
KRAL ALEXANDER, MÜSNTER ÜNİVERSİTESİ VE TELAGRAAF GAZETESİ’NİN GAFI:HOLLANDA’YI İLK TANIYAN OSMANLI’DIR
Tarih araştırmacısı Mehmet Tütüncü De Telegraaf gazetesine mektup yazarak, çarpıtmayı düzeltti.
İlhan KARAÇAY yazdı:
De Telegraaf gazetesi, 23 Eylül 2025 tarihli sayısında, Münster’deki “Haus der Niederlande” üzerine yayımladığı geniş haberinde, Hollanda’nın 1648 yılında Vestfalya Barışı ile birlikte ilk kez bağımsız bir devlet olarak uluslararası tanındığını yazdı. Bu iddia, Hollanda tarihini çarpıtan ve Türkiye’nin tarihî rolünü yok sayan bir yaklaşımdır.
De Telegraaf, böylece Hollanda tarihinin en önemli gerçeklerinden birini görmezden geldi: Osmanlı’nın 1612’de yaptığı resmî tanıma.
Bu hatalı anlatıma, Hollanda-Türk ilişkileri konusunda en yetkin isimlerden biri olan tarihçi Mehmet Tütüncü derhâl tepki gösterdi ve gazeteye bir mektup gönderdi. Tütüncü’nün belgelerle ortaya koyduğu bu gerçeği, aşağıda kendi kaleminden okuyacaksınız.

Mehmet Tütüncü’nün Mektubu (Hollandaca’dan tercüme)
Münster değil, İstanbul: Hollanda’nın gerçek doğuşu
Drs. Mehmet Tütüncü
Tarihçi ve Hollanda-Türk Tarihi İlişkileri Uzmanı
E-posta: m.tutuncu@gmail.com Tel: 0624255100
23 Eylül tarihli De Telegraaf gazetesinde, “Haus der Niederlande” hakkındaki bir arka plan yazısında, Münster Barışı’nın merkezde olduğu ve Hollanda’nın 1648 yılında ilk kez uluslararası alanda bağımsız devlet olarak tanındığı ileri sürülmüştü. Bu, ısrarla yinelenen ama yanlış bir görüştür. Yedi Birleşik Hollanda Cumhuriyeti’nin resmî tanınması 1612 yılında gerçekleşmiştir – Münster’de değil, İstanbul’da (o zamanki adıyla Konstantinopolis’te).
Osmanlı İmparatorluğu, 17. yüzyılın başlarında dünyanın en güçlü devletlerinden biriydi ve Habsburglarla sürekli bir mücadele içindeydi. İşte tam da Hollanda İsyanı’nın yöneldiği aynı Habsburg hanedanı – V. Karl ve II. Felipe gibi hükümdarların hanedanıydı. Dolayısıyla Osmanlılar için genç Hollanda Cumhuriyeti, ortak bir düşmana karşı mücadelede mantıklı bir müttefikti.
1610 yılında, sadrazam Halil Paşa, Sultan I. Ahmed adına, Hollanda Genel Meclisi’ne (Staten-Generaal) İstanbul’a bir elçi göndermeleri için resmî davet yolladı. İki yıl sonra Cornelis Haga Osmanlı başkentine gitti ve sultandan yalnızca resmî tanıma değil, aynı zamanda Hollanda’yı Fransa ve İngiltere ile eşit düzeye koyan ticari ayrıcalıklar da elde etti.
Bu tanıma, bir ahidnâme – sultanın tek taraflı bildirisi – ile belgelendi. Bugün hâlâ Ulusal Arşiv’de görülebilen bu belgede, Hollanda’nın yedi eyaletin birleştiği ve Genel Meclis’in yönettiği bir devlet olarak ayrıntılı biçimde tanımlanmış olması dikkat çekicidir. Aslında bu belge, ülkemizin doğum belgelerinden biridir; Münster Barışı’ndan otuz yıldan fazla bir süre öncesine aittir.
Avrupa’nın büyük güçleri, Hollanda’nın bağımsızlığını ancak 1648’de, seksen yıl savaşından sonra isteksizce tanırken, Osmanlılar bunu çok daha önce – 1612’de – inançla ve jeopolitik çıkar gereği yapmışlardır. Bu, tarihimizin unutulmuş bir bölümüdür ve bizi alışıldık Avrupa merkezli bakış açısının ötesine bakmaya zorlamaktadır.
Eğer ulusal tarihimizi ciddiye alıyorsak, kabul etmeliyiz ki Cumhuriyet yalnızca Münster’de değil, İstanbul’da da temellerini bulmuştur.
Şimdi gelelim De Telegraaf’ın çarpıtmasına
De Telegraaf’ın bu hatalı anlatımını asla görmezden gelemem. Çünkü mesele sadece bir tarih detayı değil, Hollanda halkının gözünün önünde yapılan bir çarpıtmadır.
Gerçekler apaçık: Hollanda’yı ilk tanıyan Osmanlı’dır. 1612’de Cornelis Haga İstanbul’a gitmiş, Sultan I. Ahmed tarafından kabul edilmiş ve Hollanda resmen tanınmıştır. Üstelik bu tanımaya ticaret serbestisi de eklenmiştir.
Peki De Telegraaf ne yapıyor?
1648’i “ilk tanıma” diye yazarak hem Osmanlı’yı görmezden geliyor hem de kendi ülkesinin tarihini eksik anlatıyor. Hollanda’nın doğum belgelerinden birini yok saymak, tarihçilik değil, ancak tarih tahrifatıdır.
Kaldı ki Osmanlı’nın tanıması, Hollanda için sadece bir diplomatik jest değil, aynı zamanda hayati bir güvenceydi. Daha Avrupa’daki birçok ülke tereddüt içindeyken, Osmanlı Hollanda’yı tanımış ve ticarette eşitlik sağlamıştı. Bunu unutmak, sadece Türkiye’yi küçümsemek değil, aynı zamanda Hollanda’nın kendi tarihini inkâr etmektir.
Şimdi soruyorum: Bu gerçekten bilgisizlik mi, yoksa bile bile yapılan bir çarpıtma mı?
Bu konuya yeniden döneceğim. Türkiye’nin Hollanda’ya neler kazandırdığını tek tek anlatarak De Telegraaf’ın yüzüne vuracağım.
De Telegraaf ile yıllarca yaptığım mücadeleden de kesitler sunacağım. Bekleyiniz.
DE TELEGRAAF’TA YAYINLANAN YAZININ TAMAMI:
Kral Willem-Alexander, Perşembe günü Almanya’nın Münster kentine bir ziyarette bulundu. Burada hem Birinci Alman-Hollanda Kolordusu’nun hem de “Haus der Niederlande”nin otuzuncu yılı kutlandı. Münster Üniversitesi’nin 1995’ten beri “Hollanda çalışmaları” bölümlerini barındırdığı bu bina, 1648’de Yedi Birleşik Hollanda Cumhuriyeti’nin ilk kez uluslararası alanda egemen bir devlet olarak tanındığı yer olması bakımından da sembolik bir önem taşıyor.
Wouter van Bergen
Münster’de “Haus der Niederlande”nin önünde duran bir ziyaretçi, isyancı Yedi Birleşik Hollanda Cumhuriyeti delegelerinin Seksen Yıl Savaşı’nı sona erdiren müzakerelerde neden kendilerini bu mekânda evlerinde hissettiklerini kolaylıkla anlayabilir. Tuğladan yapılmış merdivenli cepheler, yüksek vitray pencereler ve pencere ile köşelerdeki açık renk taş süslemeler, her tarihî Hollanda kent merkezinde görülebilecek türdendir.
Binanın içinde, yaklaşık dört yüzyıl önce müzakerelerin yürütüldüğü salonda bugün hâlâ orijinal ahşap sıralar durmaktadır. Bunlar insana bir kilisenin koro bölümünü hatırlatır. Günümüzde, binanın kalbinde yer alan sade ahşap sıralı salon, sergiler ve törenler için kullanılmaktadır.
1589’da inşa edilen bu yapı başlangıçta Münsterli kumaş tüccarlarının merkeziydi. Ancak 1648’de burası, Yedi Birleşik Hollanda Cumhuriyeti’nin delegelerinin toplandığı yer oldu. O yılın 30 Ocak günü Hollandalı temsilciler burada İspanyollarla buluştular. Zorlu müzakerelerin ardından, 15 Mayıs 1648’de Cumhuriyet ilk kez bağımsız ve egemen bir devlet olarak uluslararası hukukta tanındı.
Vestfalya Barışı ve Hollanda’nın Yeri
1648’de Münster’de imzalanan bu antlaşma, yalnızca Hollanda için değil, bütün Avrupa için bir dönüm noktası oldu. İspanyol hâkimiyetinin gerilemesine karşılık, Fransa ve diğer güçler Avrupa sahnesinde öne çıktı. Aynı zamanda imzalanan Vestfalya Barışı, “modern devletler sistemi”nin de başlangıcı kabul edilmektedir. Çünkü ilk kez devletlerin birbirlerinin egemenliklerini tanıdığı bir uluslararası düzen ortaya çıktı.
Bu bağlamda, Hollanda Cumhuriyeti de bağımsız bir devlet olarak diplomasi masasında yerini aldı. Daha önce 1588’de “Bağımsızlık Bildirgesi” (Plakkaat van Verlatinghe) ile kendi bağımsızlığını ilan etmiş olsa da, bu sadece iç hukuk açısından geçerliydi. Uluslararası düzeyde gerçek tanınma, Münster’deki antlaşmayla gerçekleşti.
Haus der Niederlande’nin Rolü
1995’te açılan “Haus der Niederlande” (Hollanda Evi), o tarihten bu yana Almanya ile Hollanda arasındaki kültürel ve akademik bağların merkezi hâline geldi. Münster Üniversitesi burada Hollanda dili, edebiyatı ve tarihi üzerine eğitim programları yürütüyor. Ayrıca düzenlenen sergiler, konferanslar ve kültürel etkinliklerle iki ülke arasında bir köprü görevi üstleniyor.
Bugün “Haus der Niederlande”, yalnızca Hollandalılar için değil, aynı zamanda Almanlar için de ortak bir kültürel buluşma noktası olarak görülüyor. Sınır ötesi işbirlikleri, öğrenci değişim programları ve bilimsel projeler sayesinde iki ülkenin ilişkileri daha da güçleniyor.
Kraliyet Ziyaretleri
Kral Willem-Alexander ve Kraliçe Máxima, 2014 yılında da Münster’i ziyaret etmişti. O ziyarette de büyük ilgiyle karşılanan kraliyet çifti, bu yılki otuzuncu yıl kutlamalarında yeniden halkın sevgisiyle karşılanacak.
Bu kutlamalarda sadece “Haus der Niederlande”nin otuzuncu yılı değil, aynı zamanda Münster’de kurulan Birinci Alman-Hollanda Kolordusu’nun da otuzuncu yılı kutlanıyor. İki ülkenin askeri işbirliği, NATO bünyesinde Avrupa güvenliği açısından büyük önem taşıyor.
Münster’in Tarihsel ve Güncel Önemi
Münster’deki bu bina, yalnızca bir üniversite merkezi değil; aynı zamanda Hollanda’nın doğum belgesi sayılabilecek bir mekândır. 1648’de imzalanan antlaşmayla Hollanda Cumhuriyeti, İspanya dışında kalan diğer güçler tarafından da resmen tanınmış, uluslararası toplumun meşru bir üyesi olmuştur.
Bu gelişme, sadece Hollanda için değil, bütün Avrupa için yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Vestfalya Barışı ile birlikte, devletlerin iç işlerine müdahale etmeme ilkesi ve karşılıklı egemenlik anlayışı temellenmiş oldu. Bu nedenle Münster’de imzalanan belgeler, günümüzde dahi uluslararası hukuk literatüründe büyük bir sembol değer taşır.
Kutlamalar ve Halkın Katılımı
Bu yıl yapılacak kutlamalar sırasında hem “Haus der Niederlande”nin otuzuncu kuruluş yılı hem de Alman-Hollanda Kolordusu’nun otuzuncu yıldönümü çeşitli etkinliklerle anılacak. Münster halkı da bu etkinliklere büyük ilgi gösteriyor. Şehrin tarihî merkezinde düzenlenen sergiler, konserler ve konferanslarla, iki ülke arasındaki yakınlık bir kez daha vurgulanacak.
Kral Willem-Alexander’ın ziyareti, sadece resmî bir kutlama olarak değil, aynı zamanda Hollanda ile Almanya arasındaki dostluğun günümüzde de ne kadar güçlü olduğunu gösteren bir işaret olarak değerlendiriliyor.
De Telegraaf’ın haberinde, Hollanda’nın “bağımsız ve egemen devlet olarak tanınmasının” başlangıcı olarak 1648 Münster Antlaşması esas alınmaktadır. Yazıda, Osmanlı’nın 1612’de Cornelis Haga aracılığıyla yaptığı tanımadan bahsedilmemekte; daha ziyade Vestfalya Barışı çerçevesinde Avrupa’daki güç dengeleri ve Hollanda-Almanya ilişkilerinin tarihsel sürekliliği öne çıkarılmaktadır.