Doğru söze ne denir? (1) (Köşe yazısı 26.06.2019 Kayseri Star Haber Gazetesi)
DAVUT GÜLEÇ
GAZETECİ
davutgulec@hotmail.com
Son seçimden sonraki ‘demokrasi kazansın’ başlığı ile yazdığım köşemde de belirtmiştim.
Artık Türkiye seçim dönemlerini tamamen geride bırakıp, suni gündemlerden uzaklaşarak, gerçek ve halkın gündemini ve sorunlarını çözmeli.
Kendi seçildiği ve seçim bölgesinde iş yapmayıp, İstanbul’a günlerdir çıkartma yapan belediye başkanları, meclis üyeleri, iktidarı, muhalefeti, seçime katılan siyasi partilerin yöneticileri, milletvekilleri ‘acımasız israf’ ve orada hava atma, söz verme, vaatlerde bulunma huylarından vazgeçerek, kendi bölgelerinde o verdiği vaatleri, konuşulanları, sözleri bir an önce hayata geçirmeli.
Bence İstanbul, İzmir, Ankara, Antalya değil, Türkiye ‘Bütün Türkiye’ olmalı. Hizmet, vatandaş, din, dil, ırk, mezhep, kültür ayrımı yapmadan, ‘büyük’ ve ‘bütün şehir’ misali ‘Bütün Türkiye’ye halkın istediği, beklediği hizmetleri, indirimleri, destek ve teşvikleri eşit dağıtmalı.
Adamına göre siyaset, makamına, mevkisine, ‘sen-ben-bizim oğlan’ anlayışına, ya da ‘ partili, partisiz, bize yakın’ diyerek, ‘hak, hukuk, adalet, Allah’ın adaleti, Allah, kitap, kuran’ edebiyatı ile liyakatsız, ehliyetsiz, torpille adam doldurmanın, insanları mağdur etme dönemleri sona ermeli.
***
Terörle mücadelede mücadele sırasında güvenlik güçlerinin her zaman yanında olmuş, hatta ‘ölüm listesi’ne alınmış ‘kan uykusu’ belgeseli ile adını yazdıran yürekli arkadaşım, dostum, cesur, dik duruşunu hiçbir zaman bozmayan, Milliyet Haberler Ajansı’nda yıllarca birlikte çalıştığım gazeteci-yazar-bilim adamı arkadaşım Macit Gürbüz, son seçimleri çok güzel değerlendirmiş.
“İstanbul seçiminin en önemli mesajı bana göre şudur:
Kürtler; Kandil’i ya da İmralı canisini değil, HDP’yi tanıdığını gösterdi.
Artık dağa ya da ada’ya endeksli siyaset yapmayacağını ortaya koydu.
Kürtler artık silah yerine meşru siyaset yapmayı öğrendi.”
***
Yine Macit Gürbüz’ün yazdığı ‘Kürtleşen Türkler’ kitabında önemli tespitler var. Bir kısmını aktarayım.
“Kürtlere patolojik vaka, ne insana, ne hayvana benziyor, üçüncü bir varlık türünü oynuyor” diyen apo kürtlerin önderi olabilir mi?
Seçime saatler kala PKK elabaşısı Abdullah Öcalan’ın İstanbul seçimleri için İmralı’dan verdiği mesajlar Türkiye siyasetinin birinci gündemi haline geldi. Sabah Gazetesi yazarı Okan Müderrisoğlu köşe yazısında, “Apo, seçimlerde Kürtler nötr kalsın” dediği savını ortaya attı, HDP ise, 1 milyon 200 Kürt seçmenin, partinin daha önce aldığı karar gereğince CHP adayına oy vereceklerinin bir kez daha altını çizdi.
Apo ile İmralı’da görüşen ve Öcalan’ın ‘nötr kalın’ mektubunu kamuoyuna açıklayan Munzur Üniversitesi öğretim üyesi Ali Kemal Özcan’ın adaya gitmeden önce Bülent Arınç ve MİT Başkanı Hakan Fidan tarafından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüştürüldüğü ve özel izinle İmralı’ya gittiği de ortaya çıktı.
Yeni bir açılım yolda belli.
Hükümet Apo kozunu masaya sürmüş durumda. Ardandan İKDP lideri Neçirvan Barzani Ankara’ya gelerek bir dizi görüşme yaptı. ‘Ver İstanbul’u, al Suriye’de Kürt devletini’ söylemi dillendirilmeye başlandı.Sonunda Apo’nun kardeşi Osman Öcalan, TRT Kurdi’de Kürtlere seslendi.
Apo, siyasi otorite tarafından başarısızlıkla sonuçlanan açılımdan sonra yeniden Kürtler için önder ve kurtarıcı rolüne sokuldu. Kimileri, Apo ile HDP arasında siyasi anlaşmazlık ve kriz olduğunu iddia etti. Oysa İmralı açılımında HDP devre dışı bırakılmış, kamuoyunun tanımadığı bir akademisyen Apo ile görüştürülmüştü. Belliki HDP’nin kararının net ve tavizsiz olması hükümeti böylesi bir karar almaya itmişti. Her şey, İstanbul’daki 1 milyon 200 bin oyu sandığa tahvil etmek içindi.
Yarınki seçimde bu hesapların ne kadar sandığa yansıyacağını yaşayıp göreceğiz.
Kürt seçmen Apo’yu mu, HDP’yi mi, Kandil’i mi dinleyecek sandık sonuçları bu gerçeği ortaya koyacak.
Peki, her Kürt açılımı gündeme geldiğinde, ya da siyasi otoritelerin siyasi hesapları tutmadığında hatırlanan Apo gerçekten Kürtlerin önderi ve kurtarıcısı mı?
Apo Kürtler hakkında ne düşünüyor, onları nasıl tanımlıyor?
Kürtleşen Türkler adlı kitabın yazarıyım.
500 sayfalık kitabımı yazarken Apo’nun İmralı’da yazdığı ‘Bir Halkı Yaratmak’ adlı 600 sayfalık kitabını satır satır okumuş ve o kitaptan alıntılar yapmıştım.
Okurken adeta şoke olmuştum.
Bir Kürt önder, bir kurtarıcı ya da kimilerine göre başarısız bir Kürt Snelman olarak lanse edilen Abdullah Öcalan, bakın kitabına verdiği isim gibi, bir yandan tanrılaşıp halkını yaratırken, öte yandan, ipe sapa gelmez ve aşağılayıcı ifadelerle halkını nasıl tanımlıyor. Kendi ifadesiyle çözümlemeleri nasıl?
“PKK’leşmenin çağdaş bir Kürt miladı olduğundan hiç kuşku duymadım. Ama Kürt denen bireylerin bir yandan bu denli çelişkili, anlamsız ve zayıf, diğer yandan düz ve çizgili, fedakâr ve yiğit olabileceğini tam kestirememiştim. Kişilik üzerine birçok çözümlemeler yaptım. Hala Kürt’ü tam yakaladığımı, çözdüğümü söyleyemem. Çünkü kendisi olmaktan epeyce uzaklaştırılmıştı. Şeklen Kürtvari gözükse de, özde başkalaşmıştı. İhanetinin boyutlarının farkında bile değildi. Ona ne insan yasaları, ne de hayvan yasaları işliyordu. Adeta üçündü bir varlık türünü oynuyordu. Kürt kimliğini şüphesiz genel insan topluluklarının kimliklerinde aşırı bir farklılık olarak tanımlayamayız. Çağların genel tanımlamaları her toplumsal grup kimliği için benzerdir. Özgünlük farkını ortaya koyarken gerisi büyük oranda benzerliği ifade eder. Kürt kimliğindeki özgünlük tarihsel ve toplumsal biçimlenişiyle belirlenir. Savunmaların büyük oranını bu özgünlüğün tanımına verdik. Aşırı bastırılmışlık, tahakküm güçlerinin etkisi altında biçimlenme, özgürlük ve özgünlüğü büyük oranda sakatlanmıştır. Marjinal olmaktan çok sakat, patolojik (hastalıklı) bir toplum tipine daha çok benzetilmiştir. Kişilik çözümlemeleriyle, bu patolojik özellikleri belirlemeye çalıştık. Giderilmesi için çok büyük eğitici ve pratik tedbirler geliştirdik. Bu anlamda PKK sanıldığının aksine aslında çağdaş insana doğru bir normalizasyonu ‘Kürt’ün çağdaş insan haline gelmesini’ ifade eder. Ne kadar başarılı olup olmadığı tartışılabilir. Ama toplumsal anlamlarından birinin bu içerikte olduğu inkâr edilemez”. (Kürtleşen Türkler s.89-90)
Yani? Yanisi şu ki; Apo’ya göre Kürtler PKK’dan önce çağdaş insan değilmiş, o kadar uğraşmış, Kürtlerin insan mı, hayvan mı, yoksa üçüncü bir varlık türü mü olduğunu çözümleyememiş. Şeklen Kürtvari gözükseler de, özde başkalaşmışlar. Ne insana, ne hayvana benziyorlarmış. Üçüncü bir varlık türüne benziyorlarmış. O varlık türü ne, varın siz karar verin. Uzaylı mı, cin mi bilinmez. Bu arızanın giderilmesi için de eğitici ve pratik tedbirler geliştirmiş, ancak patolojik, yani hastalıklı diye tarif ettiği Kürtlerin insanlaşma yolunda ne kadar başarılı olduğunu da anlayamamış. Kürtler bir türlü insanlaşamamış. Kürtlerin ihanetlerinin boyutunu da kestirecek güçte değilmiş.
Yukarıdaki satırlardan anlayacağız üzere, aslında patolojik vaka olan İmralı canisinin ta kendisi. Önderliğine soyunduğu halkına bu kadar ağır hakaretler eden birini kutsamak, ondan siyasi rant uğruna medet ummak başka bir akılsızlık ve kurnazlık. Acaba Kürtler Apo’nun bu kitabından ve kendileri hakkında sarf ettiği bu sözlerden haberdar mı? Okumayan bir milletiz buna şüphe yok. Kürtlerin bu kitabı okuduğunu hiç sanmıyorum. Nasıl bir çıkmazın içinde debelendiğimizi, siyasi bir sandalda bir o yana bir bu yana sallandığımızı görelim artık. Ne zaman mı? Aklımızı kullanarak karar vermeyi başarabildiğimiz zaman. Kürtler kendi öz kararlarını vermeyi öğrenmesinin zamanı geldi de geçiyor.