Medya-Basın Dünyası

GURBETÇİYE DİL UZATANLARA YANIT VE GURURUMUZ BÜYÜKELÇİ FATMA CEREN YAZGAN

BÜYÜKELÇİ FATMA CEREN YAZGAN, KARANLIĞI DAĞITAN, YOL GÖSTEREN, IŞIK SAÇAN, DERİN BİLGİSİYLE SÖZÜNE GÜVENİLEN BİR “GURU”DUR

İlhan Karaçay yazdı

Hollanda’da kısa dönemde kendisinde sıkça söz ettiren Yazgan, son 24 saatte 3 büyük etkinliğe katıldı.
Türk medyası ile 3,5 saat süren bir basın toplantısı.
Hollanda’da bayram olarak kutlanan 2026 devlet bütçesi törenlerine katılım.
Türk Pazarı olarak bilinen, Dünyanın en büyük pazarının kurucusu Bart van Kampen’in başsağlığı törenine katılım.
Sevgili okurlarım,
Biz gazetecilerde şöyle bir alışkanlık vardır:
Görevini tamamlayıp giden için “tu kaka”, yerine gelen için “baş tacı” deriz.
Lahey’de görev yapan Büyükelçi Selçuk Ünal, Ankara tarafından çok beğenilmiş olacak ki Pekin’e atandı. Yerine ise Fatma Ceren Yazgan geldi.
Doğrusunu isterseniz, biz gazeteciler yeni gelenin kökenini hep merak ederiz.
Acaba Dışişleri kadrosundan yetişmiş tecrübeli bir diplomat mı?
Yoksa siyasetin torpilli isimlerinden biri mi?
Ya da ödüllendirilmiş bir işadamı mı?..
FETÖ ile mücadelede Gürcü makamlarıyla sıkı iş birliği yapıyoruz’
İşte bu sorular aklımı kurcalarken, Fatma Ceren Hanım’ın sapına kadar bir Dışişleri mensubu olduğunu öğrenince yüreğimize su serpildi.
Yani işini bilen, devlet terbiyesiyle yetişmiş, öz be öz diplomat…
DAHA İLK GÜNDEN ÇALIŞMAYA BAŞLADI
Fatma Ceren Hanım, yedi hafta önce Lahey’e geldi.
Henüz Kral Willem Alexander’a güven mektubunu sunmadan, hemen çalışmalara başladı.
Kaçak da olsa etkinliklere katıldı, insanlarla temas kurdu, daha ilk adımlarında başarılarının işaretlerini verdi.
Biz bu kısa sürede hakkında çok şey yazdık.
Ama önceki gün davet edildiğimiz basın toplantısında onu yakından tanıma fırsatı bulduk.
Geçmişini gördük, burada yaptıklarını dinledik, yapacaklarına kulak verdik.
Ve sonunda düşündüm: Bu hanımefendi büyükelçimize en çok yakışan unvan “Guru”dur.
“GURU” NEREDEN AKLIMA GELDİ?
Burada küçük bir hatıramı paylaşayım.
Hollanda’nın tanınmış simalarından, Türk İslam ve Kültür Dernekleri Federasyonu’nun eski Başkanı, aynı zamanda TV ve Radyo İslam Yayın Organı’nın kurucusu İbrahim Görmez, benim haberlerimden sonra bana hep,
“İlhan Karaçay, gazeteciliğin gurusu’dur” diye yazardı.
Hem bana gönderdiği mesajlarda hem de sosyal medyada bunu sık sık dile getirirdi.
Bu yakıştırma yıllarca kulağımda kaldı.
İşte şimdi, yeni büyükelçimizi tanıyınca, bu “guru” iltifatını kendisine de yakıştırmak istedim.
PEKİ “GURU” NE DEMEK?
“Guru” kelimesi, Sanskritçeden geliyor. “Gu” karanlık, “ru” ise dağıtan, aydınlatan demek. Yani özünde, “karanlığı dağıtan, yol gösteren, ışık saçan öğretmen.”
Hindistan’da manevi rehberlere guru denirmiş. Öğrencisine sadece ders anlatan değil, aynı zamanda hayat yolunda ışık tutan kişi…
Batı’ya geçince kelime farklı alanlarda da kullanılmaya başlanmış.
Bugün, teknoloji gurusu, yönetim gurusu, hatta yemek gurusu bile deniliyor.
Yani, “bir konuda en derin bilgisi olan, sözüne güvenilen, yol gösterici kişi.”
Nadiren olumsuz anlamda da kullanılır. Ama ben burada en güzel anlamını kastediyorum.
Çünkü birine “guru” demek, o kişiyi sadece bilgi ve deneyimiyle değil, aynı zamanda vizyonu, bilge tavrı ve yol göstericiliğiyle çevresine ışık saçan, rehberlik eden, güven veren kişi olarak tanımlamaktır.
PEKİ NEDEN “GURU”?
Fatma Ceren Yazgan’a bu ünvanı yakıştırmamın birçok nedeni var:
Köklü bir diplomat: Fatma Ceren Yazgan, 1971 yılı Bursa doğumlu deneyimli bir Türk diplomatı.1993 yılında Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun oldu. Aynı yıl Dışişleri Bakanlığı’na katılarak çeşitli görevler üstlendi. Yurt dışı görevleri arasında Muskat, Kiev ve Moskova büyükelçiliklerinde çeşitli kademelerde görev almıştır. Ayrıca Dışişleri Bakanlığı’nda Kültürel İşler, Doğu Avrupa, Balkanlar ve Orta Avrupa, Kuzey Amerika Genel Müdür Yardımcılıkları ile Güvenlik ve İstihbarat Genel Müdür Yardımcılığı görevlerini yürüttü.15 Aralık 2017’den 1 Temmuz 2022’ye kadar Türkiye’nin Tiflis Büyükelçisi olarak görev yaptı. İstihbarat ve Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğü gibi zor ve önemli birimlerde çalışmış. Yani devletin kalbinden gelen bir diplomat.
Hollanda’yı bilen isim: Daha önce iki defa Hollanda’ya görevli olarak gelmiş, toplantılara ve araştırmalara katılmış. Yani bu ülkeye yabancı değil.
Güven mektubu sunumu: Kral Willem Alexander’a güven mektubunu verirken hem tavrı hem de zarif giyimiyle dikkat çekti. Ciddiyet ve temsil gücü herkesten tam not aldı.
Basın toplantısındaki öngörüleri: Daha sadece yedi hafta burada olmasına rağmen Hollanda’yı bir Hollandalı kadar iyi anlattı. Türk toplumunun üçüncü nesilden sonra farklı ve olumlu bir yaşam biçimi seçtiğini söyledi. Şimdilerde ise Z kuşağı gençlerin gündemde olduğunu belirtti. Bu tespit, geleceğe yönelik güçlü bir bakış açısıydı.
Kültürel vizyonu: Türkiye’yi tanıtmak için Hollanda’da müzeler kurulması gerektiğini söyledi. Bunun için sadece devletin değil, buradaki iş insanlarının da katkı yapması gerektiğini dile getirdi. Bu yaklaşım, sadece diplomatik değil, kültürel ve toplumsal bağları da güçlendirecek nitelikte.
Fatma Ceren Yazgan, sadece görevini yapan bir diplomat değil.
Tecrübesiyle, bilgeliğiyle, vizyonuyla ve yol göstericiliğiyle bir “Guru”.
Bu ünvan ona yakışıyor.
Ve ben, İbrahim Görmez’in bana yıllar önce yaptığı iltifattan ilham alarak diyorum ki:
“Büyükelçimiz Fatma Ceren Yazgan, diplomasi dünyasının guru’sudur.”
BASIN TOPLANTISINDAN BİR NOT:
Büyükelçimiz, Hollanda’daki ırkçılık söylemlerinin ve hareketlerinin korkutucu boyuta ulaştığını vurgularken, bu konuyu Hollanda makamlarıyla konuştuğunu ve olumlu reaksiyon aldığını belirtti.
Bunun üzerine söz aldım ve şunu dile getirdim:
‘Aslında ırkçıları kışkırtan, bazı siyasetçiler ve medyadır. Biliyorum, sizin buradaki devlet görevlileriyle yaptığınız görüşmeler hep olumlu yanıt buluyor. Yani Hollanda ile Türkiye arasındaki devlet ilişkileri çok iyi. Ama siyasetçilere ve medyaya göre ise çok kötü.’
Büyükelçimiz bu sözlerime, “Maalesef öyle. Bu konuda medya olarak sizlere de büyük bir görev düşüyor. Yayınlarınızı Hollandalılara ulaşabilecek şekilde yaparsanız faydası olur,” diye karşılık verdi.
Bunun üzerine ben de, “Asıl sizin, medya ile temasa geçmeniz gerekir. Yemeğe davet edin, Türkiye’ye davet yapın, doğruları anlatın. Sanırım o zaman bunları da yayınlarlar,” dedim.
Büyükelçimizin cevabı ise düşündürücüydü:
“Yapıyoruz İlhan Bey, yapıyoruz ama hiçbir davetimizi kabul etmiyorlar.”
Bunun üzerine, alttaki yaşananları özet olarak anlattım:
‘Demek oluyor ki, Hollanda’daki etkin insanlarımızın devreye girmesi lâzım.
Nitekim ben, 1974 yılında Hollanda’ya ilk kez Basın Müşaviri olarak atanan Ajlan Akıncı’ya bu konuda yardımcı olmuştum. Ajlan Bey, Orgeneral Eşref Akıncı’nın oğlu ve aynı zamanda Hürriyet’in Ankara temsilcisiydi. Rahmetli Ecevit döneminde Lahey’e Basın Müşaviri olarak atanmıştı. Kendisine, Hollanda’daki televizyon ve gazetelerde görev yapan pek çok isimle tanışma fırsatı sağladım. Birlikte yemeklere çıktık. Bu görüşmelerin kısa sürede semeresini vermesiyle, Hollanda basınında Türkiye’den sitayişle söz eden haberler yayımlanmaya başlamıştı.
O günleri unutamam. Özellikle ben, o dönemde en büyük gazete olan De Telegraaf ile adeta dişe diş bir mücadeleye girmiştim. Yayınını sürdürdüğüm Avrupa DÜNYA gazetesini iki dilli olarak çıkarıyor, De Telegraaf’ın Türkiye ve Türkler aleyhine yaptığı yayınlara sert şekilde karşılık veriyordum.
Bir gün gazetenin Genel Yayın Müdürü, bir toplantıda öfkeyle gürlemiş:
“Kim bu Karaçay yahu? Var mı içinizde kendisini tanıyan?”
O sırada gazetenin turizm sayfalarını hazırlayan kişi söz almış:
“Ben kendisiyle tanışıyorum.”
Bunun üzerine Genel Yayın Müdürü, “O hâlde davet et, birlikte bir yemek yiyelim bakalım,” demiş.
Davet üzerine De Telegraaf binasına gittim ama yemek yemeyi reddettim. Sadece bir çay içtim. Genel Yayın Müdürü, “Ne istiyorsunuz bizden?” diye sorunca, kendisine şunları söyledim:
‘Bakın, sürekli Türkiye ve Türkler aleyhine yayınlar yapıyorsunuz. Oysa en az on Türk turizmci gazetenize milyonlarca euroluk ilan veriyor. Buna rağmen siz Türk turizmini baltalayan haberler yayımlıyorsunuz.’
Bu sözlerim karşısında şaşıran Genel Yayın Müdürü hemen talimat verdi:
“Karaçay ile güzel bir söyleşi yapın ve yayınlayın.”
Ben ise, “Hayır, benimle değil, büyükelçimizle yapın bu röportajı,” dedim. Birkaç gün sonra büyükelçimiz ile yapılan kapsamlı ve olumlu bir röportaj, hiç alışık olunmadık bir şekilde gazetenin tam sayfasında yayımlandı.
Aynı toplantıda Genel Yayın Müdürü, sözünü ettiğim on Türk seyahatçi ile de beşer kişilik iki ayrı yemek düzenledi. Turizmcilerimizin görüşlerini dinledi, ardından gazetesinde olumlu yayınlar yapılmasını sağladı.’
O gün edindiğim tecrübe bana şunu gösterdi: Basınla kurulacak samimi temaslar, önyargıları kırmakta çok etkili oluyor.
İşte şimdi de aynı şekilde, günümüzün etkili Türk girişimcilerinin ve kanaat önderlerinin devreye girmesi gerekir. Onların katkısıyla mutlaka bir sonuç alınacaktır.
HOLLANDA DEVLET BÜTÇESİNİN AÇIKLANDIĞI PRİNSJESDAG 2025’TE TÜRKİYE’Yİ BÜYÜKELÇİ FATMA CEREN YAZGAN TEMSİL ETTİ.
Her yıl Eylül’ün üçüncü Salı günü Hollanda’da düzenlenen Prinsjesdag, yani Parlamento açılış günü, ülkedeki demokratik geleneklerin, hükümetin gelecek vizyonunun ve bütçesel önceliklerin halkla paylaşılması bakımından büyük önem taşır. Hükümdar Troonrede (Taht Nutku) ile konuşmasını yapar, ardından Maliye Bakanı “Miljoenennota” ve ulusal bütçe tekliflerini Parlamento’ya sunar. Bu tören, Hollanda’daki devlet işleyişinin halka açık biçimde paylaşıldığı, görkemli ama aynı zamanda sorumluluk ve hesap verebilirlik taşıyan bir gün olarak bilinir.
2025 Prinsjesdag’ında Türkiye adına davetli olarak törende bulunan Büyükelçi Fatma Ceren Yazgan, bu kutsal geleneğe katılımıyla iki ülke arasındaki diplomatik köprüleri daha da güçlendirdi. Türkiye’nin Hollanda’da yaşayan vatandaşlarına, ilişkilerine ve kültürel bağlarına verdiği değeri temsil ederken; aynı zamanda Hollanda’nın politik sürecine ve toplumsal gündemine de saygı ve ilgi göstermiş oldu. Büyükelçimizin bu nazik ve önemli iştiraki, hem Türkiye’nin Avrupa’daki diasporasına moral verir; hem de Türkiye-Hollanda ilişkilerinin derinliği ve karşılıklı anlayışın önemi adına güçlü bir simge teşkil eder.
Miljoenennota 2025’te Yabancılar / Türk Topluluğu Açısından Durum
Miljoenennota, yani Hollanda’nın yıllık devlet bütçesi ve gelecek yıl için planlanan harcama-gelir dengeleri, Prinsjesdag’dan sonra netleşiyor. Peki, bu belgede Türkler ya da genel anlamda yabancılar için yeni bir “gelişme” var mı?
Öncelikle, Miljoenennota 2025’te Göç ve Mülteci Politikası (Asiel en Migratie) önemli yer tutuyor. 2025 yılı için bu alanda yaklaşık 9,48 milyar Euro bütçe ayrılmış durumda.
Bu bütçenin büyük kısmı, mülteci kabulü, asıl başvuru süreçleri, sınır kontrolü, entegrasyon hizmetleri gibi konuları içeriyor.
Ancak, Miljoenennota’da “Türk topluluğu”na özel olarak yönlendirilmiş bir yardım programı, özel vergi muafiyeti ya da Türkiye kökenliler için farklı bir statü değiştirme gibi somut adımlardan henüz açıkça bahsedilmemiş görünüyor. Yurttaşlık, statü, entegrasyon programları gibi genel yabancı / göçmen politikaları çerçevesinde Türkiye kökenliler bundan fayda sağlayabilir, ama özel olarak Türkiye’ye münhasır bir düzenleme gözükmüyor.
Ayrıca, hükümetin göçmen politikalarını “daha sıkı” hale getirme yönünde bir eğilim içinde olduğu belirtiliyor; sınır koruma, asıl başvuruların daha sıkı değerlendirilmesi ve göç sürecini sınırlayıcı tedbirlerin güçlendirilmesi planları Miljoenennota’nın göç bölümünde dikkat çeken hususlar arasında.
Sonuç olarak, Büyükelçi Yazgan’ın Prinsjesdag katılımı, Türkiye’nin Hollanda’daki toplumsal ve diplomatik sahnede görünürlüğünü artıran zarif ve anlamlı bir adım olmuştur. Miljoenennota’yı Türk topluluğu açısından izlerken, gelecekte entegrasyon, vatandaşlık hakları ve göç politikalarında özel düzenleme eğilimi olup olmayacağını dikkatle takip etmek gerek.
HOLLANDA’DAKİ TÜRKLERİN DOSTU BART VAN KAMPEN’E VEDA
Beverwijk – Hollanda’da göçmenlerin hayatına damga vurmuş, dünyanın en büyük Türk pazarını kurarak tarihe geçen Bart van Kampen, geçtiğimiz hafta 81 yaşında hayata veda etti. Onun ardından düzenlenen taziye töreni, yalnızca bir vedalaşma değil, aynı zamanda bir vefa gösterisi oldu.
16 Eylül akşamı Beverwijk’teki De Bazaar’ın 26 numaralı salonunda gerçekleştirilen törende, bine yakın Hollandalı ve Türk hazır bulundu. Törene Türkiye’nin Lahey Büyükelçisi Fatma Ceren Yazgan, Amsterdam Başkonsolosu Mahmut Burak Ersoy, Amersfoort Fahri Konsolosu Titus Kramer ve Başkonsolosluk Sekreteri Mehmet Keskin de katıldı. Büyükelçi Yazgan, Van Kampen’in üç kızına ayrı ayrı başsağlığı dileyerek, Türk devleti adına gösterilen bu ilginin aile için büyük bir teselli olduğunu vurguladı.
“Bu başka bir kültür, yaşatan bir kültür”
Taziye sırasında dikkat çekici bir ayrıntı da Büyükelçi Yazgan’ın sözleriydi. Van Kampen’in üç kızının konukları tek tek karşılayıp uzun sohbetler etmesi üzerine Yazgan, yanındakilere dönerek şu cümleyi kurdu:
“Bakınız, bu bambaşka bir kültür. Bunlar insanı öldürmüyorlar, adeta yaşatıyorlar.”
Bu ifade, aslında Van Kampen’in hayatı boyunca kurmaya çalıştığı köprülerin bir özeti gibiydi.
Türklerin kalbindeki özel yeri
Bart van Kampen, 1980’de Beverwijk’te açtığı Zwarte Markt (Kara Pazar) ile Türk göçmenler için yeni bir dünya kurmuştu. Polis baskınlarıyla, yasaklarla, türlü engellerle mücadele etmiş; ama yılmamıştı. Türk esnafın ayakta kalabilmesi için her türlü riski göze almış, hatta verilen cezaları kendi cebinden ödemeyi taahhüt etmişti. Onun vizyonu sayesinde Zwarte Markt, kısa sürede sadece bir alışveriş merkezi değil, göçmenler için bir buluşma noktası, Hollandalılar içinse farklı kültürleri tanıma imkânı sunan bir yaşam alanı haline geldi.
Benim de şahsen yakından tanıklık ettiğim bu süreçte, Van Kampen’in azmi ve inancı, Hollanda’daki Türk toplumunun kaderini değiştirdi. On binlerce insanın iş ve ekmek kapısı olan pazar, zamanla “Beverwijk Bazaar” adıyla Avrupa’nın en büyük kapalı pazarı hâline geldi.
Duyguların taşlaştığı bir akşam
Taziye töreninde duygu yüklü anlar yaşandı. Konuklar salona girerken Van Kampen’in kızları tarafından tek tek karşılandı. Bu samimi sohbetler, sıradan bir merasimden çok bir dost meclisini andırıyordu. İnsanlar yalnızca bir işadamına değil, bir dostlarına, bir yol göstericilerine veda ediyordu.
Hollanda’daki Türkler için Van Kampen’in önemi büyüktü. Sıradan bir girişimciden öte, göçmenlerin yanında duran bir dost, bir arabulucu, bazen de bir dert ortağıydı. Onun sayesinde Türk esnaf hem ekmeğini kazanmış, hem de Hollanda toplumunda saygın bir yer edinmişti.
Kültürleri birleştiren bir miras
Van Kampen’in hayatını yakından bilenlerden biri de eski damadı ve Amersfoort Fahri Konsolosu Titus Kramer’di. Onun kaleme aldığı yazıda, Van Kampen’in mizahi kişiliği, inadı ve hayalleriyle dolu yaşam öyküsü anlatılıyordu. Kramer, “Bart, ayağı çamura basan bir hayalcinin ta kendisiydi. Bize bir pazarın eşyalardan ibaret olmadığını öğretti – bir pazar insanları yakınlaştırır. Ve bugün buna her zamankinden daha çok ihtiyacımız var” diyerek onun mirasını özetliyordu.
Bir vedadan öte, bir teşekkür
Beverwijk’teki törende hissedilen en güçlü duygu, minnettarlıktı. Yalnızca Türkler değil, Surinamlılar, Faslılar, Çinliler ve Hollandalılar da oradaydı. Zwarte Markt’ın sunduğu çokkültürlü ruh, Van Kampen’in ardından bile aynı coşkuyla yaşamaya devam ediyordu.
Onun vefatı, Hollanda’daki Türk toplumu için büyük bir kayıp. Ama bıraktığı miras hâlâ ayakta: Her hafta on binlerce insanın buluştuğu, kültürlerin kaynaştığı Beverwijk Pazarı.
Bart van Kampen artık aramızda değil. Ama adı, dostluğu, cesareti ve insanları bir araya getiren vizyonu, hem Hollanda tarihine hem de Türklerin kalbine kazınmış olarak yaşamaya devam edecek.

***

GURBETÇİYE DİL UZATANLARA CEVABIMDIR: ilhankaracay.com’a GİRİN, YURTTAŞLARIMIZIN BAŞARILARINI OKUYUN VE UTANIN…

Sen, ekranın başına geçip, klavyenin arkasına saklanıp, bir toplumu aşağılayan kişi… Bil ki küçümseyen dilin, bizim omuzlarımızdaki emeği, alın terini ve hasreti silemez.
Belki o zaman anlarsın: Biz “tatilci müşteri” değiliz; biz köprü kuran, değer katan, gurur taşıyan bir toplumuz.
Bizim oyumuz da onurumuz da satılık değildir!
İlhan KARAÇAY analiz etti ve sordu:
(Haberimi okuyan değerli düşünür Sadık Kemal Tural bakın nasıl değerlendirimiş:
DEĞERLİ AYDINLARIMIZ
BU ANLAMLI ÇIĞLIK YANKILANMALI… HOLLANDA, ALMANYA, BELÇİKA VE FRANSA’DA bulunan BÜYÜKELÇİLİKLERİMİZ DE, KONSOLOSLUKLARIMIZ DA, TEFRİKA’dan BESLENMEYEN ETKİLİ DERNEKLERİMİZ DE BİLGİ VE BİLİNCE DAYANAN DUYARLI TEPKİLER VERMELİDİR.
SAYIN İLHAN KARAÇAY’IN DUYARLILIĞINI SAYGIYLA SELAMLIYORUM.)
…ve haberim:
Son günlerde bazı gazeteciler, köşe yazarları ve ekran yorumcuları yine gurbetçiyi hedefe koydu. Biri çıkıp, “gurbetçiler oy kullanmasın” diyor; öteki de, “oy kullanacaksa bin euro versin” diye konuşuyor. Açık konuşayım: Bu sözler milyonlarca gurbetçiyi aptal yerine koymaktır.
Bu sözleri söyleyenler arasında sıradan sosyal medya trolleri değil, Türkiye’nin tanınmış yazarları ve politikacıları da var. Kendilerine saygım var; ama bu kez öyle potlar kırıyorlar ki, neresinden tutsanız elinizde kalır.
BİZ TÜRKİYE’NİN ASLİ EVLATLARIYIZ.

Oy hakkımız kimsenin lütfu değil, anayasayla tanınmış bir haktır. Kimse bunu pazarlık masasına koyamaz, kimse “parayla vatandaşlık” icat edemez.
Unutmayın: Biz bu ülkeye yalnız oy getirmiyoruz; yıllardır döviz de getiriyoruz. 1960’lardan bugüne yüz milyarlarca mark, gulden, frank, dolar ve euro gönderdik. Bugün ise tatillerde Türkiye’ye gelen milyonlarca gurbetçi, her yaz esnafın, turizmcinin, memleket ekonomisinin can simididir. 2023’te turizm gelirinin kayda değer kısmı, 2024’te ise daha da artan oranı bizim cebimizden çıkan paradır. Bizim harcamamız olmasa hangi rekorlar kırılırdı?
Ama mesele yalnız para değil.
Yıllardır yazdığım haberlerde gördüğünüz gibi Avrupa’nın dört bir yanında başarı hikâyeleri yazan gurbetçiler var. ilhankaracay.nl’ye girin, onlarcasını göreceksiniz. Profesör olan, iş insanı olan, dünya çapında sporcu olan; sanatta ve bilimde ülkemizi gururla temsil eden yüzlerce evladımız var. Gurbetçi dediğiniz, yalnızca bavuluyla köyüne dönen biri değildir; o aynı zamanda köprü kurandır. Hem yaşadığı ülkeye değer katar hem de Türkiye’nin onurunu taşır.
Bizi “tatilci müşteri” sananlar yanılıyor. Katkımız yalnız yazın yaptığımız alışveriş değildir. Biz, Avrupa’da Türkçeyi yaşatan, Türk bayrağını stadyumlarda ve meydanlarda dalgalandıran, memleketin kötü gününde dövizini bankaya yatıran koca bir toplumuz.
Fatih Altaylı diyor ki: “Yurt dışında yaşayan Türk vatandaşları eğer Türkiye’de oy kullanmak istiyorsa, yılda en az 1000 avro vergi ödesin.”
Dahası: “Ne haddine senin Türkiye’de oy kullanmak lan? Gelip burada benim kaderim hakkında karar veriyorsun…”
İTİRAZIM VAR!
Ey Fatih kardeşim, biz 60 yılı aşkın süredir bu ülkeden binlerce kilometre uzakta ter döken, fedakârlık eden, memleket aşkıyla yanan insanlarız. Bu ülkeye yalnız para göndermedik; gençliğimizi, emeğimizi, dualarımızı da yolladık.
Söyler misiniz: Böyle bir topluma “bin euro ver, oy kullan” demek hak mıdır?
Ayıptır, haksızlıktır. Zaten vergi de harç da ödüyoruz. Türkiye’de evimiz varsa emlak vergimizi; arabamız varsa motorlu taşıtlar vergimizi; her alışverişte KDV’yi ödüyoruz. Yani cebimiz Türkiye’ye akıyor. Buna rağmen hâlâ bize tepeden bakılmasına kimsenin hakkı yok.
Bizim oyumuz, bizim sözümüz, bizim hakkımız var.
Ve bu hak parayla ölçülmez, pazarlığa açılmaz.
Bizi dışlamaya çalışanlara sesleniyorum: Biz kum torbası değiliz. Biz bu ülkenin asli unsuruyuz.
Bizim oyumuz da onurumuz da satılık değildir.
GURBETÇİLERİN BAŞARI HİKÂYELERİ
Biz gurbetçiler sadece para gönderen, yazın memlekete tatil için gelen insanlar değiliz. Bizim aramızdan çıkan yüzlerce başarı hikâyesi var. Benim yıllardır yazdığım haberlerde de görebileceğiniz gibi, bu toplum her alanda gurur verici isimler yetiştirdi.
(ilhankaracay.com’a göz atarsanız onlarcasını bulacaksınız),
Kısacası biz gurbetçiler, sadece memleketimize döviz gönderen insanlar değiliz. Biz, bulunduğumuz ülkelerde başarıdan başarıya koşan; bilimde, sanatta, sporda, siyasette söz sahibi olan; Türkiye’nin onurunu Avrupa’da dalgalandıran koca bir aileyiz.
AVRUPA’DAN SOMUT BAŞARI ÖRNEKLERİ
Benim yıllardır yazıp yayınladığım başarı hikâyelerinden sadece birkaçı şunlardır:
Necla Kelek: Almanya’da tanınmış sosyolog, yazar ve kadın hakları savunucusu.
Kader Sevinç: Avrupa Parlamentosu’nda Türkiye kökenli ilk danışmanlardan; Brüksel’de etkin bir siyasetçi.
Emine Bozkurt: Avrupa Parlamentosu’na giren ilk Türk kökenli kadın milletvekillerinden.
Tuna Bekleviç: Avrupa iş dünyasında genç yaşta girişimleriyle ses getiren bir isim.
Hamza Yerlikaya: Dünya ve Olimpiyat şampiyonu; Türk sporunun Avrupa’daki efsanelerinden.
Mesut Özil: Dünya futbolunun zirvesine çıkan gurbetçi evladımız.
Feridun Zaimoğlu: Almanya’da ödüllü yazar.
Selçuk Özer: Hollanda’da büyük yatırımlar yapmış, istihdam sağlayan iş insanı.
Özlem Çerçioğlu: Avrupa’da yetişip Türkiye’de siyaset sahnesinde başarı kazanan isimlerimizden.
Nihat Kahveci: Avrupa’da üst düzey futbol oynayıp Türkiye’ye gurur yaşatan isimlerimizden.
Aylin Sezer:Opera sanatçımız Soprano Aylin Sezer.
Bunlar sadece birer örnek. Eğitimden bilime, siyasetten sanata, spordan iş dünyasına kadar yüzlerce isim, gurbetçilerin “başarı hikâyesi”nin canlı kanıtıdır.

HOLLANDA’DAN GURUR KAYNAKLARIMIZ
Hollanda’daki Türk toplumu yalnız esnafıyla değil; kadın liderleri, iş insanları, siyasetçileri, sanatçıları ve akademisyenleriyle de gurur kaynağıdır. Benim web sayfamda da sitayişle söz ettiğim bazı isimler şunlardır:
Özcan Akyol (Eus): Edebiyat ve medyadaki başarısının yanında fikir ve ekonomi dünyasında etkili bir figür.
Hikmet Gürcüoğlu: Hollanda’da et memülleri üretem Koç firmasının sahibi ve Hollanda Türk İşadamları Derneği HOTİAD’ın başkanı.
Selçuk Özer: Hem Hollanda’da hem Türkiye’de istihdam sağlayan öncü iş insanımız.
Genç girişimcilerimiz: Start-up’larıyla Avrupa çapında başarı elde eden yeni nesil.
Aile şirketlerimiz: Küçük dükkânlardan büyük işletmelere dönüşerek Hollanda ekonomisine milyarlarca avro katkı sunan girişimler.
Bu isimler sadece birkaç örnek. Bugün Hollanda’da yaşayan Türkler, siyasette, ekonomide, medyada, sanatta ve akademide önemli mevkilere gelmiş, hem yaşadıkları ülkeye hem de Türkiye’ye değer katmışlardır.
HOLLANDA’DAKİ BAŞARILI KADINLARIMIZ
Günay Uslu: Kültür ve Medyadan Sorumlu Devlet Sekreteri olarak görev yapmış; akademi ve iş dünyasında da güçlü bir lider.
Emine Bozkurt: Avrupa Parlamentosu’na seçilen ilk Türk kökenli kadın siyasetçilerden; Hollanda ve Avrupa siyasetinde iz bırakmış bir öncü.
Akademisyenlerimiz ve sanatçılarımız: Üniversitelerde profesörlüğe uzanan kariyerler; tiyatrodan konsere uzanan sahnelerde ödüller.
Gazetecilik, Televizyon, Yazarlık ve Sahne Dünyasında yükselenler.
Nilgün Yerli – Hollanda’da ün kazanmış en önemli kabare sanatçılarımızdan ve yazarlardan biridir. Sahne gösterilerinde mizahla göçmenlik ve kimlik meselelerini işledi. Het Parool ve NRC gibi gazetelerde yazdı, kitapları çok sattı. Hem kültür hem medya alanında yıllardır en bilinen Türk kadın figürü olmuştur. Sahnelerde yıllarca izleyiciyi güldürürken düşündürdü.
Funda Müjde – Oyunculuk, kabare ve yazarlık kariyerini bir arada yürüten Müjde, 2007’de geçirdiği trafik kazasından sonra tekerlekli sandalyeye bağımlı kaldı, ama sanatını bırakmadı. Ülkenin en çok satan gazetesi De Telegraaf’taki köşe yazıları, kitapları ve sahne çalışmalarıyla ilham veren bir örnek oldu.
Fidan Ekiz – Günümüzde Hollanda medyasının en güçlü kadın figürlerinden biri. 2010’da “Veerboot naar Holland” belgeseliyle göçmen aileleri anlattı, 2016’da dokuz bölümlük “De Pen & Het Zwaard” serisiyle basın özgürlüğünü işledi. De Telegraaf’ın KADIN ekindeki yazarlığı da çok ses getirdi.
Nazmiye Oral – Yazar ve tiyatro oyuncusu olarak Hollanda kültür hayatında geniş yankı uyandırdı. Kimlik, aile ve toplumsal meseleleri işleyen oyunları ve yazılarıyla edebiyat ve sahne sanatlarında öne çıktı.
Sevtap Baycılı – Hollanda’da edebiyat alanında öne çıkan bir yazar. Romanları ve denemeleriyle entelektüel çevrelerde tanındı.
Ebru Umar – Dobra üslubu ile tanınan bir köşe yazarı. Hollanda basınında sivri çıkışları ve net tavırlarıyla bilinir.
Yeşim Candan – Gazeteci, yazar ve sunucu olarak Hollanda-Türkiye ilişkileri üzerine çalıştı. Medya ve iş dünyasında köprü rolü üstlendi, toplum içi tartışmalarda sıkça moderatörlük yaptı.
Şenay Özdemir – Gazeteci, yazar ve yapımcı. Özellikle kadın hakları, eşitlik ve toplumsal sorunlar üzerine çalışmalarıyla bilinir. Hollanda’da Türk kadınının sesi olmayı başardı.
Tülay Demir Oktay – Hollanda’da gazetecilik kariyeriyle tanındı, ardından Türkiye’de televizyon yıldızı olarak yoluna devam ediyor.
Dilan Yurdakul – Hollanda’nın popüler dizilerinden “Goede Tijden, Slechte Tijden”deki rolüyle ülke çapında ün kazandı. Oyunculuğu sayesinde geniş kitlelere ulaşan genç kuşak temsilcilerimizden biri oldu.
Fadime Demir – (De Telegraaf muhabirliği sırasında, iki yıl önce başlayan İsrail saldırısından hemen sonra, Filistin ve Gazze’ye Hollanda’dan giden ilk gazeteci oldu)
Sevim Çelik – Uuzun yıllar yerel radyo-televizyon programlarıyla tanınmış bir isim.
Hande Karacasu – Özellikle kültür-sanat içerikli yazılarıyla bilinir.
Derya Türkan – Hollanda-Türkiye hattında köşe yazarlığı ve röportajlarıyla tanınır.
Burcu Sahin – Şiir ve edebiyat alanındaki üretimleriyle İsveç’te ödül alsa da, Hollanda’daki Türk medyasında da iz bırakmış bir yazar.
Gamze Tuncel – Özellikle sosyal medya üzerinden Hollanda’daki genç göçmen kadınların sesi olmuş bir gazeteci.
Aylin Sezer: Opera sanatçımız Soprano
ÇEŞİTLİ ALANLARDA FAALİYET GÖSTERENLER:

Aşağıdaki isimler farklı mecralarda yazarlık, gazetecilik, kültürel üretim veya yayıncılık yapmış; bazıları yerel medya, bazıları edebiyat, bazıları da sivil toplum çalışmalarıyla anılmıştır.
Onlarin isimlerini de burada onurlandırmak önemlidir.

Şenay Tosun, Suzan Yücel, Rukiye Sultan Gür, Elif Işıtman, Çilay Özdemir, Ela Çolak, İffet Subaşı, Zehra Kaya, Ümran Özbalcı Aria, Şüheda Özyar, Nurgül Özkanlı, Meltem Halaçeli, Leyla Çimen, Berrin Kaplan, Güliz Tomruk Kişi, Hale Besen Mouritz, Asuman Roğlu Göl, Şeyda Koç Asyalı, Gülsemin Konca, Neslihan Üre, Jale Şimşek.

SONUÇTA ŞUNLAR SÖYLENEBİLİR
Biz bu ülkenin sessiz gücüyüz: Doların kuruna bakmadan bilet alıp köy yoluna düşen; cenazesinde, düğününde yanında olan; kriz günlerinde dövizini memleket bankasına yatıran; çocuklarına hem Hollandaca/Almanca/Fransızca, hem Türkçe öğreten insanlar…
Bizi dışlayan dil karşısında sözümüz budur: Onurumuza, hakkımıza, emeğimize sahip çıkıyoruz.
Ve tekrar edelim: Bizim oyumuz da onurumuz da satılık değildir.
…VE BENİM SON SÖZLERİM
Sen, medeniyetten yoksun kişi…
Sen, oturmasını, yemesini, içmesini bilmeyen kişi…
Sen, ekranın başına geçip, klavyenin arkasına saklanıp bir toplumu aşağılayan kişi…
Bil ki senin küçümseyen dilin, bizim omuzlarımızdaki emeği, alın terini, hasreti silemez.
Bize “parayla oy” dayatan aklın, medeniyet terazisinde gramı yoktur.
Gurbetçinin onurunu pazarlık masasına sürmeye kalkan, önce kendi vicdanında iflas etmiştir.
Bizim oyumuz anayasanın hakkı, emeğimiz memleketin bereketidir; senin keyfine göre kesilip biçilmez.
Hadi şimdi bir zahmet, ilhankaracay.com’a gir; yılların emeğiyle birikmiş başarıları oku da utan.
Diplomasıyla, icadıyla, sanatıyla, spordaki zaferiyle Avrupa’nın göbeğinde ayakta duran evlatlarımızı gör.
Belki o zaman anlarsın: Biz “tatilci müşteri” değiliz; biz köprü kuran, değer katan, gurur taşıyan bir milletiz.
Ve sana son söz:
Gurbetçinin kapısına “bin euro” faturası kesen dilin, kendi sefaletinin makbuzudur.
Bizim oyumuz da onurumuz da satılık değildir.
Akıl, edep ve insaf sahibi olan anlar; gerisi, kusura bakmasın, medeniyet dışı gevezeliktir.
GÜNAY USLU ÜZERİNE KISA DEĞERLENDİRME
Afbeelding met Menselijk gezicht, persoon, kleding, wenkbrauw Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Bir insanın hayat hikâyesi, sadece makam ve görev listelerinden ibaret değildir. Onu anlamak için attığı adımlara, kurduğu köprülere, bıraktığı izlere bakmak gerekir.
İşte Günay Uslu tam da böyle bir isimdir.
Bir göçmen ailesinin kızı olarak Hollanda’da büyüyen, Anadolu’nun disiplini ile Avrupa’nın entelektüel derinliğini harmanlayan bir kadının öyküsüdür bu. Akademide Osmanlı kültür politikaları üzerine yaptığı doktora çalışmasından, bakanlık koltuğunda yürüttüğü kültür politikalarına; Corendon’daki sosyal sorumluluk projelerinden, Hollanda’nın sanat kurumlarındaki görevlerine kadar her adımı, tesadüf değil, bilinçli tercihlerle inşa edilmiştir.
Onu farklı kılan, yalnızca görev üstlenmesi değil, görev tanımlarını yeniden yazmasıdır. Akademi, siyaset, kültür, medya ve iş dünyası…
Günay Uslu bütün bu alanlarda parçaları tek tek değil, bir bütün olarak kucaklamıştır.
Bugün Hollanda Film Festivali’nin Denetim Kurulu Başkanlığı da, onun bu birleştirici yönünü daha görünür kılacaktır. Festival, sadece ulusal sinemanın vitrini değil, kültürel çeşitlilik ve yenilikçiliğin de merkezi olacaksa, bunda Günay Uslu’nun payı büyük olacaktır.
Bir başka deyişle, Günay Uslu Doğu ile Batı arasında, akademi ile toplum arasında, tarih ile gelecek arasında kurulmuş bir köprüdür. Ve bu köprüden geçen her insan, hem Hollanda’ya hem Türkiye’ye değer katmaktadır.
Onun yüzünde beliren gülümseme, yalnızca kişisel bir sıcaklık değil, aynı zamanda bir tarih ve kültür aydınlığıdır.
Değerli okurlarım,
Bugünkü yazımı e-postasında gören ünlü ve değerli kişilik Prof. Dr. Sadık Kemal Tural, haberime aşağıdakileri yazarak dostlarına göndermiş.
Böylesi bir değerin bu hareketi beni ziyadesiyle mutlu etmiştir.
Bakınız, Sadık Kemal Tural ne demiş:
DEĞERLİ AYDINLARIMIZ
BU ANLAMLI ÇIĞLIK YANKILANMALI… HOLLANDA, ALMANYA, BELÇİKA VE FRANSA’DA bulunan BÜYÜKELÇİLİKLERİMİZ DE, KONSOLOSLUKLARIMIZ DA, TEFRİKA’dan BESLENMEYEN ETKİLİ DERNEKLERİMİZ DE BİLGİ VE BİLİNCE DAYANAN DUYARLI TEPKİLER VERMELİDİR.
SAYIN İLHAN KARAÇAY’IN DUYARLILIĞINI SAYGIYLA SELAMLIYORUM.
Sadık K. Tural
Prof. Dr. Sadık Kemal Tural Kimdir?
Değerli okurlarım,
Bugünkü yazımı e-postasında gören ünlü ve değerli kişilik Prof. Dr. Sadık Kemal Tural, haberime aşağıdakileri yazarak dostlarına göndermiş.
Böylesi bir değerin bu hareketi beni ziyadesiyle mutlu etmiştir.
Bakınız, Sadık Kemal Tural ne demiş:
DEĞERLİ AYDINLARIMIZ
BU ANLAMLI ÇIĞLIK YANKILANMALI… HOLLANDA, ALMANYA, BELÇİKA VE FRANSA’DA bulunan BÜYÜKELÇİLİKLERİMİZ DE, KONSOLOSLUKLARIMIZ DA, TEFRİKA’dan BESLENMEYEN ETKİLİ DERNEKLERİMİZ DE BİLGİ VE BİLİNCE DAYANAN DUYARLI TEPKİLER VERMELİDİR.
SAYIN İLHAN KARAÇAY’IN DUYARLILIĞINI SAYGIYLA SELAMLIYORUM.
Sadık K. Tural
Prof. Dr. Sadık Kemal Tural Kimdir?
Şair, yazar, bilim insanı ve kültür adamı olan Sadık Kemal Tural, 7 Temmuz 1946’da Kırıkkale’de doğdu. Âşık tarzı şiirlerinde Kemaloğlu mahlasını kullandı; yazılarında S. Tural ve Sadık Tural Kemaloğlu imzalarıyla da tanındı.
İlk ve ortaöğrenimini Kırıkkale’de tamamladıktan sonra Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde başladığı yükseköğrenimini Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde bitirdi (1966). Öğretmenlik, ansiklopedi yazarlığı ve redaktörlük yaptı. 1972’de Hacettepe Üniversitesi’nde öğretim görevlisi, 1973’te asistan oldu. Burada edebiyat doktoru (1978), yardımcı doçent (1982), doçent (1983) ve profesör (1988) unvanlarını aldı. Daha sonra Gazi Üniversitesi’nde görev yaptı ve 1996’da üniversiteden ayrıldı.
Devlet Planlama Teşkilatı’nda kültür plânlamacılığı (1984) ve Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı (1993-2002) gibi önemli görevler üstlendi. UNESCO Millî Komisyonu, İLESAM, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü ve Hacı Bektaş-ı Velî Araştırma Merkezi gibi birçok kurumda aktif rol aldı.
Yazı ve şiirleri; Türk Yurdu, Millî Kültür, Millî Folklor, Dergâh, Yeni Divan, Erdem, Bizim Ocak, Türk Dili gibi pek çok dergide yayımlandı. Ayrıca sayısız sempozyum ve bilgi şölenine katkı sundu.
Sadık Kemal Tural, “Zamanın Elinden Tutmak” eseriyle 1982 TMKV Ödülü’nü, 1995 Kırgızistan Devlet Ödülü’nü, 1996’da Türk Ocakları Osman Turan Türklük Araştırmaları Armağanı’nı ve Kazakistan Bilimler Akademisi “Akademiker Kültür Profesörü Ödülü”nü aldı. Çeşitli vakıf ve üniversiteler tarafından kendisine fahrî doktorluk, şeref üyelikleri ve akademik unvanlar verildi.
Onu tanımlayan şu söz, kişiliğini özetlemektedir:
“Edibin derdi ile dertlenmeyi dert edinmiştir kendisine. Devlet damlığı kimliği ile duyarlılığı, bilim adamlığı ile şüpheciliği ve dipliği ile duygusallığı bütünleştiren Sadık Hoca coğrafyası bir ‘Taptuk kapısı’dır.”

Davut Güleç

Gazeteci, televizyoncu, Uzman polis-adliye muhabiri, Spor yazarı, Kayseri ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ile Küresel Gazeteciler Konseyi, TSYD, TİMEF, AVKON, ADD üyesi, TEMA’cı, Kızılay’cı, Dağcı, Trekkingci, Alp disiplini kayak milli hakemi, Herkes İçin Spor Federasyonu Kayseri il temsilcisi, Erciyes Kar Kaplanları Spor Kulübü Basın sözcüsü, Kayseri Spor Adamları Derneği, Tüm Mücadele Sporları Derneği, Kayseri Spor Adamları Derneği, Kent Güvenlik konseyi üyesi, Halkla İlişkiler Tanıtım, Adalet, Kamu Yönetimi mezunu ----- Davut Güleç Kimdir ? -----

İlgili Makaleler

Android Uygulama Popup
Logo

📲 Davut Güleç Haberler

Android cihazınızdan kolayca haberleri takip edin!

📥 Uygulamayı İndir
Android Uygulama Popup
Logo

📲 Davut Güleç Haberler

Android cihazınızdan kolayca haberleri takip edin!

📥 Uygulamayı İndir
Davut Güleç Panel İletişim // Dişli ikonunu döndürme animasyonu her 6 saniyede bir setInterval(() => { const gear = document.getElementById("gearIcon"); gear.classList.add("rotating"); setTimeout(() => gear.classList.remove("rotating"), 3000); }, 6000); Davut Güleç – Sağ Menü
Yukarı Çık Butonu - Siyah Halka
Modern GDPR Çerez Popup