
İbrahim ORTAŞ, iortas@cu.edu.tr
İklim Değişimleri ve Toprak Sağlığı İlişkisi
İklim değişimlerinin en yaygın yaşandığı bölge olarak Akdeniz çanağı gösterilmektedir doğal gelişmelerin ötesinden insan faaliyetlerinden kaynaklanan toprak-bitki yönetimleri sonucu toprak bitki sağlığındaki bozulmalar, yağışların azalması, toprağın erozyona uğraması sonucu ciddi çevresel sorunlar yanında verim düşüklüğü ve sonuç olarak gıdaya erişemem sorunları ilişkiler içinde yaşanmaktadır. Akdeniz Kurak Alanlarının İklim Değişimleri ve Toprak Bozulması Sonucu Toprak Sağlığının yeniden geriye kazandırılması ve iklim değişimlerine karşın tarımsal dayanıklılığın sağlanması konusunda ne tür çalışmalar yapılabilir, uluslararası araştırma kurumları ne yapıyor ve biz ne yapıyoruz soruları çok sık soruluyor. Konu her yönü ile AB, FAO, BM ve ülkelerin Araştırma birimleri tarafından kapsamlı olarak çalışılmaktadır. Bu bağlamda tarafımızdan yapılan çalışmalar ve olası sorulara verilecek cevaplar.
1. Akdeniz Bölgesi Topraklarının Yapısı Neden Bozulmaktadır. Buna Etki Eden Faktörler
Akdeniz ekosistemi ılıman iklim yapısı nedeniyle birçok bitki çeşidi uygun toprak yapısı ile buluşunca insan ve diğer canlılar için bol bereketli ve kaliteli gıda sağladı. Akdeniz havzasının tarih boyunca yoğun tarımsal faaliyetleri, artan nüfus ile başlayan yerleşim baskısı ve iklimsel stres altında kalmış bir bölgedir. İklim değişimi ile toprakta azalan nem nedeni ile toprak yapısının bozulması zaman içinde sürdürülebilirliğini sınırlamış durumdadır. AB topraklarının %60’ı sağlığı bozulmuş durumdadır. Toprakta bozulmasına neden olan üç ana faktör öne çıkmaktadır:
İklimsel Faktörler:
Akdeniz ikliminin belirgin özelliği olan uzun yaz kuraklıkları ve ani, şiddetli yağışlar toprakta erozyonu artırmakta, organik madde kaybına ve yüzey kabuklaşmasına neden olmaktadır. Artan iklim değişimleri ile birçok bölgede yıllık 100-150 mm yağışın azaldığı MGM tarafından rapor edilmiştir. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün 1 Ekim 2024–30 Eylül 2025 verilerini kapsayan raporuna göre, ülke genelinde toplam 422,5 milimetre yağış kaydedildi. Bu değer, uzun yıllar ortalaması olan 573,4 milimetrenin %26, geçen yılın aynı dönemi olan 597 milimetrenin ise %29 altında gerçekleşti. Akdeniz Bölgesi’nde normaline göre yüzde 31, 2024 su yılı yağışına göre yüzde 26 azalma kaydedildi
Antropojenik Etkenler:
Yoğun tarım, mono kültür uygulamaları, kimyasal gübre ve pestisit kullanımı, derin toprak işleme, aşırı otlatma ve yanlış sulama teknikleri toprak biyotasını zayıflatmakta ve toprak yapısının agregatlaşma kapasitesini düşürmektedir.
Arazi Kullanım Değişimleri:
Tarım alanlarının plansız kentleşmeye, sanayiye veya turistik kullanıma açılması, yoğun toprak işleme ve diğer girdiler ile yapılan toprak yönetimi doğal bitki örtüsünün kaybı ile toprak rejimini bozmakta; karbon döngüsü ve su tutma kapasitesini zayıflatmaktadır.
2. “Akdeniz Kurak Alanlarının İklim Değişimleri ve Toprak Bozulması Sonucu Bozulan Toprak Sağlığının ve Tarımsal Dayanıklılığın Sağlanması” Konusunda Yürütülen Projelerin Amaçları Nedir? Ve Karar Süreçleri Nasıl Alınıyor
Birbirini destekler nitelikteki iki proje ile SUS-SOIL (Sustainable Soil Management in Mediterranean Drylands) ve SHarinG-MeD (Soil Health and Resilience in Mediterranean Drylands) çerçevesinde bölgedeki toprakların farklı ana materyallerin ve bitki türleri altında gelişimi ve erozyona dayanıklılığını belirlenmesi. Bozulan yapıların yeniden doğal yapısına kazandırmak için yeni projeler üretmeye çalışılmaktadır.
Projeye karar verilmesindeki temel isteklendirme, Akdeniz havzasında giderek artan toprak verimliliği kaybı, organik karbon azalması ve kuraklık direncinin zayıflaması gibi ortak sorunlara bölgesel bir çözüm üretme arzusudur.
Projelerden SHarinG-MeD Avrupa Birliği’nin PRIMA (Partnership for Research and Innovation in the Mediterranean Area) ve SUS-SOIL ise HORİZAON programları tarafından desteklenmekte olup;
İspanya, İtalya, Fransa, Yunanistan, Portekiz, Slovenya, Türkiye, Fas ve Tunus gibi ülkelerden akademik kurumlar ve araştırma enstitüleri katılım ile sağlamaktadır.
Türkiye’de yürütülen koordinasyon ise Çukurova Üniversitesi Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Anabilim Dalı bünyesinde sürdürülmektedir.
3. Proje Kapsamında Uygulanan Çalışma Yöntemi
Çalışmalar, aynı ana materyal üzerinde gelişmiş farklı toprak tiplerinin karşılaştırmalı analizi esasına dayanmaktadır. Örnekleme alanları; farklı toprak kullanımları (tarım, orman, mera, nadas) ve farklı iklimsel kuşakları temsil edecek şekilde seçilmektedir.
Türkiye genelinde, özellikle Ege, Akdeniz, İç Anadolu ve Güneydoğu bölgelerinden toprak örnekleri alındı. Başta Çukurova’nın Adana, Mersin, Osmaniye illeri yanında Muğla, Aydın, Manisa, Bursa, Eskişehir, Yozgat, Nevşehir, Kayseri, Kahramanmaraş, Şanlıurfa, Gaziantep ve Antakya gibi yörelerinden örnekler alındı ve alınmaktadır.
Toprak örnekleri, Çukurova Üniversitesi Toprak Bilimi Laboratuvarları tarafından analize hazır hale getirildikten sonra analizlerin yapılabilirlik durumuna göre, İtalya’daki PISA üniversitesi, Barselona Üniversitesi ve Fas’taki üniversite laboratuvarlarında fiziksel, kimyasal ve mikrobiyolojik analizlere tabi tutulacaktır ve SUS-SOIL projesi için alınan topraklar Çukurova Üniversitesi, Rizosfer laboratuvarı tarafından yapılacaktır.
Bu analizlerde özellikle organik karbon içeriği, mikrobiyal biyokütle, toprak enzim aktiviteleri, agregat stabilitesi ve su tutma kapasitesi gibi göstergeler izlenmektedir.
4. İncelemelerde Görev Alan Uzmanlık Alanları Nelerdir
Projede çok disiplinli bir ekip görev yapmaktadır:
- Toprak Bilimi ve Ekoloji alanında uzman akademisyenler,
- Jeoloji, klimatoloji, mikrobiyoloji ve bitki besleme araştırmacıları,
- Ayrıca saha uygulamalarında ziraat mühendisleri ve lisansüstü araştırmacılar aktif görev almaktadır.
- İstatistik ve veri analizi çalışması yapan uzananlardan oluşmaktadır.
- Her ülke kendi bölgesel koordinasyon ekibiyle veri toplamakta, bulgular daha sonra ortak veri tabanında birleştirilmektedir.
5. Araştırma Bulguların Nasıl Değerlendirilecektir.
Proje sonunda elde edilen veriler, fiziksel, kimyasal ve biyolojik analizlerine bağlı olarak toprak sağlığı indeksi (Soil Health Index), toprak kalitesi ve arazi kullanımı üzerinden değerlendirilecektir. Bu kapsamda, farklı arazi kullanımlarının ve yönetim biçimlerinin toprak biyolojik fonksiyonlarına etkisi karşılaştırılmakta; sürdürülebilir toprak yönetimi (Sustainable Land Management) için politika önerileri geliştirilmektedir.
Elde edilen bulgular, hem akademik yayınlar hem de çiftçi eğitim programları ve politika raporları aracılığıyla paydaşlara aktarılacaktır.
6. Bozulan Toprak Sağlığının Yeniden Kazanılması Mümkün mü?
Evet, ancak bu uzun vadeli, çok boyutlu ve toprağın doğal yapısının anlaşılarak yeniden geçmişe dönerek toprağın organik madde içeriğini artırarak mikrobiyata faaliyetlerinin artırılması gerekir. Bu süreçte toprağın bozulması hızlı olabilir ancak yeniden geriye dönüştürmesi uzun ve sabır gerektiren bir süreç olacaktır.
Bozulan toprakların yeniden kazanılması için şu yaklaşımlar öne çıkmaktadır:
Ekolojik Yönetim, Organik Madde Takviyesi: Kompost, yeşil gübre ve bitki artıklarının toprağa kazandırılması, mikrobiyal yaşamı ve su tutma kapasitesini artırır.
Erozyon kontrolü: Teraslama, şeritvari ekim ve bitki örtüsü restorasyonu yoluyla yüzey akışının kontrolü.
Dengeli gübreleme ve mikrobiyal destek: Kimyasal girdi bağımlılığının azaltılması, mikrobiyal gübre ve mikoriza uygulamalarının artırılması.
Sürdürülebilir sulama: Tuzluluk riskine karşı damla sulama ve yağmurlama sistemlerinin akılcı kullanımı.
Arazi dinlendirme ve rotasyon: Toprak biyotasına toparlanma imkânı tanımak.
Toprakların yenide regenaratif ekolojik yaklaşımı bütüncül bir toprak-bitki ve ekolojik yöntemle sağlanacaktır. Ekolojik yönetimle toprak ekosisteminin fonksiyonel kapasitesi zamanla geri kazanılabilecek, tarımsal dayanıklılık (agroresilience) yeniden tesis edilebilmesi ancak üreticilerinde üretimin planlı yönetilmesini kabul edilmesi zorunlu kılmaktadır.
Sonuç olarak toprak canlı bir ekosistemdir. Canlı ekosistemin diğer canlılar gibi canlığının korunması için beslenmesi, dinlenmesi ve bakıma ihtiyacı bulunmaktadır. Tarım yapmaya başlamış olmakla ile doğaya yapılan müdahale, sonrasında sanayi devrimi ve özellikle de geçen yüzyılda ileri teknolojinin geliştirilmesi ve tarımda yaygın kullanılması ile toprak üzerindeki baskı artı. Artan nüfusun gıda gereksinimi, yerleşim yerleri talebi, enerji ihtiyacı ve diğer ilişkili alanlar doğrudan ve dolaylı olarak en fazla zararı toprağa vermiş oldu. Bilim insanları olarak konuyu çok geç fark ettik. Yoğun üretime dayalı girdilere bağlı olarak toprağı kısa sürede bozunuma uğratmıştır. Yaşan süreçte canlı ekosistemi zayıflamış, doğal denge buzulmuş, doğal dengeyi sağlayan canlı çeşitliliği yerini belirli sayıda görece kimyalara daha dayanıklı toprak canlıları ile yapının dahada bozulduğu görülmektedir. Bu anlayış, artık klasik tarım paradigmasının ötesine geçmiş, topraklar biyolojik üretim kapasitelerinin önemli ölçüde kaybetmiş, verimsizleşmiş, sağlığı bozulmuştur. Akdeniz havzasında yürütülen SHarinG-MeD ve SUS-SOIL projeleri ile sadece bilimsel veri üretmeyi değil, aynı zamanda toprak etiğini ve sürdürülebilir yaşam kültürünü yeniden gündeme getirmeyi amaçlamaktadır. Canlı sağlığını doğrudan toplum sağlığı olarak görerek bilimsel araştırmalarımızı çok yönlü olarak yapmaktayız. Bu arada çiftçiler ve toplum kesimleri ile toprağın sağlığımız için önemi konusunda farkındalık çalışmaları geliştiriyoruz. Herkesi bu vesileyle bir kez daha toprağa ekolojin büyük penceresinden canlı varlık olarak bakmaya davet ediyoruz.


