
İSRAİL TERÖR DEVLETİDİR (1)
Hilmi ÖZDEN
Özet
İsrail, Ortadoğu’daki birçok terör örgütünü kurmuş ve halen de desteklemektedir. Çünkü kendisi de bir terör örgütü olarak inşa edilmiştir. Bu yazıda ifade edileceği gibi gazeteci Uğur Mumcu’nun öldürülmesini İran üzerine yıkmıştır. Hâlbuki bu cinayeti MOSSAD ajanları gerçekleştirmiştir. İsrail Büyük Ortadoğu projesini tamamlayabilmesi için Irak, Suriye, İran ve Türkiye’de önce “iç-cepheleri zayıflatarak” bir parçalanma meydana gelmesini istemektedir. Irak ve Suriye’de bunu başarmışlardır. Sırada İran ve Türkiye vardır. Bu dört devletten kopartılacak topraklarla kurulacak kukla Kürdistan’ın büyük İsrail projesine dâhil edilmesi düşünülmektedir. Ayrıca Yahudilerin Kürtlerle genetik akrabalıkları yalanı sözde bilim adamlarınca kamuoyuna servis edilmektedir. Bu yazıda İsrail ve Terör bağlantısına dikkat çekilecektir.
Anahtar Kelimeler: İsrail, Terörizm, Uğur Mumcu, Arz-ı Mevud (Vaat Edilmiş Topraklar), GAP, Gen Oyunları
Uğur MUMCU Cinayeti ve MOSSAD
Bir devlet terör uyguluyor ve terör örgütleri kuruyorsa o devlet terör devleti, terörist devlettir. İsrail’in kendisi de terörle kurulmuştur. Kuruluş mayasındaki terör virüsünü yıllardır devam ettirmekte terör örgütlerini beslemektedir. Bunun yanında bir devletin uyması gereken savaş hukukuna asla uymamakta terör vahşeti ile varlığını sürdürmekte ve bütün dünyaya huzursuzluk vermektedir. Türkiye dâhil birçok ülkenin aydınları, bilim insanları, siyasileri ve kanaat önderi insanlarını öldürmekten de asla çekinmemiştir. Cengiz ÖZAKINCI’NIN “Neveser (Yazar, Ne yazar, ne Yazamaz?)” isimli eserinden alıntı yaparak örnek vermek gerekirse “Uğur Mumcu öldürülmeden 17 gün önce Cumhuriyet gazetesindeki köşesinde İsrail’in Ortadoğu’da bir Kürt Devleti kurulması için daha 1968-1969’larda eyleme geçtiğini, özellikle Barzani aşiretine para, silah, donatım ve çeşitli destekler sağladığını kaynak göstererek yazdı”.
Üstelik Uğur Mumcu’nun İran tarafından öldürüldüğü yalanı Türk kamuoyunda yayılarak MOSSAD ajanlarının cinayeti hedef saptırma ile örtülmüştür. Bununla da yetinilmemiş İran Türkiye ilişkileri askıya aldırılmış ve iptal edilmiştir. Türkiye ekonomik kayıplara uğramıştır. “O yıllarda Amerika İran’a ambargo koymuş, fakat Almanya bu ambargoyu dinlemeyerek İran’la alışverişi artırmıştır. Türkiye’de madem Almanya ambargoyu tanımıyor öyleyse ben de İran’la ilişki kurar Körfez Savaşı’nda uğradığım zararları İran’la Ticaret yaparak kapatabilirim düşüncesiyle İran’la doğalgaz Anlaşması imzalamak üzere iken Türkiye İran yakınlaşması Amerika’nın ve İsrail’in çıkarlarına aykırı düşmüştür. Amerika ve İsrail Ortadoğu’da İran’ı düşman olarak görüyordu. Türkiye ile İran’ın arasını açıp Türkiye’nin İran’a saldırmasını istiyorlardı. Türkiye bir yandan Kürtçülük bir yandan kabaran gerici dalga ile boğuşurken Amerikalı İsrailli odaklar Türkiye’ye gericiliğin de bölücülüğün de İran tarafından beslendiğini fısıldıyorlardı. Türkiye’ye İran’a saldıracak olursa destekleyeceklerini de ifade ediyorlardı. Amerika ve İsrail’in baş düşmanları İran’ı Türkiye’ye vurdurmak istedikleri belliydi. O günlerde Türkiye Basının İran’a karşı savaş naraları attığı da unutulmamalıdır. Hâlbuki Türkiye’deki gericiliğin ve bölücülüğün gerçek destekçileri Amerika, İsrail ve Avrupa iken bir takım generaller de dâhil irtica ve bölücülüğünün en önemli dış kaynağının İran olduğu inancına kapılıp İran’a karşı yaptırımlar tasarlamaktaydı. Hâlbuki Türkiye’deki siyasal İslamcıların küçük bir bölümü İran yanlısı idi ama İran yanlısı olmayan diğer siyasal İslamcılara karşı bu düşünülmemeliydi. Başında fanatik Yahudi iş adamı Rothschild’in bulunduğu Aramco şirketi Suudi Arabistan’da Petrol tekelini elinde tutuyordu. Suudi Arabistan’ın siyasal İslamcılığı dünyaya yaymak için kurduğu Rabıta örgütünün bütçesi Aramco yani Rothschild tarafından karşılanıyordu. Amerika ve İsrail, Humeyni öncesi Şah döneminde İran’ın en sıkı dostuydu. Şah Amerika ve İsrail’in desteğiyle ayakta duruyordu. Ve Şah döneminde İran laik değildi. Şah döneminde de İran Anayasası Şii kuralları ile yönetilmekteydi. Kısaca Amerika tıpkı İsrail gibi İran’a düşmandır ve aynı zamanda Türkiye’deki gericiliğin de baş destekçisidir”. (Özakıncı: 42-43) İsrail Dışişleri Bakanı Şamir 1983’te Brüksel’de “Kürdistan’ı işgal altında tutan devletler Kürt halkının bağımsızlığını engelliyor” demişti. Tarih 1983. Yani PKK’nın Şemdinli Eruh baskınından bir yıl önce. Yıllar sonra 1991’de yine bir İsrail Dışişleri Bakanı bu kez David Levy “ABD’nin Kürtlere yiyecek yerine silah yardımı yapması gerektiğini” söylemişti (Özakıncı: 44).
İsrail’in Hedefi GAP
İsrail Devleti’nin kurulması ile birlikte Mısır, Irak, Ürdün, Suriye ve Lübnan birlikleri İsrail’e karşı saldırıya geçmişlerdi ancak neredeyse tüm dünyanın desteğini alan İsrail ordusu bu saldırıya direndi ve Arap birliklerini geri püskürttü bu savaş sonrasında İsrail topraklarını daha da genişletti. Sonuçta yaklaşık 8 ay süren savaş 24 Şubat 1949’da İsrail ile Mısır arasında yapılan barış antlaşması ile son buldu. Bölgede yaklaşık 7 yıl süren sessizlik ve barış 1956 yılı Ekim ayında tarafların tekrar savaş alanında karşı karşıya gelmesiyle son buldu. Bu savaş Birleşmiş Milletler müdahalesi ile çok fazla uzamadan bitti. İsrail her savaşta işgal ettiği topraklara dünyanın çeşitli noktalarından getirdiği Yahudi göçmenleri yerleştirmeye başladı ve bu tarihten sonra Yahudi nüfusu Filistin topraklarında artmaya devam etti. Ancak bu sessizlikte çok uzun sürmedi ve Araplarla İsrail Devleti arasında üçüncü bir savaş daha patlak verdi. 5 Haziran ile 10 Haziran 1967 arası yani tam altı gün süren bu savaş tarihte 6 gün savaşları ismiyle yerine aldı ve İsrail’in topraklarını Yaklaşık 4 kat büyütmesi ile son buldu. İsrail’in kuruluş tarihi olan 15 Mayıs 1949’dan sonra bu coğrafyada yapılan her savaş İsrail’in bu bölgedeki konumunun daha da sağlamlaşmasına ve topraklarının genişlemesine yol açtı. Sonraki yıllarda İsrail saldırganlığı artarak devam etmiş ve 1980’li yıllara gelindiğinde batılı ülkeleri ve Amerika’nın da desteğiyle İsrail bölgedeki en büyük güç haline gelmiştir (Taşkın: 19-20).
Güneydoğu Anadolu Projesi olarak bilinen GAP’ta büyük oyunlar oynandığı zaman zaman Türk basınına yansımıştır. İsrail “Vaat edilmiş” Topraklar planını özellikle bu bölgede uygulamaya devam etmiş ve etmektedir. Türk vatandaşları üzerinden İsraillilerin GAP’tan arazi aldıklarını tespit eden istihbarat raporları da bulunmaktadır. Daha önce aynı oyun Filistin topraklarında oynanmış Filistinliler üzerinden Yahudiler toprak alarak İsrail Devletini kurana kadar bu faaliyetlerini gizlemişlerdir. Güneydoğu Anadolu’da önemli bir alanın İsraillerin eline geçtiği alarmı verilmektedir. İsrail şirketlerinin GAP bölgesindeki toprak satışlarının önündeki en büyük engel ise “Millî Güvenlik Kurulu”dur. Çünkü gerektiğinde Millî Güvenlik Kurulu stratejik noktalarda bulunan kimi toprakların satışı ile ilgili olumsuz görüş bildirerek satışına engel olabilmektedir. İsrail şirketleri Türk Millî Güvenlik Kurulunun bu engelinden yani toprak satışlarına onay vermemesinden kurtulmak için de buldukları yol ise çok basittir; bazı yerli firmalar ile ortaklık kurarak bu engeli aşmaktadır (Taşkın: 45).
Bu sessiz istilanın dışında İsrail’in Türkiye’nin sularına ve GAP’a (Güney Doğu Anadolu Projesi) açıkça göz diktiği de bilinmektedir. İsrail Tarım Bakanlığından Ben-Meir “bölge halkları su sorunu için ortak bir çözüme yanaşmazlarsa savaş kaçınılmaz” diyordu. Hayfa Üniversitesi’nden Prof. Arman Sofer “Ortadoğu’da su kaynaklarının kullanımı yüzünden savaş çıkacak” demişti. Şimon Peres de o yıllarda “Bundan sonraki Orta Doğu Savaşı toprak yüzünden değil su yüzünden çıkacak, su üretmek için imkân yaratamazsak su için savaşacağız” diyordu. Ateş isimli haftalık bir dergide “İsrail’in bir gözü Manavgat suyunda bir gözü GAP’ta, oralardan toprak satın alıyorlar” diye yazı çıkmıştı ve bu yazı o derginin ilk ve son sayısı oldu çünkü kapandı (Özakıncı: 45).
Şu husus dikkatlerden kaçmamalıdır: İsrail Yahudilerle Kürtlerin akraba olduğu yalanı ile göstermelik olarak onların koruyuculuğuna soyunmasını meşrulaştırmaya da çalışmaktadır. Irak-Suriye-İran-Türkiye’den koparılmış topraklarla kurduracağı kukla bir Kürdistan ile Arz-ı Mevud’un (Vaat Edilmiş Toprak) hazırlığını yapmaktadır. Irak’ta KDP-KYB desteği, Türkiye’de PKK, Suriye’de PYD, İran’da PJAK destekçileri ABD, AB ve İsrail’dir. Bunları görmemek ellerimizle kendi gözlerimizi kapatmak değil oymak demektir. “Bir de yazılarıyla konuşmalarıyla Avrupa, Amerika ve İsrail’in Kürt oyununu ezilmiş Kürtlerin insan hakları istemi diye gösterip kutsallaştırarak Türk halkını kandıran ve sundukları bu hizmet dolayısıyla yabancı efendilerince ünlendirilen ödüllendirilen paralandırılan sözde yerli aydınlar Uğur Mumcu’nun öldürülmesinde derin bir oh çekmişlerdir. Kürtlere insan hakları istiyorlarmış görüntüsü altında Amerika’nın Avrupa’nın İsrail’in yayılmacı amaçları doğrultusunda beyin yıkadıklarını apaçık görüldüğü halde yerli işbirlikçiler bunları saptırmaktadır. Uğur Mumcu öldürülmeden önce yazdığı yazısında “Kürtler sömürgeciliğe karşı Bağımsızlık Savaşı yapıyorlarsa ne işi var CIA ve MOSSAD’ın Kürtler arasında yoksa CIA ve MOSSAD Anti-Emperyalist Savaş yapıyorlar da dünya bu savaşın farkında değil mi diye haykırmıştı (Özakıncı: 36-37).
“Uğur Mumcu’dan 2 yıl önce İsmail Beşikçi 1991’de yayımlanan “Kürt Aydın’ı üzerine düşünceler” adlı kitabında “Kürtlerin Müslümanlarla değil İsrail ile bağlaşık olmasını” öneriyordu. Türk halkı kimi zaman gözlerinin önünde Olup bitenleri bile göremeyeceklerini perdeleyici bir yayın bombardımanı altındadır. İsrail Dışişlerinden Yinon, 1982’de yayımlanan raporunda “Irak kuzeyde Kürt, ortada Sünni, güneyde Şii olmak üzere etnik ve mezhep ayrılıkları temelinde üç devlete bölünecek” demişti. Tarih 1982. Körfez Savaşı’ndan 9 yıl önce daha PKK bile sahneye çıkmamışken İsrail tutup Irak üçe bölünecek diyor ve gördüğümüz gibi adım adım bölünüyordu (Özakıncı: 37-38).
Günümüzde (2025-Haziran) de haddini bilmez bir İsrail gazeteci İran’dan sonra sıra Türkiye’ye gelecek demektedir. Kendisine gösterilen tepkiler karşısında da ağzımdan öyle çıktı diye lakayt bir cevap vermektedir. İsrail Devletinin ve fanatik Yahudilerin bilinçaltı ve bilinçli hedefleri vaat edilmiş toprakları gerçekleştirmek için Türkiye’yi yıkmaktır. Tabii bunu bedeli büyük bir vahşet ve insanlık trajedileri de olsa başarmak istemeleri onların hezeyanıdır. Bu sanrının hiçbir gerçeklik ve sağlıklı vatan anlayışı temeli de yoktur. İsrail Devleti kurulduğu günden beri Filistin ve son olarak Gazze’de uyguladığı katliamlarla insanî değerlerini ve geleceğine kaybetmiştir. Savaş silahlarla değil ancak “uygarlık bilinci ve ahlak nizamıyla” kazanılabilir.
Gen Oyunları
Kuzey Iraklı Kürtlerin özellikle de Barzani aşiretinin Yahudi kökenli olduğu uyduruk bir sav olmasına rağmen siyasi bir ilişkiyi kan bağı uydurarak perçinleme çabası da bulunmaktadır. “İsrailli bilim adamları “ Kürtler üzerinde DNA araştırmaları yaptık, Kürtlerle Yahudiler arasındaki genetik bağları saptadık. Kürtlerin çoğu Yahudi’dir” diye bağırmaya, “ Y” kromozomunun Yahudilerde ve Kürtlerde ortak olduğunu gevelemeye başladılar. Kevin Brook “DNA araştırmaları ve genetik buluşlar, Kürtlerin Yahudi soyundan geldiklerini kanıtlıyor diye bütün dünyaya haykırdı. İsrail’de yayınlanan Ha’aretz gazetesi, Prof. Ariella Oppenheim ile Dr. Marina Feirman’ın Kürtlerin genetik yapısının Yahudilere Araplarınkinden daha yakın olduğunu saptadıklarını bilimsel bulgulara göre Kürtlerle Yahudilerin kanda soydaş olduklarını açıkladı” (Özakıncı: 28). “Bilindiği üzere İsrail de Yurttaşlık için Yahudi bir anneden doğmuş olmak koşulu vardır. Fakat 1996’da yaklaşık 7000 Kuzey Iraklı Kürt Amerikan uçaklarıyla Kuzey Irak’tan alınıp Guam adasındaki Amerikan üstüne götürmüşlerdir. Aslında bunlara CIA’nın Kürtleri denmiştir. Kuzey Iraklı bu Kürtler Guama götürülmeden önceki yıllarda Kürtlerin DNA’sının Yahudilerle kandaşlık gösterdiğine ilişkin tek yazı yayımlanmış değildi. Kendilerine DNA testi oyunlarıyla Yahudi kimliği aşılanan binlerce Kuzey Iraklı Kürt şimdi yeniden Kuzey Irak’a getirilmiş Amerika ve İsrail güdümlü büyük Kürdistan için çalışmışlardır. İsrail’in Barzani ile ilişkilerini 1991’de Londra’da yayınlanan İsrail’in gizli Savaşı adlı kitapta tüm belgeleri ile gözler önüne serilmiştir. İsrail’deki Kürt Yahudilerin başı Haviv Şimoni Türkiyeli Yahudilerin çıkardığı Şalom gazetesinde Amerika’nın Kürt yanlısı tutumunu artırmasını istemiştir. İsrail’in Ortadoğu’da Büyük Kürdistan kurulması konusunda Amerika ve Avrupa ile aynı görüşte olduğu bilinen bir gerçektir. Yabancı ülkelerde bunu irdeleyen başka yayınlarda yapılmış ama dünyanın bildiği bu gerçekler her nasılsa Türklerden Türkiye’den saklanmıştır (Özakıncı: 30-33).
Sonuç
Şu anda uluslararası hukuku çiğneyerek İran’a saldıran İsrail, İran halkını isyana teşvik etmekte ve rejim değişikliği olacağı izlenimini vermektedir. Bu ifadelerden bazı duygusal (limbik sistem) Türk milliyetçisi kalemler İran’da Türklerin hürriyet’e kavuşacağı çıkarımını yapmaktadırlar. Hatta bazıları daha da ileri giderek tarihî bir anakronizm yani tarihî olayları, toplumsal değişim ve dönüşüm ile çağları birbiriyle karıştırarak Aşkenazlarla Türklerin genetik akrabalığını İsrail’e telkin edilmesiyle akraba kökler savıyla adeta embriyonik (doğum öncesi) bir dönem düşüncesi göstermektedir. Aşkenazların tarihsel olarak Türk kökenli olmaları ile Balkanlarda büyük Türk katliamlarına imza atan Bulgarların Türk kökenli yahut genetik akrabalığını siyasî ortamda katliamlar devam ederken Bulgarları çocukça ikna etmeye çalışmaktan ne farkı olabilir.
Hâlbuki İsrail vaat edilmiş toprakları gerçekleştirmek için her yolu, her yalanı, her cinayeti hatta bilimi bile saptırmayı mubah görmektedir. İsrail’in İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi’nin (1919-1980) oğlunu başa geçirmek için hazırlıklar içerisinde olduğu görülmektedir. Şah Muhammed Rıza Pehlevi İran Türklerine siyasî, sosyal vb. baskıları uygulamış Batı taraftarı, monarşik bir hükümdardır. Ve demokratik, laik hukuk devleti temsilcisi olmayan bir hanedan yöneticisidir. Diğer taraftan ABD ve İsrail’in parçalamış olduğu Suriye ve Irak gibi ülkelerde de Türkmenlerin durumu ortadadır. Türkmenler ve Türkçe asla dikkate alınmamaktadır. İran’daki uygulamaların başka bir yanlış uygulamalarla Türklerin aleyhine kullanılması gelecekte ihtimal dâhilinde görünmektedir. İran’daki teokratik rejimin yıkılması İran’ın demokratik bir rejime geçeceği anlamına gelmemektedir. ABD yıllarca Irak’a demokrasi getireceği havariliğini yapmış aynı zamanda Kuzey Afrika’da yapılan Arap baharı operasyonları da Libya başta olmak üzere iç savaşları ve kan gölünü beraberinde getirmiştir. Tarihsel perspektiften bakmayan ve emperyalist amaçları analiz edemeyen duygusal yaklaşımlar hem milletleri hem de o milletin devletini felaketlere sürükleyebileceği unutulmamalıdır.
Kaynaklar:
Cengiz Özakıncı, Neveser (yazar, Ne yazar, ne Yazamaz?, Filika yayınları, 26. Basım, 2006, İstanbul.
Hasan Taşkın, İstihbarat Raporlarında İsrail’in GAP Senaryosu, Güneydoğu Topraklarında Neler Oluyor, Ozan Yayıncılık, 5. Baskı, 2005, İstanbul.