Magazin-yaşam, kültür-sanat (10.05.2023)

LEAD Network Mayıs Ayı Kahvaltı Buluşması La Lorraine Türkiye Ev Sahipliğinde Gerçekleşti

80 yılı aşkın deneyimi ile unlu mamuller ve fırıncılık sektörünün lider markası La Lorraine Türkiye, LEAD Network’ün gelenekselleşen kahvaltı buluşmalarının Mayıs ayı ev sahipliğini üstlendi.

Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın konuk konuşmacı olarak yer aldığı etkinlikte ‘Cumhuriyetimizin 100. Yılında Toplumda Kadının Yeri’ üzerine yaptığı ufuk açan konuşması ile LEAD Network üyelerine unutulmaz bir sabah yaşattı.

84 yıl önce Belçika’da doğan, Türkiye’nin de dahil olduğu 30’dan fazla ülkede ürünlerini tüketicileri ile buluşturan La Lorraine, Türkiye’de kadın işgücünün perakende ve tüketici ürünleri sektörü içerisindeki yerini güçlendirmeyi, üst düzey kadın yönetici sayısını, itibarını ve etkilerini arttırmayı amaç edinen LEAD Network Türkiye’nin geleneksel kahvaltı buluşması 4 Mayıs Perşembe günü Radisson Blu Hotel, İstanbul Asia Ataşehir’de gerçekleşti.

Etkinliğin açılış konuşmasını yapan LEAD Network Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Aysun Zaman, Ülkece çok zor zamanlardan geçtik ve geçmeye devam ediyoruz. Yaşanılan deprem felaketi sebebiyle bizlerde acılara ortak olmak için sizlerin katkı ve destekleriyle yardımcı olmaya çalışıyoruz. Birçok ürünün tedariği hususunda sizlerden yardım alarak bölgeye ulaştırmaya çalıştık. Bütün kurumsal ve bireysel üyelerimize kıymetli desteklerinden dolayı teşekkür ederim. Bir diğer hususta bölgede bulunan genç kızlarımızın eğitimlerinin koşullar sebebiyle sekteye uğramasıydı. LEAD Network Europe ile 30 genç kızımıza TÜKD iş birliği ile eğitim bursu vererek genç kızlarımızın eğitim hayatlarına katkı sağlamaya çalıştık. Bir kez daha katkı ve desteklerinden dolayı LEAD Network Europe’a ve TÜKD’ye teşekkür ediyorum.’’ dedi.

Etkinliğin ev sahipliğini üstlenen La Lorraine Türkiye Genel Müdürü Neslihan Nigiz Ulak ise konuşmasında La Lorriane’in bugün unlu mamüller sektöründe Avrupa’nın lider markası konumunda yer aldığını belirterek, Türkiye’deki faaliyetlerini işine tutkuyla bağlı 650 kişilik geniş organizasyon yapısıyla sürdürdüklerini özgün lezzetlerini, perakende ve ev dışı tüketim sektöründeki müşterileriyle buluşturduklarına değindi.

Ulak, La Lorraine olarak 80 yılı aşkın bir süredir daha iyi bir dünya kurma hedefiyle çalışmalarını gerçekleştirdiklerini ve 2050 yılına yönelik sürdürülebilirlik stratejilerinin temelini ürüne, gezegene ve insana saygının oluşturduğunu konuşması sırasında belirterek “Gıda kaynaklarının sürdürebilirliğinin önem kazandığı günümüzde, ürüne saygı, gezegene saygı ve insana saygı yaklaşımımız çerçevesinde, ‘sürdürülebilir gelecek için sürdürülebilir gıda’ ilkesiyle üretim yapıyor; daha mutlu çalışanlar ve daha mutlu tüketicilerle hep birlikte daha iyi bir dünyayı paylaşmak arzusuyla çalışmaya devam ediyoruz” dedi.

Değerlerin şirket için merkezi ve varoluşsal temel inançlar olduğunu ve aynı değerleri paylaşmanın bir kuruluş içinde güven ve yetkilendirmenin temelini oluşturduğunu belirterek iş dünyasında kadınların varlığının önemine de dikkat çeken Ulak, güçlü bir toplum yaratmak için kadınların hem iş dünyasında hem sosyal hayatta aktif olarak yer almalarının önemine vurgu yaparak, La Lorraine Türkiye’nin kadın istihdamını arttırmaya yönelik çalışmalarına değindi.

LEAD Network Etkinliğinin Konuğu Prof. Dr. İlber Ortaylı Oldu

LEAD Network kahvaltı buluşmasının konuk konuşmacısı olan usta tarihçi, akademisyen, yazar Prof. Dr. İlber Ortaylı, ‘Cumhuriyetimizin 100. Yılında Toplumda Kadının Yeri’ konulu konuşmasıyla etkinliğe katılan LEAD Network üyelerine Osmanlı’dan Cumhuriyete ülkemizden ve dünyadan örnekler ile kadınların topluma katkılarını aktardı.

DUYGU SOYLU’DAN “AYRILIKLAR BİTMEZ” KLİBİ YAYINDA!

Türk pop müziğine yön veren ünlü besteci Onno Tunç’a adadığı konser serisiyle adından sıkça söz ettiren Duygu Soylu, bu başarısını “Ayrılıklar Bitmez” ile dijital platformlara taşıyor.

İlk olarak Sezen Aksu’nun 1982’de yayınlanan “Firuze” adlı albümünde yer alan Onno Tunç bestesi “Ayrılıklar Bitmez”, Soylu’nun güçlü vokali ve eşsiz yorumuyla yeniden hayat buldu. Bu esere geçtiğimiz sene başladığı “A Tribute to Onno Tunç” adlı projesi kapsamında yer veren Duygu Soylu, dinleyicilerinin ısrarı üzerine parçayı Nedim Ruacan prodüktörlüğünde yeniden yorumlamaya karar verdi.

Şarkının nostaljik havasına sadık kalarak yapılan düzenlemede Soylu’ya piyanoda Serkan Akbıyık, synthesizer’da Erdem Yörük, bas gitarda Buğra Kılıçak, elektrik ve akustik gitarda Öner Tombuloğlu, davul ve perküsyonda Nedim Ruacan, yaylılarda İstanbul Strings, saksofon ve flütte Batu Şallıel ve trombonda Burak Dursun gibi alanında usta isimler eşlik etti.

Klip çekimleri Resul Karaca yönetmenliğinde Fişekhane’de gerçekleştirilen, yapımını Doğulu Music’in üstlendiği “Ayrılıklar Bitmez” dijital platformlar ve televizyon kanallarında yayında!

AYRINTI YAYINLARI’NDAN BİZANS DÜNYASI’NIN ÜÇÜNCÜ ve SON CİLDİ BİZANS İMPARATORLUĞU ve KOMŞULARI (1204-1453) RAFLARDA!

Bizans Tarihi ve Uygarlığı Merkezi’nden Cécile Morrisson yönetiminde yürütülen Bizans Dünyası başlıklı eşsiz çalışmanın üçüncü ve son cildi, Ayrıntı Yayınları’ndan çıktı! Angeliki Laiou ve Cécile Morrisson imzasını taşıyan Bizans İmparatorluğu ve Komşuları (1204-1453), önceki iki cildin ardından, Doğu Roma veya tarihçilerin sonradan yakıştırdığı isimle “Bizans” İmparatorluğu’nun son dönemini ele alıyor. 1204’te Haçlılar’ın Konstantinopolis’i ele geçirmesinden 1453’te şehrin Türklere teslim olmasına kadarki tarih aralığını kapsayan kitap, parçalanmış toprakların tarihini Türkler de dahil tüm bileşenleriyle anlatıyor.

 Ayrıntı Yayınları’nın Tarih dizisi kapsamında üç cilt halinde yayımlanan Bizans Dünyası adlı çalışma, farklı disiplinlerden çok sayıda uzmanın katkısıyla ortaya konulan bilimsel sentez sayesinde Bizans dünyasının siyasi, askeri, dini, kültürel, iktisadi ve toplumsal tarihini yeniden gözden geçirme imkânı sağlıyor. Daha önce Doğu Roma İmparatorluğu (330-641) adlı ilk ve Bizans İmparatorluğu (641-1204) adlı ikinci ciltleri yayımlanan çalışmanın Angeliki Laiou ve Cécile Morrisson tarafından hazırlanan üçüncü ve son cildi Bizans İmparatorluğu ve Komşuları (1204-1453) başlığıyla raflarda yerini aldı.

1204: Haçlılar Konstantinopolis’i ele geçirir; 1453: Şehir, Türklere teslim olur. Bizans Dünyası’nın bu üçüncü ve son cildi işte bu iki önemli tarih aralığını kapsıyor. Doğu Roma İmparatorluğu’nun çöküşü, ileri üssü Trabzon ve komşuları Sırplar ve Bulgarların yanı sıra, IV. Haçlı Seferi sonucunda topraklarına yerleşen Latinler ile birlikte yeniden biçimleniyor. Parçalanmış toprakların tarihi Türkler de dahil tüm bileşenleriyle anlatılıyor. Bu dönemde küçük bir devlete dönüşen XII. yüzyılın eski büyük gücünün, önce Anadolu’da sonra da Kuzey Yunanistan’da topraklarını kaybetmesine ve 1373’ten itibaren Osmanlı sultanına tabi hale gelmesine tanıklık ediyoruz. Konstantinopolis ve Peloponez’e indirgenmiş olan bu devletin varlığını sürdürüp sürdüremeyeceği, çoğu bertaraf edilen Haçlı Seferlerinden çok, sultanın iradesine ve Cenova ile Venedik’in çıkar amaçlı desteklerine bağlı kalmıştır. İmparatorlar tarafından Lyon (1274) ve Floransa’da (1439) onaylanan Ortodoks ve Latin Kiliselerinin Birliği, Ortodoksların çoğunluğu tarafından reddedilmiş, hiçbir etkisi olmamıştır. Patriğin otoritesi kesin olarak imparatorunkini yenmiştir. Ancak devletin, Kara Veba ve toplumsal gerilimleri de beraberinde getiren XIV. yüzyıl ekonomik durgunluğuyla iyiden iyiye zayıflaması, bazılarının refahıyla çelişiyordu. Zira tuhaf bir şekilde Bizans, Batı’nın ekonomik, sanatsal ve kültürel gelişimine katılmıştı. Hatta bu gelişimi sağlamıştır: Teknikleri (ipek, cam) oraya nakledilmiş, entelektüelleri Grek mirasını yeniden keşfetmekle kalmamış, hümanistlere de aktarmış ve sanatçıları, Trecento İtalyan resmini etkilemiştir. Bununla birlikte, IV. Haçlı Seferi’nin travması bütünleşmeyi engellemiştir. Angeliki Laiou (1941-2008), Harvard Üniversitesi profesörü, tanınmış tarihçi, Bizans toplumu ve ekonomisi uzmanıdır. Ölümü nedeniyle başladığı bu cildi tamamlayamamış, derleme CNRS’te emekli araştırma direktörü, iktisat ve para tarihçisi, birçok eser sahibi Cécile Morrisson’a emanet edilmiştir. Ele alınan ülkeler konusunda yetkin dokuz farklı yazar (Bulgar, Fransız, Yunanlı ve Sırp) bu esere katkıda bulunmuştur.

Dr. Aslı Bilge’nin Fransızcadan dilimize çevirdiği Bizans Dünyası: Bizans İmparatorluğu ve Komşuları (1204-1453), raflarda ve internet satış sitelerinde!

TÜRK EĞİTİM VAKFI DERS ZİLİ FONU ile AFET BÖLGELERİNDE PREFABRİK OKUL YAPACAK!

 Türk Eğitim Vakfı (TEV), 11 ilimizi etkileyen deprem nedeniyle hasar alan okulların yerine geçici hizmet verecek okulların yapımı için Milli Eğitim Bakanlığı’yla imzalanan protokolle Ders Zili Fonu’nu hayata geçirdi! Proje kapsamında bireysel ve kurumsal bağışçıların desteğiyle yapılacak 4 ve 6 derslikli prefabrik okullar, afet bölgelerinde eğitimin devamı için MEB’e teslim edilecek. Afetten etkilenen bursiyerlerinin yanı sıra temel eğitim çağındaki tüm çocuklar ve gençler için seferber olan TEV’in Ders Zili Fonu için internet sitesi üzerinden bağış yapılabiliyor.

 Tam 56 yıldır başarılı ve maddi olanakları sınırlı olan öğrencilere burs desteği veren Türkiye’nin en köklü ve öncü vakıflarından Türk Eğitim Vakfı (TEV), ülkemizin yaşadığı en yıkıcı depremlerden biri olan Kahramanmaraş merkezli depremin ardından eğitimin sürmesi için Ders Zili Fonu ile seferberlik başlattı.

Ders Zili Fonu’nda toplanan bağışlarla yıkılan veya hasar olan okulların yerine, Milli Eğitim Bakanlığı’nın yönlendirmesiyle ihtiyaç duyulan bölgelerde geçici olarak hizmet verecek prefabrik okullar yapılacak. İhtiyaca göre, 4 ve 6 derslikli olarak yapılacak prefabrik okullar, tüm temel donanımları tamamlandıktan sonra Milli Eğitim Bakanlığı’na teslim edilecek.

“Eğitim, en sağlam temeldir.”

Prefabrik okulların gelecek eğitim döneminde kullanıma hazır olmasını hedeflediklerini belirten TEV Genel Müdürü Banu Taşkın, “Deprem bölgesinin yeniden ayağa kalkması için hepimizin el ele vermesi gerekiyor. Bölgede çok fazla ihtiyaç var. Biliyoruz ki eğitim, en sağlam temeldir. Okullarda ders zili tekrar çalsın, sıralar öğrencilerle dolsun diye hayata geçirdiğimiz Ders Zili Fonu ile yıkılan hayalleri yeniden, hep birlikte inşa edeceğiz. TEV olarak, afetzede öğrencilerimizin yanındayız. Bireysel ve kurumsal bağışçılarımızın desteğiyle yapacağımız prefabrik okullarla hiçbir öğrencinin hayalleri, umutları yarım kalmayacak, hepsi eğitimlerini tamamlayarak Türkiye’nin aydınlık geleceğinin bir parçası olacak,” şeklinde konuştu.

Öğrencilerin eğitimlerine ders sıralarında devam etmelerini amaçlayan Ders Zili Fonu’na TEV’in internet sitesi üzerinden tek seferlik ya da aylık düzenli bağışlarla destek olunabilir.

Düğün pastası çiftleri yansıtmalı

Yaz mevsiminin gelmesiyle birlikte açılan düğünsezonu, tatlı telaşları da beraberinde getiriyor. Bu telaşların başında isedüğününün akıllardan silinmeyecek detaylarından biri olan düğün pastasıgeliyor. Tüm ihtişamıyla dikkatleri üzerine çeken, her fotoğrafta görünen vedüğün organizasyonun bir yıldızına dönüşen pastalar, giderek daha fazla önemkazanıyor. Butik ve kişiye özel hizmet anlayışı ile kaliteden ödün vermeden,müşterilerine birçok ürün ve hizmeti birlikte sunmayı amaçlayan Ginger İstanbulbirbirinden özel reçeteler geliştiriyor. Düğün pastası konusunda trendlerideğil çiftleri yansıtan tasarımlar hayata geçiren Ginger İstanbul; kalitelimalzeme, kaliteli işçilik ile ortaya çıkan düğün pastaları ile davetlilerinkalplerini kazanıyor.

Misafirler ve düğün sahipleri için önemli bir yere sahip olan düğünpastası, çiftlerin en çok üzerinde durması gereken konuların başında geliyor.Tadı, görünümü, tarzı, davetle olan uyumu ve en önemlisi de çiftleri yansıtacaktasarımıyla düğün pastaları, davetin en çok konuşulan detaylarından biri olmayıher zaman başarıyor. Pastanın çiftlerin hikayesine eşlik eden ilham verici birtat ve görünüme sahip olması gerektiğini vurgulayan Ginger İstanbul’un KurucusuYasemin Önal, düğün pastası seçerken dikkat edilmesi gereken noktaları anlattı.

“Düğün pastalarında trendleri yakalamaktansa kenditrendlerimizi yaratıyoruz”

Söz konusu düğün pastaları olduğunda daha özgün ve kişiyeözel tasarımlara imza attıklarını ifade eden Yasemin Önal; “Çiftlerin en heyecanlıgünlerinde düğünlerini lezzetli bir düğün pastası ile finalize etmek istemeleriçok değerli. Bu noktada düğün pastası seçerken birçok kriteri göz önünealmaları gerekiyor. Öncelikle düğün pastası düğün organizasyonunun temasınauygun olmalı. Aynı şekilde gününyıldızları olan çifti de yansıtmalı. Davetin ve kişilerin tarzına uygun pastatasarımları tercih edilmeli. Pasta, görsel olarak mekânın tarzıyla bütünlüksağlamalı. Biz standart bir pastanın ötesine geçebilmek için öncesinde çift ilebir görüşme yapıyoruz, ardından organizasyon şirketi ile görüşme sağlıyoruz.Düğünün teması, konsepti, nasıl bir atmosferde geçeceği, resmi mi yoksa partihavasında mı olacağı, kır ya da salon düğünü şeklinde mi kurgulanacağı gibibirçok noktada bilgi sahibi oluyoruz. Bu noktada eğer çiftler alışılmışındışında bir şeyler istiyorsa bu durum, pastanın tasarımına da yansıyor. Farklıürünler de kullanılabiliyor. Bazı çiftler internetten çok beğenip gördükleribir pasta dizaynı ile geldiğinde birebir yapmamaya özen gösteriyoruz. Çünkü otasarımı onlarca kişi uygulayabilir, biz çifte özel olmasını istediğimiz içinana temayı koruyarak farklı dokunuşlar yapıyoruz. Trendlerden ziyada çiftlerinnelerden hoşlandığı, tarzını ve kişiliğini sorarak bir tasarım hikayesioluşturuyoruz. Pasta ya da başka bir ürün fark etmeksizin dizayn dili çokbelirleyici oluyor. Pastanın rengi, kullanılacak çiçeğin türü, çiçeğinpastadaki akışı gibi detaylar, çiftin bize verdiği ilhamla ortaya çıkıyor”dedi.

“Kaliteli malzemelerden yapılmış lezzetli pastalartabakta değil akılda kalır”

Görsellikten ziyade lezzetin en önemli kriter olduğunubelirten Önal; Düğünde en son pasta yenir ve en çok akılda pastanın tadı kalır.Genelde düğünlerde pastalar bir çatal alınıp bırakılır çünkü ağır ve yağ bazlışanti kremalar tercih edilir. Ancak kaliteli çikolata, kaliteli bir tereyağı,özenli seçilmiş malzemelerle yapılan pasta tadına doyulmaz bir hal alır vetabakta değil akıllarda kalır. Biz lezzet seçimlerimizi damakta bir şölenyaratması üzerine kurguluyoruz. Pastalarda daha çok meyve kullanmayı tercihediyoruz. Klasik tercihlerin yanı sıra taze meyvelerin güçlü aromalarınareçetelerimizde sıklıkla yer veriyoruz. Beyaz çikolatalı ve yüzde 55 kakaooranlı siyah çikolatalı olmak üzere iki çeşit krema kullanıyoruz. Kesinlikle şantibazlı kremaları tercih etmiyoruz. Eğer beyaz çikolata kullanıyorsak bunu ormanmeyveleri ile bir araya getiriyoruz. Parça çikolata ve pirinç patlaklarıyla dareçetemizi güçlendiriyoruz. Eğer bir yaz pastası yapıyorsak limonlu, yabanmersinli, beyaz çikolata kremalı pastalar öneriyoruz. Temmuz’dan eylül sonunakadar yaptığımız şeftalili bir imza pastamız var. En çok tercih edilenpastalarımız arasında ise siyah çikolatalı orman meyvesi yer alıyor. Aynışekilde siyah çikolata ve çilek de yoğun talep görüyor. Tuzlu karamellikrokanlı pastalarımız da mevcut. Ancak en çok tercih edilen pastalarımızgenellikle taze, ferahlatıcı alt notalarıyla meyveli pastalarımız oluyor” diyebelirtti.

Kokulu ambalaj tasarımı tüketici deneyimini arttırıyor

Koku alma duyumuz, beyin ve hafıza ile doğrudan ilişkili. Klasik anlamda raflarda görmeye alışık olduğumuz göz alıcı ambalajların artık oldukça farklı bir tüketici deneyimi ile buluşmak istemesi tam da bu ilişkinin eseri. Temel duyu organlarımızdan “görme, dokunma ve koku alma” gibi unsurların bir araya gelmesi ise klasik bir satın alma sürecinden çok ambalajın ötesine geçen bir tüketici deneyimi ortaya çıkarıyor. Market rafında duran ürünün son tüketiciyi etkilemesi için koku faktörünün giderek daha önemli hale geleceğini belirten B12 Creative Branding’in Kurucusu ve Kreatif Direktörü Bürkan Çiftçigüzeli, ambalajın kokusunun zamanla başarının kokusuna dönüşeceğini vurguladı.

21. yüzyılda ürünleri birbirinden ayırmak ve raf savaşlarında galip gelen olmak giderek zorlaşıyor. Satışları artırmak ve müşterinin ilgisini çekebilmek içinse ürünün vitrini hale gelen ambalajlar büyük önem taşıyor. Bu noktada kokulu ambalajların tüketicinin eğilimlerinde belirleyici olduğuna dikkat çeken B12 Creative Branding’in Kurucusu ve Kreatif Direktörü Bürkan Çiftçigüzeli, satın alma sürecinde kokunun cazip edici etkisini anlattı.

Koku teknolojisi, ambalajlara yeni bir kimlik kazandırıyor

Tüketicilerin özellikle kozmetik, hijyen, temizlik gibi kategorilerde satın alma kararlarının kokuya göre belirlendiğini ifade eden Bürkan Çiftçigüzeli; “Örneğin; bir duş jeli satın alırken ambalajın açılması ve beklentilere uygun bir koku ile karşılaşılması ile ürünün satılabileceğini hepimiz biliyoruz. Yani güzel kokan bir ürün ya da ambalaj satışları kesinlikle arttırıyor. Araştırmalar ise son yıllarda kokulu ambalaj pazarının yüzde 15 büyüdüğünü gösteriyor. Bu büyüklüğün giderek artacağını öngörmekse zor değil. Çünkü koku teknolojilerinin gelişmesiyle birlikte tüketicilerin satın alma alışkanlıklarına yön verebilme kabiliyeti de giderek artıyor. Kıyasıya süren raf savaşlarında kokusunu öne çıkaran ürünler, ambalaj farkıyla sepete girerken kokusunu estiremeyenler raflarda kalmaya devam ediyor. Bu noktada cesur ve yenilikçi bir yaklaşım benimsemek isteyen markaların, koku teknolojisini kullanarak ambalajlarına yeni bir kimlik kazandırması en çok da bu markalara kazandırıyor” şeklinde konuştu.

Raflardaki bu sıra dışı duruş tüketicilerin kalbini kazanıyor

Kokulu ambalajların marka sadakati yaratma ve ürün bütünlüğünü koruma açısından da oldukça avantajlı olduğunu söyleyen Çiftçigüzeli; “Tüketicilerin market raflarında dolaşırken, satın alma kararını kokuya göre vermesi için imkanlar eskiden oldukça azken, artık yeni ambalaj teknolojileri sayesinde farklı aromalarla güçlendirilmiş kokuları ambalaj tasarımlarında bir pazarlama unsuru olarak kullanabilmek mümkün. Ambalajlara kokunun verilmesi, raflardaki ürünlerin sürekli kurcalanmasının önüne geçerken sıkılmış, ezilmiş, kapağı tam kapatılmamış gibi kullanımları da engelliyor. Üstelik ambalaj tasarımlarında kullanılacak bu yöntem ile hem zamandan hem de malzemeden tasarruf sağlanması mümkün hale geliyor. Ayrıca başarılı bir koku deneyimini birleştiren ambalaj tasarımlarında ise ürünü daha taze, daha lezzetli ya da daha yoğun hissettirmek de mümkün. Tüm bunlara ek olarak ambalaj tasarımında koku, şirketlerin marka kimliğini öne çıkarmalarına olanak tanırken raflardaki bu sıra dışı duruş, tüketicilerde marka sadakatinin oluşmasında da oldukça etkili oluyor” diye belirtti.

Yazar - Davut Güleç

Gazeteci, televizyoncu, Uzman polis-adliye muhabiri, Spor yazarı, TEMA’cı, Kızılay’cı, Dağcı, Trekkingci, Alp disiplini kayak milli hakemi, Herkes İçin Spor Federasyonu Kayseri il temsilcisi, Erciyes Kar Kaplanları Spor Kulübü Basın sözcüsü, Kayseri Spor Adamları Derneği yönetim kurulu üyesi, Kent Güvenlik konseyi üyesi, Halkla İlişkiler Tanıtım, Adalet, Kamu Yönetimi mezunu ----- Davut Güleç Kimdir ? -----

İlginizi Çekebilir

KADINA YÖNELİK ŞİDDETE ‘DUR’ DENİLDİ. KİGDER’DEN ANLAMLI BİR ETKİNLİK DAHA

Kadın İşbirliğini Geliştirme Derneği, 25 Kasım Kadına Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele günü dolayısıyla anlamlı bir …