Medya-Basın Dünyası

TGC ve Aşkın Genç : Siber Güvenlik Yasası, ikinci sansür yasası olacak

TGC: Siber Güvenlik Yasası, ikinci sansür yasası olacak

ürkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu TBMM’de bu hafta görüşülecek olan Siber Güvenlik Yasa Teklifi hakkında görüşlerini açıkladı. Açıklamada “Teklif yasalaşırsa görünür gerçeğe uygun haber yaptığı halde ‘algı oluşturma’ iddiasıyla, haber kaynağından elde ettiği bilgileri bulundurduğu gerekçesiyle, Siber Güvenlik Başkanlığı’nın istediği bilgi ve belgeleri haber kaynağının gizliliği ilkesi nedeniyle vermediği için gazetecilerin hapis cezası tehdidi ile karşı karşıya kalacağına dikkat çekildi. Açıklamada şu görüşler yer aldı:

“TBMM’ye getirilen yasa teklifinin; Anayasada yer alan temel hak ve özgürlüklere uygunluğu, hukuk devleti ilkesine uygun olup olmadığı mutlaka değerlendirilmelidir. Siber güvenlik elbette ki devletin öncelikleri arasında yer almalıdır. Ancak diğer yasalarda zaten yer alan hükümler varken, Siber Güvenlik Yasa Teklifi’yle daha da sınırlayıcı, cezalandırıcı, baskıcı hükümler getirilme çabasını anlamakta zorlanıyoruz.
TBMM Genel Kurulu’nda görüşülecek olan yasa teklifiyle siber güvenliği güçlendirmenin ve kritik milli alt yapıyı korumanın hedeflendiği belirtiliyor. Ancak teklif bu şekliyle yasalaştığında, başta basın ve düşünceyi ifade özgürlüğü olmak üzere özel hayatın gizliliği, kişisel verilerin, temel hak ve özgürlüklerin keyfilikle sınırlandırılacağı yeni engeller ortaya çıkacaktır. Dezenformasyon Yasası’ndan sonra Siber Güvenlik Yasası ikinci sansür yasası olacaktır.
SİBER GÜVENLİK YASA TEKLİFİ BELİRLİLİK VE ÖNGÖRÜLEBİLİRLİK VASIFLARINDAN UZAK
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti olarak hep dile getirdiğimiz, Anayasa Mahkemesi’nin kararlarında da ifade edildiği gibi temel hak ve hürriyetleri sınırlandıran yasa maddelerinin şekli anlamda var olması yeterli değildir. Yasanın belirlilik ve öngörülebilirlik vasıflarını da taşıması gerekir. Siber Güvenlik Yasa Teklifi bu vasıflardan uzaktır. Düzenleme; basın ve düşünceyi ifade özgürlüğü önünde yeni engel olacaktır. Özel hayatın gizliliği ihlal edilebilecektir. Anayasamızda yer alan temel hak ve özgürlükler risk altına girebilecektir.
16. MADDE: Teklifin 16. maddesinin 5. fıkrasında yer alan ‘Siber uzayda veri sızıntısı olmadığı halde, veri sızıntısı yapılmış gibi bu yönde algı oluşturmak suretiyle kurumları veya şahısları hedef almaya yönelik faaliyet yürütenlere iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir’ hükmü yasa teklifinden çıkarılmalıdır. Madde hükmünde yer alan ‘algı oluşturulması’ kavramı muğlak bir ifadedir. Ülkemizde gazeteciler için uygulanan ceza pratiği göz önüne alındığında, görünür gerçeğe uygun haber yapan, halkın haber alma hakkına sahip çıkan birçok gazetecinin hakkında soruşturma açılacağı, sonucunda da cezalandırılacakları bir gerçektir.
‘Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma suçunu içeren’ TCK’nın 217/A maddesinin yanı sıra şimdi de bu madde kullanıma sokulmaktadır. Kaldı ki yasa teklifindeki bu düzenleme ön görülebilir bir düzenleme de değildir. Yasa teklifinin 6. Maddesinde Siber Güvenlik Başkanlığı’na sınırları belirli olmayan yetkiler tanınmıştır.
SADECE GAZETECİLER DEĞİL, TÜM TOPLUM GÖZETİM ALTINA ALINACAK
6. MADDE: Teklifin 6. maddesinin ç bendinde yasa kapsamına giren herkesten ‘Başkanlık tarafından hakim onayı olmadan bilgi, belge, veri ve kayıtların alınabileceği, elde edilen bu verilerin ve kayıtların iki yıl süreyle çalışmaya konu edilebileceği, çalışması süresi sonunda imha edileceği’ belirtiliyor. Ayrıca bu kapsamda ‘Başkanlığın talebinin kendi yasalarındaki hükümleri gerekçe göstererek ret edilmesi de’ yasaklandığından düzenleme, gazetecilerin haber kaynağını açıklamaması kuralını da zedeleyecektir. Aslında bu düzenleme ile sadece gazeteciler değil, tüm toplum gözetim altına alınacaktır. Toplum keyfi uygulamalarla gözetim altında tutulacaktır. Özel hayatın gizliliği keyfi uygulamalara konu olabilecektir.
HABER KAYNAKLARINDAN ALDIĞI VERİLERİ BULUNDURMAK GAZETECİLER İÇİN DE YENİ CEZALANDIRMA NEDENİ OLABİLECEK
8. MADDE: Teklifin 8. maddesinin 5. fıkrası ‘gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Siber Güvenlik Başkanı’nın yazılı emri ile konutta, işyerinde veya kamuya açık olmayan kapalı alanlarda arama yapabilme, kopya çıkarma ve el koyma işleminin gerçekleştirilebilmesine’ olanak sağlamaktadır. Bu durumda bireylerin nasıl ve hangi koşullarda hukuki güvenliğini sağlayabileceği, ya da itiraz hakkını kullanabileceği belirsizdir. Hak arama hürriyetinin de zedeleneceği açıktır. Bir başka sakınca ise gazetecinin araştırma yaparken haber kaynağından elde ettiği veriler için de geçerlidir. Haber kaynağından aldığı verileri bulunduran gazeteciler için de bu madde kullanılıp gazetecilerin cezalandırmalarının önü açılacaktır.
16 VE 17. MADDE: Teklifin 16. ve 17. maddelerinde düzenlenen ağır cezalar, yalnızca kişisel hakları değil, aynı zamanda temel anayasal güvenceleri de tehdit eder durumdadır. Ayrıca, cezaların ölçüsüzlüğü, hukuk devleti ilkesine aykırılık teşkil etmekte ve bireylerin temel haklarını ağır şekilde ihlal etme riski taşımaktadır. Önümüzdeki yıllarda haber kaynağından elde ettiği bilgiler dahil olmak üzere, Başkanlığın istediği bilgi ve belgeleri vermeyen gazetecilerin hapis cezası tehdidiyle karşı karşıya kalacağını hep birlikte göreceğiz.
YASAMA YETKİSİ İDAREYE DEVREDİLMİŞ OLACAK
3. MADDE: Teklifin 3. Maddesinde yer alan ‘kritik altyapı ve kritik kamu hizmeti’ kavramların içeriği belirlenmediğinden ve bu içeriğin belirlenmesi doğrudan Siber Güvenlik Başkanlığı’na bırakıldığından Yasama yetkisi idareye devredilmiş olacaktır.
Teklifin tanımlar başlığını taşıyan 3. Maddesinin j bendinde tanımlandığı ifade edilen SOME (Siber Olaylara Müdahale Ekibi) hakkında da herhangi bir açık tanım bulunmamaktadır. Bu birimde yer alacak kişi ya da kurumların kimlerden oluşacağı belli olmadığı gibi, yetkilerinin içeriğinin de ne olduğu belirsizdir. Tüm bu hususların yönetmelikle düzenleneceğinin belirtilmesi, normlar hiyerarşisine, kanunilik ilkesine aykırılık teşkil edecektir. Bu belirsizlikler elbette temel hak ve özgürlükleri kısıtlayacaktır.
Tüm bu gerekçelerle yasa teklifindeki bu düzenlemelere hassasiyetle yaklaşılması, basın ve düşünceyi ifade özgürlüğü ile hukuk devleti ilkesi dikkate alınarak teklifin yeniden değerlendirilmesi gerekliliğini hatırlatıyoruz. “

CHP’li Aşkın Genç’ten Siber Güvenlik Kanunu tepkisi: Hükümeti eleştiren herhangi bir içerik veya kamuoyunda tartışma yaratan bir haber ‘siber tehdit’ kapsamına alınabilir
CHP Kayseri Milletvekili Aşkın Genç, kamuoyunda “etki ajanlığını” yeniden gündeme getiren Siber Güvenlik Kanunu Teklifinin görüşmelerinde; “Siber Güvenlik Başkanlığına mahkeme kararı olmadan kişisel verileri izleme ve internet üzerindeki içerikleri siber tehdit olarak değerlendirme yetkisi verilirse bu yetkilerin nasıl denetleneceği belirsiz. ‘Siber tehdit’ kavramının nasıl tanımlandığı belli değilken yarın hükümeti eleştiren herhangi bir içerik veya kamuoyunda tartışma yaratan bir haber de siber tehdit kapsamına alınabilir” dedi.

Cumhurbaşkanı Kararnamesi ile 8 Ocak’ta kurulan, Siber Güvenlik Başkanlığının tanım ve yetkilerinin belirlendiği Siber Güvenlik Kanunu Teklifinin görüşmeleri, TBMM Genel Kurulu’nda başladı. Teklife göre Başkanlığa, hakim onayı olmaksızın arama yapma, dijital materyallere el koyma ve veri toplama yetkisi gibi geniş yetkiler tanınıyor.
Teklifte yer alan “Siber uzayda veri sızıntısı olmadığı halde veri sızıntısı yapılmış gibi bu yönde algı oluşturmak suretiyle kurumları veya şahısları hedef almaya yönelik faaliyet yürütenlere iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir” ifadesi, kamuoyunda tepkilere yol açan “etki ajanlığını” yeniden gündeme taşıdı.
Teklifin birinci bölümü üzerine söz alan CHP Kayseri Milletvekili Aşkın Genç, etki analizinin yapılmadığını belirterek, Siber Güvenlik Başkanlığının Meclis tarafından denetlenmesi gerektiğini ifade etti.
CHP’li Genç, konuşmasında şunları kaydetti:
“Biz bu teklifin genel amacı olan siber güvenliği sağlama ihtiyacına karşı değiliz. Ülkemizin dijital dünyadaki gücünü artırmak ve millî güvenliğini korumak elbette önemlidir. Ancak bunu yaparken bireysel hak ve özgürlükleri feda eden, keyfî yetkiler dağıtan ve denetim mekanizmalarını ortadan kaldıran bir anlayışa karşı çıkıyoruz.
“Hukukun üstünlüğünü tehdit eden bir düzenlemeyi kabul etmemiz mümkün değil”
‘Güvenlik’ adı altında bireylerin özel hayatının korunması ilkesini yok sayan ve hukukun üstünlüğünü tehdit eden bir düzenlemeyi kabul etmemiz mümkün değil. Bu kanunun gerekçesi, Türkiye’nin siber tehditlere karşı daha dirençli hâle getirilmesi olarak sunulmaktadır. Ancak şunu açıkça ifade etmek gerekir ki: Gerçek güvenlik baskıyla değil, hukukla sağlanır. Bu yasa teklifi, ülkemizi siber güvenlik konusunda daha dirençli hâle getirmek yerine, merkeziyetçi bir denetim mekanizması kurarak yürütme organına sınırsız yetkiler vermektedir. Eğer bir ülkede güvenlik gerekçesiyle özgürlükler askıya alınıyorsa orada güvenlik değil otoriterleşme vardır. Bu teklif, kapsamı itibarıyla kamu kurumlarından özel sektöre, bireylerden uluslararası teknoloji şirketlerine kadar geniş bir yelpazeye müdahale yetkisi tanımaktadır. Ancak bu yetkiler hangi denetim mekanizmasına tabi olacak, hangi koşullarda sınırlandırılacak ve kötüye kullanım nasıl önlenecek, işte, burada ciddi belirsizlikler ve hukuki sorunlar ortaya çıkmaktadır.
“Kritik altyapılar ve siber tehditler konusundaki tanımlar muğlak bırakılmıştır”
Bir hukuk devletinde yetkiler öngörülebilir ve hesap verebilir olmalıdır. Ancak bu teklif, Siber Güvenlik Başkanlığını geniş bir denetim yetkisiyle donatırken Başkanlığın faaliyetlerini sınırlandıran, denetleyen veya hesap sorulmasını sağlayan herhangi bir mekanizma sunmamaktadır. Özellikle, kritik altyapılar ve siber tehditler konusundaki tanımlar muğlak bırakılmıştır. Hangi bilişim sistemlerinin kritik altyapı sayılacağı tamamen yürütme organının takdirine kalmıştır. Eğer bir şirketin bilişim sisteminin kritik altyapı olup olmadığına idare karar veriyorsa bu sistemin denetimi nasıl sağlanacaktır? Bu yetkinin keyfî bir şekilde kullanılmayacağını kim garanti edebilir?
“Hükümeti eleştiren herhangi bir haber de siber tehdit kapsamına alınabilir”
Bu kadar kapsamlı bir yasa teklifinin etki analizinin yapılmamış olması yasama sürecinin ciddiyetine gölge düşürmektedir. Bir düzenlemenin toplumsal, hukuki ve yönetsel etkileri değerlendirilmeden yasalaştırılması ileride ciddi sorunlara da yol açacaktır. Kanunun uygulanmasının devlet kurumları arasındaki yetki dağılımına, bireylerin temel haklarına ve hukuk sistemine nasıl yansıyacağına dair hiçbir somut değerlendirme yapılmamıştır. Yasaların öngörülebilir olması gerekir ancak bu teklifin hangi sonuçları doğuracağına dair hiçbir analiz bizlere sunulmamıştır. Bu teklifin getirdiği bir başka önemli risk ise bireylerin mahremiyetine ve ifade özgürlüğüne yönelik tehditlerdir. Eğer Siber Güvenlik Başkanlığına mahkeme kararı olmadan kişisel verileri izleme ve internet üzerindeki içerikleri siber tehdit olarak değerlendirme yetkisi verilirse bu yetkilerin nasıl denetleneceği ne yazık ki belirsizdir. Bugün, ‘siber tehdit’ kavramının nasıl tanımlandığı belli değilken yarın hükümeti eleştiren herhangi bir içerik veya kamuoyunda tartışma yaratan bir haber de siber tehdit kapsamına alınabilir.
“Subayları tasfiye eden anlayış siber güvenlik bahanesiyle gazetecileri, akademisyenleri, muhalifleri susturabilir”
Son dönemde teğmenlerimizin hukuksuzca ihraç edilmesi devletin güvenlik politikalarının hukukun üstünlüğüne mi yoksa keyfî uygulamalara mı dayanacağını gösteren en net örneklerden biridir. Bu ihraçlar sadece bireysel mağduriyetler değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel değerlerine, ordunun ruhuna ve Atatürkçü düşünceye yapılmış açık bir saldırıdır. Kara Harp Okulu mezuniyet töreninde ‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz’ diyerek yemin eden 5 teğmenimizin disiplinsizlik bahanesiyle ihraç edilmesi Türk Silahlı Kuvvetlerinin karakterine yönelik bir müdahaledir. Atatürk’ün kurduğu orduda Atatürk’ün adını anmanın suç sayılması hiçbir vicdanın kabul edemeyeceği bir çarpıklıktır. Bu olay, devletin yetki kullanımında hukuki güvenceyi ne kadar göz ardı edebildiğini, hukukun yerine keyfiyetin geçebildiğini gösteren bir kırılma noktasıdır. Bugün hukukun üstünlüğünü koruyamazsak disiplin bahanesiyle subayları tasfiye eden anlayış yarın siber güvenlik bahanesiyle gazetecileri, akademisyenleri, muhalifleri susturabilir. Bu, sadece 5 teğmenin değil bütün bir neslin, Türk gençliğinin, değerlerine sahip çıkma hakkının gasp edilmesidir. Eğer bugün subaylar ordudan atılıyorsa yarın Siber Güvenlik Başkanlığının denetimsiz yetkileriyle muhalif gazeteciler, akademisyenler, iş insanları ve vatandaşlar dijital bir disiplin mekanizmasına tabi tutulabilir. Güvenlik kisvesi altında hukuksuz fişlemelerin, baskıların ve cezalandırmaların önü açılabilir. Bizler siber güvenliğin güçlü olmasını istiyoruz ancak bu bahaneyle hukuk devletinin temellerini sarsacak yetkilerin dağıtılmasına da karşı çıkıyoruz. Eğer devlet gerçekten güvenliğini sağlamak istiyorsa önce kendi kurumlarındaki hukuksuzlukları ortadan kaldırmalıdır. Önce ifade özgürlüğünü cezalandıran yargı kararlarını ortadan kaldırmalıyız çünkü hukuku yok sayarak kurulan bir güvenlik düzeni güvenlik üretmez, sadece ve sadece baskıyı artırır.
“Millî güvenliği sağlamak istiyorsak önce hukuki güvenliği sağlamalıyız”
Yalnızca bir yasa teklifini görüşmüyoruz, devletin hukuka mı yoksa keyfiyete mi dayanacağını da tartışıyoruz. Teğmenlerimizin hukuksuzca ihraç edilmesine karşı olduğumuz gibi Siber Güvenlik Başkanlığına verilen denetimsiz yetkilere de aynı gerekçeyle karşıyız. Eğer gerçekten millî güvenliği sağlamak istiyorsak önce hukuki güvenliği sağlamalıyız.
“Siber güvenlik altyapısı oluşturulmak isteniyorsa kamu kurumlarının veri güvenliği açıkları kapatılmalı”
Bu teklif, teknik olarak yetersiz, hukuki güvence açısından eksik ve demokratik denetim mekanizmalarından yoksun bir düzenlemedir. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak Türkiye’nin siber güvenlik konusunda daha güçlü hâle gelmesini elbette istiyoruz. Ancak bunu yaparken uluslararası normlara uygun, birey haklarını koruyan ve Meclis tarafından denetlenen bir modelin hayata geçirilmesi gerektiğine de inanıyoruz. Eğer gerçekten güçlü bir siber güvenlik altyapısı oluşturulmak isteniyorsa kamu kurumlarının veri güvenliği açıkları kapatılmalı, Türkiye’nin yerli teknolojilere yatırım yapması sağlanmalıdır. Bunlar yapılmadan sadece yetki genişleterek ne yazık ki güvenlik sağlanmaz. Güçlü siber güvenlik güçlü hukukla olur.
“Siber Güvenlik Başkanlığının yetkileri TBMM tarafından kontrol edilmelidir”
Bizim önerimiz net: Siber Güvenlik Başkanlığının yetkileri Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kontrol edilmelidir. Demokratik bir hukuk devletinde, yürütme organına verilen geniş yetkilerin yasama organı tarafından denetlenmesi şarttır. Bu denetimi sağlayacak mekanizmalar oluşturulmalı ve Başkanlığın faaliyetleri şeffaf bir şekilde takip edilmelidir. Mahremiyet hakkını ihlal edecek geniş yetkiler sınırlandırılmalı ve bireylerin özel hayatı korunmalıdır. Kişisel verilerin korunması anayasal bir haktır. Mahkemeye dayanmayan keyfî veri, erişim yetkileri ne yazık ki kabul edilemez. Veri güvenliği ve kamu şeffaflığı arttırılmalı vatandaşların devlet eliyle fişlenmesinin önü açılmamalıdır. Devletin veri güvenliği sağlamakla yükümlü olduğu düşünüldüğünde öncelikle kamu kurumlarının kendi açıklarını kapatması gerekmektedir. Devlet vatandaşını korumalı, vatandaşına karşı asla bir gözetim mekanizması kurmamalıdır. Eğer bu düzenlemeler yapılmazsa bu yasa siber güvenlik değil ne yazık ki dijital kontrol yasasına dönüşecektir.
“Seçim sandığında kaybedenler farklı yollarla milletin iradesine darbe yapmaya çalışıyor”
Son günlerde yaşanan gelişmeler iktidarın; eleştiren, sorgulayan, muhalif olan yani kısaca kendinden olmayan herkesi susturma çabalarının geldiği noktayı açıkça gözler önüne sermektedir. Beykoz Belediye Başkanımız Alaattin Köseler’in tutuklanması bir süredir belediye başkanlarımıza yönelik başlatılan sistematik operasyonların yeni bir halkasıdır. Milletin iradesiyle seçilmiş belediye başkanları hukuk dışı operasyonlarla, siyasi kumpaslarla itibarsızlaştırılmaya çalışılıyor. Bir yandan yargının bağımsız olmadığı bir sistem yaratılıyor, diğer yandan muhalefeti sindirmek için mahkemeler birer siyasi araç olarak kullanılıyor. Seçim sandığında kaybedenler farklı yollarla milletin iradesine darbe yapmaya çalışıyor ancak buradan açıkça söylüyorum, Türkiye’yi bu antidemokratik kuşatmadan kurtaracak olan milletin ta kendisidir, hodri meydan! Sandığı getirin, milletin tercihine güvenelim, Türkiye’nin geleceğini, yargı sopasıyla, kumpaslarla, hukuksuzluklarla değil milletin iradesiyle belirleyelim.”

Davut Güleç

Gazeteci, televizyoncu, Uzman polis-adliye muhabiri, Spor yazarı, TEMA’cı, Kızılay’cı, Dağcı, Trekkingci, Alp disiplini kayak milli hakemi, Herkes İçin Spor Federasyonu Kayseri il temsilcisi, Erciyes Kar Kaplanları Spor Kulübü Basın sözcüsü, Kayseri Spor Adamları Derneği yönetim kurulu üyesi, Kent Güvenlik konseyi üyesi, Halkla İlişkiler Tanıtım, Adalet, Kamu Yönetimi mezunu ----- Davut Güleç Kimdir ? -----

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu