Yaşasın Demokrasi. (Eğitim ve yaşam) (52)(Köşe yazısı 20.09.2016 Kayseri Star Haber Gazetesi)
DAVUT GÜLEÇ
GAZETECİ-HİSF KAYSERİ TEMSİLCİSİ
davutgulec@hotmail.com
Son darbe girişiminden sonra sanırım ‘suni ya da gerçek gündem’ bitmeyecek. 15 Temmuz’dan hemen sonra ‘Yaşasın Demokrasi’ başlığıyla devam ettirdiğim seçmelerde ortama uygun. Devam edeyim.
*Haberleri izlerken 18 milyon öğrencinin ders başı yaptığını duydum. Spiker, yeni öğretim yılında alınan tedbirleri sıraladı. En dikkat çeken tedbir ise; her okulun etrafında Narkotim ekiplerinin görev yapacağı idi. Uyuşturucuyla mücadele için. Veliler okullar açılırken sevinsin mi, endişelensin mi? Kokulu silgi, kalem traş muhabbetleri yerini büyük bir tehlike almış durumda. Bu konuda Türkiye’ye örnek olan Kayseri Emniyeti Müdürü İbrahim Kulular ile Narkotimleri, yine okul çevresinde ‘asi, uyuşturulmuş, bağımlı gençlik’ yaratmak isteyen ‘Kolay ve hazırcılara’ karşı sabah ‘şok’ operasyonlara başladı. Bazı siyasilerin, STK’ların, yardım kuruluşlarının popülist ‘şov’ ları yüzünden Birleşmiş Milletlere dönen Kayseri’de uyuşturucu konusunda güvenlik güçlerimizin çabaları takdirle yakından izleniyor. Ama yıllar önce Avrupa gençliği için konuştuğumuz sıkıntılar artık kapımızda. Sadece polisiye önlemler ile suç ve suçlu ile mücadele edilmez. Vatandaşta adam gibi ‘dik’ duracak. Ben yine de ‘Aman dikkat’ diyorum.
*Ergenekon, Balyoz, Sarıkız, Ay ışığı gibilerden hakkında yakalama kararı çıkanlardan bir kısmı o sırada görevli olarak yurt dışında bulunuyorlardı. Hemen neredeyse tamamı, emir alacak başka bir makam tanımadıkları için gelip Türk Devletine teslim oldu. Şimdi tamamı beraat etti. Fetö’cü olmaktan dolayı yakalama kararı çıkanlardan bir kısmı, yurt dışına kaçtı, kaçmaya çalışıyor ya da kaçmaya çalışırken yakalanıyorlar. Mustafa Kema’lin askerleri ile Mustafa Kemal’in düşmanlarının askerleri arasındaki fark işte bu. (Tekin Karabıyık)
*Çeyiz sandıklarına ve adam sandıklarına harcanan ömürler var. (Selma Çanakçıoğlu)
*1926 Ankara Anlaşmasına göre Irak toprak bütünlüğünü kaybettiği anda yani Barzani Kürdistan kurmaya kalktığında, Türkiye Kerkük ve Musul’da söz sahibi olur. 90 yıl önce bu tehlikeyi gören Başbuğ Atatürk’e neden düşman olduklarının bir yanıtı da bu olsa gerek. (Volkan Turhan)
*Benim babam okuma yazmayı amcamdan öğrenmiş. Defter, Ardıç ağacının kabuğu soyulmuş gövdesi, kalem ise yanmış ağaçların kömürü. Size masal gibi geliyor değil mi. Benim babam 55 yaşında şalvarı çıkarıp pantolon giydi. Dahası var.55 yaşındayken köylünün “şeytan arabası ” dediği bisiklete binmesini öğrendi. Kendi memleketinde 19 köyden ilk kız çocuğunu okutan babalardandı. Hem de üçünü birden. Dokuz çocuğunun üçü ilkokul, dördü lise, ikisi de Üniversite mezunu oldu. Kepenekten ve eşek derisinden yapılmış çarıktan, koyun ve keçi çobanlığından geldiğim yer burası. İşte Cumhuriyet bu. İşte Demokrasi bu. İşte halka hizmet, hakka hizmettir öz deyişinin sonucu bu. Yaşasın Cumhuriyet. Yaşasın Laiklik. Yaşasın Demokrasi. İşte benim babam buydu. Saygıyla ve rahmetle anıyorum. Aydınlıklar içinde yat babacığım. Ne güzel adammışsın sen…(Ahmet Şimşek)
*Tarık Akan’ın ölümü üzerine sosyal medyada bir gurup, Tarık Akan hakkında dinsizdi, İslamiyet düşmanıydı cenaze namazı kılınmasın gibi paylaşımlarda bulunuyorlar. İnsanları yaratan Yüce Allah bile onları sorgulamak ve yargılamak için hayatlarının sona ermesini beklerken yaratılmış olan insanlar sırf kendisi gibi düşünmediği için tanımadığı insanları en ağır biçimde yargılama hakkını nereden buluyor anlamakta zorluk çekiyorum.
İnancın Allah ile kul arasında olduğunu, dinin hiç bir insanın, gurubun, cemaatin, tarikatın tekelinde olmadığını ne zaman anlayacaklar bilemiyorum ama, dünyaya, insanlığa hatta kendilerine bile faydaları olmayanların sadece ibadet ettikleri için kendilerini Allah katında ayrıcalıklı görmeleri ve kendileri gibi düşünmeyen ve yaşamayan insanları bu kadar ağır ithamlara maruz bırakmaları Müslümanlığı zerre kadar anlamamış karanlık bir zihniyetin yansımasıdır. Bu zihniyet devam ettiği sürece İslam coğrafyalarında aydınlanma süreci uzak bir ihtimal gibi görünüyor maalesef.(Nazlı Karakurt Erdoğan)
*Şebekeci şebekleri ilk bakışta tanımak zordur. Ağızlarından dini, imanı düşürmezler. Kendilerini Müslüman olarak tanıtırlar. Ağır adam pozlarındadırlar. Bunlar, topladıkları paraları baronlarına gönderirler. Baronları bu paralar ile televizyon-gazete kurar, siyasete girer ve yargının enselediği adamlarını korur. Bunların çevresinde namuslu insan bulmak çok zordur, ailece, sülalece şebeke olarak çalışırlar. Kendileri, karıları, çocukları, dünürleri, yakın adamları hep birlikte çalarlar. Şebeke içinde kıdem çok önemlidir. Baron, tarafından konulan racon kesindir. Herkesin ne denli çalacağı bellidir. Haddini aşıp çok çalan, derhal dışlanır. Neyse. Bu kadar mı düştünüz yahu! Kim çaldı lan umudumuzu, yaşama sevincimizi, geleceğimizi!(Mehmet Kılnamaz)
*Nereye gidiyoruz! Geçen gün bir belediye otobüsünde bir kadın tekmelenerek dövüldü. Söz konusu olay türbanlı bir kadının başına gelmiş olsaydı koparılan yaygarayı düşünemiyorum bile. Biz, insanlar ve diğer canlılara karşı yapılan vahşete, insanlık dışı olaylara karşı çıkma erdem ve cesaretini gösterirken neden sizler hala bir tepki gösteremiyorsunuz? İnsanlıktan uzaklaşmanız ve canavarlaşmanızın nedeni kompleksleriniz mi? İçinde olduğunuz ve bağlı bulunduğunuz gurup ve cemaatlerden duyacağınız tepkiler nedeniyle korkularınız mı sizi alıkoyan? Evet sizler, içinizdeki aşağılık komplekslerini atın ve komplekslerinizden arının, insan olmaya çalışın insan. Tabi bunları yapabilecek hür ve özgür iradeye sahipseniz! (Av. Metin Ceylan)
*Ümmet ile Atatürkçülüğü, Sunni ile Aleviyi, Türk ile Kürdü barıştıramayan partileri izlemekten o kadar yoruldum ki “nefes” alamıyorum. Boğuluyorum. Çaresizlik yüreğimi dağlıyor. Canım acıyor. Yıllarımı bu ihtiyar siyasetçilerin “toplumsal barışı” sağlayacakları umudu ile geçirdim. Partiler, vakıflar, dernekler… Kendimi bildim bileli boğuşuyorum. Her yolu denedim. Ne para, ne şan, ne makam, ne mevki. Hiç bir kişisel “hırs” duygularımı yansıtmıyor. Ben canım Türkiye’min girdiğimiz karanlık tünelde daha fazla sürüklenmesine izleyici kalmak istemiyorum. Anadolu’nun tüm kılcal damarlarına kadar herkesin gönüllerine sevgiyi, kardeşliği, bir arada yaşamı ve unuttuğumuz değerlerimizi anlatmamız gerektiğini hissediyorum. Heyecanlıyım. Tüm ihanetlere rağmen yüreğim “sıcak”, tüm yenilgilere rağmen “yorgun” değilim. “Yalnız” olmadığımı biliyorum. Bu güzel ülkemiz günümüz amigolarına her dönemin fırsatçılarına değil bizzat bize emanettir. Allah bizleri gerçek yol arkadaşı olmayı nasip etsin. “Ah ne güzel bir duygudur bu yolculuğa yol arkadaşı olabilmek…”(Tuna Beklevic)