
Aile Hekimliğine Uyum Eğitim Programı Tamamlandı, Meme Kanseri Farkındalık Ayı, Dünya Osteoporoz Günü, Ağrısız Yaşamak Mümkün,
Aile Hekimliğine Uyum Eğitim Programı Tamamlandı
Kayseri İl Sağlık Müdürlüğü tarafından, birinci basamak sağlık hizmeti sunmaya başlayan aile hekimlerine yönelik “Aile Hekimliğine Uyum Birinci Aşama Sertifikalı Eğitim Programı” gerçekleştirildi.
Kayseri İl Sağlık Müdürlüğü Bölge Eğitim, Araştırma ve Uygulama Merkezi Eğitim Salonunda düzenlenen programa; Kayseri, Niğde, Aksaray, Nevşehir, Malatya, Elazığ, Adıyaman, Muş, Tokat ve Sivas illerinden gelen 33 aile hekimi katıldı.
Erciyes Üniversitesinden Prof. Dr. Mustafa Mümtaz Mazıcıoğlu, Prof. Dr. Elçin Balcı, Doç. Dr. Elif Deniz Şafak, Doç. Dr. Filiz Tubaş ile Kayseri İl Sağlık Müdürlüğünden 10 eğitimcinin katkı sağladığı oturumlarda, aile hekimlerine, mesleki bilgi ve becerilerini güçlendirecek uygulamalı ve teorik eğitimler verildi.
Sertifika töreninde, programın amacına ve aile hekimliği sistemine katkısına değinen İl Sağlık Müdürü Dr. Mehmet Erşan: “Aile Sağlığı Merkezlerimizde görev yapan hekimlerimiz, sadece teşhis ve tedavi hizmetleri değil; aynı zamanda bireye yönelik koruyucu sağlık hizmetleri de sunmaktadır. 2010 yılından itibaren tüm ülkede uygulamaya konulan aile hekimliği sistemi ile birlikte aile sağlığı merkezlerinde verilen hizmetlerin profesyonel bir şekilde sunulması ve uygulamada birlik sağlanması adına bu alanlarda görev yapan hekimlere eğitimler tertip edilmekte.
Bu kapsamda ilimizde düzenlenen eğitimimizde, ilk kez aile hekimliği yapacak hekim arkadaşlarımıza eğitmenlerimiz tarafından tıbbı hizmetler, idari hizmetler ve güncel mevzuatlar noktasında detaylı bilgiler verildi. 4’ü Erciyes Üniversitesinden olmak üzere toplam 14 eğitimci katkı sağladığı uyum eğitimine on farklı ilden gelen 33 aile hekimimiz katılım sağladı. Eğitimlerini başarıyla tamamlayarak sertifikalarını alan tüm hekimlerimizi kutluyor, görevlerinde başarılar diliyorum. Ayrıca eğitime katkı sağlayan değerli hocalarımıza da teşekkür ediyorum” dedi.
Programın sonunda, eğitime katkı sağlayan eğitmenlere teşekkür belgelerini takdim eden İl Sağlık Müdürü Dr. Mehmet Erşan, emeklerinden dolayı kendilerine teşekkür etti.
Meme kanserinin, meme dokusundaki hücrelerin anormal ve kontrolsüz bir şekilde çoğalmasıyla oluşan bir kanser türü olduğunu belirten DoktorTakvimi uzmanlarından Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Abdurrahman Akay, “Meme dokusundaki süt kanallarında veya süt bezlerinde bulunan hücrelerin DNA’sında meydana gelen hasar sonucu, hücreler kontrolsüz büyür ve kansere dönüşür. Meme kanseri tedavisi ile uğraşan ana branş genel cerrahi bölümüdür. Ayrıca onkoloji, radyasyon onkolojisi, radyoloji ve patolojide tanı ve tedavide birlikte çalışmaktadır” diyor.
Meme kanseri erken teşhis edildiğinde tedavi başarısının oldukça yüksek olduğunu söyleyen Op. Dr. Abdurrahman Akay, bu yüzden düzenli kontrol yaptırmanın hayati önem taşıdığını vurguluyor. Akay, meme kanserinin erken dönemde görülebilecek başlıca belirtileri şöyle sıralıyor: “Memede kitle veya şişlik, meme kanserinin en yaygın ve en erken belirtisidir. Genellikle ağrısız, sert ve hareketsizdir. Koltuk altında ele gelen lenf bezi şişlikleri de önemli bir belirtidir. Meme Cildinde Değişiklikler: Kızarıklık, yara veya döküntü, portakal kabuğu görünümü, çukurlaşma. Meme şeklinde veya boyutunda değişiklik: İki meme arasında son zamanlarda gelişen belirgin bir asimetri veya şekil bozukluğu. Meme ucunda içe çekilme veya şekil bozukluğu. Meme ucundan akıntı (özellikle kanlı ve tek memeden geliyorsa). Memede Ağrı: Memede veya koltuk altında sürekli hissedilen, geçmeyen ağrı, yanma veya hassasiyet.”
Meme ağrısı ve akıntısı tek başına meme kanseri belirtisi değildir
Meme ağrısı ve meme başı akıntısının tek başına her zaman meme kanseri belirtisi olmadığını ve çoğunlukla iyi huylu kistik yapılardan kaynaklandığını dile getiren Op. Dr. Abdurrahman Akay, “Meme ağrısının en yaygın nedeni hormonal değişimlerdir (adet döngüsü öncesinde ve sırasında görülen ağrı gibi). Meme enfeksiyonları (mastit) veya travmalar da ağrıya neden olabilir. Memenin kistik hastalıkları da ağrıya sebep olabilir. Meme kanserinde ağrı görülebilir. Sürekli, geçmeyen, nedeni belli olmayan ve özellikle memenin tek bir bölgesinde yoğunlaşan ağrılarda dikkatli olmak ve bir hekime başvurmak önemlidir. Meme başı akıntısı, hormonal değişiklikler, bazı ilaçlar, süt kanallarının genişlemesi (duktus ektazisi) veya iyi huylu tümörler (intraduktal papillom) gibi kanser dışı birçok nedenle de olabilir. Her iki memeden gelen ve süte benzeyen, sarı, yeşil veya kahverengi renkli akıntılar genellikle iyi huyludur” şeklinde konuşuyor.
Kanser şüphesinin yüksek olduğu akıntı özelliklerini ise şöyle sıralıyor: Renginin kanlı (kırmızı/pembe) olması, tek memeden gelmesi, tek bir kanaldan gelmesi, memeyi sıkmadan kendiliğinden gelmesi, akıntıya eşlik eden kitle veya cilt değişiklikleri.
Meme kanserinde en büyük risk faktörü kadın olmak
Meme kanserinde en büyük risk faktörünün kadın olmak olduğunu belirten Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Abdurrahman Akay, yaşın ilerlemesi, ailede meme kanseri öyküsü, BRCA1/2 gen mutasyonları, erken adet görme veya geç menopoza girme gibi hormonal faktörlerin de riski artırdığını söylüyor.
Fazla kilo, hareketsizlik, sigara ve alkol tüketimi meme kanseri riskini artırır
Yaşam tarzına bağlı risklerin ise önlenebilir olduğuna dikkat çeken Op. Dr. Abdurrahman Akay, “Fazla kilo, hareketsizlik, sigara ve alkol tüketimi meme kanseri riskini artırır. Dengeli beslenmek, ideal kiloyu korumak, düzenli egzersiz yapmak, emzirmek ve hormon tedavisini doktor kontrolünde sürdürmek riski azaltmaya yardımcı olur. Unutmayalım, risk faktörlerini bilmek ve kontrol etmek erken teşhis kadar değerlidir” diye konuşuyor.
Türkiye’de yıllık ortalama 24 bin yeni meme kanseri tanısı konuyor
Meme kanserinin hem Türkiye’de hem de dünya genelinde kadınlar arasında en sık görülen kanser türü olduğunu söyleyen Op. Dr. Abdurrahman Akay, “Dünya Sağlık Örgütü’ne bağlı Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı’nın (IARC) 2022 verilerine göre, 2022 yılında dünya genelinde 2,3 milyondan fazla kadına meme kanseri tanısı konuldu. Meme kanseri, ergenlik sonrası her yaştan kadında görülmekle birlikte, ilerleyen yaşla birlikte görülme sıklığı artar. Türkiye’deki kanser istatistikleri ve güncel tarama verilerine göre, Türkiye’de yıllık ortalama 24 bin yeni meme kanseri tanısı konmaktadır. Ülkemizde tarama programları, meme kanseri riskinin artmaya başladığı 40 yaş ve üzeri kadınları hedeflemektedir. Meme kanseri ezici bir çoğunlukla kadınlarda görülse de erkekler de risk altındadır. Yeni tanı konulan meme kanseri vakalarının yaklaşık yüzde 99’u kadınlardır. Tüm meme kanseri vakalarının yaklaşık yüzde 1’i erkeklerde görülmektedir. Erkeklerde genellikle 60 yaşından sonra ortaya çıkar ve tanısı kadınlara göre daha geç konulabilir” ifadelerini kullanıyor.
Erkeklerin dikkat etmesi gereken en yaygın belirtiler
Erkeklerdeki düşük oranın, kadınlara kıyasla erkek meme dokusunun daha az gelişmiş ve kadınlık hormonu olan östrojen seviyesinin daha düşük olmasıyla ilişkili olduğunu belirten Op. Dr. Abdurrahman Akay, “Erkeklerde meme kanseri belirtileri, kadınlardaki belirtilere oldukça benzerdir ve genellikle bir kitlenin fark edilmesiyle ortaya çıkar. Ancak erkek memesinin küçük olması nedeniyle tümör, meme başına ve deriye daha hızlı yayılma eğilimi gösterebilir; bu yüzden belirtiler daha erken fark edilebilir. Erkeklerin dikkat etmesi gereken en yaygın belirtiler; çoğunlukla meme başının hemen arkasında hissedilen, sert ve hareketsiz bir yumru veya kalınlaşma. Bu, genellikle en sık görülen ilk belirtidir. Meme başının içe doğru çekilmesi. Meme başından akıntı gelmesi. Memede çukurlaşma, büzülme veya portakal kabuğu görünümü. Meme derisinde kızarıklık veya şişlik. Koltuk altında lenf bezlerinde büyüme veya şişliktir (kanser yayılımını işaret edebilir)” diyor.
Kadınlar rutin olarak iki yılda bir mamografi taraması yaptırmalı
20 yaşından itibaren tüm kadınların ilk meme muayenesini yaptırmaları gerektiğini vurgulayan Op. Dr. Abdurrahman Akay, “Yıllık klinik muayeneler de ihmal edilmemelidir. Hamilelik planlayan kadınların gebelik öncesinde meme muayenesi yaptırması ilerde çıkabilecek meme hastalıkları tanı ve tedavini kolaylaştırmaktadır. Yüksek risk grubunda olan kadınlardan özellikle birinci derece akrabalarında meme kanseri öyküsü varsa veya genetik testlerle (BRCA1/2 gibi) yüksek riskli olduğu belirlenmişse taramalara daha erken yaşlarda başlanır. Bu durumda, kanser teşhisi konulan en genç aile bireyinin yaşından 10 yıl önce taramaya başlanması gibi özel protokoller uygulanabilir. Şikayet olmasa bile 40 yaş ve üzerindeki tüm kadınların rutin olarak iki yılda bir mamografi taraması yaptırması esastır. Yoğun meme dokusuna sahip genç kadınlarda ise ultrason daha etkili bir yöntem olabilir. Yüksek risk grubundaki kadınlarda MRI taraması da değerlendirilebilir” şeklinde konuşuyor.
Kendi kendine meme muayenesi erken teşhiste ilk adımdır
Meme kanserinde erken tanının hayat kurtardığını söyleyen DoktorTakvimi uzmanlarından Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Abdurrahman Akay, kadınların düzenli kontrollerin yanı sıra kendi kendine muayeneyi de ihmal etmemesi gerektiğini belirtiyor ve “Kendi kendine meme muayenesi erken teşhiste ilk adımdır” diyerek şu önerilerde bulunuyor: “Adet gören kadınlar, muayeneyi adetin bitiminden sonraki birkaç gün içinde yapmalı. Menopozda veya hamilelikte olanlar ise her ayın aynı gününü seçerek düzenli bir rutin oluşturmalı. Muayene hem ayna karşısında gözlemle hem de yatarak elle kontrolle yapılmalıdır. Memenin şeklinde, renginde, derisinde ya da meme ucunda değişiklik fark edenler vakit kaybetmeden bir uzmana başvurmalıdır.”
Mamografinin radyasyon dozu hakkında yanlış inanışlar var
Toplumda mamografinin radyasyon dozu hakkında yanlış inanışlar bulunduğunu belirten Op. Dr. Abdurrahman Akay, “Bir mamografi çekiminin dozu yaklaşık 0.4 mSv’dir; bu, günlük yaşamda doğal yollarla maruz kaldığımız yıllık ortalama 3 mSv’in oldukça altındadır. Modern cihazlar çok düşük dozlarla yüksek kaliteli görüntü sağlar. Erken teşhisin hayat kurtarıcı etkisi düşünüldüğünde bu risk yok denecek kadar azdır” ifadelerini kullanıyor.
Meme kanseri tedavisinde multidisipliner yaklaşımın önemini vurgulayan Op. Dr. Abdurrahman Akay, “Cerrahi, onkoloji, radyoloji ve patoloji uzmanlarından oluşan bir ekip, hastanın özelliklerine göre en uygun tedaviyi planlar” diyor. Tedavi alanındaki gelişmeleri de paylaşan Akay, “Hedefe yönelik ilaçlar, CDK4/6 inhibitörleri (yeni nesil tedavi ajanları) ve immünoterapiler sayesinde tedavi başarısı artıyor. Gereksiz lenf bezi çıkarımlarının azalması da hastaların yaşam kalitesini yükseltiyor” diye konuşuyor.
Dr. Akay, sözlerini şöyle tamamlıyor: “Her kadının kendi meme dokusunu tanıması, düzenli muayenelerini yapması ve taramalarını aksatmaması gerekir. Unutmayalım, meme kanserinde erken teşhis hayat kurtarır.”
20 Ekim “Dünya Osteoporoz Günü“
Bugün, Dünya Osteoporoz Günü. Osteoporoz (kemik erimesi) ve ilgili kas-iskelet sistemi hastalıklarının önlenmesi, teşhisi ve tedavisi konusunda küresel farkındalığın artırılması amacı ile her yıl 20 Ekim gününde çeşitli farkındalık çalışmaları yapılıyor.
-İstanbul Aile Hekimliği Derneği (İSTAHED) Bilim Komisyonu Üyesi Uzm. Dr. Çağrı Kılıçlı, kemik erimesi olarak bilinen osteoporoz hakkında önemli açıklamalarda bulundu.
İstanbul Aile Hekimliği Derneği (İSTAHED) Bilim Komisyonu Üyesi Uzm. Dr. Çağrı Kılıçlı, 20 Ekim “Dünya Osteoporoz Günü” dolayısıyla yaptığı açıklamada, “Osteoporoz, halk arasında kemik erimesi olarak bilinen, kemik dokusunun bozulması, kemik kütlesinin azalması sonucu kemiğin kırılganlığında ve kırık riskinde artışla kendini gösteren ilerleyici sistemik bir iskelet hastalığıdır” dedi.
Kılıçlı, osteoporozun en önemli klinik sonucunun, küçük travmalarda dahi kırıkların oluşması olduğuna dikkat çekti.
“Osteoporoz yaşam süresinin uzaması sonucu, yaşlanan nüfusun artması ile önemli bir sağlık sorunu haline gelmiştir. Günümüzde 200 milyondan fazla insanın osteoporotik olduğu tahmin edilmektedir” diyen Uzm. Dr. Kılıçlı, “Türkiye’de 2010 yılında gerçekleştirilen FRAKTÜRK çalışmasına göre 50 yaş ve üzeri bireylerin yaklaşık %50’sinde osteopeni, yaklaşık %25’inde osteoporoz saptanmıştır” bilgisini paylaştı.
Kadınlar İçin Risk Daha Fazla
Osteoporozun önlenebilir ve tedavi edilebilir bir hastalık olduğunu vurgulayan Kılıçlı, “Osteoporoz, kırıklar oluşmadan önce tanısı konulabilen, gerekli önlemlerle ve tedavilerle kırıkların yaratacağı sağlık sorunlarının önlenebileceği bir hastalıktır” ifadesini kullandı. Kalça kırıklarının önemine değinerek, “Kalça kırıkları osteoporozun en önemli komplikasyonudur ve kalça kırığı olanlarda kırık sonrası iki yıl içinde her 5-7 hastadan biri hayatını kaybetmektedir” uyarısında bulundu.
Kadınların daha yüksek risk altında olduğunu belirten Kılıçlı, “Menopoz kemik kaybını artırdığından kadınlar osteoporoz için daha yüksek risk altındadırlar. 50 yaşında bir kadının osteoporoza bağlı kırık geliştirme riski meme, yumurtalık ve rahim kanseri geliştirme riskinden daha fazla fazladır” dedi.
65 Yaş Üstü Tarama Önemli
Kılıçlı, tanı sürecinde ayrıntılı öykü, fizik muayene ve laboratuvar testlerinin yanı sıra yıllık boy ölçümü yapılmasını önerdi ve ekledi: “Bu şekilde vertebral (omurga) kırıklar saptanabilir.” Osteoporoz tanısının Kemik Mineral Yoğunluğu (KMY) ölçümü veya düşük travmalı bir kırık gelişmesi ile konulduğunu aktaran Kılıçlı, T skorunun -2,5 değerine eşit ya da altında olmasının osteoporoz tanısı olduğunu kaydetti.
Tarama önerilen grupları sıralayan Uzm. Dr. Kılıçlı, “65 yaş üzeri kadınlar ve 70 yaş üzeri erkekler (risk faktörlerinden bağımsız) taranmalıdır” dedi ve ek olarak düşük travmalı kırık öyküsü, sigara, alkol, uzun süreli kortizon kullanımı, zayıflık ve romatizmal hastalık gibi risk faktörleri taşıyan 50 yaş üstü bireylerin de taranması gerektiğini belirtti.
Uygun Beslenme Korunmada Önemli Bir Faktör
Osteoporozdan korunmanın öneminin aslında çocukluktan itibaren başladığını belirten Kılıçlı, “En yüksek kemik kütlesine ulaşamamak, gelecekte osteoporoz olaylarının sıklığını artıracaktır. Bu yüzden çocukluk ve ergenlik döneminde uygun beslenme (yeterli kalsiyum ve D vitamini alımı) ve hareketli bir hayat sürmek, ilerde gelişebilecek osteoporoz riskini düşürür” diye konuştu.
Tedavideki en önemli basamağın “ilaçsız tedavi” olduğunu vurgulayan Kılıçlı, şunları kaydetti:
- “Hastalara kemik kütlesinin korunması için egzersiz önerilmelidir. Egzersiz kemiğin güçlenmesini sağlar. Haftada üç kez en az 30-40 dakika kadar yürüyüş yapmaları ve mümkünse her gün birkaç dakika sırt ve postür egzersizleri yapmaları önerilir.”
- “Egzersizden sonra önemli bir nokta sigaranın bırakılmasıdır. Sigara kemik kaybını hızlandırıcı etki gösterir.”
- “Alkol kullanımı kemik sağlığını olumsuz etkilemekte ve denge bozukluğuna sebebiyet vermesi neticesinde düşmeye bağlı kırık riskini arttırmaktadır.”
Düşme Riski ve D Vitaminine Dikkat
Kırıkları önlemek için “düşme riskinin azaltılması” gerektiğinin altını çizen Kılıçlı, düşme risk faktörlerinin (uygunsuz terlik, yetersiz aydınlatma, D vitamini eksikliği, denge bozukluğu vb.) ortadan kaldırılmasının hayati önem taşıdığını söyledi.
Beslenme konusunda ise yeterli kalsiyum ve D vitamini alımının şart olduğunu belirterek, “Menopoz sonrası dönemde 1000-1200 mg kalsiyum alınması önerilir” dedi ve aşırı kalsiyum alımının böbrek taşı, kalp hastalığı ve inme riskini artırabileceği uyarısında bulundu.
Özellikle mide koruyucu (PPI) ilaç kullananları uyaran Uzm. Dr. Kılıçlı, “PPI grubu ilaçlar mide asidini azalttığı için kalsiyum emilimini bozar. Mide koruyucusunun mutlaka kullanılması gereken durumlarda, emilimi için mide asidine ihtiyaç duymayan kalsiyum sitratlı preparatlar tercih edilmelidir” dedi.
D vitamini eksikliğinin Türkiye’de her 5 kişiden 3’ünde görüldüğünü ifade eden Kılıçlı, menopoz sonrası kadınlarda günde 800-1200 ünite D vitamini desteği gerektiğini belirtti.
Yaşam Tarzı Değişiklikleri Kritik Rol Oynuyor
Uzm. Dr. Çağrı Kılıçlı, “Osteoporoz önlenebilen bir hastalıktır” diyerek, hastalığın ve kırık risklerinin çoğunun yaşam tarzı alışkanlıkları ile ilişkili olduğunu vurguladı. Kılıçlı, “İlaçlara odaklanmak yerine, her bir risk faktörüne dikkat etmek ve yaşam tarzı değişiklikleriyle bunları düzeltmek için çaba göstermek, kırıklarının önlenmesine ve bireylerin daha sağlıklı bir yaşam sürmesine yardımcı olacaktır” sözleriyle açıklamasını sonlandırdı.
Ağrısız Yaşamak Mümkün:
Günlük Hayatta Yapılacak Değişikliklerle Sırt Ağrıları Engellenebilir
Atabay İlaç Medikal Direktörü Uzman Dr. Murat Yaycı, sırt ağrısının yalnızca fiziksel bir sorun olmadığını, yaşam tarzından da kaynaklanabileceğini vurgulayarak, “Modern dünyanın en yaygın sorunlarından biri olan sırt ağrıları, günlük hayatta yapılacak basit ama etkili değişikliklerle önlenebilir” dedi.
Modern dünyanın kaçınılmaz bir parçası olan sırt ağrıları doğru adımlarla büyük ölçüde önlenebilir. Atabay İlaç Medikal Direktörü Uzman Dr. Murat Yaycı, günlük yaşantıda yapılacak bazı değişikliklerle sırt ağrısının engellenebileceğini ya da hafifletilebileceğini söyledi. Düzenli ve programlı bir hayat tarzı ile günlük stresten kaynaklanan ağrıların kontrol altına alınabileceğini vurgulayan Yaycı, “Bu yolla fiziksel ağrıların da şiddeti azaltılabilir. Yaşam biçimindeki düzenlemelere rağmen ağrılar geçmiyorsa veya şiddetini azaltmıyorsa doktorun uygun gördüğü dozda ağrı kesiciler ile tedavi başlatılabilir” dedi.
Murat Yaycı sırt ağrılarına çare olarak şu önerilerde bulundu:
“Hareket Edin, Dinlenmekten Fazlası İşe Yaramaz!”
Sırtınız ağrıyorsa ilk aklınıza gelen şey egzersizi bırakıp dinlenmek olabilir. Kısa süreli dinlenme iyi gelse de düzenli fiziksel aktivite kas gerginliğini azaltır. Özellikle ağrı sırasında yapılan yürüyüşler ve hafif egzersizler vücudun toparlanmasına büyük katkı sağlar.
“Kilonuzu Dengede Tutun: Sırtınızdaki Yükü Hafifletin”
Özellikle karın bölgenizdeki fazla kilolar, ağırlık merkezinizi değiştirerek belinize fazladan yük bindirir ve sırt ağrısını kötüleştirebilir. İdeal kilonuzun 5 kilo yakınında kalmak, sırt ağrınızı kontrol altında tutmanın önemli bir yoludur.
“Sigaraya Veda Edin”
Sigara, omurga disklerine giden kan akışını kısıtlayarak besin yetersizliğine neden olur. Bu durum, sigara içenleri sırt ağrısına karşı daha savunmasız hale getirir. Bu nedenle, sırt sağlığınız için sigarayı bırakmak atabileceğiniz en önemli adımlardan biridir.
“Doğru Uyku Pozisyonu Çok Önemli!”
Yan yatıyorsanız, dizlerinizi hafifçe göğsünüze çekmek; sırt üstü yatıyorsanız dizlerinizin altına ve belinizin altına birer yastık koymak faydalı olabilir. Karın üstü yatmak ise sırt için en zor pozisyonlardan biridir. Eğer bu şekilde yatmaktan vazgeçemiyorsanız, kalçanızın altına bir yastık yerleştirmeyi deneyin. Kaliteli ve düzenli uyku, vücudun kendini onarması ve ağrıyı yönetmesi için kritik öneme sahiptir.
“Duruşunuza ve Oturma Şeklinize Dikkat Edin”
Duruş ve oturma bozuklukları, sırt ağrılarına sebebiyet veren gizli etkilerdendir. Çoğu zaman fark etmesek de duruşumuzu kontrol ederek düzenlemek sırt ağrılarını önlemekte önemli bir rol oynar.
“Çalışma Alanınızı Düzenleyin”
Özellikle bilgisayar ile çalışan kişiler bilgisayar ile aralarındaki mesafeye, ekranın ve klavyenin konumuna, oturma şekillerine ve molalarına dikkat etmelidir.
“Doğru Kaldırma Teknikleriyle Kendinizi Koruyun”
Ağır nesneleri kaldırırken belinizden eğilmeyin. Dizlerinizi bükün, çömelin ve nesneyi vücudunuza yakın taşıyın.
“Giyeceklerinizi Gözden Geçirin”
Yüksek topuklu ayakkabılar, belinize yük bindirerek ağrılara sebep olur. Ayrıca eğilmeyi, oturmayı veya yürümeyi zorlaştıran çok dar kıyafetler de sırt ağrısını arttırabilir.
“Doğru Çanta Seçimi Önemli”
Askıyı çantanın karşı omzuna takmak, ağırlığı daha eşit dağıtır ve omuzlarınızın düzgün kalmasına, sırt ağrısı yaşamamanıza yardımcı olur. Askısız ağır bir çanta taşıyorsanız, vücudunuzun tek tarafına yük bindirmemek için sık sık el değiştirin.
“Sırt Korselerine Şüpheyle Yaklaşın”
Piyasada birçok farklı sırt desteği bulunsa da kronik sırt ağrısının tedavisinde etkili olduklarına dair yeterli kanıt yoktur. Ağır kaldırma yapan işçilerde kullanılan bel destek kemerlerinin de sırt yaralanmalarını önlediğine dair bir kanıt bulunmamaktadır. Hatta bir çalışma bu kemerlerin yaralanma olasılığını artırdığını bile göstermiştir. Bu nedenle, sırt korselerine bel bağlamak yerine, yukarıda bahsedilen yaşam tarzı değişikliklerine odaklanmak daha akıllıca olacaktır.