EkonomiSanayi-Teknoloji

Ekonomi-teknoloji haberleri (16.02.2021)

Avrupa ve Türkiye’nin en büyük Yeşil OSB’si Dikili’de kuruluyor

Ege Bölgesi’nde yapılan yaş meyve sebze üretimini yıllık 80 bin ton arttıracak, 3 bin 500 kişilik istihdam sağlayacak, yenilenebilir jeotermal enerjiyle üretim yapacak Türkiye’nin en büyük tarıma dayalı ihtisas organize sanayi bölgesi Dikili Tarıma Dayalı İhtisas Organize Sanayi Bölgesi yatırımcıları bekliyor.

 Tüm enerjisini kendi bünyesinde sağlayan yenilenebilir Yeşil bir OSB çalışması olan Dikili Tarıma Dayalı İhtisas Organize Sanayi Bölgesi, Avrupa ve Türkiye’nin en büyük topraksız, tam otomasyonlu, ısıtma için yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanan modern sera ve tarımsal sanayi kümelenmesi olacak. Atık su tesisiyle su yönetimi sağlanacak. Tüm atıklar değerlendirilecek.

 Ege İhracatçı Birlikleri üyelerine Dikili Tarıma Dayalı İhtisas Organize Sanayi Bölgesi’nin tanıtımı yapıldı.

 Uçak; “Dikili TDİOSB’de 3.500 kişi istihdam edilecek”

 Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği Başkanı Hayrettin Uçak, Dikili TDİOSB’yi çok önemsediklerini, potansiyeline inandıklarını kaydetti.

 Dikili TDİOSB’nin çok hızlı ilerlediği bilgisini veren Uçak, “Proje yatırımcısı ile buluştu ve parsel satışları başladı. Yatırımcılar sera parseli ve sanayi parseli olarak yatırımlarını yapabilecekler. Proje kapsamında 80 bin ton yaş meyve sebze üretimi planlanmaktadır. Bu projenin ülkemizdeki meyve çeşitliliği ve kalitesine olumlu katkıları olacağına inanıyorum. 2020 yılında 1 milyar 40 milyon dolarlık kısmı taze meyve sebze ve meyve sebze mamulleri olmak üzere 5 milyar 100 milyon dolarlık tarım ürünleri ihracat rakamına ulaştık. Dikili TDİOSB ve sonraki süreçte bölgemizde kurulacak tarım organize sanayi bölgeleriyle tarım ürünleri ihracatımızı 10 milyar dolara çıkarmayı hedefliyoruz” diye konuştu.

 Celep: “Zor günlerden üreterek çıkacağız”

 Organize sanayi bölgelerine yatırım algısının Türkiye’de tarım sektörlerinde yeni yeni geliştiği bilgisini paylaşan Ege Kuru Meyve ve Mamulleri İhracatçıları Birliği Başkanı Birol Celep ise; “Yatırımcı olarak, ihracatçı olarak zor günlerden geçiyoruz ama şu gerçeği çok iyi biliyoruz üretmek zorundayız, ürettiğimiz sürece ekonomimiz güçlenecek. Bu zorlukta bize destek veren Tarım ve Orman Bakanlığı’na teşekkür ediyoruz. Tarıma dayalı üretim yapan firmalarımızı Dikili TDİOSB’ye yatırım yapmaya davet ediyoruz” şeklinde konuştu.

Ege Hububat Bakliyat Yağlı Tohumlar ve Mamulleri İhracatçıları Birliği Başkanı Mustafa Terci ise; Dikili TDİOSB’nin çok iyi altyapıya sahip, yer seçimi çok doğru bir proje olduğunu, Ege Bölgesi’nin tarımsal üretim ve ihracatına ivme kazandıracağına inandığını dile getirdi.

 Dikili Tarıma Dayalı İhtisas Organize Sanayi Bölgesi Müdürü Dr. Hitay Baran, 7 Kasım 2020 tarihinde tüzel kişilik kazandıklarını, Dikili TDİOSB’nin süreçlerinin çok hızlı ilerlediğini, tarıma dayalı ihtisas organize sanayi bölgelerinin kaliteli katma değerli üretimi sağlamak ve tarım sanayi entegrasyonunu sağlamayı hedeflediğini kaydetti.

 İzmir’in kuzeyi yatırımcı için cazibe merkezi olacak

 İzmir’in kuzeyinde Dikili TDİOSB dışında; Bergama Organize Sanayi Bölgesi ve ESBAŞ’ın kuracağı Batı Anadolu Serbest Bölgesi’nin yer aldığını hatırlatan Baran, “İzmir – İstanbul çevreyolunun yapılmış olması, Çanakkale Boğaz Köprüsü’nün yapımının devam ediyor olması, Dikili Limanına 7 km, Çandarlı Limanı’na 25 km ve Alsancak Limanına 110 km mesafede oluşumuz, Proje alanı ve çevresinde Agrobay, YDA Tarım, Vegevital, Kuzey Farm, Mübay ve Sedir gibi yüksek teknolojik sera firmalarının bulunması İzmir’in kuzeyini cazibe merkezi haline getiriyor. Tarım sektöründeki firmalarımızı jeotermal enerjiyle üretim olanağı sağlayan Dikili Tarıma Dayalı İhtisas Organize Sanayi Bölgesi’ne yatırım yapmaya davet ediyoruz. Sera adaları ve sanayi adalarına yatırım planlanıyor. 83 sanayi parselimizin 15 tanesini sattık, 2021 yılı sonuna kadar yüzde 50 parselimizi satmayı hedefliyoruz” dedi.

 Dikili TDİOSB Proje Danışmanı Fatih Üçgün’de yaptığı sunumda, Dikili TDİOSB’nin sağladığı avantajlar hakkında bilgi verdi.

 Üretimde yüzde 100 yenilenebilir enerji kullanılacak

 “Jeotermal enerji kaynakları, tam otomasyonlu merkezi ısıtma sistemiyle en verimli şekilde kullanılacak” diyen Üçgün, “Üretim ve reenjeksiyon kuyuları ile tamamen kapalı devrede tekniğine uygun jeotermal üretim yapılacak. Bölgedeki tüm jeotermal kaynakların tek merkezden yönetimiyle jeotermal kaynağın yenilenebilir özelliği korunacaktır. Güneş enerji panelleri kurulacak. Kullandığımız enerjinin yüzde 100’ünü kendimiz yenilenebilir enerjiden sağlayacağız. Yatırımcılar, 5. Bölge teşviklerinden yararlanabilecek” dedi.

 Atık yönetim alanı

 Dikili Tarıma Dayalı İhtisas Organize Sanayi Bölgesinin yönetimi tek bir elden yapılacak. Ortak kullanım alanı olarak bölge büyüklüğünün yüzde 8’ini oluşturan alanda; idari, sosyal ve teknik altyapı alanlarıyla arıtma tesisi alanı ve aktif yeşil alanlar ve yollar planlanmıştır. Bölgede üretilen ürünlerin tasnif edilerek paketlenmesi, işlenmesi, ve depolanması için yüzde 9,6’lık bir alan, sanayi alanı olarak ayrılmıştır. Bölgede sera adaları, sanayi adaları, eğitim ve araştırma alanı, idari ve sosyal tesis alanı, park alanı, atık yönetim alanı olacak.

İzmir’de geniş katılımla kurulan ilk OSB olan Dikili TDİOSB ortak iş yapma kültürünün en güzel örneklerinden biri. Dikili TDİOSB’nin kurucu ortakları arasında İzmir Ticaret Odası, Ege Bölgesi Sanayi Odası, İzmir Ticaret Borsası, Ege İhracatçı Birlikleri, Bergama Ticaret Odası, İzmir Valiliği ve Dikili Belediyesi yer alıyor.

İhracatçının temel sorunu dalgalı kur

Dolar/TL oranının 8.00’in altında seyretmesi halinde artan tarımsal hammadde üretim maliyetleriyle elde edilecek ürünün dünya piyasaları ile rekabet edemeyeceğini belirten UMSMİB Başkanı Özkan Kamiloğlu, müşterilerin rakip ülkelere yöneleceğine dikkat çekti.

İhracatçı firmaların ‘’Sözleşmeli Tarım’’ yaparak ürün güvenliğini sağlamaya ve üreticiyi desteklemeye çalıştığını kaydeden UMSMİB Başkanı Özkan Kamiloğlu, son dönemlerde döviz kurundaki aşırı dalgalanmaların ihracatçıları zor durumda bıraktığını söyledi. Özkan Kamiloğlu, üretiminin bütün bir yılı kapsaması nedeniyle mamul meyve sebze ihracatına özel kur uygulanması gerektiğini bildirdi.

Üretimi sürdürülebilir kılmak amacıyla üreticiler ile sözleşmeli tarım uygulaması yapan işletmeler, dalgalı kurdan oluşan zarara çözüm arıyor. Döviz kurlarındaki dalgalanmaların önü geçilmesini isteyen Uludağ Meyve Sebze Mamulleri İhracatçıları Birliği (UMSMİB) Yönetim Kurulu Başkanı Özkan Kamiloğlu, eğer bu mümkün olamıyorsa üretiminin bütün bir yılı kapsaması nedeniyle mamul meyve sebze ihracatına özel kur uygulanması gerektiğini söyledi.

Bütün dünyayı etkisi altına alan pandeminin özellikle de uzun süre muhafaza edilebilen işlenmiş gıdanın önemini artırdığına değinen Kamiloğlu, bütün ülkelerin gıda stok seviyelerini olabildiğince yukarıda tutma gayreti içerisine girdikleri, hükümetlerin ise üretimi artıracak teşvik tedbirlerini uygulamak suretiyle muhtemel bir gıda sıkıntısının önüne geçmek için gayret sarf ettiklerini bildirdi. Dünyadaki bu gelişme yurtdışından işlenmiş gıdaya olan talebi artırdığını belirten Kamiloğlu, “Bu durum, meyve sebze mamulleri ihracatımıza olumlu yansımıştır. Ancak ihraç ettiğimiz ürünün yerine yenisini üretebilmeliyiz ki olumlu yöndeki bu gelişme sürdürülebilir olsun. Bunun için de ihracata yönelik tarımsal hammadde üretimini artıracak tedbirlere ihtiyaç var” diye konuştu.

İhracatçılar sözleşmeli tarım ile üreticiye destek oluyor

İhracatçı firmaların bunu gerçekleştirebilmek için çiftçilerimizle ‘’Sözleşmeli Tarım’’ yaparak ürün güvenliğini sağlamaya çalıştıklarını kaydeden UMSMİB Başkanı Özkan Kamiloğlu, “Bu sistem tarımsal sanayi için ham madde üretimini güvenceye aldığı kadar, çiftçimizin de üretimini planlamasına ve gelir hesaplamasına imkân sağlıyor. Diğer bir ifade ile sözleşmeli tarım çiftçimize pazar garantisi sağlamak suretiyle onu muhtemel pazarlama risklerine karşı koruduğu gibi, firmalarımız tarafından sağlanan üretim girdileri ve nakdi avans destekleri de çiftçimize önemli ölçüde rahatlık getiriyor” dedi.

Dövizdeki dalgalanma maliyet hesapları yapmamızı zorlaştırıyor

Son dönemlerde döviz kurundaki aşırı dalgalanmaların meyve sebze mamulü üreten İhracatçı firmaları zor durumda bıraktığını vurgulayan Kamiloğlu, süreci şöyle anlattı:

“Çiftçilerimizle üretim sözleşmelerimizi kış aylarında yapmak zorundayız. Ona göre tarla hazırlığı, tohum, gübre ve gerekiyorsa ilaç tedariklerinizi yapıyoruz ve yurtdışı satış sözleşmelerimizi de bu dönemde imzalıyoruz. Döviz kurundaki dalgalanma, maliyet hesaplarımızı yapmamızda ve üretim sözleşmeleri imzalamamızda belirsizliğe neden olmakta ve caydırıcı bir etki yaratmaktadır. Mamul ürünü dünya rekabeti içinde belirli bir fiyattan teslim etmeyi müşterimize taahhüt ediyoruz ve yurtdışındaki müşterimizle sözleşme imzalıyoruz sonra dönüp bunun çerçevesinde çiftçimizle üretim sözleşmesi imzalıyoruz, girdileri temin edip avans ödemelerini yapıyoruz. Ürün hasat edildikten sonra   çiftçimizin toplam hak edişiyle birlikte devlete ait vergiler dâhil olmak üzere her türlü üretim masrafını ödeyerek ürünü dondurarak, konserve ederek, salça, meyve suyu, reçel marmelat gibi mamul hale getirerek bir sonraki sezon başlangıcına kadar pey der pey ihraç edilmek üzere muhafazaya alıyoruz.

8 TL’nin altındaki dolar, ihracata zarar yazıyor

UMSMİB Başkanı Kamiloğlu, ürünün ihracatından sonra firmalara dönen ihracat bedellerinin sözleşmelerin imzalandığı dönemdeki kurların altında kalması halinde kesin zarar yazıldığını belirterek “Durum böyle olunca bir sonraki yılın sözleşmelerini imzalamakta tereddütte kalıyoruz. Bu da üretimin ve ihracatın artması yerine azalmasına sebep oluyor. Başta karton kutu gibi ambalaj malzemeleri, işçi ücretleri ve enerji gibi artan üretim maliyetleri, dışarıya fiyat vermemizi zorlaştırıyor. Bu nedenle döviz kurlarındaki dalgalanmaların önlenmesi, eğer bu mümkün olamıyorsa üretiminin bütün bir yılı kapsaması nedeniyle mamul meyve sebze ihracatına özel kur uygulanması tamamı net döviz girdisi olan sektörümüzdeki sürdürülebilirliğe katkı sağlayacaktır. Hesaplamalar dolar/TL oranının 8.00’in altında seyretmesi halinde artan tarımsal hammadde üretim maliyetleriyle elde edeceğimiz ürünün dünya piyasaları ile rekabet edemeyeceğini, yıllık bazda fiyat vermemizi neredeyse imkânsız hale getirecek ve müşterilerimizi başka ülkelere yönlendiriyor” diye konuştu.

İnşaat sektörünün beklentisi ve güveni yükseldi

Türkiye Hazır Beton Birliği (THBB), her ay merakla beklenen inşaat ve bununla bağlantılı imalat ve hizmet sektörlerindeki mevcut durum ile beklenen gelişmeleri ortaya koyan “Hazır Beton Endeksi” 2021 Ocak Ayı Raporu’nu açıkladı. Geçen yıla kıyasla ocak ayında Beklenti Endeksi’nde hissedilebilir bir artış yaşandığına, aynı zamanda Güven Endeksi’nin de yükseldiğine işaret eden Rapor, inşaat faaliyetlerinde mevsimsel bir yavaşlama yaşandığını gösterdi.

Türkiye Hazır Beton Birliği (THBB) her ay açıkladığı Hazır Beton Endeksi ile Türkiye’de inşaat sektöründeki ve bağlantılı imalat ve hizmet sektörlerindeki mevcut durumu ve beklenen gelişmeleri ortaya koymaktadır. İnşaat sektörünün en temel girdilerinden biri olan ve aynı zamanda üretiminden sonra kısa bir süre içinde stoklanmadan inşaatlarda kullanılan hazır betonla ilgili bu Endeks, inşaat sektörünün büyüme hızını ortaya koyan en önemli göstergelerden biridir.

THBB, her ay merakla beklenen Hazır Beton Endeksi’nin 2021 Ocak Ayı Raporu’nu açıkladı. Rapora göre normalleşme adımlarından sonraki süreçte uzun zamandır eşik değerin üzerinde seyreden Faaliyet Endeksi’nde bir miktar gerileme yaşanmıştır. Güven Endeksi ise haziran ayındaki seviyesine ulaşarak uzun zamandan sonra ilk kez eşik değeri aşmıştır. Beklenti Endeksi de 2020 haziran ayındaki en yüksek değerine gelerek önemli bir yükseliş kaydetmiştir.

Hazır Beton Endeksi Ocak Ayı Raporu verilerine göre geçen yıla kıyasla ocak ayında Beklenti Endeksi’nde hissedilebilir bir artış göze çarpmaktadır. Aynı zamanda Güven Endeksi de yükselmiştir. Faaliyet Endeksi’nde ise geçen yıla göre düşük oranda bir gerileme yaşanmıştır. İşlerdeki mevsimsel yavaşlamaya rağmen sektörün hem beklentisi toparlanmış, hem de bunun ötesinde duyulan güven düzeyi oldukça yükselmiştir.

“Sektördeki beklenti ve güven düzeylerinin yüksekliği 2021 yılı için ümit vadediyor”

Raporun sonuçlarını değerlendiren THBB Yönetim Kurulu Başkanı Yavuz Işık, “Ocak ayı raporumuz, geçen yılın aynı ayına kıyasla inşaat sektörünün beklentisinde hissedilebilir bir artış yaşandığını ve sektörde güvenin de yükseldiğini ortaya koymuştur.” dedi.

2021 yılı için değerlendirmelerde bulunan Yavuz Işık, “Konut fiyatlarında gerçekleşen 2020 yılındaki ciddi artış, inşaat maliyetlerindeki %23’lük yükselme, yüksek faiz neticesinde ipotekli satışlardaki azalma ve mevcut konut stokunun fazla olması gibi etkenlere rağmen sektördeki beklenti ve güven düzeylerinin yüksekliği, 2021 yılı için ümit vadetmektedir.” diye konuştu.

Kamyonlar, dönüş yükü için 2.5 gün bekliyor

Kamyonların, yurt içinde 3/1’i boş dönerken, Avrupa’ya gidenlerin %82’si boş dönüyor

Türkiye’de, 2021 Ocak ayı verilerine göre trafiğe kayıtlı 3.938.732 kamyonet, 859.670 kamyon bulunuyor. Avrupa’nın en büyük kamyon pazarına sahip olan ülkemizde, her gün yaklaşık 450 bin kamyon FTL taşıma yapıyor. Sayıları 1,2 milyona varan SRC belgeli kamyon şoförü yollarda ekmeğinin derdinde yük peşinde koşuyor. Tırport Insights verilerine göre, bir kamyoncu yükünü boşaltmak için ortalama 33 saate kadar bekliyor. Yeni yük bulabilmek için ise, 2.5 güne kadar arayış içinde olabiliyor. Yurt içinde yollardaki kamyonların 1/3’ü boş seyrediyor. Daha çarpıcı olan sonuç ise, her gün ortalama 4.500 kamyonun batı sınır kapılarından çıkış yaptığı Avrupa’ya giden TIR’larımızın %82’si boş dönüyor.

Türkiye’de bir kamyoncunun ayda ortalama 5-6 sefer yaptığını ve bunu en az 8-9 sefere dijital teknolojiler ile çıkarılabileceğini kaydeden Tırport Operasyon Direktörü Barış Anıl, şunları söyledi:

Esas olan, kamyoncunun yüke ihtiyaç duyduğu an ve yerde, onun istediği istikamete, kamyonunun niteliklerine uygun yük alternatiflerine, bulunduğu yerden akıllı bir şekilde ulaşabilmesi ve teklif vermesini sağlayabilmektir. Tırport olarak bizler, ülkemizin yanı sıra, globalde lojistik sektörünün uçtan uca dijital dönüşümüne liderlik ediyoruz. Sahip olduğumuz teknolojiler ve ulaştığımız iş hacmiyle, Avrupa’daki sayılı lojistik teknolojilerinden birisi haline geldik. Arttırılmış zeka ile desteklenen dijital çözümlerimizle, konum tabanlı ve gerçek zamanlı tüm nakliye operasyonlarının 7/24 izlenmesini ve yönetilmesini sağlıyoruz. İş sürecinde, yükleme-boşaltma raporlarına gerçek zamanlı ve konum tabanlı ulaşabiliyor, süreçler dijital olarak onaylanıyor ve ayrıca olası gecikme vb durumlarda da anında haberdar olunuyor” dedi.

Teknolojiye yatkın yeni nesil kamyoncular geliyor

Kamyonların ikinci nesil şoförlere geçmeye başladığını ifade eden Tırport Operasyon Direktörü Barış Anıl, şunları anlattı:

Tırport’daki analizlerine göre, sürücülerin %62’si 27-45 yaş aralığında ve sürücü tarafı gençleşiyor. Teknolojiye daha yatkın yeni nesil kamyoncular geliyor diyebiliriz. Tırport, ihtiyaç duyduğu an ve yerden daha iyi şartlarda yüke ulaşmak ve teknolojinin yarattığı şeffaflık ile müşterisine güven vermek isteyen kamyoncuları, “Operated By Tırport” adını verdiği yeni nesil toplulukta bir araya getiriyor. Kısaca, Tırport’lu kamyoncular YükCEP’te uygulamasıyla, istedikleri her yerden yüke anında ulaşabiliyorlar, ayrıca sektörün ilk ve geniş kapsamlı elektronik para altyapılı dijital güvenli ödeme sistemi olan Param Tırport Kart ile ödemelerini Tırport güvencesiyle alabiliyorlar” diye konuştu.

Kobi’ler, Tırport’lu kamyonlara yüklerini güvenle teslim ediyor

Tırport’lu kamyonlarının önümüzdeki günlerde daha çok yollarda olacağını açıklayan Tırport Operasyon Direktörü Barış Anıl, konuşmasına şöyle devam etti:

Lojistik firmaları, büyük yük verenler ve Kobi’ler, “Tırport’lu kamyonlara” yüklerini güvenle teslim ediyorlar. Kısaca, geçmiş performanslarına heran erişilebilir, doğrulanmış evrakları tam ve dijital olarak kayıt altında olan, sigorta vb. yükümlülükleri noksansız tamamlanmış Tırport’lu kamyonculara, yüklerin güvenle teslim edilmesi gerçekleşiyor. Hem ürünü yükleyen, hem yükün gittiği müşteriler, tüm taşıma sürecini dijital olarak uçtan uca takip edebiliyorlar ve akılları hiçbir zaman yolda kalmıyor. Dünyada lojistiğin değeri, pandemi nedeniyle bir kez daha anlaşıldı. Eğer, hayat eve sığabiliyorsa, bunun nedenlerinden birisi de kamyonlar yolda olduğu içindir” şeklinde konuştu. 

2021, yeni çalışma alışkanlıklarının yılı olacak
Panasonic Kurumsal Mobil Çözümler, zorlu ve kaçınılmaz kurumsal güçlüklerin yaşandığı 2020’de, kurumsal ve sosyal hayatımızda teknolojiyi kullanma şeklimizin nasıl yeniden ele alındığını aktarıyor.

 Teknoloji alanında bireylerin yaşama ve çalışma şeklini daha iyi hale getiren birçok gelişme oldu. Küresel bir mobil bilişim şirketi olan Panasonic, laptopların, tabletlerin ve el terminallerinin tekrar eden görevleri nasıl ortadan kaldırdığını, maliyetleri azalttığını, verimliliği ve müşteri hizmetlerini iyileştirdiğini yakından takip ediyor.
Ancak etrafımızda gördüğümüz teknolojik gelişmeler, henüz sanayi devriminin neden olduğu büyüme ve değişimle aynı seviyede olacak kadar büyük değil. Öte yandan yakın geçmişin en zorlayıcı yılı sayılabilecek 2020’yi geride bırakırken bu süreçte üstesinden gelinen kurumsal zorluklar, aslında bireylerin teknolojiyi kullanma, yaşama ve çalışma şeklini ileriye taşıyan olumlu bir gelişmeye de neden oldu.
İngiltere’deki çalışanların büyük bir kısmının evden çalışmaya zorunluluktan ve hızlı bir şekilde geçiş yapması büyük bir şok etkisi yarattı ve aile ve iş yaşantısında birçok aksamaya neden oldu. Artık tüm dünya alışmaya başladı ancak yaşanan bazı değişimler, iş yaşam dengesi üzerinde önemli etkiler yarattı.
Liderler, bir kısmı ofiste olan ve kalanının da evinden çalıştığı ekipleriyle iletişimde kalmanın farklı yollarını keşfetti. Ekipler aynı zamanda birbirlerine daha fazla güvenmeye başladı. Birçok kişinin iş gününde yaşadıkları değişti. Evde çocuk varken çalışmaya alışmak bunun bir örneği. Her çalışan, kendi durumuna göre yeni çalışma yöntemleri keşfetti. Bazıları işe erken başlayıp aile yaşamları veya egzersiz gibi kişisel sağlıkları için gün içinde mola veriyor. Bazıları da ev yaşantısının yarattığı dikkat dağınıklığı ortadan kalktığında ilerleyen saatlerde çalışmayı tercih ediyor. Burada önemli olan, insanlara bilgiyi net bir şekilde aktarmak ve kendilerine en uygun şekilde işi yapma imkanını tanımak.
Yeniden organize olma sürecinde sanal bir şekilde sıkça yapılan toplantılar artık daha az, daha kısa ve daha etkili bir şekilde gerçekleşiyor.
Müşteri toplantıları için yapılan seyahatler de neredeyse ortadan kalktı. Bir video konferansla yapılabilecek iki saatlik bir toplantı için günlerce seyahat etmenin önemi kalmadı.
Sektörler de online dünyaya geçiş yaptı. Panasonic de TOUGHBOOK Innovation Forum etkinliğini ilk defa sanal olarak düzenledi. Fiziksel olarak düzenlenen etkinliği sanal dünyaya taşımak ilk aşamalarda endişe verse de sonuç olarak ortaya devrimsel bir değişim çıkıyor. Daha fazla kişi daha fazla oturumlara katıldı, istedikleri oturumlara sorunsuz bir şekilde katılabilmenin özgürlüğünü yaşadı. Elde edilen geribildirimler ise son derece olumlu. Etkinlik için harcanan zaman ve finansal yatırım da önemli ölçüde azalıyor.
Bireyler artık asla ofisten çalışmayacak, sektörel bir etkinlik için seyahat etmeyecek veya müşterilerle yüz yüze buluşmayacak demek de doğru değil. Güncel koşullarda böyle bir şey yapmak iyi bir hava değişikliği olarak bile kabul edilebilir ama bu alandaki alışkanlıkların ortadan kalktığı söylenebilir.
Değişmeye zorlanan bu alışkanlıklar ve belki de farkında olmadığımız birçok başka alandaki değişimler, bazı şeylerin neden eski yöntemlerle yapıldığının sorgulanmasına neden oldu. Sanal toplantılar için kullanılabilecek teknolojiler pandemiden önce de vardı ancak tercih edilmiyordu. Artık nasıl çalıştığının ve ne kadar kolay olduğunun öğrenilmesiyle fiziksel toplantıların büyük çoğunluğuna uygun bir alternatif haline geliyor.
Böylece teknolojiyi daha iyi kullanarak zamandan tasarruf ediliyor ve daha az uçak, tren ve araba seyahatiyle çevreye de katkı sağlanıyor. Tüm bunlar göz önünde bulundurulduğunda son teknolojik gelişmelerde eksik gibi görülen ekonomik verimlilik faydalarının aslında teknolojiden kaynaklanmadığını, kurumların ve yöneticilerin geleneksel çalışma yöntemlerini değiştirmediği için ortaya çıkmadığı söylenebilir.
Artık bireyler yeni teknolojik gelişmelerin sunduğu tüm avantajlardan faydalanmaya daha açık bir durumda. İş ve ev hayatındaki dengenin iyileşmesine, verimliliğin beklenen düzeyde artmasına ve daha sürdürülebilir bir geleceğin oluşmasına yardımcı olabilir. Yaşama ve çalışma şekli üzerinden daha olumlu bir gelecek oluşturmak isteyen bireyler, teknolojiyi daha fazla kullanacak.

Polimer Teknik’ten bilimsel çalışmalar için yeni ürün serisi

Aynı yöne dönen çift vidalı ekstrüderler üreticisi Polimer Teknik, bilimsel çalışmaları destekleyecek yeni ürün serisini pazara sundu. Plastik, kimya, gıda ve ilaç sektörlerinde yeni ürün formülasyonlarının optimize edilmesinin yanı sıra Ar-Ge çalışmaları için bir laboratuvar hattı olarak tasarlanan poex T16 Scientific, Polimer Teknik’in üretmiş olduğu en küçük vida çapına sahip çift vidalı ekstrüder olarak öne çıkıyor. Hat, vida ve şaft setlerinin birkaç dakika içerisinde değiştirilmesine olanak sağlayan modüler yapısı sayesinde kullanım kolaylığı ve yüksek çalışma esnekliği sunmakta.

Polimer Teknik’ten yapılan açıklamaya göre, “Yeni nesil kompaund hattında uygulama şartlarına ve işlenecek malzemelere bağlı olarak yeterli dayanıma sahip vida ve kovan malzemesi seçilmektedir. Ayrıca ekstra sızdırmazlık korumasının gerekli olduğu çok düşük viskoziteli kimyasal reaktif ekstrüzyon gibi proses koşullarına bağlı olarak, Ar-Ge çalışmalarına dayanarak kovanlar arasında yüksek sıcaklık ve aşınmaya dayanıklı contalar kullanılmakta. Prosese bağlı olarak gazdan arındırıcı degazörler, yan besleyiciler, eriyik basınç sensörü montaj noktaları kör tapalı olarak üretilebilmektedir. İsteğe bağlı olarak gravimetrik dozajlama sistemlerinin entegre edilebildiği hatlarda dolgu ve minerallerin kolaylıkla ve yüksek hassasiyette beslenmesi sağlanabilir.”

Bu ölçekte hatlar yoğunluklu olarak Almanya, Tayvan, Amerika’dan ithal edilmekte ancak artık Polimer Teknik Türkiye kompaund sektörüne yerli bir çözüm ortağı olarak cevap oluşturuyor. Ayrıca Polimer Teknik, yılların verdiği tecrübe ile, üzerinde çalışılacak malzeme prosesine uygun vida tasarımı ve konfigürasyonu gibi teknik konularda da müşterilerini desteklemeye devam ediyor.

Geçmişin açığını kapatmak gerekiyor

Sensörler üzerine Endüstri Radyo’da bilgiler veren İstanbul Sensörler Algılayıcı Cihazlar Ürün Sorumlusu Serhan Ahmet Çolak, sektörü değerlendirdi.

Endüstri Radyo’ya konuşan İstanbul Sensörler Algılayıcı Cihazlar Ürün Sorumlusu Serhan Ahmet Çolak, sektöre dair açıklamalarda bulundu. Üretimde, endüstride kullanılan makinaların bulundukları proses içerisinde yaptıkları işleri ya da parçayı algılamaları gerekiyor diyen Çolak, bu algılamayı sağlayan elektronik ya da mekanik parçalara sensör denildiğini ve çeşitlerinin olduğunu da belirtti.

İHTİYAÇLARA GÖRE FARKLILIK GÖSTERİYOR

Tek bir sensör modeli ile endüstrinin bütün ihtiyaçlarını karşılayabiliyor olmasının çok da doğru olmadığını söyleyen Çolak, uygulamaya ve ihtiyaçlara göre yeni çözümler ve cevaplar sağlandığını ifade etti.

Çolak, “Elektronik, mekanik, elektromekanik yapılı olabilir. Burada çok ciddi bir ürün gamından bahsediyoruz. Buradaki farklılık tamamen ihtiyaca ve kullanılacağı yere göre değişir.” dedi.

SENSÖR İMALATI HASSAS BİR İŞ

Özellikle endüstri anlamında bir dönüşümden geçildiğini ve gelinen noktada Türkiye’deki mühendislik çalışmaları ve ürün kalitesi anlamında her geçen gün ilerleme olduğunu belirten Çolak, “Bu konuda dünya standartlarına gelmiş durumdayız. Aslında bakarsanız bugün Türkiye’de herhangi bir şey üretemeyiz demek doğru değil. Biz her şeyi yapabiliriz. Bunun için yeterli kalifiye eleman açığını kapatmış durumdayız. Ancak teknolojilere yetişmek dediğimiz zaman işte burada geçmiş yıllardan bu maratonda geride kaldığımız açığı kapatmak zorundayız. Bu sensörler için de geçerli.” dedi.

Sensörlerin genelde yarı iletken bir maddeden üretildiğini ve bugün bu malzemelerin birçok noktada kullanıldığını söyleyen Çolak, özellikle malzeme konusundaki eksikliğin henüz kapatılamadığını belirtti.

Çolak, “Sensör imalatı hassas bir iş. Çok ufak bir alanda muazzam işler yapacak bir elektronik kart ve bunu algılayacak çok küçük yapıda gerek kimyasal gerek elektronik ve mekanik yapılar oluşturmaya çalışıyorsunuz. Bu alanda çalışmalar yapıldığını görüyoruz ancak sensör boyutuna gelebilmemiz için hala biraz yolumuz var. Geçmişin açığını kapatmamız gerekiyor.” dedi.

İç Mimar Eda Tahmaz’dan 2021 Dekorasyon Trendleri: 

“DEKORASYONDA FARKINDALIK ÇAĞI BAŞLIYOR…”

Fonksiyonel tasarım ve estetiği buluşturan ödüllü konut ve ofis iç mekan tasarımları ile sektöre farklı bir bakış açısı sunan EDDA Architecture Kurucusu İç Mimar Eda Tahmaz, senenin önde gelen dekorasyon trendlerini değerlendirdi. Yılın renklerinin yanı sıra ön plana çıkan malzemeleri ve dekorasyon akımlarını analiz eden iç mimar, pandeminin dekorasyona etkisine de değindi.

Son olarak tasarımını ve uygulamasını gerçekleştidiği İmak Ofset Yönetim Ofisi ile European Property Awards 2020’de “Best Office Interior Turkey” ödülüne layık görülen EDDA Architecture Kurucusu İç Mimar Eda Tahmaz, Pantone tarafından seçilen “ultimate gray” ve “illuminating” renklerinin yanı sıra malzeme, mobilya ve aksesuarlarda ön plana çıkan son trendleri, gitgide daha çok ses bulan Eco-chic, Cottagecore, Hygge ve Wabi Sabi akımları ile pandeminin dekorasyon uygulamaları üzerindeki etkisini detaylı olarak analiz etti.

Pantone tarafından seçilen Ultimate Gray (Dumanlı Gri) brüt beton gibi hayatımızdaki güçlü parçaları temsil ederken, Illuminating (Parlak Sarı) güneşi, iyimserliği ve umudu temsil ediyor. Modadan dekorasyona tüm sektörlerin ortak başlangıç noktası olarak kabul ettiği bu renklerin küresel ve estetik olarak ortak bir dil oluşturduğunu belirten Eda Tahmaz, malzemeden mobilyaya, ev tekstilinden aksesuarlara kadar dekorasyonun her kaleminde bu sene “pozitif düşünmeye ve iyi hissetmeye” yönelik bir eğilimin olduğunu vurguluyor.

“Daha iyi hissettiren ve pozitif enerji veren seçimlere yöneleceğiz”

Küresel boyutta yaşadığımız pandeminin de etkisiyle uzmanlara göre; 2021 yılı ile birlikte bir tür farkındalık çağına giriliyor. Tasarımcılara düşen en önemli görevlerden birisinin de, karbon salınımı düşük üretim teknikleriyle üretilmiş ürünleri gözden geçirerek kullanmak olduğunu aktaran iç mimara göre bioplastik, geri dönüşüm veya üst dönüşüm malzemeler, 2021 senesinde projelerde daha fazla yer bulacak. Örneğin, malzemesi sürdürülebilir kaynaklardan elde edilen hindistan cevizi lifi, deniz yosunu, keten, kenevir ve jüt gibi malzemelerden el dokuması halılar günümüzde daha çok yaygınlaşıyor.

Mobilyalarda yuvarlatılmış hatlar, kalem bacaklar, canlı tonların başını çektiği bir renk paleti, psychodelic desenler ve retro çizgiler ile evlerde disko çağına geri dönüldüğünün haberini veren Tahmaz, ekliyor: “Daha iyi hissettiren ve pozitif enerji veren seçimlere yöneliyoruz. Renk ve desenlerin özgür frekanslarıyla evlerde 70’lerin funk ruhunu yeniden canlandırıyoruz. Geçtiğimiz sene tasarım fuarlarının yıldız oyuncularının ortak noktaları; kıvrımlı, boğum boğum, sevimli formları ve insanda iyi duygular uyandıran renkleriydi. 2021’de de popüleritesini koruyan bu organik formlar kanepelerden, top gibi koltuklara, yuvarlatılmış hatlarıyla aydınlatmalara kadar dekorasyonun her alanında karşımıza çıkıyor.”

Eskiden hasır ve rattan mobilyalar bahçe dekorasyonunun vazgeçilmez elemanlarıyken iç ve dış mekan arasındaki sınırların belirsizleşmesiyle salon, mutfak ve hatta yatak odalarına da dahil olmaya başlıyorlar. Hafifliği ve doğallığı ile tercih sebebi olan hasır koltuklar, rattan yatak başları, hasır kapaklı dolaplar, rattan komodinler iç mekanlarda farklı stillerle uyumlu bir bütün yaratıyorlar. Bunların yanı sıra merinos yününden kaşmire uzanan bir yelpazede duyulara hitap eden yumuşak dokulu tekstiller, kürk, keten, yün, peluş, şönil ve keçe gibi mekana sıcaklık katan dokular da tamamlayıcı unsurlar olarak karşımıza çıkıyor olacak.

Aksesuar seçimlerinde ise 2021 yılında güncel ve modern ürünlerin yanı sıra eski ve manevi açıdan değerli aksesuarların kullanıldığını göreceğiz. Vintage, eski ama anlamlı diyebildiğimiz ürünler daha çok yaşam alanlarımıza giren aksesuarlar oldu. Doğal malzemenin kullanıldığı el yapımı ürünler de bu yılki trendler arasında.

“Sürdürülebilirlik ve doğallık mutfak ve banyolarımızda da yer bulacak”

Mekanlarımızda sürdürülebilirlik ve doğallık arayışının akla gelen her alanda olduğunu vurgulayan Eda Tahmaz, doğal ahşap kaplama malzemelerin, ahşap görünümlü fayansların, mermer, porselen ve seramiğin yanı sıra özellikle de banyo ve mutfaklarda kullanılan değişik renk ve dokudaki mozaiklerin ön plana çıktığını aktarıyor. Bu yıl düzensiz, pürüzlü yüzeyli doğal malzemelerin kullanımı ile banyo aksesuarlarında da vintage ürünler, doğal ve eski konseptli olarak tasarlanmış banyolar öne çıkıyor.

Koronovirüsün de etkisiyle evde her zamankinden daha fazla yemek yapmak, mutfağı ilgi odağı haline getirdi. Bu durumla beraber mutfakların, sadece ihtiyaçların görüleceği mekanlar yerine bütün aile bireylerinin birlikte vakit geçirebileceği mekanlar olmasına yoğunlaşıldı. Mutfak dekorasyonlarında eskiyi atıp yeniyi getirmek yerine, eskiyi yenilemek bu yılki trendler arasında. Doğal, kolay temizlenebilen malzemelerin ve nötr renklerin mutfaklarımıza gireceğini düşünen iç mimara göre, patine ahşap yüzeyler ve metal dokular da mutfaklara eski ancak modern bir görünüm katacak.

“Yenilenirken kendimizi her zaman huzurlu ve güvenli hissettiğimiz geçmişimizden esinleniyoruz”

Doğadan, nostaljiden ve tropikal bir kaçış arzusundan etkilenen yaşam alanları yaratılırken karşımıza, hygge, endüstriyel stil, wabi sabi, vintage, cottagecore, mid century, eco-chic gibi stillerin çıktığını açıklayan Tahmaz, bu stillerin ortak noktasının bize geçmişten ulaşıp yaşadığımız döneme ayak uydurmaları olduğunu söylüyor.

Bir nevi sıcak minimalizm olan Eco-chic, zanaatın sıcak tonlarla buluştuğu bir akım. Altın bej, yosun yeşili, zeytin yeşili ve yanık turuncu renkleri öne çıkarken; mat kadife, buklet ve keten gibi dokunma duyusuna hitap eden kumaşlar rahatlık ve koza duygusuna hizmet ediyor.

Taşradaki kulübe yaşamı hissini alıp, nerede yaşarsak yaşayalım evlerimize bu havayı getiren Cottagecore stilinin temeli stresten, hastalıktan kurtulma, iyileşme arayışına dayanıyor. Renk skalası, nötr ve pastel renklerin her tonu iken keten, yün, keçe, dantel, masif ahşap mobilyalar, tartan desenleri, goblen kumaşlar,bakır, kalay, emaye ile birlikte topraktan yapılmış kap ve aksesuarlar bu stilin belirleyici kodları.

Evde rahatlık, konfor ve sıcaklık gibi olgulara odaklanan tüm İskandinav ülkelerinin yaşam felsefesi haline gelmiş ve yalnız ya da arkadaşlarla birlikte en basit anların bile keyifli bir ritüele dönüştürülmesini ifade eden Hygge stilinde dekorasyon, yumuşacık battaniyeler, minderler, mumlar ve kilimler gibi objelerle sıcaklık hissini artırmaya odaklanıyor.

Wabi Sabi stilinin öne çıkan özellikleri arasında ise asimetri, basitlik ve doğal nesneler yer alıyor. Genel olarak, abartısız, hatıraları olan, eski, nostaljik ve antika nesnelerin bir araya getirilmesiyle oluşur. Bu anlayışta renklerden mobilyalara, yüzeylerden aksesuarlara kadar tüm detaylarda yalınlığın ve yaşanmışlığın izleri görülür. Sentetik ve yapay duran hiçbir ögeye yer verilmez. Eşyaların birbirleriyle uyumlu görünmeleri gerekmez. Önemli olan yaşanmışlığı, ruhu ve estetiği olan nesnelerin uygun şekilde bir araya getirilmesidir. Doğası gereği birbiriyle aynı olamayacak el yapımı seramikler, doğal ahşap mobilyalar, kendinden kırışık keten yatak örtüleri gibi mobilya ve aksesuarlar Wabi Sabi’yi evinize taşımanın başlangıç noktaları olabilir.

“Pandemi süreci ile beraber önceden çok da önemsemediğimiz bir çok şey için ayrı mekan ihtiyacı hisseder olduk…”

Zorunlu olarak evlerimizde daha çok vakit geçirdiğimiz, sosyal hayatımızın ve dışarı ile olan bağlantımızın neredeyse bittiği bu pandemi sürecinde, kendimize ve yaşadığımız mekana daha da odaklandığımızı belirten İç Mimar Eda Tahmaz, bu durumun bize, evlerimizde atıl duran yerleri değerlendirme imkanı sunduğunu söylüyor ve pandeminin dekorasyon üzerindeki etkisi ve dikkat etmemiz kriterler üzerine görüşlerini şu sözlerle aktarıyor:

“Birçoğumuz için evimiz iş yerimiz oldu. İşin eve taşınmasıyla beraber ev içinde mekandan izole ve konforlu bir çalışma alanı ihtiyacı doğdu. Hatta online toplantılarda arka fonun gözükmesi gibi etkenler çalışma mekanlarının estetik kaygı ile oluşturulmasında etkili oldu. Ayrıca çalışma alanlarında kullanılacak mobilyaların da ergonomik, işlevsel ve estetik olması önem kazandı.

Pandemi süreci ile beraber evde ailemizle daha çok vakit geçirir olduk ancak kendimiz ile baş başa kalacağımız hobilerimize de ayrı bir önem verir olduk. Bu nedenle evde hobilerimiz için ayrılan köşeler, belki de ‘evimde mutlaka olmalı’ dediğimiz mekanlar arasına girdi.

Pandemi sürecinde konut iç mekan tasarımlarında dikkat edilmesi gereken kriterlerin başında öncelikle renk seçimi geliyor. Mekanlarda bej ve toprak tonları, beyaz, gri, krem, toprak tonları, yosun yeşili gibi sıcak tonlar seçilmelidir. Pantone’un 2021 trend renkleri olarak seçmiş olduğu Ultimate Gray (Dumanlı Gri) ve Illuminating (Parlak Sarı) renklerini ve bu renklerin tonlarını da mekanlarımızda görmek mümkün olacak. Doğal, sürdürülebilir malzeme kullanımı da yaşadığımız mekana yaşanmışlık hissi katması yönünden oldukça etkili.

Bir diğer önemli kriter de yaşadığımız mekanın doğal ışık alması. Aydınlatma tercihimiz her zaman gün ışığından maksimum düzeyde faydalanmak üzerine olmalı. Daha sonra aplikler, mumlar ve lambaderlerle aydınlatma desteklenmeli.”

Designist, The Museum Hotel Antakya Projesi İçin Tasarladığı The Balance Spa ile Ahead Awards 2020’de Finalist Oldu!

İç Mimar Aslı Arıkan Dayıoğlu liderliğinde The Museum Hotel Antakya projesindeki birçok alanın iç mimari tasarımına imza atan Designist, proje için tasarlanan The Balance Spa ve Fitness Center ile Ahead Awards 2020’de finalist olarak yarıştı.

Mimari projesi Emre Arolat Architects imzası taşıyan The Museum Hotel Antakya projesindeki birçok alanın iç mimari tasarımını gerçekleştiren Aslı Arıkan Dayıoğlu liderliğindeki Designist otel bünyesindeki Balance Spa ve Fitness Center ile Ahead Awards 2020’de finalist oldu.

The Museum Hotel Antalya’daki Balance Spa ve Fitness Center haricinde, Ayan Meyan A La Carte Restaurant, Sixty Six Gece Kulübü, Nas Konut, Asf Yönetim Ofisi ve kuaför mekanlarının iç mimari tasarımı, projenin ana mekanlarındaki tüm mobilya, aydınlatma ve aksesuarlar seçimleri ve projeye özel olarak tasarlanan tüm iç mekan halıları Designist imzasını taşıyor.

The Museum Hotel Antakya için Designist tarafından tasarlanan iç mekanlarda, misafirlerin gün boyunca bir zaman tüneli içinde yolculuk yaptıktan sonra dingin ortamlarda dinlenmeleri ve keyif almaları hedeflenmiş. Arkeolojik kazılarda çıkan, müzede sergilenen mozaik panoların, insanı rahatlatan renk kompozisyonları otelin iç mekan tasarımına ilham verirken bej, kiremit rengi, turuncu ve yeşilin tonları iç mekanlarda en çok tercih edilen renkler olmuş.

İlhamını Antakya Antik Kentinin Karakteristik Özelliklerinden Alan İç Mekanlar…

Antakya antik kentinin karakteristik özelliklerini yansıtan, bölgeye özgü sarımtırak beyaz kalker taşı, spa alanlarını tasarlarken Designist için ilham kaynağı olmuş. Ahead Awards 2020’de ‘’Best Spa&Welness’’ kategorisinde finalist olarak yarışan Balance Spa’da kalker taşının tonları kullanılarak dingin bir mekan yaratılmış ve girişinden itibaren daha yumuşak tonlar ile misafirleri kucaklamak hedeflenmiş. Spa ritüelinin yapı taşı olan su elementi incelendiğinde, su molekülünü oluşturan altıgen formdan yola çıkılarak sadece bu otel için tasarlanan bir desen oluşturulmuş ve bu desen spa genelinde farklı alanlarda, farklı formlarda tekrar edilmiş. Giriş bankosu, kapı kolları, bölücü panellerde metal kullanılarak oluşturulurken, büyük hamamda ise mermere oyulu kütleler şeklinde kullanılmış. Hamam soğukluklarının kalbinde tasarlanan çeşmenin tüm mekanı donatan su şırıltısı, Antakya sokaklarında gezen su kanallarının bir temsili olarak hayata geçirilmiş.

Designist tarafından tasarlanan bir diğer mekan olan A La Carte Restoran Ayan Mayan, mimari projedeki yeri revize edilerek, uçan bir halı misali müzenin kalbine yerleştirilmiş. Üç cephesinden aşağıdaki büyüleyici arkeolojik alana hakim olan restoran, bu sayede kendi kimliğini kazanmış ve Ayan Meyan Restaurant olarak özgünleşmiş. Restoranın mekan konsepti oluşturulurken, gastronomi merkezi olan Antakya’nın mezeleri ve unutulmaz lezzetlerin ortaya çıkmasında yardımcı olan baharatları, Designist için ilham kaynağı olmuş. Tasarlanan baharat kolajları yurt dışında Kriska Dekor tarafından mekana özgü zincir panolar haline getirilmiş ve Karo Siman ile çalışılarak, bu mekana özgü bir zemin karosu üretilmiş. Rakı Bar olarak adlandırılan restoran barının ön yüzeyi, üzüm ve asma yapraklarının temsili olarak özel imalat Rescoo mozaik kaplama ile kaplanmış.  Arka duvarında ise yarım kesik Rakı bardakları ve bakır ehli keyifler ayna üzerine monte edilerek, özel bir duvar oluşturulmuş.

Müziğin ritminin tasarıma yansıdığı gece kulübü Sixty Six, Tonk Project beton duvar karoları ile tasarlanmış ve bu mekanda da çokgen formlar ile enerjik atmosfer yaratılmış.

Designist’in imza attığı bir diğer mekan olan Nas Konut ise, otelin çatısında konumlanan prestijli bir penthouse dairesi olarak tasarlanmış. Terasından hem modern Antakya manzarasına hem de St. Pierre kilisesi manzarasına hakim olan daire, yüksek tavanları ile ihtişamlı, aynı zamanda sakin renk tonları ile huzurlu dört odalı bir mekan olarak hayata geçirilmiş. Özel bir asansörle ulaşılan Nas Konut’un giriş holündeki ışıklılık altına nesilden nesile bırakılan büyük bir bonzai ağacı konumlandırılmış. Bu ağaç, Türkiye’ye bir değer kazandıran, nesilden nesile Asfuroğulları ile yaşayacak olan müzenin ve otelin hikâyesini temsil ediyor. Designist ekibi, Türkiye için paha biçilmez bir yatırım olan bu projenin bir parçası olmaktan gurur duyuyor.

Künye:

Mimari Tasarım: Emre Arolat Architects

İç Mimari Tasarım: Designist

İç Mimari Tasarım Ekibi: Aslı Arıkan Dayıoğlu, Reyhan Uras, Ogün Aydoğu, Julide Çömlekçiler, Osman Yılmaz, Zafer Akyüz

Peyzaj Mimarlığı: DS Mimarlık

Project Yeri: Antakya/Türkiye

İşveren: ASF Otelcilik ve Turizm

Tamamlanma Yılı: 2019

Proje Alanı: 17.132 m²

Davut Güleç

Gazeteci, televizyoncu, Uzman polis-adliye muhabiri, Spor yazarı, TEMA’cı, Kızılay’cı, Dağcı, Trekkingci, Alp disiplini kayak milli hakemi, Herkes İçin Spor Federasyonu Kayseri il temsilcisi, Erciyes Kar Kaplanları Spor Kulübü Basın sözcüsü, Kayseri Spor Adamları Derneği yönetim kurulu üyesi, Kent Güvenlik konseyi üyesi, Halkla İlişkiler Tanıtım, Adalet, Kamu Yönetimi mezunu ----- Davut Güleç Kimdir ? -----

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Davut Güleç Panel İletişim Sağ Menü
Davut Güleç Logo Ana Sayfa Davut Güleç Kimdir? Galeri Köşe Yazıları Site Haritası