Köşe YazılarıMedya-Basın Dünyası

Acı ve evlat acısı üzerine…(Köşe yazısı -19.11.2014 Kayseri Star Haber)

DAVUT GÜLEÇ
GAZETECİ-HİSF KAYSERİ TEMSİLCİSİ
Şöyle geriye bakıyorum, gazetecilikte tam 40 yılı tamamlamışım.
Büyük bölümü polis-adliye muhabirliği.
Bu yazıyı okurken biliyorum gözleriniz dolacak.
Yutkunacaksınız.
Belki ağlayacaksınız.
Belkide Allah’a ‘böyle bir acı’ vermemesi için yalvaracaksınız.
Bende zaten, çeşitli nedenlerle aile içinde yaşanan dramlardan örnekler verirken, o insanlara psikolojik olarak manevi destek vermeniz için bunları yazdığımı belirteyim.
Sizin anlayacağınız, gazetede üçüncü sayfa, televizyonlarda polisiye haberlerinin takibi ile tam 40 yıl geçti.
Neler görmedim, duymadım, yaşamadım ki!
Öyle anlar oldu ki, vicdanım ile mesleğim arasında sıkışıp kaldım. Önce hayat mı kurtarmalı, yoksa fotoğraf-kameramı çekmeliydim?
Bir dönem öyleydi ki, olay yerine polis ve sağlık ekiplerinden önce ya da aynı anda gidiyorduk.
İşte bunlardan biri. Kayseri-Ankara karayolunda sabaha karşı bir kaza. Milliyet Haberler Ajansındayım. -İki Muş seyahat otobüsü kafa kafaya çarpışmış. Duyar duymaz olay yerindeyim. Sadece köylüler, iki trafik ekibi, iki ambulans. İki otobüs içinde onlarca yaralı, ölü birbirinin üzerinde. Mesleğiniz gazeteci. Birkaç kara filmli fotoğraf çekip, ölü ve yaralıların taşınmasına yardım ediyoruz. Tam 52 ölü, bir bu kadar yaralı. Ve, eşini, kocasını, çocuğunu kaybedenlerin ağıtları, feryatları, ayılanlar, bayılanlar.
-Bir akrabamın lisede okuyan kızı, babaannesi hacdan geldiği gün güneş çarpmasından yaşamını kaybetti. O gün-bugün anne-baba ve kardeşi satmadıkları şehir merkezindeki o eve giremiyor. Neden? Çocuğunun her santimetresinde bir anısı var. Eve girince aile hastanelik oluyor.
-Serkan adında lösemili bir çocuk vardı. 8 yaşındaydı. Kurtarılması için basın desteği yaptık. Çocuk 12 yaşında hastalığa yenildi. Tıp çaresiz kaldı. Ölümü kış günü oldu. Babasının günlerce ‘Oğlum üşüyor’ diye mezarlığa battaniye götürdüğünü, sabahladığını biliyorum.
-Terörün en şiddetli zamanlarında Astsubay oğlunu kaybeden baba ile bayramın ilk günü, şehitlikte karşılaştık. Röportaj için mikrofonu uzattım. ‘Oğlumu bekledim gelmedi, ben ona geldim’ dedi. Mermerin üzerine baktım. Tam 11 yıl önce şehit olmuştu ve halen umutla oğlunu bekliyordu.
-İncesu’nun dağlık köyünde çoban bir aile. 2 yaşındaki tek kız çocukları Sonbahar’da yüksek ateşler içinde kıvranıyor. Gece kucaklarında 8 saat yürüyüp ilçeye inmişler. O gün ki şartlarda minibüsle Devlet Hastanesine gelmişler. Sabah saat 09.00’du. Acile girdiklerinde kucaklarındaki çocuk artık yaşamıyordu. Menenjitten ölmüştü. Morgda taşın üzerine koymuşlar çoban anne-baba sarılmış ağlıyordu. Babanın omzunda çoban sopası, ucunda azık torbası. Ellerinde ölen çocuğu. Ağlamaktan sesleri kısılmış, gözyaşları bile kalmamıştı. Götürürken son sözleri şöyleydi. ‘Allahım bu acı bizi yaşatmaz. Ne olur bizimde canımızı al.’
-Kayseri’nin meşhur seri katili Hamdi K. Kendini avcı, öldürdüğü hiç tanımadığı üç kişiyi av, üzerlerinden aldıklarını da ganimet sayan suç makinesi. Her cinayeti sonrası dedikodular bir çok yuva yıktı. Gerçek anlaşılana kadar, çocuklar babasız-annesiz yetim kaldı. Hamdi K.’nın yakalandığındaki ilk sözü ‘Keşke mutlu bir ailem olsaydı. Başımı omuzlarına koysam, benim saçımı okşayıp sevselerdi.’
-Yakın zamanlarda, kadın elbisesi giyip karısını öldüren ve cezaevinde intihar eden adamın kızları. Camide annelerinin tabutuna sarılıp ağlıyorlar ve bağırıyorlardı. ‘Şimdi daha iyi dedikodu yapın. Annemizi mezara, babamızı cezaevine gönderdiniz. Bizleri perişan ettiniz. Şimdi kına yakın.’
-Talas’ta şeker bayramında kaybolan üç çocuk olayı. Allahım ne dedikodular. Çocukları kaybolan aileler hergün yeni bir dram yaşıyor. Ağzı olan ‘dırdır-vırvır’ yapıyor. Babanın biri işinden atılıyor, anneler sokağa çıkamıyor. Çocuklarına mı, yoksa dedikodulara mı üzülsünler belli değil. Sonunda katil yakalandı. Çocukların cenazesinde gözyaşları kuruyan annelerin sözleri. ‘Şimdi bize uykuyu, yaşamı haram edenler, siz bugünden itibaren kafanızı yastığa koyup rahat uyuyabilecek misiniz?’
-Mimsin’de kendisi ile birlikte 6 kişilik ailesini yokeden inşaatçı adamın olayı. Herkes ‘Zengindi, müteahhitti, paraya ihtiyacı yoktu’ diyor. Muhtar ‘Bana daha dün eşi ne olur yardım edin diye yalvardı’ diyor. Kardeşi ‘Okuldan istenen parayı çocuğuna verememek abimi çok etkiledi. İlk kirayıda ödeyememişti’ dedi. Zaten ailesini katledip, yüksekten son olarak kendisini atmasını uzmanlar ‘Topluma mesaj’ olarak yorumladı. Bu mesajın adı ‘Artık ailem kimseye muhtaç değil.’
-Yine Subay oğlu şehit olan bir okul müdürü arkadaşım var. Yıllarca Doğulu ailelerin yaşadığı bölgedeki okulda görev yaptı. Elinden geleni esirgemedi. ’Çocuklar tek okusun’ dedi. ‘Vatan sağolsun’ dediği oğlunun şehit olmasından bir süre sonra yeniden okuluna döndü. En çok ağrına giden ‘Bir öğrenci velisinin okula gelip ‘Bizim dediğimizi yapacaksın. Biz K…z. Bu okulu başına yıkarız, senide oğlun gibi yaşatmayız’ şeklindeki tehdit sözleriydi. Ve o gün okul değiştirdi.
-Yine bir şehit babası. Oğlu şehit olmuştu. Cebinde para yoktu. Elagözden şehitliğe yürüyerek gelmişti. Zaten fakirdi. Ama bunu kimseye söylememiş, oğlunun mezarına yürüyerek gidip geliyordu. Bir röportajda bunu çıkardık, devlet sahip çıktı.
Bir gün Ajansta nöbetçiyim. 50 yaş üzerinde, saç-sakal ağarmış ve birbirine karışmış, iskelet gibi bir baba geldi. ‘Oğlum lösemi. Acil kan lazım. Ne olur onu kurtarın’ dedi. Dediği kan grubu benimki ile uyuyordu. ‘Hadi gidelim ben hemen vereyim’ dediğimde boynuma sarılıp uzun uzun ağladı. Sonraki kan ihtiyaçlarına yardımcı olduk ama o çocuğu da kurtaramadık.
-Bir trafik kazası. Babası ölmüş evin 17 yaşındaki bir oğlu. Annesinden habersiz anahtarı alıp, arkadaşları ile arabayla hız yapıyor. Ve beklenen kaza. Arabalar haşat. Olayda sadece bir tek o genç ağır yaralı. Son sözü ‘Allahım ne olur bana son bir şans daha ver. Bir daha annemi üzmeyeceğim.’ Ama artık yaşamıyor. Anne halen psikiyatrik tedavi görüyor.
-Gültepe’de 80 yaşındaki yatalak annesine bakan 50’nin üzerindeki bekar böbrek hastası oğlu vardı. Ve annesinden gizli hep şöyle ağlıyordu. ‘Ben ölürsem annem ortada kalır. Kim bakar. Ne olur Allahım benim canımı annemden sonra al, kimseye muhtaç olmasın.’
-Yıkılan eski bir mahallede yaşayan yatalak özürlü iki kardeş vardı. Mahalle halkı nöbetleşe o kardeşlere bakıyor, ihtiyaçlarını gideriyordu. Duyunca bende yardım paketleri ile evlerini ziyaret ettim. Hıçkıra hıçkıra ağladı. ‘Bizim bunlara ihtiyacımız yok. Ne olur bizden daha zor durumda olanlara götürün. Şükürler olsun bize mahalle bakıyor’ dediler.
-Talas’ta onurlu bir işçi ailesi vardı. Ağır bir kış günüydü. Kapılarını çaldım. Gördüğüm manzara şu idi. Ortada bir yatak, iki çocuk anne-babalarının ortasında. Ev buz gibi. Böyle ne yaptıklarını sordum. ‘Böyle üşümüyoruz’ dediler. Devlete yük olmak istemediğini, aldığı paranın da yetmediğini söyledi. Yaptırdığımız yardımı bürokratlar devreye girerek zor kabul ettirdi.
Ve biçok genç ölümde anne-babaların şu sözleri kulaklarımda çınlar ‘Ölüm sana yakışmadı.’
Bugün toplumun verdiğim örneklere bakış açısına gelince.
Son Soma maden faciasından sonra, babası ölen çocuklara yapılan yardımları gören, babası ölmeyen çocuğun sözleri gibi.
‘Keşke benimde babam ölseydi de, bu oyuncaklardan bende alsaydım.’
Kısaca, doğum kadar gerçektir ölüm. İnsan, hayvan, bitki fark etmez; doğar, büyür ve ölürler. Bitkilerin ölümü sessiz sedasızdır. Hatta ‘ağaçlar ayakta ölür.”
İnsanoğlunun acısı, illa da evlât acısıysa düştüğü yeri yakıp kavurur; dile vurur, yüreğe vurur. Ağıt olur, mersiye olur, türkü olur, mani olur, roman olur, hikâye olur. Dilden dile, kuşaktan kuşağa nakledilir. Ölüm acı şeydir de evlâdın sızısı ömür boyu çıkmaz. Küllendikçe deşilir, deşildikçe tütmeye, yakmaya devam eder. Asla sönmez.
‘Allah böyle acıyı düşmanımın başına vermesin. Allah evlat acısı göstermesin’ der.
Çevredekilerin ‘Allah sabır versin, sabrınızı artırsın, geride kalanların ömrü uzun olsun’ sözleri yanan yüreklerine derman olmaz.
Kimi amansız durumlarda “Allah iki iyiliğin birisini versin’ denilerek Azrail yolu gözlense de, ölüm derinden sarsar insanı.
Allah kimsenin sağlığını, huzurunu, mutluluğunu bozmasın. Hele hele ‘Evlat acısı’ ile terbiye etmesin.
Böyle acı yaşayan herkese Allah sabır versin, ölenlere rahmet eylesin. Dırdır-vırvır yaparak bu aileleri yıpratanlara da Allah akıl-fikir versin.

Onur Özgür Güleç

Teknik Destek Uzmanı, Web Master, Teknoloji Yazarı, Android Meraklısı

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Davut Güleç Panel Sağ Menü
Davut Güleç Logo Ana Sayfa Davut Güleç Kimdir? Galeri Köşe Yazıları Site Haritası