İsimsiz kahramanlar… (Köşe yazısı 18.03.2020 Kayseri Star Haber Gazetesi)
DAVUT GÜLEÇ
GAZETECİ
davutgulec@hotmail.com
Tarih kitaplarında çok okuduk.
Savaşları, Esirlerin nasıl öldürüldüğü, kör edildiğini,
Biyolojik, kimyasal, nükleer silahların etkilerini,
Japonya’ya atılan atom bombası ve sonuçlarını,
Hitler’in, Ruslar’ın esirler ve çocuklar üzerindeki denemelerini,
Bu asırda bavul ticaretine gelenlerin getirdikleri ‘kısırlaştırma mikropları’nı
Suriyelilerin ve diğer sığınmacıların getirdikleri küresel hastalık ve mikropları
Türk toplumunun genetiği ile oynanması için kan testlerinin ABD’ye gönderilmesini
O kadar çok okuduk ki şaşırdık kaldık…
***
Bundan tam 105. Yıl önce.
Osmanlılardan arta kalan ve sınırını büyük önder ve lider Mustafa kemal Atatürk, silah arkadaşları ve ‘isimsiz kahramanlar’ın belirlediği Türkiye Cumhuriyeti’nin ‘kurtuluştan kuruluş’a giden son adımı atıldı.
O gün, ekmeği, yemeği olmayan Asil millet
Çarığı, silahsız, kazması, küreği, sopası ile yollara düştü
Kadınlarımız, çocuklarını bırakıp ‘Bebeğim anasız olur ama vatansız olmaz’ dedi.
Dedeler, babalar, abiler zaten dönmeyi bile düşünmediler.
O gün, Birinci Dünya savaşı sırasında 1915-1916 yılları arasında Çanakkale/Gelibolu Yarımadası’nda İtilaf Devletleri ve Osmanlı İmparatorluğu arasında geçen kanlı bir savaş.
Çanakkale üzerinden İstanbul’u ele geçirmek isteyen İtilaf Devletleri, boğazların kontrolünü de elde tutmak için her yolu denedi. Bir yanda borçlar diğer yanda düşmana karşı ağır kayıplar veren Osmanlı İmparatorluğu, işgal girişimlerini bastıramadı. Topraklarının büyük bir bölümü işgal edildi. Gelibolu cephesindeki Çanakkale Savaşı, Atatürk önderliğindeki Türk milletinin ve ordusunun büyük bir mücadele ile sonuçlandı.
O gün tarih kitaplarına geçen 250 bin Şehit, gönüllü, kadın-kız ‘isimsiz kahraman’ tarih’ yazdı.
***
O gün büyük önder ve lider Mustafa Kemal Atatürk ‘Benimle beraber burada muharebe eden bütün askerler kesin olarak bilmelidir ki bize verilen namus görevini eksiksiz yapmak için bir adım geri gitmek yoktur. Uyku, dinlenme aramanın, bu dinlenmeden yalnız bizim değil, bütün milletimizin sonsuza kadar mahrum kalmasına sebep olacağını hepinize hatırlatırım’ dedi ve o ‘isimsiz kahramanlar’ için ekledi.
‘Çanakkale Zaferi, Türk askerinin ruh kudretini gösteren şayanı hayret ve tebrik bir misaldir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale Muharebelerini kazandıran bu yüksek ruhtur.’
***
18 Mart Çanakkale Zaferi’nden sonra İngiliz Başbakan Asquith ‘ Harpte iki meş’um (uğursuz) şey vardır. Bunlardan biri taş duvara körükörüne yüklenmek, diğeri kuvvetleri birtakım ayrı ve bağlantısız harekata dağıtıp körletmektir. Biz bu iki ahmaklığı yapmanın tehlikesiyle karşı karşıyayız’ derken, Churchill ‘Ordunun yardımı olmaksızın Filo’nun başarı sağlayabileceği ümidine kapılmıştım; fakat şimdi bu işte müşterek bir harekatın zorunlu olduğunu anlıyorum… Türkler, Çanakkale’yi zorlayan çağının en ileri tekniğine sahip güçler karşısına adeta bir kale gibi dikilmişlerdir’ demekten çekinmemiştir.
Alman Generali Uman von Sanders ‘Bu Türk kıtaatının cesaret, metanet ve se’bat cihetiyle takdir ve senaya liyakati, her şüphenin fevkinde bulunmuştur. Donanmasının ateşiyle de, en müessir surette muavenet gören pek cesur bir düşman taarruzlarına karşı sayısız muharebelerde bu kıtaat mevkilerini muhafaza etmişlerdir’ derken General Tawshend ‘Avrupa’da hiçbir asker yoktur ki, bu ifadenin altını çiziyorum, * Türklerle mukayese edilebilsin. Almanların müdafaada gayet iyi oldukları kabul olunabilir. Fakat siperlerde onlar dahi Türklerle kıyas edilemez. Misal olarak Gelibolu’yu zikretmek isterim. Orada bizim gemi ateşlerimizle büyük zayiata uğrayan kıtalar, Türk olmasalardı. Yerlerinde kalamaz ve derhal değiştirilirlerdi. Halbuki, Türkler, bütün muharebe müddetince yerlerinde kaldılar’, Robert Rhodes James ‘Çanakkale Boğazı’ndaki Türkler ve Almanlar da 18 Mart’ı aralıksız takip eden sessiz günler, şaşkınlık ve sonra da, büyük bir sevinç uyandırdı. Moral, son derece yüksekti. Kaleler ve tabyalardaki hasar da kolaylıkla giderilmiş olmakla beraber, ağır bataryaların cephane durumu-ciddiyetini koruyordu’, Sami Paşazade Sezai’de ‘Çanakkale müdafaası, üç mucizeler muharebesidir. Hali kurtardı; maziye hamaset ve azametini iade etti; vatanımızı bir vatanı ebedi yaptı’ demiştir.
***
Bugün, umreye gidenlerin, ülkelerin, kıtaların, camilerin, işyerlerinin karantinaya alındığı, eğitime ara verilip, toplu yerlere, Cuma ve cenaze namazlarına, taziye çadırlarına kısıtlama getirildiği, insanların birbirlerinden ‘virüs’ yüzünden korktuğu günler.
Açlıktan, yokluktan, topa tüfeğe, kazma kürekle bugün ki Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini atan ‘isimsiz kahramanlar’dan, kişisel çıkarları için ‘virüs önlemleri’nde, ramazanda, kriz döneminde, kolonya, dezenfektan, maske, eldivenlerin, belli başlı gıdaların fiyatını artırarak fırsatçılık yapan hainlerin prim yaptığı dönemlere geldik.
Tam 105 yıl önceye bakın, bir de bugüne bakın.
Ortada bir yanlışlık, bir ihanet, hainlik, ciddi bir fırsatçılık var.
Devletimiz, önlem alındığında taviz vermeden görev yapan başta sağlık ekipleri olmak üzere, güvenlik güçleri ve kamu personeli bu günlerde ‘isimsiz kahramanlar’ değilde ne?
Dünya diken üzerinde iken, bu fırsatçılarda, insanlıktan nasibini almamış hain değilse ne?
Bugün, Bize Türkiye Cumhuriyeti’ni armağan eden Çanakkale Zaferi’nin 105. Yılında olduğu gibi, fırsatçılara, dahili ve harici düşmanlara, hainlere, teröre, işbirlikçilerine karşı ayrı bir ‘virüs’ mücadelesi veriyoruz.
***
Artık gün, fırsatçılara, teröre, Vatana, millete, Devlete, kimliğimize, bayrağımıza karşı tek yumruk olma, içimizdeki ve dışımızdaki fırsatçılara virüse karşı ‘devletimize güvenerek’ tek yumruk olma zamanı.
105 yıl önceki ‘isimsiz kahramanları’da, bugün ‘virüs, terör, dahili ve harici düşmanlara karşı mücadele eden ‘isimsiz kahramanları’da unutmak mümkün mü?
Tarih tekerrür ediyor. Türkiye, Çanakkale’de olduğu gibi bugün virüsle mücadelede, az hasarlı olması için ‘isimsiz kahramanlar’ ile yeni bir ‘destan’ yazıyor.
Büyük önder ve lider Atatürk başta olmak üzere tüm Şehitlerimizi rahmet, minnet ve özlemle anıyoruz.
Ne mutlu Türküm diyene…