CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Bülent Tezcan MYK sonrası açıklama yaptı
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Bülent TEZCAN Cumhuriyet Halk Partisi Merkez Yönetim Kurulu (MYK) Toplantısı sonrasında yaptığı basın açıklamasında şunları söyledi:
Merkez Yönetim Kurulumuz haftalık olağan toplantısını yaptı, tamamladı. Merkez Yönetim Kurulumuzdaki görüşmeleri toplantıdan sonra sizlerle paylaşmak üzere yeniden bir araya geldik.
Öncelikle bir büyük acımız var. Yine Van’da bir şehidimiz var. Şehidimize Allah’tan rahmet, bütün milletimize başsağlığı ve yakınlarına sabır diliyorum. Ayrıca İran’da bir terör saldırısı hem meclise, hem de Humeyni’nin mezarına, kabrine dönük bir saldırı haberi aldık. Dünyada terör aynı şekilde işinin başında ne yazık ki kan dökmeye devam ediyor. Dünyanın her yerinde teröre karşı ortak mücadele insanlık görevi, insanlığın bir ortak görevi. Bu çerçevede İran’daki terör saldırısını da kınıyoruz ve İran devletine, İran halkına başsağlığı ve geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz.
Haftanın en önemli gündem maddelerinden birisi sizin de merakla beklediğiniz yarın Sayın Meclis Başkanının Grup Başkanlarına yönelik çağrısına ne cevap vereceğimiz. Merkez Yönetim Kurulu Meclis Başkanının çağrısını görüştü. Yarın 14.00’te içtüzük çerçevesinde yapılacak çalışmalara dönük çağrısını görüştük. Sayın Genel Başkanımız bu toplantıya katılmayacak. Biz özellikle bu soruna siyasi teamüller çerçevesinde bakmayı aynı zamanda mühürsüz seçimin gayrimeşru sonuçları ekseninde ele almayı uygun buluyoruz.
Sayın Meclis Başkanının çağrısı mevzuata uygundur ama teamüle aykırıdır. Çağırdığı Grup Başkanları içerisinde Sayın Başbakan Binali Yıldırım partisinin lideri değildir, diğer Grup Başkanları partilerinin lideridir. Liderler toplantısı liderler arasında yapılır. Her ne kadar mevzuata uygun bir biçimde Grup Başkanlarını çağırıyorum dese de yazıda Sayın Meclis Başkanı niteliği itibariyle bu bir liderler toplantısı şeklindedir ve eşitler arasında yapılması gereken bir toplantıdır. Eğer bu konuda mutlaka bir toplantı yapılacaksa liderlerin dışında Grup Başkanvekilleriyle bu toplantıları yapabilmesi pekala mümkündür.
Bu çerçevede eşit olmayanların, partisinin lideri olmayanlarla partisinin lideri olanların birlikte böyle bir toplantıda bulunmasını anlamlı bulmuyoruz. Ayrıca yapılacak bir liderler toplantısının öncelikli konusunun da başka olması gerektiğini düşünüyoruz. Türkiye, olağanüstü hal şartları altında demokrasisi yok olmuş bir ülkedir. Bölgede demokrasiye geçişte önemli bir yol almış ülke örneği olan Türkiye Cumhuriyeti ne yazık ki son dönemde demokrasisi yok edilmiş ve kötü bir örnek teşkil etmektedir. 11 aydan bu yana olağanüstü hal şartları altında yaşıyoruz. Eğer bir liderler zirvesi yapılacaksa, bu zirvenin öncelikli ve asıl konusu OHAL’in kaldırılması olağanüstü hal uygulamaları konusunda değerlendirme olmalıdır.
Ayrıca mühürsüz seçimin gayrimeşru sonuçları devam ediyor. Mühürsüz seçimin gayrimeşru sonuçlarını meşrulaştırmaya dönük bir içtüzük çalışması adımını doğru bulmuyoruz, bulmayız. TBMM’nin çalışma imkanlarını genişletecek, muhalefetin sesini yükseltecek, meclisi güçlendirecek bir içtüzük ihtiyacından bahsediliyorsa, o zaman daha önce başlayan çalışmalar çerçevesinde Grup Başkanvekilleri bir araya gelip bu çerçevede adım pekala atabilirler. Ancak gelen yazının niteliğinden de anladığımız kadarıyla TBMM’nin gücünü artıracak bir içtüzük beklentisinden çok, mühürsüz seçimin gayrimeşru sonuçlarını meşrulaştırma hedefine dönük bir çalışma olduğu seziliyor. Bu çerçevede, biz güçlü bir meclis yaratılması için yapılacak içtüzük çalışmalarına siyasi teamülün gerektirdiği ölçülere uyarak katkı veririz. Ancak yarınki toplantı başta da söylediğim gibi bu çerçevede eşit düzeyde olanların bir toplantısı olmayacağı açıktır. Sayın Genel Başkanımız bu toplantıya katılmayacak.
Bölgede kriz artarak devam ediyor. Katar krizinden sonra Ortadoğu’daki çatışma yeni bir alana evrilme riski içerisinde. Ne yazık ki, İslam dünyasının içine düştüğü bu kaos bizleri rahatsız ediyor. Bölgede mezhep çatışmasına dayalı ayrıştırmaların tahrik edilmesi ve bölgede terör üreten bir bataklık halinde bölgenin her geçen gün daha ciddi yeni tehlikelere açılması Türkiye açısından daha dikkatli davranılması gereken dönemlere geçtiğimizi gösteriyor. Biz cumhuriyetin kuruluşundan bu yana devam eden bir esaslı dış politikaya sahiptik, AK Parti iktidarı gelip bunu yıkana, çökertene kadar. Bu dış politika anlayışının özü, “Yurtta barış, dünyada barış” anlayışıydı. Ortadoğu’ya dönük özel tutumu ise, Ortadoğu’da çatışan devletlerin çatışmalarına taraf olmamaktı, tarafsızlığını korumaktı. İran – Irak savaşında da bu tutumu sergilemiştir. Bütün Ortadoğu krizlerinde Türkiye bu çerçevede dikkatle izlenen, ciddiye alınan, tarafsızlığını koruyan bir ülkeydi. Ancak 15 yıllık AK Parti iktidarı bu geleneği alay ederek yok etti, “Monşerler” diye alay ederek yok etti ve Türkiye’yi getirdikleri dış politika anlayışıyla Ortadoğu bataklığının içerisine soktular.
Şimdi bu yeni krizde aynı hassasiyet önümüzde durmaktadır. Hükümete çağrıda bulunuyoruz. Suriye sürecinde yapılan hatalar burada tekrar edilmesin. Katar konusunda bu sorunun bir parçası olacak açıklamalardan ısrarla kaçınmalarını tavsiye ediyoruz. Daha önceki tavsiyelerimizi dinlemediler bedelini şuanda Türkiye çok ağır ödüyor, kendileri de dış politikanın çöktüğünü ikrar etmek zorunda kaldılar. Şimdi bu süreçte de tarafsızlığımızı korumak zorundayız. Türkiye sorunun tarafı değil çözümün tarafı olmalı. Tarafsızlığını korumadığı sürece ancak ve ancak sorunun tarafı olursunuz. Hükümetin bu çerçevede ihvan sevdasından da vazgeçmesini tavsiye ediyoruz. Dünya bu noktada ciddi problemler yaşarken bu ihvan sevdasının bizi içerde de, dışarıda da götürebileceği hayırlı bir yer, sonuç yoktur. Bunun sonu ciddi sıkıntılar ve felaketler olur.
Darbenin siyasi ayağını gizlemeye dönük çabalar devam ediyor. Önümüzdeki hafta komisyon raporuna karşı arkadaşlarımız açıklamalarını, kendi raporlarını hazırlayıp şerhlerini verecekler. FETÖ yargılamaları devam ediyor ama FETÖ yargılamalarının devam etme sürecinde nelerin yaşandığını vatandaşın yakından takip edebilme imkanı yok. Hükümete çağrıda bulunuyoruz. Çekindiğiniz hiçbir şey yoksa yargılamaların açık olması esastır FETÖ duruşmalarını canlı yayınlayın, herkes görsün. Hangi ilişkiler kurulmuş, nerede ne olmuş, kim yalan söylüyor, kim hangi yalanı söylüyor her şey meydana çıksın. Duruşmaların canlı yayınlanmasını başından beri söylemiştik. Bu davalar açılmadan öncede FETÖ yargılamalarını canlı televizyondan yayınlayın. En azından devlet televizyonunun birisi yayınlasın ya da yayınlama imkanı verin televizyonlara dedik. Şimdi ana davalarda ifadeler verilmeye başlandı. Bunların canlı yayınlanması vatandaşın her şeyi bütün çıplaklığıyla görmesi açısından önemlidir. Çekinmeyin vatandaş ne varsa bütün çıplaklığıyla görsün. Yoksa FETÖ’nün duruşmaları canlı yayınlamamakla FETÖ’yü saklama niyetinde misiniz, yoksa başka ilişkilerin ortaya çıkmasından endişe mi ediyorsunuz, kendinizden mi korkuyorsunuz? Bu imkanı sağlamak hükümetin elindedir Radyo Televizyon Kurumu kanalıyla, devlet televizyonu kanalıyla canlı verilebilir. Tarihimizde bunun örnekleri vardır. Bir kere daha bunun yapılmasında yarar görüyoruz. Bütün gerçeklerin tüm çıplaklığıyla ortaya çıkması için.
TBMM dün zeytin yasa tasarısını, daha doğrusu torba yasa içerisindeki zeytin alanlarının talanına ilişkin hükümleri erteledi görüşülmesini. Bu iyiye işarettir. İnşallah tekrar geri getirmezler tamamen çekerler. Çünkü daha öncede zeytin talanına ilişkin bu tasarı birkaç kez, 6 kez gelmişti sonra geri çekildi çıkarılamadı. Çok açık bir şekilde tarım alanlarının, zeytinlik alanlarını talan edilmesine ve ranta açılmasına dönük bir tasarıdır. Geri çekilmesi ve tamamen gündemden çıkarılması gerekir. AK Parti dönemi biliyoruz ki Türkiye’de talanın yerleştiği bir dönem olarak ortaya çıktı, talan dönemi oldu. Umarız bu geri çekme sonucunda akıl galip gelir, talandan vazgeçme sonucu bir geri çekme olmasını arzu ediyoruz ve umuyoruz.
Talan sözünü bir siyasi tartışma için söylemiyorum. Bunu aslında geçen hafta Sayın Mehmet Özhaseki imar rantları açısından kendisi ikrar etti. En büyük kirliliğin talanın ve rüşvetin imar alanında döndüğünü yolsuzluğun ifade etti. Ama o en büyük imar yolsuzluklarının hangi iktidar döneminde yapıldığını söylemedi, söylemekten kaçındı. İstanbul ve Ankara’ya işaret etti, belediyelerde bu yolsuzluklar oluyor dedi belediyeleri işaret etti kendisi de bir eski belediyeci olarak. Ama İstanbul ve Ankara belediyesinde bu yolsuzlukları yapan Belediye Başkanlarının hangi parti Belediye Başkanı olduğunu söylemedi. Bu yolsuzluklara fırsat veren Belediye iktidarının hangi Belediye iktidarı olduğunu söylemedi. Yani yolsuzluk treninden bahsetti, yolsuzluk katarından bahsetti ama bu trenin makinisti nerede? O makinistten bahsetmedi, o makinisti millet biliyor. Türkiye son 15 yıl içerisinde talanın kurumsal bir devlet politikası haline getirildiği bir ülke olmuştur ne yazık ki.
Kıdem Tazminatı Çalıştayımızı yaptık. Sizlerde izlediniz. Etkili bir çalışma oldu, verimli bir çalışma oldu. 3 konfederasyon Başkanı çalışmaya katıldı. 3 konfederasyon, Türk-İş, Hak-İş ve DİSK doğrudan destek verdi. Çalıştaya sonuna kadar katkı verdi ve en sonunda sonuç bildirgesi hazırlandı. Sonuç bildirgesini arkadaşlarımız Çalışma Bakanıyla da paylaştılar. Çalıştayda bir şey ortaya çıktı ki, süreç işçi sendikalarının bilgisi ve haberi dışında yürüyor. İşçilerin en büyük kazanımı, işçi sınıfının en büyük kazanımıyla ilgili bir konu, kıdem tazminatı konusu görüşülüyor. Ama işçi sendikaları devre dışı, görüşmelerin dışında ve bilgi sahibi değiller. Bu anlaşılabilir bir şey değil, bu vicdanlarında kabul edebileceği bir şey değil. Çalıştay sonuç bildirgesinde ortaya çıkan mutabakatta, yapılacak herhangi bir düzenlemenin iş güvencesi, işsizlik sigortası ve kıdem tazminatını güvence altına alacak ve bunu güçlendirecek bir düzenleme olması gerekir diyoruz. Çalıştaydaki ağırlıklı görüş kanaati de budur. İşçi sınıfının sendikaların bu noktadaki mücadelesini, tespitlerini, itirazlarını ve taleplerini takip edeceğiz Cumhuriyet Halk Partisi olarak.
Soru- Dün grup toplantısında Sayın Genel Başkanın Rabia işaretinden vazgeçin çıkışının ardından hem hükümetten hem AK Partiden eleştiriler geldi. Bugün son olarak Mahir Ünal bir açıklama yaptı. Rabia’nın ne anlama geldiğini anlattı tek bayrak, tek millet diyerek. Bunların hangisinden rahatsız oluyorlarsa onu açıklasınlar dedi. Ne dersiniz?
Bülent TEZCAN- Rabia işaretinin arkasında ifade ettikleri tek bayrak, tek millet, tek vatan ilkelerinden herhangi bir şekilde bizim rahatsız olmamız düşünülemez. Tam tersine her türlü milliyetçiliği ayaklar altına aldık dedikleri zaman ona karşı en yüksek sesle karşı çıkan Cumhuriyet Halk Partisiydi. Millet diyorum bakın milletin adını söylemiyorum dedikleri zaman ona en sert karşı çıkış içerisinde olan Cumhuriyet Halk Partisiydi. Türkiye’yi bölge içerisinde üniter yapısını parçalayacak maceralara sürükleyen Ak Parti iktidarına ve anlayışına karşı en sert duruşu gösteren Cumhuriyet Halk Partisiydi hala da öyledir. O işaretin aslında bir başka hevesin işareti olduğunu biliyoruz. Anlattıkları şey hiçbir biçimde Türkiye’nin bütünlüğünü, birliğini, beraberliğini korumaya dönük bir ideolojik yaklaşımın işareti değildir. Rabia işareti ihvanın uluslararası işareti olarak ortaya çıkmıştır. İhvan hareketinin işaretidir ve Türkiye ihvana teslim edilemeyecek kadar büyük, önemli bir güçtür. Türkiye’nin geleceği orada yok. Neye karşı çıktığımız çok açık, Türkiye’de Cumhuriyet kültürü, laik Cumhuriyet kültürü yerine ihvan kültürünü yerleştirmek isteyenlerin bugün Türkiye’yi hangi felaketin eşiğine getirdiğini görüyoruz. Binlerce yıllık birikimin üzerine oturan Anadolu kültürünün, o büyük Anadolu hoşgörü kültürünün yerine ihvan kültürünü müfredata sokmak isteyenlerin Türkiye’yi nasıl bir anlayışa ve felakete sürüklemek istediklerini görüyoruz. Rabia işareti o ideolojinin işaretidir, ihvan anlayışının işaretidir. Semboller önemlidir, o semboller onun için ortaya atıldı, o semboller ilk ortaya çıkıldığında ve Türkiye’de ilk defa Sayın Erdoğan sembolü, bu işareti ithal edip kullanmaya başladığında henüz daha ağızında o sözler yoktu. O işaret vardı, sonradan söylenen bu sözlerle o yaklaşım meşru ve mazur gösterilemez.
Soru- İfade ettiniz Katar’la ilgili bir kriz olduğunu ancak dün Sayın Cumhurbaşkanı büyükelçilere verdiği iftarda yaptığı konuşmada Katar krizinin arkasında bir oyun olduğunu ama bu oyunu henüz tespit edemediklerini ifade etti. Siz bu ifadeyi nasıl değerlendirirsiniz? Kriz çıktıktan sonra 3 gün oldu ama henüz tespit edilemedi. Bunu kullanıyor. Bir de bu konuda herhalde bir taraf, herhalde bu konuda aceleci davranmalarının arkasında bir başka neden var. Katar’la ilgili anlaşmanın bugün mecliste görüşülmesi bekleniyor. CHP olarak hem bu anlaşmalara karşı bir muhalefetiniz olacak mı? Bu anlaşmanın öne çekilmesini nasıl değerlendirirsiniz?
Bülent TEZCAN- Sayın Cumhurbaşkanı bunun arkasındaki planı henüz anlayamamış, tespit edememiş ama kendi beyanına göre söylüyorum. Alelacele bu konuda pozisyon alma konusunda bir beis görmüyor anlaşıldığı kadarıyla. Hem de Türkiye’de Türkiye’yi başta söylediğim gibi bir yeni ciddi maceranın içerisine sokabilecek böyle ciddi bir krizi anlayamamak Sayın Cumhurbaşkanının kendi anlama kapasitesinin ötesinde Türkiye’nin dış politika bürokrasisini ve devlet aklını ne noktaya taşıdıklarının çarpıcı bir ikrarı, itirafı olsa gerekir.
Soru- Son olarak Sayın Genel Başkanı “Hayır Buluşmaları” kapsamında HDP Genel Başkanıyla da görüşebilir demiştiniz ama tarihi ne zaman belli oldu mu?
Bülent Tezcan- Bu hafta HDP Genel Başkanıyla Cuma günü bir görüşme yapılacak sanıyorum. Onu duyuracaklar sizlere.