Asosyalleştiren sosyal devlet. (Köşe yazısı)
Çağlar Karsantı
caglarkarsanti06@gmail.com
Gelin bu 15 Ekim dünya körler güvenlik, beyaz baston farkındalık gününde sosyal devlete farklı bir perspektiften bakmaya çalışalım. Ama önce 15 Ekim de neler oluyor ona bir bakalım isterseniz.
15 Ekim Dünya beyaz baston körler güvenlik, ve bağımsızlık günü. 15 Ekim 1964 yılında Uluslararası körler birliği tarafından ilan edilen bugün, Bir çok engelli bireyin, ve engelli hakları savunucularının farkındalık çığlıkları attığı, farkındalık çığlıklarına kulak vermesi gereken yetkililerin ise ellerinde bir beyaz baston, gözlerinde bir maskeyle şov yapma günü.
Yani kısacası 3 Aralık, 10,1 6 Mayıs gibi, yılın belirli dönemlerinde tekrar eden bir gün.
Engelli hakları savunucuları farkındalık, farkında olması gerekenlerin ise vicdanlarını rahatlatmak günü.
İnanç kavramlarının cennet anahtarı dağıtma, ve baş okşayıp sevgi gösterileri sergileme günü.
Tabi ellerinde beyaz bastonlarla şov yapan yetkililere şunu sormak gerekiyor. Elinizde şov yapmak için tuttuğumuz o beyaz bastonların Medical fiyatı 800 Türk Lirası
Sizin verdiğiniz destek ise sadece 22 Türk Lirası.
Aslında onlara bunu sormaya hiç gerek yok. Çünkü o beyaz bastonları kullanmak zorunda olan körlerden daha iyi biliyorlar medikal fiyatında, devletin desteklediği fiyatı da.
Biliyorlar bilmesine de, bilmemek daha çok işlerine geliyor. Çünkü, medikal ürünlere tam destek sağlanırsa, kendilerine saraylar yaptırma için harcayacak kaynakları kalmayacak. Yani halka tam ve etkin hizmet sunarlarsa, sarayların giderlerini hangi kaynakları karşılayacaklar? Bu nedenle bu gerçeği bilmezden gelmek, ve yılın belli gün ve haftaların da ellerinde beyaz bastonlarla, koltuk altlarında koltuk değnekleriyle şov yapmak daha çok işlerine geliyor.
Tabi bir de onların şov yapmasına zemin hazırlayan, buna adeta Çanak tutan, bunu bir farkındalık hareketiymiş gibi göstermeye çalışan engelli hareketi savunucuları da var ki, onlara zaten artık hiçbir şey söylemiyorum. Engellenmişliğin zemini kendi elleriyle hazırlayan, temsilcisi olduğu kitleyi sırf yetkililerin yanında yer tutabilmek için yerden yere vuran o dernek başkanlarına, o sözde savunucuları hiç sözüm yok artık. Çünkü ne söylersek söyleyelim, onlar yine anlamak istedikleri yerden anlayacaklar.
Tabi bazı şeyleri sadece anlamak istediği yerden anlayanlar yetkililer, ne iş bilmez dernek başkanlarımı? bizler de bazı şeyleri işimize geldiği gibi mi değerlendiriyoruz? Yoksa sadece bugün değil geleceği düşünerekmi davranıyoruz?
Tam da burada hepimizin şapkasını önüne koyup bir düşünmesi gerekiyor.
Her seferinde sosyal devlet olmalıyız çağrısı yaparken, bizler devletin ne kadar sosyal devlet olabilmesi için gerekli girişimde bulunuyoruz? Kendimizi devlete ne kadar, ve nasıl tanıtıyoruz ki sosyal devlet olabilmenin yolunu yapıyoruz?
Çok basit örneklerle bunu açıklamak mümkün. Mesela, toplu taşımada ücretsiz taşıma hakkına sahip olabilmek için çığlıklar atıyoruz fakat, nedense eğitim materyallerinin ekonomik erişilebilirliği günlük yaşamımızda kolaylaştıran beyaz baston, ve farklı medikal ürünlerin ekonomik erişilebilirliği gibi konularda hiç kimse nedense ses çıkarmıyor.
Oysaki bakıldığı zaman öyle büyük bir adaletsizlik var ki, dillere destan. Yeri geliyor ayda 15.000 Türk Lirası maaş alan bir engelli toplu taşımaya ücretsiz biniyor, fakat, ayda sadece 5500 Türk Lirası asgari ücretle geçinmeye çalışan emekçi toplu taşımaya on Türk Lirası ye varan bilet kullanmak durumunda kalıyor. Oysaki, toplu taşıma ücretleri her bireye eşit bir şekilde sunulsa. Yani, engelli olsun olmasın her vatandaş toplu taşımaya sadece üç Türk Lirasıyabilecek denirse, bakın sorun ne güzel çözülecek aslında. Böyle saçma sapan ücretsiz ulaşım, veya fırsatçı engelli yakınlarını beslemek için kullanılan ÖTV muafiyetli araç alma gibi haklar yerine, bizim günlük yaşamlarımızı kolaylaştıran medikal ürünler, ve eğitim materyalleri ne erişimi kolaylaştıran ekonomik düzenlemeler sağlanırsa daha mantıklı olmaz mı? İşte o zaman gerçek anlamda bir sosyal devlet olmaz mıyız?
Mesela, 2828 sayılı kanun ile engelli bakımını üstlenen insanlara tanınmış olan bakım aylığı hakkı. Evet gerçek anlamda bunu hak eden engelli yakınlarına hiçbir sözüm yok. Ama bir de şu açıdan düşünmekte yarar var diye düşünüyorum. Gerçekten her engelli bakıma muhtaç mi? Gerçekten her engelli yakını bu aylığı hak ediyor mu? Yoksa tamamen engelle üzerinden ekonomik gelir sağlamak mı amaç. Bunu çok iyi analiz etmeli, çok iyi düşünmeli, ve çok iyi planlamalı.
Örneğin: bir görme engelli için gerekli rehabilite eğitimler tam ve etkin sağlansa, tüm erişilebilirlik olanakları doğru ve yerinde planlansa bir görme engellinin ikinci bir kişinin desteğine ihtiyaç duymadan yaşamını sürdürmesi kaçınılmaz bir gerçektir. Yani bir görme engellinin yakınının bakım aylığı da ihtiyacı yoktur. Aynı şekilde bir bedensel engelli, bir işitme engelli için de bu durum söz konusu.
Yani gerçek anlamda erişilebilirlik düzenlemeleri yerine getirilirse, doğru ve yerinde eğitimler bireylere tam ve etkin bir şekilde sunulursa her birey kendi yaşamını idare edebilecek konuma gelecektir diye düşünüyorum. Peki 2828 sayılı kanun ile engelli yakınlarına tanınmış olan bakım aylığı hakkından kimler yararlanmalı. Gerçek anlamda hem zihinsel, hem de fiziksel olarak ikinci bir kişinin desteğine ihtiyaç duyan her engellinin yakını bu haktan yararlanmalı. Hatta bu haktan yararlanırken de sosyal güvenlik hakları da dikkate alınarak, herhangi bir hak kaybına uğramasına sebebiyet verilmeden bu haktan yararlandırılmalı.
2828 sayılı kanundaki evde bakım desteği hakkında yararlanırken de, bireyin bakmak durumunda olduğu engellinin, ve kendisinin ne tür ekonomik desteğe ihtiyacı olduğu da yine ihtiyaç analizi tespitleriyle yapılarak bu desteğin sağlanması bizi sosyal devlet olma adımında çeyrek asır ileriye taşıyacaktır.
Aynı zamanda engelli bireylere verilen 2022 sayılı engelli aylığı desteği de, yine engellinin istihdam olanaklarına erişip kendi ekonomik özgürlüğünü çalışarak elde edebilecek konuma gelinceye kadar, engellinin yine bireysel ihtiyaç analizi yapılarak desteğin sağlanması, engelliyi biraz daha toplumda ekonomik olarak özgür, ve bağımsız bir birey yapacaktır. Ama ne yazıkki önce yetkililer bunu böyle yapmak yerine, hiç ihtiyacımız olmayan saçma sapan alanlarda, halka hizmet zehirlenmesi yaşatıncaya kadar sosyal destek adı altında haklar sunmakta, ve asıl hak kayıplarının zemininide hazırlamakta.
Ondan sonra bir bakıyoruz ki, bedava yaşamaya alışmış. Hiç hak sahibi olmadığı konularda bile kendini beğenmişce, sanki her şeyi kendisininmiş gibi hak iddia etmeye çalışan hazırcı engellilerle, ve engellinin etrafında onun üzerinden geçinmeye çalışan parazitlerle karşılaşıyoruz.
Oysaki her zaman söylediğimiz gibi, toplumda herkesle aynı anda eşit, erişilebilir ve insan onuruna yaraşır bir yaşam standardı bekliyoruz.
Bizler ayrımcılığın önüne geçmeyi hedefliyorsak, önce, ayrımcılık nereden doğuyor bunu çok iyi tespit etmeliyiz.
Ve kendimizi buna hazırlamalı, ve geleceğimizi bu şekilde planlamalıyız. Bir dilenci gibi sürekli yok trene ücretsiz binelim, yok toplu taşımayı ücretsiz kullanalım, yakınımıza bakım aylığı verilsin, bize engelli aylığı veresin, şuradan şu indirimi alalım, buradan bu indirimi alalım diyerek mi yaşayacağız? Yoksa, gerçekten insan onuruna yaraşır, farkımızın bir ayrımcılık nedeni değil, farkımızın dikkate alınması gereken sadece fiziksel, zihinsel bir farklılık olduğu, ama toplumdaki diğer canlılardan hiçbir farkımızın olmadığı gerçeği ile mi yaşamalıyız? Bunları çok iyi planlamalı, ve buna göre geleceğe yön verecek çalışmalar içerisinde olmalıyız.
Unutmayalım. Hiçbir Can’ın, bir diğerinden asla üstünlüğü, veya aşağı bir yanı yoktur. Bir can varsa, ve aynı oksijeni tenefüs ediliyorsa, yaşamdaki her şeyden aynı oranda yararlanmalıdır.
Bizler bugün üç kuruşluk menfaatler uğruna, veya çevremizdekilerin çıkar beklentileri uğruna insan olmanın onurunu ayaklar altına alacak beklentiler içerisine girersek, emin olun bugün şikayetçi olduğumuz her ne varsa, gelecekte ikiye katlanmış olarak karşımıza çıkacaktır. Ve ne yazıkki bunu kendi ellerimizle yaratmış olacağız.
Tabi bazı sözlerimin de yanlış anlaşılmasını asla istemem. Mesela, ÖTV muafiyetli araç alımında fırsatçı engelli yakınlarını beslemek derken, gerçek anlamda engelli birey için araca ihtiyaç duyan, sürekli sağlık nedenleriyle, ve fiziksel sebeplerle bir araç desteğine ihtiyaç duyan engelli yakınları tabii ki de bu haktan yararlanmalılar. Hatta bu haktan yararlanırken onlar için biraz daha esneklik sağlanmalı diye düşünüyorum. Aynı zamanda aracını kendisi kullanabilen engelliler için de bir takım ekonomik iyileştirmeler yapılabilir. Buralarda sorun yok. Ama, bu ananı fırsat haline getirmiş, burayı bir kar kapısına çevirmiş olan fırsatçı engelli yakınlarına da asla prim verilmemeli. Devletin buradaki ihtiyaç analizini çok iyi tespit etmesi gerekiyor. Burası çok hassas bir alan.
Sağlık nedenleriyle, ve fiziksel gereksinimlerinden dolayı bu araçlara ihtiyaç duyanlar için bir takım düzenlemeler yapılmalı. Ve aracini kendisi kullanabilen engelliler için bir takım düzenlemeler yapılmalı. Ama bir görme engelli için, veya daha farklı durumlarda ÖTV muafiyetli araç gibi ihtiyaç olmayan, görme engellinin kendisinin kullanamayacağı ürünlere ihtiyaç yoktur.
Bir de şu hastaneler, bankalar, ve farklı kamu kurumlarında öncelik gibi baş belası bir konu var-sorma gitsin.
Hayır buna ne gerek var. Zaten aciliyet arz eden bir durum varsa, bunun için gerekli düzenlemeler yapılır. Ama bir insan sırf fiziksel olarak farklı diye, neden onu diğer insanlardan ayırasınızki?
Hastanelerde, bankalarda, ve kamu kurum ve kuruluşlarında yeterli erişilebilirliği sağlayıp, ve kurumlardaki hizmet alanlarına geniş kapsamlı tuttuktan sonra, hiç kimseye öncelik vermenize gerek kalmadan, herkese eşzamanlı geniş bir zaman periyodunda sosyal devlete yakışır bir hizmet verebileceksiniz zaten.
Yani Buda sosyal devlete yakışan bir durum olmaktan ziyade, tamamen engelli bireylerin ağzına bir parmak bal çalıp, asıl hak sahibi oldukları alandaki haklarını istemelerinin önüne geçen bir vitrin hizmetidir diye düşünüyorum. Belli bir yerden sonra yukarda söyledigim gibi vatandaşın hizmet zehirlenmesi yaşamasına neden olup, ayrımcılığın en alasını n yapılmasına neden oluyorsunuz.
Herkesten çok özür diliyorum kıymetli yoldaşlarım. Yine yazı çok uzun oldu. Ayrımcılığın, engellenmişliğin tarifi bitmez.
Bunun önüne nasıl geçeceğimize dair çözüm önerilerinin de tarifi bitmez. İnanın bu yazıyı dişlerimi sıkarak, sabırla yazıyorum. Daha fazla uzatmaya da niyetim yok. Zaten yeterince zamanınızı aldım.
Son olarak, diyoruz ki istemiyoruz kardeşim. İstemiyoruz sizin ücretsiz toplu taşıma hakkınızı. İstemiyoruz sizin Şehirlerarası ulaşım da indirim hakkınızı. İstemiyoruz sizin ÖTV muafiyetimizi. İstemiyoruz sizin hastanelerde, bankalarda öncelik haklarınızı. İstemiyoruz sizin her farkındalık gününde saçma sapan eğlence etkinliklerimizi. İstemiyoruz sizin elinizde beyaz bastonlarla, gözleriniz bağlı bir şekilde sokaklarda şovlarınızı. İstemiyoruz sizin asosyal politikalarınızı.
İstemiyoruz sizin engelli aylıklarınızı, evde bakım aylıklarınızı.
İstiyoruz ki, karar alma süreçlerinde dikkate alınalım. İstiyoruzki, fiziksel, cinsel, etnik kimliklerimizin farkı göz önünde bulundurularak, ama toplumdaki hiçbir canlıdan farkımız olmadan yaşamak. İstiyoruz ki, hiçbir çocuğun hiçbir meyve yüklü dala uzaktan bakmadığı bir yaşam. İstiyoruz ki, her farklılık bir değerdir yaklaşımını.
Evet farkındayım. Yine çok şey istedik sizler için. Sizler açısından bakıldığı zaman, işinize gelmeyecek bir çok şey istedik. Olmayacak icatlar çıkardık yine. Ama, sizin için olmayacak icatlar olsa da, bizim için bir gün olacak. Beklenen güneşli günler doğacak.
Tabi istemediklerimizinde göz önünde bulundurulması önem arz etmektedir. Her ne kadar dikkate alınmayacak olsa da, önemlidir.
Bu yazı bir çok engelli yoldaşımın da hoşuna gitmeyecektir bundan eminim. Ama gerçekler bunlar. Olması gerekenler bunlar. Daha da detaylarını açmak gereklidir fakat, çokta uzatıp da zaman almaya gerek yok. Kısacası bizler, asosyalleşen bir sosyal devlet değil, asosyal hakların peşinden giden sosyal görünümlü bireyler olmak değil, gerçek anlamda can taşıyor olmanın onurunu erişmek amacındayız.
Onurlu bir yaşam hakkı için çalışırken, kendi ellerimizle onursuzluğun zemini hazırlamayacağımız yarınlara özlemle. Evrensel yaşam hakkı bilincinin hakim olduğu yarınlar diler, saygılar sunarım.