Köşe YazılarıMedya-Basın Dünyası

Sümer’li olmak…(5) (Köşe yazısı 29.09.2017 Kayseri Star Haber Gazetesi)

DAVUT GÜLEÇ

GAZETECİ

davutgulec@hotmail.com

Öncelikle buradan Sümer’lilerin üçüncü buluşmasına katkıda bulunan, bu anılarımı değerli bulan herkese içtenlikle teşekkür ediyorum.

Evet nerede kalmıştık demiyorum devam ediyor.

Dün ki yazımda özellikle Sümerbank Dokuma Fabrikası’nın girişindeki ‘Her Fabrika bir kaledir M.Kemal Atatürk’ sözüne dikkat çekmiştim.

Bizim kuşakta ‘Yerli malı, Türkün malı’ ya da ‘Türk malı etiketli mi?’ diyerek büyüdü ve halende aynı duygu, düşünce, yaşam biçimi ile kalan yerli mallarını arayarak, alarak devam ediyor. Bizim çocukluğumuz, gençliğimizde ‘Sümerbank mağazasının pazeni bile çok değerli idi. O mağazada kuyruklar olurdu. Çarşıdaki en kalabalık mağazaydı. Fabrikada verilen çek ile giyecekler, evin ihtiyaçları buradan alınırdı. Yerli malı, milli maldı. Sonradan bu sadece kitaplarda kaldı.

Sümer Bez Fabrikası’nda çalışanlar ve uzaktan gelen misafirleri için Sümer Ortaokulunun arkasında Bekar evi vardı. Çalışanların yakınları kısa sürelerle burada kalabilirdi, otele para vermezdi.

Sümer Bekar evinin biz çocuklar, gençler ve bu bölgede yaşayan insanlar için en büyük özelliği, okul öncesi sıfır saç traşları yapan tek berberdi. Zaten uzayan saçları ya okul müdürü tutarak yolar, ya da meşhur ortasından keserdi. Belki bugün için kaba olacak ama ‘Eşşek traşı’ yapılarak iz bırakılır, çocukların saç traşı olması, velilerinde yaptırması için uyarı böyle verilirdi.

Kızların saçları da yine kaba olacak ama o dönem meşhur olan ‘yuvarlak beyaz don’ lastiği ile toplanır, bağlanırdı. Bugün ki gibi toka yoktu.

Fruko bizim dönemin iki markasıydı. Biri gazoz, diğeri Toplum polisinin adı idi.

Çocukların en iyi oyunu bilye, met ve karpit ile teneke uçurmaktı.

Kuru ağaçtan  bir sopa bir de küçük parçası yeterdi. İki taş arasına küçük parça konur, arasından büyük sopa ile vurularak bu küçük parçanın hem uzağa gitmesi hem de rakibin yakalamaması için taktik geliştirilirdi. Bunun adı Türk çocuk geleneksel oyunu met’ti.

Bilye oyununu bilmeyen yok. Halen çocukların en iyi oyuncağı.

Oksijen kaynağında kullanılan karpit yaygındı. Küçük bir çukur açılır. İçine su konur. Küçük bir parça karpit konduktan sonra üzerine küçük salça kutusu konur ve kenarı toprakla kapatılır, o karpitin suyu ısıtmasıyla teneke havaya fırlardı. ‘En yükseğe kim fırlattıracak’ bir yarış, iddiaydı. Halat çekme, sopalarla kılıç döğüşü, kale ve surlara tırmanıp inme, yılan yakalama, akrep çıkarma, balık tutma, sapan döğüşü, gazoz kapağı toplama gibi pek çok kendi oyunumuz vardı.

Benim hatırladığım anılar arasında, çocuklar, gençler arasında patat yani kekemelik yaygın, bazen bu büyüklerde de görülürdü. Dili dönmeyenlerin konuşmaları büyükler arasında ince espri konusu olur, gülüşmek, eğlenmek için kekemelere söyleyemedikleri kelimeleri söylemesi ısrar edilirdi. Buna karşı jiletle dil üzerinde hafif çizik atmak ya da türbede taşa dil sürmek çözüm görülürdü. Bir de, saç kıran hastalığına karşı kafadaki hasarlı bölgeye asit değdirme ya da ustura ile o bölgeyi berberin kazıyarak kanatması ilginç, korkunç, tehlikeli yöntemlerdi. Bugün bile bunları yapanlar yok mu, o kadar çok ki.

Babam ve iş arkadaşları arasında şakalaşma fazla olurdu. Alerjik rahatsızlığı olan ve yeni sakal traşı olan İsmail amca’nın yanağı iki parmak arası sıkıldığında o kadar kabarırdı ki anlatamam. Hanımı da çok kıskanç olduğu için ‘kim sıktı burayı’ diye kavga ederdi. Dilide kekemeydi. Bugün ki fuar alanına sirk fazla gelirdi. Elindeki bilet ile tek başına sirk’e gitmek istemiş. Ama yerini bulamamış. Dili ‘r’ yi söyleyemediği için gençlere ‘Bu gelen s…k’ nerede diye sorduğunda bir güzel dayak yemişti.

Birde Abdullah amca vardı. O da çok iyi niyetli saftı. Yazı dizimin ilk günlerinde derenin bahar aylarında taştığını, Sümer bölgesinin sular altında kaldığına dikkat çekmiştim. İşte öyle günlerde Abdullah amcaya ne zaman ihtiyaç gidermek için tuvalete girse şaka yapılırdı. Abdullah amca tuvalette iken biri dışarıdan ‘Sel geliyor, canını seven kaçsın’ diye. Abdullah amcada kıyafetlerini iliklemeden panikle, elleri ile tutarak su tesisat bölümünün çatısına çıkar, sağa-sola bakar ‘Korkmayın, korkmayın bu bölgede sel yok’ derdi. Tabi arkadaşlarının kendisini oynattığını anlayınca çocuk gibi küserdi.

Ne günlerdi bizim çocukluğumuz, Sümer’in çalışanları ve insanların ikili, temiz ilişkileri.

Sümer’in bir de seyyar at arabalı çerçisi vardı. Apartmanların arasını haftanın belli günleri gezerek, özellikle kadınların ve çocukların ihtiyaçlarını taksitle, deftere yazarak satardı.

Bazen, bahçede yetiştirilen sebze-meyvelerle takas yapıldığı da olurdu.

Kurban bayramlarında bahçede ‘kurban’ kesmeyen yoktu. Pek sucuk yapanda yoktu.

Ah o günler, çocukluğum, gençliğim, Sümer’im.

Sen ne büyük eser ve efsane imişsin.

Gençliğimizde Edip Akbayram ne güzel söylerdi.

‘Başın öne eğilmesin, aldırma gönül aldırma / ağladığın duyulmasın, aldırma gönül aldırma’ ya da ‘Bütün Dünyanın çocuklarını getirin bana’ diye.

İşte biz böyle, içten, samimi, temiz, saf insanlarla ‘Sümer çocuğu’ olarak bugünlere geldik.

Eğilmedik, bükülmedik, dik durduk, yıkılmadık, büyük önder Atatürk’ün ilkeleri ile ayaktayız.

Davut Güleç

Gazeteci, televizyoncu, Uzman polis-adliye muhabiri, Spor yazarı, Kayseri ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ile Küresel Gazeteciler Konseyi, TSYD, TİMEF, AVKON, ADD üyesi, TEMA’cı, Kızılay’cı, Dağcı, Trekkingci, Alp disiplini kayak milli hakemi, Herkes İçin Spor Federasyonu Kayseri il temsilcisi, Erciyes Kar Kaplanları Spor Kulübü Basın sözcüsü, Kayseri Spor Adamları Derneği, Tüm Mücadele Sporları Derneği, Kayseri Spor Adamları Derneği, Kent Güvenlik konseyi üyesi, Halkla İlişkiler Tanıtım, Adalet, Kamu Yönetimi mezunu ----- Davut Güleç Kimdir ? -----

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Android Uygulama Popup
Logo

📲 Davut Güleç Haberler

Android cihazınızdan kolayca haberleri takip edin!

📥 Uygulamayı İndir
Android Uygulama Popup
Logo

📲 Davut Güleç Haberler

Android cihazınızdan kolayca haberleri takip edin!

📥 Uygulamayı İndir
Davut Güleç Panel İletişim Davut Güleç – Sağ Menü