Hurafeler, uyarı ve sabır.. (Köşe yazısı 12.03.2018 Kayseri Star Haber Gazetesi)
DAVUT GÜLEÇ
GAZETECİ
davutgulec@hotmail.com
Belki inanmayacaksınız ama, televizyonlardaki, toplumdaki, yurt ve yuvalardaki, okullardaki kısaca yaşam içinde insanların sabrını zorlayan sapıklara karşı, Devletin, iktidarın, yönetenlerin, atanmış ve seçilmişlerin ne zaman ciddi sorumluluk bilinci içinde görevini yapacağını, mevcut kanunları hiçbir ayırım yapmaksızın ne zaman uygulayacaklarını hep kendi kendime sordum.
Hele hele televizyonlardaki, radyolardaki, daha çok belediyelerin imkanları ile gezerken sapık fikirlerini, düşüncelerini topluma anlatan ‘sapıtmış, kafayı yemiş, üşütük’ diyerek daha fazla içimden geçen tepkimi dile getiren kelimeleri yazmadan, kimin ‘dur’ diyeceğini, tüyü bitmemiş yetimin hakkı, çalışanların alın teri gibi maaşları nasıl kendilerine, ailelerine hak ettireceklerini hep düşündüm.
Toplumda kin ve nefreti aşılayan, sabırları zorlayan, sapık hurafelerini, dinin emri gibi anlatan, gösteren güya ‘toplum önderi’ bana göre o sapıklara karşı herkes görevini tam yapmalı. Toplumun tepki gösterdiği o sapıkları ziyaret ederek ‘yanındayım’ mesajı vermemeli. Allahın evi camiler dışındaki her türlü cemaat ve benzeri yapılanmalara, yurtlara, okullara kesinlikle izin verilmemeli.
Diyanet diyanet gibi, din adamları Kuvayı Milliye hareketindeki gibi ‘toplum önderi’ olmalı. Camileri, oraya ibadet için gelen cemaati bölmemeli, siyasilerin kulu-kölesi yerine Allahın kulu, Devletin, milletin hizmetkarı tarafında olmalı.
Son günlerde toplumu iyice geren, çileden çıkartan, sabırları taşıran bazı sapık din adamları ve güya ‘din alimi’ üşütüklere Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş’ta,Hakkari’de Asker, polis ve diğer güvenlik güçlerine moral ziyaretinde, artan tepkiler üzerine sessizliğini bozarak şu uyarılarda bulundu.
“İslam’la ilgili yazan, konuşan, haber yapan herkes daha dikkatli olmak zorundadır. Derdi olan dermanını sizde bulmalı, hasta olanlar sizinle teskin olmalıdır. Kırık kalpleri siz onarmalı, acıyan yaraları siz sarmalısınız. Bir yetimin başına dokunan şefkat eli sizin eliniz olmalı, bir yoksulun ocağında pişen çorba tadını sizden almalıdır.
Bugün yaşanan önemli sorunlardan biri de hayat, huzur ve hakikat dini İslam’ın birçok açıdan değişik isim, görüntü, tutum, davranış ve söylemlerle istismar edilmesi. İslam’ın bütün hakikatlerinin nasıl tahrif edilerek istismar edildiğini ve ihanete alet edildiğini 15 Temmuz da çarpıcı bir şekilde gördük. Başta DAEŞ gibi yapılar olmak üzere terör örgütlerinin İslam’ın ilkelerini ve kavramlarını nasıl istismar ettiklerini gördük, görüyoruz. Dinin temel kaynaklarına ve akla aykırı, hakikatlerle örtüşmeyen bilgilerle vatandaşlarımızın dini duygularının yanlış yönlendirilmesi, istismardır. Dinimizin ticari kaygılar için kullanılması ve menfaate alet edilmesi istismardır. Milli birlik ve beraberliğimizi zedeleyen, barış ve huzuru bozan, ayrıştırıcı ve tefrikaya sebep olan anlayışlar asla İslami olamaz.
Toplumun genelini ilgilendirmeyen tarihte kalmış, belki özel alanda ilim adamlarının konusu olan meselelerle toplumun meşgul edilmesini anlamsız ve faydasız buluyorum. İyi niyet ve samimiyetle konuşan ve çalışan hocalar da sözlerinin yanlış anlaşılma ihtimalini düşünerek daha dikkatli konuşmalıdırlar. İslam’la ilgili yazan, konuşan, haber yapan herkes daha dikkatli olmak zorundadır.
Din istismarının ve hatalı bilgilerin önüne geçmenin yegane yolun İslam’ın hakikatlerini ortaya koymak, sahih ve doğru bilgi ile insanların ihtiyaçlarını karşılamaktır. Bugün dünyanın, sadece hakikat adına, hiçbir karşılık beklemeden insanlığın yolunu aydınlatan âlimlere her zamankinden daha çok ihtiyacı var. İnsanlığın vicdanı, huzuru, umudu olmuş medeniyetlere ev sahipliği yapan bir coğrafyada yaşıyoruz. Bu coğrafyanın tarihinin, hafızasının, medeniyetinin, huzurunun, hikâyesinin, sanatının, şiirinin özünde, mayasında İslam var. Yani İslam’ı dışarda tuttuğumuzda bu coğrafyada hikmet, merhamet, birlik, kardeşlik, estetik adına elimizde hiçbir şey kalmayacaktır.
Bizim en büyük gücümüz imana dayalı kardeşliğimizdir. Irk, mezhep, meşrep farklılıkları başta olmak üzere hiçbir şeyin kardeşlik hukuku ve muhabbetini zedelemesine fırsat vermeyeceğiz. Bizim medeniyetimizin iki büyük ölçüsü vardır. Birincisi vahyin karanlıktan aydınlığa çıkaran ışığıdır, Kuran-ı Kerim’dir. İkincisi kutlu Peygamberin üstün örnekliğidir. O da Sünneti seniyyedir. Hepimize düşen bu iki ölçüyü kuşanmak ve bu topraklardan yedi kıtaya yeniden ilim, hikmet, sevgi ve muhabbet taşımaktır.
Bugün bölgemizin, İslam coğrafyasının ve bütün yeryüzünün çok ciddi sorunları var. Dünyamız, tarihinin en zor dönemlerinden birini yaşıyor. Bölgemizde yaşananları görüyorsunuz. Etnik kavgalar, mezhepsel gerginlikler, terör, taşeron örgütler, zorba iktidarlar ve bu sarmalın içinde yorgun düşmüş, çaresiz, yoksul, acı ve gözyaşı içinde yaşayan insanlar. Ümmet olarak Müslümanların ciddi sıkıntıları var. Dünya insanının büyük bir kısmı kendini huzur ve güven içinde görmüyor ve geleceğe umutla bakamıyor. İster bireysel, ister bölgesel, ister küresel olsun yaşanan bütün sorunları ancak İslam’ın bilgi ve hikmete dayalı üstün ahlakı ve bakışıyla çözebiliriz.
Emperyalistlerden bu coğrafyaya iyilik beklemek bir aldanıştır. Kendi menfaatleri için gözlerini kırpmadan milyonlarca insanı açlığa, susuzluğa, ölüme terk edebilecek yapıda insanlardır emperyalistler. Sorunun en büyük sebebi zaten onların varlığıdır. Emperyalistlerin kuklası taşeron yapılar ve örgütler de bu topraklara kan ve gözyaşından başka bir şey bırakmamıştır. Çözüm nedir, çözüm asılardır ecdadımız, bu topraklarda farklılıkların bir arada yaşamasının en güzel örneklerini sergilemişler, en güzel örnekleri barındıran bu coğrafyayı kendi değerleri ile buluşturmuşlar. Biz de bugün bunu gerçekleştirmeliyiz. Bu topluluk milletin ümmetin ve insanlığın umududur. Çünkü bizler hayra çağıran bir topluluğuz.
Bugün ülkemizde ve bütün dünyada bilgi ve hikmetle donanmış, vazifesinin ve sorumluluklarının idrakinde din görevlilerine her zamankinden daha çok ihtiyaç var. Bu şuur ve azimle İslam’a ve insanlığa hizmet için çalışmak büyük bir nimet ve onurlu bir görevdir. Sizler Peygamber mirasını omuzlamış, hakikatin sorumluluğunu yüklenmiş, gönül insanlarısınız. Bizim önceliğimiz, Rabbimize, milletimize, insanlığa karşı sorumluluğumuzdur. İnancımızdır. Kulluğumuzdur. İnsanlığın huzurudur. Adaletin, merhametin, güzel ahlakın yaygınlaşmasıdır. Bu şuur ve gaye; çalışmalarımızı, kazancımızı, hayatımızı bereketli kılacaktır. Bizim, bir mümin olarak erdem ve güzel ahlakın yaygınlaşması ve yeryüzünün imarı için çalışmak iman ve kulluk görevimizdir.
Bir insanı ya da olayı sadece ırkından dolayı öne çıkarmak ya da ötelemek her şeyden önce ilkel bir yaklaşımdır. En büyük cahilliktir. Kur’an’ın açıkça yasakladığı bir tutumdur. Hiçbir kimse veya topluluk, etnik, dini, mezhebi ve meşrebi farklılığı ve alt kimlikleri sebebiyle ötelenemez. Farklılıklar kavga sebebi yapılamaz. Yapılan harekât tamamen bölgemizin huzuru ve barışı içindir. Bizler ülkemizde, bölgemizde ve bütün dünyada barış ve esenliğin hâkim olması için çalışmaya mecburuz. İşgaller, savaşlar ve terör örgütleriyle yeryüzünü ve özellikle İslam coğrafyasını kan ve gözyaşı diyarına dönüştüren küresel güçler ve şebekelerle hep beraber mücadele etmeye mecburuz. Bu coğrafya için asıl ve gerçek sorun, üstün ırk saplantısıyla kendinden başkasını insan kabul etmeyen sapkın düşüncedir. Uydurulmuş bir arz-ı mev’ud hayaliyle ve insanlık dışı tavrıyla bölgeyi kan ve gözyaşı diyarına dönüştüren azgın bir topluluktur. Bu bölgedeki asıl sorun demokrasi getirmek bahanesiyle milyonlarca insanı katleden, tabiatı, tarihi her şeyi tarumar eden emperyalist güçlerdir.
Gerçek faili bilmediğimiz sürece sorunu çözmek mümkün değildir. Ne adına yapılırsa yapılsın bu coğrafyada yaşanan kavga ve savaşın yine bizi vurduğunu anlamak zorundayız. Bölgemizin çocuklarının emperyalist güçler ve örgütlerin eline geçerek heba olması engellemek zorundayız. Bu coğrafyanın insanının, taşeron örgütlerin ve vekâlet savaşlarının kurbanı olmasının önüne geçmek zorundayız. Hukuk, huzur, adalet, insan onuru ve merhamet adına bütün insanlığın vicdanı olmak zorundayız.”