
Politika
CHP’Lİ AŞKIN GENÇ: “DEVLET SADAKATLE DEĞİL LİYAKATLE YÖNETİLİR; ORDU BİATLA DEĞİL HUKUKLA YÜRÜR”
CHP Kayseri Milletvekili Aşkın Genç, Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşülen torba yasa teklifinde yer alan düzenlemelerin önemli bir kısmının ilgili ihtisas komisyonlarında değerlendirilmesi gerektiğini belirtti. Genç, Anayasa Mahkemesi’nin iptal ettiği hükümlerin yeniden Meclis gündemine getirilmesini eleştirerek, “Devlet sadakatle değil liyakatle yönetilir; ordu biatla değil hukukla yürür” ifadelerini kullandı.
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda bugün, Bazı Kanun ve KHK’larda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin görüşmeleri başladı. Teklifin 3’üncü maddesinde söz alan CHP Kayseri Milletvekili ve Milli Savunma Komisyonu Üyesi Aşkın Genç, teklifin anayasal denetimi bypass eden bir anlayışla hazırlandığını ifade etti.
Genç, geri çekilen 4, 9 ve 10. maddelerin yanı sıra teklifin içinde kalan 3. maddenin de ciddi sakıncalar taşıdığını belirtti. TSK personel kanunundaki düzenlemeyle Cumhurbaşkanı’na subayların terfi sürelerini belirleme yetkisi verildiğini belirten Genç, bu durumun ordu içindeki liyakat sistemini altüst edeceğini söyledi.
Teklifte yer alan diğer düzenlemelerin de dikkat çekici olduğunu ifade eden Genç, KİT’lerin Sayıştay denetiminden çıkarılması, rektör atama yetkisinin Cumhurbaşkanı’na verilmesi ve kamu tüzel kişiliklerinin CBK ile kurulması gibi hükümlerin, devletin yapısal dengelerini bozduğunu vurguladı.
CHP’li Genç, konuşmasında şunları ifade etti:
“Bugün önümüzde duran bu torba kanun teklifi, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin yasa yapma yetkisinden arındırıldığının ve anayasal denetimin fiilen askıya alındığının açık bir göstergesidir. Teklif, Anayasa Mahkemesi’nin iptal ettiği hükümleri neredeyse virgülüne dokunmadan yeniden Meclis gündemine taşımaktadır. Ortada ne anayasal bir irade ne yasama tekniğine uygunluk ne de demokratik teamüller vardır. Ortada sadece yürütmenin, yani Cumhurbaşkanlığı makamının Meclis’i kendi kararlarını onaylatan bir makama dönüştürme çabası vardır. Bu teklifin geneline sinmiş olan zihniyet şudur: ‘Anayasa Mahkemesi iptal ettiyse, biz kanun yapar gibi yapar, aynı düzenlemeyi bir kez daha geçiririz.’ Bu anlayış, anayasal yargı kararlarına karşı hukuki değil, siyasi bir misillemedir. Bu, hukukun üstünlüğü değil, gücün hukuku anlayışıdır.
İktidar, 4, 9 ve 10’uncu maddelerin tekliften çekileceğini açıkladı. Geç de olsa atılmış olumlu bir adımdır. Çünkü bu maddeler, açıkça Anayasa’ya aykırıydı. Ancak teklifin içinde kalan 3’üncü madde, en az bu geri çekilen maddeler kadar sakıncalıdır ve hâlâ Meclis’in
gündemindedir. 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’nun 30’uncu maddesinde yapılan değişiklikle, subayların barış zamanında rütbe bekleme sürelerinin Cumhurbaşkanı kararıyla uzatılabileceği veya kısaltılabileceği düzenlenmektedir. Bu maddeyle yürütmeye, yani Cumhurbaşkanına, terfi sistemini doğrudan belirleme yetkisi veriliyor. Bu, teknik bir detay değil, doğrudan özlük hakkı tanımlamasıdır. Çünkü bir subayın rütbe bekleme süresi yalnızca görev süresini değil, aynı zamanda maaşını, sosyal güvenliğini, emeklilik tarihini ve statüsünü de etkiler. Yani bu düzenleme, Anayasa’nın 128’inci maddesinde güvence altına alınan ‘özlük haklarının kanunla düzenlenmesi’ ilkesine açıkça aykırıdır.
“BÖYLE BİR YETKİYLE; LİYAKAT DEĞİL SADAKAT ESAS ALINIR”
Anayasa Mahkemesi, bu hükmü daha önce iptal etmiştir. Kararda çok net biçimde şunu söylemiştir: ‘Bu düzenleme yürütmeye verilemez; çünkü yetki kanunu kapsamında değildir ve özlük hakkını doğrudan etkiler.’ Bu maddeyle Cumhurbaşkanı, herhangi bir gerekçe sunmadan bir subayın terfi süresini 25 yıla kadar uzatabilecek bir yetkiye kavuşuyor. Bu durum hem hukuki belirlilik ilkesini hem de ölçülülük ilkesini ihlal eder. Çünkü süre uzatımı ya da kısaltımı için herhangi bir objektif kriter, denetim mekanizması ya da sınırlayıcı hüküm öngörülmemiştir. Böyle bir yetkiyle; liyakat değil sadakat esas alınır, terfi sistemi siyasi mülahazalarla şekillendirilir, komuta zincirinin dengesi bozulur, kurum içi güven ve motivasyon zedelenir. Bu düzenleme, Cumhurbaşkanı’na subaylar arasında ‘kadro mühendisliği’ yapma yetkisi veriyor. Kim terfi eder, kim bekletilir, kim sistem dışına itilir; buna yürütme karar verecekse, artık ortada kurumsal bir ordu değil, siyasallaşmış bir komuta zinciri kalır.
“TEKLİF YALNIZCA TSK’YI DEĞİL, DEVLETİN TÜM YAPISINI ETKİLEYEN MERKEZİLEŞME TASARIMIDIR”
Bu teklif yalnızca TSK’yı değil, devletin tüm yapısını etkileyen bir merkezileşme tasarımıdır. Örneğin, Kamu İktisadi Teşebbüslerinin anonim şirkete dönüştürülerek Sayıştay denetiminden çıkarılması, kamu kaynaklarının şeffaflığını yok ederken; rektör atama yetkisinin nitelik aramaksızın doğrudan Cumhurbaşkanına verilmesi, üniversite özerkliğini fiilen ortadan kaldırmaktadır. Kamu tüzel kişiliklerinin Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle kurulması veya kaldırılması ise yerel yönetimlerin iradesini işlevsiz hale getirmektedir.
“ASIL AMAÇ, KURUMLARI VE ANAYASAL DENETİM MEKANİZMALARINI BYPASS ETMEK”
Teklifin içerdiği düzenlemelerin çok büyük bir kısmı, Plan ve Bütçe Komisyonu’nun doğrudan görev alanına girmemektedir. Yükseköğretim düzenlemeleri Millî Eğitim Komisyonu’nda, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ilişkin hükümler Milli Savunma Komisyonu’nda, yerel yönetim yapısına dair değişiklikler ise İçişleri Komisyonu’nda görüşülmelidir. Ama bu teklif, tüm kurumsal düzenlemeleri tek torba içinde Plan ve Bütçe Komisyonu’na havale ediyor. Neden? Çünkü burada asıl amaç, kurumları ve anayasal denetim mekanizmalarını bypass etmek, Meclis’in ihtisas denetimini işlevsiz hâle getirmektir.
Bu usul, sadece içerik açısından değil, yasama süreci bakımından da sorunludur. Çünkü Anayasa’ya uygun yasa yapma teknikleri ortadan kaldırılmakta; komisyonlar arası denge, yürütmenin takvimine kurban edilmektedir. Soruyorum; Anayasa Mahkemesi’nin iptal ettiği her hükmü bu şekilde dönüp dolaşıp yeniden getireceksek, mahkeme kararlarının anlamı ne kalır? Bu Meclis, yürütmenin kararlarını yasa haline getirmekle mi görevlidir?
“ANAYASA’YI TANIMAYAN BİR YÜRÜTMEYE, MECLİS ELİYLE HUKUK ÜRETİLEMEZ”
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, anayasal denetimi hiçe sayan, Meclis’in yasa yapma iradesini bypass eden ve kurumları kişilere indirgemeyi hedefleyen bu anlayışa karşıyız. Devlet, sadakatle değil liyakatle yönetilir. Ordu, biatla değil hukukla yürür. Ve unutulmamalıdır, Anayasa’yı tanımayan bir yürütmeye, Meclis eliyle hukuk üretilemez.”