Politika, teknoloji, ekonomi haberleri(16.01.2020)
Toyota Mobilite Servisleri için Avrupa’da KINTO Markasını Kurdu
Toyota, Avrupa çapında mobilite hizmetleri sunan bir marka kurduğunu açıkladı. Kinto adı verilen bu marka, Toyota’nın mobilite şirketine evrilme konusundaki global vizyonunun bir parçası olarak dünya çapında insanlara farklı mobilite çözümleri sunmaya yönelik servisler sağlayacak. Amsterdam’da düzenlenen Kenshiki 2020 Forumu’nda açıklanan bu yeni marka ile Toyota özel müşterilerine ve filo araç satışına ek olarak mobilite hizmetlerini dört ana başlığa dayanan bir stratejiyle büyütmeyi amaçlıyor.
Kurumsal müşterileri ve bireysel kullanıcıları kendine çekmek, kiralama pazarındaki payını artırmak, araç paylaşımı veya üyelik gibi hizmetleri bağlantı servislerinin gücünü kullanmak isteyen Toyota ayrıca, gelecekte kullanılacak otonom taşımacılık hizmetlerini entegre etmek için çalışmalar da yapacak.
Yeni kurulan Kinto markası, mobilite adına yeni fırsatlar sunarak “kapsayıcı ve güvenilir”, “basit ve zahmetsiz” ve “sürdürülebilir” hizmetler sunacak. Yeni markanın adı, Japonya’daki ünlü bir animasyon karakteri olan ve istediğinde ulaşımını sağlayan Kintoun veya Uçan nimbus isminden türetildi. Toyota, Kintoun gibi Kinto ile müşteri ne zaman ve nereye isterse akıllı ve kolay ulaşım sağlayacak hizmetleri sunmayı planlıyor. Kinto markalı hizmetler, sürdürülebilirlik ve uygunluğa göre pazara sunulacak. Bunlar; tek bir aylık ödemede araç, servis, sigortayı kapsayan tam hizmet kiralama teklifleri olan Kinto One, büyük hibrit ürün gamı üzerine kurulan işletme maliyeti olmadan self servis konseptine dayalı araç paylaşım servisi Kinto Share, şirket içinde çalışanların araç havuzu olarak kullanabileceği ve verimli araç kullanımını artırarak karbon ayakizini azaltan Kinto Join, üyelik bazlı araç kiralama servisi esnek ve premium deneyim sunan Kinto Flex olacak. Kinto, Avrupa’da kademeli olarak hizmete girecek ve servisler, mobil uygulamalar, entegre ödeme çözümleriyle desteklenerek hayatı kolaylaştıracak.
Van Zyl “Büyüme Stratejimizin bir parçası”
Toyota Avrupa Başkan ve CEO’su Johan van Zyl, Kinto’nun tüm Avrupa’da büyüme stratejilerinin bir parçası olduğunu söyleyerek ”Bu yeni marka ile uygulanabilir ve sürdürülebilir olan pazarlarda, geleneksel iş modelimize mobilite servisleri ekleyerek, yeni müşteri ihtiyaçlarına yanıt verebileceğiz ve şehirlerin artan mobilite taleplerine destek olabileceğiz” dedi.
TMO ile üzüm sektörü tonda 600 dolar kazandı
Üretim ve ihracatında dünya lideri olduğumuz çekirdeksiz kuru üzümde Türkiye’nin dünyada piyasa yapıcı olması için Toprak Mahsulleri Ofisi ile Ege Kuru Meyve ve Mamulleri İhracatçıları Birliği ortak hareket etti. 2017 yılında ortalama 1520 dolar olan bir ton kuru üzümün ihraç fiyatı, 2019 yılı sonunda 2 bin 150 dolara yükseldi.
Ege İhracatçı Birlikleri’nde 2019 yılı değerlendirmesi, 2020 hedefleriyle ilgili basın toplantısı düzenleyen Ege Kuru Meyve ve Mamulleri İhracatçıları Birliği Başkanı Birol Celep, kuru üzümünün ortalama ihraç fiyatının iki yılda ton başına 630 dolar yükseldiğini, ortalama 250 bin ton kuru üzüm ihraç eden Türkiye’nin 150 milyon dolar daha fazla döviz kazanır hale geldiğini kaydetti.
Türk kuru meyve sektörünün 1.4 milyar doları aşan ihracat rakamına ulaşırken, bunun 1 milyar dolarlık büyük diliminin, çekirdeksiz kuru üzüm, kuru incir ve kuru kayısı ihracatından elde edildi bilgisini veren Celep, “Türkiye Kuru Meyve ihracatının yüzde 63’ünü oluşturan 894 milyon dolarlık bölümü Egeli ihracatçılar olarak gerçekleştirdik. 2019 yılında çekirdeksiz kuru üzümümüzün ihraç fiyatında ortalama 2.150 USD/ton seviyesine ulaştık ve ülkemize 524 milyon dolar döviz girdisi sağladık. Bu değer 2018 yılında 1.760 USD/ton, 2017 yılında ise 1.560 USD/ton seviyelerindeydi” diye konuştu.
Kuru üzüm ihraç fiyatlarındaki ortalama yüzde 22’lik artışın, hem bölgemiz hem de ülkemiz açısından çok önemli bir başarı olduğunun altını çizen Celep şöyle devam etti: “Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN ile Tarım ve Orman Bakanımız Sayın Bekir Pakdemirli’nin destekleriyle, TMO başarılı bir uygulamaya imza atarak sektörümüzün en önemli ihraç ürünlerinden biri olan Çekirdeksiz kuru üzümün hak ettiği değere ulaşmasına imkan sağladı. Bu başarıdaki en büyük etken ise Tarım ve Orman Bakanımız Sayın Bekir Pakdemirli’nin sezon başında “Kuru üzüm fiyatını 10 TL’nin altına düşürmeyeceğiz” açıklaması oldu. Bu müdahale Türk üzümünün düşük fiyata satılmasına ve ekonomimizin değer kaybına uğramasına engel oldu. 2020/21 sezonunda hedefimiz, 2019/20 sezonunda ulaştığımız fiyat seviyesinin altına düşmemek olacak.”
Çiftçilerden kaliteli ürün üretmesini beklediklerini vurgulayan Celep, “Doğru dozda ve zamanında atılmış ilaç, doğru zamanda hasat edilmiş kaliteli ürün ile diğeri arasındaki farkı ortaya koyacak bir sistem için çaba gösteriyoruz. Tüketici de bizden bunu bekliyor” dedi.
Çin’e kuru meyve ihracatında yüzde 116’lık artış
2019 yılında 110 farklı ülkeye 65 bin tonluk kuru incir ihraç ederek 236 milyon ABD doları, kuru kayısı da ise; 100 bin ton ihracat karşılığı 250 milyon dolar üzerinde ihracat geliri elde edildiği bilgisi veren Celep, “Hedef pazarlarımızın en önemlisi olan Çin Halk Cumhuriyeti’ne yönelik ihracat performansımıza baktığımızda 2018 yılında 5.1 milyon dolar olan ihracatımız 2019 yılında yüzde 116 artarak 11 milyon doların üzerine çıktı” dedi.
Tanıtım halkasına Çin’den sonra Hindistan eklenecek
Türk kuru meyve sektörü için Uzakdoğu ve Asya Pasifik ülkelerinin hedef Pazar olduğunun altını çizen Ege Kuru Meyve ve Mamulleri İhracatçıları Birliği Başkanı Birol Celep, 2020 yılında Çin’de ve Hindistan’da önemli tanıtım aktiviteleri yürüteceklerini dile getirdi. Celep, 2020 yılında Sürdürülebilirlik ile ilgili projelere ağırlık vereceklerini de sözlerine ekledi.
Organik ihracat toplamdan yüzde 10 pay alır hale geldi
Sürdürülebilirlik adına en önemli çalışmalardan bir tanesinin organik üretim olduğunu belirten Ege Kuru Meyve ve Mamulleri İhracatçıları Birliği Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Işık, Ege Bölgesi’nde 30 yıldır organik üretim ile ilgili çalışma yaptıklarını, kuru meyve sektöründe organik üretimin payını yüzde 10’a çıkarma başarısı gösterdiklerini, kuru meyve sektöründe 150 milyon dolarlık organik ürün ihraç ettiklerini hedeflerinin 500 milyon dolara çıkmak olduğunu ifade etti.
Toprak Mahsulleri Ofisi İzmir Bölge Müdürü Hüseyin Kılboz ise; TMO olarak 2019 yılında 9 numara kuru üzümü 10 TL’den alma amacıyla harekete geçtiklerini ve bu hedefe ulaştıklarını dile getirdi.
PEAKUP en hızlı büyüyen teknoloji şirketleri listesinde
2006’dan bu yana her yıl düzenlenen “Deloitte Technology 2019 Fast 50 Türkiye Programı” kapsamında en hızlı büyüyen 50 teknoloji şirketi belirleniyor. Listede üç yıl üst üste yer alma başarısı gösteren PEAKUP, Türkiye’nin en hızlı büyüyen teknoloji şirketleri arasında yer alıyor.
Amerika haricinde 18 ülkede ve Orta Avrupa’da uygulanan programda en hızlı büyüyen 50 teknoloji şirketi Deloitte’un uluslararası “Technology Fast 500” programına katılmaya hak kazanıyor. Son 4 yılda en hızlı büyüyen teknoloji şirketleri ise, Fast 500 EMEA’ya katılmaya hak kazanıyor. Türkiye’nin en hızlı büyüyen teknoloji şirketlerinin kıyasıya yarıştığı bu programda üç yıl üst üste ilk 50 firma içinde yer alan PEAKUP, böylece kurulduğu günden bu yana sürdürdüğü istikrarlı büyümeyi bir kez daha kanıtlamış oldu.
Deloitte Technology 2019 Fast 50’nin Türkiye’de doğup büyümüş değerlerin ortaya çıkmasına fırsat sunduğunu belirten PEAKUP CEO’su Ahmet Toprakçı, bu programda yakaladıkları başarı ivmesini şöyle değerlendirdi: “Bir kez daha Türkiye’nin en hızlı büyüyen teknoloji şirketleri arasında yer almaktan son derece mutluyuz. PEAKUP olarak yakalamış olduğumuz büyüme ivmesini sürdürülebilir kılmak bizim için çok önemli. Üçüncü kez bu listede yer almış olmamız, hayata geçirdiğimiz çalışmaların ve stratejilerin amacına ulaştığını kanıtlıyor. Önümüzdeki süreçte de elde ettiğimiz bu başarıların devamı için çalışacağız. Amacımız, yüzde yüz yerli sermayeli ve yurt dışına teknoloji ihraç eden bir Türk firması olarak, toplumumuzun ve çevrenin farkında olup sürdürülebilir büyüme ile değer üreterek bu listede kalıcı olmaktır.”
“Görmeyi Öğrenmek: Görsel Kültür” Seminerleri The Circle’da…
Sanat tarihinden göstergebilime, sinemadan fotoğrafa ve çağdaş sanata, görsel kültürden görsel ideolojiye kadar imgelerin bizimle olan ilişkisine odaklanan “Görmeyi Öğrenmek” seminer dizisi, 4 Şubat-3 Mart tarihleri arasında The Circle’da gerçekleşecek. Görsel kültüre dair kapsamlı bir kavrayış sunmasının yanı sıra yazı ve proje üretmeye de odaklanacak olan seminer dizisi, eleştirmen Ali Şimşek rehberliğinde hayata geçecek.
Eleştirmen Ali Şimşek tarafından yürütülecek olan “Görmeyi Öğrenmek” seminer dizisi, 4 Şubat ve 3 Mart tarihleri arasında her Salı günü The Circle çatısı altında gerçekleşecek.
Katılımcılar, Ali Şimşek’in rehberliğinde “Nasıl görmeyiz? Beyaz ve pürüzsüz olan iktidarı nasıl örgütler? İmgeler düşünür mü? Siyah-beyaz görme neyi anlatır? Yücenin estetiği nedir? Grotesk ve gotik bir mekanın ideolojik temsilleri, fotoğraf ve sinemadan günümüz likid (akışkan) imgelerine görselliğin sınıfsal bir tarihi yapılabilir mi? Plastik demokratik bir malzeme mi? Kitsch ve Camp estetiği nedir?” sorularına yanıt ararken “İzlenimcilik, Dada ve Sürrealizmden günümüz kavramsal sanatına imgelerin sorunlu yapısı”, “Haiku ve minimalizmden cool fotoğraflara: Soğuk Görme”, “Postmodernizm değişecek mi?” ya da “imgeler ve ironi” gibi konuları da irdeleyecekler.
4 Şubat – 3 Mart 2020 tarihleri arasında her Salı saat 19:00-21:00 aralığında Kumbaracı Yokuşu, Tercüman Çıkmazı’nda yer alan The Circle’da yapılacak olan seminer biletlerine Biletino’dan ulaşabilirsiniz.
Seminer Programı:
1.Hafta
İmge, Simge, Sembol, Gösterge Nedir?
Metonomi ve Metofor
Diyalektik İmge Nedir?
Görsellik ve İdeoloji
Görsel Konumlanma (Özne Pratikleri)
Görsel Düşünme Nedir?
- Hafta
Görseli Nasıl Okuruz?
Temel Biçimler: Klasik, Gotik, Barok ve Rokoko
Romantizm ve Enkaz İmgeleri
Güzel-Yüce Arasında Görsellik
- Hafta
Modernizm ve Kadrajın İcadı
Flu Görme ve Eriyen Kadraj
Fotografik İmge
Sinematografik İmge (Alan Derinliği, Dışavurumcu Görüntü)
Kolajın Fenomolojisi
Neden Siyah-Beyaz Görmeyiz?
- Hafta
İmgelerde Devrim
Sınıf ve İmgeler
Yoksullar Nasıl Görür? – Sefaletin Estetiği
Dada-Sürrealizm-Kübizm
Avangarde İmge Nedir?
Fotograf ve Modernizm
Zen, Haiku ve Fotograf: Sessizin Estetiği
- Hafta
Dışavurumculuk Sonrası: Pop İmge
İroni-Parodi-Pastiş
Postmodern İmge
Simülasyon ve Likid Görme
90 Sonrası Fotoğraf
Kavramsal Sanat Nedir?
Plastik Düşüncenin Sınırları
Hazır ve sanal ofis kiralarken dikkat edilmesi gerekenler
“Ekstra maliyetler kiracıların kabusu olabiliyor”
Sanal ofis ve hazır ofis alternatifleri her geçen gün artıyor. Bu sebeple de ofis kiralamak isteyenlerin dikkat etmesi gereken unsurlar da çoğalıyor. Artan arz talep doğrultusunda ofis kiralayacak olanlar hukuki anlamda en konforlu ve en güvenilir ofisleri tercih ediyor. Ekstra maliyetler, toplantı odası saati hakları, adres değişimi gibi bir çok unsur, ofis kiralamak isteyenlerin dikkat etmesi gereken maddeler. Endless Offices Genel Müdürü Gökmen Özdemir, Sanal ve hazır ofis kiralarken dikkat edilmesi gereken maddeleri sıraladı.
Yaşam koşulları, artan ofis maliyetleri, çalışan ücretleri derken şirket sahipleri veya girişimciler ofis masraflarını en aza indirmek hazır ve sanal ofislerin kapısını çalıyor. Bireysel ofis maliyetlerini neredeyse yüzde 80 oranında aşağı çeken bu konsept kiralama yaparken dikkat edilmesi gereken konuları da beraberinde getiriyor. Endless Offices Genel Müdürü Gökmen Özdemir, kiracıların hem hizmetlerinin son bulduğunda hem de kullanım hakları konusunda bir sürprizle karşılaşmamaları adına sözleşmelerini iyi okumalı ve bu konuda dikkatli olmaları gerektiğinin altını çizdi. İşte o detaylar.
Sanal ofis kiralamalarında mutlaka plazayı görün
Sanal ofis kiralamalarının çoğunluğu mail ortamında veya telefon görüşmeleri sonucunda oluyor. Ancak sanal ofis kiracılarının sözleşme yapmadan önce sanal ofis kiralamak istediği plazayı mutlaka gidip görmesi gerekiyor. Ofis satışı yapan firmanın fatura adresini ve gerekli evraklarını talep etmeleri gerekiyor. Aksi halde bu işi etiğiyle yapmayan ve kötü niyetli firmalar tarafından madur olabilirler.
Anlaşma şartları, ekstra giderler bütçemize uygun mu?
Ofis kiralarken yaptığınız anlaşmada gözünüzden kaçan ufak bazı detaylar olabiliyor. Aylık ödemelerde veya toplu ödemelerde bu bedeller size anlaştığınız ücretin dışında ekstra olarak yansıtılıyor. Ve bu ekstralar aidat bedeli gibi gösteriliyor. Toplantı odası saati, telefon, sekreterya hizmeti, mutfak masrafları gibi detaylar kiracılar için en önemli unsurlardan biri. Her ofis kiralaması yapan firma ne kadar hazır ofis sistemi satışı yapsa da bu bedelleri ay sonunda ekstra olarak yansıtabiliyor. Aynı zamanda hazır ofislerde kira bedellerinin kişi sayısına mı yoksa oda metrekaresine mi göre düzenlendiğine dikkat etmeliler.
Mesai saatleri dışında ofisi kullanabilir miyim?
Ofis kiralamalarında az da olsa bu detaylardan kiracılar sorun yaşayabiliyor. Ofislerin saat 18’den sonra da kullanım hakkı olup olmadığını yalnızca sözlü değil yazılı olarak da görmek oldukça önemli.
Ortak alanlar ve etkinlikler
Hazır ofis ve salan ofis kiralamalarının en büyük avantajları da ortak alanlar ve etkinlikler oluyor. Ofis hayatından bunalan firma çalışanları ortak alanlara çıkıp hem network sağlayıp hem de sosyalleşme ihtiyacı duyabiliyor. Tutacağınız hazır ofis veya sanal ofis firmasında ortak alanlar, bahçe, lobi gibi alanlar olması sizi çok farklı kişilerle tanıştırabilir.
İyi bir resepsiyon hizmeti sizi her zaman on adım öne taşır
Sanal veya hazır ofis farketmeksizi firma sahipleri ofiste olmadığında, telefonlarını açacak, kargolarını teslim alacak, müşterileri karşılayacak bir iletişimi güçlü bir çalışana ihtiyaç duyarlar. Ve bu güçlü ve başarılı sekreterya firmayı her zaman on adım ileriye götürür. Kiralama yapılan ofislerde sekreterya hizmetine de dikkat edilmeli. Detaylı bilgi için https://www.endlessoffices.com/ u tıklayabilirsiniz
SH’ın iletişim ajansı Marjinal Porter Novelli oldu
Milyonlarca bireye ve kuruma sunduğu veri merkezi hizmetleriyle Türkiye’de dijital dönüşümün itici gücü olan SH, iletişim çalışmalarını 360 derece stratejik iletişim danışmanlığı hizmetleri sunan ve Türkiye’yi “Kolektif Amaç” kavramıyla tanıştıran Marjinal Porter Novelli ile yürütecek.
Müşteri odaklı yaklaşımıyla servis alanında en fazla tercih edilen barındırma ve veri merkezi hizmetleri tedarikçisi olma hedefini benimseyen SH, iletişim çalışmaları için Marjinal Porter Novelli ile işbirliğine imza attı.
2005 yılında Türkiye’de kurulan, uyguladığı doğru vizyon ve geliştirdiği uzmanlıkla 15 yıl içinde Türkiye’nin en büyük veri merkezi ve altyapısına sahip markası haline gelen SadeceHosting, bilişim teknolojileri yatırımcısı Premier DC tarafından “SH” markası altında A’dan Z’ye yeniden yapılandırıldı.
Türkiye’de ilk ve tek Yerli ve milli madenimiz “Bor” yatağa girdi!
Türkiye’nin dünya bor rezervlerinde yüzde 73’lük payla ilk sıraya aldığı Bor, 1800’lü yıllardan beri temizlik maddesi olarak kullanılıyor. Son yıllarda kullanım alanı genişleyen Bor, artık yaşam alanlarımızın da içine girdi. ‘Bordan Gelen Hijyen’ sloganı ile sektördeki iddiasını yepyeni ürünü Borjen ile bir kez daha kanıtlayan Bambi Yatak, uzun süren Ar-Ge çalışmalarının meyvesini aldı. Türkiye’de ve dünyada ilk kez, Bor mineralini yatağın içine entegre eden Bambi, hijyenik yatağın manifestosunu yeniden yazdı. Yataktaki mite ve küfün çoğalmasını engelleyen ve bakterileri öldüren Borun, mucizevi hijyenik özelliğinden faydalanarak üretilen Borjen, şimdiye kadar yatak hijyeni için yapılmış en büyük inovasyon!
Günün yorgunluğunu ve stresini attığımız yataklarımızda milyonlarca mite, bakteri ve küf ile birlikte uyuyoruz. Gözle görülemeyecek kadar küçük olan bu mikroorganizmalar, sağlığımızı tehdit ettiği gibi, astım, alerji, bronşit gibi birçok önemli hastalığı da beraberinde getiriyor. En çok yataklarımızda maruz kaldığımız bu canlılara karşı artık savunmasız değiliz. Sektörün önemli oyuncusu Bambi Yatak, hijyen ve konforu birleştirerek Türkiye’de ve dünyada ilk kez bor mineralini yatağın süngerine ve kumaşına entegre etti. Yatak sektöründe insan sağlığı için yapılmış en büyük inovasyona imza atan Bambi, yatakta hijyen devrimini Borjen isimli yatağı ile başlattı.
Bambi, Borjen’i yılsonuna kadar 50 bin adet üreterek 20 farklı ülkeye ihraç edecek
1,5 milyon TL’lik Ar-Ge yatırım bütçesiyle Borjen isimli yatağını pazara sunan Bambi, hijyenik bir yatakta uyumanın güvencesini sağlıyor. Kullanıcısının sağlığına verdiği önemi geliştirdiği Borjen ile kanıtlayan Bambi, sadece Türkiye’den değil dünya yatak pazarından da pay almak için iddialı. Borjen’i yılsonuna kadar 50 bin adet üretmeyi hedefleyen Bambi, 20 farklı ülkeye de ihraç edecek.
“Dünya rezervinin yüzde 73’üne sahip olduğumuz Bor minarelini kullandık”
Bambi Yatak olarak ezber bozmaya devam ettiklerini söyleyen Bambi Yatak Yönetim Kurulu Üyesi Emre Gökmen, “Her gün üzerinde saatlerce uyuduğumuz yatağımızda sayısı milyonlarla ifade edilecek kadar fazla bakteri, mite gibi mikroorganizmalar yaşıyor. Bu küçük canlılar insan sağlığını tehdit ettiği gibi astım, alerjik reaksiyonlar, bronşit gibi birçok hastalığı da tetikliyor. Bambi Yatak olarak profesyonel sağlık uzmanlarıyla görüşerek ve tüketicilerin beklentilerine kulak vererek, dünya rezervinin yüzde 73’üne sahip olduğumuz Bor minarelini ‘Borjen’ ismini verdiğimiz yatağımızda kullandık. Borjen’in kumaşına ve süngerine, özel ve teknolojik işlemlerle entegre ettiğimiz Bor minerali ile yatağın içinde bakteri, mite ve diğer mikroorganizmaların gelişimini engelliyoruz. Bununla ilgili tüm testlerimiz ve raporlarımız mevcut. Kısaca, sektörümüzde bir ilke imza atarak çok daha hijyenik bir yatak geliştirdik.”
“Ezber bozmaya devam ediyoruz”
Günümüzde, yatak odalarının birer yaşam alanı olduğunu söyleyen Gökmen, yatak odası koleksiyonlarının da artık daha hızlı değişim gösterdiğini söyledi. Gökmen, “Sektörde ortaya koyduğumuz yenilikçi ürünlerimizle ezber bozmaya devam ediyoruz. 7’den 70’e birçok kişiyi, Bambi’nin yenilikçi yönü ile tanıştırdık. Bu sayede hem yurt içi hem de yurt dışında birçok yeni tüketicinin dikkatini çekmeyi, binlerce kalbe yerleşmeyi başardık. Yüksek kaliteli ve güvenli ürünlere, insana ve sürdürülebilir kalkınmaya odaklı kurumsal bir marka olarak sektörümüzde ilkleri gerçekleştirmeye devam edeceğiz ve çalışmalarımızı daha da ileriye taşıyacağız.”
THE CIRCLE’DA YAŞAM, BEDEN VE MEKANA DAİR SIRADIŞI BİR İLLÜSTRASYON SERGİSİ: NABIZ
The Circle Fam Illustrations’ın yeni sergisi “Nabız”ı ağırlıyor. İllüstrasyon sanatının en yeni ve yaratıcı örneklerini içeren bu sergi, birçok illüstrasyon sanatçısını yaşam, beden ve mekan temaları üzerinden bir araya getiriyor.
The Circle, illüstrasyon sanatının yaşam, beden ve mekan temaları üzerine biçimlendirilmiş en yaratıcı eserlerini bir araya getiren “Nabız” sergisine ev sahipliği yapıyor.
Türkiye’de illüstrasyon sanatına yeni bir soluk getirmek için kurulan fam°’in yeni sergisi “Nabız”, 18 fam° sanatçısının “fine art” ve orijinal eserlerini bir arada görme imkanı sunuyor. Sergi, ismini canlılığı sembolize eden bir akış olan “nabız”dan alıyor. Sanatçıların bağımsız olarak ürettikleri eserlerin hepsinde farklı yaşam formlarının olması eserler arasında ortak bir hikaye kuruyor.
Parçalanmış uzuvlar, birleşen bedenler, gizlenmiş yaratıklar ve değişimin kıyısındaki formlar gibi kurgular üzerinden işlenen canlılık teması her sanatçının yaşam, mekan ve beden ilişkileri üzerine bakış açılarını sunuyor. Sanat felsefesinin gittikçe kayganlaştığı çağımızda sanatçılar bizi gerçekliğimizin ve gündelik hayatımızın elle tutulabilir ve vazgeçilmez parçası olan bedeni yeniden düşünmeye davet ediyor. Sergiyi Kumbaracı Yokuşu, Tercüman Çıkmazı’nda.
Yaş meyve sebze ihracatçıları 2020 yılında Uzakdoğu ve Afrika’ya açılacak
Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği (EYMSİB), 2019 yılında yüzde 7 artışla 890 milyon dolar ihracat yaparak tarihinin en yüksek ihracat rakamına ulaştı. Taze meyve sebze ihracatçıları 2020 yılında Uzakdoğu ve Afrika pazarında büyüyerek 1 milyar dolar ihracat hedefliyor.
2020’de 1 milyar dolarlık ihracat yapmak istediklerini, Uzakdoğu ve Afrika pazarlarına yoğunlaşacaklarını anlatan EYMSİB Başkanı Hayrettin Uçak, “Muz, ejder meyvesi, kivi ve avokado gibi katma değeri yüksek ürünlerle ilgili çalışmalarımız var. Dikili’de önümüzdeki yıllarda örtü altı katma değeri yüksek ürünler yetiştirmeyi planlıyoruz” dedi.
Ege İhracatçı Birlikleri’nde düzenlediği basın toplantısı ile 2019 yılı çalışmaları hakkında bilgi veren, 2020 hedeflerini dile getiren Uçak, “53. yılını dolduran birlik üyeleri, 2018 yılında kırdıkları 831 milyon dolarlık ihracat rekorunu 2019 yılında geliştirerek yüzde 7 artışla 890 milyon dolar ihracat gerçekleştirdi ve yeni bir rekora imza attı. 2019 yılında 890 milyon dolarlık ihracatımızda ön plana çıkan ürünlerimiz kiraz, sofralık üzüm, kestane, mandalina, kornişon ve biber turşuları, kurutulmuş domates ve meyve suyu konsantreleri oldu. Ülkeler bazında da Birliğimiz üzerinden her zaman olduğu gibi ağırlıklı olarak Rusya, Almanya, Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve İtalya gibi ülkelere ihracatımız gerçekleşti” bilgisini verdi.
Afrika ve Uzakdoğu’ya gidilecek
“2020 yılında hedefimiz ihracatımızın potansiyel gösterdiği ve daha önce gidilmedik yerlere giderek üyelerimizin ihraç ürünlerini yurt dışında tanıtmak” diyen Uçak, bu kapsamda en büyük potansiyel pazarlardan Çin’in yanı sıra, Güney Kore, Vietnam, Hindistan gibi ülkelerde fuarlara katılım sağlayacaklarını söyledi. Bu yıl Asya ile Afrika pazarına da açılmak gibi bir hedefleri olduğunu kaydeden Uçak, “Avrupa ve Rusya pazarını tüm üyelerimiz biliyor artık, bizim amacımız dünyayı onlara adım adım yaklaştırmak” diye konuştu.
Muz, ejder meyvesi, kivi ve avokado gibi ürünler üretilecek
Birlik olarak yeni ürün çeşitliliği üzerine çalıştıkları bilgisi de veren Uçak, “Muz, ejder meyvesi, kivi ve avokado gibi katma değeri yüksek ürünlerle ilgili çalışmalarımız var. Dikili’de örtü altı tarım işletmesi kurulacak. Tarım Bakanlığı bünyesi altında İzmir Ticaret Odası, Ege Bölgesi Sanayi Odası, Ege ihracatçı Birliği, İzmir Ticaret Borsası müteşebbisi olarak kuruldu. İnşallah önümüzdeki yıllarda örtü altı katma değeri yüksek ürünler yetiştirmeyi planlıyoruz” ifadelerini kullandı.
“Rakip ülkeler var”
Konuşmasında gazetecilerin sorularını da cevaplayan Uçak, Rusya ile ihracat ilişkisi üzerine, “Rusya ile iyi bir duruma geldik. Yurt dışına giden ürünler analiz yapılmadan gitmiyor. Raporları çıkıyor ve ona göre izin veriliyor” cevabını verdi. Uçak, Çin’e de sadece kiraz ihraç edebildiklerini belirterek, “Çin’e daha çok meyve satmak isteriz. İki devlet arasındaki protokolün genişletilmesini isteriz. Çalışmalar devam ediyor. Çin iyi bir pazar. Alternatif pazara ihtiyacımız var. Rakip ülkelerimiz çoğalıyor. Yıllar öncesinden birçok ülkeye ürün yetiştiremiyorduk. Şu anda rakip ülkeler var. Bunlar bizim için ister istemez ürünlerin önünü kesiyor, bazı ülkeler rakamı düşürüyor. Hızlı bir şekilde girilmeyen pazarlara girmek için UR-GE projeleri geliştiriyoruz” dedi. Uçak, 2020 yılında 1 milyar dolarlık ihracat yapmak istediklerini ifade ederek “Diyar diyar pazar arama ve ürün satma peşindeyiz” diye konuştu.
Patates-soğan açıklaması
Kuru soğan ve taze patates, ihracının ön izne bağlı mallar listesine eklenmesine ilişkin ise Uçak, “Şu anda Türkiye’de patates ve soğan anlamında yeterli ürün var. Fiyatlar da istikrarını koruyor. Şubat ayında da patates hasadının başlamasıyla herhangi bir sorunla karşılaşacağımızı sanmıyorum” değerlendirmesinde bulundu.
“Menemen’de tarımı yeniden canlandıracağız”Toplantıya katılan Menemen Tarımsal Kalkınma Kooperatifinden Yeşim Sever de, kooperatif olarak ürettikleri organik ürünleri tanıttı. Sever, “Menemen’de tarımı en iyi yere getirme çabasındayız. Organik tarım, ilaçsız tarımdan yana yürümek istiyoruz. İlk ürünümüz ise ayva reçeli. Bunları anne usulü kendimiz üretiyoruz. İçerisinde katkı maddesi yok. Raf ömrü daha az ama içinde koruyucu madde yok ve sağlıklı. Gerekli desteği sizlerden alacağımıza inanıyoruz. Menemen’de tarımı yeniden canlandıracağız. İpek böceği gübresinden doğal gübre elde ettik. Gübresinden iyi sonuçlar elde ettik” dedi.
Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Hayrettin Uçak, Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Cengiz Balık, Yönetim Kurulu Üyeleri Emin Demirci ve M. Ata Özdemir, Denetim Kurulu Y. Üyesi Abdullah İnan, EİB Genel Sekreteri İ. Cumhur İşbırakmaz katıldı.
KOP İdaresi “Proje Havuzu” Oluşturuyor
KOP İdaresi Başkanı İhsan Bostancı, 2020 Yılı Mali Destek Programları kapsamında finansman desteği sağlanacak projeler için “KOP Proje Havuzu” oluşturduklarını belirterek, kamu kurum ve kuruluşlarından gelecek proje önerilerinin bu havuzda toplanacağını söyledi.
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığına bağlı Konya Ovası Projesi (KOP) Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı, 2020 yılı için Mali Destek Programlarını duyurdu. Aksaray, Karaman, Kırıkkale, Kırşehir, Konya, Nevşehir, Niğde ve Yozgat’tan oluşan KOP Bölgesi il ve ilçelerindeki kamu kurum ve kuruluşlarınca hazırlanacak projeler bir havuzda toplayacak.
“Tarım ve Sosyal Alanlardaki Yenilikçi Projeler Desteklenecek”
KOP İdaresi’nin uyguladığı diğer projeler yanında istihdam ve katma değeri artıran, bölgenin rekabet gücünü artıran ve potansiyelini harekete geçiren, bölgenin ihtiyaçlarına yönelik yenilikçi projelere Mali Destek Programları kapsamındaki projelere destek verdiğini hatırlatan Başkan İhsan Bostancı, bu amaçla KOP Proje Havuzunu hayata geçirdiklerini belirtti.
KOP Kırsal Kalkınma Programı (KOP KIRSAL), KOP Tarımsal Eğitim ve Yayım Projesi (KOP TEYAP), KOP Hayvancılık Altyapısının Geliştirilmesi Projesi, KOP Bölgesinde Okuma Kültürünün Geliştirilmesi Projesi (KOP Okuyor) ve KOP Sosyal Gelişim Programı (KOPSOGEP) kapsamındaki proje önerilerinin 2 Mart 2020 tarihine kadar proje.kop.gov.tr adresinden alınacağını belirten Başkan Bostancı, sürdürülebilirlik ilkesi çerçevesinde hazırlanan; yenilikçilik esaslarına dayanan, katma değeri artırıcı, sosyal etkisi olan ve bölge ihtiyaçlarını gözeten projelerin destekleneceğini söyledi.
“Nasıl Başvurulacak, Başvuru Şartları Neler?”
Mali Destek Programlarına; Valilikler, Büyükşehir ve İl Belediyeleri, Kaymakamlıklar, İl Özel İdareleri, Kamu Üniversiteleri, Tarım ve Orman Müdürlükleri, Emniyet Müdürlükleri, DSİ-Orman Bölge ve Şube Müdürlükleri, Kamu adına görev yapan Araştırma Kuruluşları, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlükleri, İl Kültür ve Turizm Müdürlükleri, İl ve İlçe Müftülükleri, İl ve İlçe Milli Eğitim Müdürlükleri ve bağlı okullar ile Valiliklere bağlı tüm İl Müdürlükleri proje sahibi olarak başvurabilecekler. Ticaret, Sanayi ve Esnaf Odaları gibi Meslek Kuruluşları, sivil toplum kuruluşları ve üretici örgütleri ise ortak olarak yer alabilecek. Havuzda toplanacak projeler arasında yapılacak değerlendirmeler sonucunda Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından desteklenmeye uygun bulunan projelere 20 bin TL ile 3 Milyon TL arasında finansman desteği sağlanacak. Programlarla ve başvuru şartları ile ilgili rehberlere http://proje.kop.gov.tr adresinden ulaşılacak olup; proje başvuruları aynı site üzerinden 2 Mart 2020 tarihine kadar yapılabilecek.
Türkiye’de hemen herkesin konuştuğunu fakat kimsenin sahaya inmediğini, kollarını sıvamadığını kaydeden Gürkan Avcı, “Artık konuşmak aklımızı ve kalbimizi yoruyor ve bozuyor. Şimdi eylem zamanı! Okumayan, araştırmayan, sorgulamayan ve hesap sormayan bir toplumsal beyin ve hafıza yaratıldı. Türkiye’deki eşitsizlikçi, adaletsizlikçi sistemsizlik anarşisine karşı büyük bir isyan bayrağı açmanın zamanı geldi, geçiyor! Bizi korkutan bu parazit, kokuşmuş düzen bizi reaktiviteye hapsediyor. Biran önce lider bir kadro hareketi ile yenidünya dengelerine uygun basiretli bir yol haritası oluşturulmalıdır. Türkiye’nin yeni, genç, dinamik, donanımlı bir lokomotif beyin gücüne ihtiyacı var. Ben, siz idealist gençleri devrime, eyleme davet ediyorum. Milli bir duruş, global bir takım yaratmalıyız, bunu diasporamızla başlatmalıyız. Dünyadaki savaş artık bir akıl ve algı savaşı haline dönüşmüştür” dedi.
Avcı, şunları kaydetti; Savrulmasını tamamladıktan sonra kurulacak yenidünya düzeni henüz dengelenmeden önce bizlerin barış ve bağımsızlık özünde Türkiye’yi ve dünyayı okuyan bir üst akılla organize ve mobilize olmamız gerekiyor. Türkiye’nin kurulacak yenidünyada en saygın, muasır ve en büyük olması için gençliğimizle 24 saat odaklı eylemci direniş takıları kurmamız şarttır. Bizi bölmeye, birbirimize düşürmeye çalışan emperyalizmin uyguladığı aklın üzerinde yaygınlıklı bir akla sahip örgütlü, ihtisaslaşmış gençlik birlikleri lazım. Lokal çalıma grupları ve tali yol haritaları…
Aksi takdirde 5-10 yıl sonraki öngörülerimi sordunuz, birkaç öngörümü paylaşacağım. Böyle giderse yani güçlü bir siyasi irade ortaya çıkıp uluslararası merkezlerin din, milliyetçilik gibi ideolojik kılıflar altında iktidarlara yürüttürdüğü bu sinsi plana dur diyemezse Türk toplumu, ısıtılan kazandaki kurbağa sendromuna uygun bir şekilde protestanlaşmasını yani Amerikanlaşmasını büyük ölçüde tamamlamış olacak.
Şöyle ki Türkiye’de kadına ve hayvanlara karşı şiddet uygulayanlar şeytanlaştırılıyor tıpkı Amerika’da olduğu gibi ama haksızlık, adaletsizlik, eşitsizlik, sömürü, istismar, köleleştirme ve gayri insani muameleler artarak devam ediyor, hatta kanıksatılıyor ama toplum buna karşı tepkisizleştiriliyor bu size önemli bir ipucu olsun… Tıpkı Amerika’da olduğu gibi Türkiye’de de okullarda vahşet/cinnet olaylarının artarak yaşanmaya başlayacağını düşünüyorum…
10 yıl sonra Türk toplumu bu günle kıyaslanmayacak derecede maddiyatçı ve bencil hale getirilecek, tıpkı Amerikan toplumunda olduğu gibi. İslam şekilselleştirilip iyice dünyevileştirilecek. Başörtüsü taşraya mahsus olacak ve büyük oranda kalmayabilir. Toplum haddinden fazla özgür ve kof demokrat olacak. İnsanlar iyice bireyselleşecek ve toplumla bağı gittikçe çözülecek. Sert, dikta ve ideolojik liderler istemeyecek… Paran kadar eğitim, sağlık ve adalet düzeni iyice hâkim olacak.
Eğitim sistemindeki İslamlaşma, dindarlaşma, müfredat vs reformları tamamen bir kılıf ve hedef şaşırtmadır, eğitim ve okullar iyice pragmatizmin, protestanlaşmanın talimhanesine dönüşecek… Toplumu ve özellikle gençliği apolitikleştirme, konformizme ve hedonizme bulaştırma protestanlaştırmanın gereğidir. Toplum kadim insani değerler, erdem, ahlak, eşitlik, hak, adalet yerine hayvan, kadın, gey, lezbiyen haklarıyla meşgul edilip yalnızca bunlarla ilgilenecek, tıpkı Amerikan toplumunda olduğu gibi…
Oysa Türk eğitim sistemimizin sorunu, bilim ve teknoloji üzerine kurulacak demokratik, insanî bir düşünsel temel yokluğundan kaynaklanıyor. Felsefeyi reddeden, dahası felsefesi olmayan bir eğitim sisteminin sorunudur bu. Eğitim bir araç ya da bilgi yahut politik ideoloji de değildir, bir davranış ve anlayış düzeyini tanımlar. Arkasında insanı yücelten, insanı dünya içinde daha yüce bir konuma taşıyan evrensel bir anlayış ve algıdır. Değişmeyen bir özle değişime ayak uydurma sürecidir.
Türk toplumu da diğer toplumlara yapıldığı gibi inanç ve kültürüne uygun asimetrik entegrasyon yöntemleriyle dönüştürülüyor, asimile ediliyor. F35, S400 meselesi yahut Barış Pınarı Harekâtı meseleleri değil; gerek toplumun protestanlaşmasına karşı yahut İmam Hatip Liseleri başta olmak üzere gençliğin deizme yönelmesine karşı sözde değil özde, bilimsel ve ciddi önlemler almak siyasi liderlerin emperyalist merkezlerce derhal gözden çıkarılıp, diskalifiye edilmesini sağlar. Bu minvalde belirtmek isterim ki bugün Türkiye’de yaşanan baskılama, ayrıştırma, korku ve gerginlik iklimi de Türk toplumunun protestanlaşma, Amerikanlaşma sürecinin gereği için yaptırılmaktadır.
Bilgi ve demokrasi toplumundan bahsediyorsunuz. Kasıtlı olarak eğitimsiz, yoksul, takiyyeci ve hamasetçi bir mecraya sürüklenen toplum ne kadar demokrat ki demokrat ve bilgili siyasileri ve yönetimleri istesin. Türkiye’de cami kapatırsan, başörtüsünü yasaklarsan toplum demokrasi yok der. İsviçre’de ise sosyal medyayı kapatırsan demokrasi yok, devlet kaynaklarını partililere dağıtırsan eşitlik, adalet yok denir!…
Sorularınızın hepsine cevap vermek isterdim ancak son olarak cevap niteliğinde de şunları ifade etmek isterim ki; İstanbul milli burjuvazi olmaktan çıkıp batı burjuvazisi haline gelmiştir. Türkiye’de bugün dinler, mezhepler ve kimlikler arasında gizli ve derin bir kavga yaşanmaktadır. 1 Mart tezkeresini isteyen İsrail’di oyunu bozan ise İngiltere oldu. İngiltere kurduğu Ortadoğu düzeninin bozulmasını istemiyor. 15 Temmuz melun-başarısız darbe girişiminden sonra Türkiye İngiltere’nin ekseninden büyük oranda çıkıp ABD’nin eksenine daha güçlü eklemlendirilmiştir. Dünya son ve büyük bir viraja giriyor. Yabancı reçetelerle Türkiye’ye çözüm bulmak mümkün değildir. Bu nedenle Anadolu’yu kucaklayacak bir kadro ve program gerekiyor. Hiçbir ideoloji ve gruba biat etmeyen bir planımız olmalı. Türkiye’nin yeni siyaseti ideolojiler üzerinden değil ilkeler üzerinden inşa edilmelidir. Bu itibarla, Türkiye’nin geleceği, yenidünya düzenindeki pozisyonu, ufku, tasavvuru, talepleri ve izlediği siyaset de bizim ne yapacağımızla o denli yakından ilgili olacaktır…
Bugün siyasetçilerimizin tüm topluma dikta edip, talim ettirip ezberlettirdiği takiyye ve hamaset dolu söylemlerinin vatandaşın zihin dünyasında nasıl bir pozitif ve yapılandırıcı karşılığı vardır acaba? Mevcut siyasiler tarafından toplumun bilinçaltına sokulan bu ilkel, yalan ve bayat ve ithal ideolojilere dayalı negatif nutuklarının ve kayıkçı kavgalarının bizim kadim, derin ahlâk, feraset ve büyük akıl ve bilgimizle bir ilişkisi, bir karşılığı var mıdır?
İş bu nedenle yeni rejimin kurucu lideri olması hasebiyle ve kendisine rağmen an itibariyle Türkiye’de bir şeylerin olamayacağı gerçeğinden mütevellit Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan’a ve hassaten Sayın Erdoğan’ın içindeki ölmeyen çocuğa itimatla şunları söylemek isterim.
İnsanlığın tam ortasında büyük tecrübeler, fedakârlıklar ve özgün atılımlarla inşa edilmiş kadim devletimizin ve necip milletimizin yoğun ve çok boyutlu küresel saldırılardan korunup yine yeniden ayağa kalkıp dahası koşarak insanlık ailesinin onurlu, dost ve güçlü bir parçası olabilmesi için gerekli olan ulusal çıkışa ve yeni cumhuriyet programının zemin ve zamanına odaklanmak gerekiyor.
En iyi ve doğru zaman şimdi dökülüyor…
Tam şimdi başlama zamanı…
Elinden gelenin fazlasını yapma zamanı şimdi!
Çok vermek, verecek hiçbir şey kalmayıncaya kadar verici olmak gerekiyor bugün…
Dönüp dönüp aynı şeyleri söylediğimin farkındayım ama birilerinin kırık plak olması gerekiyor…