Kim kalsın, kim gitsin?(1) (Köşe yazısı 03.07.2017 Kayseri Star Haber Gazetesi)
DAVUT GÜLEÇ
GAZETECİ
davutgulec@hotmail.com
Türkiye tarihine özellikle Cumhuriyet sonrası damga vuran pek çok önemli olay var.
Ben, babamdan, büyüklerimden dinlediğim, okuduğum, mesleki olarak yaşadığım yakın tarihe şöyle bir bakmak istiyorum.
Zaman zaman son olayları, operasyonları, siyaseti ele alıyorum.
Zaten, Türkiye tarihine damga vuran çoğu olayın öncesine bakın, hep basın üzerinden olmuştur ya da alt zemini hazırlanmıştır.
Her zaman, darbeyi görmüş ve yaşamış biri olarak ‘En kötü Demokrasi en iyi darbeden iyidir’ diyorum. Ömrüm yettiğince de demeye devam edeceğim.
Her zaman ‘Sivil Anayasa, ilk üç maddesi, Cumhuriyet, laiklik, Atatürk ilke ve Devrimlerini’ de savunacağım.
Bundan kimsenin şüphesi olmasın.
Bu ülkede herkes, partisine, pırtısına, rozetine, liderine bakmadan ‘Toprağı ile ödeşmek, Şehitlerine, gazilerine, Atalarına vefa ve minnet’ duymak, kenetlenmek zorunda.
Ben yıllardır polis-adliye muhabirliği yaparken, çalıştığım Ulusal basın yayın organları ve uydu televizyonlarında ‘seçim nabızları’ için çok görevlendirildim. Özellikle Milliyet ve Kanal D’de çalıştığım dönemde yazdıklarıma arşivden bakarlarsa ne demek istediğimi, nasıl tahminlerimin doğru, dürüst, tarafsız olduğunu çok iyi görürler anlarlar.
Her dönemin adamı, taklacıları, çantacıları, makamcıları, o dönemin köşe dönücüsü, müteahhitleri, yatırımcıları, destek ve teşviklerden yararlananları, ithalatçıları olmuştur, olacaktır da.
Bir dönem bizler, devlet kurumlarındaki Atatürk portrelerini indirenleri, tarikat ve cemaatlerle Devlete kafa tutanları, giyimleri ile kamu görevinde, okullarda direnenleri yazıyorduk.
Sonrasında, bunlar yenilenen siyaset ve suni gündemlerle kabuk ve şekil değiştirdi.
‘Benim gazetem nerede?’ diye personelini tehdit eden, kapıcılarını işten kovanlar sonrasında, hiç onlar değilmiş gibi birden ‘emir kulu’ kesildi.
Bizimde hayretle, şaşkınlıkla, ‘olmaz-olamaz’ diye karşı çıktığımız, yazmamak için direndiğimiz pek çok haberin kaynağı insanlara yönelik operasyonlar daha da şaşırttı.
Her zaman haykırıyorum. ‘Bu Vatanı, Milleti, Devleti yıkmak, bölmek, parçalamak isteyen hangi hain varsa, Türk bayrağına, ezana saygı göstermiyorsa karşısında beni bulmuştur bulur da.
Allaha Şükür, gençliğinde Askeri bir darbeyi görmüş, yaşamış biri olarak, küçük yaştan itibaren çalışma hayatının içinde, vergisini veren, sigorta primini ödeyen, Askerliğini 20 ay yapmış, emekli olmasına karşın halen çalışarak Devletine katkıda bulunmaya çalışan ben ve benim gibi insanlar, meydanları elbette günün taklacılarına, palyaçolarına, koltuk sevdalılarına, gammazcılarına bırakmayacak.
Türkiye’nin son yakın tarihinde en çok 17-25 Aralık konuşuluyor.
Sonrasında 15 Temmuz başarısız darbe girişimi.
Bende insanların, 17-25 Aralık öncesi ve 15 Temmuz sonrasının iyi fotoğraflanmasını istiyorum.
Hele hele 15 Temmuz’da Kayseri Cumhuriyet meydanına ilk koşanlara, yemek, su dağıtanlara, çadır kuranlara, ailece fotoğraf çektirenlere, konvoylarda şov yapanlara, Devlet büyüklerinin yanında ahkam kesenleri, kürsülerde, televizyonlarda gezenleri, iyi düşünün, değerlendirin.
Hatta o dediğim dönemdeki bizim basın yayın organlarını, televizyonları, gazetecileri de.
Ben 15 Temmuz sonrası yazdığım ilk köşe yazısında, sosyal medyada aile fotoğrafı veren, tribünden inmeyen, izzet ikramlarda bulunanlarla fotoğraf çektirenlerin bile zor durumda kalacağını söyledim.
Sonra, o izzet ikramlarda bulunan, her gün meydanları başkasına bırakmayanların darbecilerle ilişkileri, ifadeleri, savunmaları, etkin pişmanlıktan yararlanmaları, dışardakileri suçlamaları, Devletin-milletin emrinde olma sözleri ve dahaları çok konuşuldu, konuşulacak. Tarih bu Devlete, millete kim ihanet etti ise geberseler de, mezarlarında kemiklerini sızlatacak torunları ile hesap verecek.
Kayseri’nin en’leri, siyasetine, politikasına, makamlara, koltuklara şekil verenleri kendilerini güncelledi.
Kayseri halkının karşısına ‘Yeni versiyon ve sürümleri’ ile çıktı, boy gösterdi, gösteriyorda.
Kayseri oysa kaybetmeye başlayan, her ciddi olaydan yara alan, yeni siyasetin yeşerdiği, acabaların, keşkelerin insanları birbirinden uzaklaştırdığı, komşu ilişkilerini tüketen, hayırseverliği başına dert olan, övünmeyi-şovları-yatırımları unutan, her alanda, spordaki gibi küme düşen ya da son anda kurtulan ve ipten dönen bir şehir haline geldi.
Çoğu kişinin gündeme getirdiği ‘üretmeyen çantacılıkla yatırım yapan’, acırken acınacak hale gelen ve getirilen, mevcut yerli halkını, çocuklarını bile suçlardan, suçlulardan koruyamaz durumdaki bir şehir.
Son Devlet yatırımlarında bile, ucuz, hızlı, basit işlerle aldatılan, geriye atılan-itilen-elinin tersi ile ötelenen tarihi, medeniyetler şehri bir merkez.
Birilerinin koltuk sevdasına, kaderine terk edilen, ‘Benim-senin-bizim adamımız’ diyerek hak etmeyenlere makamı teslim eden, liyakat, statü veren, artık ‘Övünmek gibi olmasın ama Kayseriliyim’ sözünü olumsuzluklarla övünenlerin yaşam merkezine dönüştüren ‘Örnek ve model’ şehir.
Bugün ki bu değerlendirmem ile şimdi siz ‘Bu şehirde kim kalsın kim gitsin’ söyleyin.