Toprak üzerine…(Köşe yazısı 19.06.2018 Kayseri Star Haber Gazetesi)
DAVUT GÜLEÇ
GAZETECİ
davutgulec@hotmail.com
24 Haziran Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçim kararı alınmasından sonra bu köşede ilk kaleme aldığım konulardan birisi ‘eko-siyaset’ üzerine olmuş, birkaç gün devam ettirmiştim.
Ondan öncesinde ise TEMA’nın ‘çölleşme’ üzerine önerilerini, acı gerçeklerini yazmıştım.
O günden bu güne televizyonlarda ‘kamu spotu’ dışında bu konuda duyduğum bir şey yok.
Üstelik ‘meraları, verimli-sulak alanları, ormanları koruyun’ diyenler ve koruması gerekenler, alavere-dalavere yaparak ‘betonlaşmaya-çölleşmeye-kuraklığa’ adeta çanak tutuyor.
Şu günlerde ise küresel mevsim değişmesi, eksen kayması, sel baskınları, volkanik patlamalar, gıda üretimindeki zorluklar, susuzluk, meyve-sebze fiyatlarının pahalı olması konuşuluyor.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB)’nin başarılı bulduğum, güncel konuları çok iyi işleyen Genel Başkanı Şevki Bayraktar’ın da, acil yapılması gerekenler üzerine görüşlerini paylaşmıştım.
Tüm Dünyada kısa adı eko-siyaset olan ekolojik siyaset çok önem kazanıyor. Türkiye’de bu konuyu ilk duyduğum kişi sinema sanatçısı eski milletvekili Çevre mühendisi Ediz Hun olmuştu. Kayseri’de bunun öncüsü ise eski TEMA’cı, halen çevreci olan psikiyatrist Dr. İsmail Gökşen. Bir dönem, erozyonla mücadele edilmesini yazarken her yıl Kıbrıs adası kadar verimli araziyi kaybettiğimize dikkat çekerken şimdi Kıbrıs’ta yetmez olmuş. Delik büyümüş, yama küçülmüş, küçülüyor.
Çölleşmeye, toprak kaybına karşı yapılacak mücadele konusunda TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar ciddi önerilerde bulundu. Ben belki ‘eko-siyaset’in ‘kamu spotu’ olarak sadece sözde kalmaması için bunu bir kez daha buradan gündeme getireceğim.
“Binlerce yılda oluşan toprağın gelecek nesillere sağlıklı ve temiz bir şekilde bırakılması herkesin görevidir’ diyen Bayraktarın bazı sözleri ve önerileri şöyle.
Bir Afrika atasözünde, bu topraklar atalarımızdan miras değil, gelecek nesillerin bize emanetidir. Gelecek nesillere daha iyi bir dünya bırakmak istiyorsak, toprağa ve çevreye özen göstermeliyiz.
Toprak hassas bir terazi gibidir. Aldığınızın karşılığını tekrar toprağa vermeniz gerekir. Organik madde çoğalırsa toprakta canlılık ve verimlilik artar, azalırsa verimlilik azalır, toprak ölür, zamanla kullanılmaz hale gelir. Ölü bir toprakta, bitkiler ve ölen tüm canlılar mikroorganizma faaliyeti olmadığı için çürümez, parçalanma olmaz. Neticede doğanın dengesi bozulur. Türkiye’nin toprak yönetimi açısından en önemli sorunlarının başında topraktaki organik madde seviyesinin yetersizliği gelmektedir. Tarımda sorun yaşamamak için topraktaki organik madde seviyesi yükseltilmelidir.
Tarımda sürdürülebilir bir üretim anlayışını ve toprak dostu bir programın yürürlüğe konulmasını zorunlu kılmaktadır. Özellikle entansif tarımın yapıldığı alanlarda oluşan kirliliğe; yanlış ve yoğun kullanılan tarım ilaçları, kimyasal gübreler, dengesiz yapılan sulama gibi faktörler sebep olmaktadır. Üstelik entansif tarım yöntemi, yalnızca çevre kirliliği ve doğal dengenin bozulmasına neden olmakla kalmıyor, aynı zamanda besin zinciriyle tüm canlılara ulaşarak yaşamlarını olumsuz etkiliyor. Bu tarımsal üretimde, gübrelemeden kaçınmak mümkün değildir. Organik gübre kullanımı özendirilerek, kimyasal gübrelerin kullanımının azaltılması olumsuzlukların oluşmasını kısmen engelleyecektir.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO)’ne göre, 2050 yılında, dünyada gıda talebinin yüzde 70, gelişmekte olan ülkelerde ise bu talebin yüzde 100 oranında artması bekleniyor. Bu, tarımsal üretim sistemleri üzerinde ciddi bir baskıya neden olacaktır. Toprak ve su kaynakları artan rekabetle risk altına girecektir. Bu nedenle toprak ve su kaynakları için sürdürülebilir tarım uygulamaları, özel ilgi ve iyileştirme önemlidir. Dünyada 250 milyondan fazla insan doğrudan çölleşme ve kuraklıktan etkilenmekte, 4 milyar hektardan fazla arazi ise çölleşme tehdidi altındadır. Dünya üzerindeki toprakları genişletmek ve su kaynaklarını artırmak mümkün değildir. Bize düşen görev, bu kaynakları kirletmeden, yok etmeden, verimli ve sürdürülebilir bir şekilde kullanarak gelecek nesillere, en temiz ve verimli haliyle bırakmaktır.
Ülkemiz, dünyada toprak rezervi azalan 20 ülkeden biridir, Yüzölçümü 78,06 milyon hektar olan ülkemizin, 37,9 milyon hektar toplam tarım alanı varken, işlenen tarım arazisi 23,4 milyon hektardır. Ülkemizde tabii çöl bulunmamaktadır. Ancak coğrafi konumu, iklimi, topografyası ve toprak şartları arazi tahribatına ve kuraklığa karşı hassasiyeti artırmakta, çölleşme ve kuraklıktan en fazla etkilenen ülkeler arasındadır, Topraklarımızın korunması bu nedenle önemlidir.
Ülkemizdeki çölleşmenin başlıca sebepleri; toprak erozyonu, hatalı tarım uygulamaları ve arazi kullanımı, kimyasal gübre ve ilaçların bilinçsiz kullanımı, hatalı sulama teknikleri sonucu tuzlanma, ormansızlaşma, aşırı otlatma ve üst toprağın kirlenmesi sayılabilir. Bunların yanında her geçen gün çoğalan nüfusun tabii kaynaklara gittikçe artan talebi ve baskısı çölleşmenin en önemli sebebidir.
Kentsel yapılaşmanın, iyi nitelikli araziler üzerinde yoğunlaşması, tarım yapılan alanların daha düşük nitelikli arazilere doğru kaymasına yol açmıştır. İyi nitelikli üretken araziler üzerinde kurulan sanayinin, tarıma göre ekonomiye katkısının daha fazla olması, istihdam edilen kişi sayısının yüksekliği düşünülerek oluşturulan politikalar, maalesef verimli tarım arazilerinin de elden çıkmasına sebep olmuştur.
Ekolojik olarak hassas olan alanlarımızda başta bitki örtüsünün tahribi ile tabii dengenin bozulması, toprak ve ana materyalin aşınmasına yol açmaktadır. Bu durum Konya, Iğdır illeri ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi olmak üzere Türkiye’nin bütün bölgelerinde arazi bozulumuna ve çölleşmeye sebep olmaktadır.
Ülkemiz, iklim koşulları, yer şekilleri, toprak özellikleri, bitki örtüsü ve insan etkileşimi gibi nedenlerle ‘Dünya Çölleşme Tehlikesi Haritasında’, ‘çölleşmeye fazla duyarlı’ ülkeler arasında yer alıyor. Bu nedenle ülkemizde çölleşme ile mücadele ve kuraklığın etkilerini azaltmada acil tedbirlerin alınması zorunludur.
Ayrıca miras yoluyla küçülerek parçalı halde olması ekonomik olarak tarımsal faaliyet yapılmasını güçleştirmekte ve önemli miktarda tarım arazisinin tarımsal faaliyetlerinin dışında kalmasına sebep olmaktadır. Tarım arazilerinin daha verimli kullanımı için sadece parçalanmanın önüne geçilmesi değil parçalanmış arazinin birleştirilmesi, ekonomik kazanç elde edilecek büyüklüğe ulaştırılması da gereklidir. Bu konuya özen gösterilmeli ve toplulaştırmanın hızlanarak devam ettirilmesi sağlanmalıdır.”