Ekonomi, teknoloji, magazin haberler (27.11.2019)
Konkordato tarihe karışıyor, yeni uygulamayla borçlar yeniden yapılandırılabilecek!
Çin ve Amerika arasındaki ticari gerginliğin yanı sıra dünya genelindeki ekonomik daralma ve döviz kurlarındaki dalgalanmalarla şirketler zor bir yılı geride bıraktı. Türkiye Bankalar Birliği tarafından yürürlüğe alınan Finansal Yeniden Yapılandırma (FYY) uygulamasıyla, şirketler konkordato ilan etmeden kredi borçlarını yeniden yapılandırabilecek.
Türkiye Bankalar Birliği (TBB) tarafından yürürlüğe alınan Finansal Yeniden Yapılandırma (FYY) uygulamasıyla birlikte şirketler konkordato ilan etmeden borçlarını yeniden yapılandırabilecek. Banka ve finansal kuruluşlara 25 milyon TL ve üzerinde borcu olan büyük ölçekli şirketler bu uygulamadan direkt yararlanabilecek. 25 milyon TL altında kredi borcu bulunan şirketler ise gerekli onayların ardından ancak uygulamaya dahil edilecek. Haklarında kesin iflas kararı bulunan şirketler ise Finansal Yeniden Yapılandırma uygulamasından faydalanamayacak. Uygulamayla birlikte borçlar iflasa karşı güvence altına alınırken, alacaklıların finansal olarak etkilenerek domino etkisi önlenecek.
25 milyon TL altındaki borçların yapılandırma dönemine ilişkin en uzun vade 60 ay olabilecek. Azami 12 aya kadar anapara ve faiz ödemesiz dönem verilebilecek. Ödeme sıklıkları ise sektörlere göre değişiklik gösterecek.
Yeniden yapılandırma üretim, yatırım ve istihdamı doğrudan etkileyecek
Yeni uygulamanın borçlu şirketlerin geri ödeme yükümlülüklerini yerine getirebilmeleri, üretim, yatırım ve istihdam faaliyetlerini sürdürmelerini sağlayacağını belirten Universal Partners’da İcra Kurulu Üyesi Mustafa Köksoya, “Finansal Yeniden Yapılandırma şirketlerin yükümlülüklerini yerine getirebilmesi için hayati bir önem taşıyor. Bu uygulama borçlu şirketlerin yanı sıra tahsilat yapan şirketler için de varlıklarını devam ettirebilmeleri için fayda sağlayacak. Böylece ekonomik büyümeye destek sağlanacak ve ciddi kayıpların önüne geçilebilecek” dedi.
5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun Geçici 32’nci maddesiyle yürürlüğe giren FYY uygulamasıyla birlikte bankalar, finansal kiralama şirketleri, faktoring şirketleri ve finansman şirketlerine kredi borcu olan şirketlerin anlaşma ve sözleşmeler kapsamında alınacak tedbirlerle ödeme yükümlülüklerinin yerine getirilmesi sağlanacak.
Konkordatonun olumsuz algısı ortadan kalkacak
Kuruluş aşamasından itibaren şirketlerin mali süreçlerini sıkı bir denetim altında tutması gerektiğini belirten Mustafa Köksoya, “Şirketlerin varlığını devam ettirebilmesi için gelir gider dengesinin doğru bir şekilde kurgulandığı, ödeme ve alacakların etkili yönetildiği bir sistemi olmalı. Mali yapısı bozulan şirketler ise süreci son derece iyi yönetmeli. Hali hazırda konkordato ilan ederek mali disiplini sağlamaya çalışan şirketlere karşı kamuoyunda olumsuz bir algı oluşuyordu. Finansal Yeniden Yapılandırma uygulamasıyla birlikte hem bu algı ortadan kaldırılmış hem de mali disiplin sağlanmış olacak” ifadelerini kullandı.
Aon’un Global Finansal Refah Anketi’ne göre çalışanların çoğu yeterince birikim yapamamaktan ve kredi kartı borçlarından şikayetçiyken şirketler de çalışan verimliliğini düşürebilecek finansal endişelere karşı yeni stratejiler geliştirme arayışında. Anket verilerine göre, işverenlerin yüzde 77’si şirketler için finansal refahın önümüzdeki üç yıl içerisinde daha önemli bir konu haline geleceğini düşünüyor.
Risk, emeklilik ve sağlık konularında veri ve analizlerden faydalanarak profesyonel hizmetler sunan Aon’un, Finansal Refah (Financial Wellbeing) Çalışan Anketi’ne göre:
Çalışanların finansal refahını etkileyen zorlukların başında borçlar geliyor.
Her üç çalışandan birinin her ay ödeyemediği bir kredi kartı borcu bulunuyor.
Çalışanların yarısı ise yeterince birikim yapamadıklarından şikayet ediyor.
Finansal endişeler, çalışan refahının önündeki engellerden biri olarak görülüyor
Araştırmada yetersiz finansal refah düzeyinin, işyerinde verimliliği azaltabilecek olumsuz bir etkiye neden olabileceği vurgulanıyor. Çalışanların, finansal refahı sağlamak için daha fazla yardım ve tavsiyeye ihtiyaç duyduğu görülüyor. Bu noktada geniş bir çözüm ve iletişim metodolojisi sunan programların çalışanların güvenli bir şekilde finansal refaha ulaşmalarına yardımcı olabileceği öngörüsü de araştırma bulgularında yer buluyor.
Öte yandan Hem refah hem de finansal refah anlayışı ve bu doğrultuda geliştirilen stratejiler birçok global şirkette yerleşiyor ve büyüyor: Katılımcı şirketlerin sadece yüzde 14’ü finansal refah stratejisine sahip olduğunu rapor ederken, yüzde 34’ü sadece bir refah stratejisi olduğunu ortaya koydu. İşverenlerin yüzde 77’si ise finansal refahın önümüzdeki üç yıl içerisinde şirketler için daha büyük öneme sahip olacağını düşünüyor.
Finansal refahı sağlamak için sağlık harcamalarını kontrol etmek öncelikli hedef
Aon’un Global Finansal Refah Araştırmasına göre zorlaşan ekonomik koşulların başında sağlık harcamaları geliyor. Günümüz şartlarında tedavi süreçleri tüm dünyada maliyetli hale gelirken, uzun vadeli tıbbi maliyet artışlarıyla sonuçlanan kronik durumlara da yol açıyor. Çalışanlar, hem kendilerinin hem de ailelerinin sağlık ve refah seviyesini korumak ve kronik sağlık giderlerini daha iyi yönetmek ihtiyacı içindeler. Araştırmaya göre işverenlerin, çalışanları bu süreçte motive ederek, kilit bir rol oynayabileceği belirtiliyor.
Daha uzun bir yaşam beklentisi, kadınlar için daha büyük bir mali yük yaratıyor
18 trilyon dolarlık tahmini küresel harcama gücü ile kadınlar günümüz ekonomisinde giderek daha güçlü bir kuvvet haline geliyor. Aon’un Finansal Refah (Wellbeing) Çalışan Anketi’ne göre kadınların yalnızca üçte biri kendilerine bir emeklilik tasarrufu hedefi belirliyor. Bununla birlikte hedefi olanların üçte ikisi uzun vadeli ihtiyaçlar için yeterince tasarruf sağladıklarını düşünüyor.
E-ticaret Kampanyalarıyla KOBİ’ler Cirolarını %150 Artırdı
Yılın en büyük alışveriş kampanyalarına sahne olan Kasım ayı “11.11 Bekarlar Günü” indirimleriyle hızlı başladı. E-ticaret üzerinden satış yapan KOBİ’ler, siparişlerini önceki yıla göre %176, cirolarını ise %150 artırdı. Yılın alışveriş çılgınlığı olarak anılan 29 Kasım Black Friday ise şimdiden heyecan yarattı.
Kasım ayıyla birlikte e-ticaret sitelerinin düzenlediği indirim kampanyaları, tüketiciler tarafından büyük ilgiyle karşılandı. Özellikle internet üzerinden satış yapan KOBİ’ler ise bu ilgiyi fırsata çevirmiş durumda. E-ticaret altyapı sağlayıcısı IdeaSoft’un hizmet verdiği 7.500 bin e-ticaret sitesi üzerinden yaptığı incelemeye göre, 11 Kasım Bekarlar Günü kampanyasıyla birlikte KOBİ’lerin sipariş sayılarında yüzde 176 artış görüldü. Ekim ayının aynı dönemine göre KOBİ’ler, cirolarında yüzde 150 büyüme elde ederken, satılan ürün sayısı adetsel olarak yüzde 70 arttı. E-ticaret sektörü şimdi de, 29 Kasım’daki Black Friday indirimlerine yeni kampanyalarla hazırlanıyor.
“İndirimlere rağmen sepet ortalamasındaki düşüş kısıtlı kaldı.”
Uygulanan kampanya ve indirimlerin etkisiyle sepet ortalamalarının yaklaşık yüzde 10 oranında düştüğünü belirten IdeaSoft CEO’su Seyhun Özkara, “KOBİ’ler yıl genelinde ortalama olarak her bir alışverişte 360 TL’lik bir sepet tutarına sahipken, rekorlarının kırıldığı 11.11 indirimlerinde bu tutar 320 TL seviyelerine düştü. İndirimlere rağmen sepet ortalamasındaki düşüş kısıtlı kaldı. Satıcılar için olumsuz bir durummuş gibi gözükse de, indirimlerin sağladığı hacimsel büyüme KOBİ’lere ticari bir canlılık kattı” ifadelerini kullandı.
İlk olarak 1990 yılında Sevgililer Günü’ne karşıt olarak kutlanan 11 Kasım Bekarlar Günü, 2009 yılından bu yana özellikle Çin ve Asya ülkelerinde alışveriş çılgınlığına dönüştü. Türkiye’de genellikle Bekarlar Günü olarak anılmasa da 11 Kasım günü, e-ticaret sitelerinin büyük indirimlerine sahne oluyor.
KOBİ’ler Black Friday’e hazırlanıyor
Özel günlerin e-ticaret sektöründe hem şirketlere hem de tüketicilere ciddi fırsatlar sunduğunu aktaran Seyhun Özkara, “Yıllardır düzenlenen indirim ve kampanyalar meyvesini vermeye başladı, 11.11 tarihi de diğer özel günler gibi tüketici tarafından benimsendi. Bu tarih, düzenlenen kampanyaların etkisiyle tüketicilerin yıl içerisinde beklediği ve ihtiyaçlarını karşıladığı bir gün halini aldı. Online satış yapan büyük ya da küçük birçok firma bu özel günden fayda sağladı” dedi. Seyhun Özkara ayrıca, KOBİ’lerin 29 Kasım’daki Black Friday için özel kampanya kurgularıyla iyi hazırlanması gerektiğinin altını çizerken tüketicilerin beklentilerini karşılamanın önemli olduğunun altını çizdi.
Black Friday ile alışveriş aramaları 24 kat artıyor
Tüketici zihninde Black Friday ifadesinin artık alışveriş sözcüğüyle aynı anlama geldiğini ifade eden Seyhun Özkara, “Normal bir döneme göre Black Friday haftası internetten yapılan alışveriş konulu aramalar 24 kat artıyor. Geçen yılın rakamlarını incelediğimizde bu dönemde özellikle giyim, ayakkabı, aksesuar, parfüm, ev dekorasyonu ve son yıllarda ivme kazanan tüketici elektroniğinin %30’dan fazla büyüyerek öne çıktığını görüyoruz. Tüketici elektroniği aramalarına ilgi bu dönemde %20 artış gösteriyor. Özellikle dikkat çeken alt kategoriler ise akıllı telefon, küçük ev aletleri, bilgisayar ve televizyonlar. Bir daha çarpıcı nokta ise, tüketicilerin indirim ve kategori araştırmalarının yanında marka aratmaları da bu dönemde 8 kat yükseliyor” açıklamalarında bulundu.
DHL İstanbul’da 2.500 ağaçlık bir koru oluşturuyor
DHL Freight ve DHL Global Forwarding; ÇEKÜL Vakfı 7 Ağaç Ormanlarının İstanbul Silivri Çayırdere’deki dikim sahasında 2.500 fidanlık bir koru oluşturuyor. Dikim töreninde ilk fidanlar toprakla buluştu.
Lojistikle ilişkili tüm salınımları 2050 yılına kadar net olarak sıfıra indirmeyi hedefleyen DHL, bu iddialı hedefe yönelik çalışmalarıyla adından söz ettiriyor. Hem 2015 Paris İklim Konferansı’nda (COP 21) hem de Birleşmiş Milletler 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Gündemi’nde ortaya konmuş olan, global ısınmanın 2°C’nin oldukça altında tutulması hedefine önemli katkı sağlamayı amaçlayan DHL, ÇEKÜL Vakfı 7 Ağaç Ormanlarının İstanbul Silivri Çayırdere’de bunulan dikim sahasında 2.500 fidanlık bir koru oluşturmak için ilk adımı attı. 21 Kasım’da yapılan sembolik dikim etkinliği ile ilk çam fidanları toprakla buluştu.
Hedef her yıl 1 milyon ağaç
DHL Global Forwarding Türkiye CEO’su Ingo-Alexander Rahn fidan dikme töreninde şunları söyledi: “Bugün içinde yaşadığımız doğaya katkı sağlamak adına buradayız. Gezegenimizin geleceğine ilişkin çok sayıda tartışmanın yaşandığı bir dönemdeyiz. İklim değişikliği ile mücadele ve kaynaklarımızın verimli kullanılması artık dünya ülkelerinin en önemli hedefleri arasında. Ağaç hem küresel iklimin hem de başta su olmak üzere pek çok kaynağın koruyucusudur. Sağlıklı bir ağaç 500 litre su üretir ve ürettiği bu suyu geri havaya vererek bulut formasyonları, daha fazla yağmur ve daha iyi iklim koşulları oluşumuna yardımcı olur. Bu nedenle bugün burada DHL Global Forwarding ve DHL Freight çalışanlarından oluşan çok sayıda gönüllü ile birlikte fidan dikmekten ve bu fidanların ağaca dönüşüp ekosistemimize sağlayacağı faydaları hayal etmekten dolayı çok mutluyum.”
DHL Freight Türkiye Genel Müdürü Murat Kavrar; “DHL Global Forwarding ve DHL Freight olarak bugün burada 2.500 adet fidanı toprakla buluşturmanın mutluluğunu ve heyacanını yaşıyoruz. Burada 20 yıl kadar sonra insanların gölgesinde dinlenebileceği bir koru meydana gelecek. Gelecek nesillere yaşanılabilir bir dünyayı miras bırakmak biz öncül nesillerin en önemli sorumluluğudur. DHL olarak yılda bir milyon ağaç dikme hedefimiz var. Bugün temellerini attığımız bu koru, söz konusu hedef açısından çok önemli bir adım.” dedi.
GoGreen çevre programı kapsamında kaynakları sorumlu bir biçimde kullanarak, faaliyetlerinin çevre üzerindeki etkisini minimuma indirmeye yönelik çalışmalarda bulunan DHL, 2025 yılına kadar gerçekleştirmeyi taahhüt ettiği ara hedefleri de şöyle;
1. Küresel olarak gerek kendi faaliyetlerinin gerekse alt sağlayıcılığını üstlenen iş ortaklarının karbon verimliliğini 2007 yılına referansla yüzde 50 oranında artıracak.
2. Satışlarının yüzde 50’den fazlası GoGreen çözümlerini içerecek. Böylelikle müşterilerin tedarik zincirleri daha yeşil hale getirilecek.
3. 2025 yılına kadar çalışanlarının yüzde 80’ine GoGreen uzmanlığı eğitimi ve sertifikası verecek. Böylelikle çalışanlar çevre ve iklimin korunmasına yönelik faaliyetlerde aktif olarak yer alacak.
Türkiye’nin köklü ilaç firması Santa Farma dokuzuncu kez İlerleme Bildirimi Raporu’nu yayınladı
Türkiye’nin en köklü ve güçlü yerli ilaç firmaları arasında yer alan Santa Farma; insan hakları yönetimi, çalışan haklarının korunması, çevrenin korunması ve yolsuzlukla mücadele alanlarında gerçekleştirdiği faaliyetlerini kapsayan Küresel Raporlama Girişimi (Global Reporting Initiative-GRI) onaylı 9. İlerleme Bildirimi Raporu’nu yayınladı.
Kurulduğu günden itibaren sağlığa sağlıklı hizmeti kesintisiz sunma misyonuyla büyüyen Santa Farma, Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi performansını paylaştığı İlerleme Bildirimi raporunu yayınladı.
Geleceği sadece insan sağlığına hizmetle değil, doğaya da sağlıklı hizmet vermekle kucaklayacağına inanan şirketin raporunda; insan hakları yönetimi, çalışan haklarının korunması, çevrenin korunması ve yolsuzlukla mücadele alanlarındaki faaliyetleri yer alıyor.
Santa Farma’nın 10 ilkeyi kapsayan Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi, 2018 Yılı İlerleme Bildirimi Raporunun Türkçe ve İngilizce versiyonuna linkten ulaşabilirsiniz: http://bit.ly/34maCPV
Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi’ni 26 Mayıs 2010 tarihinde imzalayan Santa Farma, sözleşmenin 10 ilkesi doğrultusunda çalışmalarını her yıl düzenli olarak İlerleme Bildirimi raporuyla yayınlıyor.
Ford Otosan ve YGA’dan kurumsal sosyal sorumluluk anlayışını teknoloji ile dönüştürecek yeni bir iş birliği modeli
Sosyal Sorumluluk 4.0 projesi: “Hayaller Bilgi İster”
Ford Otosan, fırsat eşitliğini odağına alırken Ar-Ge ve inovasyondaki gücünü gelecek nesillerin hizmetine sunmak hedefiyle, Young Guru Academy ve Twin iş birliğiyle “Hayaller Bilgi İster” projesini başlattı. İki etaptan oluşan projede 3 yılda 500 okula dağıtılacak setlerle çocuklara otonom sürüş teknolojisi ve yapay zeka destekli araç setleri ile teknoloji kullanarak sorun çözme becerisi kazandırmak hedefleniyor. Sosyal sorumluluk alanında bir ilke imza atılan projede, Ford Otosan ve YGA’lı mühendisler, araç setlerini çocuklar için birlikte Ar-Ge yaparak geliştiriyor.
Türkiye otomotiv sektörünün öncü kuruluşu Ford Otosan, geleceğimizi taşıyan kanatlar olan hayal gücü ile bilgiyi birleştiren ve çocukları geleceğin teknolojik dünyasına şimdiden hazırlayan “Hayaller Bilgi İster” projesini Young Guru Academy (YGA) ve Twin iş birliğiyle hayata geçirdi.
Projede, YGA içerisinden doğan eğitim teknolojisi şirketi Twin’in çocuklara bilimi sevdiren teknoloji setlerinden alınan ilhamla yola çıkıldı. Ford Otosan ve Twin mühendisleri aynı masanın etrafında buluştu. Ortak akılla geliştirilen otonom setlerinde bir “hayal” olarak başlayan, sonrasında Ford Otosan’ın Ar-Ge, inovasyon, mühendislik birikimi ve kararlılığıyla gerçeğe dönüşen Uluslararası Yılın Kamyonu (ITOY) ödüllü F-MAX’in maketi kullanıldı.
Milli Eğitim Bakanlığı iş birliğiyle hayata geçen projede, araç setleri okullara Ford Otosan mühendisleri ve YGA’nın 50.000 başvuru arasından özenle seçilen ve 1 yıllık sosyal inovasyon programını tamamlayan gönüllülerle birlikte ulaştırılıyor. Böylece “vicdan ve yetkinlik” kanatlarıyla donatılmış çift kanatlı rol modellerle bir araya gelen çocuklar, üreten ve teknolojik üstünlüğe sahip bir Türkiye’nin yetişkinleri olmak için yüreklendiriliyor.
Türkiye’nin gelişmiş teknolojiler üreten ve bunları dünyaya yayan bir ülke konumuna gelmesi için faaliyet alanında yürüttüğü çalışmaları sürdürülebilirlik yaklaşımıyla ele aldığı sosyal sorumluluk projelerine de yansıtan Ford Otosan, “Hayaller Bilgi İster” ile Açık İnovasyon yaklaşımını gençlere ve çocuklara yayıyor; sosyal inovasyona öncülük ediyor. Sosyal Sorumluluk 4.0 modelinin öncüsü bu projenin en fark yaratan özelliklerinden biri de maddi desteğin ötesine geçmesi ve şirketin teknolojik anlamda güçlü yanlarını topluma değer katacak bir vizyonla harekete geçirmesi.
Haydar Yenigün: “Bilgi birikimimizi gelecek nesillere aktarıyoruz”
Ford Otosan Genel Müdürü Haydar Yenigün, “Hayaller Bilgi İster” projesinin duyurulması amacıyla düzenlenen basın toplantısında yaptığı konuşmada, “Ford Otosan olarak otomotiv sektöründe geleceğin teknolojilerini şekillendiriyor, uluslararası arenada rekabetin boyutlarını değiştiren araçlara imza atıyoruz. Başta otonom sürüş olmak üzere araç teknolojileri alanındaki yatırımlarımız ve geliştirme faaliyetlerimiz Türkiye’nin mühendislik bilgi birikimine katkı sağlıyoruz. ‘Hayaller Bilgi İster’ projesiyle bu bilgi birikimini, çocuklarımıza şimdiden aktarmayı ve onlara ilham vermeyi hedefliyoruz. Geleceği oluşturmalarına yardımcı olacak teknolojilerle tanışmaları için otonom sürüş teknolojisini deneyimleyecekleri yeni bir teknoloji seti geliştirdik. Sürdürülebilir kurumsal sosyal sorumluluk anlayışımızla sosyal inovasyona öncülük ettiğimiz bu proje ile kendi faaliyet alanlarımız üzerinden çocuklarımızın ve ülkemizin geleceğine yatırım yapmaktan mutluluk duyuyoruz” diye konuştu.
Haydar Yenigün de bir “Hayal Ortağı”
YGA’nın “çift kanatlı gençler” yetiştirme felsefesinin ve gençlerin sosyal sorunlara köklü çözümler geliştirmek için inovasyonu temel almalarını sağlayan yaklaşımının Ford Otosan’ın kurumsal sosyal sorumluluk anlayışıyla örtüştüğünü ifade eden Haydar Yenigün, kendisinin de bir “Hayal Ortağı” olarak YGA’daki gençlere mentorluk desteği verdiğini aktardı.
Sinan Yaman: “Türkiye’nin en parlak gönüllüleri, en ihtiyaç sahibi okullara en son teknolojiyi ulaştırıyor”
YGA Yönetim Kurulu Başkanı Sinan Yaman ise, “Sosyal Sorumluluk 4.0 modeli ile Ford Otosan ve YGA’lı mühendisler çocuklara bilimi sevdirmek için birlikte Ar-Ge yapıyor, birlikte köy okullarına bilim seanslarına gidiyor, birlikte başarıyor. Türkiye’nin en parlak gönüllüleri, en ihtiyaç sahibi okullara en son teknolojiyi ulaştırıyor. Daha da önemlisi; teknolojinin özünü öğrenen çocuklar, teknolojinin gücünü insanlığa faydalı projeler için kullanacaklar” dedi.
İlk etapta oluşturulan otonom setler, ikinci etapta yapay zeka ile desteklenecek
Proje, geliştirme süreçleriyle birlikte üç yıllık bir zaman dilimine yayılıyor. Ford Otosan mühendisleri ve YGA içerisinden doğan teknoloji geliştirme şirketi Twin ekipleri tarafından geliştirilen özel setler için, kendisi de bir hayal olarak doğan, Ford Otosan’ın Ar-Ge, inovasyon ve mühendislik birikimi ve kararlılığıyla gerçeğe dönüşen Uluslararası Yılın Kamyonu (ITOY) ödüllü F-MAX baz alındı. Özellikle yeni teknolojilere erişimi olmayan çocuklara sensörler, kodlama, yapay zeka gibi teknolojileri kullanarak sorun çözme becerisi kazandırmayı hedefleyen “Hayaller Bilgi İster” projesinin ilk etabında okullara temel sensör teknolojisi ile otonom sürüş özelliğine sahip programlanabilir araç setleri gönderilecek. Çocukların, araç setlerinde hazır olarak sunulan deneyleri çözerek ya da kendi deneylerini oluşturarak teknoloji ile yapabilecekleri hakkında farkındalık kazanmaları amaçlanıyor.
Projenin ikinci etabında çocuklarla paylaşılacak “Yapay Zeka Destekli Otonom Araç Seti”nin prototipinin ise Ocak 2020’de hazır hale gelmesi planlanıyor. Yine Ford Otosan ve Twin mühendisleri tarafından geliştirilen bu set Ford Otosan’ın F-Vision yaklaşımını daha somut olarak gösteren bir set olacak. Set içerisinde temel görüntü tanıma algoritmaları, blok kodlama ile yapay zeka model denemeleri, yeni yapay zeka modellerinin eğitimi ve kurulumu, yapay zeka kullanım senaryoları ile yeni problemler yer alıyor. Proje kapsamında 3 yılda toplam 500 okula otonom ve yapay zeka araç setleri ulaştırılacak.kte çalışır.
Toyota’dan Felçli İnsanlar İçin Gelişmiş Rehabilitasyon Robotu
Toyota, inme veya başka nedenlerden ötürü alt ekstremite (yürüme engeli) felci olan insanlara rehabilitasyon desteği vermek üzerine tasarlanan yeni Welwalk WW-2000 robotunu tanıttı.
Yeni model için siparişleri almaya başlayan Toyota, 2020 yılının şubat ayında bu rehabilitasyon robotlarını teslim etmeyi planlıyor. Welwalk WW-2000, önceki Welwalk WW-1000’in geliştirilmiş versiyonu olarak öne çıkıyor. Yeni robot; motor öğrenme becerileri teorisi baz alınarak, klinik ortamlarda rehabilitasyon destek özelliğine sahip olacak şekilde geliştirildi. Bununla birlikte hastanın yürüyüş yeteneğini geliştirmek için gerçek zamanlı takip ve rehabilitasyon çalışmalarına devam etmesini motive etmek adına oyun özellikleri de bulunuyor. Önceki modele göre yeni fonksiyonlar terapistlerin üzerindeki yükü azaltırken, daha verimli yürüme çalışmaları yapılmasını sağlıyor.
Toyota’nın önceki destek robotu medikal enstitülere kiralama amaçlı üretilmiş ancak sağlık kurumları geri bildirimleri ve pazar değerlendirmeleri ışığında hizmet kalitesi artırılarak, Welwalk WW-2000 için satın alma yolu da tercih edilecek. Buna ek olarak üretim Motomachi fabrikasında medikal enstitüler için yıllık 50 adet üretilecek.
“Herkes için hareket özgürlüğü” vizyonuyla hareket eden Toyota, rehabilitasyon asistan robotlarını 2007’den bu yana Fujita Sağlık Üniversitesi ile birlikte geliştiriyor. 2011’den itibaren medikal enstitülerdeki klinik araştırma merkezlerinde ve sağlık kurumlarında testleri yapılıyor.
2017’de medikal cihaz olarak onay alan ilk Toyota ürünü olan Welwalk WW-1000, 2018 yılında 8. Robot Ödülü’nü aldı ve şu ana kadar Japonya’da 80 medikal enstitüde kullanıldı.
Welwalk WW-2000’in tanıtılmasıyla birlikte Toyota, terapistlerin işini kolaylaştırırken, daha çok hastanın “kendi ayaklarıyla yürüyebilme keyfini” yaşatmayı amaçlıyor.
Knauf Tribon® ile az zamanda çok iş
Yüksek mukavemet gücü (C20), düzgün, pürüzsüz yüzeyi ve ısı geçirgenliğiyle hızlı ve kolayca uygulanan kendinden yayılan tesviye şapı Knauf Tribon® , projeler için ideal bir seçenek oluyor. Geleneksel şaplara kıyasla kolay, hızlı uygulama ve pürüzsüz yüzey performansı sunan Tribon®, kendinden yayılma özelliği ve hazır şap olmasıyla tüm iç alanlarda rahatlıkla kullanılabiliyor.
İç mekanlarda zemin üzerine minimum kalınlık istenilen ve yerden ısıtma sistemi uygulanan zeminlerin yanı sıra ısı yalıtım malzemeleri üzerine de uygulanabilen Knauf Tribon® projeler için uygunluğuyla öne çıkıyor.
Kalsiyum sülfat bazlı yer şapı Tribon®
Geleneksel şaplara kıyasla kolay, hızlı uygulama ve pürüzsüz yüzey performansı sunan Tribon®, yüksek mukavemet gücü (C20), kendinden yayılma özelliği ve hazır şap olmasıyla tüm iç mekanlarda rahatlıkla kullanılabiliyor. A1 yangın tepki sınıfıyla uygulanan yeri maksimum seviyede koruyan Tribon®, iç mekanlarda makine ve el ile 10-60 mm kalınlıklarda uygulanabiliyor. Kalsiyum sülfat bazlı, kendinden yayılan hazır tesviye şapı olan Tribon®, halı, fayans, laminat, ahşap, parke, PVC gibi kaplama malzemelerine ek işlem gerektirmeyen uygulama özelliğiyle projelerde tercih ediliyor. Tribon®, Knauf’un sunduğu diğer sistem performansları gibi tüm ihtiyaçlara kolayca çözüm oluyor.
Progroup, Yılın Turquality Danışmanlık Ödülünü aldı
Turquality Doktoru, Dr. Salim Çam tarafından 15 yıl önce kurulan Progroup, Yılın Turquality Danışmanlık Ödülünü aldı.
18.Uluslararası Yılın Starları Ödülleri Töreni, Ekovitrin tarafından, 23 Kasım 2019 tarihinde yoğun bir katılım ile Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Dış Ticaret Kompleksinde gerçekleştirildi. İş ve ekonomi dünyasının Oscarlarının ödül aldığı törene, kamu, yerel yönetimler ve iş dünyasının temsilcileri katıldı. Törene katılan T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcısı Hasan Büyükdede ve T.C. Ticaret Bakan Yardımcısı Gonca Yılmaz Batur tarafından, Progroup Uluslararası Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Salim Çam’a “Yılın Turquality Danışmanlık Ödülü” verildi.
Türk markalarının yurtdışında global bir marka olmalarına liderlik etmeye devam edeceklerini kaydeden Progroup Başkanı Dr. Salim Çam, şunları söyledi:
“Tüm ekip arkadaşlarım adına, büyük bir gurur ile ödülümüzü aldım. Firma olarak, 15 yıldır Turquality ve yönetim danışmanlığı alanlarında yerli markaları dünyaya açarak faaliyet gösteriyoruz. Alanında uzman ekibimiz ile yüzlerce firmaya verdiğimiz hizmetimizle, bugüne kadar elde ettiğimiz tecrübeler toplamı ve yaşam miktarının 200 yılı geçtiğini söyleyebilirim. Progroup ailesi olarak, stratejik, yönetsel ve sektörel gelişmeler karışışında hazırlıklı firmalar arzu ediyoruz ve bunun için gerekli olan tüm uzmanlık alanlarını bünyemizde barındırıyoruz. Bu yıl yurtdışına şubeler açmaya başladık. İlk olarak Kanada-Toronto’daki şubemizin ardından, Ekim ayında Londra şubesinin açılışını gerçekleştirdik. Hayata geçirdiğimiz “Progroup Turquality İş Modeli” ile hizmet verdiğimiz firmaların, ihracatlarını arttırırken, global pazarlarda markalaşmalarına değer katmayı sürdürüyoruz. Gelecek yıl, tekstil, turizm, mobilya, endüstriyel anlamda yarı mamül ve hammadde üreticileri, otomotiv yedek parça gibi sektörlerden Türk işadamlarını Toronto ve Londra’ya götürerek, ihracat ve işbirliği fırsatları sağlamalarına öncülük edeceğiz” dedi.
“Turquality” Ülkemizin Devlet Destekli İlk Marka Programıdır
Ülkemizin devlet destekli ilk marka programının “Turquality” olduğunu hatırlatarak sözlerini sürdüren Progroup Başkanı Dr. Salim Çam, konuşmasına şöyle devam etti:
“Az önce de belirttiğim gibi Turquality ve yönetim danışmanlığı alanında ciddi bir bilgi birikimi ve tecrübeye sahibiz. Sahip olduğumuz birikimlerimiz ile “Progroup Turquality İş Modelini” oluşturduk. Bu model kısaca işletmelerde; stratejik planlama, kurumsal performansın yönetimi, bütçe yönetimi, marka yönetimi, satış-pazarlama yönetimi, bilişim yönetimi, tedarik zinciri yönetimi gibi birçok konuyu kapsıyor. Yoğun rekabet ortamında bu iş modelini hayata geçiren firmalar, iş süreçlerini daha etkin yönetirlerken, farklılaşmaları ve markalaşmaları hızlanıyor ve global pazarlarda daha etkin ve başarılı oluyorlar. Bu bağlamda firmaların, global pazarlarda rekabet edebilecek değere ve kurumsal yapıya ulaşabilmesi için yön gösterici konumunda yer alıyoruz. Türkiye’nin markalarını büyüterek ve potansiyel olanı markalaştırarak, ilerlemeye devam etmek ana hedefimizdir. Turquality, bu hedefimizin destekleyicisidir. Bu süreçte, Turquality’nin bir iş modeli olarak algılanması, firmaların markalaşma sürecini hızlandırır. Ülkemizdeki firmaların kilogram başına ihracatları 1,33 dolar civarında iken, Turquality alan firmaların kilogram başına ihracatı 4 dolar civarındadır. Diğer bir ifadeyle, Turquality kilogram başına ihracatı 3 kat artırmaktadır. Bu ihracat oranını daha da arttırmak için değer oluşturmalıdır ve bu değeri oluşturmak- arttırmak için profesyonel bir danışmanlık hizmeti alınmalıdır. Progroup Danışmanlık olarak çalışmalarımıza teorik ve pratik olarak devam ederken, yerli ve milli sorumluluklarımızı yerine getirmeyi sürdüreceğiz” şeklinde konuştu.
Cosa, Türkiye’de hanelerin doğal gaz faturasında yıllık 5,7 milyar TL tasarruf vadediyor
Kış soğuklarının kapıya dayandığı bugünlerde doğal gaz faturalarında tasarruf etmeyi sağlayacak teknolojilerin önemi de ortaya çıkıyor. Akıllı oda termostatı Cosa, evdeki kombiyi cep telefonundan her an ve her yerden kontrol etme imkanı sunarak ısıtma masraflarında %30’a varan tasarruf imkanı sağlıyor. GAZBİR verilerine göre doğal gaz kullanan 14,8 milyon hanenin tamamında Cosa kullanılması, yıllık toplam 5,7 milyar TL tasarruf sağlayabilir.
Kış aylarında önemli bir masraf kalemi olan doğal gaz faturalarında tasarruf etmek isteyenler için en etkili çözümlerden biri de akıllı termostat kullanımı. Türkiye’nin ilk ve tek akıllı oda termostatı Cosa, bu alanda sunduğu teknolojik çözümle hane sahiplerine doğalgaz faturalarında yüzde 30’a varan tasarruf imkanı sunuyor.
Hane başına doğalgaz faturasında 390 TL tasarruf
Türkiye’de toplam enerji tüketiminin yüzde 34’ü hanelerde gerçekleştiriliyor. Bunun yüzde 55’i ise ısıtma için kullanılıyor. Türkiye Doğal Gaz Dağıtıcıları Birliği’nin (GAZBİR) “2018 Yılı Doğal Gaz Dağıtım Sektörü Raporu”na göre 2018 yılında Türkiye’de hane başına ortalama doğal gaz tüketimi 905 metreküp olurken, aboneler ortalama bir yılda 1.300 TL doğal gaz faturası ödedi.
Yüzde 30’a varan oranda tasarruf sağlayan Cosa akıllı oda termostatı kullanımı ile hane başına doğal gaz tüketimini 271 metreküp azaltmak mümkün. Böylece doğal gaz faturasında ortalama 390 TL tasarruf sağlayan Cosa, kendi fiyatını da üç ayda amorti ediyor.
Hem tüketimi hem de maliyeti düşüren Cosa’nın ülke ekonomisine potansiyel katkısı ise çok daha dikkat çekici. Doğal gaz kullanan 14,8 milyon hanede bu akıllı oda termostatının kullanımıyla elde edilebilecek toplam tasarruf miktarı 5,7 milyar TL.
Evdeki konforu artıran teknoloji
En son teknoloji ile yüzde 100 yerli mühendisler tarafından dizayn edilen akıllı termostat Cosa, evde akıllı enerji yönetimi sağlamak ve sürdürülebilir bir yaşama katkıda bulunmak amacıyla yaratıcı çözümler sunuyor. Evdeki kombi ve klimayı cep telefonu ile her an her yerden kontrol imkanı sağlarken, gerektiğinde dokunmatik ekranı üzerinden de kolaylıkla kontrol edilebiliyor. Hane içerisindeki sıcaklığı sabit tutarak konforu artıran, dışarıda ya da uykudayken ısıyı düşürerek tasarruf sağlayan Cosa’nın Otomatik Kontrol modu, lokasyon algılama teknolojisiyle aile bireyleri eve yaklaştığında otomatik olarak evin kışın ısınmasını, yazın serinlemesini sağlıyor. Haftalık Planla modu ise hafta boyu rutini belli olan hanelerde düzenli bir planlamayı mümkün kılıyor.
Yerli mühendislerin ürettiği teknoloji yurt dışına ihraç ediliyor
Bugüne kadar 100 bini aşkın kullanıcıya ulaşan ve Türkiye’nin en büyük girişim sermayesi fonlarından Revo Capital tarafından da desteklenen Cosa, faturalarda sağladığı tasarrufla yurt dışı pazarlarda da ilgi görüyor. Halihazırda Yunanistan, Romanya, Polonya, Portekiz ve Şili’de kombi ve klima kullanıcılarıyla buluşan Cosa için önümüzdeki dönemde İngiltere, Almanya, İrlanda, Fransa, Belçika, İtalya ve Rusya pazarlarına girişi için çalışmalar sürdürülüyor.
Türkiye’nin makine yapan makineleri ABD, Rusya, Polonya, Almanya ve Kanada’da
Takım tezgahlarında yerli makine oranının yüzde 25’e çıkması sektörün dış ticaret açığını 100-150 milyon dolar azaltacak
Makineleri yapan makineler olarak tanımlanan takım tezgahları alanında yapılan ihracatın yüzde 80’ini sac şekillendirme ve kesme presleri ile lazer ve plazma sac işleme makineleri oluşturuyor. En çok ihracat yapılan ülkeler ise ABD, Rusya, Polonya ve Almanya ve Kanada olurken, TİAD Başkanı Fatih Varlık daha güçlü bir sektör için kümelenme modelini önerdi. Varlık, Almanya, Tayvan, Japonya, İspanya ve İtalya’da başarıyla uygulanan modelin Kocaeli, Bursa, İzmir ve Konya’da hayata geçirilebileceğini söyledi.
Takım Tezgahları Sanayici ve İş İnsanları Derneği’nin (TİAD) açıkladığı verilere göre makineleri yapan makineler olarak adlandırılan sektör 2019’un ilk altı ayında 280,8 milyon dolarlık ihracat gerçekleştirdi. Sektörün yıl sonu hedefi 580 milyon dolar olarak açıklanırken, TİAD Yönetim Kurulu Başkanı Fatih Varlık, takım tezgahları alanında yapılan ihracatın yüzde 80’ini saç şekillendirme ve kesme presleri ile lazer ve plazma saç işleme makinelerinin oluşturduğunu aktardı. CNC işleme merkezi, torna tezgahları ve preslerinin üretiminde ise Türkiye’nin ithalatçı konumda bulunduğunu dile getiren Varlık, “Türkiye takım tezgahları alanındaki ihtiyacının ancak yüzde 15’lik kısmını yerli makinelerle karşılıyor. Hedefimiz 2023’e kadar bu oranı yüzde 25’e çıkarmak. Hedefe ulaşılması durumunda, mevcutta 410 Milyon ABD Doları olan sektörün dış ticaret açığı 100-150 milyon ABD Doları azalmış olacaktır” dedi.
‘Takım tezgahları üretiminde yeni üst Kocaeli, Bursa, İzmir ve Konya olabilir’
İhracatın en çok yapıldığı ülkeler hakkında da bilgi veren Varlık, presler bazında en fazla ihracatı ABD, Rusya, Polonya ve Almanya’ya, sac işleme makineleri alanında ise Kanada, Polonya, ABD ve Rusya’ya gerçekleştirildiğini söyledi. Varlık, üretim ve ihracatın artırılması için öncelikli hale getirilmesi gereken alanları ise şöyle sıraladı: CNC kontrol ünitesi, iş mili, spindle için özel rulmanlar, taret/magazin, vidalı mil ve yatakları, servo motor ve elektronik devre ekipmanları…Bu makinelerin üretilmesi için devlet desteğinin gerektiğini aktaran Varlık, uygulanması gereken üretim modelini ise şöyle anlattı: “Takım tezgahları üretiminde önde gelen Almanya, Tayvan, Japonya, İspanya, İtalya gibi ülkelerin üretim yapılanmasına baktığımızda hem makine hem de ekipman üretimi için kümelenme yapılarının öne çıktığını görüyoruz. Türkiye sanayisi için üretimi elzem ve stratejik olan takım tezgahlarının üretimi için; Fraunhofer Innovation Clusters (Almanya), Industrial Technology Research Institute (ITRI) (Tayvan), Cluster for Advanced Manufacturing (AFM Cluster) (İspanya) gibi başarılı örnekler baz alınarak üretilecek ekipman ve makineler bazında uzmanlaşmış özel profesyonel kümelenme yapılandırması oluşturulmalıdır. Lojistik, insan kaynağı gibi kriterler de göz önüne alınarak kümelenme modeli Kocaeli, Bursa, İzmir, Konya illerinde oluşturulabilir.”
Yerli üretim ile sektörün dış ticaret açığı azaltılabilir
Sektörün hedefinin yüksek teknolojiye sahip makinalar kullanarak yerli üretimin katma değerini yükseltmek olduğunu bir kez daha hatırlatan Varlık, “TİAD olarak yerli üretim ve milli kullanımı artırma yolunda sektörün yaşadığı bütün problemleri yakından takip edip, çözümlerini ortaya koymak ve bunları ilgili bakanlıklarla paylaşmak için bir yol haritası hazırladık. Bu raporu hem Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’na hem de Savunma Sanayi Başkanlığı’na sunduk. İthalata bağımlılığı azaltmak için yapılması gerekenleri ortaya koyduk bu raporda. Türkiye takım tezgahları alanındaki ihtiyacının ancak yüzde 15’lik kısmını yerli makinelerle karşılıyor. Hedefimiz 2023’e kadar bu oranı yüzde 25’e çıkarmak. Hedefe ulaşılması durumunda, mevcutta 410 Milyon ABD Doları olan sektörün dış ticaret açığı 100-150 milyon ABD Doları azalmış olacaktır” dedi.
37 ülkede 57 ofis ile faaliyet gösteren uluslararası üst düzey yönetici arama ve liderlik hizmetleri firması AltoPartners’ın Küresel Tüketim Sektörü Uzmanlık Grubu tarafından yapılan Lüks Sektöründe Dijitalleşme ve Demokratikleşme Raporu açıklandı. AltoPartners Türkiye Yönetici Ortağı Murat Kaan Güneri tarafından açıklanan raporda yer alan verilere göre; küresel pazarlarda yaşanan olumsuzluklar ve kimi sektörlerde hissedilen karamsarlığa rağmen lüks sektörü gelişmesini hız kesmeden sürdürüyor. Sektörün arka arkaya hem 2017’de hem de 2018’de yılda yüzde 5 büyüyerek dünya genelinde toplam 1,2 trilyon Euro’ya ulaştığını vurgulayan Güneri, rapor verilerine göre bu gelişmenin lokomotifi olan tüketici segmentinin yüksek bir kazanç sınırına ulaşmış olan orta sınıf Y Kuşağı (1980-2000 yılları arasında doğanlar) olduğunu söyledi.
Rapor sonuçlarının dijitalleşme oranının yükselmesiyle başta online olmak üzere tüm kanallarda lüks marka değerinin korunmasının yanı sıra tüketici deneyiminde de inovasyonlar yapılması gerektiğini gözler önüne serdiğine işaret eden Murat Kaan Güneri, gelecek on yılda ise müşterilerin bir insanla etkileşime girmeksizin markayla ilişkilerinin yüzde 85’ini yönetmelerinin beklendiğine dikkat çekti. Rapora göre müşterilerin ayrıca markalardan şeffaflık beklediğini belirten Güneri, lüks segmentte işe alım trendlerini ise şöyle sıraladı:
1. Her geçen gün artan sayıda şirket teknik becerilerden öte insan kaynakları, pazarlama ve iletişim becerileri yüksek çalışanları istihdam ediyor.
2. Kariyer yolculuklarının düzenli terfilerle güçlendirilmesi de son yılların önemli bir eğilimi olarak öne çıkıyor. Kariyer gelişimi ve mentorluk programlarıyla üst düzey rollerde cinsiyet çeşitliliği için de fırsatlar yaratılıyor.
3. Daha derin bir müşteri içgörüsü için, sadece iki yıl önce lüks ürünler alanında kendine bir yer bulamayan meslekler en fazla aranan çalışan profilleri haline geliyor: sosyologlar, dijital tasarımcılar, marka müziği geliştiricileri, küratörler, uygulama tasarımcıları, fikir uzmanları, veri madencileri ve algoritma ilişkisi yöneticileri…
4. Bir çalışandan beklenen özelliklere bakıldığında ise liderlik özelliğinden sonra dayanıklılık ve samimiyet dikkat çekiyor. Kalpten gelen bir dürtüyle işleri yönetebilecek kişiler aranıyor.
5. En önemli yetenek ise çok kültürlü ortamlara uyum sağlayarak çalışabilmek. Hem tedarik zincirlerinin hem de müşteri kitlelerinin küreselleşmesi göz önüne alındığında, iş yerlerindeki kapsayıcılık ve dahil etme kültürlerinin geliştirilmesi de aslında şaşırtıcı bir sonuç değil.
6. Çalışanlar artık sadece işleri yürüten kişilerin ötesinde kilit paydaş ve marka elçisi olarak görülüyor. İç iletişime çok daha fazla önem vermeye başlayan markalar, çalışanların isteklerine daha fazla kulak veriyor ve işveren markası kimliğine yatırım yapıyor.
7. Markaların yönetim kurulları artık Milenyum ve Z jenerasyonlarının yaşam biçimlerine çok daha fazla ilgi gösteriyor. Yalnızca Z neslinin 2020 yılına kadar küresel tüketicilerin yüzde 40’ını oluşturacağı öngörülüyor. Lüks markalar 30 yaş altı çalışanlardan oluşan ve direkt olarak üst yönetimle iletişim halinde olan daha fazla şirket içi grup kurmaya başlayacak.
40 kişilik Dış Ticaret Uzmanı ve Üretim/Kalite Mühendisliği Uzman Mesleki Personel Yetiştirme Programına bin 800 kişi başvurdu
Ege İhracatçı Birlikleri, Dış Ticaret Uzmanı ve Üretim – Kalite Mühendislerinin mesleki bilgilerini ihracatçı firmaların ihtiyaçları doğrultusunda güncellemeleri amacıyla “UZMAN MESLEKİ PERSONEL YETİŞTİRME VE İSTİHDAM SAĞLAMA PROJESİ”ni hayata geçirdi.
40 kişilik kontenjanın olduğu Mesleki Uzman Yetiştirme Projesi Eğitim Programına 1.800 kişi başvurdu.
“UZMAN MESLEKİ PERSONEL YETİŞTİRME VE İSTİHDAM SAĞLAMA PROJESİ”ni İzmir Kalkınma Ajansı (İZKA) ile yürüttüklerini dile getiren Ege İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkanı Jak Eskinazi, 1.800 başvuru arasından ihracatçı firmaların belirttikleri kriterler doğrultusunda seçilen 40 Dış Ticaret Uzmanı ve Üretim-Kalite Mühendisinin toplamda 2 ay sürecek eğitim programına başladıklarını kaydetti.
İş hayatına yeni atılmış gençlerin sektörün gerektirdiği operasyonel ve teknik yetkinlikle donatılmasının çok elzem olduğunun altını çizen Eskinazi, “Katma değerli ürün üretimi için Üretim-Kalite Mühendislerinin dünyadaki teknolojik gelişmeleri biliyor ve uyguluyor olmaları gerekiyor. Dış Ticaret Uzmanlarının ise, katma değerli üretilen ürünleri hak ettiği değerde pazarlamaları şart. Bu zincirin bozulmaması adına, bu iki meslek grubunun firmalarda yapılan işe ilişkin bilgilerini arttırmalarına ve uygulamaları görmelerine yarayacak periyodik işbaşı mentorluk görüşmeleri de eğitim programında yer alıyor” diye konuştu.
Ege İhracatçı Birlikleri’nin “UZMAN MESLEKİ PERSONEL YETİŞTİRME VE İSTİHDAM SAĞLAMA PROJESİ” Eğitim Programına katılan kursiyerler ihracatçı firmaların Dış Ticaret Uzmanı, Üretim-Kalite Mühendisi ihtiyacı olduğunda öncelikli olarak istihdam edilecek isimler olacak.
OİB, “Otomotiv Endüstrisi Ortak Akıl Çalıştayı” düzenledi
Baran Çelik: “Elektrikli ve otonom araç yatırımlarını Türkiye’ye çekmeliyiz”
Türkiye ihracatının lideri otomotiv sektörünün gelecek yol haritası, Uludağ Otomotiv Endüstrisi İhracatçıları Birliği (OİB) ev sahipliğinde düzenlenen ve Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın da katıldığı “Otomotiv Endüstrisi Ortak Akıl Çalıştayı”nda ele alındı.
OİB Yönetim Kurulu Başkanı Baran Çelik “Otomotiv endüstrisinde günümüzde yaşanan dönüşüm, 100 yıllık otomotiv tarihinde öne çıkmış ülkelerle diğer ülkeleri büyük oranda eşit konuma getiriyor. Bu bir fırsat. Otomotiv endüstrisinde fark yaratacak elektrikli ve otonom araç yatırımlarını Türkiye’ye çekmeliyiz” dedi.
Türkiye ihracatının 13 yıldır üst üste lideri otomotiv sektörünün gelecek yol haritası, Uludağ Otomotiv Endüstrisi İhracatçıları Birliği (OİB) ev sahipliğinde düzenlenen “Otomotiv Endüstrisi Ortak Akıl Çalıştayı”nda ele alındı. Ticaret Bakanlığı tarafından açıklanan İhracat Ana Planı kapsamında beş hedef sektörden biri seçilen otomotive yönelik çalıştay, “Gelecek Odağından Bakış; Otomotiv İhracat Gelirlerinde Sürdürülebilir Büyümeyi Sağlamak” başlığı ile gerçekleştirildi. Çalıştayda; ihracatta sürdürülebilir büyümeyi sağlamak için hedef pazarlardan üretim teşviklerine, yeni yatırımlardan ihracat uygulamalarına kadar gerekli düzenlemeler ve politikalar konusunda değerlendirmeler ve öneriler ele alındı.
Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Dış Ticaret Kompleksi’nde OİB Yönetim Kurulu Başkanı Baran Çelik ev sahipliğinde düzenlenen çalıştaya, Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan, TİM Başkanı İsmail Gülle ve OİB Yönetim Kurulu Üyelerinin yanında, bürokrasi ve sektörün önde gelen sivil toplum örgütleri ve şirketlerinin yöneticileri katıldı. Çalıştayın açılış konuşmasını yapan OİB Yönetim Kurulu Başkanı Baran Çelik, İhracat Ana Planı kapsamında otomotiv endüstrisinin 2023 yılı hedefinin yaklaşık 44 milyar dolar olduğunu hatırlatarak, OİB olarak bu hedefe ulaşma yolunda tüm güçleriyle çalıştıklarına dikkat çekti. Baran Çelik, “Türkiye ihracatının yaklaşık beşte birini tek başına gerçekleştiren otomotiv sektörü olarak bu yıl da 14. şampiyonluğa çok yakınız. Ülkemiz Avrupa’nın 2. büyük ticari araç üreticisi olmasının yanı sıra, dünyanın 15. Avrupa’nın ise 5. Büyük motorlu araç üreticisi konumunda yer alıyor. Endüstrimizin 32 milyar dolara yaklaşan ihracatı, pek çok ülkenin toplam ihracatından fazla. Ülkemizde üretilen motorlu araçların yüzde 85’i ihraç edilirken, başlıca ihracat pazarlarımızı AB Ülkeleri oluşturuyor. AB pazarındaki güçlü konumumuzu korumak ve ABD, Rusya, Kuzey Afrika, Ortadoğu Ülkeleri başta olmak üzere pazar çeşitliliği sağlamak önümüzdeki yıllarda temel önceliklerimiz arasında yer alacak” dedi.
Çelik: “Elektrikli ve otonom araç yatırımlarını Türkiye’ye çekmeliyiz”
Otomotiv endüstrisinde günümüzde yaşanan dönüşümün yeni tehdit ve fırsatları beraberinde getirdiğini de vurgulayan Baran Çelik, “Endüstride yaşanan dönüşüm, kabaca 100 yıllık otomotiv endüstrisi tarihinde bugüne kadar öne çıkmış ülkeler ile diğer ülkeleri büyük ölçüde eşit konuma getiriyor. Bunu büyük bir fırsat olarak görüyor, Türkiye otomotiv endüstrisinin yaşanan bu dönüşümün güçlü bir parçası olacağına inanıyoruz. Sektörde yaratıcılık, yenilikçilik ve özgünlük içeren yeni projelerin teşvik edilmesi, ihracatımızın yüksek katma değerli ve istikrarlı bir şekilde büyütülmesi hedefli çalışmalar önem arz ediyor. Bu anlamda otomotiv eko-sisteminde fark yaratacak elektrikli ve otonom araç yatırımlarının da ülkemize çekilmesi önemli” dedi.
Pekcan: “Daha fazla Ar-Ge ile daha sağlam ilerleriz”
Çalıştaya katılan Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan da “Otomotiv sektörü ihracatımızda küresel ekonomik gelişmelerden kaynaklı bir gerileme söz konusu. Ama ithalatta da aynı şekilde düşüş var. Anlaşmasız Brexit halinde de en çok etkilenen sektörlerin başında otomotiv gelecek. Bakanlık olarak bunun için yapabileceklerimiz konusunda çalışıyoruz. Sektörümüz de kendi partnerleri açısından bu sürecin içinde olmalı. Çünkü bizim siyasi olarak ulaşamadığımız ticari noktalar olabiliyor. İş insanlarının açamayacağı kapı yok. Onların sürece dahil olmasıyla sorunlar aşılabilir. Bu çalıştayda sektörümüzün yol haritası ile yapabileceklerimizi belirlemeliyiz. Daha fazla Ar-Ge ve katma değeri yüksek ürünlerle önümüzdeki dönemde daha sağlam ilerleyeceğimize inanıyoruz” dedi.
Gülle: “Otomotivin Ar-Ge ve tasarıma verdiği önem büyük”
TİM Başkanı İsmail Gülle de otomotivin ihracatın lokomotif sektörü olduğunu vurgulayarak “Otomotiv hem ihracat hacmi hem de 7,2 dolar olan birim değeri ile en önemli sektörlerin başında geliyor. Bunda sektörün Ar-Ge ve tasarıma verdiği önemin da payı büyük. Otomotiv ana sanayinde 8 Tasarım Merkezi, 24 Ar-Ge Merkezi bulunurken, tedarik sanayinde 128 tane Ar-Ge Merkezi, Otomotiv Tasarımı ve Mühendislik alanında ise 5 Ar-Ge Merkezi ve 2 Tasarım Merkezi faaliyet gösteriyor. Sektörü Ar-Ge ve tasarıma verdikleri önem dolayısıyla kutluyorum. Bu merkezlerden çıkacak yeni patentlerle yeni ürünler geliştirip ihraç ettiğimizde, bunun katkısını ihracatta net bir artış olarak görürüz” dedi.
Çalıştayda söz alan OİB Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Orhan Sabuncu da özellikle üç konuya ağırlık verilmesi gerektiğini vurgulayarak şunları söyledi: “Öncelikle yeni nesil araç üretimine hazır olmalıyız. Ardından daha fazla inovasyon, Ar-Ge ve patentimiz olmalı. Ve rekabetçiliği korumamız lazım. Bunun maliyetleri kontrol altına almak gibi bir sürü alt kırılımı var. Devletten Gümrük Birliği’nin güncellenmesini bekliyoruz. Ve otomotiv sektörünün de muhakkak korunması lazım. Yine ABD, Çin’den ihracatını azaltarak başka ülkelere yöneliyor. Bu noktada Türkiye için fırsat var.” TOFAŞ CEO’su ve OSD Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Cengiz Eroldu da “İç pazar büyütülmeli ve yeni oyuncular için Türkiye bir cazibe merkezi olmalı. Mevcut yatırımların büyümesi için de bu durum önemli” dedi.
AB DESTEĞİ, TÜRKİYE’DE KIRSAL KALKINMANIN GELİŞMESİNE KATKI SAĞLIYOR
IPARD II 8inci Başvuru Çağrısı açılış etkinliği, Tarım ve Ormancılık Bakanı Sn. Dr. Bekir Pakdemirli, AB Türkiye Delegasyonu İşbirliği Bölüm Başkanı Elçi Müsteşar Sn. André Lys, TBMM Üyesi ve Tarım, Ormancılık ve Köy işleri Komisyonu Başkanı Sn. Yunus Kılıç, Dışişleri Bakan Yardımcısı Sn. Faruk Kaymakçı ve TKDK Başkanı Sn. Hakan Kalender’in katılımıyla yapıldı.
Etkinlik, Avrupa Birliği’nin katılım öncesi mali yardım aracı kapsamında finansman desteği verilen IPARD II Programı altında yapılan 8inci proje başvuru çağrısının başlaması münasebetiyle düzenlendi. Toplam 50 milyon Avroluk bütçesiyle bu çağrı, tarım ve su ürünlerinin işlenmesi ve pazarlanmasına yönelik fiziki varlıklara yapılacak yatırımlara odaklanıyor.
Etkinlik münasebetiyle AB Türkiye Delegasyonu Başkanı Büyükelçi Christian Berger şu açıklamayı yaptı: “Tarım ve balıkçılık ürünlerinin işlenmesine yönelik yatırımlar konusundaki bu 8. çağrının başarılı bir şekilde uygulanmasını sabırsızlıkla bekliyoruz. Yeni makine ve teçhizata yapılacak yatırımları desteklemek suretiyle program, Türkiye’de gıda işleme tesislerinin modernleştirilmesine katkı sağlayacaktır. Daha da önemlisi, özellikle gıda hijyeni ve çevre standartları alanında olmak üzere, bu işletmelerin AB’dekilerle aynı seviyeye ulaşmasına yardımcı olacaktır. IPARD Programı şu ana kadar gıda üretimi, gıda işleme ve kırsal çeşitlendirme alanlarında 14.500’ü aşkın projeye yatırım desteği sağlamıştır. IPARD kırsal alanda yaklaşık olarak 57.000’i aşkın istihdam yaratmış ve her ay daha da fazla istihdam yaratmaya devam etmektedir. IPARD arıcılardan süt işleme tesislerine kadar çok çeşitli faaliyetlere destek olmaktadır. Daha da önemlisi, özellikle kadın ve genç girişimcilere odaklanmaktadır.”
IPARD nedir?
IPARD Katılım Öncesi Yardım Aracı’nın Kırsal Kalkınma bileşenidir.
IPARD’ın temel hedefi aday ülkeleri adaylık sonrası AB’nin Ortak Tarım Politikasını uygulamak üzere hazırlamaktır.
IPARD tarım-gıda sektörünün Avrupa standartlarına uyumlu hale getirilmesinde, kurumların ve kırsal alanların geliştirilmesinde Türkiye’ye mali ve teknik yardımlarla destek olmaktadır
AB tarafından akredite edilen TKDK gibi alanında uzman Türk kurumlarıyla uygulanan Program, Türkiye’nin 42 ilinde ekonomik kalkınma imkanları sunmaktadır.
Kırsal Kalkınma Programı kapsamında finanse edilen projeler, teknoloji, süreç ve inovasyon transferi sağlayan yatırımları desteklemektedir.
Türkiye’de kamusal alanda kurulan ilk ışık enstalasyon sergisi kadına şiddete dur demek için başkentte açıldı
Kadınlara yönelik şiddete dikkat çeken ‘Karanlığı Aydınlat’ ışık enstalasyon sergisi, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, Çankaya Belediye Başkanı Alper Taşdelen, İsveç Büyükelçisi Annika Molin Hellgren ve UN Women Türkiye Ülke Direktörü Asya Varbanova’nın katılımıyla 25 Kasım Kadınlara Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Gününde Seğmenler Parkında açıldı. Sergi açılışına Gupse Özay, Serenad Bağcan, Sonat Bağcan gibi sanat dünyasının önde gelen isimleri de katıldı.
Türkiye’de kamusal alanda kurulan ilk ışık enstalasyon sergisi kadına şiddete dur demek için başkentte açıldı. Birleşmiş Milletler Kadın Birimi (UN Women) tarafından Ankara Büyükşehir Belediyesi, Çankaya Belediyesi ve İsveç Büyükelçiliği ortaklığında gerçekleştirilen ‘Karanlığı Aydınlat’ ışık enstalasyon sergisi, kadınların maruz bırakıldığı şiddetin farklı biçimlerini ışık tasarımlarıyla anlatıyor. Eş Küratörlüğünü Ekin Kılıç ve Fırat Engin’in üstlendiği sergi, Ankara’nın Çankaya ilçesinde bulunan Seğmenler Parkında, 25 Kasım – 10 Aralık tarihleri arasında ziyaretçilerini bekliyor.
Şiddeti ışıkla anlatan çağdaş bir sergi
Seğmenler Parkının çeşitli ışık enstalasyonlarıyla düzenlenmesi ile oluşturulan sergi, fiziksel şiddet, ekonomik şiddet, kadın cinayetleri ve aile içi şiddet olmak üzere kadınların maruz kaldığı şiddet türlerine dikkat çekiyor. Çağdaş sanat alanında usta 12 sanatçının sergilediği 10 eser parkta belirlenen bir patika üzerinde ziyaretçilerle buluşuyor. Neon, led, spot ve ampul gibi malzemelerin parkın doğal dokusu ile buluştuğu sergide yer alan sanatçılar ise şöyle: Aykut Öz, Ece Kibaroğlu, Ecem Dilan Köse, Efe Alpay, Ekin Kılıç, Emre Okçuer, Erhan Tunalı, Esra Koruç, Fırat Engin, Hazal Ünsal, Oğuz Akın ve Zeynep Üçöz. Türkiye’de kamusal alanda gerçekleşen ilk açık hava ışık enstalasyon sergisi olma özelliğini taşıyan “Karanlığı Aydınlat”, 25 Kasım – 10 Aralık tarihleri, 17:00 – 23:00 saatleri arasında ziyaret edilebilecek.
“Kadınlara yönelik şiddetin ülkemizden kökünden temizlenmesi gerekiyor”
Açılışta konuşma yapan Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş: “Bu sorunun ülkemizden kökünden temizlenmesi gerekiyor. Bunun için Belediyemize düşen görevleri yerine getirmeye hazırız. Ankara Büyükşehir Belediyesi kadına yönelik şiddete karşı çok kapsamlı bir mücadele mekanizması oluşturmak için çalışmalarını ara vermeden sürdürecektir” dedi.
İsveç Büyükelçisi Annika Molin Hellgren şöyle konuştu: “Kadınlara yönelik şiddet toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin en yaygın formu ve bir insan hakları ihlali. Kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddeti sonlandırmak için farkındalık yaratma kritik bir öneme sahip. En önemlisi erkekleri ve erkek çocuklarını değişimin öncüleri olmaları için desteklemeliyiz.” Toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin bir kadın sorunu değil, bir toplum sorunu olduğuna dikkat çeken Hellgren, “Toplumsal cinsiyete dayalı şiddete sıfır tolerans vizyonunun ortaya konması gerekiyor” dedi.
“Kentlerimizde şiddete izin vermeyeceğiz, şiddetin karşısında duracağız”
Kadınların sokakta yürürken, okula giderken ya da toplu taşıma kullanırken taciz ve şiddete maruz kaldığına dikkat çeken UN Women Türkiye Ülke Direktörü Asya Varbanova şöyle konuştu: “Bu durum kadınların toplumsal yaşama katılımını, eğitim hakkı, çalışma hayatı gibi pek çok hakka erişimini sınırlıyor. Karanlığı Aydınlat kampanyamız özel hayatta ve kamusal alanda şiddetten uzak, güvenli kentler yaratılmasına dikkat çekiyor. Evde, okulda, iş yaşamında, sokakta, parklarda ve kentlerimizde şiddete izin vermeyeceğiz ve şiddetin karşısında duracağız.”
Çankaya Belediye Başkanı Alper Taşdelen açılışta yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Kadınlara yönelik şiddete son dememiz için toplumsal cinsiyet eşitliğine gerçekten hak ettiği değeri vermemiz gerekiyor. Biz Çankaya Belediyesi olarak, hem toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda hem kadınlara yönelik şiddete son verme konusunda çok ciddi çalışmalar yapıyoruz ve yapmaya devam edeceğiz.”
Toyota Avrupa ve Avrasya’daki “Özel Olimpiyatlar”a Sponsor Oldu
Toyota, zihinsel engelli insanlara karşı ayrımcılığa son vermeyi amaçlayan ve onları topluma kazandırmak adına dünya çapında spor, sağlık, eğitim ve liderlik programlarına imza atan “Özel Olimpiyatlar” organizasyonu ile işbirliği yapacak. Toyota bu amaçla, 2020 yılından başlamak üzere 3 yıllık sponsorluk anlaşmasına imza attı. Bu sponsorlukla Toyota, fiziksel ve zihinsel engelleri olan çocuklar ve yetişkinler için Avrupa’da ve Avrasya’da binlerce spor organizasyonunun destekçisi olacak.
Özel Olimpiyatlar, yetenekleri ne olursa olsun her insanın kabul edildiği ve ayrım yapmadan kapsayıcı bir toplum yaratma hedefine sahip. 190’dan fazla ülkede altı milyonun üzerinde atlet ve iş ortaklarına sahip olan Özel Olimpiyatlar organizasyonu, 1 milyonun üzerinde gönüllü tarafından da destekleniyor. Avrupa ve Avrasya’da ise 58 ülkede 500 bin atleti kapsıyor.
“Toyota İnsanlığın Hizmetinde”
Toyota Avrupa Başkan ve CEO’su Dr Johan van Zyl, Özel Olimpiyatlar ile olan sponsorluklarının, Olimpiyat ve Paralimpik hareketiyle başlatılan “İmkansızı Başar” kampanyasıyla daha da genişlediğini dile getirerek “Toyota, mobilitenin, otomobillerin ötesine geçtiğine inanıyor. Bu, zorlukları aşmak, hayalleri gerçeğe dönüştürmek ve insanlığa hizmet ile ilgili bir durum. Hedefimiz Özel Olimpiyatlar ile birlikte herkes için hareket özgürlüğü sağlamak. Ayrıca çalışanlarımız ve yetkili satıcı ağımız da bu hareketin içinde gönüllü olarak yer alabilecek ve atletlere destek verebilecek. Böyle bir organizasyonun içinde yer almaktan gurur duyuyoruz” dedi.