Politika

Büyük değişim, dünyevileşmek mi? (‘Köşe yazısı)

Mustafa TEMİZER

Türkiye hızlı bir değişim geçirmiyor mu? Toplum yeni bir biçim alırken ideolojik guruplar arasındaki mesafeler gittikçe daralmıyor mu? Bu da yanlış istikamette olduğumuzu veya belli ideolojilere ve medeniyet anlayışına sahip olanların görüşlerinde önemli değişikliklerin olduğunu göstermiyor mu?

Bir değişim içinde olduğumuz kesin. “Size verilen şeyler dünya hayatı için faydalı nesneler ve güzelliklerden ibarettir. Allah katında olanlar ise daha hayırlı ve daha kalıcıdır. Aklınızı kullanmaz mısınız? Kasas: 60, “Ey insanlar! Allah’ın verdiği söz gerçektir. Dünya hayatı sakın sizi aldatmasın, o aldatma ustası da Allah hakkında sizi kandırmasın. Fâtır: 5” uyarısına rağmen Bu değişim inanç ve eylemlerin ilâhî hedefler yerine dünyevî hedeflere yönelmesi olarak da tarif edilen dünyevileşmek yönünde değil mi?

Türkiye’de medeniyet tartışmasının yerini yeni bir güç almadı mı?  Bugücün asıl vazifesi dünyevileşmekten uzaklaşmak olmasına rağmen aksine bu güç dünyevileşmek için kullanılmıyor mu? Muhafazakâr çevrelerin en kuvvetli argümanları “paranın dini yoktur” fikri değil mi?

Asıl amacın dışına çıkıldığı için kültürel değerlerimizden, insan ve medeniyet anlayışımızdan uzaklaştığımız gerçeğini inkâr edebilir miyiz? Her geçen gün daha kötüye gittiğimiz vicdan sahibi herkes tarafından kabul edilmiyor mu?

Kültür yapımız giderek parçalanıp başıboş bir değişime zorlanmıyor mu? Değişime direnenlerin sayıları azalmadı mı? Ayakta kalmanın temel direği sağlıksız değişime direnenler olduğu halde; sağlıksız değişimin karşısında olanları görmek neredeyse imkânsız hale gelmedi mi?

İnandığı gibi yaşayan insanların mumla aranır hale geldiği bir dönemden geçmiyor muyuz? Sokaklarımız, caddelerimiz, ırmaklarımız, tarihi eserlerimiz; yaşadığımız çevrenin ne kadar kötü olduğunu açıkça ortada koymuyor mu? Öyleyse biz nasıl Müslüman, nasıl medeni oluruz!? Su içtiği derelere zehirli fabrika atıklarını boşaltan bir anlayış Müslüman anlayışı olabilir mi? Piknik yaptığı yerde atıklarını bırakanlara medeni denebilir mi?..

Tarih zengini ve tabiat harikası topraklarımızı betona gömmedik mi? Kibrit kutusu gibi binaları dikerken sahibi olmakla övündüğümüz değerlerimizin köküne de kibrit suyu dökmedik mi?  Köklü çözüm üretmesi gereken muhafazakâr yöneticilerin bizzat kendilerinin çözümsüz oldukları ortaya çıkmadı mı? % 99’u Müslüman, “Ben güzel ahlâkı tamamlamaya geldim” diyen bir peygamberin ümmeti olan milletimizdeki ahlâki çürüme ne ile izah edilebilir?

Para ve menfaatin her değerin önüne geçtiği bir zaman dilimi yaşanmıyor mu? Yapılan adaletsizlikler, kayırmalar, yolsuzluklar, tüm olumsuzluklara manevi kılıflar bulunması vahim bir durum değil mi?

Müslüman Türk ahlâkına göre, yaşamanın en önemli şartı şerefli yaşamaktır. Türkler için şereften daha üstün bir değer yoktur. Türkler, şereflerine halel gelmemesi için hayatlarını feda etmekten çekinmezler. Sahip oldukları imkânları yakınlarına ve tanıdıklarına devlet imkânlarını asla peşkeş çekmezler. Rüşvet, yalan gibi kavramlar Müslüman Türklerin sözlüğünde yer almaz. Yalan söylemekten kaçındıkları gibi sözünde mutlaka dururlar. Bugün söylediklerini yarın inkâr etmezler. Bütün bu güzel hasletler tüm Müslümanlarda bulunması gereken temel vasıflar değil mi? Bugün söylediğini yarın inkâr veya tam tersi sözler söyleyenleri gördükçe vicdan sahiplerinin vicdanları sızlamıyor mu?

Ahlâk ve şeref kavramlarına sahip olmayanlar Müslüman olabilirler mi? Müslümanın özü sözü bir olmaz mı? Riyakarlıktan uzak durmaz mı? Çıkarı için birilerinin kulu olur mu? Müslüman Türk kültürünün yılmaz savunucusu olduğunu söyleyenler özünde bunu yaşamaz ve yaşatmaya çalışmaz mı?

Toplumun büyük bir çoğunluğunun muhafazakâr bir hayat tarzını benimsediğini söylediği halde bunu davranışlarıyla gösteremediği, tam tersi davranışalar sergilediği inkâr edilemez bir gerçek değil mi? Her köşe başında cemaat, tarikat, dernek, vakıf ve muhafazakâr çevrelerin revaçta olduğu bir toplumda olması gerekenin tam tersi bir durum yaşanmıyor mu?

Müslümanların ikili bir hayata sahip olması mümkün mü? Yaşadıkları bir hayatları, hayatlarından ayrı inandıklarını iddia ettikleri bir dinleri olur mu? İnandıkları dinin anlam ve hükümlerine göre yaşadıkları bir hayatları olması gerekmez mi? Din, insanların yaşadıkları hayatın mahiyetini (özünü, esaslarını,  vasıflarını) belirlemez mi?..

“Bedevîler, “İman ettik” dediler. Şunu söyle: “Henüz iman gönüllerinize yerleşmediğine göre, sadece boyun eğdiniz. Bununla beraber Allah’a ve resulüne itaat ederseniz yaptığınız hiçbir şeyi boşa çıkarmaz; Allah çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir.” Hucurât : 14 uyarısını hatırlamak,                                      imanımızı gönüllerimize yerleştirmek zorundayız.

Büyük değişimi dünyevileşmek yününde değil İslam’ı doğru anlamak yönün gerçekleştirmek zorundayız. Yeniden Milli Mücadelecilerin (Millet Partisinin) yarım asırdır verdiği mücadeleyi, ortaya koyduğu İslam Rönesansı (İslam’ı gereği gibi anlamak, hayatımızın her alanında hakim kılmak, İslam’ın yeniden dirilişini sağlamak) ve Muhteşem Türkiye projesini gerçekleştirmek zorundayız.

Milletimizin ve yöneticilerimizin uyanması basiretle hareket etmesi (Yanılmadan gerçekleri görebilmesi, gelecekle ilgili sezgi, uyanıklık, anlayış, kavrayış ve vizyon sahibi olması) dilek temenni ve duasıyla…

Davut Güleç

Gazeteci, televizyoncu, Uzman polis-adliye muhabiri, Spor yazarı, TEMA’cı, Kızılay’cı, Dağcı, Trekkingci, Alp disiplini kayak milli hakemi, Herkes İçin Spor Federasyonu Kayseri il temsilcisi, Erciyes Kar Kaplanları Spor Kulübü Basın sözcüsü, Kayseri Spor Adamları Derneği yönetim kurulu üyesi, Kent Güvenlik konseyi üyesi, Halkla İlişkiler Tanıtım, Adalet, Kamu Yönetimi mezunu ----- Davut Güleç Kimdir ? -----

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Davut Güleç Panel İletişim Sağ Menü
Davut Güleç Logo Ana Sayfa Davut Güleç Kimdir? Galeri Köşe Yazıları Site Haritası