Politika

SP lideri Mahmut Arıkan ‘Aynı Gemide değiliz’ dedi, il başkanı Erdal Altun “Bir bakmışsınız Şak diye….” tepki gösterdi

Saadet Partisi Kayseri İl Başkanı Erdal Altun’dan videolu tepki: “Bir bakmışsınız Şak diye….” 

Saadet Partisi Kayseri İl Başkanı Erdal Altun, yayınladığı video mesajında 2026 yılıyla birlikte elektrik faturalarında uygulanacak yeni düzenlemeye tepki gösterdi. Altun, hükümetin bugüne kadar elektrik faturalarında “destek” adı altında karşıladığını söylediği bedelleri yeni yılda tamamen vatandaşa yükleyeceğini belirterek, “AKP ve MHP hükümeti, 2025 yılında ne hikmetse faturaların yarısını biz karşılıyoruz demeye başlamıştı. Şimdi ise 2026’da bu tutarları şak diye vatandaşa zam olarak yansıtacaklar.” ifadelerini kullandı.

Yeni yılın Türkiye’de vatandaşın cüzdanını zorlayacak yeni bir zam dalgasıyla karşılanacağını vurgulayan Altun, elektrik maliyetleri üzerinden yapılan yeni düzenlemenin dar gelirli vatandaşları daha da zor duruma düşüreceğini söyledi.

Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan TBMM Grup Toplantısı nda konuştu: Aynı Gemide değiliz

Bugün 3 Aralık Dünya Engelliler Günü. Öncelikle, şu an aramızda bulunan, Engelliler Koordinasyon Başkanımız İsrafil Bayrakçı’nın şahsında ⁠tüm engelli kardeşlerimize saygılarımı sunuyorum, hoş geldiniz, şerefler verdiniz.

2025 yılını tamamlıyoruz. 23 yıllık bir iktidarla karşı karşıyayız. Geldiğimiz noktada; ⁠temel insan haklarından mahrum bırakılan, ⁠yalnızlaştırılan, damgalanan milyonlarca engelli ve ailelerinin sorunları için atılan adımlar hala yetersizdir. Bugünün vesilesiyle, sizlerin huzurunda ilan etmek istiyorum!

Biz, yetkiyi aldığımızda;

  • Engelli bireylerin, eğitim ve sosyal imkanlarını; sadece eğitim dönemiyle sınırlı tutmayacağız, hayatlarının bütün evrelerinde ve alanlarında sağlayacağız.
  • Kamuda ve özel sektörde engelli kotalarını artıracağız.
  • ⁠Boş kadroları ivedilikle dolduracağız.
  • ⁠Engellilere kendi mesleklerinde iş verilmesini temin edeceğiz.
  • ⁠Yapamayacakları işlerin teklif edilmesinin önüne geçeceğiz.
  • ⁠Engelli aylıklarında “hane geliri” kriterini kaldıracağız.
  • ⁠Evde bakıcı hizmeti verenleri sosyal güvenceye kavuşturarak emeklilik hakkı tanıyacağız.
  • ⁠Okullar ve turistik tesisleri tam erişilebilir hale getirerek engellilerin toplumdan soyutlanmasını önleyeceğiz.
  • ⁠Ortez, protez gibi tüm tıbbi cihazları devlet güvencesiyle ücretsiz karşılayacağız.

En önemlisini ifade etmek istiyorum. Engelli çocuklara sahip anneler, babalar. Biliyorum “benden sonra çocuğuma kim bakacak” endişesi taşıyorsunuz. Söz veriyorum, bizim iktidarımızda, çocuklarınız bize emanet olacak. Bu farkındalıkla da öncelikle kendi mekânsal ve sosyal organizasyonlarımızdan başlayarak her türlü erişim engelini ortadan kaldırmayı şiar ediniyoruz.

TOM BARRACK’IN AÇIKLAMALARI

Sizlerin de malumu, geçtiğimiz hafta Papa 14. Leo ülkemize gelmiş ve bir dizi programlar düzenlemişti. Biz daha Papa uçağa binmeden, bu ziyaretin “turistik” bir gezi olamayacağını; özellikle yabancı basından farlı zeminlerde servis edildiğini yine bu kürsüden ifade etmiştik.

Papa’nın ziyareti esnasında; yaşanan gelişmeler, endişelerimizin ne kadar yerinde olduğunu ispatladı. Hatırlayacaksınız; ABD’nin Türkiye Büyükelçisi Tom Barrack, geçtiğimiz ay Bahreyn’de “Hazar Denizi’nden Akdeniz’e kadar yeni bir hizalanma göreceksiniz” diyerek, bölge üzerindeki dizayn planlarını açık etmişti.

Şimdi ise bu plan ile ilgili yeni bir aşamayı manidar bir zamanlamayla ve manidar bir yerden, Yunanistan’dan ilan ediyor! Aynen şu cümleyi kuruyor: “Hedefimiz, Eylül 2026’da Heybeliada Ruhban Okulu’nu yeniden açmaktır.”

Burada asıl mesele; Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenlik haklarına yapılan pervasız saldırıdır! ABD Büyükelçisi kim oluyor da, Türkiye’deki bir okul hakkında çıkıp, sanki kendi mülkü üzerinde tasarrufta bulunuyormuş gibi “hedef koyabiliyor”

Burada şunu özellikle ifade etmem gerekiyor; Bu hadise, bu yönüyle Ortodoks vatandaşlarımızla ilgili bir konu değildir. Bizim itirazımız, bu meseleyi Türkiye’ye karşı bir dış baskı aracına dönüştürme girişiminedir.

Biz daha önce de iktidara seslendik: “Bu açıklamalara ilk önce siz tepki koyun!” dedik. Aradan yine günler geçti; iktidardan ne açıklama var ne de bir tepki var!

Şimdi, millet adına sormak bizim vazifemiz:

  • Bu hadsizliğe karşı neden suskunsunuz?
  • Bir büyükelçi, Yunanistan’dan Türkiye’ye takvim dayatırken, sizin sessizliğiniz yoksa “ikrar”dan mı geliyor?

Biz; Tom Barrack’ın bir gün Bahreyn’den, bir gün Şam’dan, bir gün Atina’dan Türkiye’ye ayar vermeye kalkışmasını adeta bir “Sömürge Valisi” edasıyla konuşmasını, kabul etmiyor, reddediyoruz.

Türkiye; AK Parti hükümetine, tüm yanlış ekonomik kararlarına ikircikli dış politikasına rağmen tarihi ve coğrafyasıyla büyük bir ülkedir.

Bu güzel ülkenin kapitalizme, emperyalizme, Büyük Ortadoğu Projesine, Siyonizm’e yem olmasına asla izin vermeyeceğiz.

LÜBNAN ZİYARETİ

Değerli arkadaşlar,

Vatikan, İznik için, Washington, Heybeliada için hayaller kurarken; bu girişimler barış, hoşgörü, diyalog ambalajında servis edilirken bir de madalyonun öbür yüzü var.

Biliyorsunuz, Papa Türkiye’den sonra; Lübnan’a gitti. Önceki gün bizlerde heyetimizle Lübnan’daydık. Lübnan’da tam 12 Filistin kampı bulunuyor. Bu kamplarda Filistinli kardeşlerimiz çok zor şartlarda yaşama tutunmaya çalışıyorlar.

İşte tam da bu nedenle; Biz Saadet Partisi, Milli Görüş olarak, hem kamplardaki Filistinli kardeşlerimizin hayatına dokunmak, hem de üzerimize düşen insanî ve ahlaki sorumluluğu yerine getirmek amacıyla iki önemli projeyi orada hayata geçirdik.

İlki; merhum Erbakan Hocamızın adını taşıyan “Meslek Edindirme Eğitim Merkezi”

Bu merkezde; birçok alanda meslek edindirme kursları olacak. Bu merkezle, kardeşlerimize sadece bir meslek kazandırmayacak, onlara kendi ayakları üzerinde durabilecekleri, kalıcı ve sürdürülebilir bir yaşam imkânı sunacağız.

İkincisi: “Temiz Kamplar Çöp Toplama Projesi” oldu. Bu proje ile de, kamplarda kullanılmak üzere özel dizayn edilmiş çöp arabalarını hizmete almış olduk. Ziyaretimizde gördüğümüz en çarpıcı gerçek şuydu: Türkiye’den beklenti çok büyük. Hem tarihî bağlarımız hem de bölgede üstlendiğimiz misyon gereği, Türkiye’nin yapacağı her iş, söyleyeceği her söz dikkatle takip edilmekte. Ancak Türkiye üzerine düşeni -maalesef- yerine getirememektedir. Biz Milli Görüş olarak, Filistinli kardeşlerimizin yanındayız, olmaya da devam edeceğiz.

 

Bu vesileyle; Bu projelerin hayata geçmesini sağlayan bunlar gibi birçok projeyi dünyanın dört bir tarafında gerçekleştiren Uluslararası Milli Görüş Yardım Organizasyonu’muza, kıymetli yöneticilerine ve isimsiz kahramanlar olan fedakâr gönüllülerimize huzurlarınızda bir kez daha şükranlarımı sunuyorum.

TERÖRSÜZ TÜRKİYE – YAŞANABİLİR TÜRKİYE

1 Ekim 2024’te Sayın Bahçeli’nin DEM milletvekilleriyle tokalaşmasıyla görünür hale gelen, daha sonra yine Sayın Bahçeli’nin grup konuşmalarında yaptığı çağrılarla şekillen, en başından itibaren Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın ve iktidar partisinin direktifleriyle yürütülen İmralı ziyaretleriyle devam eden süreci izliyoruz.

Biz mevcut iktidarın, 23 yıldır izlediği tüm politikalarda, bu ülkede barış ve huzur içerisinde, yaşayabilmek için, “gerçekten yapılması gerekenleri yapmak” yerine, “küresel sermayenin planlarını uygulamak ve kendi çıkarları doğrultusunda tercihlerde bulunduğunu defalarca deneyimlediğimiz halde, yine de “yeniden başlamak ve umudu büyütmek adına” Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komsiyonu’nda yer aldık.

8 ay önce, Mart ayında Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan, sürece dair konuşmuş, “Kimsenin kendini öteki olarak hissetmediği, kuşatıcı ve kucaklayıcı bir iklimi ülkemizde tesis ve tahkim etmek milletimize karşı asli görevimizdir. Terörsüz Türkiye’nin kazananı, Allah’ın izniyle Türk, Kürt, Arap, Alevi, Sünni, muhalif, muhafazakâr ayırt etmeksizin 85 milyonun tamamı olacak.” demişti.

Bizim bu sürece destek vermedeki amacımız tam olarak budur. 14 aydan daha fazla bir zaman geçti. Süreç bozulsun istemiyoruz ama her şey Komisyon ve Ada arasında bir oyalamacaya dönsün de istemiyoruz.

En başından beri söylediklerimizi tekrar söylüyoruz: Süreci şeffaf bir şekilde yürütün, kamuoyunu doğru bilgilendirin. Düşünce ve ifade özgürlüğü üzerindeki kısıtlamaları kaldırın. Söz söyleyene gözdağı verme şeklindeki, gözaltı uygulamalarına son verin.

Yargının muhalifleri susturmak ve cezalandırmak için kullanışlı bir aparat olmasına sebep olmayın.

Çözümü ABD ve İsrail’den gelen telkinlerde değil, bölge ülkeleri ile hakkı üstün tutan bir anlayışla, samimi bir şekilde yapılan sesimizi duyun, önerilerimizi dikkate alın, kandırmacadan, oyalamacadan, algı yönetiminden vazgeçin.

ÖZGÜRLÜKLER VE YASAKLAR AYNI ANDA KONUŞULUYOR!

İktidar ülkemizi öyle bir noktaya getirdi ki; Türkiye’de özgürlükler ve yasaklar aynı anda konuşuluyor.

Neyin serbest neyin yasak olduğuna, kimin serbest kimin tutuklu kalacağına hukuk değil, iktidar karar veriyor.

Bir tarafta Abdullah Öcalan’a özgürlük, genel af konuşulurken, diğer tarafta; Fatih Altaylı’ya 4 yıl hapis cezası verilmesi, Selahattin Demirtaş’a cumhurbaşkanına hakaretten yeni bir dava açılması, KHK’lıların hiç gündeme alınmaması başka bir plan, başka bir niyet, başka bir dizayn mı var; sorularını akıllara getiriyor.

11 YARGI PAKETİ 11 KEZ YAMA

İşte 11’inci Yargı Paketi gündemde;

Öncelikle: 11. yargı paketi demek, dikiş tutmayan bir elbiseye 11. kez yama yapmak demektir. Şunu da söylemeliyim; yama yaptıkça, yargıda sökük büyüyor. Toplumun beklentisi “infazda eşitlik yargıda adalet” iken bu arkadaşlarımız “infazda eşitsizliği, yargıda adaletsizliği” tescilleyen bir düzenlemeyle karşımıza çıkıyorlar.

Sizler bugün katili, hırsızı, dolandırıcıyı, tacizciyi affederseniz; bunlar yüzünden mağdur olan vatandaşlarımıza ihanet etmiş olursunuz.

Yaptığı çürük bina yüzünden insanların canına mal olan müteahhidi affederseniz; vefat edenlerin ruhuna, onların yakınlarına ihanet etmiş olursunuz. Bunu cezasız bırakarak diğer müteahhitlere cesaret verirsiniz.

Çocuğunu, uyuşturucunun pençesinden kurtarmaya, çalışan annelerin feryadı ortadayken uyuşturucu satıcısını affederseniz; o annenin ahını alır, yeni annelerin acısına zemin hazırlarsınız.

İnsanların yıllarca dişinden ve tırnağından artırarak yaptığı birikimini bir saniyede çalan hırsızları affederseniz; o insanların emeğine, helal kazancına ve alın terine ihanet edersiniz.

Katilleri affederseniz maktule, tacizciyi affederseniz mağdura, çeteyi affederseniz sokağın emniyetine ihanet edersiniz.

BUNLARA NEDEN AF YOK

Dolandırıcı affedilecek; ama akademisyen içeride kalmaya devam edecek. Hırsız affedilecek; ama gazeteci içeride kalmaya devam edecek. Sahtekar müteahhit affedilecek; ama bir tweet yüzünden içeri atılan binlerce insan içeride kalacak. Hiç kusura bakmayın, alınmayın, gücenmeyin! Adına ister “Af” ister “Düzenleme” deyip laf cambazlığı yapmaya çalışın.

Gerçekte yaptığınız; ahlaklı vatandaşa, kurala uyan masuma ceza, suçlunun suçuna rızadır.

GERÇEK AMAÇ

Önceki yargı paketlerinde olduğu gibi bu yargı paketinde de amaçlanan kapasitesinin çok çok üzerinde dolu olan cezaevlerinden adli suçluları tahliye edip siyasi muhaliflere yer açmaktır.

100 bin, 150 bin ya da 200 bin hükümlü infazdan yararlanıp tahliye ediliyor ancak bir yıl içerisinde aynı suçlar daha fazla insan tarafından yeniden işleniyor. İktidarın ilk yapması gereken şey “nasıl oluyor da her sene 150-200 bin kişi suç işleyip cezaevine giriyor?” sorusunun cevabını bulmaktır.

Biz sizleri bir kez daha uyarıyoruz; önce ahlak ve maneviyat şuuruna dayanan bir toplumu inşa etmeye öncelik vermezseniz hiçbir suçun önüne geçemezsiniz! Fabrika yerine cezaevi, okul yerine ıslah evi, araştırma merkezi yerine uyuşturucu ile mücadele merkezi açmak zorunda kalırsınız.

HALK SAĞLIĞI

Bunları niçin söylüyorum; sadece geçtiğimiz aydan bir örnek vereyim. Malumunuz Türkiye Kasım ayını zehirlenme vakaları ile geçirdi. Bir anda tüm Türkiye’de zabıtaların restoran, lokanta ve kafelere yaptıkları baskınları görmeye başladık.

Öncelikle halk sağlığı sadece zabıta baskınları ile sağlanamaz! Çözüm baskın değil, sistemli denetimdir. İkincisi ve daha önemlisi; kafelerin, restoranların, kasapların yani halk sağlığını ve gıda güvenliğini ilgilendiren birçok yerin denetlenmesi için illa canlarımızı vermemiz mi gerekirdi?

Madende göçük olur, madencilerimiz vefat eder; maden denetlemeleri başlar! Otelde yangın olur, 78 vatandaşımız hayatını kaybeder; otellerde denetim başlar! Kaçak depoda parfüm imalatı yapılır, 7 vatandaşımız hayatını kaybeder; ertesi gün tüm Türkiye’de iş yerlerine baskın yapılır! İlaçlama yüzünden bir aile yok olur; ilaçlama şirketlerine denetim yapılır. Allah aşkına, bu ülkede insanımız ölmeden denetim ve takip yapılmayacak mı?

SÜREÇLERDE YOKSUN!

İktidara bakıyoruz! Olaylar yaşanırken hiç gıkları çıkmıyor! Süreçte hiç yoklar. Hep sonuçlar üzerine konuşuyorlar. Sonuçlar üzerine herkes konuşur. Süreçler üzerine konuşun, sürece gelin. Bir kez de felaketten önce önlem alın! İnsanımızı düşünüyormuş “gibi” yapmaktan vazgeçin. Denetim yapıyormuş “gibi” görünmekten vazgeçin. Mış “gibi” yaparak devlet yönetilmez!

Bizim; yangına, göçüğe, zehirlenmeye verecek canımız da tahammülümüz de kalmadı!ASGARİ ÜCRETLİ VE EMEKLİ

Bakınız ben size bir süreçten daha bahsedeyim:

Asgari ücret! Bugün Türkiye’de 16 milyon insanımız asgari ücret alıyor. Adı üstünde asgari ücret. Bir alt sınır olarak konan bu ücret, kötü ekonomi yüzünden bir temel ücret haline geldi. Zamları otomatiğe bağlayan ve neredeyse her ay hatta, her hafta zam yapan iktidar sıra asgari ücretliye emekliye gelince bin dereden su getiriyor.

Komisyonlar toplanıyor, müzakereler yapılıyor, masalara oturuluyor, masalardan kalkılıyor adeta tam bir tiyatro sahneleniyor. Vatandaştan alırken kepçeyle alan iktidar, vatandaşa verirken kaşıkla bile vermiyor. Bugün açlık sınırı 29.828 TL olmuş durumda. Buna karşılık; asgari ücretin 26 bin, 27 bin en yüksek 28 bin TL civarı olması tartışılıyor. Cumhuriyet tarihinde yine bir ilk gerçekleşiyor ve açlık sınırının altında bir asgari ücret tartışılıyor!

EMEKLİ OLUP ÇALIŞMAK ZORUNDA KALMAK

Gelelim emeklimize! Bugün Türkiye’de emekli olup geçinemediği için çalışmak zorunda kalan

8 milyon emeklimiz var. 75 yaşındaki Ahmet Şahin Amca çalışmak zorunda olduğu için göçük altında kalarak can verdi.

65 yaşındaki Mehmet Amca Taksi şoförlüğü yaparken kalp krizi geçirerek vefat etti, yanındaki emekli arkadaşı da ona müdahale ederken vefat etti. İbrahim Amca 63 yaşında tır direksiyonunda kalp krizi geçirdi. Bunun gibi yüzlerce dram var.

Neden? Çünkü Ahmet amca geçinemiyor, çünkü Ayşe teyze pazara çıkamıyor. Çünkü emekliye reva görülen ücret; açlık sınırının yarısına denk geliyor.

EMEKLİ BANKTA

Bu amcalarımız niye bankta oturuyor? Çünkü artık bu ülkede, emeklimizin aldığı maaş çay ocağında çay içmesine bile izin vermiyor. O yüzden, bu amcalarımız belediye parkında, yaptığınız millet bahçelerinde çay parası bulamadığı için bankta oturuyor.

Hasan amcanın durumu bu. Bu arada; bizi kıskanıyor dediğiniz Almanya’daki Hans ise Antalya’da, şezlongda denizin, kumun, güneşin tadını çıkarıyor. Hasan amca bankta, Hans amca şezlongda. Bir iktidar, 23 yılın sonunda bunu kendi halkına nasıl reva görür?

BÜYÜME RAKAMLARI

Bu arada; iktidar “%3.7 büyüdük” diyor. Milli gelirimiz 1,5 trilyon dolar oldu diyor. Kişi başına düşen milli gelir 17 bin dolara yükseldi diyor. Şimdi sormak lazım; emekli Hasan amca ve asgari ücretli Ali kardeşim bu büyümenin neresinde? Niçin, asgari ücretlimizin bundan haberi yok? Niçin emekli Hasan amcanın payına millet bahçesinde banklarda oturmak düşüyor?

ROMA NEDEN YIKILDI?

Meşhur hatip Çiçero’ya “Roma neden yıkıldı” diye sorarlar; “Çok ve güzel konuştuk, fakat bilgisizdik!” Cevabını verir. İktidarın bugün yaptığı tam da budur. Çok konuşuyorlar, güzel konuşuyorlar ama bilgisizce ve liyakatsizce yönetiyorlar. Ha olumlu şeyler yok mu, tabiki var! Bunları da desteklemeyi, alkışlamayı bir görev biliriz. Örneğin bu hafta Türkiye’nin ilk insansız savaş uçağı olan Bayraktar Kızılelma’nın testi başarılı ile geçmesinden dolayı büyük bir mutluluk ve gurur duyduk. Bu projede emeği geçen, alın teri döken herkesi kutluyorum; teşekkür ediyorum.

BÜTÇEDEN MUTLU OLAN MUTLU AZINLIK

Değerli arkadaşlar;

Bütçe, önümüzdeki hafta genel kurula geliyor. Bu bütçenin de öncekiler gibi tam da iktidarın 23 yıllık misyonuyla uyumlu bir bütçe olduğunu görüyoruz. Yine öncekiler gibi emekçiden alıp küresel sermayeye ve faize aktarma görevini yerine getiriyor.

Tabi! Bu bütçeden mutlu olan mutlu bir azınlık da var! Aynı gemide olmadığımız çevreler var. İlk olarak faiz lobileri bu bütçeden rahatsız değil. Çünkü 2026’da; emekçinin hakkı olan 2 trilyon 741 milyar lira faize ödenecek. Bu bütçeden iktidar rahatsız değil! Bütçe teklifinde öngörülen gider 18,9 trilyon lira, öngörülen gelir ise 16,2 trilyon lira. Bütçe, daha işe başlarken, 2,7 trilyon lira açık veriyor. Ama iktidar bundan hiç hicap duymuyor. Bu bütçeden yandaşlar rahatsız değil!

Çünkü paylarını fazlasıyla alıyorlar.

Yani değerli arkadaşlar, aslında ekonomik bir kriz yok! Geçimi, iktidar eliyle krize sokulan insanlar var.

HEPİMİZ AYNI GEMİDE DEĞİLİZ

Bütçeye baktığımızda; gelir dağılımında ve vergilendirmede yine adaletsizlik görüyoruz. Burada sıkıntıyı iktidar partisine oy versin ya da vermesin hep emekçiler çekiyor. Bakınız, az önce bahsettiğim çevrelerle aynı gemide olmadığımızı gösteren bir rakam daha vereceğim.

Bütçede 3 trilyon 597 milyar liralık bir “Vergi harcaması” öngörülüyor. “Vergi harcaması” ne demek biliyor musunuz? Silinecek vergi demektir. Sermayeden, yandaştan alınmayacak vergi demektir.

Öte taraftan milletin cebinden çıkacak vergilere bakalım:

  • Bütçede Gelir Vergisi’nden 3,6 trilyon,
  • ÖTV’den 2,5 trilyon,
  • KDV’den 3,5 trilyon,
  • Kurumlar Vergisi’nden 1,7 trilyon lira gelir hedefleniyor.

Yani yoksuldan, dar gelirliden, sabit gelirliden, küçük işletme sahiplerinden alınacak. Yine

faize ve küresel sermayeye aktarılacak. Tüm bunlardan sonra Sayın Şimşeğin: “Bütçe arzuladığımız yere geldi” demesi bizi ciddi şüpheye düşürdü. Sizin arzuladığınız, milletimizin kaynaklarını faizcilere, yandaşlara aktarmak mı? Hepimiz “aynı gemideyiz” diyerek matematiği çarpıtmaya gerek yok.

Konuşmam boyunca sıraladığım tüm bu sorunların; zehirlenen çocuklarımızın, cezasız kalan suçluların, geçinemeyen emeklilerin tek bir ortak sebebi var: Yönetilemeyen bir Türkiye.

Bu iktidar, suçluyu affeden ama düşünceyi hapseden; müteahhidi koruyan ama depremzedeyi unutan bir anlayışla miadını doldurmuştur. Onlar, 11 kez yama yaptıkları yargı paketleriyle adaleti öldüre dursunlar; bizler hakkı üstün tutmaya devam edeceğiz.

Biz, annelere “benden sonra çocuğuma ne olacak” dedirtmeyen bir devlet için varız. Biz, suçlunun değil masumun korunduğu bir adalet için varız.

Biz, asgari ücretlinin açlığa mahkûm edilmediği bir düzen için varız. Engelli kardeşimin umudu biziz. Emekli amcamızın güvencesi biziz. Filistinli mazlumun sesi biziz. Biz, terörün de, yoksulluğun da, adaletsizliğin de bu topraklardan sökülüp atılmasını istiyoruz. Bunun için de çalışmaya devam edeceğiz.

Davut Güleç

Gazeteci, televizyoncu, Uzman polis-adliye muhabiri, Spor yazarı, Kayseri ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ile Küresel Gazeteciler Konseyi, TSYD, TİMEF, AVKON, ADD üyesi, TEMA’cı, Kızılay’cı, Dağcı, Trekkingci, Alp disiplini kayak milli hakemi, Herkes İçin Spor Federasyonu Kayseri il temsilcisi, Erciyes Kar Kaplanları Spor Kulübü Basın sözcüsü, Kayseri Spor Adamları Derneği, Tüm Mücadele Sporları Derneği, Kayseri Spor Adamları Derneği, Kent Güvenlik konseyi üyesi, Halkla İlişkiler Tanıtım, Adalet, Kamu Yönetimi mezunu ----- Davut Güleç Kimdir ? -----

İlgili Haberler

Android Uygulama Popup
Logo

📲 Davut Güleç Haberler

Android cihazınızdan kolayca haberleri takip edin!

📥 Uygulamayı İndir
Davut Güleç Panel İletişim Davut Güleç – Sağ Menü
Yukarı Çık Butonu - Siyah Halka
Modern GDPR Çerez Popup