
VATAN BÖLÜCÜ SİYONİST YAHUDİLİĞİN İTTİHAT VE TERAKKİ CEMİYETİ- PARTİSİNİN DOĞUŞU VE FAALİYETLERİNDE İŞBİRLİĞİ SÜRECİ OSMANLIDAN GÜNÜMÜZE 1878 – 2025
Üçüncü Bölüm
Süleyman KOCABAŞ
Siyasal Siyonizm’in Doğuşu
Osmanlı Devletinin Şam vilayetine bağlı, merkezi Kudüs olan Yahudilerin “Rab” ları tarafından kendilerine “Vaat Edilmiş Topraklar” olarak gördükleri (Tevrat, Tekvin Kitabı, bap 13) Filistin ilçesinde bağımsız bir Yahudi Devleti kurmayı kendisine “milli emel” edinmiş Siyonizm, 19. asrın ortalarında Avrupa’da doğdu.
- S. 132’de Filistin’deki krallıkları Roma İmparatorluğu tarafından yıkılarak buradan sürülen Yahudiler, bu sürgünlerinin ardından Filistin’i hiç bir zaman unutmamışlar, kutsal günleri cumartesi günlerinde Sabbat ayinlerini, buraya yenide dönüş özlemlerini, “Kurtuluş için ilahi Mesih beklemek” ten olarak hep şu duayı ederek bitirmişlerdir: “Gelecek yıl Kudüs’te buluşalım”. (Rıchart Allen, Imperıalism and Nationalism in the Fertile Crescent, Oxfort University Press, London, 1956, s. 189)
- asrın ortalarına gelince, “Mesihçi Siyonizm” in “Siyasal Siyonizm” e dönüştüğü görüldü. Buna sebep, 1789 Fransız İhtilalinin 19. asrı “Milliyetçilik Asrı” yapması yanında, bunun etkisinde yoğun olarak kendisini gösteren Avrupa milli devletleri nezdinde ortaya çıkan “ülkelerde safi ırkçılık” cereyanları Yahudileri de “katliamlar ve göce zorlamaları” yla hedefine alması olmuştu. Bu cümleden olarak 1880’li yıllarda Rusya’da “Pogromlar” ın (Yahudi katliamları) yanında, Fransa’da 1895’de yaşanan “Dreyfüs Olayı” sonucu (Alfret Dreyfus isimli Fransız ordusunda görevli Yahudi subayın, Fransız askeri sırlarını Almanlara vermesi iddiasıyla ortaya çıkan Yahudi aleyhtarı gösteriler) Yahudiler aleyhine Paris’te büyük bir miting düzenlenmişti.
Siyonizm’in doğuşunu etkileyen bu iki sebebin yanında, Osmanlı İmparatorluğunun Hıristiyan tebaası Yunanlılar, Sırplar, Romenler, Karadağlılar’ın da Mesih beklemeden teşkilatlanarak bağımsız devletlerini kurmaları, Yahudilere de örnek olarak, “kurtuluşları” için onları da teşkilatlarını kurmaya sevk etmiş, buna “Siyonistlerin Balkan Milliyetçiliğinden etkilenmeleri” denmişti.
İlk Vatan Bölücü Siyonist Cemiyetin Kuruluşu
Bu anlattıklarımızın etkisinde, “Mesihçi Siyonizm” i “Siyasal Siyonizm”e dönüştürmenin en önemli “kırılma noktası” nı veya “ilk kuruluşu” nun, yazımız açısından, “Osmanlı İmparatorluğunu bölmeye yönelik yeni bir vatan bölücü cereyan” olarak ortaya çıkması, 1884’de Rusya’nın Odesa şehrinde Yahudi tıp doktoru Leo Pinsker tarafından kurulan “Siyon Âşıkları Cemiyeti “ (Lovers of Zion) oldu. Bunun kurulmasını, Rusya’nın “iç dinamikleri” nden olarak, radikal ve ırkçı Panslavizm Rus Milliyetçi cereyanının 1881’de Rusya’da başlattığı “Pogromlar” (Yahudi Katliamları) tetikledi. “Yahudilerin kurtuluşu” için denilerek Siyasal Siyonizm idealine sahip Pinsker, başkanı olduğu kuruluşunun ilk kongresini kuruluş yılı 1884’de Polonya’nın Kattowitz şehrinde 36 delegenin katılımıyla yaptı. Bu kongreden, Yahudilerin “Milli yurdumuz” dedikleri Filistin’e göçlerle geri dönüp burada ilk hamlede, “Osmanlı Devleti veya bir başka Büyük Devletin himayesinde” denilerek “özerk bir Yahudi yönetimi” kurulması kararı çıktı. (Walter Laquer, A History of Zionism, Holt, Rohehart and Winston, New York, 1972, s. 77)
Kongrenin aldığı kararların “icra komitesi” başkanlığına seçilen Pinsker, bütün Avrupa’yı gezerek Yahudi zenginleriyle görüşmek suretiyle, onlardan, Rusya’da katliamlara maruz Yahudilerin Filistin’e göçü için “finansman yardımı” istedi. Bu uğurda en büyük kazancı, Avrupa ve İngiltere’nin “en zengin Yahudisi” denilen Baron Edmunt de Rothschld’in desteğini alması oldu. (Solomon Grayzel, A History of the Jews From the Bablonian Exile to the Present, A Monder Books, New York and Toronto, 1968, s. 576)
1884’ü müteakip Rothschld’in para desteğiyle Rusya’dan Filistin’e yoğun Yahudi göçleri başladı. İşte Sultan Abdülhamit, tam bu sırada, “Siyonist Yahudi bölücülüğü” nü Osmanlı Devleti’ni bölmeye yönelik yeni bir “vatan bölücü” cereyan olarak görmesi sonucu, Filistin’e bir dizi “Yahudi Göç Yasakları Kararları” çıkarmaya başladı. Yahudiler, bu kararları “delmek için” denilerek Avrupa’da Almaya, Fransa gibi devletlerin “tabiiyetine girmek- vatandaşı olmak” suretiyle göçlerini devam ettirmeye başlayınca Abdülhamit, bunlara da ayrı bir yasak kararları çıkardı. (Lewin Evans, The Germany Road to the East, William Heinemann, London, 1966, s. 102)
Leo Pinsker’in “Siyonizm Aktivitesi”, Avrupa’nın zengin Yahudilerinden göçler için “para dilenmek” ten ibaret “sınırlı” kaldı.
“Siyasal Siyonizm”i bütün Yahudilerin ve dünyanın gündemine sokarak siyasallaştıran ve “adres” veren, Viyana’lı hukukçu ve gazeteci Theodor Herlz oldu. Pinsker ile ilişkilendirmesini yapan Siyonist Yahudi Achad Ha-am, şunları yazar: “Söyleyebilirim ki, Pinsker Siyasal Siyonizm’in icatçısı, Herlz ise, havarisidir. Pinsker yeni bir tertip getirdi. Herzl ise, onu pratiğe aktırdı.”(Achad Ha-am, Ten Essays on Zionism and Judeizm, George and Sons Ltd, London, 1922, s. 88)
Büyük Boyutlu Aktivist Vatan Bölücü Cemiyet Olarak “Dünya Siyonist Teşkilatı” nın Kuruluşu
Leo Pinsker’in Siyonist faaliyetlerinin sınırlı kalışını Theodor Herzl deldi. Kendisi de Rusya’daki Pogromlar ve Avrupa’daki diğer Anti-Semitist (Yahudi Aleyhtarlığı) yapılanmalardan etkilenerek 1897 ’de Viyana’da “Dünya Siyonist Teşkilatı” nı kurdu.
Teşkilat, ilk kongresini, 17 ülkeden 240 delegenin katılımıyla 29 Ağustos 1897’de İsviçre’nin Basel şehrinde yaptı. Kongreden adına “Basel Programı” denilen program çıktı. Buna göre, “Vaat Edilmiş Toprak” Filistin’in “Yahudi Milli Yurdu” haline getirilmesi kararlaştırılmış, Yahudilerin buraya göçü teşvik edilerek, nüfusunun tamamına yakını Araplardan ibaret “Yahudisiz Filistin” de Osmanlı yönetiminde önce “muhtar, otonom veya özerk” bir yönetim yapılandırılmasının ardından, Osmanlı’dan ayrılan diğer ayrılıkçı unsurlar örneklerinde olduğu gibi, fırsatı bulunursa bu özerk yönetimin bağımsızlığa dönüştürülmesi şeklinde Dünya Siyonist Teşkilatı Başkanı Theodor Herzl’in “Bağımsız İsrail Devletini kurmak” milli emeli kendisini göstermişti.
Dünya Siyonist Teşkilatı Başkanı Herzl, I. Kongre ve “Basel Programı” nı değerlendirirken o derece ileri gitmişti ki, Birleşmiş Milletler Teşkilatı’nın kararıyla 1947’de kurulacak İsrail Devleti’nin kuruluşunu, daha erkeden tậ 29 Ağustos 1897’de Basel’de ilan etmiş, bir çeşit “sürgünde veya soyut devlet kurmak” tan olan bunu hatırlarında şöyle dile getirmişti: “Basel’de ben Yahudi Devletini kurdum. Eğer bunu yüksek sesle söylersem bana bütün dünya güler. Fakat, beş sene içinde veya elli sene sonra (projeksiyon tahmininin isabet derecesine bakınız ki, 1897’den elli sene sonra 1947’de İsrail Devleti, Birleşmiş Milletler Teşkilatı’nın kararıyla kurulacaktır) garantili olarak herkes böyle bilecektir. Bir devletin kurulması, o devleti kurmak isteyen kimselerin iradeleri dahilindedir. Evet, sadece isteyen bir kimse bile kuvvetli bir ferttir (Devlet benim: Louis XIV). Toprak sadece maddeden ibarettir. Devlet, bir toprağa sahip olsa bile, yine de mücerret bir mefhumdur. Kilise Devleti vardır, toprağının bulunmaması bir şey ifade etmez. (1850’li yıllarda İtalyan Birliği kurulurken Kilise Devleti Vatikan’ın varlığına da son verilmiş, Fransa’ya kaçan Papa, burada “soyut devlet” olarak varlığını ilan etmiş, bugünkü Vatikan Papa Devleti, Roma’nın bir mahallesinde sınırlı olarak ancak 1929’da İtalyan Devlet Başkanı Mussolini tarafından resmen kurulmuştu) aksi takdirde Papa’nın saltanatı bahis konusu olamazdı. Basel’de işte ben bu soyut yapılanmayı yarattım. Delegeleri tedricen (yavaş yavaş) bu devlet moduna hazırlardım ve onlara kendilerinin bir ‘millet meclisi” olduklarını hissettirdim” (Theodor Herzl, The Complete Diaries of Theodor Herzl, Volume II, London, 1960, s. 581)
Theodor Herzl’in Sultan Abdülhamit’le Filistin Pazarlığı
Siyonist Kongresinde, “Basel Programı” nın “icra komitesi” başkanlığına seçilen Herzl, Viyana’dan İstanbul’a 1902’e kadar 5 defa gelerek Sultan Abdülhamit’le, Sultan’ın 1880 li yıllardan itibaren Filistin’e koyduğu “Yahudi Göç Yasakları Karaları” nı kaldırmak ve buna ilaveten “Özerk Yahudi Yönetimi” istemeye yönelik pazarlıklara başladı.
Herzl’in Sultan’la pazarlığına konu olacak, “Özerk Filistin Yahudi Yurdu” nun sınırları hatırlarında yer aldığı üzere şöyle çizilmişti:
“Sınırlar, Kuzey’de Kapadokya dağları (Anadolu’daki Orta ve Güney Toroslar), Güney’ de Süveyş Kanalına kadar olan alanı kapsamalı. Devamlı tekrarlanacak slogan: Davut ve Süleyman’ın Filistin’i olmalıdır.” ( Herzl, Complete Diaries….., Volume I, s. 324). Herzl, bu sınırlarda özerk yönetimleri karşılığı Abdülhamit’e “pazarlık konusu” olarak şu “para teklifi” nde bulunmuştu:
“Biz, Türkiye’nin mali durumunu düzeltmek için 20 milyon harcayacağız. Bu meblağın iki milyonunu Filistin’deki değişiklik için vereceğiz. 80 bin Türk lirası, bu sermayenin yıllık temel sermayesi olacak. 18 milyonu ile Türkiye’yi Avrupa’nın mali kontrolünden kurtaracağız.” (Herzl, Volume I, s. 365)
Sultan’ın buna verdiği cevap çok sert olmuş, şunları söylemişti: “Ben bir karış bile olsa toprak satamam. Zira, bu vatan bana ait değil, milletime aittir. Benim milletim bu İmparatorluğu savaşta kanlarını dökerek kazanmışlar, onu kanları ile verimli kılmışlardır. Bu toprak bizden sökülüp alınmadan evvel, biz onu tekrar kanlarımızla sularız. Benim Suriye ve Filistin alaylarımın efradı birer birer Plevne’de şehit düşmüşlerdir. Onlardan bir tanesi dahi dönmemek üzere muharebe meydanlarında canlarını vermişlerdir. Türk İmparatorluğu bana ait değil; Türk Milleti’ne aittir. Ben onun hiç bir parçasını veremem. Bırakalım Yahudiler milyonlarını saklasınlar. Benim İmparatorluğum parçalandığı zaman, onlar Filistin’e hiç bir karşılıksız sahip olabilirler. Fakat, yalnız bizim cesetlerimiz taksim edilebilir. Ben canlı bir vücut üzerinde ameliyat yapılmasına razı değilim” (Herzl, Volume I,s. 378 – 379)
Herzl’in Bağımsız Yahudi Devleti İçin Yeni Yol Haritası
Herzl’in İstanbul’a beşinci defa gelişi, Temmuz 1902’de olmuş, Sultan Abdülhamit’ten yukarıdaki aynı cevabı alınca, bütün bu görüşmelerden ümidini artık tamamen kesmiş olarak, bir daha gelmemek üzere İstanbul’dan ayrılmış, ayrılış tarihi 4 Ağustos 1902’de hatıra notları olarak şunları yazmıştı:
“Son selamlaşmalardan sonra Ali Baba ve Kırk Haramiler mağarasından çıktım…
Yıldız ve Babıali bana alışmıştı. Yahudi Davut Efendi’nin (Saray tercümanlarından) bana 1896 yılında söylediği gibi yine el açmak zorunda kalacaklar ve istediklerimizi o zaman kucağımıza atacaklar.
Önemli olan o zamanın ne zaman geleceği idi.” (Herzl, Volume IV, s. 1344)
Herzl, “o zamanın ne zaman geleceği” ni tesadüfe bırakmak istemedi. Bu süreç için, Siyonistlerin yeni çalışma yollarını belirlemeye ve bunları gerçekleştirmeye yönelik olarak şunları yazıyordu:
1-“Sultan’a karşı bir kampanya açmalı, bu iş için de sürgün edilmiş prensler ve Jön Türklerle temas kurmalı.
2-“Türkiye’nin dağılmasını beklemeliyiz.” (Herzl, Volume III, s. 1080)
Bu yol haritası gereği, vatan bölücü Siyonist hareket de ilk olarak, bir diğer vatan bölücü cereyan Ermeni Teröristlerin İttihatçılarla işbirliğine benzer onlarla işbirliğine gidecekti. Siyonistler işbirliği konusunda, özellikle İttihatçıların daha güçlü ve yaygın olmaları sebebiyle bunları “ön plan” a çıkarmışlar, Jön Türklerin diğer bir grubu olan Teşebbüs-ü Şahsi ve Âdem-i Cemiyeti’yle ilişkileri zayıf olmuştur.
Siyonistlerin İttihatçılarla İşbirliği
Dünya Siyonist Teşkilatı Başkanı Theodor Herzl’in İstanbul’daki Filistin Pazarlıkları bir sonuç vermeyince, Ermeni Meselesi gibi diğer ayrılıcı cereyanlarda yaşandığı benzeri, kendilerinin önündeki “en büyük engel” olarak Sultan Abdülhamit’i görülerek, onun etkisiz hale getirilmesi planlanacak, bu cümleden olarak Herzl’in verdiği direktif doğrultusunda Sultan’ın devrilmesi için onun muhalifi Jön Türklerle işbirliği gündeme gelecekti. Sultan devrildikten sonra onun “İstibdat” rejimi yerine Meşrutiyet’in ilanı gelecek, Siyonist Yahudiler de, Ermeni Teröristlerin düşündükleri gibi bu rejimin değişikliği fırsatından ve özelikle de onun “hürriyet ve serbesti havası” ndan faydalanarak emellerini rahatlıkla gerçekleştirmek isteyeceklerdi.
Siyonistlerin Jön Türklerle işbirliği için Osmanlı Yahudilerinin Siyonizm’e kazandırılması gerekiyordu. Bunun için merkezi Viyana’da bulunan Dünya Siyonist Teşkilatı’ndan Siyonist Yahudiler Türkiye’ye giriş yaparak, ırkdaşları Yahudilere propaganda ile onları kazanmaya çalıştılar. Bu uğurda üzerinde en çok durdukları şehir Selanik oldu. Çünkü burasının 173 bin olan nüfusunun 100 bine yakınını Osmanlı vatandaşı Musevi Yahudileri ve Müslümanlığa dönme Yahudiler (Sabatay Sevinin müritleri) meydana getiriyorlardı. (Selanik’teki Yahudi çoğunluğu ve büyük etkinlikleri sebebiyle o yıllarda bu şehre “İkinci Kudüs” deniliyordu) Sonra Selanik, merkez İstanbul’dan uzak ve Avrupa’nın serbesti havasına da çok açık bir şehir olduğu için yurt içinde Jön Türklerin daha rahat olarak çalışabilecekleri bir şehir özelliği gösteriyordu.
Bu şehirde Abdühamit’i devirip Meşrutiyet’in ilanına yol açmak uğrunda Jön Türklerin özellikle İttihatçı Grubuyla işbirliği halinde çalışabilecek Siyonizm’e kazandırılan en başta gelen Yahudiler şunlar olmuştu: Haham Jacob Meir, Avukat Emanuel Karasso, Yahudi gazetesi L’Ecopa’nın sahibi Joseph Naor, Nisim Mazliyah, Nissim Ruso ve Tekin Alp takma adlı Moiz Kohen. “Fakat, en büyük kazanç Jön Türk hareketi içinde meşhur sima ve Osmanlı Parlamentosunda Selanik mebusu Emmaunel Carasso oldu.” (Friedman Isaiah, Germany, Turkey and Zionism 1897 – 1918, At the Clarendon Press, Oxford, 1977, s. 142)
Sultan II. Abdülhamit’i etkisiz hale getirmek için Jön Türkler – Siyonistler ittifakından olarak bu hareketin merkezinde ve Osmanlı Devleti yıkılana kadar başında bulunan en aktif eleman Emanuel Karasso’nun olduğuna dair diğer bir kısım kaynaklarda şu bilgilere yer verilmiştir:
Yahudi asıllı Profesör Avram Galanti’nin Karasso hakkında yazdıkları: “Karasso, Genç Türk (Jön Türk) hareketine en önce katılanlardan biri olmuştur. En önemli görevi Selanik’te, gerek Selanik ile İstanbul vs. mahaller arasında haberleşmeyi sağlamak, hükümetin dikkatini çekmeyecek bir şekilde, halkı memleketin durumundan haberdar etmek ve onu ikaz etmekten ibaretti. Karasso, bunda tamamıyla başarılı ve Cemiyet’e (İ. ve T. Cemiyeti) en fazla hizmet edenlerden birisi olmuştu.” (Prof. Avram Galanti, Türkler ve Yahudiler, Tan Matbaası, İstanbul, 1947, s. 91)
Günümüzün İsrail vatandaşı Yahudi yazarlarından Prof. Bernard Lewis de eserinde, Selanik Yahudilerinin yalnız mason locaları vasıtasıyla Jön Türklere büyük destek verdiklerinden ve bu destekte Emanuel Karasso’nun “önemli bir sima” olduğundan bahseder. (Bernard Lewis, Jews of İslam, Princeton University, Princeton, 1984, s. 179)
Prof. Dr. Tarık Ziya Tunaya’nın yazdıklar: “Hürriyet’in İlanı’ nda (Meşrutiyet ilanı) Musevilerin egemen oldukları Selanik Mason Localarının, bu arada Büyük Üstat (Macedonia Risorta Mason Locası Başkanı) Emanoel Karasu (Karaso) Efendi’nin etkin rolleri olduğu açıktır.” (Tarık Ziya Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler İkinci Meşrutiyet Dönemi, C. I, Hürriyet Vakfı Yayınları, İstanbul, 1984, s. 558)
Selanik’te Avukat Karasso, hem Osmanlı ve hem de İtalyan vatandaşı olması hasebiyle “çifte vatandaşlık” a sahip birisi idi. İtalyan vatandaşı olması ve üstelik de İtalya’nın Büyük Mason Locasına bağlı olarak Selanik’te kurulan Macedonia Risorta locasının da üstat-ı azamlığını (başkanı) yapması sebebiyle, kendi emeli Siyonizm’e hizmeti yanında, emperyalist İtalya’nın yayılmacılık ve sömürgecilik emellerine hizmet eden birisi olarak da kendisini göstermişti. Bu cümleden olarak, Sultan Abdülhamit, Selanik’te “sürgün” de bulunurken, muhafızı Yüzbaşı Rasim Bey’e, 1911 Osmanlı – İtalyan Harbi sonucu Trablusgarp ve 12 Ada’nın İtalya’ya verilişinde Karasso’nun da büyük rolü olduğuna dair ona, şunları söylemişti: “Ben makamda olsaydım (27 Nisan 1909’da hal’ edilmesi idi) bunların hiç biri olmazdı” ((Ziya Şakir, Sultan Abdülhamit’in Son Günleri, Muhafızı Rasim Bey’in Hatırları, Anadolu Türk Kitabevi, İstanbul, 1946, s. 99)
Karasso’nun Jön Türkler içinde gözüne kestirdiği ve sonuna kadar kullandığı önemli sima Talat Bey (sonra paşa) olmuştu. Talat Bey, Edirne’de posta memuru iken Jön Türk hareketin içinde erkenden yer alması sebebiyle görevinden atılmış, ona Karasso sahip çıkmış, yazıhanesinde iş vermişti. (Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, C.I, Remzi Kitapevi, İstanbul, 1975, s. 160)
Karasso, Talat Bey yanında daha birçok Jön Türkleri de başkanı olduğu mason locasına bunları Mason yaptırarak kaydettirmiş, Sultan II. Abdülhamit, yabancı merkezlere bağlı mason localarına bir şey yapamadığı için buralar Jön Türklerin toplantılarını yaptıkları için “en emin mahaller” olmuş, arşivleri buralarda saklanmış, bunların öncülüğünü Macedonia Risorta locası yapmış, ihtilal teşkilatı İttihat ve Terakki Cemiyeti de bu locanın içinden çıkmıştı. Bu cümleden olarak iki Jön Türk hatırlarında şunları yazmışlardır:
Selanikli Şemsettin’in yazdıkları: “Selanik’te bir Mason cemiyeti (Macedonia Risorta) vardı ki, bu cemiyetin (İttihat ve Terakki Cemiyeti) teşkiline (kurulmasına) sebeb-i asıl (asıl sebep) olmuştur.” (Selanikli Şemsettin, Makedonya Tarihce-i Devr –i İnkılap, Artin Asadoryan Matbaası, İstanbul, 1328, s. 124 – 125)
Jön Türklerin Prens Sabahattin Grubundan Mevlanzade Rıfat’ın yazdıkları: “İttihat ve Terakki Cemiyeti, hakikatte Osmanlı Devleti’ni yıkmak gayesiyle Siyonist Yahudilerin zihninden doğmuştur.” (Mevlanzade Rıfat, Türk İnkılabının İçyüzü, C. I, Kahire, 1326, s. 124- 125)
İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin, Sultan Abdülhamit’i devirmeye yönelik, “gizli bir ihtilal cemiyeti” olarak kurulmasında, Karasso’nun Talat Bey’e tesir ederek, kendisinin telkinleri ve himayesinde kurulduğuna dair, ilki İttihatçı ikincisi Âdem-i Merkeziyetçi iki jön Türk’ün hatırlarında da şunlar yer alır:
Halil Menteşe: “Meşrutiyet’in ilanından iki buçuk sene kadar önce bir yaz (Selanik) Millet Bahçesinde arkadaşlarımızla otururken Talat Bey, ‘Arkadaşlar, gazeteler ve mecmualar dağıtmak ve okumakla iş bitmez… Bir cemiyet kuralım, efradımız çoğalınca İstanbul’a gidip Sultan Hamit’i öldürelim. Meşrutiyet’in istirdadına (yeniden ilan etmek) teşebbüs edelim’ teklifinde bulundu.” (Halil Menteşe’nin Anıları, Haz. İ. Arar, Hürriyet Vakfı Yayınları, İstanbul, 1986, s. 113)
Ahmet Bedevi Kuran: “İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin merkezi umumisi (genel merkezi) Farmason locası üstatlarından olarak Musevi Karasso Efendi’nin tesiri altına girmişti.” Ahmet Bedevi Kuran, İnkılap Tarihimiz ve Jön Türkler, Tan Matbaası, İstanbul, 1946, s. 267)
Kendisi Mason Haydar Rıfat’ın hatıralarında yazdıklarına göre ise, İttihat ve Terakki Cemiyetinin ilk kurucu üyeleri hem mason ve hem de Macedonia Risorta Mason Locasına (Dirilen Makedonya Locası) na kayıtlı üyeler olup bunlar şunlardı: Talat, Mithat Şükrü, Rahmi, Canbolat İsmail, Cemal Bey (sonra paşa). (Haydar Rıfat, Farmasonluk, Tefeyyüz Kitabevi, İstanbul, 1334, s. 296). Enver Bey’in de birçok kaynakta yer aldığı üzere, Mason olarak aynı locaya kaydedilen ve İ. ve T. Cemiyeti’nin 11’ inci üyesi olduğundan bahsedilir. (Yeni Rehber Ansiklopedi, C. 6, Enver Paşa Maddesi, İstanbul, 1993, s. 352)
Özellik, Talat, Cemal ve Enverlerin şahsında görülüyordu ki, “II. Meşrutiyet Dönemi” denilecek olan 1908 – 1918 dönemi Türkiye’sinin yönetimine “Triumvirate” (Üçlü Diktatörlük) denilen bunlar, Emanuel Karaso’nun tesirinde ve Macedonia Risorta Locasından masonik olarak “yetiştirilip salınan kimseler” oluğu gerçeği de kendisini göstermişti.
İttihat ve Terakki Cemiyeti Selanik’te mason locasının içinde kurulduktan sonra, İstanbul’da şubesini açmak için Talat Bey’le Emanuel Karasso buraya gelmişler, “İngiliz muhibbi” denilen Sahip Molla ile görüşmelerinden sonra Abdülhamit’in hafiyeleri tarafından yakalanarak Yıldız sarayına götürülmüşlerdi. Burada, Kazım Karabekir’in hatırlarında yazdıklarına göre, Kabasakal Mehmet Paşa tarafından sorgulanmışlar, Paşa’nın Karasso’ya “İstanbul’a sen ve Talat niye geldiniz? Talat kimlerle görüştü, ne görüştü?”sorusu üzerine verdiği cevapta, kendisinin İspanyol tebaasından bir mason olduğunu ve İstanbul’a sırf mason localarını ziyaret etmek için geldiklerini söylemişti.
Yine Karabekir’in yazdıklarına göre, adı geçen ikilinin İstanbul’a gelmelerinin boyutları, burada teşkilat kurmakla kalmamış, Sultan Abdülhamit’i bir ihtilalle devirirlerse Veliaht Reşat’tan Meşrutiyet’i ilanı için bir “yazılı vaat” istemek olmuştur. (Kazım Karabekir, İttihat ve Terakki 1896 – 1909, Türdav Ofset Tesisleri, İstanbul, 1982, s. 272 – 278) Zaten en sonunda Sultan Reşat da, kardeşi Abdülhamit’in devrilip yerine kendisinin Padişah olması için İttihatçı ihtilalcilerle işbirliği yapacaktır. Bunu, onu anlatan kitabımızda bütün belgeleri ile açıklayacağız. Yalnız burada şundan bahsedelim ki, Abdülhamit, kardeşinin bir darbe ile işbaşına getirileceğini anlamış olacak ki, onun hakkında, “Beni istemezler, kardeşimi isterler. Kardeşim onların her isteğini yerine getirecek bir tıynettedir (yaradılış, huy)” demişti. Sultan Abdülhamit’e bu haliyle, kardeşi Sultan Vahdettin de zaten “silik ve iktidarsız bir padişah” olduğu için “Osmanlı’nın ‘son padişahı’ olmuştur” yorumları yapılır.
Siyonizm-İttihatçı İşbirliğinin Büyük Boyutları
İttihatçı –Siyonist işbirliğini daha geniş boyutlarda dile getiren diğer bir kısım belgeler de şunlardır:
“Macedonia Risorta Locası “yeniden doğuş” nu, Ettore Ferroriye’ye (İtalyan Mason üstat- azamı) olduğu kadar, genç bir Sefarad (İspanyol Yahudi göçmeni) Avukat Emanuel Karasso’ya da borçluydu. Karasso, ‘Jön Türklerin toplantılarını Mason localarında yapmaya davet etmek fikri’ ondan çıktığı için, sık sık İtalyan Maşrık-ı Azamı ile Jön Türkler arısındaki gerçek bağlantı halkası olarak gösterilmişti… Macedonia Risorta’nın Üstat-ı Azamı Muhteremi, Karasso’nun onayıyla Jön Türkler locayı, hareketlerinin merkezi ve arşivi olarak kabul ettiler.” (Angelo Iacovella, Gönye ve Hilal, İttihat – Terakki ve Masonluk, Çev. T. Altınova, İletişim Yayınları, İstanbul, 1998, s. 42)
“Şehirde (Selanik) çok Yahudi vardı. Bunların çoğu İtalyan tebaası (vatandaşı) ve frankmason idiler. Masonluk gayesi ile bu gizli teşkilata (İttihat ve Terakki) para yardımında bulunuyorlar ve İtalyan tebaası bulundukları için de ihtilalcileri (Jön Türkleri) evlerinde salkıyabiliyorlardı. Böylece onları tevkiften (yakalanmaktan) kurtarıyorlardı… Bunlar, Yahudi evlerinde toplanıyorlar ve Yahudilerden, kaynaklarını bilmedikleri büyük para yardımı görüyorlardı.” (Mechin Benoist, Kaplan ve Pars Mustafa Kemal, Çev. Z.Güvenli – M. R. Özgen, C.I, Nirgök Matbaası , İstanbul, 1955, s. 18)
“İhtilal hareketi Türkiye’de her şehirden ziyade yalnız bir şehirde tutunabilmişti: Selanik. Selanik’te Mason localarının koruyuculuğu altında İttihat ve Terakki Cemiyeti faaliyetini sürdürebiliyordu. Bu gizli cemiyet, Abdülhamit rejimini yıkmaya çalışıyor, serpilip büyüyordu. Hareketin gerçek beyni Yahudiler veya Yahudilikten dönme Müslüman Yahudilerdi. Onlara, Selanik’in ve Dunmeks’in zengin Yahudileri tarafından para yardımında bulunuluyor, aynı zamanda Viyana, Budapeşte ve Berlin, belki de Paris ve Londra’nın milletlerarası veya yarı milletlerarası kapitalistleri (Rothschld vb.) tarafından finansman sağlanıyordu.” (Seton-Watson R. W. The Rise of Natıonality in the Balkans, Hoard Ferting, New York, 1966, s. 184 – 185)
“Ordu tarafından desteklenen İttihat ve Terakki Cemiyeti, başlangıçta gizli olarak, daha sonra açıkça bu vazifeyi (ihtilali) yerine getirmeyi üzerine aldı. Yahudiler ve Selanik’in Farmasonları, Cemiyet’in bu vazifesini ifada kuvvetle desteklediler.” (M. Philip Price, Türkiye Tarihi, Çev. S . Atalay, Ararat Yayınevi, İstanbul, 1979, s. 110
Mason Kemalettin Apak’ın yazdıkları: “İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin o zamanki bazı haberleşmelerinin bu localar yoluyla yapıldığı, bir çok önemli hususlara bu localarda karar verildiği, buraların hürriyet ve meşrutiyet için çalışan genç ve aydın Türklerin müzakere ve mütalaa mahalli olduğu, bütün memleket meselelerinin tam bir serbesti ve vuzuh içinde buralarda müzakere ve münakaşa edildiği ve bu suretle Masonluğun İttihat ve Terakki’yi desteklediği ve İstibdat idaresine karşı yapılan mücadeleye hizmet ettiği, bu localara mensup kardeşlerin birçokları tarafından bana iftiharla anlatılmıştır.” (Kemalettin Apak, Ana Çizgileriyle Türkiye’de Masonluk Tarihi, İstanbul, 1958, s. 39)
Hafiyeleri (ajanları) vasıtasıyla bütün bu olup bitenlerden az –çok haberdar olan Sultan Abdülhamit’in yazdıkları: “Avrupa’da, Mısır’da çeşitli isimler altında çıkan gazeteler ve buralarda gezinen gizli cemiyetin adamları, daha öncede söylediğim gibi, memlekete ciddi bir zarar vermediler. Fakat Mason locaları, bütün takiplerimize rağmen İttihat ve Terakki’ye bağlı subayları harekete geçirince, bu avare insanlar birer bayrak haline geldiler. İşte Jön Türkler ve İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin hikayesi budur.” (Abdülhamit’in Hatıra Defteri, s.64)
Siyonistlerin Jön Türk Kongreleri ve Abdülhamit Suikastına Katılmaları ve Meşrutiyet İlanına Sevinçleri
Siyonistlerin Jön Türklere desteği Selanik’le sınırlı kalmamış, 1902 ve 1907 Paris Jön Türk Kongrelerine de diğer vatan bölücü unsurlar yanında kendileri de “Musevi temsilcileri” ni göndererek onlara destek için katılmışlardır. “Bunların, biricik ortak görüşleri, Abdülhamit’in padişahlık edecek yetenekte olmadığıydı. Bütün bunlar, ‘Sultan’ı devirmek ortak fikri etrafında birleşmişlerdi. “ (E. E. Ramsaur, Jön Türkler ve 1908 İhtilali, Çev. N. Ülken, Sarder Yayınları, İstanbul, 1972, s. 84)
Siyonistlerin Selanik dışı aktiviteleri Jön Türk Kongrelerine katılmakla kalmamış, 5 Temmuz 1905’de Sultan Abdülhamit’e bir Cuma namazı saati Yıldık Sarayı bahçesindeki Yıldız camisinde düzenlenen onu öldürme suikastına da dahil olduklarından bahsedilir. Birçok kaynakta anlatıldığına göre, bu suikastı asıl düzenleyenler Ermeni Teröristler olmuşlar, Siyonistlerin de zaten ilk emelleri onlar gibi “Abdülhamit’ten kurtulmak” olduğu için “ikinci muavin unsur” olarak katıldıkları üzerinde durulmuştur. Bu uğurda, “en güvenilir kaynak” sayılabilecek olan, Enver Paşa’nın kurduğu Teşkilat-ı Mahsusa (Özel İstihbarat Teşkilatı) başkanlarından Albay Hüsamettin Ertürk Hatırlarında şunları yazar:
“İşte Siyonistler de Ermenilerle birleşerek müşterek (ortak) düşmanlığa başlamışlardı. Suikastın planları İsviçre’de hazırlanmış, Rusya’da ihtilalci olarak yetiştirilmiş bir Yahudi ile suikast işlerinde tecrübesi bulunun bir Macar Yahudi ve Fransız Edward Jores ile Ermeni komitacılar, bu planda vazife alışlardı. Abdülhamit’in bir saatli bomba ile katledilmesi tensip (kararlaştırma) edilmişti.” (Albay Hüsamettin Ertürk, İki Devrin Perde Arkası. Pınar Yayınları, İstanbul, 1964,s. 42)
Bu cümleden olarak Ermeni vatandaşlarımızdan Leon Dabağyan’ın yazdıkları:
“Sultan Abdülhamit Han’a karşı yapılacak suikast hareketinin kararı, Sofya Kongresinde (Taşnaksutyun Partisinin kongresi) alınmış ve fakat İsviçre’de Siyonistlerle beraber çizilmişti.” (Levon Dabağyan, Sultan II. Abdülhamit ve Ermeniler, Son Havadis Gazetesi, 28 Kasım 1981, s. 6)
Suikast için Yıldız camisi avlusu çıkış kapısında bekleyen Sultan Abdülhamit’in arabası yanına “ziyaretçi- seyirci edasıyla” bomba yüklü araba konularak patlatılmıştı ama, Sultan’ı ölümden, 2 dakika 42 saniye gecikmesi kurtarmıştı.
Sultan Abdülhamit “kendisini ve ülkesini kurtarmak” için denilerek ne kadar etkili tedbirler almış olursa olsun, kaderin tecellisi en onsunda aleyhine olacaktı. Selanik’te Siyonistler Yahudiler tarafından da manevi ve maddi dolduruluşa getirilen III. Ordu ve yüzbaşı subayları Enver, Resneli Niyazi Ohrili Eyüp Sabri beyler, emirlerindeki bölüklerle (içlerinde Bulgar, Ermeni, Yahudi vb bölücü unsurların da “sivil gönüllüler” olarak katıldıkları halde) Balkan dağlarına çıkarılarak Sultan Abdülhamit’in yönetimine karşı “Meşrutiyeti ilan ihtilali” başlattılar. İhtilali bastıramayan Sultan, 24 Temmuz 1908’de Meşrutiyet’i ilan etmek zorunda kaldı.
Bu ilan ile birlikte, onu kutlamak için her yerde, buna vatan bölücü teröristler de katıldığı halde büyük şenlikler yapıldı. Bunlara, hem İstanbul’daki Siyonist Yahudiler ve hem de Filistin’e göçmüş Yahudiler katıldılar. “İhtilal günlerinde, Filistin’deki Yahudiler, Yafa’ da ellerinde mavi ve beyaz bayraklar (gelecekte İsrail bayrakları) olduğu halde sevinç gösterilerinde bulunuyorlardı.” (Narban Weinstock, Zionism: Falsa Messiah, Ink Links, Paris, 1969, s. 82)
Siyonist Yahudilerden en büyük sevinci, “Theodor Hezl’in sağ kolu” denilen Max Nordau göstermişti: “ ‘Eğer Herzl sağ olsaydı, (Hürriyetin ilanı için) bu benim beratım derdi’ diyerek heyecanını dile getirmişti.” (Prof. Dr. Mim Kemal Öke, Ümit Doğanay’ın Anısına Armağan Kitabı, İstanbul Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 1982, s. 122)
Osmanlı ve T. C. Dönemi istihbarat teşkilatları başkanlarından Celal Tevfik Karasapan’ın yazdıkları: “… Yahudiler de 1908 Meşrutiyet İnkılabı’ndan Siyonizm hesabına faydalanmak ümitlerini düşmüşlerdi.” (Celal Tevfik Karasapan, Filistin ve Şark –ül Ürdün, C.II, Ahmet İhsan Matbaası, İstanbul, 1942, s. 42)
Evet! Meşrutiyet’in ilanından sonra Siyonist Yahudiler de diğer bölücü unsurlar gibi emellerini gerçekleştirmek için “ümitlere” kapılmışlardı ama, istedikleri giderek olmadı. İttihatçıların da en sonunda “gözleri açıldı”. Siyonist hareketi, kendilerinin de giderek “vatan bölücü “ olarak algılamaya başlamaları üzerine, Meşrutiyet’in ilanı ile aralarında ortaya çıkan “balayı” sona erecek ve “vatanı kurtarmak için” denilerek Sultan Abdülhamit’in politikalarına geri dönerek, kendileri de artık “Siyonist düşmanlık” ın hedefi haline geleceklerdir.
İşbirliği Aktivitelerinin “Türkiye’nin Dağıtılması” na Savrulması
Bütün bu olup biten ve belgelerden anlaşılan, Sultan Abdülhamit’i etkisiz hale getirmek uğrunda Jön Türkler –Siyonistler işbirliğinin boyutları, Ermeni Teröristleriyle olan işbirliğinin boyutları kadar veya bunlardan daha büyük boyutlarda olduğunu gösteriyordu.
Siyonist Yahudilerle İttihatçıların İşbirliğinin “hazin sonu” kendisini, artık Siyonist Yahudilerin de Ermeni Terör Örgütleri gibi İttihatçılardan ümitlerini kesip, bunların da Theodor Herzl’in, “hedefe ulaşmada ikinci planı” denilen “B Planı” nı uygulamaya koymaları olacaktır.
Yukarıda hatıralarından aktardığımız üzere Herzl’in “B Planı” veya “İkinci Planı”:
“2-Türkiye’nin dağılmasını beklemeyiyiz” olmuştu.
Bu da ancak bir “Savaş Konsepti (Düzeni)” ile olacağından, “Osmanlıyı da dağıtmak amaçlı” denilen I. Dünya Harbi’nin çıkmasına, dünya geneli ve yurdumuzda Siyonist Yahudilerin de etkisi büyük olacak, öyle ki, bu savaş başlayınca, “dağıtma” işine yardımcı olmak için kurulan “Siyonist Alaylar” İngiltere’nin safında Çanakkale ve Filistin Cephelerinde Türkiye ile savaşacaklardır. Bu safhaya gelişin bütün boyutlarını, araştırmamızın Meşrutiyet’in ilanıyla gelen dönem içinde ilgili bölümde daha geniş olarak anlatacağız. 3 Aralık 2025
Üçüncü Bölümün Sonu


