
Özdemir: Ekonomimiz 2024’te %4,2 büyümüş, kişi başı millî gelirimiz 13.600 dolar seviyesine ulaşmıştır
MHP Genel başkan yardımcısı ve Kayseri milletvekili İsmail Özdemir, TBMM’de yaptığı konuşmada ‘Ekonomimiz 2024 yılında %4,2 oranında büyüme kaydetmiş; kişi başına düşen millî gelirimiz 13.600 dolar seviyesine ulaşmıştır’ dedi ve şunları söyledi.
Kovid-19 salgınında görülen kapanmalarla sosyal politikalara ağırlık veren uygulamalarla beraber tedarik zincirlerinin aksaması, küresel ekonomide süregelen sorunların daha fazla kökleşmesine sebebiyet vermiştir.
Bu süreçte 2020 yılında dünya ekonomisi yüzde 3,3 oranında daralmış, küresel ticaret hacmi ise yaklaşık 5,6 trilyon dolar azalmıştır. Dünya genelinde 430 milyon kişi işini kaybetmiş, gıda enflasyonu küresel düzeyde yüzde 25’in üzerinde seyretmiştir.
Devam eden ekonomi savaşları ve gümrük tarifelerine dayalı restleşmeler ise kökleşen ve kronikleşen ekonomik meseleleri geri döndürülmesi çok zor olan bir istikamete sürüklemiştir.
Örneğin ABD ile Çin arasındaki ticaret savaşları, 2018’den bu yana toplam 550 milyar dolarlık ticarete uygulanan gümrük vergilerini gündeme getirmiştir.
Bu gerginlik, yalnızca iki ülke arasındaki ticareti değil, küresel arz zincirlerini de doğrudan etkilemiş, üretim maliyetlerini artırarak emtia fiyatlarını rekor seviyelere taşımıştır.
Sıkı para politikası küresel ekonomiyi adeta kendisine mecbur bırakmış, yüksek faiz uygulamaları tüm merkez bankaları için çözüm olarak öne sürülmüş ve uygulamaya konulmuştur.
Uluslararası Para Fonu (IMF) verilerine göre, 2022–2024 aralığında 65’ten fazla ülke politika faiz oranlarını ortalama %400 oranında artırmıştır.
ABD Merkez Bankası (FED) yalnızca 2022 yılı içinde 11 kez faiz artırımı yaparak oranı %0,25’ten %5,5’e çıkarmıştır.
Yaşanan gelişmeler, küresel ölçekte yatırım iştahını azaltmış, özellikle gelişmekte olan ülkelerde sermaye akımlarının daralmasına yol açmıştır.
Bu durumda küresel ekonomik büyümeyi yavaşlamaya ve gerilemeye zorlamış, yeni yatırım kanalları spesifik ve acil ihtiyaçları karşılayacak öncelikli tedbirlerle sınırlandırılmıştır.
Nitekim 2024 yılı itibarıyla dünya genelinde ortalama büyüme oranı %2,6 seviyesinde kalmış, gelişmiş ekonomilerde büyüme %1,4’e kadar gerilemiştir.
Küresel doğrudan yabancı yatırımların toplam hacmi, 2021’deki 1,9 trilyon dolar seviyesinden 2024’te 1,3 trilyon dolara düşmüştür.
Sadece ileri nesil teknoloji ürünlerin üretim ve tedariği değil, aynı zamanda bunlar için gerekli olan hammaddelerin dahi sessiz bir savaşla küresel ve bölgesel rekabetin ana unsuru haline gelmesi uğraş alanını genişletmiş, ülkeleri ilave tedbirler almaya zorlamıştır.
Bugün dünyada yalnızca 10 ülke, yüksek teknoloji ürünlerinin toplam üretiminin yüzde 85’ini elinde bulundurmaktadır.
Nadir elementlerde Çin’in %63’lük, ABD’nin %12’lik, Rusya’nın %8’lik payı dikkat çekmektedir. Bu tablo, enerji ve teknoloji alanındaki bağımlılık risklerini artırmaktadır.
Dolayısıyla mevcut dünya koşullarında, var olan sorunlar öngörülemez ve belirsiz bir iklimde süregelirken, devam eden savaş ve çatışmalar ise ülkeler açısından pek çok başlıktaki küresel tedarik koşullarıyla ilgili riskleri yükseltmektedir.
Ukrayna-Rusya savaşı, enerji fiyatlarını yalnızca 2022 yılında %40 oranında artırmış, doğalgaz fiyatları Avrupa’da 7 katına çıkmıştır.
Ortadoğu’da süregelen istikrarsızlık, petrol arzını tehdit ederken, Afrika kıtasında yaşanan siyasi belirsizlikler gıda güvenliğini riske atmaktadır.
Dahası, dünya ülkeleri anlaşmazlıklara köklü çözüm getirmekte hâlâ tam anlamıyla başarılı olamamış; mevcut çatışma sahaları genişleme riski taşırken, yeni savaşların çıkması ihtimali aradan geçen her gün biraz daha artırmaktadır.
2024 yılı itibarıyla dünyada aktif veya donmuş statüde yaklaşık 60 silahlı çatışma alanı gözlemlenmiştir.
Bu çatışmalardan etkilenen insan sayısı ise 250 milyonu aşmıştır.
Tek kutuplu dünya düzeninin çok kutuplu hâl almaya başlaması bölgesel ve ittifaklara dayalı yeni güvenlik mimarisi arayışlarını hızlandırırken, ekonomiyle alakalı alternatif seçenekler oluşturma çabalarını da hızlandırmıştır.
BRICS ülkelerinin 2024 yılı itibarıyla küresel GSYİH’nin %31’ini oluşturması, bu yönelimin en açık göstergesidir.
Aynı dönemde G7 ülkelerinin payı ise %29’a gerilemiştir.
Bu durum, yeni güç dengelerinin artık Asya ve Avrasya merkezli oluşmaya başladığını göstermektedir.
Diğer yandan, küresel rezerv, ödeme sistemleri ve ticaret ağının da tek elden çıkarak, yerel düzeye doğru yayılması sonucunu doğurmaya başlamıştır.
Doların hâkimiyetinin giderek ve göreceli biçimde sarsılması, rezerv para birimi niteliğinin zayıflaması, neredeyse tüm ülkelerin altın rezervlerini artırma girişimleri ve yeni nesil ticaret ödeme sistemlerinin elektronik ortamda kendisini göstermesi, karşılaşılan yeni koşullardaki güncel durumlar haline gelmiştir.
Nitekim 2024 yılı itibarıyla merkez bankalarının toplam altın rezervi 36 bin tonun üzerine çıkmış, bu miktar 1970’lerden bu yana görülen en yüksek seviye olmuştur.
Bu şartlarda ülkelerin ihtiyaçları doğrultusunda, diğer ülkelerle ikili ticarete daha fazla önem vermeye başladığı ve gerek hammadde çeşitliliğini sağlamak, gerekse süregelen pazarlarını genişletme uğraşı verdikleri anlaşılmaktadır.
Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı (UNCTAD) verilerine göre, 2024 yılında ikili ticaret anlaşmalarının sayısı 430’u aşmıştır.
Bu sayı 2010 yılındaki 180 anlaşmanın iki katından fazladır.
Bu eğilim, dünya ekonomisinde bölgeselleşmenin artan etkisini çok açık biçimde ortaya koymaktadır.
Makul ve muteber olan ikili ticaret hacmini geliştirme stratejisini ülkemiz de kararlı biçimde sürdürmelidir.
Böylelikle ticaret potansiyelimizi geliştirirken, sanayi üretimini de artırarak, küresel rekabette güçlü pozisyon alma hedefimiz sağlıklı şekilde ilerleyebilecektir.
Türkiye’nin 2024 yılı toplam ihracatı 257,6 milyar dolar, ithalatı ise 361,8 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir.
İhracatımızın %57’si Avrupa ülkelerine, %19’u Asya’ya, %10’u Afrika’ya, %8’i Amerika kıtasına yapılmıştır.
Sanayi üretim endeksi yıl genelinde %3,2 artış göstermiştir.
Tercihli ticaret anlaşmaları, serbest ticaret anlaşmaları, ortak pazar ve ekonomik birliğe dayalı milli gayretlerimiz, stratejik ortaklarımız ve Türk Devletleri Teşkilatı başta olmak üzere diğer ülkelerle yürütülen ilişkilerimizin ileri seviyeye taşınması adına ülkemizin potansiyelini artırmasını hedefleyen çabalardır.
Bugün Türk Devletleri Teşkilatı ülkeleriyle toplam ticaret hacmimiz 15 milyar doları aşmıştır.
Aynı rakamın 2030’a kadar 50 milyar dolara ulaşması öngörülmektedir.
Türkiye, bu yapının lokomotif gücü olarak ekonomik, teknolojik ve lojistik açıdan lider konumdadır.
İhracat odaklı büyüme politikamızın gereği olarak var olan ticaret anlaşmalarının kapsam ve hacminin genişlemesi ise ana stratejimiz olmalıdır.
Nitekim hükümetimizin sürdürdüğü politikalarda da bu anlayışın başarılı bir şekilde yürütüldüğünü görmek son derece müspet bir gelişmedir ve memnuniyet vericidir.
2024 yılında Türkiye, 8 ülke ile ticaret ve yatırım anlaşması imzalamış, 20 ülke ile de müzakere sürecini başlatmıştır.
Dünyanın koronavirüs salgını sonrasında toparlanma eğilimi göstermesiyle beraber 2021 yılından bu yana Türkiye’nin toplam 17 çeyrektir kesintisiz bir şekilde büyümeye devam etmesi, sadece ekonomik olarak değil, dış politika anlamında da başarılı çalışmaların sürdürüldüğünü göstermektedir.
Ekonomimiz 2024 yılında %4,2 oranında büyüme kaydetmiş; kişi başına düşen millî gelirimiz 13.600 dolar seviyesine ulaşmıştır.
Mevcut durumda ise 15.000 dolar seviyesi aşılmıştır.
Var olan bölgesel ve küresel risklere karşı, beraberinde gelen fırsatları değerlendirmeyi başaran Türk ekonomisi için ihracatın önem ve katkısının yadsınamaz gerçekliğinden hareketle, potansiyelimizi geliştirmeye odaklanan politikaların sürdürülmesi yerinde olacaktır.
2024 yılında ihracatımızın %42’si yüksek katma değerli ürünlerden oluşmuş, teknoloji yoğunluklu sektörlerdeki pay her geçen yıl artmıştır.
Bu durum, Türkiye’nin “üreten ekonomi” kimliğini güçlendirmekte, rekabetçi yapımızı pekiştirmekte ve cari açığın azaltılmasına katkı sunmaktadır.
Bugün meclisimizin gündeminde olan uluslararası anlaşmaların, ekonomi politikalarımızı doğrudan ilgilendirmesini, az evvel arz ettiğimiz konular sebebiyle önemsiyor ve değer veriyoruz.
Temennimiz, ülkemizin ikili ticaret girişimlerinde diğer ülkelerle sürdürdüğü anlaşmaların kapsamının genişlemesinin yanında, rekabetçi koşulların yine ülkemiz lehine daha da beslenmesini sağlayacak gayretlerin devam ettirilmesidir.