
Magazin-yaşam, kültür-sanat, eğitim, spor haberleri
Salomon Cappadocia Ultra Trail’de 12. start heyecanı!
Binlerce sporcu 17-19 Ekim tarihlerinde Kapadokya’nın büyüleyici coğrafyasında koşacak!
Türkiye’nin patika koşu takviminde özel bir yere sahip olan Salomon Cappadocia Ultra Trail, bu yıl 12. kez düzenlenecek. 17–19 Ekim 2025 tarihlerindeki organizasyon, her yıl olduğu gibi dünyanın dört bir yanından binlerce sporcuyu UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan Kapadokya’nın büyüleyici coğrafyasında ağırlamaya hazırlanıyor.
Ülkemizde gerçekleştirdiği organizasyonlarla spor turizmine büyük katkı sağlayan Argeus Travel & Events tarafından Salomon isim sponsorluğunda bu yıl 12’nci kez düzenlenecek Salomon Cappadocia Ultra Trail, 17–19 Ekim tarihlerinde koşulacak.
Gençlik ve Spor Bakanlığı, Nevşehir Valiliği, Ürgüp Kaymakamlığı, Ürgüp Belediyesi, Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı (TGA), Türkiye Atletizm Federasyonu’nun katkılarıyla, Avantgarde Collection, PT Academy, Salcano, ViewSonic, Eker ve Züber sponsorluğunda gerçekleştirilecek organizasyonda, Corendon Airlines, Garmin, Noss Group, Royal Balloon Cappadocia ve Yunak Evleri de co-sponsor olarak yer alacak. Etkinliğin sosyal sorumluluk ortaklığını ise geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi Adım Adım üstlenecek.
DÜNYA ÇAPINDA İLGİ
Salomon’un 10’uncu kez isim sponsorluğunu üstlendiği Cappadocia Ultra Trail, her yıl dünyanın dört bir yanından binlerce sporcuyu Kapadokya’da bir araya getiriyor. Geçtiğimiz yıl da farklı coğrafyalardan katılımın gerçekleştiği organizasyon, uluslararası bir spor festivali havasında geçti. Bu yıl da dünyanın birçok ülkesinden koşucuların Kapadokya’nın eşsiz parkurlarında buluşması bekleniyor.
EŞSİZ COĞRAFYADA 4 PARKUR KOŞULACAK
Salomon Cappadocia Ultra Trail, farklı seviyelerde koşuculara hitap eden dört ayrı parkurdan oluşacak. Her parkur, Kapadokya’nın eşsiz coğrafyasında farklı bir deneyim sunuyor.
Mini Trail (14 km / 308 m+): Kapadokya’ya ilk adımı atmak isteyenler için kısa ama etkileyici bir rota.
Short Trail (38 km / 1120 m+): Vadiler arasında görsel bir şölen yaşatan parkur, koşucuların manzaraya doymasını sağlıyor.
Medium Trail (63 km / 2030 m+): Zorluk ve manzarayı bir araya getiren bu orta mesafe, her seviyeden koşucu için unutulmaz bir deneyim sunuyor.
Ultra Trail (119 km / 3730 m+): Organizasyonun en prestijli parkuru. Kapadokya’nın tamamına yayılan efsanevi rota, dayanıklılığın sınırlarını zorlayan bir meydan okuma niteliğinde.
Ayrıca Cappadocia Team Games CUT 119K (2 kişilik takım), Cappadocia Team Games Medium Trail 63K (minimum 2’si kadın 6 kişilik takım), Cappadocia Team Games Short-Trail 38K (minimum 1’i kadın 3 kişilik takım) yarışları da gerçekleştirilecek.
ÜLKE TANITIMINA ÖNEMİ
Salomon Cappadocia Ultra Trail, yalnızca bir spor organizasyonu olmanın ötesinde, Türkiye’nin kültürel ve doğal zenginliklerini dünyaya tanıtma açısından da büyük önem taşıyor. UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan Kapadokya, eşsiz coğrafyası ve tarihi dokusuyla her yıl binlerce sporcunun yanı sıra çok sayıda izleyici ve turisti ağırlıyor. Organizasyon, sporun birleştirici gücü sayesinde Türkiye’nin uluslararası alandaki görünürlüğünü artırırken, ülkenin turizm ve kültür değerlerine de güçlü bir vitrin oluşturuyor.
MSGSÜ Prof. Sami Şekeroğlu Sinema-TV Merkezi Yıkılamaz!
Türkiye’nin ilk sinema okulu olarak kurulan ve yarım asrı aşkın süredir eğitim, üretim ve arşiv faaliyetleriyle ülkemizin sinema tarihine yön veren MSGSÜ Prof. Sami Şekeroğlu Sinema-TV Merkezi, bugün usulsüz bir yıkım tehdidi altındadır. Prof. Sami Şekeroğlu’nun öncülüğünde kurulan bu merkez, yalnızca bir bina değil; sinema eğitimi, film koruma odaları, laboratuvarları, sinema salonları ve arşiviyle ülkemizde sinema için tasarlanmış tek bütünlüklü mimari yapıdır.
Bu yapının içinde bulunan Türk Film Arşivi, örgün ve yaygın eğitimin vazgeçilmez bir unsuru olarak geçmişi korurken geleceğin üretimini mümkün kılmıştır; Metin Erksan, Lütfi Ö. Akad, İlhan Arakon, Nedim Otyam, Memduh Ün, Duygu Sağıroğlu, Feyzi Tuna gibi ustalar aynı yapının üst katında öğrencilere ders vererek kuşaklar boyu sinemacılar yetiştirmiştir.
2019’dan bu yana süregelen sistematik müdahalelerle yapının bütüncül niteliği adım adım zayıflatılmıştır. Önce usulsüz atamalarla kurumun işlevleri aşındırılmış, ardından bina boşaltılarak eğitim ve üretim imkânları dağıtılmıştır. Şimdi ise bu sürecin son adımı olarak, merkez binasının yıkılması ve ortadan kaldırılması hedeflenmektedir. Eğitim ve sanat alanında kamusal değer taşıyan bir kurum ticari bir arsaya, hurdaya indirgenmektedir.
Binanın yıkımı hakkında hukuki süreç devam ederken rektörlük eliyle “hurda karşılığı yıkım” ihalesi açılmış ve ihaleyi alan firma binada ruhsatsız olarak, usulsüz bir şekilde yıkım faaliyetlerine başlamıştır. Bu yıkım girişimi, çağdaş ve bilimsel bir anlayışla kurulmuş bir yapının yaşatılma imkanı varken geride korunacak hiçbir şey bırakılmamasının amaçlandığını açıkça ortaya koymaktadır. Yarım asırlık bilimsel ve sanatsal bir miras geri dönülmez şekilde kaybedilmekte ve öğrencilerin eğitim ile sanat üretme hakkı gasp edilmektedir.
Bizler, MSGSÜ Sinema-TV öğrencileri, mezunları ve mensupları olarak:
- Bu kurumun yıkılmasını değil, korunmasını ve restore edilerek gelecek kuşaklara aktarılmasını,
- Öğrencilerin eğitim, üretim ve mekân haklarının güvence altına alınmasını,
- Türk sinemasının belleği olan film arşivinin yerinde yaşatılmasını talep ediyoruz.
Ve uyarıyoruz: Bu yıkımdan derhal dönülmelidir; aksi hâlde, sanatsal, kültürel ve toplumsal tarihe bir utanç vesikası olarak geçecektir. Bizler, MSGSÜ Sinema-TV öğrencileri, mensupları ve mezunları olarak bu mirasa sahip çıkacak ve Sinema-TV Merkezi’nin yok edilmesine izin vermeyeceğiz.
Tüm kamuoyunu, basını ve yetkilileri bu yıkıma karşı durmaya ve dayanışmaya çağırıyoruz. Yalnızca bugünün değil, geleceğin sinemacıları adına da verdiğimiz bu mücadelenin her zeminde süreceğini kamuoyuna duyuruyoruz.
İstanbul Rumeli Üniversitesi, 30 Ağustos Zafer Bayramı’nın 103. yılı kapsamında; BDU Uluslararası İş İnsanları ve Diplomatlar Birliği, İstanbul Rumeli Üniversitesi Küresel Politikalar Araştırma ve Uygulama Merkezi (RUPAM) ve Rumeli Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (RUÇAM) iş birliğiyle “30 Ağustos: Zafere Giden Yol” başlıklı anlamlı bir panele ev sahipliği yaptı. Mehmet Balcı Yerleşkesi Akın Akkan Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen etkinliğe, Mütevelli Heyeti Üyesi Sadun Yavuz, Rektör Prof. Dr. Mustafa Kara, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ayşe Yiğit Şakar, Rektör Danışmanı Prof. Dr. Ahmet Mucip Gökçen’in yanı sıra üniversitenin akademik ve idari kadrosu katıldı.
Panelin açılış konuşmaları, BDU Uluslararası İş İnsanları ve Diplomatlar Birliği Başkanı Hnr. Dr. Musa Karademir, İstanbul Rumeli Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Kara, RUPAM Başkanı Doç. Dr. Süleyman Özmen ve RUÇAM Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Erdem Eren tarafından yapıldı. Konuşmalarda 30 Ağustos Zaferi’nin Türk milletinin bağımsızlık mücadelesindeki tarihi rolü ve önemi vurgulanarak, bu büyük zaferin yalnızca askerî bir başarı değil; aynı zamanda ulusal birlik ve beraberliğin en güçlü sembollerinden biri olduğu ifade edildi. Açılış bölümünün ardından 30 Ağustos Zaferi’ni anlatan özel bir video gösterimi ile milli mücadele ruhu bir kez daha hatırlandı.
Sunucu ve TV program yapımcısı Ahmet Diyapoğlu’nun moderatörlüğünde gerçekleşen panelde, farklı alanlardan uzman isimler tarihsel perspektifleriyle görüşlerini paylaştı. Sanat Tarihçisi ve Araştırmacı Elif Kabalıoğlu, Türk milletinin vatana olan bağlılığını ve Türk kadınının vatan uğruna yaptığı fedakârlıkları anlatarak konuya ilişkin bir video sunumu gerçekleştirdi.. RUPAM Başkan Yardımcısı Dr. Öğr. Üyesi Mehmet Alkanalka, 30 Ağustos Zaferi’nin siyasi ve askerî yönlerini detaylandırarak dönemin koşullarını kapsamlı biçimde değerlendirdi. Sosyolog ve Tarihçi Murat Kaya ise Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının mücadelesini, Türk milletinin gösterdiği cesareti ve vatan uğruna yapılan fedakârlıkları tarihsel bir bakış açısıyla dinleyicilere aktardı.
Etkinliğin sonunda konuşmacılara ve organizasyona katkı sağlayan akademik ve idari personele teşekkür belgeleri takdim edildi. İstanbul Rumeli Üniversitesi’nin ev sahipliğinde gerçekleşen bu anlamlı panel, tarihsel hafızayı canlı tutarak milli birlik ve beraberlik bilincini güçlendiren önemli bir platform oldu.
Ağustos ayı dünya genelinde SMA (Spinal Musküler Atrofi) farkındalık ayı olarak kutlanıyor. Türkiye’de yaygınlaştırılan yenidoğan ve evlilik öncesi tarama testleri sayesinde, hastalık belirtileri başlamadan tanı konulabiliyor ve yeni vakaların önlenmesine yönelik kritik adımlar atılıyor.
Ağustos ayı, tüm dünyada SMA (Spinal Musküler Atrofi) farkındalık ayı olarak kabul ediliyor . Türkiye ise erken tanı programları, tedaviye erişim olanakları ve toplumsal farkındalık çalışmalarıyla bu alanda dünyanın önde gelen ülkeleri arasında yer alıyor. SMA’nın dünya genelinde görülme sıklığı 10 binde 1 iken, Türkiye’de bu oran 6 binde 1. Erken tanı ve modern tedavi uygulamaları sayesinde hastaların yaşam kalitesi belirgin şekilde yükseliyor. Onaylı tedavilerin geri ödeme kapsamında olması ve tüm yaş gruplarındaki hastaların bu tedavilere erişebilmesi, Türkiye’yi SMA yönetiminde öne çıkarıyor.
Çocuk Nöroloji ve Çocuk Hastalıkları Uzmanı, Türkiye Çocuk Nörolojisi Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Uluç Yiş, Türk Nöroloji Derneği Nörogenetik ve Nörometabolik Hastalıklar Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Hacer Durmuş Tekçe, Türkiye SMA Vakfı Başkan Vekili Ece Soyer Demir ve Roche İlaç Türkiye Genel Müdürü Farid Bidgoli; Türkiye’deki erken tanı uygulamalarını, tedaviye erişim olanaklarını ve toplumsal farkındalık çalışmalarını değerlendiriyor.
“Türkiye, SMA’da erken tanı ve tedaviye erişimde öncü ülkelerden biri”
Türkiye Çocuk Nörolojisi Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Uluç Yiş konuyla ilgili olarak, “SMA, kas hareketlerini kontrol eden motor nöronların kaybıyla ortaya çıkan kalıtsal bir hastalık. Yutma ve solunum sorunları gibi ciddi ek rahatsızlıklar, semptomlar başlamadan tedavi edilen hastalarda neredeyse hiç görülmüyor. Türkiye, dünyada yalnızca yaklaşık 30 ülkede bulunan SMA tarama programına sahip ve 2022’de Ulusal Yenidoğan Tarama Programı’na dahil edilen topuk kanı testi ile hastalık doğumdan sonraki ilk günlerde saptanabiliyor.Sağlık Bakanlığı verilerine göre, 2022’de 1,55 milyon bebeğe test yapılmış ve 235’ine SMA tanısı konulmuştur. Ayrıca, 2021’de başlatılan evlilik öncesi tarama programı kapsamında 2023’e kadar 1,83 milyon kişi tarandı. Erken tanının yanı sıra, mevcut ilaç tedavileri ve çok yönlü bakım yaklaşımlarıyla (fizyoterapi, beslenme desteği, cihazlar) hastaların yaşam kalitesi önemli ölçüde artıyor” dedi.
“Türkiye, erişkin SMA tedavisinde önemli mesafe kat etti”
Türk Nöroloji Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Hacer Durmuş Tekçe ise “SMA, belirtilerin ortaya çıkış yaşı ve şiddetine göre Tip 0, Tip 1, Tip 2, Tip 3 ve Tip 4 olmak üzere beş gruba ayrılır. Toplumda yalnızca çocuklukta görüldüğü düşünülse de Tip 3 ve Tip 4 gibi geç başlangıçlı tipler ergenlik ya da erişkinlik döneminde de ortaya çıkabilmektedir. Türkiye’de yaklaşık 1.300 SMA hastası tedavi görmektedir. Erişkin hastaların kullanabildiği iki tedavi seçeneği hem hastalar hem de yakınları için süreci önemli ölçüde kolaylaştırmakta; iş ve sosyal yaşamdan kopmadan yaşam kalitesini artırmaktadır” ifadelerini kullandı.
“Türkiye, SMA farkındalığında örnek gösteriliyor”
Türkiye SMA Vakfı Başkan Vekili Ece Soyer Demir, “SMA, genetik ve ilerleyici bir kas hastalığıdır. Erken tanı ve düzenli tedaviyle yaşam kalitesi önemli ölçüde iyileştirilebilir. Taşıyıcılık tarama testleri sayesinde hastalığın önüne geçmek mümkündür. Toplumda her 40-60 kişiden biri taşıyıcıdır; bu nedenle test, mücadelede atılacak ilk ve en kritik adımdır. Yenidoğan Tarama Testi de henüz belirtiler başlamadan tanı konulmasını ve erken tedaviyle kas kayıplarının önlenmesini sağlamaktadır. Türkiye SMA Vakfı olarak, aile buluşmaları, ulusal kamp ve eğitim-burs programları gibi projelerle SMA’lı bireylerin ihtiyaçlarını destekliyor, toplumda doğru farkındalık oluşturmak için çalışıyoruz. Bu nedenle bu tür iletişim faaliyetlerini çok değerli buluyorum” şeklinde düşüncelerini aktarıyor.
“Türkiye, SMA tedavilerinde birçok gelişmiş ülkenin önünde”
Roche İlaç Türkiye Genel Müdürü Farid Bidgoli ise, “Türkiye’de her yıl yaklaşık 200 yeni SMA vakası görülüyor. Buna rağmen ülkemiz, tedaviye erişimde birçok gelişmiş ülkenin önünde yer alıyor. Onaylı tedavilerin büyük kısmı Türkiye’de mevcut ve geri ödeme kapsamında; ayrıca tüm SMA tipleri ve yaş gruplarında erişim sağlanabiliyor. Bu süreçteki değerli katkılarından dolayı Sağlık Bakanlığı ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na teşekkür ediyorum. Roche olarak amacımız, yenilikçi tedavilere erişimi artırmak, standartları yükseltmek ve hastaların yaşam kalitesini en üst düzeye çıkarmaktır. SMA yalnızca nadir bir hastalık değil, ailelerin yaşamını derinden etkileyen bir mücadele. Biz biliyoruz ki bu yolculukta umut, bilimin ışığında ve dayanışmayla büyüyor. Ağustos SMA Farkındalık ayında SMA’lı çocuklar, bireyler ve aileleri için #BirlikteMümkün diyoruz” dedi.
Marmara Denizi’nin en verimli balık meralarından biri olan Adalar (Prens Adaları) ile Kartal–Kadıköy kıyı şeridi arasında kalan deniz alanı, İstanbul’un hem ekolojik koruma bölgesi hem de denizel biyolojik çeşitlilik açısından kritik bir alanıdır.
Caddebostan sahilindeki (40° 57.684′ N – 29° 04.327′ E), Kınalıada’nın kuzeybatısındaki (40° 53.526′ N – 29° 01.014′ E), Büyükada’nın kuzeyindeki (40° 49.931′ N – 29° 07.368′ E), Sedef Adası’nın doğu ucundaki (40° 50.892′ N – 29° 09.006′ E) ve Kartal sahilindeki (40° 54.078′ N – 29° 09.456′ E) koordinat noktalarının birleştirilmesiyle oluşan hat içerisinde kalan bu bölge (Harita-104), 2012 yılından bu yana endüstriyel balıkçılığa, özellikle gırgır avcılığına kapalıdır.
Bu yasağın amacı, Marmara Denizi’nin hassas ekosistemini ve deniz tabanını korumaktır. 2012’de Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren düzenleme ile Adalar çevresi balıkların üreme ve barınma alanı olarak güvence altına alınmıştır. Bu sayede lüfer, palamut, kofana gibi ekonomik değeri yüksek ve kimi dönemlerde nesli tehdit altındaki türler yeniden çoğalmış; Adalar çevresi Marmara Denizi’nin tamamı için kritik bir balık havzasına dönüşmüştür. Küçük ölçekli balıkçılar da bu gelişmeden doğrudan fayda sağlamış, geçimlerini güvence altına alabilmiştir.
Ancak her balık sezonu öncesinde bazı endüstriyel balıkçılık lobileri, “yasak kalksın”, “gırgır avcılığı kültürel mirastır” veya “yasak yerel halkın zararına” gibi argümanlarla kamuoyu oluşturma çabalarına girişmektedir. Adaları ve bu kıyıları yaşam alanı olarak benimseyen biz küçük ölçekli balıkçılar, bilim insanları ve çevreciler ve bu talepleri Marmara’ya ihanet olarak görmekte ve yasağın kesinlikle korunması gerektiğini savunmaktayız.
Bu konudaki şartsız ve tavizsiz kararlılığımızı kamuoyuna duyururuz. Kooperatifler, STK’lar ve Adalar ve İlçelerin Kent Konseyleri Listesi
Büyükada Su Ürünleri Kooperatifi
Burgazada Su Ürünleri Kooperatifi
Heybeliada Su Ürünleri Kooperatifi
Kınalıada Su Ürünleri Kooperatifi
Burgazada Mahalle Meclisi
Heybeliada Mahalle Meclisi
Maden Mahalle Meclisi
Nizam Mahalle Meclisi
Köy ve kırsal mahallelerde büyüyen çocukların daha iyi bir eğitim alabilmesi için çalışan Köy Okulları Değişim Ağı Derneği (KODA), iletişim çalışmalarını Marjinal Porter Novelli ile yürütecek.
Aralık 2016’dan bu yana faaliyet gösteren KODA, köylerde görev yapan öğretmenleri bir araya getirerek meslektaş dayanışmasını artırıyor; öğretmenler için topluluklar kuruyor ve mentorluk desteği sağlıyor. Aynı zamanda hem köylerde yaşayan ebeveynlerle çalışmalar yürüterek hem de yerel koşullara uygun eğitim içerikleri ve ders materyalleri geliştirerek köyde eğitim meselesini bütüncül bir bakış açısıyla ele alıyor.
Bugüne kadar Köye İlk Adım, Afet Sonrası Kırsalda Eğitime Destek ve Öğretmen Toplulukları gibi birçok faaliyet yürüten KODA; şimdiye kadar 52 şehirden 9.000 öğretmen ve öğretmen adayı, 800 anne-baba ile çalışarak köylerde yaşayan 107.000’den fazla çocuğun daha iyi bir eğitim almasını sağladı.
‘İlişki Geliştirme Merkezi’ günümüz ilişkilerini cesurca irdeliyor
Tiyatro dünyasının başarılı prodüksiyonlarına imza atan Tiyatro Mitos, Kemal Uçar’ın kaleminden çıkan oyunu “İlişki Geliştirme Merkezi” ile yeni sezonda da izleyicinin karşısına çıkmaya hazırlanıyor. Komedi ve dramayı birleştiren oyun, modern insan ilişkilerini ve yalnızlaşan toplumun trajikomik halini sahneye taşıyor. Arzu Önder ve R. Onur Duru’nun yönetmenliğini üstlendiği oyunda Pınar Şenol ve 13 yıllık aradan sonra yeniden sahnelere dönen usta oyuncu Şenol Önder, Ali ve Mürvet karakterlerine hayat veriyor.
“İlişki Geliştirme Merkezi”, yakın bir gelecekte “sonsuza dek mutlu yaşayamayan” insanların yalnızlığı kabullenerek yaşamaya başladığı bir dünyayı konu alıyor. Ancak doğaları gereği duygusal bir açlık duyan insanlara, bu eksikliği gidermek için “İlişki Geliştirme Merkezleri” kuruluyor. Bu merkezlerde zorlu bir eğitimden geçen kadınlar ve erkekler, bir başkasıyla yaşamanın yollarını öğrenerek “belki de bu kez sonsuza kadar mutlu” olmanın peşine düşüyor. Ancak planlar, her zaman olduğu gibi, beklenmedik sürprizlerle sekteye uğruyor.
Günümüz ilişkilerine trajikomik bir bakış”İlişki Geliştirme Merkezi”, bu merkezlerden birine katılan Ali Ferah ve Mürvet’in yaşadığı enteresan ve trajikomik öyküyü izleyiciyle paylaşırken, günümüz insan ilişkilerini cesurca irdeliyor. Oyun, yer yer güldüren, yer yer hüzünlendiren tablolarla izleyicinin kendi yaşamına ayna tutuyor. Finalde ise akıllarda dev bir soru işareti bırakıyor: Böyle bir merkez gerçekten var mı, yoksa bizler zaten her ilişkimizde doğal yollardan bu eğitimi alıyor muyuz?
Tecrübeli kadro ve unutulmaz bir dönüş
“Kafatası”, “Yağmur Sıkıntısı” ve “Yan Rol” gibi oyunlardaki başarılı rejisiyle tanınan Şenol Önder, 13 yıllık aradan sonra yeniden oyuncu olarak sahnede yer alıyor. Dramaturg Arzu Önder, dekor tasarımcısı Şenol Önder, ışık tasarımcısı Alev Topal ve hareket tasarımcısı Tolga İskit ise güçlü bir teknik ekip olarak oyuna imzasını atıyor. Afiş tasarımı R. Onur Duru, fotoğraf çekimleri ise Baki Yavuz’a ait.
Büyük Taarruzun başladığı gün kitabım satışa çıktı.
Kitabımı: Çanakkale’de şehit olan ve babama adını veren Halil Şevki dedeme, Çanakkale’de gazi olan Halil İbrahim dedeme, Sarıkamış’ta şehit olan ve büyük amcama adını bırakan Osman dedeme: Doğu cephesinde Ruslarla ve Ermenilerle çarpışan; Nuri Paşa’nın komutasındaki Kafkas İslam Ordusuyla Bakü’yü İngiliz ve Ermenilerden kurtaran; sonra sırasıyla Bolşevikler-Ermeniler ve Gürcülerle savaşan, Büyük Taarruzda Afyon-Bolvadin cephesinde görev yapan İstiklal Madalyası alan dedem Ahmet Çavuşa (Peker)’e ve Yarbay Özdemir komutasında Musul v Kerkük’te çarpışan anne tarafın dan akrabam İsa Cankul’a ithaf ettim
Biraz uzun oldu değil mi? Bu cumhuriyet KOLAY KURULMADI.
***
Teşkilat-ı Mahsusa’yı en iyi anlatan ibarenin “Yeni Bir Cihan İmparatorluğu Kurma Mücadelesi” başlığının olduğunu düşünüyorum. İmparatorluğun son döneminde yönetime gelen İttihat ve Terakki Cemiyeti liderleri, “Osmanlı İmparatorluğu’nun mevcut sınırlar içinde yaşatılamayacağını” gördüler ve büyütmeye karar verdiler. Libya’da ve Batı Trakya’da yaptıkları onlara bu cesareti vermişti.
Amaçlanan, İran ve Gürcistan dahil olmak üzere Kırım, Kafkasya, Ural ve Türkistan’daki Türkleri bir “Konfederasyon” altında toplamaktır. Bu konuda en büyük engeli müttefikleri Almanlar çıkardı.
Rusya’nın çöküşü, savaş dışı kalması İttihatçıların ve Teşkilat-ı Mahsusa’nın en büyük başarısıdır. İçinde rahmetli dedem Ahmet Peker’in içinde olduğu Kafkas İslam Ordusu Bakü’yü İngiliz ve Ermenilerden kurtardığında Nuri Paşa, abisi Enver Paşa’ya şu telgrafı çekti; “Buradaki neft (petrol) Osmanlını tüm borçlarını öder”.
‘Tembel’ ya da ‘İsteksiz’ Değil Farklı Öğreniyor
Okul öncesi (anaokulu) ve ilkokul birinci sınıfa başlayacak öğrenciler için “uyum haftası” başladı. Milyonlarca çocuk için okul hayatı yeni ve heyecanlı bir dönem olsa da bazıları için bu yolculuk, fark edilmeyen ve yanlış anlaşılan zorluklarla dolu olabiliyor. Disleksi, DEHB ve diğer öğrenme güçlükleri yaşayan çocuklar, sıklıkla tembel, dikkatsiz veya motivasyonsuz olarak etiketlenerek yanlış değerlendirilebiliyor. Bu etiketlerin hem yanlış hem de zararlı olduğunun altını çizen Auto Train Brain Ceo’su Dr. Günet Eroğlu, “Çocukların kendilerine olan güvenini sarsar ve bu durum, hayal kırıklığı, kaygı ve düşük öz saygı gibi derin duygusal sorunlara yol açabilir” dedi.
2025-2026 eğitim ve öğretim yılının ilk zili uyum haftası için çaldı. 8 Eylül’de ise milyonlarca öğrenci ders başı yapacak. Ancak bu coşkulu başlangıcın gölgesinde, öğrenme güçlüğü çeken ve sıklıkla “tembel” veya “isteksiz” diye yanlış etiketlenen birçok çocuk, fark edilmeden sessizce mücadele ediyor.
Aslında bu çocukların zeka düzeyleri genellikle normal, hatta çoğu zaman ortalamanın üzerindedir. Yaşadıkları zorluklar, zihinsel kapasitelerinden değil, beyinlerinin bilgiyi işleme ve öğrenme biçimindeki nörolojik farklılıklardan kaynaklanabiliyor.
TARİHLE RÜZGÂRI BULUŞTURAN YOLCULUK: HİPPOİ İLE HOMEROS’UN İZİNDE
360 Derece Tarih Araştırmaları Derneği, Homeros’un Odysseia destanında anlatılan epik deniz yolculuğunu, antik çağ teknikleriyle yeniden inşa edilen bir gemiyle hayata geçiriyor. Bu özgün proje, yalnızca mitolojik bir güzergâhı takip etmekle kalmıyor, aynı zamanda tarih, kültür ve sürdürülebilirliğin buluştuğu çok katmanlı bir anlatı sunuyor. Kavela-zıvana tekniğiyle, hiç çivi kullanılmadan inşa edilen bu geleneksel tekne; başındaki at figürüyle ayrışan, rüzgârla süzülen yelkeniyle insanlığın ortak mirasını taşıyor. Enerjisa Üretim’in desteğiyle Ege Denizi’nde başlayacak bu yolculuk, geçmişin izlerini günümüzle buluşturmayı amaçlıyor.
10 yıl süren Truva Savaşı’nın ardından Akdeniz uygarlıkları için karanlık çağlar başlamış, yazı unutulmuş, medeniyet çöküşün eşiğine gelmişti. İşte bu dönemde, Homeros’un hayalinde bir yolculuk doğdu: Truva’ya, Bozcaada’ya giderek büyük savaşı yerinde anlamak, ozanlardan dinlemek ve bu hikâyeyi ölümsüzleştirmek. Dünya edebiyatının temellerini atacak olan bu epik anlatı, bir tekneye ihtiyaç duyuyordu. Ama herhangi bir tekneye değil. Başında barışı simgeleyen at başı figürü olan, hem yelkenle hem kürekle yol alabilen, alfabenin taşıyıcısı bir tekneye.
360 Derece Tarih Araştırmaları Derneği Başkanı Mualla Erkurt yolculuğu şöyle tarif ediyor; “Bu yolculuk yalnızca tarihsel bir canlandırma değil aynı zamanda geçmişin mirasıyla geleceğin vizyonunu birleştiren bir çağrıdır. Savaşın karanlığından barışın ve bilginin ışığına yapılan bir geçiştir. İlyada Destanı’nda anlatılan ve Atinalılar tarafından Troya kıyılarına bırakılan tahta at figürünün, aslında dönemin denizcilik geleneğinde yer alan at başlı Hippoi teknelerinden biri olabileceğini düşünüyoruz.
Homeros’un hayalini bugünün dünyasında yeniden kurmak ve geçmişin bilgeliğini geleceğe taşımak için Ege’nin rüzgârına ve ozanların sesine kulak veriyoruz. Bu yolculuk, yalnızca bir rota değil; bir kültür, bir hafıza ve bir medeniyet çağrısıdır.”
Türkiye’nin uluslararası arenada en prestijli rally raid yarışı TransAnatolia,
30 Ağustos – 6 Eylül 2025 tarihleri arasında 15. kez düzenlenecek. 2.190 kilometrelik parkuruyla dünyanın en zorlu yarışlarından biri olan TransAnatolia, bu yıl ilk kez Bursa’dan start aldı.
Uluslararası Rally Raid yarışı TransAnatolia 30 Ağustos Cumartesi günü Bursa’dan start aldı. 2.190 km’lik yarış, 6 Eylül’de Bolu’da son bulacak. 15. kez düzenlenen yarışa Türkiye’nin yanı sıra Almanya, İtalya, Romanya, İngiltere, Fransa, Avustralya, İrlanda ve Hollanda’dan gelen 98 yarışmacı zorlu rotada hem fiziksel hem zihinsel dayanıklılıklarını sınayacak.
Bursa’da başlayan macera Bolu’da sona erecek
17 il sınırından 58 ilçeden geçecek yarış, Bursa’dan başlayarak Kütahya, Bilecik, Eskişehir, Afyon, Ankara, Konya, Aksaray, Niğde, Nevşehir, Kayseri, Yozgat, Çorum, Kastamonu, Çankırı üzerinden Bolu’ya ulaşacak.
Macera dolu etaplar 31 Ağustos’ta koşulmaya başlanıyor
31 Ağustos Pazar sabahı Bursa’dan start alan TransAnatolia, ilk günü Kütahya’daki kamp alanında tamamlayacak. İkinci gün Kütahya’dan Haymana’ya giden yarışçılar, yarışın üçüncü gününde Kapadokya’ya ulaşacak. Kapadokya’da iki gün sürecek mücadelenin ardından, yarış beşinci gününde Çorum’a devam edecek. Altıncı gün Gerede’deki kamp alanında noktalanacak, 6 Eylül Cumartesi günü ise TransAnatolia Bolu/Abant’ta finish görecek.
SosyalUp editörü Dilek Koyuncu’nun sorularını yanıtlayan Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Yönetim Kurulu Üyesi Nilgün Kıvırcık, Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı, kadınların geçmişini belgelemek, bu birikimi koruyarak gelecek nesillere aktarmak amacıyla Aslı Davaz, Şirin Tekeli, Jale Baysal, Füsun Ertuğ-Yaraş ve Füsun Akatlı olmak üzere beş önemli kadın tarafından 8 Mart 1990’da kurulduğunu anlattı. Kıvırcık, “İkinci dalga feminist hareketin en önemli kurumsal yapıların başında geliyoruz. Kurucularımızın emekleri olmasa bu kütüphane var olamazdı. Bugün 27 üyemizle birlikte bu değeri geleceğe taşımak için çalışıyoruz” dedi.
Vakfın faaliyetlerini yürütürken iş birliği yaptığı paydaşlar arasında İstanbul Büyükşehir Belediyesi, arşiv ve eser bağışında bulunan bireyler, diğer kütüphaneler ve özel kurum arşivleri bulunuyor. Nilgün Kıvırcık, “Uluslararası fon ve kurumlarla iş birliği yapıyoruz; gelecek hedefimiz ise dünya genelindeki diğer kadın kütüphaneleriyle ortaklıklar geliştirmek” açıklamasında bulundu.
Kadın eserleri koleksiyonları yalnızca kitaplardan oluşmuyor. Kütüphanede 16 farklı koleksiyon bulunuyor; 16 binin üzerinde kitap, kadın örgütleri ve örgütlenmeleri arşivleri, özel arşivler, tezler, makale arşivleri, sözlü tarih ve süreli yayınlar bu koleksiyonlar arasında. Kıvırcık, “118 özel arşivimiz var; bunların içinde feminist hareketin önemli aktörlerinin arşivleri yer alıyor. Geçen yıl Avrupa Birliği CultureCIVIC fonuyla göçmen kadınların arşivlerini de topladık ve sergiye dönüştürdük. Görünmeyeni görünür kılmak bizim için çok önemli” dedi.
Orka Holding’in ilk sanal stil danışmanı “Orkay” erkek modasının yeni ilham kaynağı
Orka Holding, moda perakendesinde benzersiz ve en iyi alışveriş deneyimini sunmak amacıyla öncü bir adıma daha imza attı. Orka Holding, yapay zeka destekli ilk sanal influencer ve styling uzmanı Orkay ile dünya modasındaki vizyonunu güçlendiriyor.
Sosyal medya hesapları üzerinden D’S damat koleksiyonlarına yönelik stil önerilerini ve günlük yaşam tarzını paylaşan Orkay, trendleri çok yakından takip ediyor, kişiselleştirilmiş kombin önerileri ile tüm moda severlere ilham veriyor.
Dünyanın farklı kültürlerindeki takipçileri ile etkileşim kuran Orkay, stil tavsiyeleriyle böylece müşterilerin doğru ürün seçimine yardımcı oluyor.
“Dijital moda üzerinden global müşterilerimiz için ilham kaynağı”
Orka Holding Yönetim Kurulu Üyesi ve Pazarlama Grup Başkanı Büşra Orakçıoğlu Biberoğlu “Dünya modasındaki vizyonumuzu güçlendiren Orkay, müşterilerimiz için zahmetsiz alışveriş deneyimi sunma çabamızın ve yenilikçi, yüksek teknolojiye uyumlu bakış açımızın en yeni dışa vurumlarından biri” dedi.
Nörobilim ve psikoloji alanındaki eserleriyle geniş bir okur kitlesine ulaşan akademisyen, biyolog ve araştırmacı yazar Sinan Canan, söyleşi ve imza günü kapsamında 1 Eylül Pazartesi günü D&R İstinyePark’ta okuyucularıyla buluşacak.İmza günleri, söyleşiler ve yeni kitap lansmanlarıyla yazarları okuyucularıyla buluşturan D&R, bu kez bilimi herkes için anlaşılır kılan üslubuyla tanınan Sinan Canan’ı ağırlıyor. Her Şey Beyinde Başlar, İFA, Kimsenin Bilemeyeceği Şeyler gibi çok satan kitaplarıyla büyük beğeni toplayan Canan, önce söyleşide merak edilenleri yanıtlarken, ardından sevilen eserlerini okurları için imzalayacak. Katılımcılar, 1 Eylül Pazartesi günü gerçekleşecek buluşmada hem kitaplarını imzalatabilecek hem de Sinan Canan’la birebir sohbet etme imkanı bulacak.
Castrol, TransAnatolia 2025’te Bir Kez Daha Limitleri Zorlayan Performansın Yanında
Madeni yağ pazarının lider markalarından Castrol, bu yıl 15. kez düzenlenecek olan TransAnatolia Rally Raid’in bir kez daha ana sponsoru olarak başroldeki yerini aldı. Yüksek performans, üstün dayanıklılık ve verimliliğiyle öne çıkan Castrol, üst üste 5. kez TransAnatolia’ya adını yazdırırken, motosiklet dünyasında da öne çıkmaya devam ediyor. Bir kez daha TransAnatolia Rally Raid’in en heyecan verici kategorilerinden biri Castrol POWER1 motosiklet sınıfı olacak.
TransAnatolia Rally Raid, 30 Ağustos – 6 Eylül 2025 tarihleri arasında koşulacak. Yarış Bursa’dan start alıp Bolu’da tamamlanacak. Katılımcılar, 17 ili kapsayan 2.190 kilometrelik parkur boyunca doğanın ve arazinin en zorlu koşullarında mücadele edecek.
Motosiklet, Otomobil, SSV, Quad ve Kamyon kategorilerinde düzenlenecek organizasyon, dünyanın dört bir yanından sporcuları Türkiye’nin eşsiz coğrafyasında buluşturacak.
“Sınırları zorlamak Castrol’ün DNA’sında var”
Castrol Türkiye, Ukrayna ve Orta Asya (TUCA) Genel Müdürü Nilay Tatlısöz, motor sporlarının Castrol için ayrılmaz bir parça olduğunu belirterek, “Motor sporlarıyla 100 yılı aşkın süredir iç içe olan Castrol, bu yıl da TransAnatolia’nın ana sponsorları arasında yer alıyor. TransAnatolia’ya üst üste 5. kez destek vererek, dayanıklılığın ve performansın sınandığı bu organizasyonda yarışlara olan bağlılığımızı bir kez daha ortaya koyuyoruz. TransAnatolia, Türkiye’nin doğal güzelliklerini ve kültürel zenginliğini dünyaya tanıtırken, sporcular için de eşsiz bir mücadele ortamı sunuyor. Castrol olarak burada olmaktan gurur duyuyoruz çünkü sınırları zorlamak DNA’mızda var. Bu iş birliği, yüksek performans ürünlerimizin en zorlu koşullarda sergilenmesi açısından da çok değerli” dedi.
MUBI’DE EYLÜL: MUSSOLINI PORTRESİNDEN LYNCH’E, COPPOLA’DAN LANTHIMOS’A
Joe Wright imzalı çarpıcı ve cesur MUSSOLINI: YÜZYILIN OĞLU dizisinin ilk dört bölümü, Vice Media efsanesinin yükselişini ve düşüşünü anlatan VICE IS BROKE belgeseli, David Lynch sinemasının karşıt uçlarını buluşturan dört filmlik bir seçki, Francis Ford Coppola’nın ilk uzun metrajı DEMENTIA 13 ve başyapıtı KIYAMET, Yorgos Lanthimos’ın gerilim yüklü psikolojik dramı KUTSAL GEYİĞİN ÖLÜMÜ, Serpil Altın’ın distopik bilimkurgu filmi BİR ZAMANLAR GELECEK: 2121 ve daha pek çok dikkat çekici yapım MUBI’nin eylül seçkisinde izleyiciyle buluşuyor.
DAVID LYNCH SEÇKİSİ
MUBI’nin eylül ayında izleyicileriyle buluşturacağı dört filmlik David Lynch seçkisinde, son uzun metrajlı filmi INLAND EMPIRE (2006), Hollywood’un karanlık tarafına ışık tutan baştan çıkarıcı MULHOLLAND ÇIKMAZI / MULHOLLAND DRIVE (2001), Oscar’a aday gösterilen çarpıcı FİL ADAM / THE ELEPHANT MAN (1980) ve yalınlığıyla Lynch’in en sade ve duygusal yol hikâyesi STRAIGHT’İN HİKÂYESİ / THE STRAIGHT STORY (1999) yer alıyor. Seçki, sinema tarihinin ikonik isimlerinden biri olan Lynch’in bilinçaltının karanlık labirentlerine açılan sürreal anlatılarını ve gerçek hayata dokunan insani hikâyelerini bir araya getiriyor.
FRANCIS FORD COPPOLA SEÇKİSİ
Francis Ford Coppola’nın ilk uzun metrajlı filmi DEMENTIA 13 ile KIYAMET / APOCALYPSE NOW’ın yer aldığı seçki, efsanevi yönetmenin hem erken dönem cesur denemelerini hem de olgunluk çağındaki epik vizyonunu keşfe çıkıyor. 1963 yapımı DEMENTIA 13 gotik atmosferi, kara film öğeleri ve gerilimli anlatısıyla Coppola’nın tür sinemasına ilk adımını gözler önüne seriyor. Joseph Conrad’ın Karanlığın Yüreği adlı romanından uyarlanan 1979 tarihli KIYAMET ise Vietnam Savaşı’nın yıkıcı gerçeklerini perdeye taşırken sinema tarihinin en çarpıcı savaş destanlarından birine dönüşüyor.
VAHŞİ ELMAS / WILD DIAMOND
(Agathe Riedinger, 2024)
Agathe Riedinger’in Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye için yarışan çıkış filmi VAHŞİ ELMAS, 19 yaşındaki Liane adlı genç bir kadının güzelliğe ve şöhrete olan saplantısını, modern toplumun ve reality şovların dayattığı yüzeysel değerler üzerinden işliyor. Genç oyuncu Malou Khebizi’nin güçlü performansıyla dikkat çeken film, şöhretin ve görünüşün arkasındaki boşluğu ve yalnızlığı cesur bir şekilde gözler önüne seriyor.
BİR ZAMANLAR GELECEK: 2121
(Serpil Altın, 2022)
Türkiye’nin ilk “yeşil film” girişimi olarak dikkat çeken distopik bilimkurgu filmi BİR ZAMANLAR GELECEK: 2121, aynı zamanda Serpil Altın’ın çıkış filmi. İklim krizi ve kıtlık nedeniyle yaşanmaz hâle gelen bir dünyada yeraltı kolonilerinde yaşayan bir aileyi merkezine alan film, yeni hayat karşılığında yaşlı neslin yok edilmesini zorunlu kılan bir kanun üzerinden toplumda yaşanan vicdani ve toplumsal ikilemlere mercek tutuyor.
MERHABA CANIM
(Ulaş Tosun, 2021)
Ulaş Tosun’un derinlikli bir şair portresi sunan belgeseli MERHABA CANIM ismini, genç yaşta kaybettiğimiz Arkadaş Z. Özger’in meşhur şiirinden alıyor. Belgesel heteronormativiteye karşı bir başkaldırı niteliği taşıyan mısraları takip ederek Arkadaş’ın kişiliğine, ailesine, toplumla ilişkisine ve “beklenmedik” ölümüne dair referansların izlerini sürüyor.
KUTSAL GEYİĞİN ÖLÜMÜ / THE KILLING OF A SACRED DEER
(Yorgos Lanthimos, 2017)
Yorgos Lanthimos’un 2017’de Cannes Film Festivali’nde En İyi Senaryo Ödülü’nü kazanan filmi KUTSAL GEYİĞİN ÖLÜMÜ, başarılı kalp damar cerrahı Steven’ın eşi ve iki çocuğuyla sürdürdüğü kusursuz aile huzurunun, hayatına giren gizemli bir genç sebebiyle yavaşça çöküşünü anlatıyor. Gerilim yüklü bu psikolojik dram, mitolojik bir adalet hikâyesini modern bir aile trajedisi üzerinden, rahatsız edici atmosferi ve soğuk görselliğiyle işliyor.
HAYALLER, UMUTLAR ve DÖNEN YUNUSLAR
(Adil Burak Aydın, 2024)
Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde prömiyer yapan kısa film HAYALLER, UMUTLAR ve DÖNEN YUNUSLAR, ortaya çıkan yeni teknolojiyle önceki yaşamında kim olduğunu öğrenmeye çalışan Erdi’yi takip ediyor. Bir varoluş krizinden geçerken geçmişinin peşine düşen Erdi, çıktığı içsel yolculukta kişisel tatminsizlikleriyle yüzleşmek zorunda kalır.
Amazon.com.tr’nin geleneksel “Okula ve Şehre Dönüş Fırsatları” başladı!
Heyecanla beklenen o gün geldi. Amazon.com.tr’nin bugün başlayan ve tatil dönüşlerini alışveriş şenliğine dönüştüren “Okula ve Şehre Dönüş Fırsatları” kampanyası bu yıl 15 Eylül’e kadar devam edecek. İlk 5 gün sadece Prime üyelerinin sonrasında tüm müşterilerin faydalanabileceği kampanyada ev ve yaşam ürünlerinden modaya, teknolojiden kişisel bakıma kadar tüm kategorilerde on binlerce üründe indirimler sunuluyor.
Uzun yaz tatillerinden dönüşler başlarken Amazon.com.tr de müşterilerinin şehir hayatını kolaylaştırmak için tüm kategorilerden on binlerce üründe birbirinden cazip indirimler sunduğu geleneksel “Okula ve Şehre Dönüş Fırsatları” kampanyasını başlattı.
Kaçırılmayacak fırsatların sunulduğu “Okula ve Şehre Dönüş Fırsatları”, bu yıl 1 – 15 Eylül arasında, iki hafta devam edecek. Kampanya kapsamında ev ve yaşam ürünlerinden modaya, kişisel bakımdan elektroniğe kadar tüm kategorilerde geniş bir seçkiden ürünlerde indirimler sunuluyor. Kampanyanın ilk 5 gününde (1–5 Eylül) yalnızca Prime üyelerine özel indirimler sunulacak, ardından 6–15 Eylül tarihleri arasında tüm Amazon.com.tr müşterileri de bu fırsatlardan yararlanabilecek.