Politika

KARAMAHMUTOĞLU “İKİNCİ ÇÖZÜM SÜRECİ, ANKARA’NIN DEĞİL BAŞKA BAŞKENTLERİN PROJESİDİR”

Zafer Partisi  Sözcüsü Azmi Karamahmutoğlu, partinin Türkiye gündemine ilişkin düzenlediği basın toplantısında konuştu.

Azmi Karamahmutoğlu: Geçen hafta ele almış olduğumuz yeni 2025-2026 öğretim yılına ilişkin konuyla bu haftada yine başlamak istiyorum. Özel okullar dışında kalan devlet okullarının da artık ne yazık ki fiili olarak paralı olduğu bir eğitim, öğretim dönemi başlamış bulunuyor. Geçen hafta ele aldığımız bu konuda velilerden gelen şikayetlerde azalma, eksilme yok. Aksine artış var. Ücretsiz olması gereken devlet okullarında bağış adı altında kayıt ücretleri talep ediliyor. Okullarımızın sarf ihtiyaçlarını karşılayamayan hükümet bu çabayı, sarf malzemelerinin karşılanmasının sorumluluğunu ne yazık ki okul yönetimlerinin üstüne, vazife olmadıkları halde okul yönetimlerinin üstüne yıkmış vaziyette bu görevi onlara bırakıyor.

Bu kanunen karşılığı olmadığı halde uygulamada vatandaşın karşılaşmış olduğu bu durumun şikayetlerine ilişkin olarak konuşması gereken makam ise suskunluk içerisinde. Milli Eğitim Bakanlığı koltuğuna oturtulmuş bulunan Bakan Sayın Yusuf Tekin bu konuda başından itibaren sus pus vaziyette.

Çocuklarımızın ne yazık ki yüzde 62’si makarna ve ekmekle doyuyor.

Diğer yandan ise Dünya Sağlık Örgütü’nün açıklamış olduğu verililere göre 5 yaş altı çocuklarda en yüksek bodurluk oranı fiziken gelişmemişlik boy bodurluk oranı Avrupa ülkelerindeki 4-5 ülkeden biriyiz. Çocuklarımızın ne yazık ki yüzde 62’si makarna ve ekmekle doyuyor. Oysa araştırmalara göre sadece bir öğünlük okul yemeği beslenmedeki bu eşitsizliği gideriyor, bozuyor, ortadan kaldırıyor v e sağlıklı nesiller yetiştiriyor. Ve dahası bu tek öğünlük okul yemeği okullaşma oranını artırıyor. Bunu yapan ülkeler var. Hindistan’ın ve Brezilya’nın yaptığını Türkiye olarak biz yapamıyoruz. İlkokuldan liseye kadar toplam 15 milyon öğrenciye bir öğün yemek vermenin maliyeti yıllık 6 milyar dolar. Bu rakam büyük bir rakam olarak görünmesin. Çünkü bu rakam devletimizin istisna ve teşviklerle almaktan vazgeçmiş olduğu, feragat ettiği vergilerin sadece ve sadece yirmide biri. Ve okul yemeğine yapılan her bir euroluk yatırım 7 ile 35 euro arasında geri dönüş sağlıyor. Yani oldukça kazançlı bir yatırım aslında gelecek kuşaklara ilişkin devlet açısından doğru bir yatırım olmuş oluyor.

Bu kaynakların bulunmaması, kaynak oluşturmaması gibi Türkiye’mizin bir sorunu yok. Çünkü Türkiye’yi dünyanın bir göçmen kampı haline, sığınmacı kampı haline getirmekten çıkartabilirsek bu kaynak zaten hazinemizde duruyor. Zafer Partisi’nin yasadışı kaçak nüfusa ilişkin olan karşıt politikası Türk seçmenleri tarafından desteklenirse bu kaynak ilkokuldan liseye kadar 15 milyon öğrenci çocuğumuz için kullanılacaktır.

KKM’yi sihirli bir formül olarak sunan kurtulduk diyen de AKP

Diğer yanıyla aynı ekonomik bozukluk ve buhran içerisinde çeyrek asra varan yönetiminde AKP hükümetinin özellikle ülkemizi son 8 yıldır ekonomik bir krizin içine soktuğunu ve son 8 yıldır ekonomik bir krizin, bir buhranın içinde yaşadığımızı görüyor ve müşahede ediyoruz. AKP hükümetinin politikalarıyla içine yuvarlanmış olduğumuz bu ekonomik buhrandan yine AKP hükümeti eliyle çıkabilmemiz mümkün olmayacaktır. AKP hükümetiyle mümkün olmayacak bu duruma ilişkin olarak en son yaşadığımız göstergeden bir örneği dikkatinize sunmak istiyorum.

Türkiye’de KKM’ye, Kur Korumalı Mevduat Sistemi uygulaması. Bu bildiğiniz gibi 21 Aralık 2021 tarihi itibariyle dönemin Maliye Bakanı Nurettin Nebati zamanında uygulamaya konmuştu. Aradan geçen 4 yıla yakın zamanın sonunda şimdi aynı görevdeki Bakan Mehmet Şimşek sevinç ve coşkuyla KKM’nin sona erdirildiğini açıklıyor. Bu birbirine zıt her iki Bakan yani Nurettin Nebati ve Mehmet Şimşek Cumhur İttifakı’nın iktidarı olan AKP hükümetinin başı Sayın Tayyip Erdoğan tarafından atanmış görevlendirilmiştir. KKM’yi sihirli bir formül olarak sunan da KKM’den kurtulduk diye sevinen de aynı hükümet ve aynı hükümetin aynı Hazine ve Maliye Bakanlığı. Bu kur korumalı mevduat uygulamasının halkın sırtına bindirmiş olduğu yük en çıplak haliyle 60 milyar dolar.

Yani 4 yılda 60 milyar dolar ziyan edilmiştir. Diğer yandan 15 milyon öğrenci çocuğumuza okul yemeği için yılda 6 milyar dolar ayıramayan AKP hükümeti sadece 4 yılda 60 milyar doları çarçur etmiş, sokağa atmıştır. Yoksulluğumuzun fukaralığımızın sebebi, sorumlusu Cumhur İttifakı’nın hükümeti olan AKP hükümetidir.

Polislerin sorunları

Değerli Türk kamuoyu polis teşkilatımıza ilişkin artan feryatları, şikayetleri, serzenişleri dikkatinize getirmek, sizin üzerinizden de AKP hükümetini ve onun İçişleri Bakanlığı’nı konuya dikkat çeker hale getirmek istiyoruz.

Polislerimizin görev ve yetki kanunu 1934 tarihlidir. 1934 tarihli olan bu görev ve yetki kanunu Anayasa ceza muhakemeleri kanunu Türk Ceza Kanunu mevzuatlarına göre güncelliğini ne yazık ki yitirmiş günün hukuki ve sosyal şartlarını takipten çok uzak kalmış ve karşılayamaz hale gelmiştir. Ayrıca polisler 1937 tarihli Emniyet Teşkilatı Kanunu yerine daha güncel bugünün ihtiyaçlarını karşılayan mali hakların da düzenlendiği, statünün, kıdem ve derecenin rütbede öğretmenlerde olduğu gibi daimi baş polisliğin amir derecede unvanında olmasını istiyor meslek kuruluşları olarak.

Polislerin en büyük talebi de şu: Türkiye’de her meslek grubunun kendi özel kanunlarında haftalık çalışma süresi kanunla yazılı ama Türk polisinin kendi kanununda bu belli değildir. Polislerimiz haftada 260 saate varan mesaisiyle yaşadığı aynı şehirde kendi eşini, kendi çocuklarını günlerce göremez halde onlara hasret kalarak yaşıyor.

Her 4 günde bir polis intihar ediyor

Bu nedenle polisler ağır mesai sisteminde anayasal ve yasal güvence haklarından yoksun olarak çalışırken bir yandan da iş yerlerinde mesleki olarak tacizlere, mobinge maruz kalıyorlar. Haksız atamalardan dolayı aileler dağılıyor. Kendilerini yalnız hissediyorlar. Bir yandan da özellikle büyükşehirlerdeki yüksek kiralar sebebiyle maaş ve geçim sorunu yaşıyorlar. Toplu sözleşmede hemen hemen tüm memurların özlük hakları ele alınırken polislerden sorumlu İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’ya göreve geldiği günden beri polisler için ağzını açıp iyileştirme sözünden hiç bahsetmiyor. Çok acıdır ki bu sebeplerden dolayı polisler içinde her 4 günde bir intiharlar söz konusu olmaktadır.

Bu konu başta olmak üzere polis intiharlarının araştırılması için Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde komisyon kurulmalıdır. Polislerimiz grevsiz sendika ile birlikte top sözleşme, kendini temsil etme hakkı bir an önce polislerimize verilmelidir. Kendini güven içinde hisseden bir polis teşkilatı, milletin güvenliğinin sağlanması için gereken bir şarttır. Biz Zafer Partisi olarak polislerimizin sorunlarını çözmeye yönelik olarak bugüne değin çok çalışma yaptık. Türk Polis Teşkilatı’nın sorunları bundan sonrası için de Zafer Partisi ile çözülecektir diye güvenlik görevlilerine şimdiden bu sözü vermek istiyoruz.

Suriye’den kim kazandı?

Sevgili Türk kamuoyu, geçen yılın sonundan itibaren Cumhur İttifakı’nın iktidarı AKP hükümetinin özellikle medyasında fetih kavramı temelli bayram havası esterildiğini bugüne değin yaşadık gördük. Yaşadığımız şey Baas rejiminin Suriye’de devrilmesiyle birlikte, Esad’ın ülkesini terk etmesi, Esad rejiminin çökmesiyle birlikte Suriye’de açılan yeni döneme ilişkindi. Yeni döneme ilişkin olarak AKP hükümeti ve Cumhur İttifakı birleşenleri bu durumu fetih olarak nitelendirmişti.

Öyleyse orada bizim namımızda bir fetih varsa Türkiye, Suriye coğrafyasında kazanan olmalıydı. Fakat bir yıla yakın bir sürenin sonunda bugün baktığımızda Suriye’de kazanan iki asli unsur var. Bunlardan biri hemen güneydeki İsrail Devleti ve bir diğeri Suriye PKK’sının kazanmış olduklarıdır. Suriye PKK’sı gelinen aşamada kendi özerk devletçiğini kurma fırsatını yakalamış görünüyor, Türkiye’nin olanca itirazlarına rağmen ve Şam’daki kurulu Arap İslam Cumhuriyeti Devleti’nin varlığına rağmen Arapların varlığına rağmen Kürt özerk devletçiğinin Suriye’de kurulacağı olasılığı belirmiş durumda.

Şimdi Suriye’de kazanan İsrail iken çünkü İsrail, Suriye’nin zayıf ve çok parçalı olmasını isteyen Ortadoğu’daki tek devlet iken ve Suriye şimdi bu fotoğrafı verirken yani güneyde Dürziler, batı sahilinde Aleviler, kuzey doğusunda Kürtler olarak bölünmüş vaziyette iken merkezde Sünni Araplar, bu parçalı halin üniter tekil bir devlet olarak ortaya çıkması, anayasasını oluşturması ve seçimlerini yapması pek olası görünmüyor. Kaldı ki asıl görevi Türkiye’deki ABD Büyükelçisi olan Tom Barrack’ın beraberinde yürütmüş olduğu Suriye Özel Temsilciliği, ABD Devlet Başkanı Suriye Özel Temsilciliği’ndeki faaliyetlerinden gördüğümüz, ABD’nin ya kafası karışık ve buradaki temsilcilerin kafası karışık yahut bizi ta en başından karar vermiş oldukları bir sona hazırlıyorlar. Çünkü Suriye için üniter tekil devlet ifadesinde de bulunmuştu. Kürtlerin ayrı bir devlet kuramayacağı, kurmaması gerektiği ifadesinde de bulunmuştu. Federasyona karşı olduğu ifadesinde de bulunmuştu. Fakat iki gün önceki yapmış olduğu açıklamadan görüyoruz ki, Suriye PKK’sı olan SDG ve YPG için Tom Barrack’ın kullanmış olduğu ifade tam olarak şu. SDG-YPG artık PKK ile ilişkili değildir ve SDG-YPG ABD’nin müttefikidir.

Evet, tıpkı bizim de müttefiki, stratejik ortağı olduğumuz gibi ABD’nin, oradaki SDG ve PYD de ABD’nin müttefikiymiş. Evet, biz SDG ile Türkiye Cumhuriyeti olarak bir sorun yaşayacak olursak, ABD’nin müttefiki olarak sahiplendiği bir yapıyla sorun yaşamış olacağız ve bizi bu sona getiren durum, Esad Suriye’sine karşı açılmış olan savaşla birlikte başlamıştır. Esad Suriye’sine savaş açan Türkiye hükümetinin o günden bugüne değil yapmış oldukları hataları masaya yatırması gerekiyor. Esad’ın gitmesiyle birlikte kazanan Türkiye mi olmuştur, İsrail mi olmuştur, fetih kimin adına bir fetihtir diye ortaya konması gerekiyor.

İkinci Çözüm Süreci, başka Başkentlerin projesidir.

Ve en başına itibaren 22 Ekim 2024 tarihinde Devlet Bahçeli’nin anonsuyla birlikte başlayan adına yeni çözüm süreci denen bu al-ver pazarlık masasının kurulmasına ilişkin olarak da daha birinci günden itibaren Zafer Partisi olarak burada şu tespit yaptık ve söyledik. Dedik ki bu hal şu an ilan edilmiş bir durum değildir. Bu konuşulmuş görüşülmüş üzerinde uzlaşmış paket halinde fiyonku atılmış bağlanmış bir pakettir. Türk halkına şimdi Bahçeli’nin anonsuyla servis ediliyor. Ve bu politika milliyetçi Hareket Partisi’nin politikası değildir. Bu politika AKP hükümetinin politikası değildir. Ve bu ne yazık ki başkent Ankara’nın da siyaseti değildir. Bu, yurt dışındaki, Türkiye dışındaki başka başkentlerin bizim hükümetimiz tarafından satın alınmak zorunda kaldığı politikalardır diye en başına itibaren söyledik. Ve bunun bir pazarlığı içerdiğini söyledik. En başından itibaren daha AKP hükümeti ortada bir pazarlık olmadığını, PKK’nın tabela indireceğini, silah bırakacağını, kendini dağıtacağını lağvedeceğini söyledi. Kırk yıldır terörden şikayet eden her bir Türk yurttaşı PKK’nın silah bırakmasından, kendini lağvetmesinden, dağıtmasından memnuniyet duyar.

Bundan PKK’lı teröristler de memnuniyet duymalıdır. Terör yapmak zorunda kalmayacakları ve kendi hayatlarını bu uğurda harcamayacakları için hem terör örgütü adına hem teröre maruz bıraktığı ülke ve onun insanları adına şüphesiz ki memnuniyet verici bir şeydir. Fakat başından beri biz pazarlık var dediğimiz halde pazarlık yok diyenler şimdi komisyonlar oluşturmuşlar Meclis’te ve başına ne yazık ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin iki numarasını Meclis Başkanı Sayın Numan Kurtulmuş’a oturtmuşlar ve toplumu bir şeylere hazırlıyorlar. Komisyonun başkanı da olan Meclis Başkanı Sayın Numan Kurtulmuş’un aynen kendi ifadesiyle aktarıyorum. Komisyonun görevi rıza üretmek. Toplumsal rıza üretmek. Yani halka razı etmek. Neye? Bir sona, o son ne? O sonun ne olduğundan haberimiz olmasın diye komisyonda konuşmama yasağı, konuşulanların dışarıya aktarılmama yasağı alındı. Üstelik bu yasağın süresi de 10 yıla yayıldı. Komisyonun yönet süresi 12. ayın sonunda bitecek, bu yılın sonunda bitecek. Daha sonra gerek görürlerse ikişer aylık sürelerle uzatacaklarmış. Ancak zaman bu kadar daralmışken şimdi bakıyoruz ki komisyon bu hafta tatil etmiş kendisini ve çalışmayacakmış. Bugüne din yapmış olduğu değişik kanaat önderlerini eski Başbakanları, Meclis Başkanlarını, baroları çağırarak dinlemek oldu.

Öyle bir hal aldı ki Türkiye Büyük Millet Meclisi çok kutsal, çok saygın bir kurumdur, makamdır, mekandır. Fakat bu saygın kurum, makam ve mekan birtakım fikir anarşistlerinin anarşistçe düşüncelerini eylem koyar gibi gelip anlatacakları, haykıracakları yer olmamalıydı. Olmamalıdır. Fakat buna tanık olduk. Diyarbakır Baro Başkanı Abdülkadir Güleç, Ankara’daki ikinci çözüm süreci komisyonu hakkında bugün burada tekrar etmekten ar edeceğim. Tekrar edilmesini duymayanların da duymasından utanacağım. Sözler etmiş. Yani gelmiş oldukları dört vilayetten, Kürdistan bölgesinin dört vilayetinin baroları diye söz etmiş. Anayasanın değiştirilmesinden Kürtçenin eğitim dili olmasından söz etmiş. Kürtçenin devlet kurumlarında serbestçe kullanılmasından bahsetmiş. Ve kendi ifadesiyle Kürdistan bölgesindeki belediyelerin 1921 Anayasası’na uygun olarak, o niyeyse Yani bu 1921 Anayasası takıntısı niyeyse, 1924 Anayasası’ndan geriye doğru niye gidiliyorsa, madem geriye doğru gidiyorsunuz, elinizde tutan mı var, Kanunun Esasiye, Teşkilatı Esasiye doğru niye gidilmiyorsa, niye orada fren yapılıyorsa, bunu talep etmişim. 1921 Anayasası’na göre ademi merkeziyetçi bir yapıya sahip olmalarını istemiş ve Dem Parti’yi beğenmeyerek, onu partiden saymayarak demin Dem Parti’nin dile getiremediklerini, kendilerinin dile getirdiğini Kürdistan Barolar Birliği olarak talep ettiğini söylemiş.

Bu şekilde ifade etmiş. Şurada bunun yarıya yakınına bir ağırlıkta siyasi laflar edecek olursak kendimizi başsavcılığın emriyle gözaltı ve tutuklu yargılamada bulurduk. Kimse düşüncelerinden dolayı tutuklu yargılansın demiyoruz fakat adalet herkese eşit uygulansın. Türkiye Büyük Millet Meclisi anarşist fikirlerin eylem konulacağı yer değildir.

Oradaki komisyonda bu olmamalıdır. Fakat aynı mecliste parlamenter olarak bulunan PKK narko-terör örgütünün şiddet yoluyla en evvela adına hareket ettiği iddiasında bulunduğu etnik topluluğun üzerinde terör uygulayarak, onları terörize ederek, onları kendi düşünceleri etrafında devşirerek, onları seçmenleştirerek, o etnik grubu seçmenleştirerek kurmuş olduğu siyasi partinin Meclis’e taşıdığı vekil yaptığı isimler Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin varlığına ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin varlığına ihanet edercesine söylemlerde bulunuyorlar. En son dün Dem Parti’nin eş genel başkanı Tuncer Bakırhan’ın açıklamaları. İktidara sesleniyorum diyor. Ben de buradan sesleniyorum. Bizi dinleyenlerden görmemiş olanlar bunu da görsünler. Tuncer Bakırhan, PKK narko-terör örgütünün seçmenleştirdiği oylarla milletvekili seçilip parlamentoda temsil hakkı elde eden Tuncer Bakırhan diyor ki iktidara sesleniyorum; artık dilimizi irademizi haklarımızı kabul etmelisiniz diyor. Evet böyle bir dayak bu da bu diyor.

Şimdi bununla komisyon oluşturdunuz, bununla masaya oturdunuz. Kim oturdu? Bugüne değin Zafer Partisi yokken, diğer bazı başka partiler yokken Türk milliyetçiliği siyasetinin Türk siyasal yaşantısında tek temsilcisi olarak bulunan Milliyetçi Hareket Partisi’nin bugünkü Genel Başkanı, MHP’nin genel başkanlığını ele geçirmiş bulunan bugünkü Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli. İşte, bu Tuncer Bakırhan’la bir komisyonda ortak masaya oturdunuz ve Atatürk ilkelerini partisinin amblemi olarak resmileştirmiş olan Cumhuriyet Halk Partisi’nin Sayın Genel Başkanı, yeri geldiğinde Atatürk’ün makamında oturduğunu söyleyen Cumhuriyet Halk Partisi’nin Sayın Genel Başkanı Özgür Özel… Bunlarla bir komisyonda masaya oturup, bunlarla ortak akıl üretip çözüm arayışındasınız.

Öcalan’ı idamdan bahçeli kurtardı

Devam ediyor Tuncer Bakırhan ve diyor ki: “Artık yasal ve hukuksal düzenlemelerin yapılması gereken bir dönemdeyiz.” Neye göre artık? Niçin yasal ve hukuksal düzenlemeler? Neye ilişkin? Hani pazarlık yoktu? “Kimse Kürt’ün hakkı olan yasal ve hukuksal…” Bakınız, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının demiyor. Yani DEM Parti, Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün yurttaşlarının haklarını, özgürlüklerini, menfaatlerini arayan bir parti değil. Sadece bir etnik kimlik üzerinde olduğunu ifade ediyor. Çünkü istediği şeyi bütün yurttaşlar için istemiyor, bir etnik grubu için istiyor. Haksız da olsa, yanlış da olsa kimse Kürt’ün hakkı olan yasal ve hukuksal düzenlemelerden artık kaçamaz.”

Neye göre artık kaçamaz? Nedir bu tehdit dili? Ne zamandan beri, ne oldu da artık kaçamaz? Ve ne oldu da siz kendinizi Bahçeli’nin başlatmış olduğu bu açılımdan sonra daha bir güçlü kuvvetli hisseder oldunuz da daha bir tehdit dili kullanır oldunuz? Ve devam ediyor Tuncer Bakırhan: “Barış sözde değil, icraatla sağlanır” diyor. Evet, işte icraat yapıldı. Sağlandı. Uzun namlulu silahlarla bir mangal partisi yaptınız. Silahları yaktınız. Artık terör yapmayacağınız için de ortada bir barışsızlık hali, bir çatışma hali, bir terör saldırısı hali yok. Ortada barış var. Siz terörü bıraktığınız gün, toplumsal barış sağlamış vaziyettedir. Fakat tehditle devam ediyor. Diyor ki: “Barış sözde değil, icraatla sağlanır.” Artık bu ülkeyi yönetenleri, artık bu ülkeyi yönetenleri halkımızın taleplerini, iradesini saygı göstermeye, kabul etmeye davet ediyorum. Şimdi bir de süre koyuyor. DEM Parti’nin Eş Genel Başkanı Tuncay Bakırhan diyor ki: “Öcalan’ı bu saatten sonra 12 metrekarelik bir hücreye hapsedemezsiniz.”

Öcalan’ı bu saate kadar 12 metrekarelik bir hücreye hapsetmiş Türk yargısı, işlediği suçlardan dolayı, Bakırhan diyor ki: “Bu saatten sonra hapsedemezsiniz.” Neden Bakırhan? Ne oldu, bir af mı çıktı? Af mı çıktı, salıverildi mi? Yoksa Türk ordusu bir muharebe mi kaybetti? Türk askeri bir savaşı mı kaybetti? Yoksa siz galip mi geldiniz? Gerek silahlı mücadelede, gerek fikri mücadelede, siyasal mücadelede galip mi geldiniz?

Neye göre Öcalan’ı bu saatten sonra 12 metrekarelik bir hücrede hapis tutamazmışız? Yargı, bağımsız yargı, üstelik kamuya açık bir şekilde, canlı yayında yargılayarak Bebek katili, narko-terör örgütünün kurucu başı Abdullah Öcalan’ı idam cezasıyla mahkûm etti. Onu idam cezasından Devlet Bahçeli kurtardı. Ve cezası ömür boyu hapse döndü. Aynı Devlet Bahçeli şimdi de onu ömür boyu hapisten kurtarıp serbest bıraktırmak, umut hakkından yararlandırmak ve Meclis’e getirip konuşturtmak istiyor.

Nitekim Bakırhan devam ediyor ve diyor ki: “12 metrekarelik hücrede tecrit devam ederse, Öcalan İmralı’daki bu koşullarda bulunursa, bu süreci yürütenlerin samimi olmadığına inanırız bizler.” Yahu kim kimin samimiyetini test edecek? Silah bırakacak olan, terör örgütünü lav edecek olan sizlerdiniz.

Bunu söyleyen sizdiniz ve samimiyetinizi gösterin anlayalım. Bakırhan, Bahçeli’nin kullandığı dili, ağzı, söylemi kullanarak diyor ki: “Öcalan’ın umut hakkı artık tanınmalı. Bu, lütuf değil, barış umuduna tanınmış bir haktır.” Yani böyle bir şey yapılırsa, bu lütuf değil, kendilerinin zorla almış oldukları bir sonuçmuş gibi. Eğer olmazsa ne olur? Barış umuduna tanınmış olan bir hak, bu hak ortadan kalkar. E böylece? Etnik Kürtçü terör azıtmaya devam eder, kan almaya, can almaya devam edermiş.

Bakırhan, adına hareket ettiği iddiasında bulunduğu Kürt etnik kökeninden Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları üzerinden böyle bir tehditte bulunuyor. Bu tehdide cevabı Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları verecektir. Aynı etnik kökeninden Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları verecektir. Diğer etnik kökenlerden Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları verecektir. Türkiye Cumhuriyeti devleti verecektir. Fakat görüyoruz ki, Öcalan için umut hakkı diye bastıran Bakırhan, Sayın Devlet Bahçeli ile aynı ağzı, aynı söylemi kullanıyor ve terörle tehdit ediyor.

Ve dünden bugüne bu açıklamalar sürerken, bugün de saraydaki Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı olan Sayın Mehmet Uçum ki bünyesinde beraberinde Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili unvanını da barındırıyor, aynı Mehmet Uçum’un epey zamandan beri bu komisyona ve sürece ilişkin olarak paylaşmış olduğu düşünceleri vardı. Bu düşünceleri elbette ki, ikamet ettiği, mesaisini harcadığı Cumhurbaşkanlığı sarayından bağımsız, oradan azade düşünemeyiz. Öyleyse aynı şekilde toplumsal rıza üretmek ve topluma hazırlamak için bunların yapıldığını pekala söyleyebileceğiz. Getirmiş olduğu aşama “yeni bir anayasa” diye Mehmet Uçum dayatıyor ki, bunu Ömer Çelik’ten de duyuyorduk.

Evet, yeni bir anayasa diye ortaya koyuyor ve yeni bir vatandaşlık tanımı diyor saraydaki Mehmet Uçum. 66. maddenin ele alınacağını ve yeni bir vatandaşlık tanımı getirilmesi gerektiğini söylüyor ve bu komisyon hem Saray’da hem hükümet eliyle hem de Meclis eliyle toplumsal rıza üretmek için çalışıyor.

Şimdi Türk toplumu sadece kimliklere sıkışmış ve kutuplaşmış bir durumda. Çeyrek asra varan AKP iktidarının, bu 23 yılının sonunda toplum sadece kimliklere sıkışmış ve kutuplaşmış durumda. Halk, birbirinden kopmuş topluluklar halinde yaşıyor. Konuştuklarımız, dilimiz ve gündemimiz ayrışmış durumda. Adeta ortak bir gelecek hayali kuramaz olmuşuz.

Ayrışmayı daha da derinleştirecek olan bir yapı ise Meclis’te kurulmuş olan bu komisyondur

Bu parçalanma sadece alt kimlikler üzerinden yaşanmıyor. Beraberinde toplumun farklı kesimleri, katmanları arasında da, özellikle ekonomik gelir dağılımına ilişkin, ekonomik temelli olarak da aynı ayrışma yaşanıyor. AKP hükümetinin kamu kaynaklarından zenginleştirdiği zümrelerin lüks hayatı, şatafatı, AKP hükümetinin göz ardı ettiği, görmediği ve fakirleştirdiği, bu fakirleştirilen, yoksul ve aç bırakılan toplumun ezici büyük çoğunluğu tarafından öfkeyle ve nefretle karşılanıyor, izleniyor. Toplum bu şekilde yarılıyor.

Bir yanda akşam çocuğunu aç karınla yatağına gönderen anne, sabah okuluna gönderirken çantasına bir sandviç koyamayan anne ve babanın oluşturduğu milyonlarca aile varken; diğer yanda güvenlikli listelerde, toplumdan soyutlanmış lüks, şatafat ve israf içinde yaşayan hayatlar var. Ve biz bu aşamaya 23 yılda getirildik. Bu 23 yıllık tarih, AKP hükümetinin, Recep Tayyip Erdoğan iktidarının tarihidir. Bu ayrışmayı daha da derinleştirecek olan bir yapı ise Meclis’te kurulmuş olan bu komisyondur.

Numan Kurtulmuş’un, Öcalan’ın ve PKK’nın istediği, milli ve üniter devlet aleyhine yasal değişiklikleri Öcalan Komisyonu’nun başlatacağını itiraf ettiğini gördük. Yeni bir anayasanın yapılması ve kabul edilmesi, vatandaşlar üzerinde bunaltıcı baskılar kuruyor. Meclis’teki bu komisyon, bölücü Kürtçülerin Meclis’te siyasi eylem koyması için mi kurulmuştur? Numan Kurtulmuş, bu komisyonun amacının milletinin rızasını üretmek olduğunu söylemişti.

Açlıkla, yoklukla, fukaralıkla boğuşturduğunuz vatandaşı buhrana soktuğunuz ekonomiyle rıza üretir hale getirmişsiniz zaten. Halkın itiraz edecek hali, mecali, dermanı kalmamış. Vatandaşın razı görünmesinin bir sebebi bu. Yoksa fikren sizinle hemfikir olduğu için değil; Türk halkının itirazını siz sandıkta göreceksiniz.

Zafer Partisi, sahaya iniyor

Kendi varlığına, dününe, bugününe, yarınına, geleceğine, devletinin, ülkesinin kuruluş değerlerine, Atatürk Türkiye’sine, Türk’ün nasıl da sahip çıktığını seçim sandığında göreceksiniz. En uzun ömrünüz iki yıl kaldı. Zafer Partisi’ndeki yükseliş, bu sahip çıkılışın göstergesidir ve her geçen gün hem Cumhuriyet değerlerine, Cumhuriyet Türkiye’sine ve hem de Zafer Partisi siyasetine olan sahip çıkış, kenetlenme daha da artıyor. Bu bizi mutlu ediyor, çalışma şevki veriyor.

Bu sebeple, bu haftadan itibaren bütün genel başkan yardımcılarımız, üçerli gruplar hâlinde değişik vilayet gruplarına seyahatler düzenleyip, teşkilatları ziyaret edecek ve mahalli çalışmalar yapacaklardır. Zafer Partisi, parlamentoda temsil edilmediği hâlde, tıpkı ana muhalefet partisiymişçesine çalışmasını sürdürecektir.

Davut Güleç

Gazeteci, televizyoncu, Uzman polis-adliye muhabiri, Spor yazarı, Kayseri ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ile Küresel Gazeteciler Konseyi, TSYD, TİMEF, AVKON, ADD üyesi, TEMA’cı, Kızılay’cı, Dağcı, Trekkingci, Alp disiplini kayak milli hakemi, Herkes İçin Spor Federasyonu Kayseri il temsilcisi, Erciyes Kar Kaplanları Spor Kulübü Basın sözcüsü, Kayseri Spor Adamları Derneği, Tüm Mücadele Sporları Derneği, Kayseri Spor Adamları Derneği, Kent Güvenlik konseyi üyesi, Halkla İlişkiler Tanıtım, Adalet, Kamu Yönetimi mezunu ----- Davut Güleç Kimdir ? -----

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Android Uygulama Popup
Logo

📲 Davut Güleç Haberler

Android cihazınızdan kolayca haberleri takip edin!

📥 Uygulamayı İndir
Android Uygulama Popup
Logo

📲 Davut Güleç Haberler

Android cihazınızdan kolayca haberleri takip edin!

📥 Uygulamayı İndir
Davut Güleç Panel İletişim Davut Güleç – Sağ Menü