Başkanlığı bırak, terörün gereğini yap.. (Köşe yazısı 19.02.2016 Kayseri Star Haber Gazetesi)
DAVUT GÜLEÇ
GAZETECİ-HİSF KAYSERİ TEMSİLCİSİ
Çekiç güç’ün ülkeme geldiği günden bu yana Türkiye’de neler oluyor.
Hele bu iktidar döneminde, kim bu kadar alevlendirdi, destek verdi, azdırdı.
30 Mart Mahalli seçimlerden sonra 7 Haziran ve ardından 1 Kasım seçimleri derken terör zirveye çıktı, inmek bilmiyor. Daha da zirveye çıkartılmak için birileri elinden geleni yapıyor.
Zaten ‘süreç’ zırvalığı ve terör örgütlerine verilen tavizlerden sonra, Suriye sınırının yol geçen hanına dönmesi, ‘acıyıp’ kimliklerine, yüzlerine bakmadan doldurduğumuz içinde ajan ve hain dolu Dünyalı işbirlikçiler, Anadolu’da huzur, güven bırakmadı.
‘Utanıyorum’ ama meslektaşım diyemeyeceğim onca taklacı, gerçekleri yazmıyor, yazanı hedef gösteriyor. Bugünü ve koltuğunu öyle kurtarıyor.
Televizyonlara bakıyorum. Lay lay lom. Eğlenceler, diziler aynen devam. Onca Mehmetçik, polis ve vatandaşımız şehit olmuş, ölmüş umurlarında değil.
Siyasilere bakıyorum. Cumhurbaşkanı ve iktidar ‘başkanlıkta’ diye tutturmuş. Her olaydan sonra ‘güvenlik toplantısı’ yaparak ‘terörün kökü kazınacak, dökülen kanların hesabı sorulacak’ edebiyatında.
Muhalefet kendi hesaplaşma derdinde. Herkes birbirini iktidarın işbirlikçisi olmakla suçlamaktan yorgun.
Türkiye üzerine oyun oynayanlar ise terörü istedikleri gibi yönetiyor, şekillendiriyor.
Olan ‘yan gelip yatmayan’ yine bedelini canları, kanları ile ödemek için devlet, millet için gece-gündüz görev yapan fakir-fukaranın çocuklarına oluyor. Zaten parası olan, bedelini ödeyen zengin ve siyasilerin çocuklarının biri bile bu vatan-millet savaşında yok. Onlar kirli ve ikili ticaretle yatıp-kalkıyor.
Hani bir yağlı boya tablo vardı hatırlar mısınız?1980 öncesi kartpostal olarak satılırdı.
Başı beyaz başörtülü, yüzü güneşten yanmış, kırışıkları kalınlaşmış, üzerindeki örgü kazağı çalışmaktan delik-deşik olmuş bir ANA ülkesi için ağlıyor. Ağlayan bu annenin gözyaşları gözünden damlarken aşağılarda sele dönüşüyor. Bu sel tüm ANADOLU’yu kaplıyor. ANA’nın gözyaşı ülkenin her tarafını bugün daha iyi anlatan bir tablo oldu.
Her toplu terör saldırısından sonra ilk yapılan ‘basına en ağır sansür’ uygulaması. Yayın yasağı. Sonra internet ve sosyal paylaşım sitelerinin hızını yavaşlatma. Dünyaya böylece hem rezil oluyoruz hem de güya kendi vatandaşımızdan gizliyoruz. Nereye ve ne zamana kadar?
Daha bu siyasilerin tümüne ne zaman millet olarak, duyarlılık gösterip ders vereceğiz? Terör örgütüne destek veren hainlerin ipini ne zaman çekeceğiz.Onların kaçak elektrik kullanması, devletin okuluna, kuruluşlarına, araçlarına, askerine, polisine zarar vermesine, vergi kaçırmasına karşı ‘devlet gerçek gücünü’ ne zaman gösterecek?
Ben şunu iyi biliyorum. Her PKK’lı Kürt, her Kürt ise PKK’lı ve terörist değil.
Ben artık, bu ülkede birileri için sürekli para ve yardım toplanmasını, onların ülkeme doldurulmasını, kendi vatandaşımızı unutup, onlara ağıtlar yakılmasını, üzülünmesini istemiyorum.
Kör gözler, sağır kulaklar, üç maymunu oynayanlar ‘yardım edebiyatı’nı bırakıp, üzülmek istiyorlarsa, bu vatan ve millet için verdiğimiz canlara, Mehmetçiklere, polislerimize, kamu görevlilerine, daha yaşamdan muradını alamadan anne-babasız kalan ya da o katliamda yaşamını kaybedenlere ağlasın.
Başka ülkelerde olsa, ülkede iktidarda, siyasetçide, Cumhurbaşkanı da, Başbakan da, Bakan da görevinde kalamaz, istifa ederdi. Ama bizde hala ‘Başkanlık’ edebiyatı, seçim-referandum edebiyatı, Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığı çığırtkanlığı sürüyor.
Bu terörü yapana, yaptırana, çanak tutana, sessiz kalana, tedbir almayana, engellemeyene, elini ovuşturana lanetler olsun!. Bu saldırı da birliğimize, dirliğimize ve kardeşliğimize karşı nice yüreklere ateş düşürdü, ocakları söndürdü. Terörün ırkı, dili, dini, mezhebi, rengi ve ideolojisi yok.
Nedensiz yere, suçsuz bir insanı öldürenin bütün insanlığı katletmiş sayıldığı ender bir dinin mensuplarıyız. Hiç kimsenin masum birinin yaşama hakkına müdahale etmesini, elinden almasını kabul etmemiz mümkün değil. Askere, polise kurşun sıkan, bombalarla kahpe pusular kuran, alçakça sırtından kurşunlayanlarla, sivil vatandaşlarımızın canlarına kast edenler aynı güç odaklarının piyonları.
Tarihimizin en büyük terör saldırılarının olduğu şu dönemde ülkemizin bir Ortadoğu bataklığı haline getirilmek istendiği asla gözlerden kaçmamalı, Türkiye’nin hızla bir toplu ölümler ülkesine dönüştüğü gerçeği gözardı edilmemeli.
Cumhuriyetimizin başkentinde, Emniyet, MİT, Genel Kurmay Başkanlığı, Cumhurbaşkanlığı gibi Devletimizin kalbinin attığı bir bölgede, nasıl olup da teröristlerin ellerini kollarını sallayarak tarihin en ağır saldırısını gerçekleştirebildikleri,
Güneydoğu’da nasıl olup da tonlarca patlayıcının kimseden habersiz yollara döşendiği,
Eşlerinin, çocuklarının gözleri önünde, evinde uyurken katledilen askerimizin, polisimizin nasıl böyle korumasız bırakıldığı mutlaka sorgulanmalıdır.
Gidenler gidiyor. Gözü yaşlı analar, babalar, evlatlar geride kalıyor. Hiç kimse bu sorumluluğu üstünden atamaz. Yurdumuz bir kan gölüne dönmüşken, istihbaratımız nasıl bir gaflet uykusundadır ki, hala bir türlü uyanamamaktadır!
Ülkemizin bir Ortadoğu bataklığına dönüşmemesi için terörden arındırılarak, bu ülkeyi yönetenler dahil herkesin hesap verebilir bir demokrasiye yönelmesi artık kaçınılmaz.
Ülkemize, milletimize, birliğimize ve huzurumuza yönelen bu cani ve insanlık dışı saldırıyı kınıyor, şehitlerimiz başta olmak üzere saldırılarda hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.