
Akp’nin 23 Yıllık Kültür, Eğitim ve Gençlik Politikaları Çöktü!!! Nasıl Düzelir?
AKP’nin 23 yıllık mirasının kültürde yozlaşma, eğitimde cehalet, gençlikte hayal kırıklığı getirdiğini ancak çözüm için kültürde özgürlük, eğitimde bilim, gençlikte fırsat eşitliğinin sağlanmasının ülkenin bütünlüğü ve milletin dirliği için bila kaydü şart olduğunu aksi takdirde ülkenin bataklığa saplandığını söyleyen DESAM Yönetim Kurulu Başkanı Gürkan Avcı, DESAM uzmanlarının sorunların tespiti ve en çağcıl ve özgün çözüm önerilerinin bulunduğu bir rapor hazırladıklarını kaydederek, açıklamalarını paylaştı.
Bir Çöküşün Anatomisi
Türkiye, son 23 yılda siyasi istikrar adına pek çok şeyi feda etti. Ancak bu süreçte en ağır bedeli, kültür, eğitim ve gençlik politikaları ödedi. AKP iktidarının başlangıçta “reform” vaatleriyle yola çıktığı bu alanlar, zamanla ideolojik saplantılar, liyakatsiz yönetim ve bilimsel vizyondan uzak popülist hamlelerle çöküşe sürüklendi. Bugün geldiğimiz noktada: Eğitim sistemi, PISA ve TIMSS gibi uluslararası sıralamalarda sonlarda. Kültür politikaları, ötekileştirici ve tarihi çarpıtan bir anlayışla yozlaştı. Gençlik, umutsuz, işsiz ve geleceksiz bırakıldı. Peki, bu çöküş neden yaşandı? Ve daha önemlisi, nasıl düzelir?
Bir Medeniyet Kriziyle Yüzleşmek!
Türkiye, son 23 yılda tarihinin en derin kültürel erozyonuna, en büyük eğitim çöküşüne ve en ağır gençlik buhranına tanık olmuştur ve bu çukurdan derhal çıkarılmalıdır. AKP iktidarı, Osmanlı’nın hoşgörülü mirası yerine dar bir ideolojik kalıp, Cumhuriyetin bilimsel aydınlanma vizyonu yerine dogmatik bir eğitim, 90’ların dinamik genç nüfus hayali yerine umutsuz bir kuşak yaratmıştır. Dünya; yapay zekayla, uzay kolonileriyle ve kuantum devrimiyle geleceği şekillendirirken, Akp “dindar nesil” hayaliyle Türkiye’yi 21. yüzyılın gerisinde bırakmıştır.
İlkel ve Virütik Bir İdeolojinin Esir Aldığı Miras
Türkiye, son 23 yılda tarihinin en derin kültürel erozyonuna, en büyük eğitim çöküşüne ve en ağır gençlik buhranına tanık olmuştur ve bu çukurdan derhal çıkarılmalıdır. AKP iktidarı, Osmanlı’nın hoşgörülü mirası yerine dar bir ideolojik kalıp, Cumhuriyetin bilimsel aydınlanma vizyonu yerine dogmatik bir eğitim, 90’ların dinamik genç nüfus bakiyesi yerine umutsuz bir kuşak yaratmıştır. Dünya; yapay zekayla, uzay kolonileriyle ve kuantum devrimiyle geleceği şekillendirirken, Akp “dindar nesil” hayaliyle Türkiye’yi 21. yüzyılın gerisinde bırakmıştır.
Eğitim Politikalarındaki Çöküş: Sistem Neden İflas Etti?
Eğitim sistemine liyakatsizlik ve ideolojik müdahalelerde bulunuldu. AKP’nin eğitim politikaları, öğrenci merkezli değil, siyasi merkezli oldu. AKP’nin reform ve devrimlerle şekillendirdiği eğitim sistemi, pedagojik temelden yoksun bir şekilde hayata geçirildi. Oyun tabanlı öğrenme yaklaşımının aksine, çocuklar erken yaşta sınav stresine mahkûm edildi. Müfredattan bilimsel düşünme modellerinin çıkarılarak dogmatikleştirilmesi, bilimsel eğitimi sekteye uğrattı. Oysa insan beyni, dogmalarla değil, sorgulamayla gelişir. Öğretmen atamalarında ve yöneticiliklerde liyakatin yerine sadakatin öne çıkması, eğitim kalitesini düşürdü. Liyakatsiz yönetici atamaları çocuklarımızın geleceğini karartmaya devam etmektedir, öğretmen atamaları bile son 10 yılda atanan öğretmenlerin %38’i sınavsız atanmış, mesleki gelişim yokluğu nedeniyle öğretmenlerin sadece %12’si düzenli hizmet içi eğitim alabilmektedir.
Çağa Ayak Uyduramayan Sistem
Eğitimde yapay zekâ, kişiselleştirilmiş öğrenme ve STEM gibi çağdaş trendler yakalanamadı. Ancak Türkiye: milyarlarca dolar para harcayıp çöpe attığı onlarca projede olduğu gibi Fatih Projesi’nde de başarısız oldu, tabletler kullanılmadı. Uzaktan eğitim, pandemide alt yapı eksikliği yüzünden çöktü.
Uluslararası Sıralamalardaki Dramatik Düşüş
PISA 2022’de Türkiye, matematikte 68., okumada 72., fen bilimlerinde 74. sırada. TIMSS’te 8. sınıf fen bilimlerinde 39 ülke arasında 35. olduk. Akp’nin izlediği eğitim politikaları nedeniyle bir neslin potansiyeli katledilmiştir. 4+4+4 gibi plansız, vizyonsuz yüzlerce reformların ceremesini Türk halkı halen çekmektedir. 4+4+4 demek bugün 1 Milyon Çocuk İşçi demektir! Akp, Türkiye’yi, Avrupa’da çocuk işçiliğinde birinci sıraya koymuştur. İmam hatiplerin sayısı 450’den 5.000’e çıkarılmış ve siyasi bir istismar alanı haline getirilmiştir.
5 Bin İmam Hatip Aşırı Fazla; Matematik, Tarım ve Hayvancılık Okullarına Dönüştürülmelidir!
Türkiye’nin mevcut sınırlı kaynaklarını verimli ve çağın gereklerine uygun kullanarak çocuklarına parlak bir gelecek hazırlaması en büyük ödevidir. Bu anlamda sayıları 5 bine dayanan İmam Hatip Ortaokulu ve Lisesinin yüzde doksanını Matematik, Ekonomi, Fen, Yazılım ve Kodlama, Yüksek Teknoloji, Tarım ve Hayvancılık okullarına/liselerine dönüştürmesi; robotik, nanoteknoloji ve yeşil enerji odaklı okullara evrilmesi gerekmektedir.
İdeolojik Değil Pedagojik Bir Vizyon ve Cesur Politikalara İhtiyaç Var!
Oysa Türkiye, standart testler yerine yaratıcılık ve girişimcilik odaklı özgün bir model oluşturabilseydi; erken çocukluk eğitimi hem kaliteli hale hem de yaygın hale getirilseydi; çocuklarını, yapay zekâ çağında geleceğin okulları vizyonuna uygun şekilde eğitebilseydi durum çok daha farklı olabilirdi. Türkiye yurtdışından yetenekli ve tecrübeli öğretmenler getirmeli, liyakatli öğretmenlerini ise yurtdışında yüksek eğitim almak üzere göndermelidir. Türkiye’nin nitelikli ve liyakatli öğretmen sorunu bulunmaktadır ki öğretmen yetiştirme sisteminde de büyük sorunlar bulunmaktadır. Tüm öğretmenler için zorunlu psikoloji, dijital okuryazarlık eğitimi verilmelidir. Türkiye derhal metaverse kampüsleri kurarak ilk hologram öğretmenli okulları açmaya başlamalıdır.
Bir Neslin Katledilen Potansiyeli
Yapay zekâ rehberleri sistemi üzerinden her öğrenciye kişiselleştirilmiş ChatGPT-7 tabanlı eğitim koçu tahsis edilerek eğitimdeki bölgeler, okullar arasındaki fırsat ve kalite eşitsizliğini çözmelidir. Tüm okullarda “Yapay Zekâ ve Etik” dersi zorunlu olmalıdır. Lise birinci sınıflarda tüm öğrencilere zorunlu, finansal okuryazarlık dersi getirilmelidir. Üniversiteleri özerk yapmaya mecburuz; rektörleri Cumhurbaşkanı değil öğrenciler ve hocalar seçmelidir. Eğitim bütçesinin GSYİH’nin en az %6’sına çıkarılması şarttır. Üstün zekalı çocuklar için sürekli ve nitelikli özel eğitim merkezleri kurulmalı ve ivedilikle yaygınlaştırılmalıdır. Tüm okul, sınıf ve ders müfredatları derhal eleştirel düşünce merkezli programlar baz alınarak yenilenmelidir. Türkiye, Finlandiya modeliyle ezbersiz, sorgulayan müfredata geçmelidir. Dijital dönüşüm için hemen her okula yapay zeka destekli öğrenme platformu kurulmalıdır.
Kültür Politikaları: Yozlaşma ve Tarihin Çarpıtılması
Türkiye kültürün siyasete alet edildiği önder bir ülke haline geldi. Türkiye’de kültür, iktidarın meşruiyet aracına dönüştürüldü. AKP iktidarının siyasi mülahazalarla gerçekleştirdiği yersiz ve gereksiz kültür ve sanat etkinlikleri zorlamaları, dini sembolleri siyasi sembol haline getirmesi kültürel mirası politize etti. Gerçekçi olmayan Osmanlı nostaljisi, Cumhuriyet değerlerini silmek için kullanıldı. Türkiye, 2023 Kültürel Miras Koruma Endeksi’nde 89. sıraya düşerek, Gambiya ve Honduras’ın gerisinde kalmıştır.
Sanatın ve Entelektüel Hayatın Bastırılması
Türkiye Akp iktidarları döneminde sansür ve otosansürün merkez ülkesi haline getirildi. Akp’nin inatla izlediği bu politikalar akışkan modernite kavramına aykırı bir şekilde, düşünceyi dondurdu, sanatı çürüttü, entelijansiyayı yok etti. Akp’nin basını ve bağımsız yayıncılığı baskı altına alan despotik politikaları medyayı çölleştirdi.
23 Yıllık Sistemli Çöküş
Akp Türkiye’yi sanat sansüründe Avrupa birincisi yapmıştır. 2023’te 128 kitap, 37 film yasaklanmış, sansür kararlarının %87’si mahkeme kararı olmadan idari tedbirle alınmıştır. Türkiye, ifade özgürlüğü endeksinde Venezuela’nın gerisinde kalmıştır. Kültürel çeşitlilik katledilmiş, sanatsal yasaklar, muhalif kültür derneklerine baskılar ve pompalanan kin, nefret ve şiddeti tetikleyen söylemlerle Türkiye’nin kadim renkleri soldurulmuştur.
Türkiye’nin Kayıp Çeyrek Yüzyılı
Türkiye’nin “Kültürel Çoğunluk” değil “Kültürel Çoğulculuk” temelli bir vizyon politikasına ihtiyacı vardır. Bu nedenle kültür endüstrisi, devlet tekelinden derhal kurtarılmalıdır. Basın, sanatçılar ve aydınlar için özgürlükçü bir ortam sağlanmalıdır. Her vatandaşa yılda bin 500 TL’lik “kültür kredisi” (tiyatro, kitap, müze için) verilmelidir. NFT Müzeleri kurulmalı ve Türkiye’nin kaybolan kültürel mirası blockchain teknolojisiyle dijitalleştirilerek saklanmalıdır. Kültür Bakanlığı’nı da bağlayan kararlar alma kabiliyeti ve özerliği bulunan bağımsız bir otorite olarak “Bağımsız Sanat ve Miras Otoritesi” kurulmalıdır. Dünyanın ilk “Dijital Kültür Elçileri” programını Türkiye bir an önce başlatmalıdır. Türkiye için sanatçı özerkliği hayati hale gelmiştir, eser üretiminde mutlak sansürsüzlük ilkesi Anayasal güvence altına alınmalıdır. Kültürel Diplomasi için Türkiye’yi Osmanlı’nın çoğulcu mirasıyla değil, modern sanat, diziler ve dijital içerikle temsil etmek daha etkili olacaktır. Ayrıca Yerel Kültür Fonu uygulaması ile her ile özgün projeler için bütçe tahsis edilmelidir.
Gençlik Politikaları: Kayıp Nesil
Gençlik işsizlik ve umutsuzluğun girdabında boğulmaktadır. Genç işsizlik %25 deniliyor ancak gerçekte %45’lere ulaşmış durumda. Gençlerin en az %85’i yurtdışında yaşamak istiyor. Beyin göçü alarm veriyor. Türkiye’nin derhal tersine beyin göçü politikalarını hayata geçirmesi gerekirken üstel organizasyonlar teorisine rağmen, Türkiye gençleri kaçış ekonomisine zorluyor. 2023’te 150.000 genç yurtdışına gitti (Beyin göçü 3 kat arttı). Gençlerin %83’ü “Bu ülkede gelecek görmüyorum” diyor. Gençlerin %78’i ömür boyunca ev sahibi olamayacağını düşünüyor
Z Kuşağı Bakanlığı Kurulmalıdır!
Bu nedenle Türkiye’nin geleceğin mesleklerine yönelik eğitim reformu yapması şart olmuştur. Türkiye derhal beyin odaklı kalkınma modeli oluşturmalıdır. Mesela; “Mars’a Hazırlanan Gençlik Programı” gibi STEM eğitimi alan gençler SpaceX ile ortak projelerde çalışacak vari projelerle gençlik ideolojik kamplaşmalarla meşgul edilmek yerine geleceğin inşasına yönelik motive edilmelidir. Gençlerimiz için ulusal temel gelir denemesi gibi 18-30 yaş arasına aylık 3.000 TL (Eskişehir’de pilot uygulama) şeklinde vizyoner atraksiyonlara ihtiyacımız vardır. Ve yine “Dijital Meclis” adlı bir platform kurularak gençler, blockchain tabanlı bir uygulamayla yasaları veto etme hakkı tanınarak gençlerimizin yönetime ve yönetişime ve katılımcı demokrasiye iştirakleri artırılmalıdır. Lise ve üniversitelerde katılımcı demokrasi eğitimi verilerek her eğitim kurumu bir yönüyle de zorunlu siyaset okuluna dönüştürülmelidir.
Türkiye’yi Yeniden İnşa Etmek Mümkün!
Gençlere “Girişimcilik Vizesi” verilmek suretiyle 1 yıllık vergi muafiyeti + 100.000 TL hibe uygulaması derhal başlatılmalıdır. Türkiye hem kamuda hem özel sektörde torpilsiz istihdamı sağlamaya mecbur ve mahkumdur; liyakat temelli, şeffaf alım sistemi biran önce hayata geçirilmelidir. Dijital Nomad Vizesi gibi uygulamalarla Türkiye’ye girişimci çekmek için özel vize programları başlatılmalıdır. Her ilde yapılandırılacak olan “Gençlik Meclisi” kuruluşları üzerinden yerel yönetimlerde de veto yetkili gençlik meclisleri kurulmalıdır. 35 yaş altı gençlerin yönettiği, doğrudan Cumhurbaşkanı’na bağlı Z Kuşağı Bakanlığı kurulmalıdır.
Başta AKP’ye Olmak Üzere Tüm Siyasi Partilerimize Çağrımızdır!
Türkiye’nin kültür, eğitim ve gençlik politikalarının tespit ve çözüm odaklı bu MRN raporunu ciddiye almayanlar, tarihin çöplüğünde yerini alacaktır. Gençlere: Sandığa değil, sokağa, laboratuvara ve girişim ofislerine koşmaları çağrısında bulunuyorum. Dünyanın herhangi bir köşesinde yaşayan Türk diasporasına sesleniyorum; Türkiye’yi demokrasi, bilim ve gençlikle yeniden inşa etmek için, muasır medeniyet seviyesinin üzerine taşımak için iş birliğine, güç birliğine ve dayanışmaya ve atalarımızın emanetine sahip çıkmaya çağırıyorum!
DESAM: Hükümet, Türkiye’nin Sınav Güvenliği ve Şeffaflık Puanını Yükseltecek Çok Acil Adımlar Atmalıdır!
Hükümete ve Millî Eğitim Bakanlığı’na (MEB) LGS skandalı ve geleceğin eğitimi için tarihi bir çağrı ve tasviyede bulunan DESAM Yönetim Kurulu Başkanı Gürkan Avcı, şunları söyledi: Türkiye sınav güvenliği krizi yaşayan bir ülkedir ve acil bir sınav reform ihtiyacı bulunmaktadır.
Hükümet, Türkiye’nin Sınav Güvenliği ve Şeffaflık Puanını Yükseltecek Çok Acil Adımlar Atmalıdır!
Son bir haftadır Liselere Geçiş Sınavı (LGS) üzerinden yaşanan tartışma ve yükselen itirazları çok sağlıklı bulduğumu ve bu durumun Türkiye’nin öteden beri ortak sınavlardaki şeffaflık ve güven indeksi konusundaki aşırı bozuk sicilini düzeltmesi için bir fırsat olarak gördüğümü belirtmek istiyorum. LGS merkezli yaşanan tartışma ve itirazları; çocuklarımızın hakkı için yükselen bir çığlık olarak; gençlerimizin adalet arayışını, ülkemizin geleceğine sahip çıkma iradesi olarak görmek ve anlamak gerekir.
LGS skandalı, yalnızca bir sınavın değil, milyonlarca gencin hayallerinin, alın terinin ve umudunun gölgelenmesidir. LGS skandalında kamuoyuna yansıyan gerçekler, eğitim sistemimizin derin bir krizle karşı karşıya olduğunu bir kez daha gözler önüne sermektedir.
Şaibeli Sınavlar: Bir Neslin Güveni Karartılıyor
Bizde DESAM olarak hakkı yenilen gençlerimizin iç sesi, şeffaflık ve güven arayan milletimizin ortak manifestosunu dile getirmeye çalışıyoruz. Hükümetin ve MEB’in çarpıcı gerçekleri ve verilerle yüzleşmesi gerekmektedir. Türkiye’nin “sınav güvenliğinde örnek ülke” olduğu iddiası, tamamen gerçek dışıdır. Ak Parti hükümetleri döneminde, eğitim sistemimizin en temel yapı taşı olan sınavlar, tekrar tekrar şaibelerle anılmıştır. Bilimsel verilerle konuşalım: Uluslararası eğitim endekslerinde, Türkiye’nin sınav güvenliği ve şeffaflık puanı, 2023 PISA raporunda 100 üzerinden yalnızca 62 olarak kaydedilmiştir. OECD ortalamasının çok altında kalan bu skor, gençlerimizin geleceğinin güvenilmez bir sistemin insafına terk edildiğini açıkça ortaya koymaktadır.
Daha da vahimi, 2025 LGS sonuçlarında görülen %300’lük birinci sayısı artışı, şeffaf bir raporlama mekanizmasıyla desteklenmemektedir. Eğitim uzmanları, bu anomalinin ya sistematik bir hata ya da kasıtlı bir manipülasyon olduğunu ısrarla vurgulamaktadır. Şeffaflık eksikliği, yalnızca sınav sonuçlarını değil, bir neslin güvenini karartmaktadır.
Geçmişin Kara Lekeleri: Utanç Verici Sınav Skandalları Kronolojisi
Ak Parti dönemlerindeki sınav skandallarını hatırlamakta fayda görüyorum; ortada iç karartan bir kronoloji bulunmaktadır. Sayın hükümet ve MEB yetkililerine önemle ve ciddiyetle sesleniyorum; adalet ve şeffaflık arayışımızın temeline, geçmişin acı derslerini koymalıyız. Ak Parti hükümetleri döneminde, sınav sistemimiz bir güven bunalımına sürüklenmiştir. Aklıma gelen ve kamuoyunun vicdanını sızlatan bazı skandalları hatırlatmak isterim kendilerine:
1- 2007 Adana Polislik Sınavı: Soru Satış Skandalı: Adana’da yapılan polislik sınavında, görevli bir personelin sınav sorularını sattığı tespit edildi. Üç kişi soru satmaktan, bir kişi rüşvet vermekten hapis cezasına çarptırıldı, ancak soruların nasıl ele geçirildiği aydınlatılamadı.
2- 2009 Polislik Sınavı: Deneme Sınavı Maskesiyle Sızıntı: Polis Meslek Yüksek Okulu sınav sorularının Fethullahçı yapı ile bağlantılı dershanelerde “deneme sınavı” adı altında dağıtıldığı ortaya çıktı. ÖSYM, soruların 120 sorudan 88’inin deneme sınavlarıyla büyük benzerlik gösterdiğini saptadı ve sınav iptal edildi.
3- 2010 KPSS Skandalı: Organize Hırsızlık: Kamu Personeli Seçme Sınavı’nda, Eğitim Bilimleri bölümünde 350 kişi 120 sorudan 110’unu doğru yanıtladı; 20’sinin yakın ilişkiler içinde olduğu iddia edildi. Sınavın Eğitim Bilimleri bölümü 2010’da, Genel Yetenek ve Genel Kültür bölümü ise 2016’da iptal edildi. :
4- 2011 YGS Şifre Skandalı: Matematiksel Hile: Yükseköğretime Geçiş Sınavı’nda, şıklara rastgele yerleştirilen rakamların küçükten büyüğe sıralanmasıyla doğru cevaplara ulaşıldığı ortaya çıktı. En büyük sayının sağındaki şıkkın doğru cevabı verdiği başka bir yöntemdi. Savcılık, takipsizlik kararı verdi.
5- 2011 Yurtdışı Diplomaları Denkliği Sınavı: Kopya Sorular: Aşama sınavında, 100 sorudan 75’inin bir önceki yılki sınavdan alındığı tespit edildi. ÖSYM, sınavı iptal etti.
6- 2011-2016 Askeri Sınavlar: Kodlamayla Sızma: Deniz Harp Okulu (2011, 2012, 2014, 2015) ve Deniz Astsubay Meslek Yüksekokulu (2012, 2014, 2015, 2016) sınavlarında, Fethullahçı yapı ile bağlantılı öğrencilerin aday ve T.C. kimlik numaraları üzerinden kodlamaya tabi tutularak TSK’ye sızdırıldığı belirlendi.
7- 2012 KPSS Şaibesi: Soruların Kopyalanması: Birçok adayın tüm soruları doğru yanıtlaması dikkat çekti. Soruların kopyalanıp dağıtıldığı, bazı yayınevlerinin sınav öncesi sorularını yayınladığı iddia edildi. ÖSYM iddiaları reddetti, sınav iptal edilmedi.
8- 2012 Adli Yargı Sınavı: Sızdırılan Sorular: Soruların yaklaşık %75’inin bir önceki sınavdan alındığı ve Fethullahçı yapı ile bağlantılı kişilere sızdırıldığı öne sürüldü. Sınav iptal edildi, ancak soruşturma takipsizlikle sonuçlandı.
9- 2012 Polis Akademisi Sınavı: 90 Soru Sızdırıldı: 100 sorudan 90’ının Fethullahçı yapı ile bağlantılı kişilere sızdırıldığı ortaya çıktı. 2018’de bu skandalla ilgili 21 kişi hakkında gözaltı kararı verildi.
10- 2014 KPSS: Hazırlık Kitabıyla Örtüşen Sorular: Soruların bir hazırlık kitabındaki sorularla birebir örtüştüğü, dönemin CHP Milletvekili Nur Serter tarafından dile getirildi. ÖSYM yalnızca bir soruyu iptal etti.
11- 2014 LYS: Çalınma İddiaları: Soruların çalındığına dair iddialar ortaya atıldı, ancak resmi bir soruşturma sonucu kamuoyuyla paylaşılmadı.
12- 2015 ALES Kitapçık Krizi: Kaos ve Gecikme: Akademik Personel ve Lisansüstü Eğitimi Giriş Sınavı’nda, İzmir’de soru kitapçıklarının eksik ve sayfa sıralarının karışık olması nedeniyle sınav bir saat gecikmeli başladı.
13- 2022 KPSS Skandalı: Yayınevi ile Aynı Sorular: 31 Temmuz 2022’deki sınavda, Yediiklim Yayınevi’nin deneme kitapçığındaki onlarca sorunun KPSS ile aynı olduğu ortaya çıktı. ÖSYM iddiaları “asılsız” olarak nitelese de, hükümet ÖSYM Başkanı Halis Aygün’ü görevden aldı. Sınav, 17 Eylül 2022’de tekrarlandı.
14- 2025 Ortak Yazılı Sınav Sızıntısı: Sosyal Medya Skandalı: Liselerde 6-9 Ocak 2025’te yapılan birinci dönem ikinci ortak yazılı sınavlarının İstanbul’daki 6 okulda sınav öncesi sosyal medyada sızdırıldığı tespit edildi. İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü, sınavları tekrarlama kararı aldı.
15- 2025 LGS Şaibesi: 719 Birinci ve WhatsApp İddiaları: LGS’de 719 öğrencinin birinci olması şaibe iddialarını gündeme getirdi. Sınav sorularının sınav sırasında WhatsApp gruplarında paylaşıldığı iddia edildi.
Hükümetin Sorumluluğu: Zafiyet mi, Cürüm mü?
Tespit edebildiğimiz bu skandallar bile; yalnızca birer hata değil, bir sistemin çürümüşlüğünün, güvenilmez olduğunun, doğru ve düzgün işlemediğinin göstergesidir. Her bir olay, gençlerimizin “Hakkım yendi mi?” sorusunu sormasına neden olmuş; her bir şaibe, bir neslin devletine olan güvenini biraz daha eritmiştir.
Kimi sınav skandallarının müsebbibi hükümetçe Fetullahçı terör yapılanması gösterilmektedir ancak bu sınav hırsızlıklarının, bu organize sistemik skandalların yaşanmasında hükümetin ve bürokratlarının hiç mi suçu, kabahati, dahli bulunmamaktadır? Hükümetin ve o dönemki bürokratlarının, tüm bu sınav hırsızlıklarından haberi yoksa bu büyük bir zafiyettir; eğer haberi ve artı dahli varsa ve ses çıkarmamış, üstünü örtmüşse bu daha büyük bir cürüm ve vebaldir.
Sayın hükümet yetkililerine ve MEB yöneticilerine sesleniyorum! Bir sınav, sadece bir kağıt parçası ya da bir sıralama değildir. O, bir gencin gecesini gündüzüne katarak çalıştığı saatlerin, bir ailenin fedakarlıklarının, bir milletin geleceğe olan inancının, devletine duyduğu saygının ve güvenin sembolüdür.
Adalet ve Şeffaflık: Bir Milletin Omurgasıdır
2025 LGS skandalı da bu sembolü lekelemiştir. Soru sızıntıları, şaibeli süreçler ve şeffaflık eksikliği, gençlerimizin vicdanlarında bir yara açmıştır. Bir gencin “Acaba emeğim çalındı mı?” sorusu, hükümetin, MEB’in ve ÖSYM’nin vicdanında bir çığlığa dönüşmelidir.
Adalet, bir kelime değil, bir milletin omurgasıdır. Şeffaflık, bir prosedür değil, bir toplumun güveninin temel taşıdır.
Susmayacağız, Teslim Olmayacağız!
Bu karanlık ve utanılası tablo karşısında susmayacağız, teslim olmayacağız! DESAM olarak; sayın Hükümet yetkililerine, MEB ve ÖSYM yöneticilerine sınav sisteminde bilimsel bir yol haritası öneriyoruz. Bu önerilerimiz bir neslin hayallerini yeniden inşa etmek için; eğitimde bir rönesans, şeffaflıkta bir devrim, adalette bir yeniden doğuşun vizyonudur!
1- Dijital Şeffaflık Devrimi: Geleceğin sınav sistemi, blockchain teknolojisiyle desteklenmiş, her sürecin anbean izlenebildiği, sonuçların manipülasyona kapalı olduğu bir sistem olmalıdır. Soru bankaları, yapay zekâ destekli algoritmalarla korunmalı; sonuçlar, açık veri platformlarında herkesin erişimine sunulmalıdır. Finlandiya, 2024’te sınav süreçlerini %100 şeffaf hale getirerek güven endeksini %95’e çıkardı. Türkiye, bu modeli benimseyerek sınav güvenliğinde bir lider olabilir.
2- Gençlerin Gücü, Sistemin Kalbi: Eğitim sistemimizi gençlerimizle, öğretmenlerimizle ve velilerimizle birlikte tasarlayalım. 2030’a kadar her okulda bir “Eğitim ve Şeffaflık Konseyi” kurulsun; öğrenciler, sınav süreçlerini denetleyen bir paydaş haline gelsin. Gençlerimizin “Hakkım yendi” feryadını, “Hakkım korundu” güvenine çevirelim.
3- Yapay Zekâ ile Etik Eğitim: Sınavlar, sadece bilgiyi değil, eleştirel düşünceyi, yaratıcılığı ve etik değerleri ölçen bir yapıya dönüşsün. Singapur, 2025’te yapay zekâ destekli sınavlarla öğrencilerin bireysel yeteneklerini %40 daha iyi değerlendirdi. Türkiye, bu yenilikçi yaklaşımı benimseyerek gençlerimizin potansiyelini küresel bir güç haline getirebilir.
4- Bağımsız Denetim Kurumu: Sınav süreçlerini denetlemek için siyasi etkilerden arındırılmış, bağımsız bir “Ulusal Sınav Güvenliği Kurumu” kurulsun. Bu kurum, her sınavın öncesinde, sırasında ve sonrasında şeffaf denetimler gerçekleştirsin; sonuçları tafsilatlı bir raporla kamuoyuyla paylaşsın.
Geleceği Yazmak Bizim Elimde: Adalet ve Şeffaflık İçin Dönüm Noktası
Bir milletin vicdanı o milletin geleceğini şekillendirir. Sayın hükümet yetkilileri, MEB ve ÖSYM yöneticileri; eğer Türkiye sınav sisteminde güçlü bir bilimsel vizyon ortaya koyamazsa 2025 LGS skandalı bir son değil, daha büyük skandal ve şaibeler için bir başlangıçtır. Aslında bu, aklımızı başımıza almak için; adaletin, şeffaflığın ve güvenin yeniden inşa edileceği bir dönüm noktasıdır. Gençlerimizin gözlerindeki umudu, alın terlerindeki hakkı, hayallerindeki geleceği korumak, hepimizin ortak sorumluluğudur.
Geçmişin skandallarını bir utanç hikayesi olmaktan çıkarıp, bir dönüşüm destanına çevirelim. Çünkü biz, hakkı yenilen her gencin iç sesiyiz; çünkü biz, adalet ve şeffaflık arayan bir milletiz. Geleceği yazmak bizim elimizde. Tüm siyasi partilerimiz, eğitim sendikalarımız, tüm sivil toplum kuruluşlarımız ve tüm eğitim bileşenlerimiz, yeni bir Türkiye’nin, adil ve şeffaf bir eğitimin hikayesini yazalım!


