Magazin-YaşamSağlık

Sağlık, magazin-yaşam, kültür haberleri…(16.12.2020)

“Türkiye Prostat Kanseri Haritası” başlıklı rapor açıklandı: “Prostat kanseri erkeklerde en sık görülen ikinci kanserdir”
AstraZeneca’nın koşulsuz desteği ile Türk Üroonkoloji Derneği tarafından hazırlanan rapor, prostat kanseri görülme sıklığından son yıllarda gelişen tedavi seçeneklerine kadar geniş yelpazede bilgi ve veriler içeriyor. Rapora göre prostat kanseri, hastaların yarısında 60-69 yaş aralığında tespit edilirken, düzenli kontrollere dair farkındalığın artmasıyla prostat kanseri geçmiş yıllara oranla daha erken aşamalarda tespit ediliyor.
AstraZeneca Türkiye’nin koşulsuz desteği ile Türk Üroonkoloji Derneği tarafından, “Türk Üroonkoloji Derneği Prostat Kanseri Veritabanı” kaynaklı bilgiler ışığında hazırlanan “Türkiye Prostat Kanseri Haritası”nın sonuçları, düzenlenen basın toplantısıyla kamuoyuna açıklandı. Dünyada erkeklerde en sık görülen kanser türleri arasındaki prostat kanserine ilişkin kamuoyunu bilinçlendirmek amacıyla hazırlanan rapor, prostat kanserinde erken teşhisin tedavi sürecine katkılarına yönelik önemli bulgular içeriyor.
Prostat kanseri erkeklerde en sık görülen ikinci kanserdir
Dünyada ve Türkiye’de erkeklerde en sık görülen kanser türlerinden olan prostat kanseri, erkeklerde kansere bağlı ölümlerde de akciğer kanserinin ardından ikinci sırada yer alıyor. 2018 yılı istatistiklerine göre, dünya genelinde 1,28 milyon hasta prostat kanseri tanısı almış bulunuyor. Türkiye çapındaki 5.040 hastaya ait verilerden oluşan Türk Üroonkoloji Derneği Prostat Kanseri Veritabanı’na göre, prostat kanseri hastaların yarısında 60-69 yaş aralığında tespit ediliyor.
Prostat kanserinde erken tanı farkındalık ve düzenli kontrol ile artıyor
Raporla ilgili açıklamalarda bulunan Türk Üroonkoloji Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Süleyman Ataus, “Sık idrara gitme, idrar yaparken zorlanma ve idrarda kan görülmesi gibi ürolojik şikayetlerin yaklaşık yarısında prostat kanseri saptanıyor. Yine derneğimiz tarafından 2009 yılında yapılan çalışmada bu oran yüzde 90’a yakındı. Bu oranın azalmasında prostat kanserine yönelik toplumsal bilincin artmasının etkili olduğunu düşünüyoruz. Bununla birlikte mevcut oran da, belirtilerin çeşitliliği karşısında prostat kanserine yönelik düzenli kontrollerin önemini ortaya koyuyor. Hazırladığımız rapor ülkemizde prostat kanseri farkındalığının artırılmasını, bu konuların bilimsel alanlarda tartışılmasının sağlanmasını amaçlıyor. Ülkemiz bilim insanlarının katkı verdiği ve ülkemize ait sonuçların paylaşıldığı bu önemli çalışmaya verdiği koşulsuz destekten ötürü paydaşımız AstraZeneca Türkiye’ye teşekkür ediyoruz” diye konuştu.
Tanı anında metastatik kanserin saptanma sıklığı son 10 yılda yarı yarıya azaldı
Raporda, hastalığın prostat dışında başka dokularda ve organlarda da saptanması anlamına gelen metastatik yayılmaya da dikkat çekiliyor. Metastatik kanserin tanı anında hem hasta hem de hekim açısından can sıkıcı bir durum olduğunun altını çizen Prof. Dr. Süleyman Ataus,  “Türk Üroonkoloji Derneği Prostat Kanseri Veritabanı” verilerine göre, hastaların yüzde 8,9’unda tanı anında metastatik hastalık saptanırken, bu oran 2009 yılında yine derneğimiz tarafından gerçekleştirilen çalışmada yüzde 17 olarak saptanmıştı. Aradan geçen 10 yılda yaklaşık yarı yarıya azalmanın söz konusu olduğunu görmek sevindiricidir” ifadelerini kullandı.
Son 10 yılda erken teşhiste önemli ilerlemeler yaşandı
Türkiye’de Prostat Kanseri Raporunda prostat kanserinin erken tanısına ilişkin önemli bilgiler yer alıyor. Bunların arasında yer alan PSA (Prostat Spesifik Antijen) taraması, özellikle metastatik hastalık (yaygın-sistemik hastalık) görülme oranlarında düşüşe neden olan faktörler arasında gösteriliyor. Rapora göre hastaların yüzde 62,5’inde tanı anında ölçülen PSA değeri 10 ng/dl’nin altında saptanıyor. Bu oranın 2009 yılında yine Üroonkoloji Derneği tarafında gerçekleştirilen bir çalışmada yüzde 50,6 olarak saptandığını hatırlatan Türk Üroonkoloji Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Sinan Sözen, “Son 10 yılda prostat kanseri çok daha düşük PSA değerlerinde yakalanıyor ve erken teşhiste büyük ilerlemeler yaşanıyor.  Bununla birlikte PSA testinin tek başına yeterli olmadığı ve mutlaka üroloji uzmanı tarafından yapılacak prostat muayenesi ile birlikte değerlendirilmesi gerektiğini de unutmamamız gerekiyor” dedi. Türk Üroonkoloji Derneği Prostat Kanseri Veritabanı verilerine göre prostat kanseri tanısı alan her 4 hastanın 1’inde yapılan prostat muayenesinde hastalık saptanıyor” şeklinde konuştu.
Prostat kanseri tanısında “MR Dönemi”: MR Füzyon Biyopsisi
Prostat kanserine yönelik tanı gelişmeleri arasında Multiparametrik Prostat MR yöntemi de yer alıyor. Türk Üroonkoloji Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Sinan Sözen, “bu özel prostat MR’ında prostat bezinde kanser için şüpheli bir alan olup olmadığı değerlendiriliyor. Kanser şüphesi saptanan bölümler işaretlenip daha sonra özel bir yazılım sayesinde ultrasona yerleştiriliyor. Biyopsi yaparken MR ve ultrason görüntülerinin birleşmiş halini görüp doğru noktadan, doğru hedeften biyopsi yapabilmek mümkün oluyor” diye belirtti. Rapora göre özellikle 2015 yılından beri yıllık prostat MR kullanım oranlarında belirgin artış yaşanıyor. Raporda MR Füzyon Biyopsisi yönteminin sağladığı avantajlar gereksiz tanı oranının azaltılması ve yüzde 90’lara varan oranlarda prostat kanseri teşhisi konulması olarak sıralanıyor.
Hastaların yüzde 6’ya yakınında tanı sonrası aktif izlem kararı alınıyor
Prostat kanseri tanısında son on yılda yaşanan en önemli değişiklerden biri olarak hastalığın ilerlemesi açısından düşük risk grubundaki hastalara yapılan-önerilen “Aktif İzlem” tedavi protokolü gösteriliyor. Türk Üroonkoloji Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Saadettin Eskiçorapçı, “Hastaya zarar verme riski düşük olan hastalığın tedavisinin yol açabileceği olası komplikasyonlardan sakınmayı sağlayan aktif izlem protokolünde hastalar yakın bir takip programında tutulurken, aktif tedaviye ilerleme görülen olgularda geçiliyor” ifadelerini kullandı. Türkiye’de Prostat Kanseri Raporuna göre hastaların yüzde 5,7’sinde tanı sonrası aktif izlem ile takip kararı alındığı belirtiliyor.
Robotik ve fokal tedaviler yükselişte
Lokalize hastalıkta dünya genelinde en çok başvurulan tedavi yönteminin ise cerrahi olduğu vurgulanıyor. “Radikal Prostatektomi” ameliyatı sadece ABD’de yılda 80 bin hastaya uygulanırken bu cerrahi teknikle ilgili olarak son yıllardaki en önemli gelişmenin robot yardımıyla gerçekleştirilen laparoskopik cerrahi yöntemi olduğu vurgulanıyor. Ülkemizde de “Robotik Cerrahi”nin çeşitli merkezlerde prostat kanserinin tedavisinde aktif olarak kullanıldığını belirten Prof. Dr. Saadettin Eskiçorapçı, “Türk Üroonkoloji Derneği Prostat Kanseri Veritabanı verilerine göre radikal prostatektomi ameliyatı uygulanan hastaların yaklaşık 3’te 1’inde laparoskopik veya robot yardımıyla laparoskopik cerrahi yöntemi uygulanıyor. Seneler içerisindeki dağılıma bakıldığında ise, açık cerrahi sayılarının sabit seyrettiği ancak laparoskopik ya da robot yardımıyla laparoskopik cerrahi sayılarında ise bir artışın olduğu görülüyor” açıklamasını yaptı ve ekledi: “Hastaların tedavileri için bir teknik arayışı içinde olmaları yerine tecrübeli ve güvenilir bir cerrah arayışı içinde olmaları faydalıdır. Tüm organı tedavi etmek yerine görüntülemeye dayalı hedefe yönelik ‘Fokal Tedaviler’ ise yakın gelecekte ön plana çıkmaya başlayacaktır.”
COVID-19 salgınının prostat kanseri tedavilerine etkisine değinen Doç. Dr. İlker Tinay,  “Türk Üroonkoloji Derneği olarak salgın sürecinde meslektaşlarımızla paylaştığımız kılavuz ile bilimsel veriler ışığında COVID-19 pandemisi sırasında prostat kanseri tanı ve tedavisine yönelik olarak uygulamalara dair önerilerde bulunduk. Genel olarak bu süreçte, salgın öncesi yeni tanı almış erken evre hastalık tedavisinde erteleme yaklaşımı ön planda olurken, ileri evre hastalık varlığında ise tedavilerde gecikme yapılmaması yaklaşımı önerildi”  diye konuştu. COVID-19 salgınında ülkemizdeki prostat kanseri tanı ve tedavisinin ne derece etkilendiğine dair hem Sağlık Bakanlığı hem de derneğimiz veritabanı kaynaklı bir rapor mevcut değildir. Ancak ülkemizdeki ilk bildirilen vakadan sonraki 30 günlük dönemde (11 Mart ile 11 Nisan 2020 arasında) günlük üroonkolojik pratiğin nasıl etkilendiğine dair yapılan ve derneğimiz üyesi olan araştırmacıların katkıda bulunduğu çalışma Gold Urology Dergisi’nde yayınlandı. Farklı coğrafi bölgelerdeki 5 üniversite hastanesini üroloji kliniklerinin ortak gerçekleştirdiği bu çalışmada, 2019 yılında aynı tarih aralığında ürolojik kanser cerrahileri ile karşılaştırma yapıldı. Bu çalışma, belirtilen dönemde prostat kanseri tanısı ile yapılan radikal cerrahilerin sayısının yarı yarıya azaldığını ancak kılavuz önerisi ile uyumlu olarak yüksek riskli hastaların tedavisinde aksama olmadığını ve bu beklememesi gereken hasta grubunun tedavisinin devam ettiğini gösterdi.
AstraZeneca Türkiye Ülke Başkanı Ecz. Serkan Barış raporla ilgili şu açıklamayı yaptı: “Türkiye Prostat Kanseri Haritası Raporu, gerek ülkemizde gerekse dünya genelinde en sık görülen kanser türleri arasında yer alan prostat kanserinin tanı ve tedavisinde son yıllarda yaşanan önemli gelişmelerin yanı sıra hastalığın erken tanısının hasta sağlığı üzerinde yarattığı etkilere dair önemli bilgiler içeriyor. AstraZeneca Türkiye olarak prostat kanserine ve etkilerine dair farkındalığı artıracağına inandığımız bu anlamlı çalışmaya koşulsuz destek olmaktan büyük bir mutluluk duyuyoruz.”

Akciğerlerimizin bağırsaklarımızla ilişkisi ne?

Son dönemlerde vücudun bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi daha da önemli bir konu haline gelirken; elde edilen son bulgular bağırsak sağlığının COVID-19 salgınında bağışıklıktan çok daha fazlasını ifade ettiğini gösteriyor.

Bağırsaklarımız bağışıklık sistemimizin %80’ini oluşturuyor. Bu nedenle bağırsak sağlığının korunması, COVID-19’a karşı güçlü bir savunmaya sahip olmanın ön koşulu sayılıyor. Ancak konu burada bitmiyor. Yapılan son çalışmalar bağırsak sağlığı bozuk kişilerde kan ve lenf sistemine karışan zararlı bakteri ve toksinlerin SARS-CoV-2’nin akciğerlerde yarattığı tahribatı şiddetlendirdiğini gösteriyor.
Sağlıksız bağırsak kronik hastalıkların birincil sebebi

Bağırsaklarımızdaki mikroorganizmaların yaklaşık %85’i faydalı, %15’i ise zararlı olarak sınıflandırılıyor. Probiyotik olarak adlandırılan faydalı mikroorganizmaların bir nedenle azalması, zararlı mikropların bağırsak duvarında geçirgen kanallar oluşturmasına neden oluyor. Buradan vücuda sızan mikrop ve toksinler huzursuz bağırsak sendromu, ülseratif kolit, obezite, alerjiler, diyabet, kanserler ve hatta kalp damar hastalıkları gibi birçok rahatsızlığa zemin hazırlıyor.
Sağlıksız bağırsaklardaki mikroplar akciğerleri etkiliyor

Son dönemde bağırsak sağlığı ve COVID-19 ilişkisine dair çok önemli yeni bulgular ortaya koyuluyor. Probiyotiklerin azalması nedeniyle bağırsak sağlığı bozulan kişilerde koronavirüs hastalığı çok daha ciddi seyrediyor. Araştırmalara göre bu kişilerde bağırsaktaki zararlı mikroplar yoluyla akciğerlere ulaşarak koronavirüsün bu organda yarattığı tahribatı artırıyor. Bu kişilerin mekanik solunum cihazına bağlanacak duruma gelme riski de yükseliyor.
Sağlıklı bireylerin probiyotik gıda takviyesi kullanmasına gerek yok

Bağırsak sağlığını korumak isteyen sağlıklı bireylerin probiyotik gıda takviyeleri kullanması gerekli değil. Bunun yerine prebiyotik olarak adlandırılan, lif yönünden zengin olan gıdalarla beslenmek ve bu şekilde mikrobiyota çeşitliliğini artırmak önemli.
Şişmanlık bağırsak sağlığının bozulmasıyla beraber geliyor

Antibiyotik tüketiminin fazla olduğu toplumlarda obezite vakalarının da arttığı görülüyor. Bunun nedenlerinden biri ise antibiyotiklerin bağırsaktaki faydalı mikroorganizmaları yok etmesi. Son yıllarda yapılan çalışmalar bazı probiyotiklerin antiobezite etkisine de sahip olduğunu ortaya koyuyor. Yürüyüş tarzı hafif egzersizler bağırsaklardaki bu faydalı bakterilerin çoğalmasına ve bağırsak sağlığının iyileştirilmesine yardımcı oluyor.

Her fermente gıda probiyotik değildir

Bütün mayalı gıdalar probiyotik değildir. Bir gıdanın probiyotik sayılması için 1 gramında en az 1 milyon canlı, toksik olmayan, faydalı mikroorganizma içermesi, bunların yutuldukları zaman mide asidinden zarar görmeden geçerek bağırsaklara yerleşebilmeleri ve burada çoğalarak insan sağlığına faydalı faaliyetler göstermeleri gereklidir.
Probiyotik gıdalar uygun şekilde saklanmalı

Bu bağlamda alışılagelmiş yoğurt, içerisindeki bakteriler mide asidinde yaşayamadıkları için probiyotik sayılmaz. Ancak probiyotik özellik gösterin mikroorganizmalar içeren yoğurtlar da vardır. Kefir probiyotik içeren önemli bir gıdadır. Tarhana cipsi, turşu gibi geleneksel fermente gıdalar da yukarıdaki şartları karşıladıkları sürece probiyotik sayılabilirler. Probiyotik gıdalar ancak uygun şekilde saklandıkları ve tüketildiklerinde faydalı etki gösterebilirler.
Probiyotik etiketi okuryazarlığı artmalıdır

Probiyotik gıdaların etiketlerinde mikroorganizma içeriğinin açık olarak yazılması gereklidir. Ancak bu şekilde gıdanın belli bir durumdaki faydası olup olmadığı anlaşılabilir. Bu konuda etiket okuryazarlığının artması gereklidir.
Bağırsak sağlığı için prebiyotik gıdalar tüketilmelidir

Prebiyotikler ise probiyotik mikroorganizmaların besini olarak tanımlanmaktadır. Gıdalarda bulunan lifler, özellikle de inülin ve fruktooligosakaritler en önemli prebiyotik maddelerdir. Prebiyotik lifler en çok radika, karahindiba, yerelması, pırasa, soğan, sarımsak, zencefil gibi sebzelerde bulun. Genel olarak kuru baklagiller, tam tahıllar, kuru yemişler, sebze ve meyveler prebiyotikler açısından zengin gıda gruplarıdır.

Yönetim Kurulu Üyelerimiz Uzman Diyetisyen Selahattin Dönmez ve gastroenteroloji uzmanı Prof. Dr. Hakan Alagözlü’nün probiyotikler, bağırsak sağlığı ve COVID-19 konularındaki söyleşisi çevrimiçi olarak Gıda Aydınlatma Platformu Instagram hesabı üzerinden izlenebilir.

ISTQB® Etkinlik Anketi Açıklandı:

Katılımcıların %71’i uluslararası geçerli test uzmanlığı sertifikasını kariyer hedefi olarak belirliyor

International Software Testing Qualifications Board (ISTQB®)’un 2 yılda bir gerçekleştirdiği “Etkinlik Anketi”nin 2019-2020 edisyonu test sektörüne ilişkin çarpıcı veriler içeriyor. 89 ülkeden 2 binin üzerinde katılımcıyla gerçekleştirilen çalışmaya göre katılımcıların yüzde 74’ü akredite eğitimlerin sertifika başarılarına önemli bir katkıda bulunduğunu düşünüyor. Katılımcılar sertifika alma motivasyonlarını da iş sonuçlarına olan önemli katkı olarak açıklıyor.

International Software Testing Qualifications Board (ISTQB®), yazılım test ve kalite alanında dünyanın en saygın gönüllü organizasyonu. ISTQB®, yazılım testi pazar ve trendlerinin izlenmesi için her 2 yılda bir “Effectiveness Survey/Etkinlik Anketi” gerçekleştiriyor. Türkiye Yazılım Test ve Kalite Derneği’nin önemli katkılarıyla gerçekleştirilen anketin 2019-2020 edisyonu, test sektörünün bugünü ve geleceğine ilişkin çarpıcı veriler içeriyor.
Toplam 89 ülkeden 2 bini aşkın profesyonelin katılımıyla tamamlanan ankete göre katılımcıların yüzde 74 gibi büyük bir çoğunluğu, akredite eğitimlerin sertifika başarılarına önemli bir katkıda bulunduğunu düşünüyor. Hem çalışanlar hem yöneticiler akredite eğitimler konusundaki en önemli motivasyonun iş sonuçlarına olan önemli katkısı olduğunu ifade ediyor.

2013 ve 2016 yılında gerçekleştirilen ISTQB® Etkinlik Anketi sonuçlarında olduğu gibi 2019/2020 yılı anketinde de katılımcılar Certified Tester Foundation Level (CTFL) almadaki en önemli motivasyonun, test becerilerini geliştirme ve kariyerlerinde ilerleme olduğunu açıklıyor. Benzer şekilde yöneticiler de çalışanlarının ISTQB® Certified Tester Foundation Level (CTFL) sertifikası almasını istemelerindeki en önemli unsurun, kariyer gelişimi ve şirket imajına yaptığı olumlu katkı olduğunu dile getiriyor. Bu unsurları çalışan teşviki, müşteri talebi ve şirketin politikası takip ediyor.

Yüksek memnuniyet
Ankete göre katılımcılar önümüzdeki birkaç yıl içinde daha çok profesyonel akredite eğitim ve sertifikalarla uzmanlıklarını geliştirecek. Katılımcı yöneticilerin yarıdan fazlası, çalışanlarının yüzde 80 ve daha fazlasının ISTQB® CTFL sertifikası alacağını düşünüyor. Yöneticiler, ekiplerinin sertifika almasını tercih ettiklerinin de altını çiziyor.
Bu eğilimin arkasında ise daha fazla başarı motivasyonu var. Katılımcıların yüzde 85’i ISTQB® CTFL sertifikasının test becerilerini geliştirerek, yüzde 87’si kariyer yolculuğunu iyileştirerek geleceğini olumlu anlamda etkileyeceğini düşünüyor. 2016 yılındaki araştırma ile kıyaslandığında her iki oranda da hafif bir yükseliş olduğu dikkat çekiyor.

Katılımcıların yüzde 92’si meslektaşlarına ISTQB® Temel Seviye (CTFL) sertifikasını önermekten de mutlu. Bu sonuç, test profesyonellerinin CTFL sertifikasyonundan yüksek düzeyde memnun olduğunu gösteriyor.

En çok tercih edilenler

Akredite eğitim ve sertifikaların tercih edilme oranı sektörün yeni yönü hakkında kritik bir iç görü sunuyor. 2019/2020 anketinde, ISTQB Agile Test Uzmanı sertifikası katılımcılar tarafından en yüksek puan alan test olarak öne çıkıyor. Katılımcıların yüzde 65’i Agile Test Uzmanı sertifikası almanın kariyerlerine çok önemli katkısı olacağını belirtiyor.
“ISTQB®’un ileride ele almasını istediğiniz konuları seçin” sorusuna anket katılımcıların verdiği yanıt da önemli. Continuous Testing, bu yılki ankette en çok puan alan konu olurken, onu sırasıyla Bulut Testi ve İş Zekası/Büyük Veri Testi takip ediyor.
ISTQB®’un çıkardığı en yeni ya da oluşum aşamasındaki testler arasında en çok ilgi çeken ise katılımcıların yüzde 50’sinin ilgili olduğunu belirttiği Test Otomasyon Mühendisliği sertifikası. Onu sırasıyla Güvenlik Testi Uzmanlığı sertifikası, Agile Teknik Test Uzmanlığı sertifikası, Kullanılabilirlik Testi ve Mobil Uygulama Testi sertifikası takip ediyor.

Sınavlar pandemide online

Etkinlik Anketi’nin koordinatörleri arasında yer alan Yazılım Test ve Kalite Derneği (Turkish Testing Board/TTB) Başkanı Koray Yitmen, bugün dünya genelinde ISTQB® sertifikalı test uzmanı olmanın büyük bir değer haline geldiğini ifade ediyor. Özellikle işe alım süreçlerinde sertifikaların adayları öne çıkaran bir yeterlilik olduğuna değinen Yitmen, ankete ilişkin şu değerlendirmede bulunuyor: “

“İki yılda bir hayata geçirilen Etkinlik Anketi, sunduğu değerli iç görülerin yanı sıra eğitim ve sertifikasyon şemasının geliştirilmesine katkı sağlıyor. Böylece ISTQB®’nin değişen test uygulamalarını yansıtmak ve pazar taleplerini karşılamak için müfredatı geliştirmesine yardımcı oluyor. Bu yılki anketin ortaya koyduğu tüm istatistikler uluslararası geçerli sertifikaların ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gösteriyor. Bugün olduğu gibi gelecekte de test sektöründe kariyerinde ilerlemek isteyenler için en önemli gelişim araçlarından biri akredite eğitimler ve sertifikalar olacak. Biz de Yazılım Test ve Kalite Derneği olarak özellikle pandemi döneminde bu önemli sertifikaları online olarak alma fırsatı sunuyoruz. Bu yıl Ağustos ayından bu yana hem Türkiye’den hem yurt dışından sertifika edinmek isteyen pek çok aday derneğimize başvurarak online sınav randevusu alıyor. Yine online olarak gerçekleştirilen sertifika sınavlarına girerek başarılı olmaları durumunda sertifikalarını ediniyorlar. Tüm dünyayla birlikte Türkiye’de özellikle pandemi etkisiyle dijital dönüşüm hızlanırken çok daha fazla sayıda uzmana ihtiyacımız olacak. Birçok uzmanın bu sertifikalarla sektörde büyük fark yaratacağına inanıyor, sektörün uzman sayısını artırmak için çalışmaya devam ediyoruz.”

Yazılım Test ve Kalite Derneği (Turkish Testing Board – TTB) hakkında:

Yazılım Test ve Kalite Derneği (Turkish Testing Board –TTB), Türkiye’de yazılım testlerinin uluslararası standartlarda gerçekleştirilmesi ve yazılım test alanının gelişerek bilişim sektörü ve ülke ekonomisine katkıda bulunması amacıyla faaliyet gösteren, kâr amacı gütmeyen bir oluşumdur. Yazılım test ve kalite alanında dünyanın en saygın gönüllü organizasyonu konumundaki ISTQB®’ye (International Software Testing Qualifications Board) bağlı olarak çalışmalarını yürüten Yazılım Test ve Kalite Derneği, 2006 yılında kuruldu. Bu tarihten itibaren, Türkiye’deki bilişim profesyonellerinin yazılım testi alanında ISTQB® standartlarında eğitilmesi ve sertifikalanması amacıyla faaliyet gösteren Yazılım Test ve Kalite Derneği, yazılım testi ve kalite konusundaki çok çeşitli yayınlar ve etkinliklerle sektörü desteklemeye devam ediyor. Yazılım Test ve Kalite Derneği’nin gerçekleştirdiği organizasyonlar arasında 2010 yılından beri her yıl düzenlenen TestIstanbul Konferansı (www.testistanbul.org), TestGames, TestInsurance ve TestFinTech Paneli ile TestDefence gibi etkinlikler bulunuyor. Yazılım Test ve Kalite Derneği, Türkiye’deki üniversitelerinin bilgisayar/yazılım mühendisliği ve bilgisayar programcılığı bölümlerinde okumakta olan başarılı ve ihtiyaç sahibi öğrencilere de burs vererek kalifiye elemanların yetiştirilmesine katkıda bulunuyor. Türkiye bilişim sektörünün uluslararası pazarlarda rekabet edebilmesi için sektörün yazılım testi ve kalitesi konusunda bilgilendirilmesi, ISTQB® sınavlarının yapılarak sınavı kazanan adayların sertifikasyonu ve yazılım testi konusunda uluslararası kabul görmüş içeriğin Türkçeleştirilmesi, derneğin temel faaliyet alanlarını oluşturuyor. www.turkishtestingboard.org

FBI, sağlık hizmeti sektörünü hızla artan fidye yazılımlarına karşı uyarıyor
FBI, daha önce birçok büyük ölçekli saldırıda kullanılan TrickBot botnetinin sağlık sektörünü hedef aldığını tespit etti. Pandemiyle birlikte önemi daha önce hiç olmadığı kadar artan hastanelere ve sağlık hizmeti sağlayıcılarına karşı yapılan siber saldırılara karşı BugBounter da sistemlerin güvenliğinin önemini vurguluyor.
Şirketlerin siber güvenlik açıklarını bulma ihtiyacını platforma kayıtlı yüzlerce bağımsız araştırmacıdan oluşan toplulukla hızlı, hesaplı ve etkin bir şekilde çözen BugBounter, hastanelere ve sağlık hizmeti sağlayıcılarına karşı kullanımı gözle görülür derecede artan fidye yazılımları ve siber saldırılar için yapılan uyarılara dikkat çekiyor.
Siber saldırganlar sağlık sektörünü fidye yazılım saldırılarında, veri hırsızlığında ve sağlık hizmetlerinin aksatılmasında kullanılan TrickBot ile hedef alıyor. Bu botnet, kötü amaçlı spam e-postası üzerinden gönderiliyor ve şüphelenmeyen bir alıcı üzerinden kuruma yayılabiliyor. Alıcının finansal ve kişisel bilgileri ele geçirildikten sonra fidye yazılımı gibi kötü amaçlı yazılımların sisteme bağlı cihazlara yüklenmesinde rol oynuyor.
BugBounter Kurucu Ortağı Murat Lostar, konuyla ilgili şunları söyledi: “COVID-19 ile sağlığın ne kadar önemli olduğunu tüm dünya gözlemliyor. Bu yüzden sağlık gibi kritik sektörlere yapılan saldırıların yarattığı etki çok daha fazla yıkıcı oluyor. Siber saldırganların ustalıkla kullanabildiği bu tür yazılımlara karşı şirketlerin verilerini düzenli olarak yedeklemesi, sistemlerinin korumasını en üst düzeyde tutması ve offline yedekleri güçlü şifrelerle koruması gerekiyor. Şirketler, sistemlerinin dayanıklılığını siber güvenlik uzmanlarına test ettirerek de görebiliyor. BugBounter olarak yüzlerce bağımsız araştırmacıyı tek bir platformda buluşturuyoruz ve şirketler saldırıya uğramadan önce bir siber saldırganın hedef alabileceği açıklar varsa onları şeffaf bir şekilde keşfedip, doğrulayıp raporlayabiliyoruz. Böylece kurumlar, yaşayabilecekleri veri, itibar ve maddi kayıplara kıyasla çok uygun bir ücretle birçok sorunun önüne zamanında geçebiliyor.”

Estetik ve Modern Bir Tasarım: Marla Yemek Odası

Yataş Grup’un özgün ve yenilikçi tasarımlarıyla mobilya, dekorasyon ve uyku dünyasında yeni bir tarzı temsil eden markası Divanev, evini modern çizgilerle güzelleştirmek isteyenler için Marla Yemek Odası’nı sunuyor.

“İyi ve kaliteli bir ev yaşamı herkesin hakkı” fikrinden yola çıkan Divanev’in yeni koleksiyonunda yer alan Marla Yemek Odası; modern çizgilere sahip özgün tasarımıyla evlerde şık bir atmosfer yaratıyor. Marla Yemek Odası, dekoratif işçilikli ince detayları, koyu ceviz renkte yüzeyleri ve mat siyah metal kulplarıyla güçlü bir duruş sergiliyor. Sabit ve açılır olmak üzere iki masa alternatifi bulunan Marla’nın sabit masadaki mermer desenli tablası şıklığıyla dikkat çekiyor. Marla Yemek Odası’nın geometrik formdaki 3’lü ayna tasarımı alışılmış kalıpların dışına çıkarken, vitrin içerisinde kullanılan sensörlü aydınlatma uygulaması, konsol ve vitrindeki geniş kaşıklık bölmesi gibi detaylar ise fonksiyonelliğe vurgu yapıyor. Marla Yemek Odası’nda, düz ve arka kısmında özel dikiş detayları bulunan iki farklı sandalye alternatifi bulunuyor.

Bi lokma hayat!

1 kap su, 1 kap mama kampanyasını Türkiye’de ilk başlatan dernekten olan Yaşam Hakkına Saygı Derneği bir iyilik hareketi daha başlatıyor. Sokak hayvanlarına yaptığı iyiliklerle adından bahsettiren dernek bir projeye daha imza atıyor: #bilokmahayat

Yaşam hakkına saygı derneği (YHS) bir iyilik projesine daha imza atıyor. Şimdiye kadar ilk defa bir dernek tarafından hayata geçirilen “bi lokma hayat” projesi dernek himayesindeki felçli hayvanlar için kurulacak bir yatakhane.

Yaşam Hakkına Saygı Derneği #bilokmahayat projesini vejetaryen ve vegan tüketicilerin de tercihi olan West Falafel ile birlikte hayata geçiriyor. Proje kapsamında YHS himayesinde bulunan felçli patili dostlarımız için yeni bir yatakhane inşa edilecek ve felçli canlarımızın kışı sıcak bir ortamda, özel karyolalarda geçirmeleri sağlanacak.

Himayeleri altındaki sokak hayvanlarının yeme-aşı-kısırlaştırma gibi bütün bakımlarını üstlenen YHS’nin Kurucu Başkanı Özgün Öztürk, “Engelli canların sokakta yaşamaları mümkün değil. Sokak hayvanlarının bakımında ülkemizde hiçbir kurum üstüne düşeni tam anlamıyla yerine getirmiyor. Her gün sokak hayvanlarına yönelik şiddetle karşılaşıyoruz, 5199 sayılı yasa yetersiz ve maalesef engelli çocuklarımız ise bu şiddete karşı en korumasız olanları, kendi başlarına sokaklarda yaşama şansları sıfır. Bu nedenle himayemizde bakımını üstlendiğimiz 100’den fazla çocuğumuz var.” ifadesinde bulundu.

Proje süresince 3 ay boyunca satın alınan her West Falafel felçli yatakhanesine bir tuğla olarak geri dönecek, bu süreçte West Falafel, gelirinin bir kısmını YHS’ye aktaracak. Avrupa’da Vegan ve Vejetaryen tüketicilerin güven kaynağı olan V-Label Veg&Nature belgesi bulunan West Falafel, hem tüketicileri hem hayvan severleri hem de gıda sektörünün önde gelen şeflerini destek vermeye çağırıyor.

Yaşam Hakkına Saygı Derneği uzun yıllardır çok aktif olarak çalışan bir dernek. Bir sürü örnek projeye imza attılar. 1 kap su, 1 kap mama kampanyasını Türkiye’de ilk başlatan ekip olmalarının yanı sıra dünyanın tek hayvanlar partisi olan Hollanda Hayvanlar Partisi ile işbirliği yaptılar. Partinin Deniz Gerçeği (Sea, the truth) ve Et Gerçeği (Meat, the truth) belgesellerini Türkçe çevirisi, seslendirmelerini yaptırıp Türkiye gösterimlerini gerçekleştirdiler. Türkiye’nin ilk imza kampanyası sitesini açıp. “Sessiz kalma, suça ortak olma” sloganıyla 400’den fazla hayvana şiddet, yaşam hakkı ihlali olayında 500.000’den fazla imza toplandı. Onlarca “ilk”e imza attılar. Derneğin çalışmalarına @yasamhakkinasaygi instagram hesabından ulaşılabilir.

Kışın cilt lekelerinizden Biolog Leke Kremi ile kurtulun!

Kadınlar kış aylarında; soğuk havalardan çevresel faktörlere, hormonal değişimlerden yazın yıpratıcı etkilerine kadar pek çok sebep kaynaklı ciltte lekelenme problemleri yaşıyor. Biolog Leke Kremi, kışın cilde ihtiyacı olan desteği sağlayarak, yeniden yapılanma sunuyor.

Kış aylarının gelmesi ile kadınlar en çok yazdan kalan lekeleri yeniden yapılandırmak istiyor. Düzenli kullanım ile birlikte etkisini kanıtlayan Biolog Leke Kremi, kışın kuruyan, lekelerle boğuşan ciltlerin imdadına yetişiyor. Biolog Leke Kremi, içeriğinde bulunan papatya ekstresi ve meyan kökü ile cilde daha berrak ve aydınlık bir görünüm veriyor.

Doğadan ilhamını alan güçlü içerikleri ile cilt tonunu eşitlemeye yardımcı oluyor. Kayısı çekirdeği yağı ile cildi berrak bir görünüme kavuşturuyor. C ve E vitaminlerinin besleyici etkisi ile cilde canlılık veriyor. Biolog Leke Kremi tüm cilt tipleri için uyumlu bir nemlendirici olarak her dönemde kullanılabiliyor. Biolog Leke Kremi, nemlendirirken, cilde ihtiyacı olan aydınlık görünümü sunarak, kadınların ışığı ile parlamasına destek oluyor.

Duru görünümün sırrı: Biolog Leke Kremi

Biolog Leke Kremi, içeriğindeki meyan kökü özü, papatya ekstratı C ve E vitamini  ile çevresel faktörlerin sebep olduğu lekeleri önlemek için mücadele ederken, cilt üzerinde eşitleyici etki yaratıyor. Alantoin ve Niacinemide ile cildin ihtiyacı olan yoğun nem desteği Biolog Leke Kremi ile sağlanıyor.

Kullanım Önerisi: Günde iki kez göz çevresi hariç temiz cilde dairesel hareketler ile uygulanmalıdır. Alerjen etki yaratmaması adına kullanım öncesi bilek içlerinde test edilmelidir.

Enza Home ile Aydınlatmada Göz Alıcı Bir Dokunuş

Modern tasarımlarıyla evinize zarafet katan Enza Home, farklı tarzlara hitap eden aydınlatma serileriyle yaşam alanlarınızı zengin ve estetik dokunuşlarla süslüyor.

Çağı yakalayan tasarımlarıyla fark yaratan Enza Home, dekorasyonda ışığın ne kadar önemli bir rol oynadığının bilinciyle birbirinden şık aydınlatma serileri sunuyor. Bu serilerden biri olan Piero, zarif ve göz alıcı formuyla yaşam alanlarına rafine bir dokunuş katıyor. Abajur ve lambader seçenekleri bulunan Piero,füme ve siyah başlık tasarımını, gold ve silver gövde alternatifleriyle zenginleştiriyor.

Cam ve metalin sofistike birlikteliğini zarif tasarımıyla tamamlayan Mocca İkili Sarkıt Aydınlatma ise şık ve zamansız bir dekorasyon anlayışını yansıtıyor. Mocca’nın siyah renkli, kabarcıklı el yapımı cam başlık tasarımı ise sıra dışı görüntüsüyle çarpıcı bir etki yaratıyor.

Arzu Kaprol’dan Koruncuk Vakfı’na anlamlı destek
Ünlü modacı Arzu Kaprol tarafından Koruncuk Vakfı’na özel olarak düzenlenen tasarım atölyesinde, Koruncukların geliştirdiği çizimler ünlü modacının özgün tasarım anlayışıyla birbirinden güzel ipek eşarplara dönüştü. Kaprol’un Koruncukların çizimlerinden ilham alarak tasarladığı eşarpların satışından elde edilecek gelirin tamamı Koruncuk Vakfı’na bağışlanacak.
Ülkemizde ve dünyada başarılı çalışmalara imza atan moda tasarımcısı Arzu Kaprol,  Koruncuk Vakfı ile anlamlı bir iş birliğine imza attı. Arzu Kaprol tarafından Koruncuk Vakfı için özel olarak düzenlenen tasarım atölyesinde Koruncukların yaptıkları çizimler, ünlü modacının özgün tasarım anlayışıyla birbirinden güzel ipek eşarplara dönüştü. Sınırlı sayıda üretilen eşarpların satışından elde edilecek gelirin tamamı, çocukların kesintisiz eğitime erişimlerine katkı sağlamak amacıyla Koruncuk Vakfı’na bağışlanacak.
Koruncuklar çizdi, Arzu Kaprol tasarladı
Arzu Kaprol, Nişantaşı’ndaki atölyesinde gerçekleştirdiği çalışmada, Koruncukköy Bolluca’da lise eğitimlerine devam eden Koruncuklar ile bir araya gelerek, onlara duygu ve düşüncelerin yaratıcı bir disiplinle kağıda aktarılması ve moda tasarımındaki süreçler hakkında bilgi verdi, deneyimlerini paylaştı. Koruncuklar, Arzu Kaprol liderliğinde gerçekleştirilen atölyede yaptıkları çizimlerle yaratım sürecini başlattılar.  Kaprol’un özgün tasarım anlayışı ile hayat bulan Koruncukların renk ve çizimleri dört farklı desen olarak ipek eşarplara aktarıldı.
Sınırlı sayıda üretilen eşarpların satışından elde edilen gelirin tamamı, çocukların kesintisiz eğitime erişimlerine katkı sağlamak üzere Koruncuk Vakfı’na bağışlanacak.

Mekan 2020 İç Mimarlık Öğrencileri Ulusal Bitirme Projesi Yarışması Sonuçlandı!

İstanbul Kültür Üniversitesi tarafından düzenlenen “Mekan 2020 İç Mimarlık Öğrencileri Ulusal Bitirme Projesi Yarışması”nın kazananları belli oldu. San Deco’nun sponsorluğunu üstlendiği yarışmanın ödül töreni ve kolokyumu online olarak gerçekleştirildi.

İstanbul Kültür Üniversitesi İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü tarafından düzenlenen “Mekan 2020 İç Mimarlık Öğrencileri Ulusal Bitirme Projesi Yarışması” bu sene San Deco sponsorluğunda gerçekleştirildi. 23 farklı üniversiteden 73 projenin değerlendirildiği yarışmanın sonuçları, online olarak düzenlenen ödül töreninde ilan edildi.

Tüm Türkiye’den İç Mimarlık ve İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı bölümlerinde eğitim alan öğrencilerin katılımına açık olan ve 2012 yılından bu yana düzenlenen yarışmanın heyecanla beklenen ödül töreninde San Deco Proje ve Teknik Destek Yöneticisi Çetin Küçükçelebi, firma tanıtımını içeren kısa bir teşekkür ile beraber açılış konuşmasını gerçekleştirdi. Ödül töreni ve kolokyum ise ünlü İç Mimar Jale Kulin’in yönetiminde Levent Çırpıcı, Prof. Dr. Burçin Cem Arabacıoğlu, Tanju Özelgin, Cem Cemal Çobanoğlu ve Alev Akın’ın değerlendirmelerini aktarması ve birincilik ödülüne layık görülen Merve İrem Keklik’in konuşmasıyla devam etti. İlayda Akdemir ikincilik ödülünün, Ayşenur Gültekin ise üçüncülük ödülünün sahibi oldu.

Müzikte, Sinemada ve Edebiyatta 2000 Sonrası Arabesk Yeniden kitabı Notabene Yayınlarından çıktı
Sibel Öz ve İsmail Afacan’ın hazırladığı “Müzikte, Sinemada ve Edebiyatta 2000 Sonrası Arabesk Yeniden” kitabı raflardaki yerini aldı.
NotaBene Yayınlarından çıkan derlemede 17 yazar; 2000’li yıllarda arabeskin edebiyat, sinema ve müzikte nasıl yenilendiğini ve mevcut ekonomik/politik iklimden nasıl beslendiğini ele alıyor. Çalışmada “İsyanın dili arabesk mi? Arabesk, rap müzikle nerede tanıştı? Nostalji arabesksiz yapamıyor mu? Müslüm filminin üstünü çizmeden altını çizmek mümkün mü? Neden edebiyatın sokaklarında ‘Bangır Bangır Ferdi Çalıyor?’ Behzat Ç. çilekeş mi, çaresiz mi, Che mi?” gibi sorulara yanıt aranıyor.
Arabesk Yeniden kitabında, “Sıradanlaşan Yaşamın Restorasyonu: Arabesk!” başlığında Z. Tül Akbal Süalp, Aydın Çubukçu, Yasemin Yazıcı; “Kenardan Merkeze: Popüler Müziğin Kalbinde Yaşayan Arabesk” başlığında Naim Dilmener, Uğur Küçükkaplan, Yetgül Karaçelik, Anıl Sayan, İrem Elbir, Onur Serdan Çarboğa; “Sinemanın İç Sıkıntısı ya da Sıkıntının Sinemasından Arabeskin İçeriksiz Sularına” başlığında F. Serkan Acar, Oya Yağcı, Pınar Fontini; “Edebiyatın Popüler Kültürle İmtihanı: Soslu Arabesk”  başlığında Nil Sakman, Sibel Öz, Hakan Güngör, İsmail Afacan ve Arzu Eylem, arabeskin kendini hangi yüzlerde ve biçimlerde güncellediğine dair makaleleriyle, arabeskin bugününü tartışıyor.
Çalışmayı hazırlayan Sibel Öz ve İsmail Afacan, “Güncel planda arabesk konusuyla ilgili akla gelen soruların ideolojik, siyasal, kültürel yanıtlarını aramak kadar, yeni formlarla yeniden yükselen değer haline getirilen arabeskin müziğe, sinemaya ve edebiyata yansımalarını tartışmak ve özellikle hayatın kılcal damarlarındaki izlerini sürmek de önemli. Arabesk üzerine geçmiş yıllarda yapılan çalışmalar, 2000 sonrasını ele alan tarihsel ve sosyolojik arka plan araştırmalarıyla sürmek ve güncellenmek zorunda. O zaman sorumuzu yineleyelim: Arabesk Yeniden… Neden?” diyor.

Davut Güleç

Gazeteci, televizyoncu, Uzman polis-adliye muhabiri, Spor yazarı, Kayseri ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ile Küresel Gazeteciler Konseyi, TSYD, TİMEF, AVKON, ADD üyesi, TEMA’cı, Kızılay’cı, Dağcı, Trekkingci, Alp disiplini kayak milli hakemi, Herkes İçin Spor Federasyonu Kayseri il temsilcisi, Erciyes Kar Kaplanları Spor Kulübü Basın sözcüsü, Kayseri Spor Adamları Derneği, Tüm Mücadele Sporları Derneği, Kayseri Spor Adamları Derneği, Kent Güvenlik konseyi üyesi, Halkla İlişkiler Tanıtım, Adalet, Kamu Yönetimi mezunu ----- Davut Güleç Kimdir ? -----

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Android Uygulama Popup
Logo

📲 Davut Güleç Haberler

Android cihazınızdan kolayca haberleri takip edin!

📥 Uygulamayı İndir
Android Uygulama Popup
Logo

📲 Davut Güleç Haberler

Android cihazınızdan kolayca haberleri takip edin!

📥 Uygulamayı İndir
Davut Güleç Panel İletişim Davut Güleç – Sağ Menü