Köşe YazılarıKültür-Turizm

Güncel üç makale…(Köşe yazısı)

TÜRKÇENİN İNGİLİZCE VE İNGİLİZCE  GRAMER  KAİDELERİ  İLE  İŞGALİ

Süleyman KOCABAŞ

kocabassuleyman@gmail.com

         Dilimizin  İngilizce  ve İngilizce gramer kaideleri  tarafından işgali maddeler halinde şunlardır:

        1-Dilimizi İngilizce kelimelerin  işgali:  Bu süreç, zaten yoğun olarak  1970’li yıların sonlarında başladığı  halde, Türkçe karşılıkları ola ola  İngilizce  kelimelerin dilimizi işgali, zaten  dilimizin “en temel  meselesi” olarak karşımızda durmaya devam etmektedir. Buna, yaşadığınız mahallenizde her gün artarak şahit oluyorsunuzdur. İşyerlerine, yine Türkçe karşılıkları ola ola  İngilizce kelimelerden isimlerin verilmesi, bütün şehirlerimizi “Türk şehirleri” olmaktan çıkararak  “İngiliz şehirleri ” görünümüne büründürmüştür. Bu durum karşısında  100 yıl önce “Türk İstiklal Harbini niye  verdik?” diye sormazlar mı?  Bunlardan daha da tehlikesi İngiliz gramer kaidelerinin  dilimizi işgalidir ki bunar da şunlardır:

        2-Dilimizin bağlaçlarından   “ve” yerine “&” nin kullanılmaya başlanması:  Süt & Et Ürünleri gibi. Doğrusu vi Türkçesi:  Süt ve Et Ürünleri.

       3-Dilimizde çoğul eklerimiz “-ler, – lar”  yerine İngilizce çoğul eki  “s” nin kullanıma girmesi:  Ali’s İnşaat gibi. Doğrusu ve Türkçesi:  Aliler İnşaat.

       4–Dilimizde “ -den beri”  nin   yerine İngilizcesi “since”  nin  kullanılması: Güneş  Kuruyemiş Since 1951 gibi. Doğrusu, 1951’den  Beri Güneş  Kuruyemiş.

      5-Dilimize girmiş  İngilizce kelimeleri aslı gibi yazma hatası: Dünya’da yazıldığı gibi okunan tek dil Türkçedir.  Bu, dilimizin diller içinde en üstün özelliklerinden birisidir ve öğrenilmesini de kolaylaştırır.  Bu sebepten, dilimize yabancı dillerden giren kelimeler, kendi ses uyumumuza göre  uyarlanarak alınmıştır.   Buna bir örnek, dilimize  İngilizce aslından  giren  “Group”, ses uyumumuza uygun olarak “Grup” yazılır ve okunur.  Söz gelimi bir işleri ismi olarak işyerinin alnına  “Güneş Group” yazmak yanlıştır. Doğrusu, Güneş Grup.

      6-İngiliz dilinin kaidelerinden olarak,  pekiştirmeli belirtme sıfatı  “the” yı  Türkçe kelimelerin başında kullanılması hatası:    Bir çok işyerinin ve şirketin  ismi başında kullanıldığı halde, “The Akdeniz…”, “The Kayseri…”, “The Adana…” demek dil kaidelerimize aykırıdır olup, Türkçeyi “İngilizceye benzetmek” anlamına gelir. İçinde hiçbir İngilizin yaşamadığı ve ikamet eden yerli halktan da hiç kimsenin İngilizce bilmediği bir mahallede cadde üzerinde bir işyerine  The Akdeniz Agricultural Market ismini  vermek yanlıştır. Bu ancak sömürgelerde olur. Türkiye bir sömürge ülkesi değildir. Doğrusu  ve  milli, yerli, ilmi olması  için  Akdeniz Tarım  Pazarlama veya  Akdeniz Tarım Ticaret  isimleri  konulmalıdır.

      7-Yine dilimiz kaidelerinden birer edat ekleri olan  “-nin, -li,- den” yerine geçirilmek için     İngilizce edat “of” un kullanılmaya başlanması: Nohut of Pilav’s işyeri ismi  gibi. Doğrusu, Pilavlı Nohut veya Nohutlu Pilav.

      8-İngilizce ve Türkçe kelimeleri birleştirerek, dilimizin imlasına  aykırı  “melez” kelimeler üretmek özentisi:  Güzellife Perde  gibi. Doğrusu, Güzel Hayat Perde.

      9-Türkçe kelimeleri İngilizce kelimelere benzetmek  özentisinden kaynaklanan dil hastalığı:    Bir örnek, sözlükte “mahalleler, yerler” anlamına gelen “mahal” kelimesini  “shell’ benzeri İngilizceye  benzeterek “mahall” şeklinde yazmak hastalığı.  Mahall Dönerci gibi. Doğrusu, Mahal Dönerci. “Kuzzu Kebap’s ”, “Lezzet Dönerci’mmm” gibiler de İngilizceye benzetmektir.

            Yine dilimizi İngilizceye benzetmekten olarak, özellikle şahısların  kendi  kişisel zevklerine göre hareket ettikleri halde,  ne anlama geldikleri bilinmeyen bunları, İngilizcede  “s” benzeri kelimelerin sonuna eklemeye yönelik  “m”, “a” vb.  harflerini getirmeleri yapılanması:   Halime’m Butik. Doğrusu, Halime Butik. Kuaför Salon Saç’a. Doğrusu, Berber Saç Salonu.

        10-Türk alfabesinde olmayan harfleri kullanmak: Çoğunlukla kullanılan bu harfler W, X, Q, Ʌ, Я, Ǝ harfleridir. Birkaç örnekleme çeşidi:  Yıldız  Qent  Yapı. Doğrusu ve Türkçesi,   Yıldız Kent Yapı.  HƎrif  Sarraf. Doğrusu,  Herif Sarraf,  KɅRɅKɅYɅ Yaprak Döner House. Doğrusu, Karakaya Yaprak Döner Evi.

        11-  Tarihte fetih ederek aldığımız ve Türkçeleştirerek  kendi kimliğimize kazandırdığımız şehirlerimizin   başlarını “the” koyarak İngilizceye benzetmek yanında, Roma-Bizans isimleri asıllarıyla  yazılmaya yönelik  MİLLİ HAYSİYETSİZLİK  HASTALIĞI: “Anadolu’yu Türkleştirmekten çıkarmak” a da yorumlanabilecek “yaşanan, fiili örnekler” den olarak  Kayseri’den şunları verebiliriz: “The Kayseri Forum Residences”, “The Kayseri  Loft” ve “Kasseria AVM.” (Kasseria, bir Roma –Bizans şehir ismidir. Atalarımız, bunu Türkçeleştirmek için “Kayseri” demişlerdir). Bunların  doğruları ve Türkçeleri de  şunlardır: Ailelerin oturduğu Kayseri’nin göbeğinde (Ankara’nın Kızılay’ı, İstanbul’un Taksim’i gibi)  25’er katlı iki apartman  bloğu olarak “Kayseri Evleri”, yine  ailelerin ikamet ettiği apartman “Kayseri  Çatı Katı (Evleri)”, bir alışveriş merkezi olarak “Kayseri AVM.”

     Bütün edebiyatçı yazarlarımız ve   dil uzmanlarımız, yabancı bir dilden bir başka dile, bu dilin gramer kaidelerinin  (dil bilgisi usulleri)  alınmasını,  alan o dilin “ÖLÜMÜNE GİDEN YOL”  olarak değerlendirmişlerdir. Bu açıdan da dilimizi korumak için İngilizlerin  değil, kendi  milletimizin dil bilgisi usullerini  kullanmalıyız. Aksi takdir de yine, “Türk İstiklal Harbini bunun için mi verdik?” sorusunu sormak mecburiyetinde kalırız ve cevabını aramaya, belki de “Samsun’a yeniden çıkmak” a çalışır, yollarını ararız.  Çünkü bu sefer, Yüce Milletimizin   “MANEVİ KALELERİ FETHEDİLMEK”  üzeredir.  Fethedilen maddi kaleler  kurtulur ama, fethedilen manevi kaleler bir daha kurtarılamayacağı  için bu, bir milletin  “EBEDİ ÖLÜMÜ” ne delalet eder.

***

İNGİLTERE – AMERİKA’NIN İSTEDİĞİ KADAR

ZENGİNLİK –MÜSLÜMANLIK  VE COĞRAFYAYA SAHİP OLABİLDİK

277 YILDIR (1774 – 2021)  NEDEN BOCALIYORUZ?

           Biz Müslüman Türk Milleti olarak, 321  yıl (1453 – 1774) Dünya’nın “birinci süper gücü” idik. Bunu, bir Alman kızı ve prensesi  Çar (Çariçe) II. Katerina’ nın yönetimindeki  1768 – 1774 Türk – Rus Harbinde ağır bir yenilgiyi uğramamız soncu,  1774 Küçük Kaynarca Antlaşmasının imzalanmasıyla birlikte İngiltere’ye bıraktık. İkinciliğe düştük,  Rusya üçüncü, Fransa dördüncü oldu.

         Bütün bu olup bitenlerin ardından, 277 YILDIR NEDEN BOCALIYORUZ VEYA NEDEN SÜPER GÜÇ OLAMADIK? Bunun cevabını, “sonuç cümlesi” ile hemen, yani en sonda  yazacağımızı en başta yazarak  verelim: Çünkü, birbiri ardına gelen dünyanın iki süper gücü İngiltere, (Kısa bir süre  Büyük Almanya 1908 – 1918), sonra yeniden İngiltere ve en sonunda Amerika’nın iradesi, hakkımızda yaptığı “algı operasyonları”, “beyinlerimizi kendi lehlerine yıkamaları” sonucu, onların isteklerine  teslim ve ram olduk.  Giderek  onların “Tasmalı Çekirgeleri” ve “Cellatlıklarına âşıklar olmamız”   sonucu, 2021 yılı itibariyle de onların istediği kadar zengin (büyük zenginliği   önlemek için, ekonomik programları kısıtlı yaptırmak, sanayileşmeden yoksun ‘tarım toplumu’ olmak, kredileri şartlı vermek-Ortadoğu’nun  manavı, kasabı olmak şartıyla-,  ‘ekonomik ambargolar’ koymak, gizili –açık bir sürü operasyonlar yapmak  vb.)  ve  Müslüman oluşlarımız (Batı’dan dayatma ile ithal Laikliğimizin  Laikcilik şeklinde tatbiki) ve   üstelik de  günümüz Türkiye coğrafyası da Osmanlı döneminde olduğu gibi bize  “çok görülmek” e devam ediliyor. Emperyalist yayılmacı ve sömürgecilerin üzerimizde  yeni yeni “coğrafi tercihler – yaptırımlar’ dayatmalarıyla karşı  karşıyayız. Osmanlı  coğrafyası gibi Türkiyemiz de paramparça edilmek,  2-3’e bölünmek (Büyük Birleşik Bağımsız Kürdistan, Büyük İsrail, Büyük Ermenistan) ve belki de daha fazlasına (Büyük Yunanistan, Büyük Bulgaristan)  a yeniden bölünmek isteniliyor.  Ve “en yakın 2’ye bölünme tehlikesi ” dediğimiz, 1984’den beri üzerimizde devam eden “Vekalet Savaşları” dan olarak “Siyasi Kürtçülük”   e dayalı, en büyük payının Türkiye’den  alındığı halde, tarihte birer “küçükler” Yunanistan, İsrail ve Ermenistan gibi Ortadoğu’da “Anglo – Sakson ve Kıta Avrupası” na  “jandarmaları” olacak “dördüncü bir devlet” planlanmasından (Bu uğurda, 50 yıllık bir “Büyük Bağımsız Kürdistan’ı Kurmak  Amerikan Planı” 24 Ocak 1976’dan beri hız kazanarak işliyor). Üstelik de günümüz  Türkiyesi  gibi işin diğer bir cabası, Müslümanlıklarından  daha da soyutlandıkları halde,  “Dindar  Kürtler üzerinden sekülaristleştirme –laikleştirme operasyonlarının varlığıyla da bu devlet kurulmak isteniliyor.  Biz nasıl ki, Batılıların öve öve bitiremedikleri   sekülaristlerimizin  heykellerini diktiğimiz gibi,  yeni bir  yapılandırmadan olarak da  bütün kitaplarında “Benim dinim Zerdüşlüktür” çığırtkanlığı yapan Apo’nun heykellerini diktirecekler. Zaten “Eş Başkanları” denilen zat, bas bas bağırmıyor mu?:  “Apo’nun heykellerini dikeceğiz heykellerini”. O heykel kadar başına taş düşsün emi?)

       Yani özetle anlayacağınız,  1071’den beri var olan “Batı Asya Müslüman Türk Dünyası”, bu coğrafyadan “Evangelist – Katolisist – Siyonist –Helenist ‘vaat edilmiş topraklar’  emeller” i ile ilelebet silinmek isteniliyor.  Yine bugün de “Doğu Asya Müslüman Türk varlığı” olan Uygur Türklerinin, “Kapitalist Amerika’nın 1972’den başlayarak palazlandırdığı” denilen,   Kızıl-Kapitalist Çin Yayılmacılığı ve Sömürgeciliği  tarafından tarihten silinmek istenildiği tıpa tıp  paralelliği de  karşımızda durmaktadır. Orta Asya’daki  5 “Bağımsız Müslüman  Türk Devleti” nin geleceği  ise,  “kaoslar” içindedir.

             Dışta düşmanlarımız  pek çok. İçte ise,  daha da çoktur.  Yine önümüze, “Onlar bununla birbirlerini yesinler, takatsiz düşüşünler, biz rahat edelim” diye “dışarıdan atılmış” olan “Demokrasicilik kemiği, oyunu, oyuncağı” yla,  iktidarıyla, muhalefetiyle,   “Bununla  ülkeyi nasıl kemirir, partizanlar olarak soyup soğan çeviririz” in hesapları (Osmanlı’nın I. ve II. Meşrutiyet dönemlerinde olduğu gibi. Onu da bunlar yıkmıştı)  yapılıyor. Sanki,  “yok sen iktidar olacaksın, yok ben iktidar olacağım, senin yerine  ben soyacağım” sendromları  içinde 76 yıldan beri (1945-2021) içte birbirimizi yiyor, zayıf düşürülüyor, asıl uğraşılması gereken  dışarı ile uğraşamıyoruz. Saki, bu uğurda “gözü dönmüş” olarak her şeyi yapmaya yatkın ve muktedir  tip  tip siyasiler-politikacılarımızı keşke  kırlarda “canavarlar yese” de bunlardan kurtulsak, ülkemiz kurtulsa, giderek bütün İslam âlemi ve Türk dünyası kurtulsa. Nihai tahlilde “İnsanlık” kurtulsa diyebileceğimiz bir durumdayız.

        Aziz dostlar, şimdilik bu kadar. Konu başlıklı yazımızda “son” da, “sonuç değerlendirmesi” nde yapacaklarımızı, geleneğin dışına çıkarak başında yaptık ve  yazdık. Tarihten başlayarak “giriş ve gelişme” bölümlerini, canlı belgelere dayalı olarak bir başka yazımızda  “2 inci bölüm” halinde yazacağız. 23 Nisan 2021

         ÖNEMLİ BİR NOT: Tevafuk oldu; birbirine uygun düştü. Yani anlayacağınız, bu yazımızı yazdığımız tarih 23 Nisan Bayramı  101 yıl dönümü tarihi ve kutlamasıdır. Hani hatırlayacaksınızdır,  Ankara kalesinden  23 Nisan 1920’de  101 pare top atarak “Kurtuluşumuz  İçin Yeni  Meclis  Kuruldu” yu bütün   ülkemiz ve Dünya’ya  ilan etmiştik ya!…  Ne yazı ki bugün bunu “buruk” kutluyoruz veya hiç kutlayamıyoruz. Çünkü,  “Üzerinde Güneş Batmayan Korona  –Virüs İmparatorluğu” bizi de topsuz – tüfeksiz  teslim aldığı için, şimdi bunu kutlayamıyoruz, mutlu da değiliz.  Evlerimize ondan kaçıp hapsolduk. 84 milyon evlerinde üç gün hapis. Virüs için “Laboratuvarda Üretilen Asker, Ajan Bir Mikropla  Yeni Bir Haçlı Seferi” diyenler de  var. Bu da ciddi olarak araştırılmalıdır.

      Yukarıda  anlattıklarımız  “Tehlikelerin Büyüklüğü” ne bakarak, “Kurtuluş için acaba ülkemizin yeni bir 23 Nisan Meclisi  toplamaya ihtilacı var mıdır?” sorusunun cevabını  siz okuyucularımıza havale ediyoruz. Veya, “Mevcut TBMM  daha nasıl etkin ve yetkin hale getirilebilir” bu da düşünülmelidir…

***

OSMANLI DEVLETİ MONDRÖSÜNDEN

T.C. DEVLETİ MONDRÖSÜNE KISA TARİH

1841 – 1936

Osmanlı Devletinin Boğazalar Üzerindeki Mutlak Hakimiyeti

   Osmanlı Devletinin  iki boğaz ve Marmara denizindeki mutlak hakimiyeti 1453’de İstanbul’un fethi ile başladı. Bunun anlamı, Osmanlı’nın kendi iradesi  dışında hiçbir devletin ne ticaret ve ne de harp gemilerini geçirmemesi demekti.

      Osmanlı mutlak hakimiyetini,  Rusya karşısında ağır bir yenilgiye uğraması  sonucu bu devletle 1774’de imzalanan Küçük Kaynarca antlaşmasıyla  kaybetmeye başladı.  Rusya artık bir Karadeniz devleti haline geldiği için bastırması sonucu ticaret gemilerine geçiş izni ve imtiyazını  ilk defa ona verildi. İyice zayıflaması sebebiyle Osmanlı da artık  321 yıl (1453-1774) süren dünyanın süper gücü olma halini İngiltere’ye bıraktı. Kendisi ikinciliğe düştü.

        Rusya’ya  verilen yukarıdaki imtiyaz, diğer büyük devletlere de  “emsal” oldu. İkinci olarak, 1783’de Avusturya’ya  bu hak verildi.  Aynı hak, üçüncü olarak  I. Napolyon’un Mısırdan çıkarmak için yapılan 5 Ocak 1799   antlaşmasıyla  İngiltere’ye de verildi. Bu hakkı, 1806’da Fransa aldı.

      Boğazlardan harp gemilerinin geçmesine ilk izin, I. Napolyan’a karşı yapılan   1798 ittifakıyla  Rusya’ya verildi. Fransız ordusu  Mısır’dan çıkarılınca bu hak Rusya’dan 1801’de geri alındı.

       Bu sefer de I. Napolyon Rusya ile dost olup, onunla birlikte  7 Temmuz  1808 Tilsit Antlaşmasıyla  Osmanlı topraklarını paylaşıp ona saldırı kararı aldılar. Buna karşı Osmanlı Devleti de İngiltere ile 5 Ocak 1809’da  askeri ittifak antlaşması imzaladı. İttifaka  göre, harp başlarsa     Boğazlar İngiliz harp gemilerine açılacaktı. Savaş tehlikesi  ortadan kalkınca bu hak İngiltere’den geri alındı.

     1830’lu yıllarda  Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’nın isyan ederek  ordusuyla Kütahya’ya  kadar gelmesi, Sultan II. Mahmut’un isteği üzerine Rusya harp gemilerinin  5 Şubat 1833’de Boğaza yeniden gelmesine sebep oldu. Avrupa’nın büyük devletleri buna  karşı çıktılar. Mısır ordusuna karşı bir askeri ittifak kurulup,  Kasım 1840’da  Anadolu ve Suriye’den çıkarılınca  13 Temmuz 1841’de Londra Boğazlar Antlaşması  imzalandı.

Türkiye’nin  Boğazlar Konusunda  Uluslararası  Taahhüt Altına Girmesi

       Osmanlı Devleti, zayıflığı ve güçsüzlüğü sebebiyle  büyük devletlerin bastırması sonucu, 13  Temmuz  1841 Londra Boğazlar Antlaşmasını  imzalamakla 1453’den beri var olan Boğazlar üzerindeki  mutlak hakimiyetini  kaybetti.  “Uluslararası  Taahhüt” veya “Sözleşme” altına girdi. Bunu göre, sulh zamanlarında Boğazlar bütün devletlerin ticaret gemilerine açık olacak, harp gemilerine kapalı bulunacaktı. Osmanlı Devleti, bir müttefiki  ile birlikte harbe girerse,  onun harp gemilerine alabilecekti.   Rusya, ısrar etmesine rağmen, adı geçen antlaşmayla,   Boğazlardan  sulh zamanında harp gemilerini geçirebilme  hakkını alamadığı için “Antlaşmadan umduğunu bulamayan   Rusya oldu” denildi. Ona bunu, “sömürgecilikte  rakibi” denilen İngiltere ağırlıklı olarak engellemişti.

     Görülüyor ki bütün bu şartları, Osmanlı Devleti,  antlaşmaya taraf bütün devletlere taahhüt etmekle, kendi serbest iradesiyle belirleme  haklarından vazgeçmiş, Boğazlar “Uluslararası bir statü”   kazanmıştı. Antlaşma şartlarından  birisi ihlal olunursa, taraflara  müdahale hakkı doğmuştu.

          1841 Londra Antlaşması, 18 Mart 1915’e kadar  yürürlükte  kaldı. İtilaf Devletlerinden İngiltere ve Fransa, Rusya’yı ittifaklarında tutabilmek için adı geçen gün ve tarihte “İstanbul Antlaşması” yla  Marmara ve Boğazları Rusya’ya verdiler. Rusya da zaten yüzyıllardır  böyle bir fırsatı bekliyordu.

       24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşmasıyla   Marmara ve Boğazların yönetimi,  Milletlerarası  bir komisyona  verildi. Cumhuriyet Hükümeti, egemenlik haklarına yeniden kavuşmak için fırsat aradı ve  bunu bulması sonucu 20 Temmuz 1936’da  Montrö Boğazlar Antlaşması imzalandı. Bu antlaşma, az  farklılıklarıyla   1841 Antlaşmasının aynısı oldu.  Tek önemli farkı, Rusya’nın uzun yıllardan beri  ısrarla istediği halde ona verilmeyen sulh zamanlarında  harp gemilerinin geçirilmesi hakkının verilmesi oldu. “Antlaşmadan Rusya kazançlı çıktı” denildi. Yine sulh zamanlarında, Karadeniz’le sınırı olmayan devletlerin harp gemileri buraya tonajları küçük tutulduğu halde girebilecekler ve ancak 21 gün kalabileceklerdi.

     Türkiye de yeniden “uluslararası  taahhütler” altına girmesine  rağmen, önceki yönetime nazaran daha kazançlı haklarına  sahip olabildi.

      Sonuç olarak görülüyor ki, Türkiye, tarihinde güçlü olduğu yıllarda, Boğazlar üzerinde mutlak hakimiyetini kurabilmiş, zayıf Osmanlı’nın son yılları ve TC. Devletinin de zayıf olduğu yıllarda ise,  “uluslararası  taahhütler veya sözleşmeler” e bağlı kalmak zorunda  kalmıştır. Bu yapılanmanın dünyada fazla bir örneği yoktur.  Neredeyse yalnızca bize inhisar etmektedir.

     Bu da Türk Boğazları ve İstanbul’un Dünya’da  jeopolitik  ve jeostratejik  öneminin emsali olmayan çok büyük olmasından ileri gelmektedir. Bu sebepten  zaten, Dünya’nın  süper güçleri Boğazlara tek başlarına yerleşmeyi denedikleri ve buna diğerleri itiraz ettikleri için, en  onunda “en kalıcı çözüm” denilerek, Türkiye’yi  İstanbul ve Boğazlarda “Bütün süper güçlerin çıkarlarını dengeleyen bir ‘denge unsuru’ olarak” onun yaşatılması kararı almışlar, onu, bir nevi burada “Bekçileri” olarak görmüşlerdir.

     Bütün bu olup bitenler açısından, Nil’in hediyesi nasıl ki Mısır olmuşsa, Osmanlı’dan günümüze  Boğazların hediyesi de Türkiye olmuştur.

      Bizim, bugün Çin zulmü ve esaretinde iniminim inleyen Doğu Türkistan’dan tek farkımız işte bu olmuş,  bunun için hep şu  karşılaştırma ve değerlendirme yapılmıştır:  “Uygur Türlerinin de bizim gibi  iki önemli boğazları olsa idi, onlarda bağımsız olurlardı.”

Davut Güleç

Gazeteci, televizyoncu, Uzman polis-adliye muhabiri, Spor yazarı, Kayseri ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ile Küresel Gazeteciler Konseyi, TSYD, TİMEF, AVKON, ADD üyesi, TEMA’cı, Kızılay’cı, Dağcı, Trekkingci, Alp disiplini kayak milli hakemi, Herkes İçin Spor Federasyonu Kayseri il temsilcisi, Erciyes Kar Kaplanları Spor Kulübü Basın sözcüsü, Kayseri Spor Adamları Derneği, Tüm Mücadele Sporları Derneği, Kayseri Spor Adamları Derneği, Kent Güvenlik konseyi üyesi, Halkla İlişkiler Tanıtım, Adalet, Kamu Yönetimi mezunu ----- Davut Güleç Kimdir ? -----

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Android Uygulama Popup
Logo

📲 Davut Güleç Haberler

Android cihazınızdan kolayca haberleri takip edin!

📥 Uygulamayı İndir
Android Uygulama Popup
Logo

📲 Davut Güleç Haberler

Android cihazınızdan kolayca haberleri takip edin!

📥 Uygulamayı İndir
Davut Güleç Panel İletişim Davut Güleç – Sağ Menü