Ah şu Referandum.. (18) (İnce mesajlar) (Köşe yazısı 14.03.2017 Kayseri Star Haber)
DAVUT GÜLEÇ
GAZETECİ-HİSF KAYSERİ TEMSİLCİSİ
davutgulec@hotmail.com
Sanırım bir süre daha sosyal paylaşım seçmelerim devam edecek.
*Türk Milletine Bizans‘dan geçme bir hastalık vardır. Gevşeklik, lâubalilik, dedikodu, fitne, fesat, terbiyesizlik, birbirini beğenmemek, sır saklayamamak, rastgele lâf söylemek. Bu hastalık sizde de var. Bu hastalığı tedavi etmeniz lâzımdır. Bu hastalığı tedavi edemezseniz, kendinize yol seçiniz. Milliyetçi Hareket’te bir saniye daha fazla kalmayınız. Benimle dava arkadaşlığı edecekseniz, her şeyden önce yüksek vasıflı Türk olmaya mecbursunuz.(Başbuğ Alparslan Türkeş)
*Yeni akit gazetesine açıklama yapan Ağca ” Türkiye’de kendini solcu sananların %90’ı satanist” demiş (Nuray Karakaya)
*Dürüst düşünen doğru anlar; dürüst düşünmeyen anladığını anlar (Ali R. Bilgin)
*Tek millete Evet
Tek bayrağa Evet
Tek vatana Evet
Tek adama Hayır (Ahmet Köse)
*Bir kişinin isteği ile koskoca ülkenin rejimi değiştirilemez. Hayır .(Torun Talaslıoğlu)
*Ne kadar Atatürk düşmanı varsa alayı teröristtir. Hayırlı olsun hayrınız. (Deniz Tarakçı)
*Sayın Cumhurbaşkanı Almanya ve Avrupa’ya faşist dedikten sonra, milletvekili sayısının 600’e çıkmasının gerekçesini örneklerle pekiştirip ‘Avrupa’ya bakın, Almanya’ya bakın onlarda da milletvekili sayısı yüksek’ dedi. Şimdi adamlara sövelim mi örnek mi alalım? Neyse tüm kafa karışıklıklarına hayır. (Elif Güzel)
*Kayseri Atatürk Stadının arazisinin bir bölümü Hunat Hatun Vakfına aitti. Arazi şartlı olarak verilmişti ve stadyum yıkılınca arazinin vakfa devri gerekiyordu. Lakin, Hollandalılara söz verilmiş ve araziye Forum Kayseri yapıldı. Vakfın arazisini gündeme getirenlere ne hakaretler ettiler, inanamazsınız. Yani işine gelince nalına vur, işine gelince mıhına vur derler buna. Hollanda’yla ortaklıklar kuran siz, Hollanda’yla düşmanlık icat eden yine siz. (Seyit Burhanettin Akbaş)
*Sıradaki gelsin. Hollanda da pert oldu. Ya bunlar bizim sabrımızı zorluyor. İneklerini geri göndeririz valla, danalarıyla beraber, aldığımız samanları da göndeririz. Ayağınızı denk alın.(Cengiz Şarlı)
*Doğruyu, baktığınız yere göre eğip bükmeyin. O’cu, bu’cu olmayın. İlle de bir şey olmak istiyorsanız, İnsan olun. (Mehmet Kutay)
*O heykel değildir, resim değildir ki kaldırmakla güç yitirsin, unutulsun. Heykellerini yıkabilirsiniz düşüncesini yıkamazsınız, sanılanın aksine Atatürkçü düşüncenin en güçlü olduğu zamandayız, siz vurdukça artıyor, siz saklamaya çalıştıkça büyüyor. Onun değerini her gün daha da anlıyoruz, dünya çözüm olarak Atatürk’ü keşfediyor. Atatürk’ü yenebileceğini, unutturabileceğini sananlar zavallılardır. Bütün bunlara bir çift sözümüz var. Başkanlığa hayır (Şaban Özdemir)
*Eskiden haklı olduğumu karşımdaki anlayana kadar anlatırdım. Şimdi kendim anladığım an susuyorum. (Türkan Yıldız)
*Mutluluk emek sabır ve başarı ile gelir Ama daha yüksek binalarımız, ama daha kısa sabrımız var; daha geniş oto yollarımız, ama daha dar bakış açılarımız var.
Daha çok harcıyoruz, ama daha az şeye sahibiz; daha fazla satın alıyoruz, ama daha az hoşnut kalıyoruz.
Daha büyük evlerimiz, ama daha küçük ailelerimiz; daha çok ev gereçleri, ama daha az zamanımız var. Daha çok eğitimimiz, ama daha az sağduyumuz; daha fazla bilgimiz, ama daha az bilgeliğimiz var. Daha çok uzmanımız, ama yine de daha çok sorunumuz; çok ilacımız, ama daha az sağlığımız var.
Çok fazla alkol ve sigara tüketiyoruz, çok savurganca para harcıyoruz, çok az gülüyoruz, çok hızlı araba kullanıyor, çok çabuk kızıyoruz, çok geç saatlere kadar oturuyor, çok yorgun kalkıyoruz, çok az okuyor çok fazla TV izliyoruz ve çok ender şükrediyoruz. Mal varlıklarımızı çoğalttık, ama değerlerimizi azalttık. Çok konuşuyoruz, çok az seviyoruz ve çok sık nefret ediyoruz.
Geçimimizi sağlamayı öğrendik, ama yaşam kurmayı öğrenemedik. Yaşamımıza yıllar kattık, ama yıllara yaşam katamadık.
Aya gidip gelmeyi öğrendik, ama yeni komşumuzla karşılaşmak için caddenin karşısına geçmekte sorunumuz var. Dış Uzayı fethettik, ama iç dünyamızı edemedik.
Daha büyük işler yaptık, ama daha iyi işler yapamadık.
Havayı temizledik, ama ruhumuzu kirlettik. Atoma hükmettik, ama önyargılarımıza edemedik.
Daha çok yazıyoruz, ama daha az öğreniyoruz.
Daha çok plan yapıyoruz, daha az sonuca varıyoruz.
Koşuşmayı öğrendik, ama beklemeyi öğrenemedik. Daha fazla bilgiyi depolamak, her zamankinden daha çok kopya çıkarmak için daha çok bilgisayarlar yapıyoruz, ama git gide daha az iletişim kuruyoruz.
Zaman artık, hızlı hazırlanan ve yavaş sindirilen yiyeceklerin; büyük adamlar ve küçük karakterlerin; yüksek kârlar ve sığ ilişkilerin zamanıdır.
Günümüz artık, iki maaşın girdiği ama boşanmaların daha çok olduğu, daha süslü evler, ama dağılmış yuvaların olduğu günlerdir. Bu günler, hızlı seyahatler, kullanılıp atılan çocuk bezleri, yok edilen ahlakî değerler, bir gecelik ilişkiler, obez bedenler ve neşelendirmekten sakinleştirmeye hatta öldürmeye kadar her şeyi yapabilen hapların olduğu günlerdir. Vitrinlerde her şeyin sergilendiği, ama depolarda hiçbir şeyin olmadığı bir zamandayız.
Öyle bir zaman ki teknoloji bu mektubu size getirebilir, siz bu içselliği ya paylaşmayı, ya da sil tuşuna basmayı seçebilirsiniz.
“Yaşam, aldığımız nefes sayısıyla değil, nefesimizi kesen anların sayısıyla ölçülür.” (Zeynep Pınar)