
Mustafa TEMİZER
Yabancı emir komuta merkezleri milletin eğilimi doğrultusunda sözde cumhuriyetçi, muhafazakâr, milliyetçi ama davaları mevki, makam, maddi çıkar ve gelecek kaygısı olanlar tespit edip onları iktidar ediyor. Toplumun eğilimine göre iktidarlar değişiyor ama emir komuta merkezleri değişmiyor. İktidar sahipleri de kendilerini iktidara taşıyan emir komuta merkezlerinin isteği doğrultusunda hareket ediyor. Uyguladıkları politikalarla kazanan yabancı emir komuta merkezleri ve uzantıları; kaybeden hep millet oluyor.
Ülkede çeyrek asırdır milli görüş gömleğini çıkardığını, yeni emir komuta merkezinin kendine vereceği her türlü göreve hazır olduğunu, istenmesi halinde papaz elbisesi dahi giyip görevini yapacağını ilan eden sözde dindar muhafazakârlar iktidar edildi.
Bu iddia mı, tespit mi? İktidar sahiplerinin emir komuta merkezleri dışarda olmasaydı; Milli Mücadelenin hedeflerinden, Cumhuriyetin ilke ve kazanımlardan vazgeçilir miydi? Ülkenin her alanda tam bağımsızlığına, gelişip kalkınmasına yönelik kurulan stratejik ve ekonomik öneme sahip sayfamıza sığdıramayacağımız sayıdaki fabrikalar çeşitli bahanelerle birer birer kapatılır mıydı? Tarım, hayvancılık, gıdada başta olmak üzere tüm alanlarda üretim politikası yerine tüketim politikası uygulanır mıydı?
27 Aralık 1949’da ABD ile yapılan ve halen yürürlükte olan “Fulbright Eğitim Anlaşması” ile Türk Milli Eğitimindeki insiyatif yabancı uzmanlara bırakılır mıydı?
Rahmetli bilge lider Aykut Edibali, zamanın başbakanı Süleyman Demirel’e ülke için yapmaları halinde kendilerini destekleyecekleri bir dosya sunduğunda Başbakan Süleyman Demirel, bunları yapmaya ben yetkili değilim der miydi?
2004’ün Cumhuriyetin ilan tarihi olan 29 Ekim’inde, Abdullah Gül ve Recep Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı ve başbakan olarak giriş bölümünde:
“Dokunulmaz ve vazgeçilmez insan hakları olan özgürlük, demokrasi, eşitlik ve yasaların üstünlüğü gibi evrensel değerlerin gelişmesine kaynak olan Avrupa’nın kültüründen, dininden ve insanlık mirasından İLHAM ALARAK…” diye başlayan Avrupa Birliği Anayasasını üst anayasa olarak kabul edip imzalar mıydı? T.C Anayasasını tartışmaya açar mıydı? Milli Mücadelenin ruhundan, hedef ve ilkelerinden vazgeçmek anlamına gelen “Yeni Türkiye”den söz eder miydi?
İktidar sahipleri Türkiye’nin de içinde olduğu 22 İslam ülkesinin haritasını değiştirmeye yönelik “Büyük Ortadoğu Projesi”nin eş başkanı olur muydu? Esat’ı devirmek, Suriye’yi parçalamak için sözde Özgür Suriye Ordusunu ABD ile birlikte kurar mıydı? Yahudi kuruluşları üstün cesaret madalyası verir miydi?
“Brunson’u kimse bizden alamaz” söylemlerine rağmen ülkemizde rahip olarak görev yapan ama ülkemiz aleyhine faaliyetlerde bulunduğu, PKK terör örgütüyle iş birliği yaptığı belgelerle tespit edilip tutuklanan ajan ve hain olarak 35 yıl hapis istemiyle yargılanan Andrew Craig Brunson, ABD başkanı Trump’ın bir telefonuyla serbest bırakılıp ülkesine gönderilir miydi?
ABD’nin isteği doğrultusunda sınırlarımız mayınlardan temizlenip sınır güvenliğimiz zaafa uğratılır mıydı? Sınırlarımız yol geçen hanına döner miydi?
Fetö’nün ülkemiz için çok tehlikeli bir örgüt olduğu uyarılarına rağmen devletin tüm kapıları Fetö’ye açılır mıydı? Onlara ne istedilerse verilir miydi? 15 Temmuz darbe girişimi yaşanır mıydı?
CIA eski Türkiye şefi, Paul Bernard Henze’nin 2006’da Beyaz Saray’a sunduğu Türkiye raporu:
“Türkiye’nin bu şekliyle, Amerikan politikalarının yanında olacağından emin olamayız.
Ülkeyi kuranlar, denetim mekanizmasını çok sıkı tutmuşlar. Hükümeti ikna ettiğimizde Meclis; Meclis’i ikna ettiğimizde, ordu; orduyu ikna ettiğimizde yargı karşımıza geçebiliyor.
Eğer Amerika’nın çıkarı Türkiye’de bir federal devlet kurulması ise mutlaka ve öncelikle yargı, ordu, Meclis ve hükümeti tek elde toplayan başkanlık rejimine geçilmelidir.
Bir kişiyi ikna etmek, birbirini denetleyen yapıyı ikna etmekten çok daha kolay olacaktır. Eğer o bir kişi Amerikan çıkarlarını yardım etmek konusunda tereddüt ederse, bir kişi üzerine kurulmuş yapıyı yıkmak Amerika için sorun olmaz.” doğrultusunda şaibeli bir oylama ile ülkede başkanlık sistemine (tek adam rejimi) geçilir miydi?..
Barış süreci adı altında 2007, 2009, 2010,2011, 2012, 2013, 2015 yıllarında PKK ile sürdürülen sözde barış süreçlerinde kazanan hep PKK olur muydu? Geçmiş yıllarda olduğu gibi bugün emir komuta merkezlerinin ve PKK’nın kazançlı çıkacağı yeni bir sözde barış sürecine; “Terörsüz Türkiye” söylemi ile başlatılan Türk milletini vatansız ve devletsiz bırakma teşebbüsüne iktidar ve muhalefet birlikte evet der miydi?
İktidar adayı muhalefet liderleri önce soluğu dışarda alırlar mıydı?
Emir komuta merkezleri gazi meclis (TBMM) olmayan bütün davaları mevki makam sevdası, şahsi menfaat ve gelecek kaygısı olan milli meselelerde, ülke menfaatlerinde birleşmeyen milleti kutuplaştırıp ayrıştıran sözde Cumhuriyetçi, muhafazakar, milliyetçi iktidar ve muhalefetin Terörsüz Türkiye’yi, Türk-Kürt Arap kardeşliğini sağlamaları mümkün mü?…
Bunlar yabancı emir komuta merkezlerinin dayatmasıdır. Sözde birlik söylemi ile ülkede kendi kontrollerindeki ayrılıkçı Kürt ve Arap unsurların varlığını kabul ettirmektir. Osmanlı’yı parçaladıkları gibi kontrollerindeki unsurlarla Türkiye’yi bölmektir. Bunu görmek için alim olmaya gerek yok. Biraz tarih bilgisi ve dostu düşmanı tanımak yeterlidir.
Çare; Vatan, millet, bayrak diyen tüm vatanseverlerin birlik olmaları. Tayyip Bey ile CHP zihniyeti ile kişilerle, kavramlarla savaşmayan ve kavgalı olmayan. Davaları sadece iktidar olmak, mevki, makam, maddi çıkar ve gelecek kaygısı olmayan. Hukuk üstünlüğüne inanan. Allah a verdikleri söz nedeniyle doğruyu dillendiren. Kim doğruyu ve iyiyi tavsiye ediyorsa onlarla birlikte olan, onları kendilerinden sayan. Doğruları söylemekten ve hesap vermekten korkmayan. İktidar olmayı bir medeniyet için ara hedef olarak gören. Asıl hedefleri Türk İslam medeniyetini yeniden inşa etmek insanlığı ve Müslümanlığı yeniden ayağa kaldırmak için mücadele etmek olan. Davaları milletin varlık ve bekası olan. Gücünü milletten alan. Emir komuta merkezlerinin sadece gazi meclis, TBMM olması gerektiğine inanan. “Milli Mücadelenin hedeflerinden, Cumhuriyetin kazanımlarından vazgeçmeyen milli kadroların Millet Partisi’nin öncülüğünde iktidar olmasıdır.
Bunun için vatandaşlarımızın Millet Partisi’nin facebook, instagram ve Twitter adreslerini takip etmeleri Millet Partisini tanımaları, program ve projeleri hakkında bilgi edinmeleri, destek olmaları, görev ve sorumluluk almalarını gerekir.
Unutmayalım ki “İştirak etmediğimiz, çilesini çekmediğimiz bir kurtuluş mümkün değildir.” Milletimizin uyanması, basiretle hareket etmesi (Yanılmadan gerçekleri görebilmesi, gelecekle ilgili sezgi, uyanıklık, anlayış, kavrayış ve vizyon sahibi olması) dilek temenni ve duasıyla…


