Ağlatan bayramlar…(Köşe yazısı 12.09.2016 KGC Bayram Gazetesi)
DAVUT GÜLEÇ
GAZETECİ-HİSF KAYSERİ TEMSİLCİSİ
davutgulec@hotmail.com
Son yıllarda kim ağzını açsa ‘Ahhh.. o eski bayramlar’ diyor, sonrada ‘Şimdi bayramın tadı, tuzu, şekeri, kahvesi, geleneği-göreneği, saygısı, sevgisi bile kalmadı’ diye ekliyor.
Bizim duayenler ve ustalar, en çok bayram gazetesi ve köşe yazılarında zorlandıklarını söylerdi.
‘Birleştirici, bütünleştirici, saygıyı, sevgiyi, vefayı anlatan yazılar olmalı’ derlerdi.
Bende 42 yıllık gazeteciyim.
Bu süre içinde çalıştığım yerel ve ulusal gazeteler ile Kayseri eklerine çok ‘bayram köşe yazısı’nı kendimce kaleme aldım.
Ama, Kayseri Gazeteciler Cemiyeti’nin geleneksel Bayram Gazetesine yazdığım bu köşe yazısı için belki de ilk kez zorlanıyorum.
Nasıl zorlanmayayım?
Şöyle bir düşünün.
O tarihlerde Milliyet Gazetesi (Mil-Ha) Kayseri Bürosu’nda iken, kurbanlarını ’Av’, kendisini ’Avcı’ olarak gören, ilk cinayetinde 14 yaşındaki kardeşini boğarak öldüren Hamdi Kayapınar, bayramlara yakın 1998 yılı Mart ve 2001 yılı Şubat ayı arasında 6 kişiyi daha öldürmüş, 4 kişiyi de öldürmeye teşebbüs etmişti.
21 Eylül 2009’daki Ramazan bayramında, isimlerini yeniden yazmak istemediğim 3 küçük çocuğu vahşice öldüren sapık Uğur Veli Gülışık ise Kayseri’den çıktı.
12 Eylül öncesi okurken sağcı-solcu, Komünist-Faşist, ülkücü-demokrat gibi adı sonradan birileri tarafından konan oyunlardan çocukluğumuzu, öğrenciliğimizi, gençliğimizi, bayramları yaşayamadık.
Kayseri’nin çevre illerle bağlantısını sağlayan yollar eskiden tek yöndü. ‘Trafik kara noktaları’ ile toplu ölümler nerdeyse özellikle hep bizim bölgede oldu.
Zaten Mil-Ha’da polis-adliye muhabiri olarak göreve başladığım 1984’ten bugüne terörden en çok etkilenen ve şehit veren illerden biri Kayseri olduğu için bizlerde ‘ilk haberden-define’ ağladık. Halende bu konuda içimiz kan ağlamaya devam ediyor.
Daha çok kurban bayramlarındaki acımasız görüntüler, Kayseri’de kurban etinden köşe başlarına kurulan tezgahlarda sucuk yapanların haberleri de ‘mide’ bulandırdı.
Şimdi de Kayseri FETÖ’nün en önemli merkezi olma yolunda ilerliyor. FETÖ’ye bulaşmayanları toplasan daha az gibi.
Daha bir çok örnek varken, bunları çeşitlendirmeden konuya gelmek istiyorum.
Ülkede ki her türlü terör, trafik canavarı, Şehitler, gaziler, ağlayan eş-çocuk, anne-babalar, vefasızlıktan, saygısızlıktan, gelenek-göreneklerin bitmesinden yalnızlığa terk edilen büyükler, kimsesizler, garibanlar, borçlular, işsizler, işte çalıştığı halde haklarını alamayanlar, yabancıları bir düşünün hak verirsiniz.
Artık resmen yalan söyleyen toplum olduk.
-Nasılsın canım?
-Çok iyiyim, külliyen yalan.
-Müslüman mısın?
-Elhamdülillah Müslümanım?????
İyi de bu kadar sorun, bizim bu ülkede nasıl yaşanıyor?
Geçtiğimiz Bayram Gazetesi’nde de yazdım.
Bu ülkenin en garibanı-çaresizi ‘taşeron’ şirketlerde çalışanlar oldu.
Yabancılar tıkır tıkır maaşını alıyor. İşkur, devletin işçisi, memuru da. Özel sektörde bile çalışanlar geçte olsa alabiliyor.
Ama kamu da, özellikle de belediyelerin taşeron firmalarında çalışanlar, o kadar sahipsiz, çaresiz, yalnız, iki arada- bir derede kalmış durumda ki.
Çalışıyorlar ama aylarca maaşlarını alamıyorlar.
Bu bayramda, çalışsalar devletin karar aldığı fazla mesaiyi yine alamayacaklar.
Yemek yardımı, yol yardımı, promosyon, fazla mesai, çoğu zaman hafta tatili zaten yok.
Ama taşeron firmalarla pazarlık ve işbirliği yaparak kendilerini ‘gizli’ kalkındıran çok.
Daha ben bir gün bu konuda devlet adına gelen müfettişlerin ‘neden bunlar ödenmedi, verilmedi? Senin niye alacağın yok’ diye sorduğunu duymadım, görmedim, bilmiyorum.
Yakıcı güneşin ortasında, karda, kışta, çamurda, soğukta çalışanların alması gereken paraların sürekli belli kişilere bir çok soru işaretli faturaların karşılığı olarak aktarılmasının hesabını kim soracak?
Zaten son operasyonların başlamasından sonra giyim-kuşamda değişti, piyasadaki lüks araçta azaldı.
Değişmeyen, şehitlerin cenazesine katılımın, şehitliğe gidenlerin az olması.
Bayramları tatile dönüştürenler.
Kestiği kurban etini sucuk yaparak değerlendirenler,
Anne-baba, kardeş, komşu, akraba ziyaretini unutanlar,
‘Kul hakkı, çalışanın alın teri’ni ağzından düşürmeyip, buna çanak tutan modacılar,
Gelenek-görenekleri bitirip, ‘ağlama duvarı’na dönen lüks ve gösteriş sevdalıları.
Yolları kan gölüne çeviren ‘trafik canavarları’,
Kısmen düzelse de ‘kurban’ yerine ‘para kazanma’ hırsındaki ‘acemi kasaplar’.
Bir de son operasyonları fırsat bilerek ‘intikam’ için iftira atanlar, suçlayanlar.
Daha bir çok olumsuzluk varken pembe ‘bayram’ köşesi yazmak içimden gelmedi.
Artık bayramları ‘ağlatmadan, ağlamadan, barış içinde’ kutlasak olmaz mı?
Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki’nin ‘Artık fabrika ayarlarına dönme zamanı’ dediği konu bu olsa gerek.
Ben iyisi mi köşe mi klasik sözlerle tamamlayayım.
Bayramınız şimdiden; kansız, acısız, belasız, birlik, beraberlik, dostluk, kardeşlik duyguları ile barış içinde, sağlıklı kutlu olsun.
Gelin bu bayramda, şehitlerimizi, ailelerini, eş-çocuklarını, kimsesizleri, çaresizleri, yalnızları, sahipsiz hastaları unutmayalım.
Hep birlikte ‘Gönül köprüleri’mizi çoğaltalım..