rehin. Olmadı, bunu da yapamadılar çünkü Başkanımızın rehin alınmasıyla birlikte artan muhalefet bilinci iktidarı iyice köşeye sıkıştırmış durumda. Şimdi milletvekili transferleri ve yarattıkları korku iklimiyle amaçlarına ulaşmak istiyorlar ama başaramayacaklar. Türk Milleti ve Zafer Partisi buna asla izin vermeyecek.

Şimdi bir kere daha gözden geçirelim. Ümit Özdağ neden rehin alındı. Atatürk çizgisinde Türk Milliyetçisiyiz dediği için rehin alındı. Anayasanın ilk 4 maddesi ve 66. maddesi değiştirilemez dediği için rehin alındı. Üniter devlet yapısı bozulamaz dediği için rehin alındı.

Ülkede sayıları 13 milyonu bulan sığınmacı ve kaçağın ülke ekonomisine verdiği zarar, onlara hukuksuz verilen vatandaşlıklar, çoğalma hızları, işledikleri suçlar konuşulmasın diye Ümit Özdağ rehin alındı. Emekli maaşlarının fakirlik sınırının altında olduğu duyulmasın, emeklilerin dertleri konu edilmesin diye Ümit Özdağ rehin alındı.

İşçinin maaşının fakirlik sınırının altında olduğu söylenmesin, yatağına aç giren çocuklar konuşulmasın diye Ümit Özdağ rehin alındı. Gençlerin gelecek hayallerinin yok edildiği, artık tek hayalin bir şekilde yurtdışında yaşamak olduğu gözlerden uzak tutulsun diye Ümit Özdağ rehin alındı. Kadınlar sokaklarda gece 2’de bile güvenle gezebilecek bir ülke yaratacağız dediği için, kadınların ve çocuklarımızın yaşadığı alçaklıklara dikkat çektiği için Ümit Özdağ rehin alındı.

Üniversite öğrencilerine tek kişilik odaların olduğu modern yurt odaları ve asgari ücretin yarısı kadar burs vaat ettiği için Ümit Özdağ rehin alındı. Çocuklarımız ve torunlarımızın geleceğinden duyduğu endişeyi her ortamda dile getirdiği için Ümit Özdağ rehin alındı. Elek haline gelmiş hudutlarımızın halini gözler önüne serdiği için, yeniden hudutlarımıza mayın döşeyelim dediği için Ümit Özdağ Rehin alındı.

Eğitim sistemini tarikat ve cemaatlerin ele geçirmesine karşı durduğu için, çocuklarımızın yalan yanlış bilgilerle zihinleri kirlenmesin dediği için Ümit Özdağ rehin alındı.

Çökmüş sağlık sistemini, şehir hastanelerinin hantal yapısını, şehir merkezlerindeki hastanelerin, sağlık ocaklarının, hıfzıssıhhanın, asker hastanelerinin, GATA’nın kapatılmasını eleştirdiği için Ümit Özdağ rehin alındı. Askeri okullar bir an önce açılsın, TSK tarikat ve cemaatlerden arındırılsın dediği için Ümit Özdağ rehin alındı.

Tüketim ekonomisi son bulsun dediği ve üretim ve kalkınma ekonomisini savunduğu için Ümit Özdağ rehin alındı. Daha birçok sebep var Ümit Özdağ’ın rehin alınması için ama tek gerçek şu ki iktidara en sert muhalefeti miting alanlarına taşıdığı için, Atatürk’ten taviz vermediği için Ümit Özdağ rehin alındı.

Biz bu esaretin en kısa zamanda son bulmasını, haksız hukuksuz tutuklanan, Sayın Genel Başkanımız Prof. Dr. Ümit Özdağ’ın bir an önce özgürlüğüne kavuşmasını talep ediyoruz.

Buradan iktidara sesleniyorum: Siz ne yaparsanız yapın, ister hukuku ister kolluk kuvvetlerinizi sırtımızda sopa gibi kullanın fark etmez bizler dimdik ayaktayız ve sizin bu iktidarınızın sonlandığını görmeden, hukuk çerçevesinde bugün bu hukuksuzlukları yapanların yargılandığını görmeden uyumak bize haram.

Tüm bu günler geçecek elbet, işte o zaman bahar çiçekleri açacak ülkemin yaylalarında…

“TÜRKİYE BİR MEYDAN SAVAŞINI KAYBETTİ DE BİZİM Mİ HABERİMİZ YOK!”

“CUMHURİYETİMİZİ SAVUNMAYA” DEVAM EDECEĞİZ VE BU YIKICI SÜRECİ BALTALAYACAĞIZ!

Genel Başkan Vekili Prof. Dr. Ali Şehirlioğlu, bebek katili Öcalan’ın sözde ‘silah bırakma’ çağrısını

Prof. Dr. Ali Şehirlioğlu: Zafer Partisi’nde Misak-ı Milli ve Kuvayi Milliye ruhuyla yaptığımız basın toplantısına hoş geldiniz. PKK’nın siyasi şubesi konumundaki sözde DEM Parti heyeti, bugün 3’ncü kez terörist elebaşı Öcalan’ı ziyaret etti. Dikkat ettiyseniz biz “İmralı” demiyoruz. Eli kanlı bir bebek katili terörist ile yapılan görüşmeyi “İmralı” diyerek kamufle etmiyoruz. Teröriste ‘TERÖRİST’ diyoruz. “SAYIN” ya da “BEYEFENDİ” bizim lügatımızda yok!

22 Ekim 2024 tarihinde Devlet Bahçeli’nin terörist elebaşını Meclis’e daveti ile Türkiye yeni ve karanlık bir dehlize sokulmaya çalışıldı. Çağdaş, demokratik ve hukukun egemen olduğu ülkelerde bir benzeri olmayan bu çağrı, sadece bir siyasi cinnet değildi! Bu çağrıyı sadece 2’nci açılım sürecinin başlangıcı gibi saymak da hafif kalır.

Bu çağrı ve takip eden süreçteki gelişmeler, ilk olarak, 55 bin vatandaşımızın katili bir teröriste siyasi özgürlük verilmesine yöneliktir. Bu çarpık gayret, Aziz Şehitlerimizin ruhunu incitmiş, kahraman gazilerimiz, şehit yakınları ve tüm milletimiz nezdinde, ağır ve haksız bir saldırı olmuştur.

Bu arada, terörist elebaşına siyasi özgürlük gayesi ile başlayan bu sürece “terörsüz Türkiye” diyerek ikinci bir kamuflaj daha giydirilmiştir. Oysa, üstteki cila ve boya düşmeye başlayınca, “Kürtlere Anayasal eşitlik” söylemleri ile milli üniter devletin açıkça hedef alındığı ortaya çıkmıştır.

Büyük Atatürk, Cumhuriyetimizi kurarken, etnik veya mezhepsel bir bağ aramamıştır. “TÜRKİYE CUMHURİYETİ’Nİ KURAN TÜRKİYE HALKINA TÜRK MİLLETİ DENİR” tanımında gerçeğini bulan “bütüncül devlet yapısı” yürürlükteki anayasamız 66’ncı maddesinde aynı şekilde anlam bularak, cumhuriyetimizin temel direklerinden birini oluşturmuştur.

Şimdi devletimize sanki bir savaşa girmiş ve bu savaşı kaybetmiş gibi ağır mütareke koşullarının dayatıldığını izliyoruz. Bu vatan için kanını döken, canını veren aziz şehitlerimiz ve kahraman gazilerimizden ve dahi Türk milletinden utanmadan, bizlere ‘teslimiyet koşullarını’ dikte ettirmeye çalışıyorlar.

‘Terörsüz Türkiye’ diyerek “milli-üniter-laik yapımız” ve “ulus-devletimiz açıkça hedef alınıyor. Biz bu teslimiyetçi zihniyeti en baştan gördük. Bugün hukuksuzca Silivri Cezaevinde tutsak edilen Genel Başkanımız Prof. Dr. Ümit Özdağ ve Zafer Partisi kadroları, ilk günden itibaren, bu sürece karşı durduk.

Duruşumuz net, söylemimiz sertti: “SÜRECİ BALTALAYACAĞIZ”

Çünkü Zafer Partisi için bu sürece karşı koymak, Cumhuriyetimizi savunmak, cumhuriyeti kurmak kadar değerli ve öncelikliydi. En azından Cumhuriyeti kuran ve bize emanet eden kahramanlara karşı “birinci vazifemiz” olarak mukaddes ve kutluydu.

21 Ocak 2025’de, Genel Başkanımız Prof. Dr. sayın Ümit Özdağ’ı hukuksuzca tutuklayınca, bizi susturacaklarını sanmış olmalılar. Özdağ’ı alırsak, gözdağı veririz diye düşünmüş olabilirler.

Oysa Sayın Özdağ Silivri’de, biz vatanın her köşesini, sokaklarını Meclis ederek ve artan bir azim, inanç ve irade ile mücadeleye devam ediyoruz ve her koşulda devam edeceğiz. “Terörsüz Türkiye” söylemiyle, Öcalan’a özgürlük verip, Siyasal İslamcı ve Siyasal Kürtçü yeni bir devlet tasarımı ile amaçlanan yapı milli üniter devletin yıkılmasıdır. Çünkü, Türkiye’de etnisiteye siyasi varlık sağlanması, vatanın bazı bölümlerine siyasi/mali özerklik veya federatif yetki verilmesi, Türkiye’yi Lübnan, Irak veya Yugoslavya gibi zayıf ve çekişmeli bir siyasi ortama sürükleyecektir.

Bu yolun sonu barış ve istikrar değildir. Bu yolun devamı terörsüz Türkiye değildir.

Bakın buradan karar alıcıları açıkça uyarıyoruz: Bu yolun devamı, daha fazla terör, daha fazla çatışma ve etnik temelli iç savaşa gidiştir. 10 yıl önce denenen ilk ‘Açılım’ rezaletini ve sonuçlarını tekrar hatırlayınız!

Memleketin bir bölümü adeta terör örgütüne teslim edilmişti! Terörist dağdan kente inmiş ve buraya yerleşip tahkimat yapmıştı. Jandarma ve polise operasyon yasağı getirilmişti! Sonuçta terör örgütünün işgal ettiği kent merkezlerini geri alabilmek için 794 vatan evladını şehit verdik. Bu sayı Kıbrıs Barış Harekâtından fazladır.

Şimdi ikinci ‘Açılım’ sürecini planlayanlar, ilkinden ders almışçasına ilerliyorlar. Bu kez daha tehlikeli ve milletimizi aşağılayıcı bir yol izleniyor ve Öcalan katiline siyasi özgürlük ve yeni bir anayasa ile teslimiyet hedefleniyor. Buradan açılım sürecini tezgahlayanlara soruyoruz:

Hayrola Efendiler, Türkiye bir meydan savaşını kaybetti de bizim mi haberimiz yok! Sevr muadili bir ağır mütareke ile devletimizi yıkıp, milletimizi etnik yapı üzerinden bölmeye çalıştığınızı aziz milletimiz görmüyor mu sanıyorsunuz?

Yok efendim PKK lağıv edilip dağıtılacakmış! Yok PKK silah gömecekmiş, yok, PKK silah bırakacakmış! PKK terör örgütü büyük bölümünün Suriye’de YPG içine transfer edildiği ve burada eğitim ve donatım desteği ile takviye edildiğini Türk kamuoyu gayet iyi biliyor. Bu yapının Türkiye ve bölge ülkeleri için artan bir tehdit olduğunu görmek için, güvenlik uzmanı olmaya da gerek yok!

Geçmişte PKK’nın adı bir ara KADEK oldu. Sonra KONGRE-GEL oldu. Daha sonra YPG ve en son SDF oldu. Emperyalist güdümündeki PKK terör örgütü, bukalemun gibidir. Güne ve koşullara göre, renk, yapı ve şekil değiştirir ama Türkiye Cumhuriyeti’ne düşmanlığı ve emperyalist aparatı olduğu gerçeği değişmez!

Bu bakımdan aslında Öcalan denen terörist “Ben PKK’yı dağıttım” diyerek PKK’yı dağıtamaz. Bu sözlere artık çocuklar bile inanmaz. Zira terör örgütünün ipleri Öcalan teröristinin elinde değildir. Sonuç olarak; terör örgütü silah bırakacaksa, cumhuriyet savcılarımıza teslim olurlar, suç kaydı için silahları incelemeye alınır ve haklarında gerekli soruşturma/kovuşturma tesis edilir.

Türk devletinin hukuk içindeki çalışma yöntemi budur. Başka türlüsü, bakın açıkça ifade ediyoruz, milletimize yeni bir Habur rezaleti yaşatmak olur.

Biz zafer Partisi olarak, genel Başkanımız Prof. Dr. Sayın Ümit Özdağ, Silivri cezaevinde, bizler burada ve vatan her köşesinde “Cumhuriyetimizi savunmaya” devam edeceğiz ve bu yıkıcı süreci BALTALAYACAĞIZ!

NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE!

Davut Güleç

Gazeteci, televizyoncu, Uzman polis-adliye muhabiri, Spor yazarı, TEMA’cı, Kızılay’cı, Dağcı, Trekkingci, Alp disiplini kayak milli hakemi, Herkes İçin Spor Federasyonu Kayseri il temsilcisi, Erciyes Kar Kaplanları Spor Kulübü Basın sözcüsü, Kayseri Spor Adamları Derneği yönetim kurulu üyesi, Kent Güvenlik konseyi üyesi, Halkla İlişkiler Tanıtım, Adalet, Kamu Yönetimi mezunu ----- Davut Güleç Kimdir ? -----

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu