Bu acıya nasıl dayanılır?
O daha 5 yaşındaydı. Yaşıtları gibi gülüp, oynuyor, etrafına neşe saçıyordu. O kadar zeki bir çocuktu ki, söylenenleri hemen anlıyordu. Anne-babasının mimiklerini iyi okuyordu. Canları sıkkın ise ‘Onlara moral’ bile veriyordu. O herkesin neşe kaynağı idi.
Hafta sonu birden rahatsızlandı. ‘Şiddetli karın-kasık ağrısı’nı anne-babasına söyledi. Kıvranıyordu. Baba Zafer Ünal, eşi ve kardeşleri ile hemen Çocuk Hastanesine götürdü. Doktor muayene sonrası ‘apandist olabilir ama ultrasonda görmek gerekir’ diyerek ambulansla Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne gönderdi. Acil serviste serum bağlandı. Berrak’ın ağrıları, kollarında başlayan uyuşması, kusması arttı. Anne-baba Berrak’ın her kıvranmasında doktora koştu. Bu koşturmaca sırasında Berrak küçük yaşta hayata gözlerini yumdu.
Anne-babanın feryatları hastaneyi inletti. O etrafına neşe saçan Berrak’ın öldüğünü kabullenmek istemedi. Ama cesedi morgla tanıştı. Yapılan otopside ‘şüpheli ölüm’ denildi. Vücudundan alınan parçalar adli tıbba gönderildi. ‘Apandist patlaması sonrası zehirlenme olabileceğine dikkat çekildi.
5 yaşındaki Berrak Ünal gözyaşları arasında, o küçük bedeninin toprakla buluşmasıyla son yolculuğuna uğurlandı.
Baba Zafer Ünal, amcaları Serdar, Ömer ve halası Venhar’ın ‘Yürüyerek götür, tabutla çıkar, toprağa ver. Şimdi anıları ile nasıl yaşanır ki?. Bu acıya nasıl insan dayanır ki?’ sözleri sanırım bu acının anlatılmaz tarifi olsa gerek.