Sümer’li olmak…(2) (Köşe yazısı 26.09.2017 Kayseri Star Haber Gazetesi)
DAVUT GÜLEÇ
GAZETECİ
davutgulec@hotmail.com
Sümer ile ilgili dün ki ilk yazımı ‘Aradan 50 yıl geçse de ‘’Sümerbank Bez Fabrikası Mensupları Buluşması” bahanesi ile o dönemin adıyla Sümer İlkokulu, şimdi Sümer Osman Göksu İlkokulu’nda bir araya gelinerek yaşanır ve yaşatılır’ diye tamamlamıştım.
Ben iyisi mi kaldığım yerden yazmaya devam edeyim.
Biz beş kardeş temel eğitimi Sümer ilkokul ve Sümer ortaokulunda, ben Liseyi Kayseri Akşam Lisesi, Üniversitede, Halkla İlişkiler ve Tanıtım ile Kamu yönetimini ise Açık Öğretim Fakültesi’nde tamamladım. Halen Adalet okuyorum, hedefim Hukuk Fakültesi.
Bizler, okuldaki geleneksel buluşmada en çok Sümerbank’ın haftada bir çıkan irmik helvasını ve tadını konuştuk. Çünkü o irmik tatlısını yemeyen, gitmeyen bizim kuşakta çocuk yoktu.
Sümer havuzunda yüzmeyen, ‘beyaz kelebekler’ eşliğinde oynamayan, dans etmeyen, hatta toplu törenle uyuşturulmadan erkekliğe ilk adım atmayan çok azdır. Sümer’de erkekliğe ilk adım atmak 10-16 yaş arasıydı.
Bu arada, bugün kreş olan taş bina birinci sıra dördüncü apartmanın karşısındaki hamama büyükleri ile gitmeyen kim var?
Yine o taş binanın bodrumunda, balon, elmalı şeker, kağıt helva yapan bizim yaştaki Atilla ve ailesinin yaptığı çocukların vazgeçilmezini ve damak tadını unutan var mı?
1968’li yıllarda biz yeni okullu olmuşken ‘Hava saldırısı olacak’ diye evlere siyah perdeler dağıtılarak ‘Dışarı kesinlikle ışık sızdırılmayacak tam karartma yapılacak’ dendiği dönemde insanların ve bizlerin korkusunu anlatmak mümkün mü? Ailesi ile Sümer’de oturan pilotumuz Abdulkadir Budak’ın Kıbrıs Barış Harekâtına katıldıktan sonra, tek kanatlı uçakla nasıl geldiğini, Türk Askerinin ve Kayseri Komando Tugayı’nın adaya paraşütlerle nasıl indirildiğini anlattığı o günü de.
Hele hele o tarihin kara sayfalarına geçen Kayserispor-Sivasspor maçı. O gün maça giden komşularımızın çektiği sıkıntılar. Ama Sümer farkını orada göstermişti. Komşular özellikle Sivaslı olan komşularımızı birer gün ara ile değiştirerek evlerinde, ‘başlarına kötü bir şey gelmesin’ düşüncesiyle misafir etmişler, yaralananlar birbirlerine ziyarete gitmişler, fabrikada dostluk-kardeşlik mesajları ile ortam yumuşatılmaya çalışılmıştı.
Ben hiç unutmuyorum. Bugün yıkılan sarı binaların ikinci sırası bodrum katında oturuyorduk. Kar, tipi, fırtına bizim evin bodrumunu ağzına kadar doldurmuştu. Hatta öyle ki kar kalınlığı birinci kat ortalarında idi. Okullarda, işyerleri de tatil edilmemişti. Evden okula kadar imece usulü tüneller açılarak bizler içinden gruplar halinde okula gitmiş ve gelmiştik. Öğretmenler ve veliler bizlerin başına kötü bir şey gelmemesi için büyük çaba harcamıştı.
Şimdi sıra Sümer ilkokulu’ndaki o efsane, eli öpülesi öğretmenlere geldi. .
Okulda öğretmeninden dayak yedikten sonra evine gittiğinde anne-babasına cesaret edipte söyleyebilen kaç kişi kaldı? Söylese anne-babasından ‘ne halt karıştırdın da dövdü’ diye birde evde dayak yersin. Çünki çocuklar öğretmenlere ‘Eti senin kemiği benim’ diye teslim edilir, o fedakar öğretmenlerde kendi çocukları gibi gördüğü bizleri hamur gibi yoğurarak ‘iyiyi-kötüyü’ anlatarak, hedefleri iyi anlatarak eğitirdi. Zaten bayramlarda ilk gidilen yerler öğretmenlerin evi idi.
Benim sınıf öğretmenim Türkan Aksu Yılmaz’da ‘karnım acıktı’ dedikçe teneffüslerde cebinden simit alarak bizlere okulu, öğretmeni, dersleri sevdiren, bugünlere gelmemizin temelini atandı.
Sınıf ve okul arkadaşlarımızın en çok korktuğu, karne dönemleriydi. Karnede zayıfı olanın vay haline.
Ama o öğretmenlerimize ‘Andımız’ daki gibi söz verdik ve bugün kimimiz benim, Fahri İkiler’in Doğan Bulgun’un gibi gazeteci, kimimiz işadamı, eczacı, doktor, mühendis, politikacı, esnaf, subay, polis şefi olduk. Yani ‘söz’ümüzü yerine getirdik, işsiz olmadık ve kalmadık.
Okulda, sonradan Müdürde olan Veli Kılıç ile Semra Bozatlı’dan korkmayan yoktu. Hüseyin Poturoğlu, Türkan Kahraman, Şermin hoca ise ‘melek’ görünürdü.
Zaten 50 yıl önce söz verenler ‘’Sümerbank Bez Fabrikası Mensupları Buluşması”nda saçları ağırsa da, öğretmeni, öğrencisi, okul yöneticisi ile Kayseri dışında da, birkaç saatliğine de olsa gelip hasret giderdi, o günleri tekrar yaşadı, anılarını tazeledi.
Sümer ilkokuluna her gün Amerikan yardımı süt tozundan yapılma bedava uzun ekmekler dağıtılırdı. Çoğu zaman bunların dağıtımı bana verilirdi. O günlerde, bu ekmekler bize çok tatlı gelir, hatta o an iple çekilirdi. Ama öğretmenlerimiz, sınıflarda karın doyurma konusunda dengeyi çok iyi sağlardı. Yani zengin-fakir öğrenci ayırımını biz yapardık. Bizim dönemde, okuldan, fabrikadan, Tahir Horoz başkanlığındaki Teksif sendikasından, Sümer’li hayırseverlerden ‘ben yardım almadım’ diyen yalan söyler.
Bu anıları yazarken ‘Sümer’li olmak’ diye başlığı boşa koymadım.