
Mahmut Arıkan: Bu sistem çürümüştür. 3 Y, 10 Y oldu. Allah aşkına bu millet daha hangi bedeli ödeyecek?
SAADET PARTİSİ GENEL BAŞKANI MAHMUT ARIKAN TBMM’DEKİ SON GRUP TOPLANTISINDA YAPTIĞI KONUŞMA SIRASINDA ‘BU SİSTEM ÇÜRÜMÜŞTÜR’ DEDİ VE 32 YIL ÖNCE SİVAS’TA YAŞANAN ACI OLAYIN YILDÖNÜMÜNÜ HATIRLATIRKEN BİR DAHA YAŞANMAMASINI DİLEDİ. ARIKAN’IN KONUŞMASI ŞÖYLE.
Bugün 2 Temmuz 2025. 32 yıl önce Sivas’ta yaşadığımız acı bir olayın yıl dönümü. Bu coğrafyada neredeyse takvimin her günü büyük bir acının yıl dönümü. Dün Dersim, Çorum, Maraş, Roboski, bugün Madımak, yarın Başbağlar… Tüm kalbimle söylüyorum, inanarak söylüyorum; yaşananların hepsi bizim acımız, kaybettiklerimizin hepsi bizim insanımız… Hakikatle yüzleşmek, muhatabıyla helalleşmek ve milletçe kucaklaşmak gerekiyor. Mütedeyyin-seküler, Alevi-Sünni, Türk-Kürt birbirimizi el üstünde tutmamız gerekiyor…Bu ülkede ne yeni açılan yaralar olsun ne de eski yaralar yeniden kanasın.. Birbirimizi dinleyelim, birbirimizi anlayalım, birbirimizi bağrımıza basalım. Siz kuvveti, çoğunluğu, menfaati, imtiyazı öncelerseniz;
İNSAN İNSANIN KURDU OLUR. Ama önce hak ve adalet dersiniz. İNSAN İNSANIN YURDU OLUR. Saadet Partisi, “insan insanın yurdu olsun” diye siyaset yapmaktadır. Her acıyı yüreğimizde hissedip, her endişeyi, her kaygıyı gidermek için siyaset yapıyoruz. Her iyiliği büyütmek, her umudu çoğaltmak için siyaset yapıyoruz. Bu coğrafyaya dair, hafızasında acı olaylar olan bütün kardeşlerimizi bağrımıza basıyoruz, endişeleri, kaygıları olan bütün kardeşlerimize “rahat olun, bütün zorlukları birlikte aşacağız” diyoruz. Yaşanabilir bir Türkiye – Yeniden büyük Türkiye çabamızdan asla vazgeçmeyeceğiz.
AVRUPA TEŞKİLATLARIYLA BULUŞMA. Hafta sonu Avrupa’daydık. Teşkilatlarımızla bir araya geldik, özlem giderdik. Gurbetçi kardeşlerimize memleketten haberler götürdüm, Sizlere de gurbetçi kardeşlerimizin selamlarını getirdim. Buradan bir kez daha Avrupa teşkilatlarımıza, özverili çalışmaları için teşekkür ediyorum. Nasıl Türkiye’yi karış karış geziyor, 86 milyon insanımızın dertlerini ve taleplerini dinliyorsak; Yurt dışındaki vatandaşlarımızın sorunlarına, taleplerine de kulak veriyoruz. Hafta sonu şunu gördük, gurbetçi kardeşlerimizin; Duyulması gereken talepleri, çözülmeyi bekleyen sorunları var. Gurbetçilerimizin meselelerini ötelemekten vazgeçmeliyiz. Gurbetçilerimizi, bu milletin bir parçasından öte, bu milletin kendisi olarak görmeliyiz! Yaz ayları gurbetçilerimizin yoğun bir şekilde Türkiye’ye gelme vakti; Türkiye’ye gidip gelirken kullandıkları karayollarındaki sorunlar hızlı bir şekilde çözüme kavuşmalıdır. Bu yollarda yaşanan rüşvet, can ve mal güvenliği sorunu, haksız muamele, hırsızlık gibi konuların üzerine dikkatle gidilmelidir. Bizler bu konuda “Sıla Yolu Projesini” öneriyoruz. Güzergah boyunca kurulacak “Sıla Yolu Dinlenme Tesisleri” ile kardeşlerimiz her türlü ihtiyacını güvenli bir şekilde karşılayabilmelidir. Bir de askerlik meselesi var. Çifte vatandaşlık hakkı için, Yurt dışında yaşayan gençlerimize askerlik konusunda kolaylık sağlanmalıdır. Meseleye, “euro meselesi” olarak bakmaktan vazgeçilmelidir. Seçme ve seçilme meselesi de gurbetçilerimizin çözüm beklediği sorunlardan. Yurt dışında seçim bölgeleri oluşturarak gurbetçilerimizin TBMM’de doğrudan temsiliyeti sağlanmalıdır. Seçimde hatırlanan gurbetçiler, temsil döneminde unutulmamalıdır. Yurt dışında yaşayan kardeşlerimizin çalışma, emeklilik, ticaret, vatandaşlık, eğitim gibi hizmetlerinin hızlı yürütülmesi için bir bakanlık kurulmalıdır.
YENİ BİR ORTADOĞU VAR! Avrupa’daki kardeşlerimizle buluştuğumuzda gözümüz bir yandan da coğrafyamızda yaşanan gelişmelerdeydi. İran’a yapılan saldırılardan sonra gelen ateşkes, bizleri “memnun etti” fakat; geçen hafta da ifade ettim. Bizim sürece dair derin endişelerimiz var. Şunu çok net görüyoruz! Kurulmak istenen; Yeni Bir Ortadoğu var. Çatışmayla, güçle, göçle, kardeşi kardeşe kırdırarak kurulmak istenen; Yeni Bir Ortadoğu var! Washington’dan dizayn edilmek, Tel Aviv’den yönetilmek istenen; Yeni Bir Ortadoğu var! Planlar yapılıyor, haritalar çiziliyor, nutuklar atılıyor. Buna da yeni bir isim bulunmuş: Abraham İttifakı!
“KRİZLE GELEN FIRSAT”! Geçtiğimiz hafta sizler de gördünüz: Tel Aviv sokaklarına dev panolar asıldı. Üzerinde: “Abraham İttifakı” yazıyor. Altında ise; katil Netanyahu ve Trump, el ele vermiş, “Yeni Ortadoğu”nun haritasını çiziyor!Bu kuruluşun adı da: “Bölgesel Güvenlik Koalisyonu” imiş.Web sitesini açınca çıkan görüntüyü de sizlere göstermek istiyorum. Fotoğraflarda yok yok! Bütün bölge ülkeleriyle, en stratejik görüşmelerden kareler var. Ortada ne yazıyor? “Krizle Gelen Fırsat; Ortadoğu’da Yeni Bir Bölgesel Düzen” yazıyor. Arkadaşlar “kriz” dedikleri ne biliyor musunuz? Gazze’de öldürdükleri 56.000, kaybolan 400.000 insan! Lübnan’da katlettikleri binlerce masum! Yemen’de körükledikleri mezhep ayrılıkları! Suriye’de oluşturdukları istikrarsızlık! İran’da yaptıkları suikastlar, sabotajlar! İşte, “kriz” dedikleri bunlar! Kendi elleriyle oluşturdukları, büyüttükleri krizlerden bahsediyoruz! Peki fırsat dedikleri ne? Büyük Ortadoğu Projesi, Büyük İsrail Projesi, Siyonizm’in bölgeye tahakkümü!
İSRAİL’E ULUSLARASI ÖDÜL Biz bu iki yüzlü batının, bu zulüm düzeninden nasıl “fırsat” çıkarttığını çok iyi biliyoruz! Nereden biliyoruz?7 Ekim ve sonrasını İsrail gözüyle ele alan belgesele Uluslararası Emmy Ödülleri’nde “En İyi Belgesel” ödülü vermelerinden biliyoruz. İsrail bunu, sosyal medya hesaplarından “Hikaye henüz bitmedi” diye duyurdu. Bizde diyoruz ki; Bu katliamdan, bu insanlık suçundan Öyle film çevirmekle kurtulamazsınız! Bu hikayenin sonunda biz göreceğiz ki: Gazze sizin için “hüsran”, Mazlumlar için “zafer” olacak Allah’ın izniyle!
İBRAHİM ADIYLA, NEMRUT DÜZENİ KURULMAZ
Kimse kusura bakmasın, Adı Abraham ittifakı veya değil; “İbrahim adıyla, Nemrut düzeni kurulamaz!” Bu ittifak, Filistin halkının kanı üzerine, işgalci İsrail’e bölgesel meşruiyet kazandırma projesidir.
KİMSE BU OYUNA GELMEMELİDİR!
İsrail’le normalleşmek, İsrail’le İttifak kurmak demek; Siyonizm’le normalleşmek demektir. Ne Türkiye, ne Suriye, ne de bölgemizdeki hiçbir devlet; bölgenin ve İslam dünyasının bekası yalanı için bu oyuna gelmemelidir. Sizler de medyada görüyorsunuz; Siyonist İsrail televizyonları gece gündüz Türkiye, İran ve Pakistan’ı hedef gösteriyor. Bizim onlarca yıldır söylediğimiz, bugün emperyalist ve Siyonistlerin artık açıktan söylediği bir gerçekle karşı karşıyayız. Kendilerini bu topraklar üzerinde hak sahibi görenler; İstiyorlar ki; bölgenin tüm devletleri yumuşak lokma haline gelsin. İstiyorlar ki; hiçbir irade onların planını bozmasın.İstiyorlar ki; Siyonizm’in aldığı kararlar; aynı gün Washington’da, Londra’da, Tel Aviv’de onaylansın, ertesi gün Ankara’da, Tahran’da, Kahire’de uygulansın. Biz bunu reddediyoruz. Ve biz Milli Görüşçüler olarak diyoruz ki; Ülkemizi yumuşak lokma haline getirmeye çalışan herkesin ağzında demir leblebi oluruz.
NATO ZİRVESİ VE SAVUNMA HARCALAMALARI
Bir diğer husus; Biliyorsunuz, Bu hafta, Lahey’de, NATO toplantısı yapıldı. Toplantıda, Trump’ın çağrısıyla 2035’e kadar %5’lik savunma harcama hedefine onay verildi. Adına Savunma deselerde; Bu, düpedüz bir savaş bütçesi çağrısıdır! Bu çağrı, yeni bir savaş düzeninin habercisidir!
ESAS YÜKÜ TÜRKİYE ÇEKİYOR! Trump bunun için “külfet paylaşımı” diyor! Yükü hep biz çekiyoruz diyor! Hayır Trump yine yalan söylüyorsun! Esas külfeti Türkiye çekiyor! Irak’ı işgal ediyorsunuz; külfeti Türkiye çekiyor. Suriye’yi istikrarsızlaştırıyorsunuz; külfeti Türkiye çekiyor. Libya’yı, Lübnan’ı vuruyorsunuz; külfeti Türkiye çekiyor. Biz, savaş değil barış istiyoruz. Biz barışı savunuyoruz! Türkiye; başkalarının vekalet savaşlarında figüran olmamalı! Türkiye; Hakk’ın, adaletin, barışın savunucusu olmalıdır! Ve bu milletin alın teri, hiçbir küresel çetenin mermisine kurban edilmemelidir!
ÜLKEMİZDEKİ YANGINLAR
Coğrafyamızdaki yangınları konuştuk.Bir de ülkemizdeki yangınlar var!Bunu mecaz olarak değil;iyiden iyiye kendini hissettiren sıcak havalarla birlikte gelen yangınlar için söylüyorum.Haziran ayı geride kaldı ama bizim ciğerlerimiz yandı!Sadece Haziran ayında 1516 yangın çıktı.Ama maalesef;alevlerle, ihmalleri; geçen yıllarda olduğu gibi bu yılda aynı cümlede kullanmaya devam ettik!Türkiye’mizin dört bir yanındaki yangınlardanetkilenen tüm vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.Yangınla mücadele noktasında;hayatlarını riske ederek,büyük bir fedakarlıkla yangınla mücadele eden,itfaiye erlerimize, orman işçilerine, tüm emekçilerimize teşekkür ediyorum. Yangın ağaçlarımızla birlikte, topraklarımızı, hayvanlarımızı, köylerimizi, evlerimizi ve maalesef umutlarımızı da kül ediyor! Yetkililer yangınlar, “İnsan kaynaklı” diyor… Tamam ama siz üzerinize düşeni yaptınız mı? Mesela, yangın söndürme uçakları başta olmak üzere yeterli ekipmanı oluşturdunuz mu? Yangını söndürmek kadar, yangının çıkmasını engelleyecek tedbirleri aldınız mı? Orman yangınları ile ilgili olarak, uydular marifetiyle uzaydan bir sokaktaki evin kapı numarası bile görüntülenebiliyorken, ormanlık alanları, İHA’lar, uydu ve diğer gözetleme araçlarıyla 7/24 izlediniz mi? Gerekli eğitim ve denetimi sağladınız mı? Bütün bu soruların hepsinin cevabı, Hayır! Bugün “şu kadar sorti yaptık, bu kadar ton su döktük” diyorsunuz. Soruyorum! Yangın çıkmadan önce neredeydiniz? Yangının büyüklüğünü şöyle anlatmamız gerekiyor: Bugün 50 bin insan, yangın nedeniyle evlerinden oldu. Her geçen gün bu sayı artıyor. Sorumluluğu insana ve rüzgara yükleyerek, işin içinden sıyrılamazsınız. Böyle büyük bir felaketi sadece “rüzgarlar” körüklemedi! Sistemsizlik de körükledi Vurdumduymazlık da, hazırsızlık da körükledi! Normalde böyle bir mevsim yok ama, Türkiye için yangın mevsimindeyiz! Ve özellikle altını çizerek ifade ediyorum: Yangınların çıktığı alanlar, birilerinin rant planlarına kurban edilmemelidir! Buralar ne olacak? “Yangın çıktı, arazi boş kaldı, hadi imar verelim” mi diyeceksiniz? Bunu yapacak olursanız, bunun adı imar değil, ihanet olur! Yanan bölgelerin yeniden yeşillenmesi ve imara açılmaması için Anayasal güvence sağlanmalıdır. Unutmayalım;Bu topraklar, ranta değil, torunlarımıza aittir!
EKONOMİDEKİ YANGIN
Üzülerek söylüyorum ki; ekonomideki yangın bütün diğer yangınların sebebi olarak karşımızda duruyor. “Biz ekonomistiz” diyorlar; ama ekonomi deyince tek bildikleri “zam yapmak, vergi koymak”. Ülkemizde zamlar ve vergiler balistik füze gibi fırlıyor; ama inerken paraşütle iniyor. Hatta çoğu zaman inmiyor! Türkiye ekonomisinin özeti şudur: Para lazım, zam yap. Bütçe açık verdi, vergi koy. Afet oldu, iban gönder. Bütçede eksik çıktı, radar yerleştir!
ZAM MESELESİ
Ülkemizde “zam” yağmuru ile yaşıyoruz. Dün gece doğalgaza %25 zam geldi. Türkiye’de elektrik fiyatlarına son bir yılda % 88 zam geldi. Akaryakıta 5 ayda füze hızıyla 27 kere zam geldi. Ama fiyatlar tüm dünyada inmesine rağmen biz de paraşüt hızıyla bile inmiyor. İneğe verdiğimiz yem, ilaç; enerji maliyetleri her gün zamlanırken, inekten aldığımız süt aynı fiyatta kalıyor. Bu yüzden süt üreticisi zarar ediyor, damızlık hayvanının kesime göndermek zorunda kalıyor. Hasadın yarısına geldik. Buğday alım fiyatları, çiftçinin giderini karşılamıyor. Çiftçi perişan halde. Emekli çalışmak zorunda kalıyor; çalışırken vefat ediyor. İşte! Bu hafta 3 emekli büyüğümüzün, çalışırken hayatlarını kaybettiklerini gördük.
HER ŞEYE ZAM! AMA ÜCRETLERE ZAM YOK!
Fiyatlara zam yapmaya gelince güncel olan iktidar; asgarî ücrete gelince, kamu işçisine, emekliye gelince dün de kalmayı tercih ediyor. Bu ülkede her 1 saniyede 260.000 lira vergi toplayan, ve topladığı bu verginin de yine her 1 saniyede 55.000 lirasını faize aktaran bir iktidar var. Bu iktidar faiz lobisine para transferinde gayet cömertken söz konusu işçi, memur, emekli, çiftçi olunca para bulamıyor. Emeklerin karşılığını almak isteyen özel okul öğretmenlerini kolluk gücüyle karşılamaktan utanmıyor.
KAMU İŞÇİLERİNE ZAM
Sayısı 600 bini geçen, aileleri ile birlikte milyonları bulan kamu işçilerimiz de ne yazık ki ara zam alamıyor. Kömür madenlerinde, kara yollarında, orman yangınlarında, her türlü tehlike altında cansiperane çalışan kamu işçileri; söz konusu zam olunca talepleri karşılıksız kalıyor. İktidara sesleniyorum; Bu haksızlığa bir an önce son verin ve kamu çalışanlarımıza haklarını, hak ettikleri şekilde teslim edin. Verilen emeğin karşılığını enflasyona ezdirmekten, ülkemize hizmet eden vatandaşlarımızın haklarını gasp etmekten vazgeçin. Bizler Saadet Partisi olarak kamu işçilerimizin yanındayız ve haklarını sonuna kadar savunacağız.
TİCARET BAKANININ GIDA ENFLASYONU AÇIKLAMASI
Tüm bunlardan sonra Ticaret Bakanı bir açıklaması var, diyor ki; “Gıda enflasyonu düşüyor.” Gerçekten çok ilginç bir ülkede yaşıyoruz. Bizler; iktidarı yıllardır ekonomik kriz olduğuna inandıramadık. Bugün de enflasyonun düşmediğine inandırmaya çalışıyoruz. Ekonomi bakanına göre, ekonomi iyiye gidiyor; ama üreticiye, çiftçiye, sanayiciye bakarsanız durum hiç öyle değil. Adalet Bakanı her gün “hukukun üstünlüğü” diyor; ama çıkan kararlara bakarsanız durum hiç öyle değil. Ticaret bakanına göre, gıda enflasyonu düşüyor; ama markete, çarşıya, pazara bakarsanız durum hiç öyle değil. Nereye baksak; İktidarın söylediği başka, vatandaşın hali başka. Bakın yaz geldi okullar tatil oldu. Sokaklarımız çocuk cıvıltısıyla doldu. Yaz günü bir çocuğun canı ne ister? Dondurma ister! Siz gıda enflasyonunu. gidin çocuğuna 1 top dondurma alamayan anneye sorun! Siz gıda enflasyonunu, ucuz ekmek kuyruğundaki emekliye sorun! Siz gıda enflasyonunu, Evinin mutfak ihtiyacını karşılayamayan babaya sorun! Siz gıda enflasyonunu, manav tezgâhının önünde sadece fiyat etiketi okuyup geçen teyzeye sorun! Bu tabloya rağmen, Cumhurbaşkanı diyor ki; “ekonomide kendimiz bedel ödedik ama ülkemize ve milletimize bedel ödetmedik” diyor. Allah aşkına bu millet daha hangi bedeli ödeyecek? Sayın Cumhurbaşkanı etrafınızdakiler bu bilgileri sizden muhtemelen saklıyordur; Ülkemizde açlık sınırı 26.000 lirayı aştı. Emeklimizin aldığı maaş 14.500 lira, Asgari ücretlimizin aldığı maaş 22.000 lira… Siz daha hangi bedelden bahsediyorsunuz? Bakan var, ama gören yok. Feryat eden millet var, ama duyan yok. İktidar var, ama icraat yok.
YAPILANDIRMA TEKLİFİ
Biliyorsunuz yaz ayları, normalde; esnafın biraz olsun rahatladığı, sanayicinin çarklarını hızlandırdığı, ticaret erbabının umutlandığı bir dönemdir. Fakat durum şu an hiç de öyle değil. İl ziyaretlerimizde, ekonomik daralmayı bizzat yerinde, bizzat esnaftan dinliyoruz. İki yıldır uygulanan yüksek faiz politikası nedeniyle piyasa kitlenmiş durumda. Nakit dönmüyor ama çekler dönüyor senetler protesto oluyor. Burada hem milletin hem de devletin faydasına olacak bir uygulamayı, teklif ediyoruz. Piyasaya nefes aldırmak amacıyla derhal bir “yapılandırma paketi” hazırlanmalıdır. Bu paket, özellikle KOBİ’lere, esnafa ve üreticiye bir can suyu olacaktır. Ayrıca bu adım; sadece piyasayı değil, bütçeyi de rahatlatır. Çünkü üretmeyen, kazanamayan, zaten vergi de ödeyemez! Ama tabi bunu yaparken adaletsizliğin de önüne geçilmelidir. Geçmiş yapılandırmalarda yaptığınız hatalar bu kez tekrarlanmamalıdır. Vergisini, SGK primini zamanında ödeyen, borcuna sadık kalan vatandaşlarımız mağdur edilmemelidir. Biz diyoruz ki: Zamanında ödeyen mükellefe vergi indirimi verilmeli! Ve bu indirime ulaşmak için şartlar kolaylaştırılmalıdır.
3Y, 10Y OLDU
Mesele sadece piyasaların tıkanması değil arkadaşlar Bugün esnafın, çiftçinin, emekçinin, sanayicinin yaşadığı sorun; yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda sistemsel bir çöküşün sonucu. Mesela; İktidarın 23 yıl önce yoksullukla, yolsuzlukla ve yasaklarla yani 3Y ile mücadele vaadini hatırlıyorsunuzdur! Ne oldu bu 3Y’ye? Ne olduğunu söyleyim! Tam ters istikamette ilerledi ve 10Y oldu! Yoksulluk normalleşti! Yolsuzluk yol oldu! Yargı denetim altına alındı ve tarifeli sisteme geçti! Yakınlık Liyakatin katili oldu! Yalakalık kariyer yolu oldu! Yükümlülük halkın, imtiyaz seçkinlerin ve zenginlerin oldu! Yaygara gündem saptırma aracı oldu! Yönünü kaybetmek strateji oldu! Yıkım ve Yığılma her yeri kuşattı, Yozlaşma adeta ansiklopedi oldu! Bu sistem çürümüştür! Bu tezgah bozulmuştur. Bozuk tezgahtan sağlam ürün çıkmaz. Biz, bu bozuk düzeni, sistemi değiştirmenin mücadelesini veriyoruz. İşte bu yüzden, bizler; Yoksulluğu da, yolsuzluğu da, yasakları da bitirmek için, Bu 10Y düzenini değiştirmek için, Yangınları söndürmek için, Çocukların dondurmaya hasret kalmaması, gençlerin vize kuyruklarında beklememesi için Milletimizin alın terini, emeğini, umudunu korumak için; Tüm gücümüzle çalışıyoruz, çalışmaya devam edeceğiz.